Yeni Üyelik
12.
Bölüm

10. bölüm

@vesileninruyasi

Karnımda hissettiğim ağrıyla koltuğumdan kalktım. Yavuz bana baktı önce sonra ise tekrar telefonuna odaklandı. Yarın bu saatlerde regl olacaktım. Ve benim ağrılarım bir gün önceden başlıyordu. Oturduğumuz yerden iki metre ilerideki küçük lavaboya girdim. Tuvalette ihtiyacımı giderdim. Zaten bir metrekare olan tuvaletin içinde ellerimi yıkarken aynadan kendime baktım. Yaralarım çoktan toparlamıştı. Artık çok daha iyi görünüyordum. Gözlerim dudağımın kenarındaki çukura takıldı. Beş dakika önce olan olay aklıma gelince alt dudağımı ısırdım. Sadece düşünmek bile karnıma ağrı sapladı.

Vicdansız işte ne bekliyorsun.

Diyen iç sesimi susturdum. Görev heyecanından öyle oluyor canım. Asla ikinci ihtimal değil.

Gözlerim kısa bir süre daha orada takılı kaldıktan sonra kendime gelip tuvaletten çıktım. İlerleyip yerime otururken karnım tekrar ağrımaya başladı. Yüzümü buruşturdum. Kemerimi taktıktan sonra uçak havalanmaya başladı. Zaten arkadaş uçağın kalkış saati on beş dakika önceydi.

Kafamı camdan tarafa çevirdim ve dışarı baktım. Her şey çok küçük görünmeye başlamıştı. telefonumu çıkarıp bulutların fotoğraflarını çektim. Tam bulutların güzelliğinden dolayı havaya girecekken arkalardan ses gelmeye başladı. Bu ses Mert’e aitti.

“Ne yaptığınızı zannediyorsunuz lan? Utanmaz herifler!” Yavuz’la beraber arkamızı döndüğümüzde Mert, Sude ve Ramazan yanyana oturmuşlardı ve görünüşe bakılırsa yan taraftaki koltukta oturan ikili Sude’yi rahatsız ediyorlardı. sude’nin rengi solmuştu. Ne yaptıklarını merak ettim doğrusu.

“Sanane kardeş. Belanı istiyon herhal de hele sen bana bakıyım!” bozuk bir Türkçesi vardı adamın. Gözleri rahatsız edici bir şekilde Sude’de geziniyordu.

Mert kesin boş değil ha bu kıza.

İç sesimin dediği ile dikkatle baktığımda askeriyede zaten bir şey olduğu belliydi ama o an fark etmemiştim.

“Belki belamı istiyorum. Bela isterken de sana mı soracağım aşağılık herif” parmağını adamın yüzüne salladı. Adam arkadaşı ile beraber ayağa kalkınca Sude korkuyla onlara bakarken Ramazan ve Mert ayağa kalkmıştı. Bu yaptıkları tehlikeliydi. Eğer bir kavga olursa ve yolcuların canı tehlikeye girerse Muğla’ya varmamız gecikebilir hatta ertelenebilirdi. Yavuz bunun farkındalığı ile ayağa kalkıp onların yanına gitti. Mert bu ihtimali hiç düşünmüyordu bile. Sude ise garip bir şekilde beti benzi atmış oturuyor ve korkuyla bakıyordu.

MİT duygusalı çok alır mıydı ya?

İç ses yani sende boş laf yap anca. Bende duygusalım beni askerliğe almasınlar mı şimdi? Ayağa kalktım ve Sude’nin yanına gittim. Koluna dokunduğumda yerinde sıçradı.

“Arkadaşımı rahatsız ettiğinin farkındayım! Şimdi hemen ondan özür diliyosun. Yoksa ben dilettirmesini bilirim!” Mert öfke ile adama söylenirken hostesler onları sakinleştirmeye çalışıyordu. Adam kaşlarını çattı.

“Sude, iyi misin?” Sude sesimi duyduğu an kendine geldi. Rengi yavaşça yerine gelirken kaşları çetıldı ve ayağa kalktı. E MİT ayarına geri döndü. Gördün mü iç ses.

Yani diyecek söz bulamıyorum.

“Ne rahatsız etmesi yav. Sen önce beni boş şeyler için rahatsız ettiğin için benden özür dile hele.” Mert tam karşı atağa geçeceği sırada Ramazan kolundan tutup geri çekti onu. Yolcuların hepsi burayı izliyor, bazı fırsatçılar kameraya çekiyor bazısı ise ‘ ay kavga etmeyin, tansiyonum çıkacak’ mooduna giriyordu. Yavuz iki traftan gelebilecek saldırıya karşı tam ortada durmuş bekliyordu. Sanki tarafsızmış gibi görünsede içten içe adamı mahvetmek istediğini anlayabiliyordum.

“Ya bir git Allah kitap aşkına. Lan kız yanımızdan lavaboya gitti, peşindende sen. Kız geri geldi sanki üstünden tankla geçmiş gibiydi. Neyine yalan söylüyon!” adam kolunu sıvadı. Sen görürsün moduna girip yumruğunu kaldırdığı an Sude beklenmeyen bir hareketle adamın kolundan tuttuğu gibi kolunu geri yatırdı.

“SÖYLESENE! BENİ TUVALETE ÇEKİP RAHATSIZ ETTİĞİNİ! AMA YOK SEN SERT KAYAYA ÇARPT-“ Mert duydukları karşısında adama dalacakken Yavuz onu tutup kulağına bir şey söyledi. Duydukları karşısında yerinde durup köpürmeye devam etti. Ramazan arkadaşını kolundan tutmuş sakinleştirmeye çalışıyordu.

“IN! UÇAK İNDİĞİ AN BULAŞTIĞIN KİŞİ TARAFINDAN HAPSİ BOYLADIĞINDA GÖRÜRSÜN RAHATSIZ EDİP ETMEDİĞİNİ!” Sude MİT personeli olmanın hakkını gayet iyi veriyordu. Bana kalsa normal vatandaş olsam dalardım. Ama şuan yapmak hem mesleği hem görevi tehlikeye atardı.

Taraflar zorla ikna edildiğinde bizde Yavuzla yerimize geçtik. Zaten yolculuğun son kısımlarındaydık. Otele gidecek ve sonra hazırlanıp yemeğe inecektik. Yemekte bir şekilde o cihazları yerleştirmeliydik.

Gerisi sessiz geçen uçak yolculuğu bittikten sonra uçaktan inip bavulları aldık. Karın ağrım gittikçe şiddetleniyordu ve bu durum yüzüme yansımış olacakki Yavuz koluma dokunup

“İyi misin?” dedi. Ona bakıp yalandan iyiyim anlamında başımı sallayacakken kasıklarıma bir ağrı girince elimdeki bavul yere düşerken elim karnıma gitti.

“Göksu! İyi değilsin sen!” dedi Yavuz sessizce ve kolunu uzattı. Koluna girdiğimde bavulu diğer eline aldı. Bir kolundan ben diğer elinde iki bavulla ilerlerken gördüğü taksiyle kolumdan çıkıp taksiyi durdurdu. Önce arka kapıyı açıp oturmama yardım etti. Sonra bavulları taksiciye verip geldi ve yanıma oturdu. Öne doğru eğildi ve yüzüme baktı. Bu sırada taksici valizleri yerleştirmiş gelip ön koltuğa oturmuştu.

“Hastaneye gitmemizi ister misin?” dedi Yavuz bana bakıp. Taksici dikiz aynasından bize bakıp ‘nereye gidicez söyleseniz mi’ bakışı atıyordu. Yavuz’a döndüm.

“Yok, ilaç içersem geçer heralde. Otele gidelim.” Yavuz memnun olmayan bir bakışla bana bakarken taksiciye otelin adını söyledi.

“Tabi efendim” diyen taksici arabayı sürmeye başladı. Yolda giderken yanından geçtiğimiz eczaneyi gören Yavuz

“Abi iki dakika dursanda bir eczaneye gideyim?” dedi. Taksici anlayışlı bir tebessümle taksiyi sağa çekip dörtlüleri yaktı. Yavuz hemen arabadan indi. Kapıyı kapatıp hızla uzaklaştı. Gözlerim bana sıcak bir tebessümle bakan kır saçlı, ortalama ellilerinde olan taksiciye takıldı.

“Seninki sana pek düşkün sanırım kızım. Bindiğinizden beri gözleri tedirginlikle bakıyordu.” Ayıya bak. Ula ayı taksiciye yanlış şeyler sezdiriyorsun.

“Öyle amcacım.” Dedim ve gülümsedim. O sırada Yavuz bindi taksiye.

“Gidebiliriz abi.” Amca gülümseyerek yola devam etti. Yavuz’un elindeki poşete baktım ve elinden aldım. İçinde soğuk algınlığı, ağrı kesici, c vitamini ve kaçırıldığımda doktorun yazdığı bir tane ilaç vardı. Kafamı kaldırıp bir kötü görünmemle gidip bunları alan merhametli ayıya baktım. Dudaklarımda hafif bir tebessüm oluşurken kafasını bana çeviren Yavuzla hemen önüme dönüp tebessümümü sildim. Ne olursa olsun görürse bir hafta bunun goygoyunu çekemezdim. Düz bir sesle “Teşekkür ederim” dedim. Yavuz ise sadece başı ile onayladı.

Beş dakika sonra gösterişli bir otelin önünde durduk. Yavuz arabadan inip inmeme yardımcı oldu. Taksici bizle beraber inip bavulları bagajdan indirdi. Yanımıza gelip bavulları koydu. Yavuz ödemesi gerekenin iki katını verdi taksiciye. Taksici fazla parayı geri verecekken Yavuz durdurdu onu.

“Benden olsun abi. O kadar yol ortasında durdurduk” amca mahcup olmuş bir şekilde bakarken ikimizde gülümsedik. Taksici bize gülümseyip ön tarafa binecekken Yavuz onu durdurdu.

“Abi, adın neydi bu arada?” taksici bize büyük bir gülümsemeyle baktı ve cevapladı:

“Mustafa” biz Mustafa amcaya gülümseyip görüşürüz derken o da taksiye binip ilerledi.

Otele döndüğümüzde Yavuz elimi kavradı. Elim elinin içinde küçücük kalmıştı. Birlikte ilerleyip otele girdik. Resepsiyona geldiğimizde bizi sevecen bir kadın karşıladı.

“Otelimize hoş geldiniz.”

“Hoş bulduk.” Yavuz’un cevap vermesi ile kadın bilgisayarına dönüp birkaç işlem yaptı. Daha sonra bize döndü.

“Kimliklerinizi alabilir miyim?” dedi. Çantamı açıp kimliklerimizi kadına uzattım. Kadın gülümseyerek aldı ve birkaç işlem yaptıktan sonra kimlik ve oda kartını bana geri uzattı.

“Otelimize tekrardan hoş geldiniz Akın Bey ve Belemir Hanım. Odanız beşinci kat 426. Numara. Asansör sağ tarafta, bir saat sonra akşam yemeğimiz bu katta ileride olacaktır. Odanızda bulunan telefon ile bir şeye ihtiyacınız olursa bir numaraya basabilirsiniz. İyi akşamlar diliyorum.”

Kadının açıklamalarından sonra asansöre yöneldik. Böyle güler yüzlü insanlar olduğu için çok şanslıydık. İşte yanımdaki boz ayıda öyle olsa biraz daha çekilir olacak ama neyse.

Asansöre bindiğimizde Yavuz beş numaraya bastı. “Kendini nasıl hissediyorsun?” dedi. Daha iyi hissediyordum ama her an kötüleşebilirdim. “Daha iyi hissediyorum. Sağol.” Yavuz başını salladı ve asansör durunca bana eliyle geçmem için bir işaret verdi. Tebessüm ederek asansörden çıktım. 426 numaralı odaya geldim ve kartı okutup odaya girdim. Yavuz’da arkamdan odaya girdi ve bavulları kapının yanına bırakıp ilerledi.

Oda tatlı ve orta büyüklükdeydi. Odaya girince göze çarpan ilk şey kapının hemen karşısındaki duvarın tamamen camla kaplı olması ve hemen camın yanındaki yuvarlak yatak. Gerçekten ortama romantiklik katıyordu. Yatağın karşısında jakuzili bir banyo vardı. Yatağın cam olmayan diğer yanında yataktan üç metre ötede bir L koltuk, orta sehpa ve üstündeki şarap şişeleri, ve koltuğun yanındaki mini buzdolabı. Banyo kapısının iki metre ötesinde ise L şeklinde bir mutfak tezgahı vardı. Orta alan ise baya büyüktü.

Ceketimi çıkarıp koltuğa bıraktım. Yatağa ilerledim ve yumuşak yatağın üstüne oturdum. Ayakkabılarımı çıkarıp ayaklarım yere değerken yatakta uzandım. Gözlerimi kapatıp az dinlenecekken karnıma giren ağrıyla inledim.

Bu ne mübarek, sanki regl ağrısı değilde doğum ağrısı.

İlk defa iç sesime onay verirken Yavuz’da ceketini çıkarmış ve koltuğa bırakmıştı. İnlediğimi duyunca yanıma geldi.

“İlaçlarını iç. Bir saat sonra aşağı inmemiz lazım.” Dedi. Kafamı olumsuz olarak salladım. Yavuz’da yatağa oturdu ama o ayakkabılarını çıkarmadan aynı benim gibi yanıma uzandı.”Aç karnına içemem.”

Yavuz tavana bakarken düşünüyor gibiydi. Yatakta yavaşça doğruldum. Çıplak ayakla ayağa kalkıp bavuluma yürürken Yavuz’da doğrulmuş beni izliyordu. Valizin yanına geldim ve yere çömeldim. Bavulun ağzını açıp akşam giyeceğim beyaz elbiseyi çıkardım.

ELBİSE ÇOK FENA KIRIŞMIŞTI.

Sıkıntılı bir nefes verip ağlamaklı bir sesle Yavuz’a döndüm. Yavuz bir bana bir elbiseye bakarken aklıma bunun suçlusunun bu ayının olduğu aklıma geldi. Kaşlarımı çatıp ayağa kalktım. Yanına ilerleyip üstüne fırlattım elbiseyi.

“SENİN YÜZÜNDEN OLDU!” diyerek cırladım resmen. Reglinin verdiği sinirde vardı zaten üstümde. Yavuz şaşkınlıkla bana bakıp ayağa kalktı ve elbiseyi geri bana fırlattı.

“NE ALAKA BE! BEN NE YAPTIM!” dedi o da. Suçsuz bir çocuk gibi açmış gözlerini bana bakıyordu.

“BENİ SİNİRLENDİRMESEYDİN BÖYLE OLMAZDI! AL İŞTE, NE GİYİYİM BEN ŞİMDİ?” dedim ve elbiseyi yatağa fırlatıp ellerimi saçlarıma geçirdim. Yavuz elbiseye bakarken bavula ilerledi. Arkasından bakıp

“Ne o, takım mı vercen? Oh birlikte aga gibi takılalım!” dedim. O ise beni duymadı ve bavulumun başında dikildi. “Lacivert olanı giy.” Allah’ım bazen bu ayı zeki olabiliyordu. Ayaklarımın üstünde sekerek ilerleyip yanına geldim ve bavulun yanında eğildim. O da eğilip kendi bavulunu açtı. Arkadaş adamın bavul acayip düzenli. Bir de benimkine bak. Elimle lacivert elbiseyi çıkardım. Artık yarın beyazı giyecektim. Laciverti alıp ayağa kalkacakken bununda kırışık olduğunu gördüm.

“Yavuz…” diye inledim resmen. Yavuz elindeki takımları yatağa bıraktı ve gömleğinin ilk iki düğmesini açarken cevapladı beni.

“Efendim.”

Elimdeki elbiseyi gösterdim. “Yavuz, buda kırışmış.” Yavuz yanıma geldi ve elbiseyi eline aldı. Elbiseye biraz baktıktan sonra geri verdi. “Ütülemen lazım.” Ya sen şaka yapıyors- bu sefer diğerlerinden daha şiddetli giren ağrıyla daha büyük bir inleme doldurdu odayı. Yerimde iki büklüm olurken Yavuz hemen yanıma geldi. Koluma girip bana yatağa yatmamda yardım etti. Kasıklarıma vuran ağrı dinmiyordu. Yatakta elimi yüzüme kapattım. Reglninde verdiği duygusallıkla hem ağrıdan, hem elbiselerden dolayı ağlamaya başladım. Yüzüm gözüm kırmızılaşırken elimi yüzümden çektim. Yavuz ağladığımı görünce gülmeye başladı.

“Şimdi ne oldu keçi. Niye ağlıyon?” göstercektim ben ona keçiyi. Ama şuan daha önemli problemlerim vardı.

“Ya Yavuz görmüyor musun? İki elbisemde kırışmış. Ve ben şuan onları ütüleyemem” hıçkırdım ve o dudaklarını birbirine bastırdı. Ben ise hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. “Yapamıyorum işte! Albay niye beni seçtiyse. Hiç b-bir gö-görevi ya-yapamı-yorum ıhıhı…” Yavuz gelip yatağa yanıma oturdu. Bana sıcak bir ifadeyle bakarken yatağın yanındaki komidinin üstündeki telefona baktı. Yanımdan telefona uzanırken yüzü yüzüme sürtünmüştü.

Kendimize sahip olalım. Asla bu yakışıklının şeyine gel-

İç ses sende bir durya. Zaten ağlamakla utanmak arasında sıkışıp kaldım. Yavuz telefondan bir şeyler yaparken boynu hemen burnumun yanındaydı. Buram buram gelen kar çiçeği kokusunu alabiliyordum. İnsanda hüzün, rahatlık ve birtakım duyguları şaha kaldırıyordu bu koku.

Bu bir takım duygular ne acaba?

İç ses senin Allah belanı versin. Sus ve otur oturduğun yerde. Sanane o duygulardan.

“426 numaralı odaya bir kase tarhana çorbası alabilir miyiz? Acil olsun lütfen. Teşekkürler.” Yavuz telefonu kapatıp doğrulunca ben hala ağlıyordum. “Tarhana çorbası söyledim, içersin değil mi?” başımla onu onayladım. “Güzel, çorbayı içer üstüne ilaçlarıda içer uyursun bir yarım saat.” Dedi. Peki ya elbiseler ne olacak her soruna bir çözümü olan uzman dedim içimden ama anladı sanırım.

“Elbiseleri bir şekilde halletmeye çalışacağım.” Yavuz’u başımla onaylayıp göz yaşlarımı sildim. Bu halime gülüp ayağa kalktı ve zaten kapı çaldı. Yavuz gidip kapıyı açtı ve elinde bir tepsiyle döndü. Tepsiyi kucağıma koydu ve koltuktan ilaç ve tezgahtaki sürahiden bir bardak su alıp geldi.

Limon verdı çorbanın yanında. Onu çorbaya sıktım ve içmeye başladım. Yavuz ise yandaki bir dilim ekmeği çorbaya doğruyordu. Ağzım doluyken “Görev için çok heyecanlıyım. Sen de öyle hissediyor musun?” dedim. Çorbaya ekmek doğrama işini bitirdikten sonra bana baktı. “Heyecanlı gibiyim aslında” omuz silkti. “Görev başarılı olsun başka istediğim yok.” Dedi. Aklıma deniz gelince heyecenla sordum. “Yavuz, yarın sabah denize gidelim. Uzun süredir denize gitmedim.” Yavuz bir kaşını yukarı kaldırdı. Sonra bana bakıp olur anlamında başını salladı. Gülümseyip çorbamı bitirdim. Tepsiyi kucağımdan alıp komidinin üstüne bıraktı. İlaç tabletinden bir tane ilaç çıkarıp elime koydu, daha sonra suyu verdi ve ilacımı da böylece içmiş oldum.

“Sen şimdi biraz uyu, uyanınca bakarız artık.” Başımı sallayıp ince pikeyi üstüme örtüp camdan dışarı bakarak uyumaya çalıştım.

Gözlerimi hafifçe açtığımda hava kararıyordu. Yatağın karşısındaki saate baktığımda saat yediye geliyordu. Karın ve kasık ağrım gitmişti. Arkamı döndüğümde gördüğüm görüntü nefesimi önce tutmama, sonra bırakıp gülümsememe neden oldu.

Bu adam ütü yapmayı biliyor muydu?

İç sesime ‘biliyormuş’dedim yine içimden. Yavuz kırışan iki elbisemi ütülüyordu. Yüzünde sakin ve rahatlamış bir ifade vardı. Halinden hiç rahatsız görünmüyordu.lacivert elbiseyi ütülemiş kenara koymuştu. Şuan ise beyazı bitirmek üzereydi. Ve kısıkta olsa duyabileceğim bir türkü mırıldanıyordu.

Ben gelemem emmim kızı

Tel tel tellerine

Kurban olam dillerine vay

Grup Abdal’ın Altın Yüzüğüm Kırıldı türküsüydü. Bu türküyü çok seviyordum. Yavuz türküyü mırıldanırken gözleri beni buldu. Uyandığımı görünce mırıldanmayı bıraktı. “Uyanmışsın.” Yok hala uyuyorum ama gözlerim açık.

Gıcıklığımızda yerindeyse artık daha iyiyiz demektir.

İç sesime göz devirirken Yavuz işini yapmaya devam etti. Ben devamını bana bırakmasını bekliyordum oysaki. Yataktan kalkıp bavuluma gittim. Bir adet iç çamaşırı alıp banyoya gittim. Duşakabinin suyunu ılığa ayarlayıp üstümdekileri çıkardım. Su ılıklaşınca kabinin içine girdim. Esneye esneye saçlarımı yıkadım. Şansıma karamelli şampuan ve duş jeli vardı.

Ayı bey bakalım nasıl banyo yapacak.

İç sesime gülerken banyonun kapısı açıldı. Hay anasını sayın seyirciler. Kapıyı kilitlemeyi unutmayı nasıl becerdim. E gülme komşuna gelir başına. Kısa süre sonra kapı tekrar açıldı ve kapandı. Banyomu bitirdikten sonra kabinden çıkıp bornozu giydim. Kapının arkasında beyaz elbise asılıydı. Yavuz bugün beyazı seçmişti.

Kurulandıktan sonra iç çamaşırımı giyip elbiseyi üstüme geçirdim. Aynadan kendime bakınca, of aga çok güzelim. Elbise çok güzel olmuştu üstüme. Dekoltesi göğüslerimin hemen altında bitiyordu. Uzunluğu ise diz kapağımın hemen altında bitiyordu. İp askılı elbise çok güzeldi.

Saçlarımı kurutup hafif dalgalandırdım. Banyodan çıktığımda Yavuz odada değildi. Bavula ilerleyip siyah inci küpe ve kolye setimle siyah topukluları alıp banyoya geri döndüm. Küpe ve kolyeyle elbisem çok yakışmıştı. Ayaklarımada topukluları giydikten sonra dışarı çıktım.

Yavuz yatağın yanındaki boy aynasından gömleğin yakasını düzeltmeye çalışırken aynadan beni buldu gözleri. Dudağının bir yanı yukarı kıvrılırken gözleri beğeni ile süzüyordu bedenimi. Hafif bir gülümseme ile yanına ilerledim. Bana yüzünü dönünce elleri yakasında kaldı. O bana bakarken ben elimi uzatıp ellerini yakasından kurtardım. Gömleğin kalan son iki düğmesini ilikledikten sonra yataktaki kıravatı elime alıp yeniden önünde dikildim. Gözleri üstümden bir saniye ayrılmazken ben ona bakmadan kıravatı boynuna göre ayarladım. Kafamı kaldırıp kıravatı boynuna geçireceğim sırada yardımmcı olmak için bana doğru eğildi. Kıravatı geçirip boynuna göre ayarladıktan sonra ceketi düzeltmeye başladım. Bu adam nasıl bu kadar dağınık ve düzensiz olabiliyor. Üstümdeki yoğun bakışların altında yanarken kafamı kaldırmadan konuştum.

“Niye bakıyorsun?”

Yavuz bir nefes alıp verdikten sonra sesindeki hayranlığı gizlemeden cevapladı beni.

“Peri gibi olmuşsun.” Sesi kısık ama hayranlık doluydu. Ceketin yakasını düzeltirken:

“Yani güzel mi olmuşum?” dedim. Cevabını bildiğim soruyu niye soruyorsam. Tabi ki hayır diyecek. Çünkü adam gıcığın önd-

“Evet” kafamı aniden kaldırıp yüzüne baktığımda yalan söyleyen bir hali yoktu. Yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum. Midemde bir şeyler hareket ederken iç ses yine ortama giriş yaptı.

Adamın günahını aldın. Bak evet dedi.

On saniye bakışmanın ardından arkamı dönüp koltuktaki siyah mini kol çantamı aldım. “Iııı, şey. Hadi aşağı inelim.” Yavuz bu heyecanlı sesimle gülerek yanıma geldi ve kolunu açarak koluna girmem için bana izin verdi. Koluna girdim ve odadan çıktık.

“İnelim leydim.”

“İnelim lordum.”

Odadan çıkınca Sude’yi gördüm. Bize doğru aceleyle geliyordu. Yapacağını merakla bekliyordum. Kafası önünde ilerlerken hızla bana çarptı. Normalde kılımız dahi kıpırdamaz ama Sude yere düştü. O an ne yaptığını anladım. Sude yere düştüğünde çantasındakiler yere düşmüştü. Eğilip ona yardım etmek için eşyaları toplarken elime iki minik çipe benzer kulaklık bıraktı. Sude kalktı ve hızla yanımızdan geçip 427 numaralı odaya girdi. Bunu Yavuz’a çaktırmadan nasıl verebilirim diye düşünürken aklıma bir şey geldi. Ama olmaz ya.

Olur olur bal gibi olur. Yapıştır duvara, öperken yerleştir kulağına bitsin gitsin.

İç sesim olur olmaz yine konuştu. Aslında direk odaya gidip vermek daha mantıklı. “Yavuz, odaya dönmeliyiz.” Yavuz bana döndü, elimdeki kulaklıkları görünce benimle birlikte arkasını döndü ve elimden tutarak odaya girdi. Kulaklığı ona verdim. İkimizde kulaklıkları kulağımıza yerleştirdik ve odadan çıktık.

Aşağı indiğimizde Uğur’un ortalardaki bir masada oturduğunu gördük. Hemen yan taraftaki masa boştu. Oraya doğru ilerlerken midemde bir şeyler hareket ediyordu. Görevin heyecanı başladı.

Görev mi yoksa koluna girdiğin yunan tanrıçası gibi olan beyaz atlı prens mi nedeni?

Allah belanı versin iç ses. Ne alaka gerizekalı. Tabi ki görevden. Yani, umarım öyledir. Yavuzla masanın yanına geldiğimizde benim için sandalyeyi çekti ve oturmama yardım etti. Uğur’un gözleri bizdeydi. Yavuz yanağıma derin bir öpücük bırakıp yerine geçti. Yüzümde derin bir gülümseme oluşturdum. Uğur’un kanması lazım.

Uğur’un kanması mı yoksa öpücük mü etkili oldu gülümsemeye.

O sesini kes. Ben askerim. Mal beyinsiz iç ses. Yavuz bana gülümseyerek bakarken menü gelmişti. Yavuzla menüye bakarken Uğur’un gözlerini üstümde hissediyordum. Başımı menüden kaldırıp Uğur’dan tarafa baktım. Bana bakıyordu. Çapkınca bir gülümseme eşliğinde içkisinden bir yudum aldı. Önüme döndüğümde masaya içki servisi yapılıyordu. Yavuz kadehini bana doğru kaldırdı.

“Güzelliğine!”

“Güzelliğine!”dedim bende. İkimizde içkiden bir yudum alırken masaya yemek servisi başladı. Daha yaklaşık bir saat önce çorba içtiğimden karnım toktu. Bu yüzden bu gece sadece içki içebilirdim.

“Güzel gidiyorsunuz. Uğur’un Göksu’ya yaptığı bir ataktan faydalanıp gözlükleri değiştireceksiniz. Göksu sen çantaya mikrofonu yerleştireceksin unutma!” Ebru’nun sesi gözlerim Yavuz’u buldu. O da kafasını kaldırıp bana baktı. gözlerimizle anlaşıp gelecek atağı bekledik. Önümüzdeki on dakika sadece izlemekle yetindi. Yavuz ise tek tük bir şey yemişti. Ben ise yarım şişeyi devirmek üzereydim. Alkolü yapılacak olaya kadar kesmeye karar verdim. Yavaş yavaş kafa yapmaya başlamıştı bile.

Allah’ım heralde gece çok iyi bitecek.

İç sesimle yüzümü buruştururken Yavuz ayağa kalkıp yanıma geldi. Önümde durdu ve elini bana doğru uzattı.

“Bu dansı bana lütfeder misiniz güzel bayan?” dedi Yavuz. Kulaklıktan “İşte böyle! Bu Uğur’u atağa geçirir!” sesi geldi. Yavuz’un elini tutup ayağa kalktım. Yavuz beni iki metre öteye çekti. Ellerini belime koyarken bende kollarımı boynuna doladım. Sessizce:

“Akşam bunu bana zorladığınız için önce şu karşımdaki ayıyı sonra Ebru seni mahvedeceğim!” hem kulaklıktan hem Yavuz’dan gülme sesi geldi. Gözlerimi Yavuz’un gözlerine kenetlediğimde o da bana bakıyordu. Hafifçe sallanıyorken elimden tutup beni kendi etrafımda döndürdü. Sonra sertçe kendine çekti bedenimi. Bir eli belime kayarken diğer eli sol kalçamda durdu ve beni geri yatırdı.

“Bununda hesabı görülecek DEMİRHAN!” dediğimde kaldırdı beni ve tekrardan dans etmeye devam ettik. Yaklaşık beş dakika dans ederken ikimizde gülüp eğlenmiştik.

Yerimize oturduğumuzda kadehi kafama diktim. Uğur yerinden kalktı ve yanıma geldi. “İşte beklediğimiz an!” dedi Ebru. Uğur yanıma gelip elini bana uzattı. Yavuz bu sırada kaşlarını çatmış Uğur’a öldürücü bakışlar atıyordu.

Umarım bu bizi gerçekten kıskandığı içindir.

Kes sesini iç ses!

“Benimle dansıma eşlik etmek ister misin Belemir!” büyük bir ima ile söylediği sözler üzerine Yavuz hiddetle ayağa kalktı. “Ne yaptığını sanıyorsun sen lan!” dedi Yavuz. Uğur şaşırmış gibi yaparak Yavuz’a baktı.

“Sakin ol dostum! Bu güzel hanımefendi ile dans etmek bir şereft-“ Yavuz adamın burnuna attığı kafayla adamı yere serdi. Yalandan bir çığlık atıp onlara yöneldim. Etraf bağırışlarla doluydu. Uğur kanayan burnunu tutarken gözlüğü yere düşmüştü. Hemen yanımdaki masamızdaki çantamı elim değdide düştü gibi yaparken gözlükleri değiştirdim. Ayağa kalktığımda Uğur kahkaha atıyordu.

“Akın Akın. Evlilik kağıt üzerindedir. Sen Belemir’i hak etmiyorsun! O benim ve benim olacak. Bunu sen kabul etsende etmesend-“ Yavuz adama öyle bir yumruk attıki adam neye uğradığını şaşırmıştı. Yavuz ise burnundan soluyordu ve alnındaki damarlar belirginleşmişti. Fırsat bularak Uğur’un çantasına çip büyüklüğündeki mikrofonu yerleştirdim. Biz onu aktif edemeden varlığı hiçbir makineden fark edilmiyordu. Gözlüğü hemen çantanın yakınlarına koydum. Zaten Ayhan, Selami, Barış ve Arda Yavuz’u sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Ama sakinleşecek bir hali yoktu.

Gözlerim Uğur’u bulduğunda gözlüğü takmış çantasını almış adamı ile ilerliyordu. Yavuz’un yanına gittiğimde beni elimden tuttuğu gibi sürüklemeye başladı. Normalde bu hareketine karşı gelirdim. E zaten geleceğim ama kolidorlar çokta iyi bir yer değildi. Asansörle katta indik ve hala sinirliye benziyordu. Odaya girdiğimizde elimi hemen çektim. Hızla ilerledi ve bir şişe kırmızı şarap açtı. Koltuğa oturup kulağındaki kulaklığı çıkardı ve ayğının altına alıp ezdi. Bende onun gibi çıkarıp ayağımın altında ezdim. İkinci kadehini bitirirken sinirden belirginleşen damarları hala belirgindi.

“Saçmalık! Yaptıkları plana bak a**** k******. Tam bir saçmalık!” gidip orta sehpanın üstüne oturdum. Başım çatlıyordu. Şişeden bir kadehde ben aldım. Bir dikişte kafama dikip bitirdim.

“Ne zannediyorsun kend-“ Yavuz sözümü kesti.

“Konuşma! Seni böyle bir oyunun içine almalarına inanamıyorum!” dedi. Arkadaş bu niye bu kadar celallendi. Ceketini çıkardı önce, sonra gömleğini çıkarıp yere attı. Ayakkabılarını çıkardı. Eli pantolonuna gitti ama gözleri beni bulunca bavuldan bir tane şort alıp banyoya gitti. Bende bavuluma ilerledim ve içinden bir tişört bir tanede mini şort aldım. Sütyen giymek hiç istemiyordum ama yatacağım tek bir yatak var ondada bu adam kesin yatmak ister. E bu sefer koltukta yatmak gibi bir insiyatif göstermeyeceğim. Bavuldan bir tanede sütyen aldım.

Yavuz banyodan çıktı ve yatağa doğru giderken bende banyoya girip hızlıca üstümü değiştirdim. Banyodan çıkınca etraf kapkaranlıktı. Yatağa gidip uzandım.

Kesin bizi kıskanıyor.

İç sesin yapacağı konuşacağı sözün ben. Uyku bastırınca kendimi uykunun tatlı kollarına bıraktım.

 

selamün aleyküm canlarrr

bu bölümümüzde daha farklı beklenen sahneler :) yazacaktım. ama daha erken yanisi:) bakarsınız iki üç bölüme kalmaz iç sese uyarız ama bilemem ters köşe yapmayı sevmem ama yazıncada yazarım

iyi okumlararrrrrrrr

Unutmayın bir umut ışığı her zaman vardır. Yeter ki onu bulmak isteyin...

Loading...
0%