Yeni Üyelik
15.
Bölüm

13.Bölüm

@vesileninruyasi

Selamünaleyküm canlarrrrrrr tekrardan merhabalar....

Neyse bu şarkıyı 13 Eylül 2024 sabahı dinlerken aklıma Göksu geldiği için koydum.

Neyse iyi okumalar.....

İsraf etmeyin. Yaşamı, zamanı, sevgiyi, saygıyı ve en çokta iyi niyeti.

~Geylani~

 

Bir insan birden fazla duyguyu aynı anda yaşayabilir miydi? Evet yaşardı. Bir insan aynı anda şok ve mutluluk yaşayabilirdi. Ya da aynı anda hüznü ve mutluluğu yaşayabilirdi. Kalp birden fazla duygu taşırdı. Ve her seferinde kalp bir başka atardı. Ya da o ince sızı bir başka olurdu. İnsan hem sever hem de sevilmek ister. Ama karşılığı alamayınca içindeki o karmaşa beyinde bulunan hücrelerin karmaşasından daha fazladır. Duygular çöpe atılmazdı ve bize doğuştan verilmişti. Bu duygular binadaki o önemli tuğla gibi bir şeydi. Ya da bir öğrencinin defteri kitabı gibi. Su gibi ya. Evet, duygular tıpkı bir su gibi ihtiyaçtı.

Bende şuan aynı anda birden fazla duygu yaşıyordum. Heyecan, mutluluk, hüzün, şok ve pişmanlık. Kalbim karmaşanın ortasında savrulurken aklımda tek bir cümle yankılanıyordu.

“SEVDİĞİM İÇİN!”

Evet aklımda bu cümle bir dakikadır yankılanıyordu. Bu duygular ise o bir dakikada tavan yapmıştı. Kalbim içimde pır pır atarken. Gözlerim karşımda sinir ile söylediği şeyleri idrak etmeye çalışan kar çiçeği kokulu adama döndü. Ne demişti.

Sevdiğim için…

Sevdiği içinse neden gidiyordu. Neden tersleyip duruyordu. Allah kitap aşkına benim hissettiğim bu şey ne?

Biz insanlar bu duyguya aşk diyoruz canım. Sonunda fark edebildin!

İç sese bakın not düşün ilk defa tam anlamıyla katıldım. Ben sanırım bu ayıya o söylemek istemediğim kelime olmuştu.

Söyle lan o kelimeyi!

Hayır lan! Asla söylemem. Daha kabullenmedim tam olarak. Kabulleniyim söyleyeyim. He birde beyefendi de gitmesse. Giderse ne olur asla bilmiyorum. Heleki o söylenen sözlerden sonra asla gidemez.

SÖYLE! SÖYLE! SÖYLEMEZSEN VALLA PEŞİNİ BIRAKMAM. YOLUN SONU ÇOCUK. BENDE ANNEANNE!

Höst yavaş gel. Ne çocuğu iç ses. Mal mısan?

Uğrunuza olacak kadar evet. Ama senden daha zeki kararlar alıyorum.

Hiçte birkere ben daha zeki kararlar alıyorum.

Doğruyu söyle! Aşıksın bu ayıya değil mi?

Hoşlantı diyorum ben ona bir kere. O kelime daha ileri seviye. Daha bismillah.

Söyle söyle, aşıksın.

Hoşlanıyorum sadece. Lan ne dedim ben. Hoşlanıyorum ne be!

Aşıksın, dıdıdıdı. Aşıksın, dıdıdıdı. Aşıksın, dıdıdıdı. Sen aşıksın ARKADAŞ!

Hayır değilim!

Evet öylesin!

Hayır değilim!

Evet öylesin!

Hayır değilim! Kaç defa dedim.

Hayır değilsin!

hayır!

Aha! Kabul ettin! Aşıksın dedim ben sana!

Al kazandın. Aşığım lan. Hem de uğruna deli olacak kadar.

Anam, bağa bir şey oluyor sanırım. Ben bi bayılıyım izninizle. Sizi de beklerim!

Gözlerim Yavuz’u bulduğunda. Hala göğsü hızla inip kalkıyordu. Gözüm saati bulduğunda iç savaşım sadece bir dakika sürmüştü.

“Yavuz…” dedim. Eliyle susturdu beni. “Duydun işte. Ama boşuna. Sen sevmezken ben bu şeyden ölsemde boşuna!” hayır hayır. Öyle değil. Sen… sen tek taraflı değilsin. Bu şey, karşılıklı Yavuz! Başımı iki yana salladım.

“Yavuz, ben…” Yavuz iyice önüme geldiğinde kafamı yukarı kaldırdım. Çenem göğsüne değerken bana üstten bakıyordu. Eli elimi tuttu ve havaya kaldırdı. Elini önce tam kalbine bastırdı. Kalbi son derece hızlı atıyordu.

Bismillah! Lan bu kalp bizim bu mal için mi atıyor be!

“Elinin altında duran şeyin senin için attığını” elini kaldırıp şakaklarına bastırdı. “Aklımın her zerresinde olmanın nedeni” gözlerime baktı. “Şu ela gözler,” gözleri dudaklarıma indi. “Ve ataeş saçan dudakların. ama sende biliyorsun. Bu duygu” durdu. Gözleri yüzümün her zerresinde dolaştı. Sonunda gözlerimi bulduğunda “Bizi mahveder. Bizi yakar. Bizi üzer. Belki, birimizi alır ve gider. Buna ne sen ne ben katlanabiliriz” başımı hayır anlamında salladım. Bu bir ayrılık konuşmasıydı. Ama ben hayatımda ilk kez tattığım bu duyguyu öyle çabuk bırakıp gitmek istemiyorum.

“Askeriz biz. Yarın kimin şehit olacağını bilemeden bu yola baş koyamam. Ve seni saçma bir sona sürükleyemem! Kendimi s*ktir ettim. Seni bu yolda harcayamam!” gözümden bir damla yaş süzülürken ellerini kaldırıp yanaklarıma koydu. Gözümden damlayan yaşı silerken yanağımı okşuyordu. Karşılıklı istekle yapılan belki de ilk ve son şeydi bu temas.

Ben yeni bulduğum bu kar çiçeğini bırakamazdım. Hayatımdaki herkes bir bir giderken, onu da kaybetmek ölümdü. O giderse yaşayamazdım. Elime verilen bu şansı kendi ellerimle parçalayamazdım. Daha sabah babamı, bir ay önce kahraman bir babayı, aylar önce annem ve kardeşimken şimdi hayatımın, kalbimin ve aklımın tek attığı insanı kaybedemezdim. Yavuz benim kalbimde sinsice yer edinen bir zehirdi. Ama tatlı bir zehirdi. Acıtmayan ama etkisi sonradan ortaya çıkan bir zehir. Ama ben o zehri bir kere yutmuştum. Ve panzehir yine ondaydı. Önce zehirleyip sonra bırakıp gidemezdi. Ne vardı tayin istemeden yanıma gelip söyleseydi şunları.

Gözümden akan yaşlar çoğalırken burnumu çektim. Gözlerim ona ‘gitme’ diye yalvarıyordu. Onunda gözünden akan tek bir damla yaş nefesimi tutmama neden olmuştu. Yavuz tek bir damla bile olsa benim için ağlamıştı. Ama bunu ne ben ne o hak ediyorduk.

“Seni kendi zevklerim için tüketemem karamel” karamel demesiyle ellerimi ellerinin üstüne koydum. Ben onun karameliydim. Bir başkasının değil. “Bu yola çıkıp aylar sonra yaşanacak olan onca şey sonunda ben gidersem senin arkada bir enkaz olmanı istemem. Sen gidersende bu mesleği bırakırım!” sesindeki kararlılık beni daha fazla üzerken o sadece yanağımı okşuyordu.

“Bırak, bari yaşananlara tutunalım. Gitme! Ne yaşanacaksa yaşansın. İkimizden biri giderse de arkada kalan anılara tutunsun. Bu… bu çok daha yaralar Yavuz” dediğimde gözleri acıyla bakıyordu. Ellerimi kollarına koyarken onun elleri saçlarıma doğru ilerledi. “Bir gün, bir gündür Yavuz. Sadece iki sevdim demekle gidersen arkanda bıraktığın kişi aylar sonra onca şeyi yaşayıp şehit olduktan sonra bıraktığın kişiden daha kötü olur. Hem belki ikimizde şehit olmayacağız. Bu ihtimali neden atıyorsun kenara” sesim o kadar yalvaran ve kısık çıkmıştı ki duyması için dua etmiştim içimden.

“Belki olmayız. Ama belki. Küçük bir ihtimal bu. Ve senle bir şeyler yaşayıp şehit olursam o yaraları kapatacak biri asla olmaz. Ama… ama şimdi gidersem, olmayan şeylerin yarası daha çabuk kapanır. Başkasını sev, benden olmaz be güzelim” duyduğum son kelime başımı kaldırıp ona bakmamı sağlarken gözünden iki damla yaş süzüldü.

Bu adam neyini anlamıyor lan. Belki şehit olmayacağız. Yani sadece bir ihtimalden dolayı beni böyle bırakıp gidemezdi.

Ellerimi beline koyarken gözleri bana bakıyordu ve sanki etaftaki her şey silinmişti onun için. Bendede durumlar farklı değildi. “Yapama-“ derken sözünü kestim. Ayaklarımın ucunda yükselip ellerimi omuzlarına koydum. Ve dudaklarımı onunkilere yavaşça bastırdığımdan sözü yarım kaldı. Bu ani öpücüğü kimse beklemediği için ilk iki saniye şok içindeydik. Aklım başıma geldiği an geri çekileceğim sırada Yavuz ensemden tutup dudaklarımın üstüne kapandı. Bir eli ensemdeki saçlarımı tutup aşağı yavaşça çekerken diğer eli kalçamı tutmuştu. Öpüşüne karşılık verirken, onu öpmenin bir ihtiyaç olduğunu hissettim. Onu öpmek su gibiydi. Hayatiydi.

LAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAN! LAN NE OLUYOR LAN. OHA. DUDAKLAR DUDAKLARDA! EL KALÇADA! BİRAZ SONRA İŞ YATAKTA! TELLO TELLO TELLO C-

Şuan iç ses yoktu. Şuan karamel ve kar çiçeği vardı sahnede.

Eli bacağımı kavrayıp yukarı kaldırırken bacaklarımı beline sardım. Dudaklarımız yavaş ve yumuşak değildi. Aksine sert ve hızlıydı. Sanki eksikler giderilmek istenirmiş gibi… dişlerini alt dudağıma geçirdiğinde kafamı geri yatırdım. Saçlarım geri doğru savrulurken Yavuz dudaklarını boynuma gömdü. Şah damarımdan defalarca öperken arzu ve şehvetten inim inim inliyordum. Ellerimi saçlarına geçiriken burnu boynumdan derin bir nefes aldı. Hemen yandaki yatağa oturdu. Saçlarım geri savrulurken dudakları tekrar benimkileri buldu. Eli kalçalarıma baskı yaparken bu sefer ben dişlerimi alt dudağına geçirdim. Yavuz inlerken aynı onun gibi onu şah damarından öptüm.

Yaklaşık yarım saat nefes almaksızın öpüştük. Yarım saatin sonunda alnı alnımda ellerimiz yanaklarımızdaydı. “Gitme…” dedim. Yavuz yanağımı okşarken gözlerime hayal kırıklığı içinde baktı.

“Yapamam… tayin geldi bile. Gitmezsem…” gözümden damlayan yaştan öptü bu sefer. Sonra yanağıma, çeneme, burnuma, alnıma ve dudağıma minik buseler kondurdu. Her dokunuşunda ağlamam şiddetlenirken yataktan aynı anda kalktık. Gitmesinden ölesiye korktuğum insana bırakmak istemez gibi sarıldım. Yüzümü boynuna gömerken ellerini belime doladı ve o da sıkıca sarıldı. Beş dakika sonra benden ayrıldı. Önce boynumdan öptü. Sonra yanağımdan, sırasıyla çenemden, alnımdan ve burnumdan öptü. En sonunda tekrar dudaklarımız buluşurken bu sefer öpüşü yavaş ve yumuşaktı. En sonunda ayrıldığında gözlerime baktı.

“Bunu söylemek istemesem bile. Beni unutma tamam mı? Belki başkasını sev ama kalbinin en derininde bu anı sakla. Biliyorum, yapmaya hakkım yok ama işte. Unutursan unuturum diye ödüm kopuyor” güldü bu anda. Ben ağlıyordum o acıyla gülüyordu. “Birde, kimsenin seni benim öptüğüm gibi öpmesine izin verme. Silme izlerimi” dudaklarıma son bir öpücük kondurup hızla odadan çıktı. Gitmişti ve ben dünyanın ortasında yapayalnız kalmıştım. Başkasını sev ama izlerimi sildirme demişti. Bir yandan unut demiş bir yandan unutmamdan korkuyordu.

Biz ne yanyana ne ayrı yapabiliyorduk.

Etrafımı saran soğukla yere yığıldım. Aklıma yavaş yavaş anlar yüklenirken son sözleri ve öpüşmemiz geldiği an “Yavuz…” diye öyle bir çığlık attım ki ses tellerimin koptuğundan endişelendim. Ama acım daha derindi. O gitmişti. En yakıcı izleri bırakıp gitmişti. O beni sevdam ile başbaşa bırakıp gitmişti. Yerde Yavuz diye sayıklayıp yere yumruk ata ata ağladım. Saatlerce. En sonunda ağlamaktan bayıldığımı hatırlıyorum.

YAVUZ

Odadan dışarı çıktığımda kalbimi söküp atmak istedim. Ama atarsam unuturdum diye atmadım. Öpmüştü beni. O ateş kavurucydu. O ateşli dudaklar günah sebebiydi. Ama güzel bir sebebti. Zorunda oolmasaydım ateşin içine sokmuştum çoktan ikimizide.

Koridorun sonuna geldiğimde “Yavuz…” diye öyle bir çığlık duydum ki yerimde kalakaldım. Başımdan aşağı kaynar su döküldü. İzin veremezdim. Ses tellerine bir şey olmasınada üzülmesinede izin veremezdim. Arkamı dönüp bir adım atmıştımki gidersem yanacağımı ve yakacağım aklıma geldi. Gidersem dönemezdim. Gidersem bırakamazdım onu. Eğer o odaya gidip tekrar o gözleri görürsem adım dahi atamazdım.

Tayin oyundu. Gitmem gerekiyordu. En azından benden nefret edene kadar. En azından beni unutana kadar. Eğer o gözlerde kendime ait bir ışık görmeseydim hiçbir şey yapmaz içime gömerdim duygularımı. Ama o gözler bana o umut ışığını vermişti. Ve gitmezsem yanmaya ikimizde hazır değildik.

Arkamı tekrar dönüp hızlıca uzaklaştım. Ama arkadan sesler geliyordu. Kalbim geri dön diye haykırırken telefonumu çıkardım. Kartal’a emanet edecektim kalbimin sahibini.

Kartal, Göksu’nun odasına git! Acil!

Mesajı attıktan sonra telefonun sim kartını çıkardım. Tam kıracakken aklıma gizli gizli çektiğim fotoğraflar geldi. Güzelimin fotoğraflarıydı onlar.

Kartı geri taktım ve kimsenin numarasını bile bilmediği telefonuma attım fotoğrafları. Daha sonra onunla ilgili olan ne varsa. Daha sonra kartı çıkardım ve parçaladım. Askeriyeden çıkmıştım. Hemen yandaki çöp kutusunun içine attım. Telefonu cebime attım ve diğer telefonumu çıkardım. Telefon hattımın şirketine numarayı iptal ettirdim. Arasallarda bir süre ulaşamazlardı. Yani yeni numaramı öğrenene kadar. Askeriyeden hızla çıktım. Albay ailem ile sıkıntım olduğunu ve bu yüzden aylarca olmayacağımı zannediyordu. Ama ben bu sırada sevdiğimin her anını izleyecektim.

Ayarladığım taksiye bindim. Önceden hazırlattığım otel odasına gittim. Sadece birkaç kilometre uzağında olacaktım ama o beni çok uzakta bilecekti. Şerefsizlikse şerefsizlik. Bunu onun için yaptım. İkimizde, tabi ben unutamamda, unutana kadar gitmeliydim. Belki arada şehir dışına çıkardım. Ama bilemem.

Göksu

Gözlerimi açtığımda revirdeydim. Beni kim nasıl getirdi en ufak bilgim yoktu. Gözlerim etrafı tararken aklıma birer birer anılar düştüğünde hızla ayağa kalktım. Kolumdaki serumu çıkardım. Kapıya ilerledim ve hızla açıp dışarı çıktım. Kartal’ın hemen kapının yanında olduğunu umursamadan ilerliyordum ki Kartal kolumdan tuttu. “Nereye kızım! Dinlenmelisin sen! Geç bakalım odaya!” dedi ve eliyle içeriyi gösterdi. Kolumu elinden kurtardım.

“Bırak ya! O ayı komutanın nerede hemen cevap ver!” dedim. Elindeki telefonu salladı bana doğru. “Bnede onu arıyorum ama yok. Hat kullanılmıyor. En son senin odana gitmemi söyleyen bir mesaj atmış sonra puf. Ne gören var ne duyan!” kaşlarımı çattım. Bu adam hem terk edip hem düşünmeyi biliyor muydu ya?

Sinirle ilerledim. Karatl gelmeyeceğimi anladığında yanıma geldi ve benle aynı tempo yürümeye başladı. “Göksu, ne oldu anlat hemen. Bu mal nerde? Ve neden senin yanına geldiğimde yerde baygın bir şekilde yatıp Yavuz’un adını sayıkladığını açıklar mısın?” gözlerim şokla onu bulurken ne var bakışı atıyordu.

“Nerede olduğunu bilsem sorar mıydım salak? Ve ağlamaktan bayıldım. Ve neden o salağın adını sayıkladığımı o ite sor daha iyi anlatır!” dedim. Hala anlamaz bakışlar atıyordu.

“Ne yani. En son senin yanındaydı. Belliki bir bok olmuş sen bayılmışsın. Peki bu öküz ne yaptı sana?” Allah’ım bu adam neden bazen çok konuşkan oluyor. Sinirle ona döndüm.

“Bana beni sevdiğini bir kavganın içinde açıkladı. Daha sonra tayin aldığını söyledi. Sonra bir şeyler oldu ve çekti gitti!” Kartal yerinde kala kalırken ona döndüm. Ne yani neye şaşırdı bu mal.

Şu iş bitsin, eğer bulamazsak ağlama seansı yazıyorum.

Yaz iç ses. Bir tanede benden olsun. Hem sevdiği için yaz, hem öptüğüm için yaz, hem gittiği için yaz. “Ne yani? Bu mal Yavuz sana aşıkmıymış?” günaydın.

“Evet, ve duruma bakki bu mal bana beni sevdiğini terk edeceği gün söyledi” önüme dönüp yürümeye başladım ve aynı anda konuştum. “Yok yani önceden habr ver, bizde bir program hazırlayalım. Böyle gidilmezki ayı!” Kartal koşup yanıma geldi.

Üç saattir her yeri aramıştık ve bir haber yoktu. Ve tayin olayı yalandı. Şuan ise iç sesin yazdığı seanslardan birini yapmak için arka bahçedeydim. İçimden sadece ağlamak geliyor.

 

 

evetttttt bol ağlamalı bir bölümdü BENCE. neyse umarım beni öldürmezsiniz. beddua etmeyin. çok rica ediyorum. sizi çok seviyorum. yani slogana bakıp umutlanın kardeşlerim.

Unutmayın bir umut ışığı her zaman vardır. Yeter ki onu bulmak isteyin...

güzel haftasonlarıııı. buda benden hafta sonu hediyesi gelsin canlarıma

Loading...
0%