@vesileninruyasi
|
Selamünaleyküm canlarrrrrrr merhaba nasılsınız bakiyim Ben çok iyiyim neyse arkadaşlar Saydım adlı şarkı bana yavuz ve göksuyu hatırlatıyor ama bu bölüme bu şarkı daha uygun diyim neyse iyi okumalar
Dolabımın önünde kıyafetlerimden damlayan sular eşliğinde dikiliyordum. Bu odaya girmek hiç iyi hissettirmiyordu. Ama işte kapıda giyinmemi zorlayan bir Kartal olduktan sonra mecbur giyinicektim. "Kızım dondum. Giyinde çık artık, götümden su damlayacak resmen!" diyen Kartal'ı sesiyle hızlıca mavi swet ve siyah kotumu aldım. Hızlıca iç çamaşırlarım dahil giyindim. Beyaz çoraplarımı ve ayakkabılarımı da giydikten sonra iki dakika saçımı kuruttum. En azından fazla nemi alınmıştı. Odadan çıktığımda Kartal titriyordu. Ona gülerken ilerlemeye başladı. Peşinden gidecekken gözüm onun odasına takıldı. iki aydır kapının kulpuna bile dokunmamıştım... sertçe yutkunurken kapının önüne geldim. Yavaşça kulpundan tutup açtım kapıyı. Yüzüme vuran karamel kokusu gözlerimi doldururken perdeler kapalıydı. Etraf dağınıktı. Sadece masa düzenliydi. Yatak muazzam bir şekilde dağınıktı. O gün yatağını toplamadan gitmişti demek ki. Dolabın içinde iki üç parça kıyafet vardı. Masanın önüne gittiğimde sadece kalemler ve bayrak fotoğrafı vardı. Gözüm çekmeceye eliştiğinde içimdeki o mal ses devreye girdi. Aç! Bak bakalım ne var orada! Dediğini yaptım hemen. Elimle yavaşça çektim çekmeceyi. İçinde bir defter bir de fotoğraf vardı. İlk fotoğrafı aldım elime. Arkasında ikinci kez kurtulduğum tarih yazıyordu. Fotoğrafın önünü çevirdiğimde Yavuz’un kucağında uyuyan bir ben, ve bana endişeyle karışık merhametle bakan bir çift göz vardı. Kafam onun göğsünde ilerliyorduk ve görünüşe bakılırsa haberi yoktu bu fotoğrafın çekildiğinden. Gözümden bir damla yaş düşerken Kartal’ın sesini duydum. “Lan kızım! Nereye girdin yine sen? Çıldırtma beni, alırım ayağımın altına ha!” deyip adım seslerini duyuyordum. Fotoğrafı pantolonumun cebine atarken dolaba ilerledim. Kafamı kapıdan tarafa çevirdiğimde Kartal’ın benim kapımı açmak üzere olduğunu gördüm. Gözlerimi ona dikmişken dolaptan gelen kar çiçeği kokusu acı veriyordu. Odası ben, dolabı o kokuyordu… Kartal kafasını bulunduğum yere çevirdi ve açık kapıdan beni gördü. “Göksu…” dedi. Hızla yanıma geldiğinde kafamı dolaba çevirdim. Yavuz’un yeşil bana normalde bir beden ama iki ayda kilo verdiğimden iki beden büyük swetini aldım. Kartal’dan tarafa döndüğümde içi yanıyormuşçasına bakıyordu bana. Gözleri elimdeki swete kayınca arkasını döndü. Dudağıma küçük bir tebessüm kondurup hızla onun swetini giydim. Yoğun kar çiçeği kokusu kalbimi sıkarken Kartal’ın yanına geçtim ve önde ben arkamda o odadan çıktık.
Kartal üstünü değiştirdikten sonra yemekhaneye gittik. Tim toplanmıştı ve bir şeyler konuşuyorlardı. Onlara kulak verdim. “Komutanım, Suna abla silaha dönüşecek diye korktum yani! Timuçin abi de bir gün dönüşecek diye korkmuyor değilim!” dediğinde Suna ve Timuçin yüzlerini buruşturdular. Ben hepsinin karşısına oturmuştum. Hepsi yüzümü görebiliyordu ama yarım ay gibi olmuştuk. Yan taraflarımda Kartal ve Ergün vardı. Hemen karşımda Cemre, yanında Celal, Baran, Adem, Turgut vardı. Suna ve Timuçin yan yana Kartal’ın yanındaydılar. Hulki ise Ergün’ün yanındaydı. Hulki kaşlarını çok ilgileniyormuş gibi yukarı kaldırdı. “Aaaaa öyle mi olmuş? Ben de aynısını düşünüyorum, ama sen ve şu yanındaki hakkındada böyle düşünüyorum. Oğlum, filozoflar o kadar kitap okumadı, bordo bereliler ellerine o kadar silah alıp gece günüz silahlara bakmadı! Lan siz kafayı mı üşüttünüz? He birde cevizi olan var mı?” son kısma eklediği ile hepsi hafifçe güldü. Ben ise dediklerine anca odaklanıyordum. “Ya komutanım, ne yapalım! Kitapta mı okumayalım? Hem bence biz fazla zeki oluyoruz diye kıskanıyorsunuz bizi!” dedi Cemre parmağı ile Celal ve kendisini gösterip. Kartal hemen bir kaşını yukarı kaldırdı ve işaret parmağıyla orta parmağını ikisinin üstüne doğru tuttu. “Siz mi? Hah güleyim bari! Ne zekiliği kızım, ben okumadan zekiyim. Bizim aile zaten full zekiydi. Yani anlayacağın o kadar kitap okudun diye hemen öyle zeki olunmuyor!” dediğinde bu sefer Celal söze girdi. “Komutanım, zekamızı kıskandığınızı bu kadar belli etmeyin lütfen!” dedi. Kartal alaycı bir kahkaha atarken gözüm Ergün’e çarptı. Hareketleri garipti. Bende gariptim ama kardeşimi tanırdım ben. Yanına doğru kaydığımda düşüncelerden çıktı. “Komutanım… Nasılsınız görüşmeyeli?” dedi. Bu çocukta hep çocuk aga. Gülümsedim ona. “Neyin var senin?” dedim hemen konuya girerek. “Bilmiyorum komutanım. Her an bir şey olabilir. Ama güzel bir şey!” dediğinde acı ile güldüm. Olmazdı. O gelmedikten sonra terfi alsamda kötüydü. Annem gelse de olmazdı. Ben onsuz kendimi yarım hissediyordum. O gelmeden güzel kelimesi bile kötüydü. “Senin o mal komutanın gelmedikten sonra terfi alsamda güzel değil be kardeşim!” dedim ve yerime geçtim. Yine göz yaşlarım zorluyordu beni. Tim maç muhabbetine geçmişti. Ve tabi ki Turgut sözün başıydı. Ee koyu Galatasaraylı olunca, ve Gaziantep’ide yendiklerinden oh keyfine diyecek yok. “Komutanım ne güzel yendik ama!” dedi Turgut. Feneri tutanlar göz devirdi. Yani Kartal, Celal, Cemre ve Hulki. Suna ve Ergün ise Turgut’u destekleyen mırıltılar çıkarıyordu. “Görürüz hafta sonu kim kimi güzel yeniyor kardeşim benim!” dedi Kartal. Derbiden bahsediyordu. Bende merak ediyordum. Birde onun hangi takımı tuttuğunu… (arkadaşlar bölümdeki olaylar kasımda yaşanıyor ama ben eylülde yazdığımdan maç muhabbetleri bu zamanki maçların, zaten siz anladınız, neyse ben gsliyim siz?) “EE tabiki biz yeneceğiz komutanım! Bu da soru mu yani?” dedi Ergün coşarak. Valla fenere üzülüyordum. Adamlardaki aşk neymiş be arkadaş. Yıllardır şampiyon olamıyorlar ama yok. Valla feneri bırakmayan dostunu, eşini bırakmazdı heralde. “Nasıl soru mu? Biz yencez bir kere! Hem bizim statta oynanacak. Nerede bizi bizim evimizde yenmek!” dedi Cemre. Valla Yavuz beni benim evimde yani odamda yenmişti. Salak nasıl yendiyse iki aydır toparlanamıyoruz. Mal işte ne yaparsın. “İster sizin statta ister bizim! Ne fark eder. Sonuçta gönüllerin şampiyonu GALATASARAY!” dedi Turgut. Cemre kaşlarını çatarken diğer fenerliler de Galatasaraylılara kötü kötü bakıyorlardı. “Kes be! Sonuna kadar FENERBAHÇE!” dedi Cemre’de. Onları susturmanın tek yolu bendim. Ve onları türkü söyleyerek susturacaktım. Timde ses dendi mi bendim. Övünmek gibi olmasın ama yapacak bir şey yok. Allah vergisi. Çok sevdiğime değil bilmemene yanarum Ben de onun o gözlerine tutulmuştum. Kara değildi belki ama çok güzeldi. Ve ben onu çok sevdiğime değil yanımda olmamasına yanıyordum. Ve o benim hallerimden onu sevdiğimi anlamamıştı. Tim konuşmayı bırakmış bana odaklanmıştı. Bense devam ettim. Yüksek dağlara doğru haykirsam sevdığımi Benim haykıracak bir dağım yoktu ama dostlarım vardı. Dağlar anlamadı ama kardeşlerim anladı. Bulut gibi hislerim onunkine değil kardeşleriminkine savruldu. Ben ona yağamamıştım. Tim durgun bir şekilde beni dinliyordu. Sesim acı doluydu. Hepsinin birbirine attığı kaçamak bakışları görebiliyordum. Bir süre şarkının aslına uyarak bekledim ve devam ettim. ağaçlar çiçek açti kış bitti bahar oldi şarkının devam etmesi gerekirken ben gördüğüm suretle şarkıyı söylemeyi bıraktım. Sanırım bu sefer çiçeğimiz solmamıştı. Gelmişti. O… o geri gelmişti. Bana dönmüştü o. “Yavuz…” dememle Kartal ve Timuçin’in korkuyla bana bakıp ellerini yüzlerine kapatmları bir oldu. Suna ve Cemre ayaklandı, diğerleri ise her an olcaklara karşı atakta bekler hale gelmişti. Ama hepsindeki ortak şey gözlerindeki hayal kırıklığı, korku ve endişeydi. Neyine endişeleniyorlar! O gelmişti. Tabi ya, halisülasyonlardan dolayı. Ben de biliyordum. Ama her şeye rağmen koşuyordum. Çünkü hayal veya gerçek oydu. Yavuz’un adını duymasıyla gözlerine büyük bir hasret yayıldı. Hemen oturduğumuz yerden ayrıldım. Ergün, Hulki ve Celal kafalarını Yavuz’a çevirdi. İlk söze Celal girdi. “Komutanım, sanırım biz de hayal görmeye başladık! Ya- Yavuz komutanımı ben de görüyorum!” dedi. “Bende” dedi Hulki ve Ergün’de onlara katıldı. Kartal ve Timuçin’in kafalarını kaldırıp baktıklarını gördüm. Hızla Yavuz’a doğru koştum. Kollarını açtığında iki adımlık yolu hemen kapattı. Boynuna atladığımda belime sarılan kollarla geldiğini tam anlamıyla anladım. Yavuz geri gelmişti! Koskoca iki boktan ayın sonunda bana gelmişti! Bacaklarımı beline sararken göz yaşlarımın akmasına izin verdim. Yüzümü onun boynuna gömdüğümde aldığım kar çiçeği kokusu iyice ağlamama neden olmuştu. Yavuz’da yüzünü boynuma gömmüştü ve hasret giderircesine kokumu içine çekiyordu. DUR SEN DUR! AKŞAM BEKLE VE GÖR NASIL HASRET GİDERİLİYOR! LAN, ZATEN AKŞAMDAYIZ! OHA BİR SAATE KALMAZ ALLAHHHHH! İç sesi duymazlıktan geldikten sonra yüzümü boynundan kaldırdım ve gözlerimiz kesişsin diye aramıza bir karış mesafe koydum. Tabi sadece yüzlerimiz. Hala onun kollarındayım. Çok değişmişti. Bir o kadar aynı bir o kadar yabancıydı. Ellerimi yeni çıkan sakallarının üstüne getirdim ve yanaklarını okşadım. Bir kolu kalçalarımın altından beni tutarken öbürünü yanağıma çıkardı. Gözleri büyük bir özlemle bakarken saçları çok uzamıştı. O da kilo vermiş gibiydi. Göz altları uykusuzluktan çökmüştü ama geçerdi. “Seni çok özledim!” dedim sadece. O ise yüzümün her zerresini izliyordu. “Sana o kadar kızgınım ki mal! O odaya sen gittikten sonra asla girmedim. Senin anılarını silmedim. Sen benim iki aydır ne çektiğimin farkında mısın ayı? Bir aptallığın yüzünden çaptan düştüm be! Oğlum madem geldin git önce odamı temizle, sonrada o iki ayı doldur doldurabiliyorsan! Büyük bir hata yaptın DEMİRHAN. Elimden çekeceğin var!” dedim benliğime dönerken. Benden aşk dolu cümleler bekleyen avcunu yalardı. İki ay ölüp ölüp diril, sonra aşk dolu cümleler. Yok ebesinin nikahı aga. Yüzüme büyük bir aşkla bakarken yanağımda olan eli saçlarımı okşamaya başladı. “İstersen yıllarca kürek mahkumu yap! Yan yanaysak kölen bile olurum güzelim!” dedi ve şimdi arkadaşlar ben bu cümlelere, bu bakışlara nasıl düşmeyeyeyim. Siz söyleyi- birinin kolumdan tutup beni Yavuz’dan ayırmasıyla kaşlarımızı çattık ikimizde. Yine boş kalmıştım sanki. Ama neyseki yanımda. Beni çekene baktığımda bu kişinin Timuçin olduğunu gördüm. Kartal hemen diğer yanımda elimi tuttu. Tim ise arkamızda dikilmişti. Kartal ve Timuçin Yavuz’a sinirle bakarken diğerleri boş bakıyordu. “YÜZSÜZ GİBİ GİDİP YÜZSÜZ GİBİ GERİ Mİ GELDİN LAN!” dedi Kartal. Şok içinde ona bakarken çok sinirliydi. Onu durdurmak için önüne geçecektim ki Timuçin diğer elimi tuttu ve durdurdu beni. Gözlerimi Yavuz’a çevirdiğimde o da kaşlarını havaya kaldırmış bakıyordu dostuna. “Ne diyorsun Kartal?” dedi ve kollarını hafifçe açtı. Dostuna sarılmak istiyordu. Kartal acı bir kahkaha attı. “UNUT BUNU DEMİRHAN! NEREDEYDİN KOSKOCA İKİ AYDIR HE? BENİM KARDEŞİMİN GÖZÜNDEN DİNMEYEN YAŞLARI GERİ GETİREBİLECEK MİSİN?” dediğinde Yavuz kollarını yavaşça kapattı. Sertçe yutkunurken üst rütbede olmasına rağmen bağırmadı Kartal’a. Yüzü pişmanlıkla kaplanırken gözlerimi Kartal’a çevirdim. O da bana baktığında “ hiç öyle bakma “ der gibiydi. Tekrar Yavuz’a döndüğümüzde Kartal’a bir adım atıp “Kartal…” diyordu ki Kartal’dan gelen sert bir tokatla o dağ gibi adam yerinde sendeledi. “SANA UNUT DEDİM! YAPTIĞIN MALLIĞININ FARKINA VARMADAN KARTAL DİYE BİR ARKADAŞIN YOK SENİN! BU KIZIN DUDAKLARINDAN DÜŞEN GÜLÜMSEMEYİ GERİ GETİREBİLECEK MİSİN? O KALP YARASINI KAPATABİLECEK MİSİN HE? SÖYLE BANA DEMİRHAN! BOŞA GİDEN O İKİ AYI DOLDURABİLECEK MİSİN?” “EVET! EVET DOLDURUCAM MANYAK! NE SANIYORSUN SEN HE? HİÇ BİR BOK OLMAMIŞ GİBİ DEVAM EDECEĞİMİ Mİ? BANA KOLAYMIYDI SANIYORSUN SEN? BEN SEVMEDİM Mİ? BEN ÖZLEMEDİM Mİ? BEN UĞRUNA YANDIĞIM KADINI HER GÜN İZLEDİM SENİN BUNDAN HABERİN VAR MI?” dediğinde Kartal’ın yüzüne daha doğrusu hepimizin yüzüne bir şaşkınlık dalgası yayıldı. “YOK! ŞİMDİ BOŞ BOŞ KONUŞMA! VE KENDİNİ BANA AFFETTİR!” dediğinde “ciddi mi bu” bakışı attı Kartal. Hem suçlu hem güçlü dedikleri bu olsa gerek. “Mal, sen affettir kendini önce!” dedi Kartal. Yavuz bunu bekliyormuş gibi aralarındaki mesafeyi kapatıp dostuna sıkıca sarıldı. Gözümden bir damla akan yaşı hızla sildim. “Heh şöyle, az adam ol. Söylediklerimde ciddi değildim ama ciddiydim!” dediğinde gülerek ayrıldılar ve Yavuz sırayla hepsiyle sarıldı. Bense iki adım geride kollarımı göğsümün altında birleştirmiştim. Aga benim sevdiğim adamla vakit geçirmeye hakkım yok mu? “Lan yeter da!” dedim ve Yavuz’un gidip elini tuttum. Kendimle beraber onu da iki adım geri çektim. “Az bırakın da vakit geçirelim! İki ay peşinden bir ağlayan ben olduğuma göre özlem gidermeside benim hakkım!” dediğimde hepsi gülümsedi bana. Hem de ne hak kardeş. Yavuz’la diğerlerine iyi geceler dedikten sonra el ele odama gittik. “Odanı toplamamışsın?” dedi Yavuz odaya girdiğimizde kapıyı kapatırken. Kafamı salladım ve karşısında dikildim. “Senin dağıttığın, senin izinin olduğu hiçbir şeyi ellemedim. Sen döktün sen toplayacaksın!” dediğimde dudakları iki yana kıvrıldı. Yanağıma kocaman bir öpücük bırakıp yanımdan geçti ve yere eğilip dağılan şeyleri toplamaya başladı. Bense sadece izledim. On dakika sonra oda eski düzenine gelmişti. Sadece tozlar falan kalmıştı ama o da önmeli değildi. Elindekileri yatağın kenarına bırakırken tam karşıma geldi. “Çok özledim be karamel!” dedi ve sıkıca sarıldı tekrardan. Bu sefer ağlayan taraf oydu. Yüzünü boynuma gömmüş özleminin kahrını çekiyordu. Elimle onu kendimden uzaklaştırdığımda aynı botda olmamız için eğilmişti. Gözleri kıpkırmızıydı. Önce uzanıp alnından sonra sırayla; burnundan, gözlerinden, şakaklarından, yanağından ve son olarak dudağından öptüm onu. Sadece beni bekledi ama dudaklarımız iki ayın sonunda kavuşunca geri çekileceğim esnada belimden tutup kendine çekti beni. Dudakları benimkilerin üstündeyken gülümsedim ve kollarımı boynuna doladım onun. O ise kollarını bacaklarımın altından geçirdi. Bacaklarımı beline dolarken beni duvara yasladı. Kolları bacaklarımın altındaydı. Ellerimi saçlarına ilerlettim. Öpüşümüz hızlıydı ve alev alevdi. Beş dakika sonra nefes nefese ayrıldığımızda yanaklarımdan, alnımdan öptü beni. Bende onu boynundan ve çenesinden öptüm. Beni yere indirdi. Elimle yatağı gösterdim. Bana korkuyla bakarken “Yok daha neler!” dedi. Mal işte. Oğlum sevişmek sonra. Şuan sadece uyuyacağız. “Mal olma! Uyuyacağız sadece!” dedim. Rahat bir nefes alırken yatağa ilerledik. Önce ben uzandım, sonra o yanıma uzandı. Üstümüze battaniyeyi çekerken ona yüzümü döndüm. Yüzlerimiz arasında çok az bir mesafe varken onun elleri benim yanaklarımda benimkiler onunkilerdeydi. Gözleri gözlerimdeyken bana bir şeyler söyledi. “Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?” Bana Hüseyin Nihal ATSIZ’dan bir dize söylemişti. Ona gülümserken nefessiz bir öpüşme daha yaşandı. O gece onlar özlemlerini attılar ve yine eskisi gibi karamel ve kar çiçeği oldular. Ama bu sefer aşık bir karamel ve kar çiçeğiydi…
|
0% |