Yeni Üyelik
9.
Bölüm

7. BÖLÜM

@vesileninruyasi

BEN GELDİMMMMMMMMMMMM. BİRAZ GEÇ OLDU DİYCEMDE KİM BİR HAFTADA YEDİ BÖLÜM YAYINLAR TABİKİ VESİLENİZZZZ SİZLERE BU BÖLÜMDE ÇOK BÜYÜK SÜPRİZLER HAZIRLADIM HAZIRSANIZ ARTIK KİTABIN KIZIŞTIĞI YERLERE GİRMEYE BAŞLADIK İYİ OKUMALARRRRRR

 

 

Yavaşça gözlerimi açtığımda vücudum ağrıdığından inledim. Depo boştu. Hatırladığım son şey atılan tokat ve kapanan kameraydı. Sanırım üç saattir baygındım. Umarım beni kurtarmazlar diycemde can da fazla tatlı yani. Umarım çoktan yola çıkmışlardır. Depo boş olduğundan etrafı inceledim. Sadece bir masa ben ve fareler varız. Depoda ter, küf ve karamel kokusu vardı.

Yani ben karamel…

Vücuduma göz gezdirdim. Göğsümün ortası fena acıyordu. Vurulan ayaklarım sarılmıştı. Heralde burada bile insaflı birileri varmış. Beni nereye getirmişler ise hava soğuktu. Aklıma timim geldi. Eğer saatler içinde kurtarılmaz isem bir daha göremeyebilirim. Tabi kar çiçeği kokulu kurtarıcım son anda yetişir ise o zaman bilemem.

“Cemre…” dedim kendi kendime. En son durumu çok kötüydü. Umarım iyidir demekten başka bir şey gelmiyor elimden. Biranda kapı açıldı. Önce Doruk sonra ise dört adam ellerinde tuttukları küvetle içeri girdiler. Sorgular bakışlarım onları buldu. Küvet önümde durunca içinin ağzına kadar buzla dolu olduğunu gördüm. Yok artık.

O buz dolu küvete beni sokarlarsa tankla geçerdim üzerlerinden.

Doruk konuşmaya başladı. “Ee asi aslan. Nasıl yeni fantazimiz güzel mi? Tabi sen çok sevmezsin ama yapacak bir şey yok.” Dedi meymenetsiz kulak. Arkadn bir adam daha geldi. Elinde küvetin üstünü kaptacak cinsten bir kapak vardı. Doruk ve iki adam yanıma yaklaştı. “Yaklaşma lan. Beni o küvein içine sokarsan seni mahvederim. “Bu halde mi yapacaksın cidden?” dedi goril kafalı salak. “Evet bu halde. Hem ne varmış halimde” güldüm. “Biz Türk’üz gerizekalı. Her halde size korku salarız. Ecelinim senin ama sen bunu fark edemedin. Ettiğinde ise aynı bu şekilde işkence çekiyor olacaksın.” Dedim. O ise sadece güldü ve arkama geçip iplerimi çözmeye başladı. Çırpınmaya başladım. Ama vücudum izin vermiyordu. Ellerimdeki ipler aşağı düştüğü an hemen kalktım. Kaçmayı planlıyordum fakat iki adam kollarımdan tuttuğu gibi yakaladılar beni. “Bırakın lan beni! Siz canınıza mı susadınız? Bırakın dedim size lan BENİ!” dedim ama Doruk salağı sinirle yaklaşıp bileğimi tuttu. Burnundan soluyordu.

Şuan korkudan öldüm yani…

Doruk ve iki adam beni zorla küvetin içine attılar. Evet bildiğin çöp fırlatır gibi atılmıştım. Her zerreme bir anda iğne gibi batan soğukla inledim. Sani her tarafımdan bıçaklanıyordum. Heleki yaralarımın olduğu yerler sanki içimi deşiyorlar gibiydi. Ve ilginç olan benim şuan hiçbir şey yapmayışımdı. Çünkü kitlenmiştim. On dakika sonra buzlar erimeye başlayacaktı ama eriyincede çok soğuk olacaktı. Hatta üç adam içeri bir buzluk getirdi. Buzlar eridikçe yenisi eklenicekti. Üstümde en azından bir iki parça bir şey olsa idere edilirdi. Sadece sütyen ve yarısı olmayan pantolon ile donacaktım. Bari sarıkamışta donup öleydim. Bir adam ucunda kafamın sığacağı kadar boşluk olan kapağı getirdi. Bir başka adam ellerimi ve ayaklarımı kelepçeledi. Kapak kapandığı andan iki dakika sonra bir termometre ile kafamın yanından küvetin içinin sıcaklığı ölçüldü. Sonuç eksi altıydı. Bilincim kapanmaya çalışırken kendimi uyanık kalmaya zorladım. Bu sırada inlemelerim arttı. Küvetin içinde kıvranıyor çığlıklar atıyordum. Doruk ve itleri gülerek odadan çıktılar. Sadece yanımda yirmi yaşlarında bir çocuk kaldı. Herkes çıktıktan sonra gözlerim kapandı. Nefes alış verişlerim artmıştı. Yüzümün bembeyaz dudağımın ise mosmor olduğuna eminim.

Göğsümün ortasındaki yara sanırım kanamaya başlamıştıki sıcak bir şey vücudumdan aşağı kaymaya başladı. Gözlerimi açtığımda yanımdaki çocuğun sıcak suyu döktüğünü gördüm. Hem suyu bana ısınayım diye döküyor hemde ağlıyordu. Kafamı çocuğa çevirdim. Bana bakmadı ama sadece başını salladı. Biranda içeri Doruk ve iki adam girdi. Çocuk ne yapacağını bilemez halde elindeki testi ile iki adım geri çekildi. Yüzü sapsarı oldu biranda. Doruk ise sinirle gelip çocuğu yere fırlattı. “NE YAPIYORSUN SEN LAN! O BİR ASKER. ONA NASIL YARDIM EDERSİN. HAİN KÖPEK!” dedi ve çocuk daha yapma diyemeden alnının çatından vurdu. Çocuk yere yığılırken elindeki testi duvara doğru gitti ve çarpıp kalktı. “Ne ya-yaptı-ğını zan-zannediyorsun sen. Niye vurdun lan çocuğu it!” dedim sinirle. Gözlerim çocuğu bulduğunda dudaklarını hareket ettirerek “Yaşa. Seni bulacaklar.” Dedi. Sonra ise gözleri kapandı ve elleri yana düştü. Doruk sinirle bana döndü. Bana bakarak adamlarına “Buz takviyesi yapın.” Dedi ve çıktı odadan. Yeni buzlar eklendi. Bir dakika sonra soğuk yine istila etti bedenimi. Odadan dışarı çıktı itler. Gözlerim yarı açıkken etrafa baktım ve gözlerim çocuğu bulunca aklıma dedikleri geldi.

“Yaşa. Seni bulacaklar.”

Demek kurtulacaktım. Ben artık işkence görmeyecektim. Ama eğer bir iki saat sonra gelmezler ise bir günün dolmasını beklemez bu köpekler. Gözlerim yine kapandı.

“Verin şu içkiyide bülbül gibi şakısın.” Diyen Doruk’un sesi ile gözlerimi açtım. Bir adam elinde bir şişe içki ile yanıma geldi. Eli ile kafamı kaldırdı tam ağzımdan içeri boşaltacağı sırada kafamı çevirdim. Çenemi çok fazla sıktığından canım acımaya başlamıştı. Göz yaşlarım benden habersiz firar ederken dişlerimin kırılma eşiğinde olduğunu bildiğimden ağzımı açtım el mecbur. İçki ağzımdan mideme giderken ağlıyordum. Yaklaşık yarım saat içinde bir şişe içki bitmişti. Kafam güzelleşmeye başlamıştı. Yarım saattir boş boş kahkaha atıyordum. En sonunda soğuk ve alkolün etkisi ile kadandı gözlerim.

Tim yaklaşık yirmi dakikadır yürüyordu. Gittiklerinde ne ile karşılaşacaklarını bilmiyorlardı. Teröristler uymazdı anlaşmaya. Bu yüzden hızlı olmaları gerekiyordu. Göksu tecavüze bile uğrayabilirdi. Yavuz ve abluka biliyordu videoyu sadece. Birde Yavuz Kartal’a anlatmıştı. Bu yüzden hepsi acele etmeye çalışıyordu. Kartal elindeki dürbün ile uzaktaki depoya baktı. Yaklaşık on dakika sonra itin inindeydiler. “Komutanım on dakika sonra ordayız.” Dedi ve tim yürümeye devam etti.

Suna Timuçin’e yaklaştı. Timuçin kara kara hem babasını hem ablam dediği komutanını düşünüyordu. Babası hala hastanedeydi. Durumu stabildi ama korkuyordu. Komutanı ise şuan ne halde bilmiyordu. Belki de teca-

“Ne o karadeniz’de gemilerin mi battı?” cümlesi ile kafasını kaldırdı ve ince gelen sesin sahibine baktı. Karşısında gelmeden önce bu soruyu yönelttiği badem gözlü kadını beklemiyordu. Gözleri kadının yüzünü inceledi ve hafif tebessüm ile “Sanane” dedi. Suna ise dudaklarını birbirine bastırdı. Aynı diyalog ama farklı rollerdi bu sefer. Suna aklına gelen diğer cümle ile yalandan kaşların çattı, sesini kalınlaştırıp “Nasıl sanane. Baktık üzgünsün geldik sorduk. İnsanlık yaptık suç mu?” dedi. Timuçin kendini daha fazla tutamadı ve güldü. Suna’da onun gülmesi ile tebessüm etti. Daha önce bir tim onu içten güldürebilmişti.

“E madem roller değişti. Devamını söyle bakalım?” dedi Suna. Timuçin’de başını sallayarak derdini söyledi “Babam hastaa, komutanım kayıp ve heran tecavüze uğrayabilir. Bu yüzden ister karadeniz ister akdeniz olsun şu anlık gemiler batık durumda.”

Suna duyduğu tek kelime ile yutkundu. Tecavüz demişti yeşil gözlü adam. “Ne tecavüzü ya. Nerden biliyorsun?” dedi ve kafasını hafif kaldırıp yeşil gözlere baktı. “Videodan.” Dedi ve ikiside önüne döndü. Sessizliği bozan taraf Timuçin oldu. “Timuçin.” Dedi Suna ise anlamaz gözlerle baktı. “Adım, Timuçin.” Dedi. Suna anladım dercesine başını salladı. “Suna, tanıştığıma memnun oldum.” Dedi. Timuçin’de başını salladı ve “Bende memnun oldum badem.” Dedi. Suna ile aynı anda baktılar birbirlerine. Timuçin bile yanlışlıkla dediği kelime ile başını çevirmişti. “Badem severim.” Dedi Suna ve ikiside sessizce önlerine döndüler.

On dakika sonra çalıların arkasındaydılar. Yavuz dürbün ile deponun önüe baktı. Tam üç kişi ve Doruk vardı. Kulaklığı açtı. “Tilki 1. İlerle.” Dedi ve Kartal, Timuçin ve Suna ilerlemeye başladılar. “Adem sen burada gözüne kestirdiğini indireceksin. Tilki 3 indirin adamları. Ve tilki 2, Göksu’yu almaya gidiyoruz.” Dedi.

Kartal önündeki üç adamın onlara silah doğrulttuğunu görünce güldü. Daha silah tutamıyorlar diye içinden geçirdi. Doruk gelenleri fark edince silahını onlara doğrulttu. “Sakin olun lan. Belge karşılığı askerimiz.” Dedi Kartal. Ama Doruk şüphelenmişti. “Neden inanayım ? siz öyle kolay kolay vermezsiniz belgeleri.” Dedi. Zaten kendi söylemişti. Vermezlerdi…

“E sen inanmazsan bende geri dönerim ve belgeler bizde kalır.” Dedi. Doruk şüphe ile süzdü askerleri. Kartal bir adım geri attı. “E madem sen istemiyon bend gideyim. He inanmıyorum dedinya” elindeki flaşı ve dosyayı gösterdi. Dosyanın ilk üç sayfası nerdeyse tüm dünyanın bildiği genel şeylerdi. Tabi bu itlerin hiçbir boktan haberi olmadığı için bunları mühim sanacaklardı. Flaş ise tam bir süprizdi. Video albayın teslim olmuş gibi göründüğü video ile başlayıp mükemmel sonla bitiyordu. Doruk “Durun tamam durun. Gelin vericez askeri.” Dedi. Kartal sonunda der gibi baktı ve ilerledi. Suna çantadan bilgisayarı çıkarırken Doruk yanındaki adama “Öldürün” dediğini Kartal duydu. Cebinden bir sigara çıkardı ve az uzaklaşarak yaktı. Amacı Yavuz’a haber vermekti. “Komutanım, Göksu’yu öldürecekler. Gelin!” dedi ve sigaradan bir kez içine çekip söndürdü. Geri geldiğinde. Biri dosyayı incelemeyi bitirmiş başını olumlu anlamında sallıyordu.

Tilki 2 sessiz ama hızlıca ilerledi. Adamların çoğu ön tarafa gelmişti. Yavuz ise arkadan ilerledi ve arkadaki adamı öldürüp içeri girdiler. Birkaç kişinin bir odaya yöneldiğini görünce ıslık çaldı. Onlara dönen teröristleri indirdiler. Silah sesleri ile geride kalan Turgut, Hulki ve Celal hemen alana intikal ettiler. Ön taraftakiler ise videonun sonunu görünce silahlarına davrandılar ama tim onlardan hızlı davranıp Doruk hariç hepsini indirdiler. Deponun içindeki bir odada on terörist daha vardı. Onlarda seslere dışarı çıkmış ve Yavuz, Ergün, Baran ve diğerleri ile karşılaştı. Hepsi bir kolonun arkasından kendini koruyordu. Yavuz gözüne kestirdiği odaya baktı ve “ERGÜN BENLE KOŞ” dedi ve odaya koştu. Ergünde bir dakika sonra gelmişti.

Suna elinin altındaki Doruk’u omzundan sıkarak yere çömelttirdi. Timuçin ise ellerini ve ayaklarını bağladı. “Tilki 1 tilki yuva.”

“Tilki yuva dilemede.”

“Adam elimizde.” Dedi Kartal. “Tamamdır Tilki1. Araç yönlendiriyorum. Adamı iki kişi ile gönderin.” Dedi. Kartal Timuçin ve Suna’ya baktı. “Siz ikiniz şu iti götürün.” Dedi. İkiside kafasını salladı ve Kartal içeri girdi. Önüne geleni indirdi. Bunu yaparken çok rahattı. Bir eli cebinde sanki çiçek bahçesnde geziyordu.

Baran ve Celal sırt sırta vermiş birbirlerini koruyorlardı. Turgut ise Ergün ve komutanını. O sırada önden gelen ve herkesi rahatça vura vura gelen Kartal’ı gördüler. Kartal birini ensesinden ittiği gibi time selam verdi. “Azda bana bırakaydınız ölmezdiniz.” Dedi ve yanlarına ilerledi.

Yavuz kapıyı sertçe iterek açtığında gözleri kapalı bir küvetin içinde yatan Göksu’yu görmesi ile yutkundu. Yüzü bembeyaz dudakları ise bir o kadar mordu. Burnuna gelen küf ve karamel okusu ile yüzünü buruşturdu. “Göksu…” diyebildi sadece sessizce.

Anne ne zaman kurtulcam? Diye sordum belkide bininci kez. Soğuktan bütün vücudum uyuşmuştu. Bana ne vermişlerse hiçbir şey hatırlamıyordum. Aa evet, bana alkol verdiler. Midem bulanınca yüzümü buruşturdum. Artık şu adını hatırlamadığım kar çiçeği gelse süper olurdu. Hem canım fazla yanmıştı hemde üşüyordum.

Bu son olaylardan sonra zaten ruhumu bakalım kim iyleştirecek?

Hakkatten benim bu kurtarıcı nerde kaldı ya. Asla birine ihtiyaç duymam. Ama işte kaçırılıp hareket edemeyince yardım bi zahmet yardım isteyek değil mi?

Alooo kurtarıcı mısın nesin hemen gel dondum artık. Gerizekalı ya hep geç geliyor. İki ay önce annem ölmeden gelememişti. Bi dakka ya bu salak kar çiçeği geçen sefer terörist kılığındaydı. O zaman ne diye o kadar işkence gördüm ben. Ulan kar çiçeği burdan bi çıkıyım senin üstünden tankla geçmiycem nede olsa askersin ama bu seni pompalı ile taramayacağım anlamına gelmez. Birden odanın kapısı sertçe açıldı. Gözlerimi açmadım. Hatta ölü taklidi yapacaktım ki daha fazla işkence görmeyeyim. İki dakika geçti ama orada duran kişi gelmedi yanıma. Heralde taktik tuttu. Bir şey söyledi sonra adımları bana doğru gelmeye başladı.

Yavaş yavaş elveda bilincim. Bu sefer şaka yok. Gerçekten bilinç gidiyor a dostlarrr

Bir anda burnuma gelen kar çiçeği kokusu ile gözlerim fal taşı gibi açıldı. Gelmişti. Yine tam bitti derken. Eyvallah bayrağım. İyi ki umut ışığı demişim.

Kar çiçeği adı heralde y ile başlıyordu. Neyse işte kar çiçeği açılan gözlerim ile olduğu yerde kaldı. Neyi bekliyo lan bu

“K-kar çiçeği.” Dedim ama sesim çok kısık çıkmıştı. Aga suyun içindeyim ama susuzluktan dudaklarım kurudu. Kar çiçeği yüzüme anlamaz bakışlar atarken bir anda aydınlandı heralde. Hemen yanıma geldi. Kapağı kaldırdı önce kaldırırken “Kar çiçeği?” dedi. Kar çiçeği koktuğunuda ben mi söyliyim kardeş.

“Su” dedim önce. Hemen arkasındaki askere “ÇANTAYI VER!” diye bağırdı. Ayı az sakin ol demiycem hemen kurtar beni!

Kar çiçeği kafamı tuttu ve azıcık havaya kaldırarak su içirdi bana. Sonra ise çantadan çıkardığı bir şeyle kelepçeleri çıkardı. Beni kucağına aldığında sorusuna cevap verdim. “kar çiçeği kokuyorsun. Adını alkolden dolayı heralde unuttum. Aklımda kalan tek detay bu: kar çiçeği kokuyor olman. Bu yüzden kar çiçeği diyorum.” Dedim ama kelimeler birbirine girmişti. Beni hemen yandaki sandalyeye oturttu. Yinede çok üşüyordum. “Kar çiçeği?” dedim ve bana döndü. Çantada bir şey arıyordu. “Ben üşüyorum.” Dedim. Başı ile biliyorum der gibi yapıp konuştu. “Biliyorum karamel ve bende sana bir şey arıyorum ama yok.” Dedi sinirle ve üstündeki üniformanın ceketini ve altındaki askeri desenli ince badiyi çıkardı. Karşımda üstü çıplak bir şekilde bana kaslarını sunuyordu. Normalde olsa izlerim ama şuan DONUYORUM. Titrediğimi görünce hemen badiyi başımdan geçirdi. Göğsümün ortası acıyınca inledim. Gözleri yaranın üztünde oyalandıktan sonra badiyi tamamen geçirdi ve saçlarımı badinin içinden çıkardı.

“Saçların, onca şeye rağmen hala temiz ve karamel kokmaya devam ediyor.” Dedi. Şaşırmış ve onca şeye rağmen hayatta kalmama büyük bir hayranlıkla bakıyordu. Badi buram buram kar çiçeği kokuyordu. Yavuz bacaklarımdaki yarısı olmayan pantolonu görünce yüzünü buruşturdu.

“Pantolonunuda vericek misin?” dedim. Alkol yüzünden dediklerime bak!

“İster miydin?” dedi gülerek. Normalde belki hayır derdim ama şuan ciddi ciddi vermesini düşünüyordum. Bakışlarımdan anlamış olacakki “Yok daha neler! Namusumu mu veriyim karamel ne istiyon” dedi.

“LAN DONUYORUM BE ADAM. SEN ŞUAN CİDDEN NE DÜŞÜNDÜĞÜMÜMÜ ÖNEMSİYORSUN. DONARAK ÖLECEKTİM SEN HALA NAMUS DİYON BANA. ALIRIM BEN SANA NAMUS. KAÇ KİLO İSTİYOSUN.” Diye bağırdım. Kar çiçeği ise önce bir baktı sonra sanki atrafımızda kurşun sesleri yokmuş gibi kahkaha attı. Yüzüme baktı ve gülerken eğildiği için doğruldu ama hala kahkaha atmaya devam ediyordu. “LAN NE GÜLÜYON. KOMİK Mİ DONUYOR OLUP SENDEN PANTOLONUNU İSTEMEM. SİNİRLENİYORUM BAK.” Dedim.

o sırada içeri giren ve ilk dikkati boynundaki doğum lekesi ve çenesindeki çukur çeken uzun boylu asker girdi. Önce bana sonra kar çiçeğine baktı. “Yavuz, sen Göksu’ya pantolonunu mu veriyordun?” dedi şaşırmış bi sesle. Sanane kardeş ister pantolon ister namu- anasını satıyım ben az önce kar çiçeğine ne dedim lan. Bir anda gözlerim adını çukur adam sayesinde hatırladığım Yavuz’a baktım. O da çukur adamın dediklerinden sonra bana baktı. Gözlerim ‘bittik, mahvolduk’ diyordu. Bildiğin çukur adamın önünde pantolon konuşması yapmıştık.

Yavuz çukur adama ilerleyip onu iterek odadan çıkardı. Çukur adam ise kahkaha atıyordu. Yavuz yanıma geldiği an çukur adam kapıyı açıp çantasını fırlattı.

Bu arada Yavuz’unüstü hala çıplak…

Yavuz çantayı aldı ve içinden bir badiyi çıkardı. Onu önce kenara koydu ve yine badi gibi bana yine bir beden büyük olacak pantolonu çıkardı. Askeri pantolonları özlemiştim. Pantolonu bacaklarımın üstüne koyup arkasını döndü. “NE, BEN NASIL GİYİYİM BU KOLLARLA BU PANTOLONU.” Dedim üstü çıplak Yavuz Bey’e. Bana döndü. Bu sırada silah sesleri susmuştu.

“Ben mi giydiriyim karamel yani.” Dedi ve sesi çoooooooooooook imalı çıkıyordu. Kaşlarımı çattım. “Kadın biri gelmedimi sizinle.” Dedim ve Yavuz a doğru der gibi kapıya yöneldi. “Kartal.” Diye seslendi. İçeri çukur adam girdi. Demek adı Kartal’dı. Abicim ben burda bilincim gidecek diyen Göksu’ydum. Şu amazon Yavuz sinirlerimle oynadı. “Efendim komutanım.” Dedi Kartal ima dolu sesi ile. Yavuz’un dişlerini sıktığını anlayabiliyordum. “O sesini bir gün kesicem ama neyse. Suna nerde.” Dedi. Kartal “Timuçin ile Doruk’u götürmeye gittiler.” Dedi. Yavuz ise kafasını yukarı kaldırıp nefesini verdi ve kapıyı kapattı.

Yanıma geldi ve önümde eğildi. Bu adam çıplak olduğunun farkında mı?

“Şey kar çiçeği bir şey söyliyebilir miyim?” niye izin aldım haberim yok. “Söyle karamel.” Dedi o da.

“Kasların çok güzel anladık ama bence bu kadar sergilemen yeterli.” Dediğim an ayakkabılarımı çıkaran elleri durdu ve kocaman olmuş gözlerle önce bana sonra kendine baktı. Sonra ise bir küfür savurdu ve yandaki badiyi üstüne geçirdi. Sonra ise önce ayakkabılarımı çıkardı. Elleri silah tutan birine göre fazla naif hareket ediyordu. Acaba ben mi yanlış askerlik yapıyorum yoksa bu adam tam bir beyaz atlı prans mi?

Kafasını kaldırıp önce yüzüme baktı. Benden izin istiyordu. Kafam hafifçe olur anlamında salladım. O da hafifçe sallayıp pantolonumun düğmesini açtı. Pantolonu yavaşça aşağı indirirken fazla zorlanıyormuş gibiydi. Pantolonu çıkarıp yeni pantolonu aldı ellerine. Gözleri yara dolu bacaklarımda dolaştı.

Keşke böyle görmeseydi, daha iyi bir ortamda olabilirdi. Dedi iç sesim. Dayak yiyecek sonunda ha.

Pantolonu giydirdikten sonra düğmesini kapattı ve çantadaki spor ayakkabıları çıkardı ve onlarıda yavaşça giydirdi. Sonra ise fazla sıkıntılı bir yüzle ayağa kalktı. Yüz ifadesini topladı. “Evet karame-“

“Adım Göksu Yavuz.” Dedim yumuşak bir sesle. Adamın insan üstündeki etkisi fazlaydı. “Biliyorum karamel adını.” Dedi ve çantayı toplayıp kapıa gitti ve kapıyı açtığı gibi çukur adama fırlattı. Sonra ise yanıma gelip önce yüzüme baktı sonra ise “Gel bakalım karamel hanım” dedi ve kucağına aldı beni. Uykum gelmeye başlamıştı. Önce Yavuz’un elini tuttum. Sanki gözümü kapatsam gidecekmiş gibi hissediyordum. Kucağına aldığında kasılmayan vücudu elini tuttum diye kasıldı. Başımı göğsüne yasladım ve mırıldandım. “Çok canımı yaktılar kar çiçeği. Biran hiç gelmiyceksin sandım.” Dedim ve kapı açıldı. Dışarı çıktığımızda gözlerimi kapattım. Yandan Kartal’ın kıkırdama sesleri geliyordu.

“Biliyorum karamel. Bende onların canlarını yakarım o zaman. Ve bak geldim.” Dedi. Evet gelmişti.

Birkaç dakika sonra dışarı çıktığımızda titredim. Yanımızdan geçen biri üstüme örttü. Gözümü açtığımda Celal olduğunu gördüm. On tebessüm ettim ve yanında bana ve kar çiçeğine bakıp gülen Kartal’ı gördüm. Uykuya teslim olmadan önce Yavuz’un elini iyice kavradım ve “Şu gülen çukur adamı uyanınca dövücem. Unutursam hatırlatır mısın kar çiçeği?” dedim. Yavuz ise sadece güldü ve “Hatırlatırım karamel.” Dedi ve bende kendimi uykuya bıraktım.

Yavuz karamelden artık eskisi kadar nefret etmiyordu. Hatta hoşuna gitmişti ve gelecekte karamelini koruyacağını ne o nede karameli biliyordu….

 


Unutmayın bir umut ışığı her zaman vardır. Yeter ki onu bulmak isteyin...

Loading...
0%