Yeni Üyelik
10.
Bölüm

8. BÖLÜM

@vesileninruyasi

Bir insan yaşarken öldüğünü hisseder miydi? Bence evet hissederdi. Çünkü ben de şuan aynen öyle hissediyorum. Hatta annem benden gittikten sonra hep böyle hissettim. Yaşamak için sadece üç nedenim vardı: Allah’a olan bağlılığım, timim ve vatanım. Ben bu üç neden için yaşıyordum. İntihar etmek aklımdan geçsede hemen vazgeçtim. İntihar… Allah’a itaatsizlikti, güvensizlikti. Allah’ın verdiği cana kim kastedebilirdiki. Peki ya üstünde yaşadığı toprak. Bu toprak çok zor kazanıldı. Ve onu korumak biz halkın göreviydi. Biz askerler bir yerden sonra halktık. Anlık yaşanan deprosyon yüzünden vatanı geride bırakmak olmazdı.

Şuan belki üç gün önce kaçırılmamış olsam daha iyi olabilirdim. Mehmet için içimde yas yaşarken hayata tutunabilirdim. Bir dakika, ben şuan baygınım. Ve ortalama beş saattir baygın olmalıyım. Ama son yedi sekiz saat yok bende. Şuan nerdeyim acaba?

Doğruya, bana alkol verdiler. Ama beni kim kurtardı veya hangi iyilik perisi o kötülerin içinden çıkıp kurtardı.

Gözlerimi yavaşça kırparak açmaya başladım ama bu işte biraz zorlandım. Gözlerimi tamamen açtığımda bir kolumda serum diğer kolumda… diğer elimi Yavuz tutuyor.

EVET. DİĞER ELİMİ YAVUZ T-U-T-U-Y-O-R. Ama niye?

Tam ne oluyo burda moduna geçecekken beyefendinin uyuduğunu fark ettim. Yanımdaki koltukta oturur vaziyette uyumuş, kafası geriye yaslı bir eli ensesinde diğeri benim elimde. Bak şuna. Kaçırılan ben uyuyan o. Birde elimi tutmuş. Neyim ben uyurken yanına aldığın pelüş ayı mı?

Yüzüne baktığımda gerçekten güzel bir yüzü vardı ama bu şuan ona olan sinirimi azaltmazdı. Beni kurtaran o ise bu durumu tabi ki yine değiştirmez. Hatta iki üç ay önce kurtarmasıda değiştirmiyor.

Yavaşça elimi elinden kurtarıp banyoya gittim. Bu adamın çok fazla ceza verdiğini askeriyede duymuştum. Çok değerli uykusunu bölüp hasta halimle ceza almaya hiç niyetim yok açıkçası.

Banyoya girip kapıyı kilitledim. Küçük bir şeydi. Yanımda duran klozete oturup ihtiyacımı giderirken karşımdaki aynadan yüzüme baktım. Dudağım patlamış, gözüm morarmış, yanağım ise yeşilimsi bir renkteydi. Ama yine güzelim. Her yerim kötü bile olsa bu güzel olduğumu değiştirmez. Allah’a şükür. Zaten kendimi bu şekilde motive ediyorum:

“ALLAH’TAN GÜZELİM HA!” diye.

İhtiyacımı giderdikten sonra ellerimi yıkarken hala kendime bakıyordum. Makyajla üç ay idare etsem yada boş ver böylede güzeliz yanisi. Tam ellerimi yıkamış güzel bir duş alayım derken (vücudumun mahvolmuş olması banyoma engel değil) içerden endişeli bir “Karamel…” seslenişi geldi. O kim ya. Bu sesleniş o boz ayı Yavuz’a ait.

Adım Göksu olduğu için hiç önemsemeden duşa yönelirken kapı yumruklandı. “GÖKSU İÇERİDE MİSİN?” acaba kapı kitli olduğu için balkonda olabilir miyim ayı bey. Kapı kitli ise içerideyimdir yani.

Kapının yumruklanması ve sinirle söylenen adım üzerine kapıya ilerleyip tüm kızgın bakışlarımla kapıyı açtım. “Ne var?” dedim bir kaşım yukarıda ciddi bir halde. Beni gören ayı rahat bir nefes verdi. Sonra sinirle yükseldi:

“UYANINCA NİYE HABER VERMİYORSUN? “ belimden yukarısını az geri yatırıp ‘bu yükseliş ne alaka’ bakışı attım.

“UYY! TUVALETE GİDEKENDE SAğA HABER MU VERECEKTUM?” dedim tüm karadenizli olmanın verdiği şiveyle. Kaşlarını çatıp ellerini beline koydu.

“ÜÇ SAAT ÖNCE ENKAZDAN FARKI OLMAYAN BİRİNİN BİRANDA YATAKTAN KALKIP BURAYA GELMESİNDEN DOĞAL OLARAK ENDİŞELENDİM KARAMEL!” ula bu bağa ne diye yükseliyor. Şuanki duruşu gülme isteğimi getirsede gülmedim. Yani bir mutfak önlüğü ve tahta kaşık eksik. Yoksa tam anne diycem.

“HEM KARAMEL NE ALAKA? HEM NEDEN ELİMİ TUTUYORDUN? HEM BENİ KİM BULDU? HEM HASTANEYE NASIL GELDİM? H-“ bütün bir sinirle ve kaşlarım yukarda söylediğim sözümü böldü. Ellerini hayrete düşmüş gibi açıp o da bana bağırdı.

“ÜLKEDE BU KADAR ‘HEM’ KELİMESİNİ KULLANAN YOK BE! TDK YAZARLARI O KADAR KULLANMADI! SORULARINA GELİRS-“ e bende boş duru muyum HAYIR. Kestim sözünü.

“ NE DİYE BANA BAĞRIYON BE! AZ SAYGILI OL AYI!” dedim tüm hıncımla. Kaşlarını çatıp işaret parmağını bana salladı.

“SENSİN AYI. İNSANLIK YAPIP KURTARDIĞIM KADIN GELMİŞ BANA AYI DİYOR! İNATÇI KEÇİ. BANA AYI DEDİĞİN İÇİN İYİLEŞİR İYİLEŞMEZ CEZA VERİCEM SANA BAK GÖRÜRSÜN” arkasını dönüp gitmeye başladı ama söyleniyordu. “AYIYMIŞ. SENSİN AYI. BİRDE GELMİŞ NİYE ELİMİ TUTYORDUN DİYO!” tam bende hesap soracakken o da geri döndü. Son derece kızgın bakışlar atıyorduk ikimizde. Yok yani niye celalleniyon biranda. İnatçı keçiymiş. Rizeli olarak inatsam inadım oğlum. SAĞANE.

“ ELİMİ TUTAN SENDİN İNATÇI KEÇİ!” diye gelip bağırdı bana. Bacağım acımasına rağmen bacak arasına tekme attım. Bendede bi sinir kapasitesi var yani. Yavuz acıyla kıvranıp iki büklüm olurken bağırıyordu.

“N’APTIN SEN KEÇİİ! CANIMA VE DOĞMAMIŞ ÇOCUĞUMA KASTIN MI VAR SENİN?” birde evli. Vay namussuz vay. Gelmiş elimi birde tutuyor. Kaşlarım son duyduklarımla kalkarken beş dakika içinde doğruldu. Sinirim az da olsa geçmişti. Karşımda benden uzun olan boyuyla dikilince yüzüne tükürdüm. Önce bir şaşırıp kafasını geri çekti. Sonra eli ile yüzünü silip gülmeye başladı.

“Ne yapıyon sen karamel. Hem ne diye tükürdün?” arkadaş bu karamel kim bi ben tanışamadım.

Acaba hayali arkadaşı mı?

“Karamel kim oğlum?” dedim. Yaşım kadar hatta benden büyük olan adama oğlum diyorum vay be.

“Sensin.” Dedi. Ne ben mi? Benim ikinci adım karameldide ben mi bilmiyordum?

“Ne alaka be!” diye çemkirdim. Hemen yüzünü buruştursun zaten ayu.

“Kokundan dolayı kurtardığımdan beri karamel diyorum. Ağzıma takıldı keçii!” bak hala keçi diyor. Kafamı sinirle çevirip elimi belime attım ve aklıma kurduğu cümle geldi.

“VAY NAMUSSUZ VAY!” dedim ve dişlerimi sıkmam eşliğiyle osmanlıyı yapıştırdım. Ani gelen tokatla yüzü yana düşen ayu sinirle bana döndü.

“NE DİYOSUN SEN BE!”

“HEM EVLİSİN HEM ÇOCUĞUN OLACAK” yüzünde bir şok dalgası gerçekleşti “GELMİŞ BİRDE ELİMİ TUTUYORSUN!” dedim dişlerimin arasından. Yüzü şaşkınlıktan değişen ayı şaşkınca konuştu:

“Ben mi evliymişim! Hem de çocuğum olacak. Ula ben rüyamda mı evlendimde yaptım çocuğu? Hem evli olsam yüzüğüm olurdu keçi hanım.” Parmağına baktım cidden yüzük yoktu.

“Peki niye doğmamış çocuğum dedin. Ben yakında doğacak zannettimde şey ettim. Hem anlat bana tüm olanları.” Dedim. Allah’tan sabır dilercesine gitti ve yatağa oturdu. Bende koltuğa oturdum ve anlatmaya başladı.

“Biz seni kurtarmaya geldiğimizde sana alkol verilmiş bir halde buz dolu küvetin içindeydin. Karamel mevzusuna gelirsek odaya girdiğimde etraf full karamel kokuyordu” yüzünü ekşitti. “Karamelden nefret ediyorum. Ama işte bana sürekli bir ilki yaşattın” tam diğer ilkleri soracaktım ki devam etti. “Sakın diğer ilkleri sorma anlatıyorum. Karamele normalde asla katlanmam. Hatta arkadaşlarım bile yerken ağızlarına basarım. Ama bugün ilk defa karamele katlanıp seni kurtardım” yüzünü tekrar buruşturdu. “Küvetten çıkardığımızda daha doğrusu çıkardığımda üstünde sütyen ve yarısı olmayan pantolon dışında bir şey yoktu. Ve sen donmak üzereydin. Bende el mecbur hayatımda ilk defa bir kadına üstümdekini çıkarıp verdim.” Yavuz alayla gülerken ben şaşkın ve utanmış bakışlarımla ona bakıyordum. “Utanmanı gerektiren bir şey yok. Ben bu durumdan rahatsız olsaydım arkadaşlarımdan biride bu fedakarlığı gösterirdi. Asıl komik olan Kartal’ın sana getirdiği kıyafetler ve benim bundan haberimin olmaması. Ben senin önünde öyle duruyordum ve bundan haberim bile yoktu. Bunu sen bana söyledin ve ben sana getirilen ama bana küçük gelen kıyafeti giydim.”

“E bendekini alıp giyseydin ya mal ayı.” Dedim. Bu çıkışıma güldü ve omuz silkti.

“Benim için o an önemli değildi. Bir diğeri ise sana pantolonunu bile benim giydirmem.” Demesiyle ben utançtan gözlerimi kapatıp elimi alnıma atarken o kahkaha atıyordu. Kahkahasıyla göz ucuyla baktığımda ellerini geriye koymuş kollarından destek alarak kafası geride gülüyordu.

Yalan yok adam gülerken bile fazla yakışıklıydı. Yavuz konuşmaya devam etmek için öne doğru geldi ve gülmesini bıraktı.

“sen üstünü giydikten sonra bana ‘pantolonunu da vericek misin?’ dedin.” Bıyık altından gülerken ben daha neler gelicek onu bekliyordum. “Sen bana kar çiçeği dediğin için bende sana karamel dedim neyse devam ediyorum. Ben sana garip bir tepki verince sen aynen kaşların yukarda sinirli bir şekilde ‘Ben şuan donuyorum ve senin düşündüğün benim ne düşündüğüm mü, vericeksen ver pantolonunu namusta alırım ben sana’ dedin.” Artık o da bende kahkaha atıyorduk. Bu kadarını beklemiyordum.

“Neyse işte giyindin daha doğrusu giydirdim ve seni alıp çıktım. Sen de elimi tuttun ve uyanana kadar bak şakasız söylüyorum uyanana kadar bırakmadın elimi. Ve Kartal’ı dövmek istediğini sana hatırlatmamı istedin.” Dedi ve ayağa kalktı. Bende onunla kalkacaktımki durdurdu.

“Sen dinlen. Birazdan arkadaşların ve benim timimden biri yanına gelicek. Birazda onlarla vakit geçirirsin. Bana müsaade.”

Kapıya doğru giderken seslendim. Arkasını döndü ve bana baktı. “Her şey için hem teşekkürler hemde özür dilerim.” Dedi. Sadece başı ile onaylayıp çıktı dışarı.

Birkaç dakika sonra goygoycu timim ve Yavuz’un timinden biri geldi. Gelen dövmek istediğim Kartal’dı.

1,5 HAFTA SONRA

Hastaneden dün çıkmış ve askeriyeye gelmiştim. Hastanede yanımda Timuçin ve Kartal kalmıştı. Bu süre zarfında timler birleşti ve Yavuz’un timinide iyice tanımıştım. Dakika başı yanımda olduklarından hepsini çözmüştüm açıkçası. Sadece Yavuz ilk gün dışında gelmemişti.

Ergün, timin his kaynağıydı. Gerçekten adamın her dediği ve hissettiği oluyordu. Kehribar gözleri ve yine aynı tonlarda saçları ile çok şirin biriydi. Belki de timde en çabuk ısındığım o olmuştu. İnsanda koruma duygusunu ortaya çıkarıyordu. Ama kendini hisleri sayesinde yeterince koruyordu.

Turgut, timin en çenesi düşük ve meraklısıydı. Şu bir buçuk haftada bütün sülalemi öğrenmişti resmen. Kara gözleri ile doğulu olduğunu düşündüren meraklı melahat Aydınlıydı. Saçları kumral renkteydi ve bu meraklıyada kanım kaynamıştı. Soru sorması bir zamandan sonra sarmaya başlamıştı hatta.

Hulki, timin ceviz severiydi. Söylediği iki kelimeden biri cevizdi. Soyadı bile cevizdi. Adı zaten cevizcinin adından geliyordu. Eğlenceli biriydi. Ceviz rengi gözleri olan bu salak adamı sevmiştim. Zaten bazen gerçek anlamda saf biri olmasıyla sevdiriyordu kendini.

Suna, timin en yaralı kuşuydu. Zaafı silahlardı. Ama ailesi sandığı kişilerden yediği kazık onu çok üzmüştü. İçimdeki merhamet en çok onun yanında ortaya çıkıyordu. Her şeye rağmen sevecen biriydi. Badem gözleri ile tatlı bir görüntüsü vardı. Timuçin ile arkadaş olmuşa benziyorlardı. Zaten bu yaralı kuşu belkide Timuçin iyileştirirdi. Timuçin insana derdini unuttururdu.

Kartal; en gıcık, en sessiz, en konuşkan, en disiplinli, en eğlenceli, en gözlemci ve en iyi arkadaş sayılırdı. Dedikodu dendi mi Kartal’dı. Birebir kaldığımız sırada öğrendiğim bilgiler ışığında Yavuz’un kardeşi Ayşenur bizim meraklıya abayı yakmıştı. Kartal bu bir buçuk haftada en çok yanımda kalandı. Yani bir abi gibi ilgileniyor aynı şefkati gösteriyordu.

Yavuz, tam bir baş belası. Cezacı manyak. Hastane sürecinde timindekilerin anlattıkları ışığında ona ceza infaz kurumu lakabını takmıştım.

Şimdi ise Yavuz’un düzenlediği tanışma programı gibi olan şeye gidiyordum. Şu bir buçuk haftada hiç görmemiştim onu. Yeni timimizin bir adı yoktu. Ama ana ilkemiz ablukaya alıp pençelemekti. Yani iki timinde en iyi özellikleri. Tabi kafamda bir isim oluşmuştu. Goygoycu Yavru Kurtlar. Yani GYK. Yavuz kendi timine yavru kurtlar derken ben goygoycular derdim. İkisini birleştirince GYK.

Alana gittiğimde herkes kendi halinde takılıyordu. Kartal ve Yavuz bir yerdeydiler ve Timuçin, Baran ve Hulki onlara doğru gidiyordu. Adem, Turgut, Ergün ve Celal ise bir köşede gülüp eğleniyordu. Suna ve Cemre ise bir başka köşedeydiler. Onların yanına gittim.

“Ooooo komutanım. Hoşgeldiniz. Gözümüz yollarda kaldı. Çok geçmiş olsun.” Dedi Cemre. Suna ise sadece bana bakıp içten bir şekilde gülümsedi. Onlarla on beş dakika falan konuştuktan sonra dinlenmem gerektiği için askeriyeye doğru gittim. Giderken Yavuz ile göz göze geldik. Ona başım ile selam verip ilerlemeye devam ettim. Beni izlediğini fark edebiliyordum. Askeriyeye gittim. Doruk tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Onunla olan evliliğim ise bitmişti. Zaten yoktu ama kağıt üzerindede bitmişti.

Odama girip yatağa uzandım. Tavana bakarken içimde garip bir his vardı. Hisin kaynağı genelde görev olurdu ama bilemem. Gözlerimi kapatıp kendimi uykunun tatlı kollarına bıraktım

 

 

SELAMÜN ALEYKÜM CANLARIM..... BU BÖLÜM ÇOK İYİ AMA KISA OLDU. NEYSE BİR SONRAKİ BÖLÜMÜM BENCE ÇOK İYİ NEYSE İYİ OKUMALAR...

Unutmayın bir umut ışığı her zaman vardır. Yeter ki onu bulmak isteyin...

Loading...
0%