Yeni Üyelik
1.
Bölüm

(1) Gözden Kalbe.

@vespera_

 

"Sevmeseydim, seni kalbim kırılmazdı öleceğimi hissedeceğim kadar..."

                             ****                                           

Eve adım attığımda ayaklarıma kara sular inmişti. İçeriden babamın sesini duydum, "Efil, sen mi geldin?" Diye sordu. Çantamı bir köşeye savurdum, "Evet! Ben geldim."

İçeri girdiğimde her zaman ki gibi yatmış, gazete okuyordu. Evet, Babam eski alışkanlıklarını bırakamayan bir insandı. Ve gazete de bunlardan bir tanesiydi.

Ona doğru bir adım attım, "Aç mısın?" Diye sordum. Bakışlarını benden kaçırdı. "Değilim..." dedi.

"Açsın." Dedim.

"değilim."

"Açsın!"

"Değilim diyorum!"

"İlaçlarını içmemek için yapıyorsun, değil mi?" Diye sorduğumda cevap alamadım. Ona tebessüm ederek yaklaştım ve yanına çöktüm. "Yaprak sarma seversin yapayım mı?"

bakışlarını bana çevirdi. "Okuldan geldin, yorgun değil misin? Yorgunsan yat. Ben idare ederim." Dedi avuç içlerimi öperek.

"Yorgun değilim," diyerek yalan söyledim. "Hem benim de canım çekti. Yapayım ben şimdi..." dedim ayağa kalkarak.

Önce odama girdim ve üzerimi değiştirdim, Saçlarımı toplamak için çalışma masamdan bir siyah toka aldım.

saçımı at kuyruğu yaptıktan sonra odadan çıkmak için bir adım atmıştım fakat telefonum çalmaya başlayınca telefonuma yönelmek zorunda kaldım.

Bilmediğim bir numaraları genelde açmazdım, ama bu sefer nedense elim onay tuşuna gitmek için can atıyordu.

Onay kısmına basıp telefonu kulağıma yasladım, "Alo?" Dedim. Ses gelmedi.

"Alo, sesim geliyor mu acaba?" Cevap olarak bir hıçkırık sesi geldi. Telefonun diğer ucunda hıçkırarak ağlayan kadın neden canımı yakıyordu anlamış değildim.

Telefonu kulağımdan çekip kapatma tuşuna basacaktım fakat yıllardır sesini duymadığım lanetim ismimi fısıldadı.

"Efil..." Dedi titrek bir sesle. Hemen telefonu kulağımdan çektim. Ve engelledim.

Yıllar sonra sesini duymak bile tüylerimi ürpertiyor uzun zamandır gelmeyen ağlama hissimi ön plana çıkartıyordu.

Geçmiş zaman...
Eve girdiğimde gördüğüm tek şey heryerin birbirine karışmış olmasıydı. Eve hırsız felan mı girmişti? Oturma odasına doğru adımlarımı attım. Annem yere oturmuş resmen delirmiş gibi öne arkaya sallanıyordu.

önüne kadar geldim, benim geldiğimi anladığı an bana doğru geldi ve dizlerinin üzerine çökerek bana yalvarmaya başladı.

"Lütfen öl, yalvarırım öl. Sen ölürsen ben bu evden gidebileceğim nefes alacağım, sevdiğim adamla gideceğim belki sevdiğim çocuklarım olacak ama bunlar için ölmek gerekiyor. Öl... öl artık! Hayatımı karanlığa çevirdin öl!" Diyen sesi acı ve kederle doluydu.

Ne kadar güzeldi değil mi, öz annemin kendi hayatı, sevdiği adam, ve gelecekte ki çocukları için yalvarması? Anne, söylesene belki bir gün bir saniyeliğine sevdiğin bir kızın olur muyum? Anne, umarım gelecekte bana davranmadığın gibi davranmayacağın çocukların olur ve onlar seni çok sever.

ben seni seviyorum, herşeyden vazgeçecek kadar. Onlar senden nefret etmesin değil mi? Sen de mutlu ol umarım...

Şimdi ki zaman...

Ben, Zeynep efil Bozok.

Zeynep ismi babası, Efil ismi annesi tarafından konulmuş kızım.

Zeynep, değerli güzel demekti.

Efil ise Rüzgar anlamına geliyordu.

Annem neden bana rüzgar anlamlı bir isim koymuştu o zamanlar anlamıyordum. Fakat şimdi anlıyorum çünkü rüzgar annemin ilk âşkıydı. Ve o zamanlar bile babama ihanet etmiş, ismimi âşık olduğu adamın anlamına gelen ismi koymuştu.

Babam ise bunu bilmesine rağmen anneme hâlâ birşeyler hissettiği için onun sesini duymak ister gibi onun bana koyduğu isimle sesleniyordu.

Tekrardan tanışalım... Ben, Zeynep Efil Bozok. Bir ihanetten dünyaya gelmiş bir kız çocuğuyum. Annesi'nin doğurmak zorunda kaldığı, babası'nın ise güneşi, değerlisi, güzeli...

"Efil, bir sorun mu var kızım!" Diye bağıran içerde babamın sesini duydum. Boğazımı temizledim, gözlerimi ovaladım. İçeriye girerken dudaklarımda tebessümüm yer almıştı.

"Hayır, saçımı bağlamak için toka bulamadım sadece..." dedim ve geriye doğru adımlar attım.

sorguluyordu fakat birşey anlamadığı için başını salladı.

****

Kulaklarımı tırmalayan alarmın sesini kapatmak için şuan herşeyi yapabilirdim. Kafamı yastıktan kaldırıp uykulu gözlerle telefondan alarm'ı kapattım ve saat'e baktım.

6:00  

Bu saatte kalkmak... çok kötü bir hissti. Fakat başka seçeneğim yoktu, kalkıp gidecektim. Çünkü bugün sınav vardı.

Sınıf öğretmeni:Merhaba veliler ve öğrenciler. Bugün olacak olan sınavımız kelebek sistemi olacaktır bilginize.
(6:03)

Benim için sorun yoktu, fakat Ceren ve deniz için sıkıntıydı. İkisi de benden kopya çekeceklerdi.

 

 

Sınıf Öğrenci grubu(1 mesaj!)

 

Ceren:Kelebek sistemi mi! E ben nasıl kopya çekeceğim?
(6:05)

Deniz:ben ayarladım, bana yanımda ki çocuk verecek.
(6:06)

Siz:Ne ara ayarladın onu ya?
(6:08)

Ceren:Ya kızım bilmiyorsun sanki... bunun kim bilir kaç konuştuğu var. Bunun yanındaki de onlardır kesin.
(6:08)

Deniz:Size doyum olmaz, okulda görüşürüz.
(6:10)

-----

İnsan bazen zorunda kalırdı, sevmek sevilmek isterdi. En çokta ailesi tarafından. Annesi, babası...

aile...

sabah kahvaltımı eder etmez okula doğru ilerlemeye başlamıştım. İstanbul trafiğinden nefret ediyorum, bu yüzden şoförümüz yerine yürümeyi tercih ediyordum.

Sınıfa girdiğimde telefonu, telefon kutusuna yerleştirerek yerime oturdum. Sınav zaten ikinci dersti ve bence şuan uyuyabilirdim.

kafamı sıraya gömdüğünde düşündüm hayatımı, on yedi yaşımda omuzuma binen yükleri. Anne'nin sözleri canlandı zihnim de;

"Senin yüzünden ben bu evdeyim!"
"Öl! Yalvarıyorum, öl!"
"Senin adın Zeynep değil, efilsin sen. Efil..."

"Kafanı kaldır dedim!" Diyen bir ses duyunca sıçrayarak uyandım. Bana bağıran hoca'nın kafamı kaldırınca sinirle bakan ifadesi altüstü oldu. Yerinde endişe kaldı.

Burnumda bir sıcaklık hissetmemle ellerim burnumda doğru tırmandı. Burnumdan oluk, oluk kan akıyor, ve başım dönüyordu.

Birisi burnuma peçete tuttu. Bir anda Ayağa kalktım ve lavaboya ilerlemeye başladım. Bu çok fazlaydı... fazla.

Kendimi lavaboya attığımda kabinlerden birisine girip kapımı kilitledim. Çünkü istemiyordum şuan kimseyi. ben, hastalandığımda yanımda birisinin olmasını sevmiyorum, bu çocukluğumdan berli böyle devam ediyor. bir süre sonra burun kanamam durunca kabinden çıktım. aynanın önüne gelip ellerimi ve burnumu yıkadım, ne zaman strese girsem burnum kanardı.

 

 

 

 

 

 

 

 

Ceren'den bir mesaj!

Ceren:Zeynep, burnun kanamış neredesin? gelelim.

Siz:Ben iyiyim. geliyorum.
(10:00)

****

Ceren'e mesaj attıktan sonra lavabodan çıkıp yanlarına gitmiş, ve onların azarını çekiyordum. "Kızım demedik mi kaç defa sana böyle bir durum olursa bizi ara gelelim diye. niye bizi hiç dinlemiyorsun, bu kadar önemsiz miyiz senin için..." dedi kırgın ve sitemli bir sesle."Hayır, tabii ki sizler benim için önemlisiniz, ama biliyorsunuz işte böyle olaylarda tek kalmayı istiyorum..." deniz dostani bir tavırla omuzumu sıvadı, "Ne olursa olsun, biz buradayız zeynep, ister konuşalım, ister konuşmayalım." Tebessüm ettim onlara, ikisinede sarıldım.

"Sizleri seviyorum, iyi ki varsınız."

"Biz olacaktık tabii, başka kim olacak!" diyen kıskanç sesli cerendi.

"Drama yapma maskaram akacak senin yüzünden." diyen ise kendine çook önem veren denizdi.

ikisindende ayrıldım ceren'e dönerek, "Sizden başka kimseyle anlaşmam ceycey..." Dedim. bu sefer deniz'e döndüm. "Sana gelirsek... bence daha pahalı maskara al!" deniz kaşlarını çatıp bana doğru atıldı. "Nasıl benim güzeller güzeli makyaj malzememe laf söylersin seni hain!"

çığlık atarak bahçeden çıkıp okulun içine girmiştim, o sırada koşarken deniz kokusuna sahip olan birisiyle çarpıştım. tanıdık olan o koku zihnimde geçmişe sürüklüyordu. ona tam olarak bakamadan "Pardon!" diyerek koşmaya devam ettim. sınıfa girdiğimde sırama oturdum. herkes sınav olacağının farkına vardığı için sınıf erken dolmuştu. çantamı hazırladıktan sonra hocayı beklemeye başladım.

hoca sınıfa girdiğinde herkes yerinde dikleşmiş ve beklemeye başlamıştı. "Evet, herkes hazırlansın ve verilen sınıf ve sıra numarasına hemen gitsin lütfen!" elime aldığım kağıda baktım. 12/C 10. SIRA hızla ayaklandığımda bir yukarı sınıfa doğru yürümeye başlamıştım. her zaman yaptığım tek şey burun kanamam değildi, bileğimi kızartacak kadar ovuştururdum ve bu sadece bana zarar verirdi. her zaman ki gibi bileğimi ovuştururken orada alışık olduğum birşeyin boşluğunu hissettim.

Deniz kızı bilekliğim yoktu...

Öylece kapıda durmuşken kolumda bir el hissettim. kafamı kaldırdığımda bir kız gördüm, ona baktığımı hissedince bana tebessüm etti. "İyi misin?" diye sordu. cevap olarak başımı sallayarak içeri girdim. benim çekingen bir yapım vardı. yakın arkadaşlarım hariç başka birisiyle diyaloğa giremiyordum. ve şuan düşündüğüm şeyler bileklik ve birisiyle diyalog kurmamak olmamalıydı!

bunları sonra düşünürdüm. şuan matematik sınavıyla ilgilenmeliydim. hızla 10.sıraya oturdum. ve yanımda ki insanın oturmasını bekledim. herkes yavaş,yavaş yerleşmeye başlamıştı. o sırada yanımda bir beden hissettim. tüylerim diken, diken olmuştu. ve bu sabah çarpıştığım kişinin kokusunu hatırlamıştım. kafamı çevirip ona baktığımda Gözden kalbe bir elektrik gittiğini hissettim.

kafamı çevirdiğim de onu gördüm. ilk kalp atışım, imkansızım, yıllarım...

Hayır! şuan burada yanımda olmamalısın...

 

 

BÖLÜM SONU: HERKESE MERHABA! İLK BÖLÜM SİZLERLE...

 

 

 

 

 

 

 

 

 


 

"Sevmeseydim, seni kalbim kırılmazdı öleceğimi hissedeceğim kadar..."

                             ****                                           

Eve adım attığımda ayaklarıma kara sular inmişti. İçeriden babamın sesini duydum, "Efil, sen mi geldin?" Diye sordu. Çantamı bir köşeye savurdum, "Evet! Ben geldim."

İçeri girdiğimde her zaman ki gibi yatmış, gazete okuyordu. Evet, Babam eski alışkanlıklarını bırakamayan bir insandı. Ve gazete de bunlardan bir tanesiydi.

Ona doğru bir adım attım, "Aç mısın?" Diye sordum. Bakışlarını benden kaçırdı. "Değilim..." dedi.

"Açsın." Dedim.

"değilim."

"Açsın!"

"Değilim diyorum!"

"İlaçlarını içmemek için yapıyorsun, değil mi?" Diye sorduğumda cevap alamadım. Ona tebessüm ederek yaklaştım ve yanına çöktüm. "Yaprak sarma seversin yapayım mı?"

bakışlarını bana çevirdi. "Okuldan geldin, yorgun değil misin? Yorgunsan yat. Ben idare ederim." Dedi avuç içlerimi öperek.

"Yorgun değilim," diyerek yalan söyledim. "Hem benim de canım çekti. Yapayım ben şimdi..." dedim ayağa kalkarak.

Önce odama girdim ve üzerimi değiştirdim, Saçlarımı toplamak için çalışma masamdan bir siyah toka aldım.

saçımı at kuyruğu yaptıktan sonra odadan çıkmak için bir adım atmıştım fakat telefonum çalmaya başlayınca telefonuma yönelmek zorunda kaldım.

Bilmediğim bir numaraları genelde açmazdım, ama bu sefer nedense elim onay tuşuna gitmek için can atıyordu.

Onay kısmına basıp telefonu kulağıma yasladım, "Alo?" Dedim. Ses gelmedi.

"Alo, sesim geliyor mu acaba?" Cevap olarak bir hıçkırık sesi geldi. Telefonun diğer ucunda hıçkırarak ağlayan kadın neden canımı yakıyordu anlamış değildim.

Telefonu kulağımdan çekip kapatma tuşuna basacaktım fakat yıllardır sesini duymadığım lanetim ismimi fısıldadı.

"Efil..." Dedi titrek bir sesle. Hemen telefonu kulağımdan çektim. Ve engelledim.

Yıllar sonra sesini duymak bile tüylerimi ürpertiyor uzun zamandır gelmeyen ağlama hissimi ön plana çıkartıyordu.

Geçmiş zaman...
Eve girdiğimde gördüğüm tek şey heryerin birbirine karışmış olmasıydı. Eve hırsız felan mı girmişti? Oturma odasına doğru adımlarımı attım. Annem yere oturmuş resmen delirmiş gibi öne arkaya sallanıyordu.

önüne kadar geldim, benim geldiğimi anladığı an bana doğru geldi ve dizlerinin üzerine çökerek bana yalvarmaya başladı.

"Lütfen öl, yalvarırım öl. Sen ölürsen ben bu evden gidebileceğim nefes alacağım, sevdiğim adamla gideceğim belki sevdiğim çocuklarım olacak ama bunlar için ölmek gerekiyor. Öl... öl artık! Hayatımı karanlığa çevirdin öl!" Diyen sesi acı ve kederle doluydu.

Ne kadar güzeldi değil mi, öz annemin kendi hayatı, sevdiği adam, ve gelecekte ki çocukları için yalvarması? Anne, söylesene belki bir gün bir saniyeliğine sevdiğin bir kızın olur muyum? Anne, umarım gelecekte bana davranmadığın gibi davranmayacağın çocukların olur ve onlar seni çok sever.

ben seni seviyorum, herşeyden vazgeçecek kadar. Onlar senden nefret etmesin değil mi? Sen de mutlu ol umarım...

Şimdi ki zaman...

Ben, Zeynep efil Bozok.

Zeynep ismi babası, Efil ismi annesi tarafından konulmuş kızım.

Zeynep, değerli güzel demekti.

Efil ise Rüzgar anlamına geliyordu.

Annem neden bana rüzgar anlamlı bir isim koymuştu o zamanlar anlamıyordum. Fakat şimdi anlıyorum çünkü rüzgar annemin ilk âşkıydı. Ve o zamanlar bile babama ihanet etmiş, ismimi âşık olduğu adamın anlamına gelen ismi koymuştu.

Babam ise bunu bilmesine rağmen anneme hâlâ birşeyler hissettiği için onun sesini duymak ister gibi onun bana koyduğu isimle sesleniyordu.

Tekrardan tanışalım... Ben, Zeynep Efil Bozok. Bir ihanetten dünyaya gelmiş bir kız çocuğuyum. Annesi'nin doğurmak zorunda kaldığı, babası'nın ise güneşi, değerlisi, güzeli...

"Efil, bir sorun mu var kızım!" Diye bağıran içerde babamın sesini duydum. Boğazımı temizledim, gözlerimi ovaladım. İçeriye girerken dudaklarımda tebessümüm yer almıştı.

"Hayır, saçımı bağlamak için toka bulamadım sadece..." dedim ve geriye doğru adımlar attım.

sorguluyordu fakat birşey anlamadığı için başını salladı.

****

Kulaklarımı tırmalayan alarmın sesini kapatmak için şuan herşeyi yapabilirdim. Kafamı yastıktan kaldırıp uykulu gözlerle telefondan alarm'ı kapattım ve saat'e baktım.

6:00  

Bu saatte kalkmak... çok kötü bir hissti. Fakat başka seçeneğim yoktu, kalkıp gidecektim. Çünkü bugün sınav vardı.

Sınıf öğretmeni:Merhaba veliler ve öğrenciler. Bugün olacak olan sınavımız kelebek sistemi olacaktır bilginize.
(6:03)

Benim için sorun yoktu, fakat Ceren ve deniz için sıkıntıydı. İkisi de benden kopya çekeceklerdi.

 

 

Sınıf Öğrenci grubu(1 mesaj!)

 

Ceren:Kelebek sistemi mi! E ben nasıl kopya çekeceğim?
(6:05)

Deniz:ben ayarladım, bana yanımda ki çocuk verecek.
(6:06)

Siz:Ne ara ayarladın onu ya?
(6:08)

Ceren:Ya kızım bilmiyorsun sanki... bunun kim bilir kaç konuştuğu var. Bunun yanındaki de onlardır kesin.
(6:08)

Deniz:Size doyum olmaz, okulda görüşürüz.
(6:10)

-----

İnsan bazen zorunda kalırdı, sevmek sevilmek isterdi. En çokta ailesi tarafından. Annesi, babası...

aile...

sabah kahvaltımı eder etmez okula doğru ilerlemeye başlamıştım. İstanbul trafiğinden nefret ediyorum, bu yüzden şoförümüz yerine yürümeyi tercih ediyordum.

Sınıfa girdiğimde telefonu, telefon kutusuna yerleştirerek yerime oturdum. Sınav zaten ikinci dersti ve bence şuan uyuyabilirdim.

kafamı sıraya gömdüğünde düşündüm hayatımı, on yedi yaşımda omuzuma binen yükleri. Anne'nin sözleri canlandı zihnim de;

"Senin yüzünden ben bu evdeyim!"
"Öl! Yalvarıyorum, öl!"
"Senin adın Zeynep değil, efilsin sen. Efil..."

"Kafanı kaldır dedim!" Diyen bir ses duyunca sıçrayarak uyandım. Bana bağıran hoca'nın kafamı kaldırınca sinirle bakan ifadesi altüstü oldu. Yerinde endişe kaldı.

Burnumda bir sıcaklık hissetmemle ellerim burnumda doğru tırmandı. Burnumdan oluk, oluk kan akıyor, ve başım dönüyordu.

Birisi burnuma peçete tuttu. Bir anda Ayağa kalktım ve lavaboya ilerlemeye başladım. Bu çok fazlaydı... fazla.

Kendimi lavaboya attığımda kabinlerden birisine girip kapımı kilitledim. Çünkü istemiyordum şuan kimseyi. ben, hastalandığımda yanımda birisinin olmasını sevmiyorum, bu çocukluğumdan berli böyle devam ediyor. bir süre sonra burun kanamam durunca kabinden çıktım. aynanın önüne gelip ellerimi ve burnumu yıkadım, ne zaman strese girsem burnum kanardı.

 

 

 

 

 

 

 

 

Ceren'den bir mesaj!

Ceren:Zeynep, burnun kanamış neredesin? gelelim.

Siz:Ben iyiyim. geliyorum.
(10:00)

****

Ceren'e mesaj attıktan sonra lavabodan çıkıp yanlarına gitmiş, ve onların azarını çekiyordum. "Kızım demedik mi kaç defa sana böyle bir durum olursa bizi ara gelelim diye. niye bizi hiç dinlemiyorsun, bu kadar önemsiz miyiz senin için..." dedi kırgın ve sitemli bir sesle."Hayır, tabii ki sizler benim için önemlisiniz, ama biliyorsunuz işte böyle olaylarda tek kalmayı istiyorum..." deniz dostani bir tavırla omuzumu sıvadı, "Ne olursa olsun, biz buradayız zeynep, ister konuşalım, ister konuşmayalım." Tebessüm ettim onlara, ikisinede sarıldım.

"Sizleri seviyorum, iyi ki varsınız."

"Biz olacaktık tabii, başka kim olacak!" diyen kıskanç sesli cerendi.

"Drama yapma maskaram akacak senin yüzünden." diyen ise kendine çook önem veren denizdi.

ikisindende ayrıldım ceren'e dönerek, "Sizden başka kimseyle anlaşmam ceycey..." Dedim. bu sefer deniz'e döndüm. "Sana gelirsek... bence daha pahalı maskara al!" deniz kaşlarını çatıp bana doğru atıldı. "Nasıl benim güzeller güzeli makyaj malzememe laf söylersin seni hain!"

çığlık atarak bahçeden çıkıp okulun içine girmiştim, o sırada koşarken deniz kokusuna sahip olan birisiyle çarpıştım. tanıdık olan o koku zihnimde geçmişe sürüklüyordu. ona tam olarak bakamadan "Pardon!" diyerek koşmaya devam ettim. sınıfa girdiğimde sırama oturdum. herkes sınav olacağının farkına vardığı için sınıf erken dolmuştu. çantamı hazırladıktan sonra hocayı beklemeye başladım.

hoca sınıfa girdiğinde herkes yerinde dikleşmiş ve beklemeye başlamıştı. "Evet, herkes hazırlansın ve verilen sınıf ve sıra numarasına hemen gitsin lütfen!" elime aldığım kağıda baktım. 12/C 10. SIRA hızla ayaklandığımda bir yukarı sınıfa doğru yürümeye başlamıştım. her zaman yaptığım tek şey burun kanamam değildi, bileğimi kızartacak kadar ovuştururdum ve bu sadece bana zarar verirdi. her zaman ki gibi bileğimi ovuştururken orada alışık olduğum birşeyin boşluğunu hissettim.

Deniz kızı bilekliğim yoktu...

Öylece kapıda durmuşken kolumda bir el hissettim. kafamı kaldırdığımda bir kız gördüm, ona baktığımı hissedince bana tebessüm etti. "İyi misin?" diye sordu. cevap olarak başımı sallayarak içeri girdim. benim çekingen bir yapım vardı. yakın arkadaşlarım hariç başka birisiyle diyaloğa giremiyordum. ve şuan düşündüğüm şeyler bileklik ve birisiyle diyalog kurmamak olmamalıydı!

bunları sonra düşünürdüm. şuan matematik sınavıyla ilgilenmeliydim. hızla 10.sıraya oturdum. ve yanımda ki insanın oturmasını bekledim. herkes yavaş,yavaş yerleşmeye başlamıştı. o sırada yanımda bir beden hissettim. tüylerim diken, diken olmuştu. ve bu sabah çarpıştığım kişinin kokusunu hatırlamıştım. kafamı çevirip ona baktığımda Gözden kalbe bir elektrik gittiğini hissettim.

kafamı çevirdiğim de onu gördüm. ilk kalp atışım, imkansızım, yıllarım...

Hayır! şuan burada yanımda olmamalısın...

 

"Sevmeseydim, seni kalbim kırılmazdı öleceğimi hissedeceğim kadar..."

                             ****                                           

Eve adım attığımda ayaklarıma kara sular inmişti. İçeriden babamın sesini duydum, "Efil, sen mi geldin?" Diye sordu. Çantamı bir köşeye savurdum, "Evet! Ben geldim."

İçeri girdiğimde her zaman ki gibi yatmış, gazete okuyordu. Evet, Babam eski alışkanlıklarını bırakamayan bir insandı. Ve gazete de bunlardan bir tanesiydi.

Ona doğru bir adım attım, "Aç mısın?" Diye sordum. Bakışlarını benden kaçırdı. "Değilim..." dedi.

"Açsın." Dedim.

"değilim."

"Açsın!"

"Değilim diyorum!"

"İlaçlarını içmemek için yapıyorsun, değil mi?" Diye sorduğumda cevap alamadım. Ona tebessüm ederek yaklaştım ve yanına çöktüm. "Yaprak sarma seversin yapayım mı?"

bakışlarını bana çevirdi. "Okuldan geldin, yorgun değil misin? Yorgunsan yat. Ben idare ederim." Dedi avuç içlerimi öperek.

"Yorgun değilim," diyerek yalan söyledim. "Hem benim de canım çekti. Yapayım ben şimdi..." dedim ayağa kalkarak.

Önce odama girdim ve üzerimi değiştirdim, Saçlarımı toplamak için çalışma masamdan bir siyah toka aldım.

saçımı at kuyruğu yaptıktan sonra odadan çıkmak için bir adım atmıştım fakat telefonum çalmaya başlayınca telefonuma yönelmek zorunda kaldım.

Bilmediğim bir numaraları genelde açmazdım, ama bu sefer nedense elim onay tuşuna gitmek için can atıyordu.

Onay kısmına basıp telefonu kulağıma yasladım, "Alo?" Dedim. Ses gelmedi.

"Alo, sesim geliyor mu acaba?" Cevap olarak bir hıçkırık sesi geldi. Telefonun diğer ucunda hıçkırarak ağlayan kadın neden canımı yakıyordu anlamış değildim.

Telefonu kulağımdan çekip kapatma tuşuna basacaktım fakat yıllardır sesini duymadığım lanetim ismimi fısıldadı.

"Efil..." Dedi titrek bir sesle. Hemen telefonu kulağımdan çektim. Ve engelledim.

Yıllar sonra sesini duymak bile tüylerimi ürpertiyor uzun zamandır gelmeyen ağlama hissimi ön plana çıkartıyordu.

Geçmiş zaman...
Eve girdiğimde gördüğüm tek şey heryerin birbirine karışmış olmasıydı. Eve hırsız felan mı girmişti? Oturma odasına doğru adımlarımı attım. Annem yere oturmuş resmen delirmiş gibi öne arkaya sallanıyordu.

önüne kadar geldim, benim geldiğimi anladığı an bana doğru geldi ve dizlerinin üzerine çökerek bana yalvarmaya başladı.

"Lütfen öl, yalvarırım öl. Sen ölürsen ben bu evden gidebileceğim nefes alacağım, sevdiğim adamla gideceğim belki sevdiğim çocuklarım olacak ama bunlar için ölmek gerekiyor. Öl... öl artık! Hayatımı karanlığa çevirdin öl!" Diyen sesi acı ve kederle doluydu.

Ne kadar güzeldi değil mi, öz annemin kendi hayatı, sevdiği adam, ve gelecekte ki çocukları için yalvarması? Anne, söylesene belki bir gün bir saniyeliğine sevdiğin bir kızın olur muyum? Anne, umarım gelecekte bana davranmadığın gibi davranmayacağın çocukların olur ve onlar seni çok sever.

ben seni seviyorum, herşeyden vazgeçecek kadar. Onlar senden nefret etmesin değil mi? Sen de mutlu ol umarım...

Şimdi ki zaman...

Ben, Zeynep efil Bozok.

Zeynep ismi babası, Efil ismi annesi tarafından konulmuş kızım.

Zeynep, değerli güzel demekti.

Efil ise Rüzgar anlamına geliyordu.

Annem neden bana rüzgar anlamlı bir isim koymuştu o zamanlar anlamıyordum. Fakat şimdi anlıyorum çünkü rüzgar annemin ilk âşkıydı. Ve o zamanlar bile babama ihanet etmiş, ismimi âşık olduğu adamın anlamına gelen ismi koymuştu.

Babam ise bunu bilmesine rağmen anneme hâlâ birşeyler hissettiği için onun sesini duymak ister gibi onun bana koyduğu isimle sesleniyordu.

Tekrardan tanışalım... Ben, Zeynep Efil Bozok. Bir ihanetten dünyaya gelmiş bir kız çocuğuyum. Annesi'nin doğurmak zorunda kaldığı, babası'nın ise güneşi, değerlisi, güzeli...

"Efil, bir sorun mu var kızım!" Diye bağıran içerde babamın sesini duydum. Boğazımı temizledim, gözlerimi ovaladım. İçeriye girerken dudaklarımda tebessümüm yer almıştı.

"Hayır, saçımı bağlamak için toka bulamadım sadece..." dedim ve geriye doğru adımlar attım.

sorguluyordu fakat birşey anlamadığı için başını salladı.

****

Kulaklarımı tırmalayan alarmın sesini kapatmak için şuan herşeyi yapabilirdim. Kafamı yastıktan kaldırıp uykulu gözlerle telefondan alarm'ı kapattım ve saat'e baktım.

6:00  

Bu saatte kalkmak... çok kötü bir hissti. Fakat başka seçeneğim yoktu, kalkıp gidecektim. Çünkü bugün sınav vardı.

Sınıf öğretmeni:Merhaba veliler ve öğrenciler. Bugün olacak olan sınavımız kelebek sistemi olacaktır bilginize.
(6:03)

Benim için sorun yoktu, fakat Ceren ve deniz için sıkıntıydı. İkisi de benden kopya çekeceklerdi.

 

 

Sınıf Öğrenci grubu(1 mesaj!)

 

Ceren:Kelebek sistemi mi! E ben nasıl kopya çekeceğim?
(6:05)

Deniz:ben ayarladım, bana yanımda ki çocuk verecek.
(6:06)

Siz:Ne ara ayarladın onu ya?
(6:08)

Ceren:Ya kızım bilmiyorsun sanki... bunun kim bilir kaç konuştuğu var. Bunun yanındaki de onlardır kesin.
(6:08)

Deniz:Size doyum olmaz, okulda görüşürüz.
(6:10)

-----

İnsan bazen zorunda kalırdı, sevmek sevilmek isterdi. En çokta ailesi tarafından. Annesi, babası...

aile...

sabah kahvaltımı eder etmez okula doğru ilerlemeye başlamıştım. İstanbul trafiğinden nefret ediyorum, bu yüzden şoförümüz yerine yürümeyi tercih ediyordum.

Sınıfa girdiğimde telefonu, telefon kutusuna yerleştirerek yerime oturdum. Sınav zaten ikinci dersti ve bence şuan uyuyabilirdim.

kafamı sıraya gömdüğünde düşündüm hayatımı, on yedi yaşımda omuzuma binen yükleri. Anne'nin sözleri canlandı zihnim de;

"Senin yüzünden ben bu evdeyim!"
"Öl! Yalvarıyorum, öl!"
"Senin adın Zeynep değil, efilsin sen. Efil..."

"Kafanı kaldır dedim!" Diyen bir ses duyunca sıçrayarak uyandım. Bana bağıran hoca'nın kafamı kaldırınca sinirle bakan ifadesi altüstü oldu. Yerinde endişe kaldı.

Burnumda bir sıcaklık hissetmemle ellerim burnumda doğru tırmandı. Burnumdan oluk, oluk kan akıyor, ve başım dönüyordu.

Birisi burnuma peçete tuttu. Bir anda Ayağa kalktım ve lavaboya ilerlemeye başladım. Bu çok fazlaydı... fazla.

Kendimi lavaboya attığımda kabinlerden birisine girip kapımı kilitledim. Çünkü istemiyordum şuan kimseyi. ben, hastalandığımda yanımda birisinin olmasını sevmiyorum, bu çocukluğumdan berli böyle devam ediyor. bir süre sonra burun kanamam durunca kabinden çıktım. aynanın önüne gelip ellerimi ve burnumu yıkadım, ne zaman strese girsem burnum kanardı.

 

 

 

 

 

 

 

 

Ceren'den bir mesaj!

Ceren:Zeynep, burnun kanamış neredesin? gelelim.

Siz:Ben iyiyim. geliyorum.
(10:00)

****

Ceren'e mesaj attıktan sonra lavabodan çıkıp yanlarına gitmiş, ve onların azarını çekiyordum. "Kızım demedik mi kaç defa sana böyle bir durum olursa bizi ara gelelim diye. niye bizi hiç dinlemiyorsun, bu kadar önemsiz miyiz senin için..." dedi kırgın ve sitemli bir sesle."Hayır, tabii ki sizler benim için önemlisiniz, ama biliyorsunuz işte böyle olaylarda tek kalmayı istiyorum..." deniz dostani bir tavırla omuzumu sıvadı, "Ne olursa olsun, biz buradayız zeynep, ister konuşalım, ister konuşmayalım." Tebessüm ettim onlara, ikisinede sarıldım.

"Sizleri seviyorum, iyi ki varsınız."

"Biz olacaktık tabii, başka kim olacak!" diyen kıskanç sesli cerendi.

"Drama yapma maskaram akacak senin yüzünden." diyen ise kendine çook önem veren denizdi.

ikisindende ayrıldım ceren'e dönerek, "Sizden başka kimseyle anlaşmam ceycey..." Dedim. bu sefer deniz'e döndüm. "Sana gelirsek... bence daha pahalı maskara al!" deniz kaşlarını çatıp bana doğru atıldı. "Nasıl benim güzeller güzeli makyaj malzememe laf söylersin seni hain!"

çığlık atarak bahçeden çıkıp okulun içine girmiştim, o sırada koşarken deniz kokusuna sahip olan birisiyle çarpıştım. tanıdık olan o koku zihnimde geçmişe sürüklüyordu. ona tam olarak bakamadan "Pardon!" diyerek koşmaya devam ettim. sınıfa girdiğimde sırama oturdum. herkes sınav olacağının farkına vardığı için sınıf erken dolmuştu. çantamı hazırladıktan sonra hocayı beklemeye başladım.

hoca sınıfa girdiğinde herkes yerinde dikleşmiş ve beklemeye başlamıştı. "Evet, herkes hazırlansın ve verilen sınıf ve sıra numarasına hemen gitsin lütfen!" elime aldığım kağıda baktım. 12/C 10. SIRA hızla ayaklandığımda bir yukarı sınıfa doğru yürümeye başlamıştım. her zaman yaptığım tek şey burun kanamam değildi, bileğimi kızartacak kadar ovuştururdum ve bu sadece bana zarar verirdi. her zaman ki gibi bileğimi ovuştururken orada alışık olduğum birşeyin boşluğunu hissettim.

Deniz kızı bilekliğim yoktu...

Öylece kapıda durmuşken kolumda bir el hissettim. kafamı kaldırdığımda bir kız gördüm, ona baktığımı hissedince bana tebessüm etti. "İyi misin?" diye sordu. cevap olarak başımı sallayarak içeri girdim. benim çekingen bir yapım vardı. yakın arkadaşlarım hariç başka birisiyle diyaloğa giremiyordum. ve şuan düşündüğüm şeyler bileklik ve birisiyle diyalog kurmamak olmamalıydı!

bunları sonra düşünürdüm. şuan matematik sınavıyla ilgilenmeliydim. hızla 10.sıraya oturdum. ve yanımda ki insanın oturmasını bekledim. herkes yavaş,yavaş yerleşmeye başlamıştı. o sırada yanımda bir beden hissettim. tüylerim diken, diken olmuştu. ve bu sabah çarpıştığım kişinin kokusunu hatırlamıştım. kafamı çevirip ona baktığımda Gözden kalbe bir elektrik gittiğini hissettim.

kafamı çevirdiğim de onu gördüm. ilk kalp atışım, imkansızım, yıllarım...

Hayır! şuan burada yanımda olmamalısın...

 

BÖLÜM SONU: HERKESE MERHABA İLK BÖLÜM SİZLERLE...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


 

 

 

Loading...
0%