
Elimi alnıma götürüp görmemi engelleyen güneşi kapatırken daha ne kadar yolumuzun kaldığına bakmaya çalıştım. Bir köye gelmiştik, buradaki çocuklara iki saat özel ders verip dönüyorduk. Köyün içine motor ve askeri araç ile girmemiz uygun olmayacağı için yürümemiz istenmişti, sağolsun jandarma arkadaşlar bunun için biraz zorlamışlardı.
Hava ufaktan soğuktu ama tepemizdeki güneş bu soğukluğu hissettirmiyordu. Terleyen alnımı elimin tersi ile sildikten sonra olduğum yerde durdum. Biraz nefes almaya ihtiyacım vardı aksi halde Feriha gibi köyün tam ortasına bayılabilirdim.
Dönüp yanımda yürüyen Emre'ye baktım. Ben durduğum için artık yanımda değil benden bir iki adım uzaklaşmış bir vaziyette, gayet sakin adımlar ile ilerliyordu. Durduğumu anlamış olmalı ki dönüp arkasına baktı. "Niye durdun." diyerek eliyle gel işareti yaptı.
"Yürümekten ayaklarım su topladı Emre. Daha ne kadar yolumuz var." Ellerim ile ayağımı işaret ettim. Bitmiş bir haldeydim resmen. Tükenmiştim şu genç yaşımda.
Arkamızdan gelen jandarmalardan biri, "Az kaldı Meyra Hanım." diyerek yanımıza geldi. Bir bunlar eksikti. Ömer'in yoğun isteği üzerine, hatta verdiği emir yüzünden peşimize takılmışlardı. Yok neymiş köy tehlikeliymiş de bana zarar verirlermiş, buralarda terörist çokmuş. Beni buradan göndermek için söylediğine adım kadar emindim, zira köydeki insanlar gayet mutlu bir şekilde hayatlarını sürdürüyordu.
Jandarmaya ufak bir bakış atarak önüme döndüm ve yürümeye devam ettim. Bir kaç dakika sonra köydeki ufak yapılı, iki sınıflı okula varmıştık. Bir sınıfta ben öbür sınıfta Emre ders verecekti. Buraya ilk defa geliyordum, yavaş adımlar ile kendi sınıfıma ilerledim. Girişte bir kara tahta, önünde öğretmen masası ve hepsinin önünde sıralar vardı. Camın hemen yanında ise soba vardı. Küçük bir köy okulu için yeterliydi.
Eşyalarımı masanın üzerine koyup karşımda duran bu minik arkadaşlarıma tebessüm ile baktım. Onlarda bana merak için de bakıyorlardı. O kadar minik ve tatlılardı ki yememek için kendimi zor tutuyordum. Henüz hiçbiri okuma yazma bilmediği için sadece üç harf öğretecektim. Benim işim kolaydı fakat onlar için aynı şeyi söylemeye vicdanım el vermemişti. Hepsine içinde harflerin yazılı olduğu bir alıştırma kitabı hediye ederek evlerine tek tek bırakmıştık. Jandarmalar bizzat tembih etmişlerdi. Her an her yerden terörist inip çocukları kaçırabiliyorlarmış. Biraz ürpermiştim açıkçası onların o pis yüzlerini görmek istemediğim için biran önce buradan gitmek istiyordum. Olabildiğince jandarmaların ve Emre'nin yanında yürümeye özen gösterdim.
"Betin benzin atmış bir şey mi oldu?" dedi Emre.
Sanki görebilecekmişim gibi elimi yüzüme attım. "Yo iyiyim, bir şeyim yok." Sesimde bile bir panik hâli vardı söylediğim bana da pek inandırıcı gelmemişti.
"Emin misin?" Derken kolumdan tutup beni durdurdu. Yüzüme baktı. "Yüzün pek öyle demiyor."
"Kardeş öyle diyorsa öyledir, çek o elini."
Askeri üniforması, Bordo beresi ve elinde tuttuğu silahı ile yanımızda Ömer belirmişti. Ne işin vardı bunun burada. Bordo bereliler kesinlikle ışınlanmayı bulmuşlardı artık buna kesin olarak emindim.
Önce arkada duran time bir bakış attım sonra Ömer'e döndüm. Gözü kolumda duran Emre'nin elinde ve onun gözleri arasında gidip geliyordu. Öfkesinin karşıdaki dağlardan bile belli olduğuna emindim. Terörist varsa bu siniri görüp kaçmış olabilirdi.
"Senin ne işin var burda?" diye çok makul bir soru yöneltmiştim.
Gözleri hâlâ Emre'deyken cevap verdi. "Sana bakmaya geldim."
Yazık Emre'de saf saf karşısındaki adama cevap verdi. "Neden bana bakmaya geldiniz?"
"Sana niye bakmaya geleyim kardeşim." Gözü saniyelik bana değip Emre'ye geri döndü. "Meyra'ya bakmaya geldim. Sen kimsin ayrıca?"
Emre'nin hâlâ tuttuğu kolumu geri çektim. "Emre ile aynı okuldayız o da öğretmen. İkimizi köye gelmemiz için görevlendirmişler."
Hm öyle mi der gibi kafasını yavaşça aşağı yukarı kaldırıp indirdi. "Tamam hadi gidiyoruz artık." derken sesi oldukça tedirgin ve sertti.
"Nereye gidiyoruz?" derken tuttuğu elimin içindeki eline baktım. Noluyoruz ne bu haller. Sevgili olduk da benim mi haberim yoktu. Bu fikrime içimden amin diyen kız gibi söylenmeye başlamıştım.
Daha çok çekiştirdi. "Bazen çok soru soruyorsun Meyra, yürü hadi."
Arkamda kalan Emre hızla yanıma gelip ellerimizi ayırıp beni yanına çekti. "Zorla nereye götürüyorsun kızı." dedi Ömer'den daha büyük bir sinir ile. İkisi kapışsa kimse galip gelemezdi öyle bir sinir halindeydi ikisi de.
Bir adım atıp Emre'ye daha çok yaklaştı. "Öğretmen bey canımı sıkma benim, bir çekil ayak altından."
Emre dönüp bana baktı. "Neden sevgilin olduğunu söylemedin?"
"Sevgilim değil." derken gözüm Ömer'e değdi. Göz göze gelince gözümü hemen kaçırdım. "Ayrıca bunu sana söylemek zorunda değilim."
"Tabi ki değilsin ama sizi arkadaş biliyordum." Çok fazla saf ayağına yatıyordu.
"Neysek neyiz kardeşim hadi sende evine git artık." Kafasından çıkan dumanları görecektik birazdan yiğidim bu ne sinir böyle.
"Ömer yeter artık. Ne oluyor? Neden hemen gitmemiz gereki-" diyecekken karnıma yediğim acı ile kelimeleri geri yuttum. Ne olduğunu anlamak için kafamı yavaşça karnıma götürdüm. Gözlerimin yanıldığını düşünerek kapatıp geri açtım. Tişörtüm kanla kaplanmıştı, karnıma kurşun yemiştim. Nerden nasıl geldiğini anlamaya çalışırken bir anda silah sesleri duymaya başladım. Kaybettiğim yoğun kandan ötürü yere çökmüştüm.
"Meyra iyi misin? Duyuyor musun beni?" diyen Ömer'in sesi oldukça uzaktan geliyordu. Etrafta olup biteni duymakta ve görmekte oldukça zorlanıyordum. Gözlerim gittikçe kapanırken gördüğüm en son şey Ömer'in kehribar gözleri olmuştu.
****
Çok kan kaybetmiş bir şekilde hastaneye kapısından sedye ile giren Meyra'yı görünce ne yapacağını bilemez bir vaziyette koşarak sedyeye ilerledi Neva.
"Ne oldu?" dedi panikle yanında duran hemşireye.
"Teröristler tarafından vurulmuş, çok kan kaybetmiş kana ihtiyacımız var."
"Çabuk ameliyathaneyi hazırlayın." diyerek arkasında onunla birlikte gelen time ve Emre'ye baktı. "Aranızda kanı uyuşan var mı?"
"Benimki uyuyor." diyerek öne atıldı Ömer.
Yanındaki hemşireye döndü Neva. "Kanını alın hemen." diyerek ameliyathaneye koştu.
Ömer kan alma odasına geçerken arkasından Atakan'da gelmişti. "Komutanım, benim kanımı taşısın diye yapıyorsanız çok zararlı haberiniz olsun."
Yanında dikilen askerine ters bir bakış attı. "Biliyoruz herhalde oğlum, mal mısın."
"O değil de, Neva doktor da baya cool bir doktor." derken bu sefer de öbür yanında dikilen Bora komutanına baktı. "Dimi komutanım."
Bora Atakan'ın ensesine şamarı yapıştırdı. "Sus lan eşek."
"Eşek falan ayıp oluyor komutanım." Elini darbe yediği ensesine attı. Acımadığını belli etmeye çalışıyordu ama komutanı da onun gibi Bordo bere olduğu için eli oldukça ağırdı.
"Yeter lan susun." Burnundan solumaya devam ediyordu Ömer.
Kan alma işi bittikten sonra herkes ameliyathanenin önünde beklemeye başladı. Uzun bir bekleyişin ardından Neva ameliyathaneden çıkmıştı.
"Nasıl durumu?" diyen Emre'ye ters bir bakış attı Ömer. Derin bir nefes çekip Neva'ya geri döndü.
"Çok şükür iyi. Birazdan odaya alırız görürsünüz." diyerek yanlarından ayrıldı.
İki adım ile Bora hemen yanında belirdi. 2 metre adamdı, 1.70 birine ulaşmak onun için çocuk oyuncağıydı.
"Valla tebrik ederim doktor hanım." dedi.
Anlamamış bir şekilde dönüp yanındaki adama baktı. "Ne için?"
"Meyra'yı kurtardığın için."
Ellerini beyaz önlüğünün içine soktu. "İşim bu." diyerek omuzlarını kaldırıp indirdi.
Yanındaki kadının oldukça yorgun olduğunu fark edince kafeteryaya inip ona bir kahve ısmarlamayı teklif etti böylece daha rahat konuşabilirdi.
"İşin yoksa birer kahve içelim."
Durup telefonuna baktı işi yoktu bu fikirde oldukça makuldü. "Çok iyi olur." diyerek ilerlemeye başladılar.
Neva hiçbir adama güvenmezdi ama bu adamın çok başka etkileri vardı. Yanında kendini çok rahat hissediyordu. Kapılmak istemediği duygulara kapılmış olduğunun farkında olmadan ilerlemeye devam etti.
****
Gözlerimi yavaşça araladım, tepemde yanan beyaz ışığı görünce anlık öldüğümü falan düşünmüştüm ama neyse ki aldığım bu kötü hastane kokusu buna engel olmuştu. Peki neden hastanedeydim? Hiçbir fikrim yoktu. Kalkmaya çalışırken acıyan karnım yüzünden geri yatmak zorunda kaldım. Yavaş yavaş aklım başıma gelmeyen başladığı zaman vurulduğumu hatırlamıştım.
Yattığım odanın kapısı açılınca o yöne baktım. Neva ve arkasından Ömer içeri girmişti.
"Uyanmışsın. Nasıl hissediyorsun kendini?" dedi Neva.
"Süperim, turp gibiyim hatta. Hadi şimdi beni bu hastaneden çıkarın." Evet hastane fobim vardı zaten çok pis kokuyorlardı. Evimde de serum ile yatabilirdim ne de olsa Neva ile aynı evde kalıyordum. Bir şey olursa o bana bakabilirdi. Evet bence oldukça güzel bir fikirdi. Zekâm bu dünya için çok fazlaydı.
Şen bir kahkaha attı Neva. "Yanlışlıkla fazla narkoz mu verdiler acaba." diyerek ateşimin olup olmadığına baktı. "Ateşinde yok ama." dedi.
"İyiyim ben ondan yok." dedim.
Tabi öyledir der gibi kafasını sallarken elinde tuttuğu deftere de bir şeyler yazmakla meşguldü. Kafasını defterden kaldırıp bir bana bir de yanında duran Ömer'e baktı. "Ben sizi yalnız bırakayım. Çok uzun sürmesin, hastamızı yormayalım komutanım." diyerek odadan çıktı.
Kısa bir süre bakıştıktan sonra yanımdaki sandalyeye oturmak yerine yatağın ucuna oturdu. Elinde ne zamandır tuttuğunu fark etmediğim çiçeği başucumda ki komodinin üzerine bıraktı. Gözlerimi ondan çekip koyduğu çiçeğe baktım. Bir buket nergis almıştı. En sevdiğim çiçekti. Bunu hâlâ biliyor olması da hayli şaşırtmıştı beni.
"Nergisi sevdiğimi unutmamışsın." diyerek ona döndüm. Onun gözleri de bendeydi.
Ufak bir tebessüm etti. "Öyle aklımda kalmış. Boşver şimdi nergisi sen nasılsın?"
Bu görüntüsü yüzüme daha bir hoş gelmişti. Narkozun etkisinden de olabilirdi. Şuan hiçbir şeyden emin değildim.
"İyiyim ama biraz daha bu şekilde yatmaya devam edersem bir daha hiç kalkamayacağım." Yatakta kaç saattir dümdüz bir şekilde yatıyordum. Ayrıca belim de ağrımıştı.
Karşımda kahkaha atarak bana gülüyordu. Komik miydi yani genç yaşımda bel fıtığı olmak istemezdim.
Oturduğu yerden kalkıp bir eliyle yavaşça beni kaldırırken diğeri eli ile yastığımı dikleştirdi. Çok şükür oturma pozisyonuna gelmiştim.
Geri yerine oturdu. Uzunca kehribar gözleri, gri gözlerimde ve ezberlemek istermişçesine yüzümde gezindi. Konuşmadık ama bakışlarımızdan ne demek istediğimizi oldukça net anlamıştık. Bakışarak anlaşmak çok başka bir boyuttu.
Hem ne demiş Cemal Süreyya:
"Yarın yine devam ederim.
Gözlerinden."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |