Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@vesselam610

 

 

𝕓𝕚𝕤𝕞𝕚𝕝𝕝𝕒𝕙𝕚𝕣𝕣𝕒𝕙𝕞𝕒𝕟𝕚𝕣𝕣𝕒𝕙𝕚𝕞

 

 

༻ ༺

 

 

°°°Doğruluk mu Cesaret mi?°°°

Kızlarla güya ders çalışmaya geldiğimiz AVM'de sıcak çikolatalarımız eşliğinde sohbet etmeye başlamıştık. Dörtlü olarak konudan konuya geçiş yaparken Yüsra'nın önerisiyle ortamızda şişenin dönüşünü izledik.

Şişenin ucu bana denk gelince ofladım.

"Mızıkçılık yok Liva" diyen Yüsra'ya gözlerimi devirerek baktım.

"Sen sormadan ben söyleyeyim. Doğruluk" deyince sırıtan Yüsra'ya işaret parmağımı sallayıp "Sakın kimi seviyorsun gibi saçma sorular sorma" dedim. Yüsra gülüp "Yok kızım. Ben öyle ergen sorular sormam. Daha mantıklı bir soru soracağım" deyince dudaklarımı büzdüm.

"Sen ve mantık?"diyen İnci'ye çimdik atan Yüsra sonunda bana dönüp ciddi bir tavra bürününce gülesim gelmişti.

"Diyelim ki çok değer verdiğin bir insan sana inanmazsa ne tepki verirsin?"

Şaşırmıştım.
Böyle bir soru beklemiyordum doğrusu.

"Hangi konuda inanmazsa?"diye sordum. Yüsra da biraz düşünüp "Mesela sallıyorum. Sana biri iftira atıyor. Sevdiğin kişi de sana inanmak yerine sana iftira atanlara inanıyor. Ne yaparsın?"diye sorunca düşündüm. Omuzlarımı silkip "Bilemiyorum" deyince Yüsra gözlerini kıstı.

"Hadi ama Liva! Düzgün cevap ver" diyen Yüsra'ya "Üzülürdüm " deyince Yüsra yine gözlerini devirdi.

"Sadece üzülür müydün?"

Omuzlarımı yine silkince Yüsra inatla örnek vermeye çalışıyordu.

"Bak şimdi bu örneği vermeye sen zorladın beni. Kızma sonra" deyince ben tam "Ne örneği?"diye soracakken o başladı yine konuşmaya.

"Mesela sana inanmayan kişi Hasan olsa..."

Yüsra'nın dediğiyle istemsizce o kırgınlığı hissetmiştim kalbimde. Ama olmazdı ki...

Hasan bana inanırdı.
Yani bence inanırdı.

"Saçmalama Yüsra. Hasan bana inanır" deyince İnci girdi araya.

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun Liva? Sonuçta Hasan'la bırak konuşmayı göz göze bile gelmiyorsunuz."

İnci'nin sözüne karşılık gözlerimi ona çevirdim.

"Anlamak için illa konuşmak gerekmiyor ki. Hissediyorum."

Sessizliğini koruyan Rabia'yı dürten İnci "Sen de bir şey söylesene kanka" deyince Rabia gözlerini bana çevirdi.

"Bence kimseye kolay kolay güvenmemelisin. Çünkü meşhur bir söz var:; bu hayatta babana bile güvenmeyeceksin diye."

Rabia'ya şaşkınlıkla baktım. Normalde Hasan konusu açılınca fazla konuşmazdı. Ama bu sefer konuşmuştu.

En sonunda yüreğimdeki sıkıntıyı fark edip "Aaa neyse kapatalım şu Hasan konusunu! Ayrıca ben ha bire bu konuyu açmamanızı kaç kez daha söylemeliyim?"diye kızınca Yüsra ile İnci güldü.

"Tamam be kızım. Laf etmedik sevdiceğine."

İnci'nin sözü üzerine kendiliğinden düşünen aklım dilime hükmetti.

"Hasan bile olsa..."diyerek başladım konuşmaya.

"Affetmezdim" diyerek de bitirmiştim cümlemi.

Yüsra ile İnci'nin gülüşünü söndüren Rabia'nın dikkatini çeken cümlem ortamın sessizleşmesine de sebep olmuştu. Gözlerim pencereden dışarıya dalmış giderken telefonumun zil sesiyle elimi çantama atmıştım.

Yine gizli numaraydı. Ofladım.
Normalde açmazdım ama bu sefer açmaya karar vermiştim.

Telefonu açıp sessizce karşı tarafın konuşmasını bekledim. Ama bana dadanan sapığın kesinlikle bir kız olacağını tahmin etmemiştim.

"Seni uyarıyorum edepli kız. Hasan'dan uzak duracaksın. Yoksa mahvederim seni. Rezil rüsva ederim. Anladın mı beni?"

Yüsra, Rabia ve İnci bana merak dolu bakışlar atarken ben duyduklarımın şokundan çıkmaya çalışıyordum. Ne Hasan'ı ya? Hasan ne alaka?

"Kimmiş kız?"diye soran İnci'ye cevap olarak omuzlarımı silkmekle yetindim.

"Hey! Duyuyor musun beni?! Bak kızım, Hasan ne kadar seni seviyor olursa olsun. Eninde sonunda senden vazgeçecek! Vazgeçmesi için elimden gelenin fazlasını bile yaparım!"

Sinirden sesli bir şekilde gülmeye başlayınca AVM'deki tüm bakışlar bana dönmüştü. Kızlar şaşkınlıkla bana bakarken ben sinirle ayağa kalkmıştım.

"Liva nereye?!"

~~~

Gözlerimi girişteki tabelaya çevirdim.

SUNGUR Holding'e Hoş Geldiniz•

Tabeladan gözlerimi çekip danışmaya doğru yürüdüm. Güvenlikten geçip sonunda danışmaya varıp açmıştım ağzımı.

"Merhaba, ben bir arkadaşımı ziyarete geldim. Burada çalışıyor. İsmi Hasan Beren."

Danışman kız bana biraz garip bir şekilde baksa da bilgisayardan bakıp tekrar bana döndü.

"2.Katta muhasebe bölümü" diye cevap verince teşekkür edip merdivenlere yöneldim. Ağlayarak ineceğimi bilmediğim basamakları hırsla çıkıp ikinci kata ulaşmış ve hedefime varmıştım.

Muhasebe bölümünün boş olduğunu görünce etraftaki birilerine sormaya karar vermiştim ki merdivenlerin oradan gelen kişileri görünce içimden bir şeylerin koptuğunu hissetmiştim.

"Liva? Sen... Senin burada ne işin var?"

Hasan'ın sorusuna tam cevap verecektim ki yanındaki kızın sinsi sırıtışı beynimdeki şimşeklerin çakmasına sebep olmuştu. Yine de sessiz kalmayı tercih edip Hasan'a döndüm.

"Biraz konuşabilir miyiz Hasan?"diye sorunca Hasan şaşırmış "Sen benimle konuşmak istiyorsun. Doğru mu duyuyorum ben Liva?"diye sordu.

"Merhaba tatlım. Demek şu meşhur Liva sensin" diyerek elini uzatan sinsice gülen kıza yapmacık gülümsememi iletip tekrar Hasan'a döndüm.

"Konuşalım mı artık?"deyince Hasan elindeki dosyaları yanındaki sinsi kıza uzatıp "Gaye sen bunları halledersin di mi?"deyince sinsi kız gülümseyerek Hasan'ın elindeki dosyaları alıp "Tabii ki de hallederim Hasan'cığım" diye söyleyince benim gözler yuvalarında çıkacaktı. Dosyaları alırken Hasan'ın eline dokunduğunu da görmezlikten gelemesem de Hasan'ın elini anında çekmesi hoşuma gitmişti. Tam Gaye denen kız gitmiş ben de ağzımı açacaktım ki arkamdan birinin omzuma kolunu atmasıyla donakalmıştım.

"Hayatım! Ben de seni bekliyordum. Hoş geldin."

Hasan da benim gibi gözlerini büyüterek baktığı şahsa döndüm. Tanımadığım bir herifin bana 'hayatım' demesine mi yoksa yanağıma kondurulan öpücüğe mi şaşırmalıydım. Sinirden hızlanan kalbimi umursamadan tam elimi kaldırıyordum ki Hasan'ın dediğiyle kıpırdayamadım.

"Vay be Liva! Aptalım işte! Ben de benim için geldiğini sandım! Demek Sungur Bey için geldin, ha?"

Yüreğimdeki ağırlık kaç kiloydu bilemem ama gözlerim çoktan alarmı vermişti. Tam kendimi savunmaya kalkışacakken Gaye denen kızın sırıtışını gördüm. Ve dudaklarını kıpırdatarak söylediği şeyi...

"Seni uyarmıştım."

Gözlerimi sinsi kızdan çekip Hasan'a çevirdim.

"Saçmalama Hasan! Ben bu adamı tanımıyorum. İsmini bile şu an senden öğrendim. Allah aşkına buna inanamazsın, di mi?"

Hasan bana hayal kırıklığıyla bakarken kendimi savunmak daha da zorlaşıyordu. Ama pes etmeyecektim. Böyle saçma sapan bir oyunun başarılı olmasına izin vermeyecektim. Tabii piyonlar susarsa...

"Hayatım niye böyle söylüyorsun? Hem Hasan'ı nereden tanıyorsun? Akraban mı?"

Gözlerimi hışımla yanımdaki herife çevirip bastım tokadı. Adam o kadar manyaktı ki tokadımın üzerine kahkaha atmaya başlamıştı. Hasan ise "Bitti mi gösteriniz?"diye sorunca şaşkınlıkla ona çevirdim bakışlarımı.

"Hasan saçmalıyorsun gerçekten! Ne gösterisi ya?! Asıl gösteriyi Gaye midir nedir o sinsi yaptı! Manyak kız kaç gündür beni telefondan tehdit ediyordu. En sonunda dayanamayıp geldim yanına her şeyi anlatmak için. Resmen oyun bu ya! Sen de inanıyorsun bu saçmalığa! Benim ya benim Liva! Sevgilimin olacağını nasıl düşünebilirsin?! Ben haram diye gözlerine bakmaktan çekiniyorum, sen burada sevgili saçmalığına inanıyorsun! Sana gerçekten inanamıyorum!"

Hasan başını iki yana sallayarak "Demek ki yanlış tanımışım seni. Düşündüğüm kadar masum değilmişsin" diye söyleyince omuzlarım düşmüştü. Bütün bunlar bir kâbus olsaydı keşke...

Arkasını dönüp giden Hasan'ın ardından bakarken yanımdaki şahsın "Sevgilim iyi misin?"diye konuşunca dolan gözlerimi bir hışımla ona çevirdim.

"Siz ne pislik insanlarsınız ya! Bu yaptığınız düpedüz iftira! Allah ikinizin de cezasını versin! Ama ben bunu yanınıza bırakmam! Bırakmayacağım da!"

Olası bir hıçkırığı önlemek için ağzımı kapatıp ağlayarak indim merdivenden. Öyle kötü hissediyordum ki...

Sanki biri almış yüreğimi eline, sıkıp sıkıp bırakıyordu. Nefes alamıyordum adeta. Korkuluklardan tutuna tutuna indiğim basamakları görmüyordum. Gözyaşlarım görmemi engellerken ayaklarım da daha fazla tutamamıştı beni ayakta. Çökmüştüm bir basamağa. Başımı yasladım korkuluğa. Ve ağladım hıçıkıra hıçkıra...

Şaka gibiydi.
Saatler öncesi öylesine konuştuğumuz olayı daha demin yaşamış olduğuma inanamıyordum. Şoktaydım...

Aklıma son söylediğim cümle gelmişti.

"Affetmezdim" demiştim değil mi?

~~~

"Oha kızım! Ciddi misin sen?!"

İnci'nin tepkisi üzerine kafedeki insanların bakışları bizi bulunca İnci'yi dürttüm.

"Şu tepkini sessiz bir şekilde versene İnci."

Rabia'nın cümlesi üzerine İnci susmuş, Yüsra konuşmuştu.

"Şu an kendimi çok suçlu hissettim ya. Keşke sormasaydım..."

Yüsra'ya gözlerimi devirerek baktım.

"Sen dedin diye oldu zaten. Olacağı varmış. Demek ki Rabiş'in dediği gibi insanlara kolayca güvenmemeliymişiz."

Önümdeki çay bardağıyla oynamayı bırakıp oflayarak geriye yaslandım. Dışarıdaki çifte kumruları gülerek izledim.

"Mutlu olacaklarını sanıyorlar. Yazık..."

Kızlar normalde asla bu konularda sessiz kalmazlardı. Artık ne kadar berbatsam kızlar çıtlarını bile çıkarmıyorlardı.

Kimseden ses çıkmayınca kendi kendime konuşmaya devam ettim.

"Hâlâ inanamıyorum. Şaka gibi. Gerçekten eşşek şakası gibi. Ben onu tertemiz seveyim diye gözlerimi bile kaçırayım. Adam ilk olayda fire versin. Ah aptal kafam... Ah aptal kalbim... Sevmemeliydim. Kimseyi bu kadar çok sevmemeliydim."

İçimdeki yangın dinmek bilmiyordu. Tonlarca su dökseler yine de sönmezdi yüreğimdeki ateş. Sönmezdi.

"Şey kanka tekrar bi' konuşsan Hasan'la. Belki o zaman inanır."

Yüsra'nın cümlesine karşılık acı bir tebessümle "Bugün inanmayan adam yarın niye inansın? Hem bıraksana. Bana masum değilsin dedi. Ben bu sözünün üstüne ayağına gider miyim Allah aşkına?"diye söyleyince Rabiş bana hak verdi.

"Bence de Liva haklı. Önemli olan bugün inanmasıydı. Ama bence en önemli konumuz Hasan değil."

Rabiş'in son cümlesi ile hepimizin gözleri ona dönmüştü.

"Ne kanka?"diye soran İnci merakla Rabiş'in ağzına bakıyordu. Rabiş de ciddi tavrını takınıp omuzlarını dikleştirdikten sonra kuruverdi cümlesini.

"Sana bu pis iftirayı atan iki insafsız cezasız kalmamalı."

Ben kaşlarımı kaldırıp "Ne yapacağım? Gidip gırtlaklarına mı sarılacağım?"diye sorunca Rabiş sinsi bir şekilde sırıtınca şaşırdım. Bu olanlar Rabiş'i de bozdu.

"Daha acı bir intikam olmalı."

O kelimeyi duyar duymaz iki elimi de kaldırıp sallayarak "İntikam filan hiç benlik değil kızlar. Bulaştırmayın beni böyle insanlara" deyince Rabiş hayretle baktı.

"Salak mısın Liva? Biz değil onlar sana dolayısıyla bize de bulaştı. Cezasız kalmamalı."

Rabiş'in sözü üzerine İnci ile Yüsra da hak verince hepsine gözlerimi belerterek baktım.

"Kızlar saçmalamayın. Bir üniversiteli olarak kafanız fazla çalışıyor, biliyorum. Bu durum beni daha da korkutuyor zaten. Yapmayın gözünüzü seveyim. Tamam, ben de çok hatta çok çok öfkeliyim. Ama ben asla intikam filan alamam. Beceremem öyle işleri."

İnci tek kaşını kaldırıp "Sevmeyi beceriyorsun ama" deyince "Ne alaka kızım? Sevmekle intikamın ne alakası var?"diye sordum. Yüsra da söze atılmıştı "Çok alakası var. Seviyorsan sevdan için intikam da almak zorundasın" diyerek. Ben hepsine manyak gözüyle bakarken benim de o manyaklara katılacağım aklıma gelmezdi.

~~~

Pikeyi kafama kadar çekip yatıyor, ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Ağlamamalıydım. Çünkü alt katımda yatan kardeş şahsının dalga geçmesine asla ama asla tahammül edemezdim.

İnsan evinde bile rahatça ağlayamıyorken içindeki o öfke ve hayal kırıklığı tufanı nasıl dinecekti?

Dinmeyecekti.

Belki de kızlar haklıydı.
İntikam konusunda...

Derin bir nefes çekip yüzümdeki teri sildim. Pikeyi kafamdan çekip tavanı izlemeye başladım.

"Noldu kız? Sınavlardan yüz alamadın mı yoksa?"

Sevgili gardaşımın sevgisiz sorusuna karşılık ofladım.

"Depirasyona mı girdin Livaağğ?!"

"Anırmasana kızım! Manyak mısın?!"

En sonunda dayanamayıp ben de bağırınca odamızın kapısı açılmıştı.

"Neyi paylaşamıyorsunuz yine acaba? İlla o çenenizi bağlamamı mı istiyorsunuz?"

Son cümlesi şaka değildi. Ciddiydi. Sevgili anam ikimiz çok bağırışıyoruz diye kumaşla çenemizi bağlamıştı. Ayrıca ağzına acı biber sürerim tehdidi de vücut buluyordu bizde. Hemi de bazen karabiber bile...

Ama annem boşuna yapmamıştı. Bizim çocukluğumuz hep mahallede geçmişti. Hiç şikayetçi de değilim. Yine olsa yine eski güvenilir zamanda evimizin önünde, mahallede büyümek isterdim. Ama şimdi kapının önü bile güvenilir değil. Ne yazık...

Her neyse o zaman tertemiz çocuklardık. Tabii arada ağzı bozuk çocuklar da vardı. Onlar birbirlerine mal filan deyince bizim de ağzımıza bulaşıyordu. Annem de çareyi ağzımıza biber sürmekte buluyordu. İşe yarıyor muydu?

Bence hayır.

Ben olsam çocuğumu karşıma alır, güzel güzel anlatırdım. Sonuçta hayvan değiliz. Konuşarak da anlaşabiliriz☺️

Neyse konumuz bu değildi.

"Anne ablam âşık olmuş!"

Ranzadan sarkıp kafasını çıkaran sevgisiz kardeşime güzelce bir yapıştırıp "Saçma sapan konuşma Lina!"diye bağırınca annem "Hadi itişmeyi bağırışmayı kesin de şu sofrayı serin" diyerek emir vermişti.

"Ben yemek yemeyeceğim. Lina sersin" deyince annem "Niye yemiyorsun? Yine mi abur cubur yediniz yoksa?!"diye bağırınca yüzümü buruşturup "Bağırma be Melek Sultan! Hayır, abur cubur yemedim. Ben geldiğimde çorba içtim zaten" dedim. Annem fazla takmayıp odadan çıksa da sevgili kardeşim sırıtarak bakınca "Ne sırıtıyorsun kızım?! Git sofrayı ser" deyince Lina sırıtmasına devam ederek "Ben şaka yapmıştım ama sen cidden aşıksın abla. Yemeden içmeden de kesildiğine göreee!"diye bağırınca ranzadan iniyormuş gibi yapıp Lina'nın odadan defolmasını sağlamıştım.

Kendimi tekrar yatağa bırakıp gözlerimi kapattım. Tam uyuyacaktım ki telefonumun çalmasıyla yanımda duran telefonu aldım elime.

"Efendim abla?"

Uyku akan sesim üzerine canım ablam "Kız uyuyor muydun bu saatte?"diye sormuştu.

"Uyuyacaktım."

"Hayırdır, saat daha erken. Ne uyuması bu saatte?"diye sorunca "Uyumanın vakti yoktur. Sadece uyanmak için zorunluluklar vardır" diyerek felsefi cümlemi de kurup gözlerimi kapattım.

"Ve bu zorunluluklar arasında sen yoksun. Kapatıyorum. Git anamları ara" deyip telefonu tam kapatacaktım ki ablamın söylediği ile anında uyanışa geçip doğruluvermiştim yatakta.

"Kapatma kız! Ailecek size geliyoruz. Bize tatlı yap."

Uyku bedenimi anında terk etmiş, algılarım açılmıştı.

"Ailecek derken?"diye sorarken sesim titredi. Belli etmemek için boğazımı temizledim.

"Ailecek işte. Kaynanamlar filan da gelecek."

Yüreğimdeki ağırlığın sebebi gelecekti.
Gelecek miydi?

"Iıı tamam. Ben annemlere de söyleyeyim. Yaklaşınca haber vermeyi unutma. Ayrıca ben sana geldiğimde tatlı mı gördüm de ben senin için tatlı yapacağım? Çok bekle."

Telefonu kapatıp ranzadan atladım. Ayağımın acısını umursamadan salona girdim. Yemeklerini yiyen sevgili aileme "Ablamlar geliyormuş. Ailecek..."diye haber vermiştim. Annem "Yemek yemişler mi?"diye sorunca omuzlarımı silktim.

"Yemişlerdir bence."

"Ben yine de yemekleri ısıtayım" deyip ayağa kalkacakken "Sen yemeğini ye. Ben ısıtırım" deyince annem dahil babamla Lina da bana şaşkınlıkla baktı.

"Allah Allah. Bugün kafanı bir yere mi çarptın kızım?"

Annemi aldırmayıp mutfağa girdim. Yemeklerin altını açıp çayın suyunu da ocağa koyunca kendimi sandalyeye bıraktım. Elimdeki telefon yine çalınca gözlerimi ekrana çevirdim.

Bu kim ya?

"Selam tatlım!"

Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp yüzümü buruşturdum. Artık ortaya çıktığından olsa gerek numarasını gizlemeye gerek bile görmüyordu.

"Yine ne var? İstediğin olmadı mı? Ne arıyorsun hâlâ?"

Sesimi olabildiğince alçak seviyede tutmaya çalışsam da karşımdaki tiz ve öldürücü ses benim sabrımı taşırıyordu.

"Aaa tatlım! Daha oyunun başındayız. Daha Hasan'ın gönlünden seni çıkarıp yerine ben geçeceğim. Ve biliyor musun? Bugün sandığımdan da kolay oldu. Aslında bunda en çok da Hasan'ın payı var. Onun hakkını yiyemem. Ben bu kadar çabuk inanacağını beklemiyordum doğrusu."

"Kes zırvalamayı! Bir daha beni arama! Duydun mu beni? Bir daha bulaşma bana."

Tam telefonu kapatacaktım ki kızın söylediği cümle son kararı vermeme sebep olmuştu.

"Eziksin kızım sen. Senin benimle kapışacak gücün yok! O yüzden işimi kolaylaştırıyorsun. Aferin sana. Hasan'ı kolay elde edeceğim."

Kapanan telefona boş boş bakıp sinirden çenemi kasıyordum. Dudaklarımı birbirine bastırıp burnumdan solumaya başladım. Isınan yemeklerin altını kısıp çayı demledim. Annem de mutfağa gelip yemekleri kontrol ettikten sonra bana döndü.

"Hayrola Liva, bugün bir durgunsun sanki."

Anneme bakmadan "Yoo gayet iyiyim. Bu arada çayı da demledim. Ben odaya geçiyorum"deyip çıkmıştım mutfaktan. Bir nevi kaçıyordum.

Odaya geçip siyah düz gündelik elbisemi giyip başıma da tülbent taktıktan sonra telefonu aldım elime. Ablama neredesiniz temalı mesajımı attıktan sonra gelen cevap kapının zil sesi olmuştu.

Normalde her geldikleri zaman heyecanla kapıya koşan ben şimdi tedirgin bir şekilde yürüyordum. Kapıyı açan annem herkesi güleryüzle karşılarken ben de zoraki tebessümle karşılaşmıştım.

"Hoş geldiniz" diye söylemiş önce Halime Teyze'ye sonra da ablama sarılmıştım. Sedat Amca ile enişteye de "Hoş geldiniz" deyip içeri buyur etmiştim. Enişte "Hoş bulduk baldız" deyip içeri geçmiş, ardından da o gelmişti.

Yüzü asık, olabildiğince sinirli...
Hasan.

Gözlerini hiç yerden kaldırmadan kapıdan içeri girip önümden geçerken söylediği cümle ile gözlerimi sımsıkı yummuştum.

"Hoş bulmadım."

Sadece benim duyduğum cümle verdiğim kararı destekler gibiydi resmen. Önce yemek ardından da çay servisini yapmış, sonunda biz de oturabilmiştik. Kadınlar olarak bizim odada oturuyor, çayımızı içiyorduk. Havada uçuşan dedikodular beni bunaltmış "Başkalarının nesinin eksik nesinin fazla olduğunu konuştuğumuz yetmez mi?"diye de sorunca annem çimdiklemişti beni. Birazcık (!)ciyaklayıp anında Halime Teyze'nin ortaya attığı lafa yönelmişti dikkatim.

Çünkü içinde Hasan şahsı geçiyordu.

"Hasan'a kız bulduk."

Gözlerimi kırpıştırdım. Doğru mu duymuştum ben? Umarım kulaklarımda bir sıkıntı vardır...

"Aaa kimin kızı? Köylünüz mü?"

Anneme sinirle baktım. Kendi kızının canı yanıyordu ama haberi yoktu.

Ortaya sevgili ablam atılıp "Yok yok. Aslında biz bulduk sayılmaz da. Hasan'la aynı şirkette çalışıyormuş. Annemlere de bir kere geldi. Annem de bayıldı kıza. Öve öve bitiremiyor" diye söyleyince hayret dolu bakışlarım ablamda bitmişti. Ben sessizce yüreğimin elden ele geçmesini ve sıkılmasını izlerken Lina'nın söylediği aptal cümleyle herkesin gözleri bana dönmüştü.

"Liva da âşık olmuş!"

Gözlerimi bir hışımla arkamdaki Lina'ya çevirip vurdum.

"Lina saçmalamayı kes!"

"Doğru mu bu Liva?"diye soran ablama ardından da "Kız sen okuyorum deyip duruyordun. Birini mi buldun üniversiteden yoksa?"diye soran Halime Teyze'ye baktım. Annem de bana tek kaşını kaldırarak bakınca güldüm.

"Yok ya! Ne aşkı? Lina'nın rutin saçmalığı işte."

"Yoo saçmalık filan değil. Bugün yemek yemedin. Gün boyunca pike de kafana kadar çekiliydi. Bildiğin aşk acısı çekiyordun."

Lina'nın üst üste saçmalaması beni daha da zor duruma sokunca telefonumun zil sesiyle Allah'a şükredip ayağa kalktım.

Telefonu alıp odadan çıkınca karşımda gördüğüm kişiyle kalakalmıştım yerimde. Hasan'ın yan gülüşü karşısında gözlerimi kaçırdım. Ve söylediği son cümle ile bitmiştim.

"Annem söyledi mi bilmiyorum. Ben Gaye ile evlenmeye karar verdim."

 

 

꧁༺༻꧂

Loading...
0%