Yeni Üyelik
3.
Bölüm

You're like the sun, you make me young But you drain me out if I get too much

@viyolinda

 

 

|James Arthur-İmpossible

Gece, bardan hemen sonra birlikte evime gelmiş, sabahı taehyungun koynunda huzurla ve bir o kadar düşüncelere boğularak ediyordum. Güneş doğuyor, kızıllığını penceremden hemen yatağıma düşürüyordu. Yâdıma taehyungla bir anımız düştü hemen sonra. Evimi, özellikle odamı çok sever, yatağımın yerini ne zaman değiştirmek istesem benimle hiç olmadığı kadar uzun konuşur, bunu yapmamam hakkında nedenler sıralardı. Bir gün ona bunun nedenini sorma cesareti gösterebildim zira kendisi istediği sorulara istediği cevapları verir ve verdiği cevaplarla beni bazen sorduğuma bin pişman ederdi.

Bana odamın güzel bir manzaraya sahip olduğunu söylemişti. En güzel gün doğumu ve en güzel gün batımı benim odamın penceresinden görülüyormuş. Hayatı boyunca böyle bir manzarayı başka ülkelerde bile görememiş. Halbuki evi hemen yanımda, yatak odası pencerelerimiz ise bitişikti. Evlerimiz aynı manzarayı görüyordu. Anlam vermemiştim o zamanlar ancak sonra anladım ki onu izlerken hissettiğim anın büyüsü, yalnızca onun olduğu çıplak gözlerimin seçebildiği eşsiz bir portre aynı zamanda büyülü bir düş gibiydi.

Bir kaç hışırtı doldu kulağıma, gözlerimi taehyunga çevirdiğimde uyanmış olduğunu gördüm.
"Le soleil se lève. Tu vois ça?"
(Güneş doğuyor. Görüyor musun?)

"Je le vois dans tes yeux."
(Gözlerinde görebiliyorum.)

Cevap vermedi yada herhangi bir harekette bulunmadı. Yattığı yerde cenin pozisyonunda gökyüzünü, gün aydınlanana ve güneş odağından çıkana kadar izledi. Haftasonu olduğundan olsa gerek evimden ve yanımdan gitmek için acele etmedi bu sefer. Kalktı, peşinden bende kalkıp mutfağa ilerledim, taehyungda hemen peşim sıra mutfağa girdi zaten. Ben su içiyorken, taehyungu çay demlerken gördüm. Çay içmeyi severdi. Kahveden çok, alkolden az ama en çok neyi işte onu bilmiyordum. En çok neyi, kimi, nereyi sevdiğini bilmiyor henüz hayatına bu kadar müdahil olamamanın üzüntüsünü yaşıyordum aklıma geldikçe. Esasen ben henüz evini de görmemiştim. Evine kimseyi almıyordu. Bu konuda oldukça katı olduğuna bir çok kere şahit olmuştum. Annesini geçtim, canından çok sevdiği kız kardeşi eunjinin bile kalbini kırabilecek kadar gözü kararıyordu bu konuda.

Birlikte kahvaltı yapıp sonrasında çay içerkende ortalığa sükûnet hakimdi. İkimizdende çıt çıkmıyordu. Salonda berjere oturmuş dışarıyı izliyor, arada çayından yudumluyordu. Ben ise kitap okuyor, arada zihnimde döndürdüğüm bir kaç anıyı gülümseyerek hatırlıyor, kendimi satırlara teslim ediyordum. Esasen zihnimde ki birisi profilini taehyunga evriltmeyi ertelemeye çalışıyordum. Kafamda rütbe atlayan bir asker gibiydi. Benimle her vakit geçirdiğinde ona biraz daha yaklaşıyor gibi hissettiriyor, daha bi şevkle çevresinde olma dürtüsünü iliklerime kadar yaşıyordum. Belirsizlik canımı çok sıkıyordu.

"Busana gideceğim bir kaç günlüğüne bana eşlik etmek istermisin?"kafamı kitaptan kaldırıp taehyunga baktığımda gözleri üzerimde geziniyordu.

"Bir anda nereden çıktı ki bu? Sen busanı, özellikle busanı sevmiyorsun bile." biraz şaşkınlık ve biraz merak sorduğu soruyla eminim ki ifademde fazla belli oluyordu.

"Ailevi bir kaç sebep, pekte önemli değil. Anneni özlemişsindir diye düşündüm. Ne zamandır görüşmediğinizin farkındayım."

"İnce düşüncen için teşekkür ederim taehyung." ve işte evet dememin başka bir yoluydu bu ve bunu anlayacak kadar kelimelerle haşırneşirdi.

Ayaklandı. Bardağını orta sehpaya bırakmadan hemen önce son bir kez dışarıya baktı. İfadesi boştu. Onu yaşatacak bir amaç arıyor ancak bulmakta zorlanıyordu sanki. Dışarıya dalıp dalıp gitmelerinin sebebini ancak varsayımlar yaparak anlamaya çalışıyordum. Ama doğru ama yanlış onun hakkında elle tutulur, ona iyi geleceğim her hangi bir neden istiyordum. Yarabandı olmaya pek hevesliydim çünkü içten içe taehyungda beni sevsin istiyordum ve bu uğurda yapılacak en büyük hatayı kendime saygısızca yapıyordum.

Adımları bana yöneldi. Koltuğa eğilip aramızda bir nefeslik boşluk bırakana kadar yaklaştı yüzüme. Yüreğim neredeyse göğüs kafesimden dışarıya fırlayacaktı, anladı. O her zaman beni anlardı. Benim aksime.

"Okuduğun kitabın yirmi üçüncü sayfasında bir cümle var jeongguk;

'Çiçeklerin açtığı mevsimde, senin kollarına yaslanan ve çiçekler kadar güzel kokan bir vücutla uzak su kenarlarında oturmak ve öpüşmek, yoruluncaya kadar öpüşmek hoş şeydir..

Fakat sevgili bir vücutta bulunmayan bir şeyi kendisinde taşımaya tahammül etmeyerek onu koparıp atabilmek, işte adaşım, yalnız bu sevmektir."

Tüy hafifliğinde bir öpücük kondurdu hemen dudağımın altına. Benim her daim onu cezbediyordu, biliyordum. Doğruldu ve bir kaç kalp atışı sonra dış kapının sesi geldi.

。・:*:・゚'☆

Yalnız, yalnızlağa mahkum olunca insanın zihni eviriliyor, düşünceler birber birer ya üşüşüyordu yada uzaklaşıp yok oluyordu. Yalnızlık, yalnız içindekilere söz geçiremiyordu. Sesler asla susmuyor en olmadık inlerimin içerisine girip araya karışıyorlardı. Sevmiyordum, yalnızlığı ve taehyungun kelime oyunlarını. Kendisi açıkça kelimelerle dans eden birisiydi ve her dediği kelimeden olası tüm anlamlar çıkarılabilirdi. Dili pek iyi işlevini yerine getiriyordu. Hem öpüşürken, hemde konuşurken. Bu yüzden belkide en çok Fransız öpücüğünü seviyor, fransız dili ve edebiyatı okuyordu. En ufak bir pürüz dahi yoktu aksanında. Yarı Fransız olmasından kaynaklanıyor olsada yinede her şey gibi bunuda mükemmel bir şekilde yerine getiriyordu. O asla takılıp düşmüyordu. Kıskanıyordum, içten içe ve her konuda.

Aradan bir kaç gün geçmiş ancak taehyungla herhangi bir iletişim içerisinde olmamıştım. İçim busan konusundan sonra sürekli garip bir hisse ev sahipliği yapıyordu. Bunu umursamamaya çalışıyor, günlük hayatıma yansıtmıyordum ancak karşımda, bir kızla amfide otururken bu bana pek yardımcı olmuyordu.

Taehyung her zaman oturduğu ikinci sırasını terk etmiş, sırf bir kız için dördüncü sıraya geçmişti. Onu önemsiyor olmalıydı. Bir eli sırada, diğer eli kızın omzunun üzerindeyken kusmamak için kendimi tutma çabası içerisindeydim. Kıskançlık her yanıma yayılıyordu. Dersi dinlemek bir yana, taehyung ve elinden gözümü almıyordum bile. Hislerim, düşüncelerim beni korkutuyordu. Onun uğruna yapamayacak hiç bir eylem yoktu kanımca.

Mide bulantım biraz daha artıyor, kızla her temasında acı safra biraz daha yükseliyordu boğazımdan yukarıya. Ders bitmiş, amfi boşalmaya başlamış, çoğu kişi katintinin yolunu tutmuştu bile. Ders kafa ütülüyordu, kesinlikle. Benim durumumda dahada çekilmez oluyordu. Taehyung, kızla birlikte amfiden kalkmış derslikten çoktan çıkmaya niyetlenmişti. Durmadım, duramadım. Peşinden neyim var neyim yoksa alelacele toplayıp fırladım yerimden. Yan yana yüzüyor gülümseyerek sohbet ediyorlardı kalabalık koridorun hemen ortasında. Yanına gidecek gibi oldum lakin hemen bu eylemimden vazgeçtim. Biliyordum ki ona ne hesap sormaya nede rahatsız etmeye hakkım yoktu. Birisi, benim için daha öteye gitmemeliydi. O, biri, kişi, şahıs yada şahsiyet, kimse artık, yerinde kalmalıydı öylece.

Midem yüzünden, yüzümü yıkarsam belki rahatlarım umuduyla yolumu tuvalete çevirsem dahi gözümün önünden hal ve hareketleri asla silinmiyor, bana eziyet edercesine defalarca baktığım yerlerde görüyordum. En sonunda tuvalete girmiş, çantamı asmış, kendimi soğuk suyun ferah hissine kaptırmaya çalışıyordum. Eskiler 'derdin varsa suya anlat, su alsın götürsün' demiş, suya anlatsam içimi, içimdeki bu kara sevdayı söküp alabilirmiydi sahi?

Düşüncelerimin arasında omuzumda bir el hissettim. "Ian iyimisin? Derste yüzün pek solgun görünüyordu. Hastaneye götüreyim mi seni?"

Hoseok, çoğu dersimizin ortak olduğu, dostum diyemeyeceğim ama arkadaşım olarak tanımlayabileceğim biriydi benim için. Kendisi pek pozitif, pek arkadaş canlısı olmasıyla bilinirdi. Sahiden iyi biriydi.

"Teşekkür ederim hoseok, iyiyim, biraz nefes alsam geçer. Üşüttüm herhalde..." kafadan.

Gözleriyle yüzümü son kez tarayıp, kafa salladı. "Öyle diyorsan... ama bak kötüleşirsen ara beni. Hastaneye şipşak yetiştiririm seni."

Elini tuttum, teşekkür babında. O anda geldiğini bile fark etmediğim, kokusunu dahi alamadığım birisinin sesini duydum. "Jeongguk?"

Ani bir irkilmeyle elini bıraktım hoseokun. Arkamı dönmemle onu görmem bir oldu. Anlık bir titreme geldi geçti vücudumdan. Beyaz fayansların arasına konuşlandırılmış aynada gördüm sefaletimi. "Jeongguk mu? Ian'ın ikinci ismini kullanmayı sevmediğini herkes bilir taehyung. Bu konuda oldukça sert, haksızmıyım Ian?"

Beklemediğim cümle karşında hoseoka göz ucuyla baktım. Bana bakıyor, bir cevap bekliyordu. Yüzümün düştüğünü görünce, rahatsız oldum sanmış olmalıydı. Öyle olmalıydı, aksi takdirde kalbini kıracak kadar üzgün hissediyordum. Evet, günah keçisi arıyordum. Ellerimi nereye koyacağımı şaşırmış, öylece dümdüz duruyorken, bulunduğum ortamda, ne diyeceğimi şaşıracak kadar panik halindeydim.

En sonunda pes ettim. "Teşekkür ederim hoseok, bir şey olursa ararım seni."

Sırtımı patpatladı. Sorusunu görmezden gelmeme bir şey demeden çıkıp gitti bulunduğumuz garip durumun içinden. Taehyung hala burada, hala bana bakıyorken, ona ilk defa arkamı döndüm. Tekrar suyu açıp, yüzümü bir daha yıkama niyetindeyken, sesini duydum.
"Hakkında öğrendiğim elle tutulabilir tek bilgi olabilir jeongguk. Neden başkasından duydum, neden sen söylemedin bana bunu?"

Zorlanıyordum, hemde fena halde. Dişlerimi sıktım ama yinede ağzımı açıp tek kelime etmedim. Yüzümü yıkamaya devam ettim. "Beni görmezden geliyorsun?"

Bir adım bana doğru attı ki, bardağı taşıran son damla oldu benim için. Pek sabırlı bir adam değildim, en iyi onun bilmesi gerekirdi halbuki. Öpüşürken ne kadar aceleci olduğumdan anlamayacak kadar sığ bir adam mıydı?

Elim yakasına yapıştı. Şimdi duvarla benim aramdayken, gözüm yine ondan başkasını görmeyecek kadar nankördü. "Senin yaptığın gibi mi? Seninde beni görmezden geldiğin gibi mi taehyung? Söylesene sordun mu bana hiç? Adımı, sanımı, yaşantımı, ailemi? Okuduğum bölümü bile bilmiyorsun ki sen daha." Dümdüz ifadesiyle iki elimi birden kavradı. Çekmeye çalışmadı yada itmedi. Sadece elimin üstünde duruyordu öylece. Birden şekerli bir koku doldu burnuma. Başımı boynuna götürdüm. Sonra anladım neden kokusunu alamadığımı, neden onu arkam dönükken bile tanıyamadığımı.

"Comme Dieu est mon témoin, si vous avez des relations sexuelles avec moi et que vous êtes attiré par cette fille, ayez peur de ce que je pourrais faire. Parce que, mon amour, un amour et une absence d'amour peuvent faire faire n'importe quoi à une personne."

(Tanrı şahidim olsun ki, eğer benimle sevişip, o kıza ilgi duyuyorsan, yapabileceklerimden kork. Çünkü aşkım, bir sevgi, birde sevgisizlik insana her şeyi yaptırabilir.)

Loading...
0%