@westhaemus
|
Bileğini tuttuğum kız bana şaşkınlıkla bakarken fark edildiğini anlayıp panikleyerek hareket etmeye başladı. Ardında koca bir ustalıkla atik bir şekilde arkama geçti. Paniklemesi rolden mi ibaretti anlayamamıştım. Önce bileğini tuttuğum sol elimi ters çevirdi daha sonra sol eliyle boğazıma bir bıçak dayadı.
Mayda ne olup bittiğini anlamaya çalışırken aniden savunma pozisyonunu aldı. "Gardiyanlar!!,gardiyanlar!! " ne giren vardı ne çıkan Mayda'nın sesini kimse duymuyordu.
Sadece üçümüz vardık. Mayda kendini toplar toplamaz yavaşça üzerimize yürümeye başladı. O geldikçe biz geri gidiyorduk. Son adımı attığımda topuğum balkonun kenarına geldiğimizi haber eden bir ses çıkardı.
Şaşkın bir şekilde hala etrafa bakıyorum ne oluyor anlayamıyordum.
Bu kızın madem canıma kastı vardı neden elinde fırsat varken boğazımı kesmemişti. Kendini mi koruyordu. Neden bir şey söylemiyordu.
Düşüncelerimi Mayda'nın sesi kesmişti " derhal elindeki bıçağı bırak, buradan sağ çıkamayacağının farkında olmaman için büyük bir aptal olman gerekiyor"
Boğazımda ki bıçak biraz daha etime girerken koyu kırmızı saçlarım gözümün önüne düşmeye başlamıştı.
Kızdan hala ses çıkmıyordu. Ne istiyordu benden bizden anlamış değildim. Nasıl oldu da odama kadar girdi bunu hiç anlamamıştım.
Sakin kalmam gerekiyordu tüm düşüncelerden arınıp çözüme odaklanmaya başladım.
Maydaya boynumdaki bıçağı işaret ederek ona yönelmesi gerektiğinin işaretini verdim. Ardından sol bileğimi kurtarmanın yolunu düşünmeye başladım.
Mayda harekete geçtiğinde kızın görüş açısını sola doğru kafamı yatırarak kapatmıştım. Mayda tam bıçağa uzandığı an sol elimi kurtarmak için eğilerek kızın arkasına doğru döndüm ve artık o benim tutsağımdı.
Tüm bunlar gerçekleşirken bıçak boynuma derin bir çizik bırakmıştı bile.
Boynumda kanın sıcaklığını hissedebiliyordum ama hala ayakta olduğum için ölümcül bir çizik olmadığını anlamıştım.
"Evet şimdi söyle bakalım sen kimsin ve odamda ne işin var" kızın kulağına bağırarak konuşsamda kızdan hiç bir ses çıkmıyordu.
Maydayla birbirimize anlamsız ve gergin bakışlar atıyorduk.
Ne olacaktı şimdi bu kızı balkondan aşşağı mı atacaktım yoksa canını çok sevdiğim balkonumda mı alacaktım.
Kendimi iki seçenek arasında sınarken kapımın açılma sesini duydum. İçeri kırmızı ve beyaz saçlarının birbirine karıştığı kirli sakallarının bembeyaz olduğunu gördüğüm babam girdi.
Yüzünde koca bir ciddiyetle " Bir sonraki sınavında umarım Mayda olmadan hayatta kalabilirsin Marisa, krallığımıza layık olduğunu göstermen lazım" dedi
Aslında çokta şaşırmadığım ama yinede bu kadarını beklemediğim bir sınavdı. Mayda sinirle izin isteyerek ortamı terk ederken. Babama söyleyecekleri için bakıyordum.
Esir aldığım kızı bırakırken önümde saygıyla eğilmesi beklediğim son şeydi. Durumun farkına hala varamamıştım sanırım.
"Dilsiz ve senden daha zayıf bir kızın seni esir alması ağrına gitmemiştir umarım sevgili kızım" dedi ve şimdi anladım neden hiç konuşmadığını.
"Gardiyanlar" dedim " benim emrimle içeri hiç girmediler" dedi babam. Bazen düşünüyorum beni sevmiyor muydu yoksa cidden canıma kastı mı vardı.
"Bu krallığı sana emanet edebileceğimi görmem lazım Marisa her anlamda donanımlı olmalısın, hayatın boyunca karşına hep seni öldürmek isteyenler çıkacaktır buna her daim hazırlıklı olmalısın" dedi senelerdir aynı şeyleri tekrar ederek içimden hep ona eşlik ediyordum çünkü ezberlemiştim.
Babamı seviyordum ama onun sevgi diliyle soğuk ve mesafeli. Abimle beni her zaman bir asker gibi büyütmeye çalıştı. Abim 18 yaşında Krallığa yakışır bir çocuk olmuşken bense 22 yaşıma girmek üzereydim ve hala yeterli değildim.
"Tepkisiz ve sessiz kalmanı anlıyorum Marisa belki bana kızgınsın ama bir gün seni eğittiğim için bana minnettar olacaksın umarım o günleri görme şansına erişirim" dedi ardından siyah bir mendili boynuma bastırmam için elime tutuşturup odamdan çıktı.
Mendili boynuma bastırırken odamın içine doğru ilerledim ve aynamın karşısında duraksayarak kendime bakmaya başladım.
Boyum uzundu, belime kadar düşen koyu kırmızı saçlarım vücudumun aksine sağlıklı duruyorlardı. Tenim her zamankinden beyazdı, omuzumda Krallığımıza ait kanlı siyah kılıç dövmesi vardı.
Babam bize bu dövmeyi ne olursanız olun benliğinizi ve nereden geldiğinizi unutmayın diye daha çok küçük yaşta yaptırmıştı.
Boynumdan süzülen kan beyaz tül elbisemin omuzlarını ve kollarını çoktan saçımın rengine döndürmüştü.
Gözlerime baktığımda güneşin vurmasıyla birlikte iyice bal rengine döndüğünü gördüm. Uzun kirpiklerimle birlikte bir bütün gibi duruyorlardı.
Tıklama sesiyle birlikte dikkatimi kapıya doğru verdim. "Girin lütfen" dediğimde içeriye şifacılarımız girmişti.
Beni tekli koltuğuma oturttular ve boynumda ki yarayla ilgilenmeye başladılar. "Efendim bu yara çok derin elimizden gelen her şeyi yapıyoruz ama Mayda hanımın gelmesi şart" dediler öfkeyle onlara bakıp " bunun bir daha gerçekleşmeyeceğini size söylemiştim, işinizi yapın " diye bağırdım.
Normalde kibar biri olsamda bu fikir beni rahatsız ediyordu. Kan ikizi olmanın bazı kuralları vardı. Çok derin yaralar iyileşmediği takdirde birimizin kanı diğerine şifa oluyordu.
Mayda bunu benim için bir kez yapmıştı ama onun için çok zorlu bir hafta olmuştu. Çünkü kanını verirken aramızda bir bağ oluşuyordu ve bu bağ ikimizinde acıyı en derinden hissetmesine sebep oluyordu. Mayda ne yapıp ne edip tüm acıyı kendine çekiyordu.
Bunu ona yapmaya hakkım yoktu.
Şifacılar işlerini bitirdikten sonra odamdan ayrılırken bende boynumda ki büyük dikiş izlerine bakıyordum. Muhtemelen iyileşmesi uzun sürecekti ama iyileşecekti.
Kalkıp üzerimi değiştirdikten sonra büyük salona doğru yol aldım. İçeriye girdiğimde sevgili abim yanında komutanlarıyla çok odaklanmış bir şeyler tartışıyordu.
Kanımın tekrar akmasına karşın tarçın tonlarında kolları uzun bir elbiseyle dik bir duruş sergileyerek abimin yanına doğru yürüdüm.
Komutanları beni gördüğünde yolumu açarken saygı duruşuna geçmişlerdi bile abiminse beni fark etmesi çok uzun sürmedi.
"Nasılsın kardeşim"diye endişeli bir ses tonuyla bana doğru yaklaşmaya başladı. Olanlardan haberinin olmadığı çok belliydi. Son zamanlarda kafası çok doluydu.
"İyiyim abicim ufak bir sınav" diyerek ona gülümsedim. Gülümsedim çünkü babamın tavrına karşı hep öfkeliydi ve sorun olmadığını düşünsün istiyordum.
"Gel benimle sana anlatacaklarım var" diyerek eliyle bana yol gösterdi.
Büyük salonun hemen ardında stratejilerin ve gizli sırların konuşulduğu tüm planların bulunduğu bir odaya girdik.
"Evet Marisa seni dinliyorum" dedi önceliği bana vermişti.
"Biliyorsun Barlas babam krallığımıza olan uyumumu hala test etmekte senin kadar yakışamıyorum yanlarına" boynumu göstererek "buda babamın sınavlarından bir hatıra" diyerek ona baktım.
Kumral saçlarını annemden almış uzun boyunu ve iri yapısını da babamdan almıştı. İlk defa görenler onun kim olduğunu hemen anlıyorlardı. Barlas isminin anlamını gerçekten hak eden biriydi. Babamdan daha iyi yöneteceği ve önderlik edeceği ap açık ortadaydı. Hükümdarlık ona biçilmiş bir kaftan gibiydi.
Çok fazla sınava tabi tutulmuş her birini başarıyla geçmiş hatta üstüne katarak kendini her anlamda çok geliştirmişti.
Fakat benim onun gibi olmadığımı da çok iyi biliyordu. Her zaman koruyup kollamak istemişti ama o da benim gibi yolu çizilmiş bir varisti.
"Biliyorsun ki güzelim bu hayatta isteyeceğim son şey senin zarar görmen. Babamın bu tutumuna katılmasamda bir gün hepimizin başına bir şey gelirse ailemiz evimiz sana emanet. Nasıl bir yük olduğunu biliyorum Marisa ama bunu artık bir yük değil kabulleniş olarak görmenin vakti geldi" dedi ve abimde ki bu değişim beni kuşkuya düşürdü. Bir şeyler ters gidiyordu.
"Gel seni buraya anlatacağım çok önemli şeyler için çağırdım, sana göstereceğim şeyler var" dedi.
Ardından giderken duraksadı küçük iğne ve bıçak arası bir kesiciyle parmağını kanattı ardından parmağını Krallığımıza ait olan bıçak ve yılan armasının üstüne bastırdı ve kapı açılmaya başladı.Sadece bizim soyumuz girebildiği bir kapı. İşte bu beklemediğim bir şeydi.
🗡️ |
0% |