@westhaemus
|
Abimle konuşmamın üstünden 3 gün geçmişti ama ben hala kafamdaki soru işaretleriyle boğuşuyordum. İçimi bir nebze olsun tüm bunlara gerek kalmayabilir demesi rahatlatıyordu.
Son günlerde aile fertlerimi görmez olmuştum herkes başka bir işle meşguldu ve ben koca yemek salonunda hep tek başıma yemek yiyordum. Mayda bile çok meşguldü.
Kendimi krallığın ticaretini güçlendirmenin yollarını düşünürken buluyordum hep. Hala kuşkuda olsamda kendimi sürece çoktan adapte etmiştim. Geçtiğimiz günlerde baş üstat Temar'ın bana öğrettiği ticaret dengeleri ve bir ağ koparsa nasıl çözüm üretilir adlı dersleri beni çok fazla düşünceye sürüklüyordu. Sanki hüküm sürüyordum ve her şey kafama ışık hızında yükleniyordu.
Aklımda ki düşüncelerden sıyrılıp önümdeki bezelyelerle oynamaya devam ettim. Boynumda ki yaradan dolayı beslenmem gerekiyordu çünkü iyileşmiyordu ama bir yandan da asla iştahım yoktu. Normalde kafam bu kadar bulanık olmazdı ama son zamanlarda ikilemde kalmış halde buluyordum kendimi.
Derin bir nefes aldım ve buna bir çözüm getirmem gerektiğini düşündüm. Bu gece zihin meditasyonu yapmaya karar verdim. Çiçek bahçesine inecektim ve bu gece zihnimi berraklaştıracaktım. Ama bunun için herkesin uyumuş ve benimde dinlenmiş olmam gerekiyordu.
Yemek salonu büyük camlarla çevrili bir yerdi. Masadan kalktım etrafıma baktım ve hava kararmak üzereydi.
Odama doğru hareket etmeye başladım. Etrafa bakındığımda kimseyi göremiyordum. Gardiyanlar bile yoktu. Bu durumun beni rahatsız etmesi gerekiyordu ama üzerinde çok durmadan odama girdim. Balkona doğru yürüdüğümde hava henüz tam kararmamış olmasına ramen ayın gökte ki yerini çoktan aldığını gördüm. O kadar parlaktı ki odamın içini aydınlatıyordu. Meditasyon için doğru geceyi seçmiştim.
Yatağıma doğru ilerledim ve üzerimdekileri çıkarmaya başladım. Sonunda yatağa girdiğimde mumdan yaptığım ufak düzeneye baktım. Mumu yakacaktım ve mum sonuna kadar yandığında altındaki plakayı dolduracak ve çoktan ısınmış olan plaka mumu kurutmayacaktı. Isınan mum ağırlık yapacak ve başka bir plakaya dökülecekti ve birbirine değen plakalar ses çıkaracaktı. Uykum hafif olduğu için bu düzenek hep uyanmamı sağlıyordu.
Kafam dolu olduğu için artık yorulmuştum ve uykuya dalmam hiç zor olmamıştı.
Dışardan gelen çığlık sesleriyle birden uyanmıştım. Ayılmaya fırsat bulamadan balkona doğru koşar adımlarla ilerledim.
Yüzümü turuncu renkte alevler aydınlatıyordu. İnsanlar acı içinde bağırıyor etrafa koşuşturuyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışıyor ve korkuyordum.
Hızlıca kılıcıma sarıldım ve kabzasıyla beraber sırtıma yerleştirdim. Ardından koşarak odamdan ayrıldım.
Kalenin içinde kimse yoktu çok sessiz ve karanlıktı. Abimin babamın annemin nerede olduğu fikriyle paniğe kapıldım.
Önce abimin odasına gittim kapısı açık ve gardiyanları yoktu. İçeri adım attığımda ise dışarıdan bir patlama sesi duydum.
Yere çökerek siper aldım ve sesler geçtiğinde tekrar doğruldum. Yatakta kanlar vardı ve abim odasında yoktu. Korkuyla oradan ayrılıp annemle babamın odasına doğru yol aldım.
Yine kapı açıktı ve yine kimse yoktu. Yerde kesilmiş parça parça saçlar vardı. Elime aldığımda ise gözümde annemin kahverengi saçları canlandı. Avucumun içinde ki saçları sıkmaya başladım. Korkuyordum aklıma binlerce olasılık geliyordu.
Bir an duraksadım. Mayda, hemen onun odasına gitmem gerektiğini hissettim.
Merdivenlere yöneldiğimde bir ses duydum " Tüm sevdiklerini kaybedeceksin Marissa, tüm bu kaos bizi bir araya getirecek ve günün sonunda benimle hüküm süreceksin." Tüylerim ürpermişti sanki ses her bir taraftan geliyordu.
Delirdiğimi ve tüm bunların bir akıl oyunu olduğunu düşündüm. Belki korkudan kendimi kandırıyordum. Kafamı sallayıp düşüncelerimden sıyrılmaya çalıştım.
Aklıma tekrar mayda gelmişti. Koşarak merdivenleri inmeye başladım. Son basamakta dengemi sağlayamayıp düştüm. Kafamı vurmuştum ve alnımda sıcaklık hissetmeye başlamıştım.
Umursamadan tekrar kalktım ve devam ettim. Mayda'nın odasına ulaşabilmiştim. İçeriye adım attığımda yatağının, koltuğunun hatta tavanının bile yanıp küle döndüğünü gördüm.
Dehşetle etrafa bakıyordum. Neler olduğunu anlayamıyordum.
O sırada Barsın acı içindeki kişnemesini duydum. Sanki bana kalan tek şey oymuş gibi tüm durumu kabullendim ve var gücümle koşmaya başladım.
Alevlerin içinden atlayarak geçiyordum. Etrafta kimse yoktu ama bir yerlerden insanların feryatları yükseliyordu.
Ahırın önüne geldiğimde ise Bars'ı sapa sağlam görebilmiş olmak içimi bir nebze rahatlattı. Ona doğru yaklaşmak için adım attığımda şahlanıp birden kaçmaya başladı.
Onu bırakamazdım. Peşinden koşmaya başladım. Geçtiğim yerlerde yanmış insan silüetleri görüyordum. Tüm acıyı kalbimde hissetmeye başladım.
Dikkatimi tekrar Barsa verdiğimde ormana doğru girdiğini görmüştüm.
Ormana adımımı atar atmaz içime bir tedirginlik oturdu. Elimi kılıcıma attım ama yerinden çıkarmadım. Tetikteydim ve mecbur kalmadıkça yerinden çıkarmayacaktım.
Bars'ın kişneme seslerine iyice yaklaşmıştım. Çok sessiz ilerlemeye çalışıyordum. Ağaçların arasından ufak bir görüş açım oldu.
Bars ve yanında başka bir at. Bembeyaz bir attı ve aynı bars gibi alnında lekesi vardı ama onun ki siyahtı. Sanki beyaz at bars'ı sakinleştiriyordu.
Yanlarına doğru ilerlemeye başladım. Beyaz at beni gördüğünde şaha kalkmaya başlamıştı. Bars yanıma yaklaşıp burnunu sürekli sırtımda ki kılıca sürtüyordu. Atın kılıçtan rahatsız olduğunu düşünerek kabzasından çıkardım ve yavaşça eğilerek bir kenara koydum.
Bu hareketimden sonra karşımda ki at uysallaşmıştı. Yanıma yaklaştı ve başını sevmeme izin verdi.
Kendimi sanki biraz önce kalede dehşete düşmemişim gibi çok huzurlu hissetmeye başladım. Beyaz ata dokundukça rahatlıyordum.
"O hissiyatı bana sakla kraliçem çünkü senin için geliyorum" tekrar aynı ses ve her taraftan yankılanarak geliyordu. O kadar rahatsız edici ve korkutucuydu ki irkilip etrafımda sesin sahibini aramaya koyuldum.
Kılıcımı almak için eğildim. Başımı kaldırdığım an ormanın derinliklerinden bana doğru gelen alevleri gördüm. Doğrulduğumda karşımda siyahlara bürünmüş bir insan gördüm.
Kim olduğunu anlamak için yaklaştığımda daha önce gördüğüm ve aklımın bir ucuna yer edinmiş o alev rengi gözlerle karşılaştım.
Yanımdan koşarak geçen beyaz at ilerledikçe adeta küle dönüşmeye başlamıştı. İçimde ki huzur hissiyatı birden kayboldu yerini öfke ve acı almaya başlamıştı.
Atın tamamen yok olduğu yerde saçları kesilmiş annemi gördüm önce,öylece yerde yatıyordu. Gözüm yanında ki abime kaydı göğüsünün ortasında bir hançerle yatıyordu. Bir eli hançerdeydi.
Karşımda dikilen alev prensine baktığımda ise Mayda'nın elini tuttuğunu gördüm. Gözlerim kocaman açılmıştı. Her yerinde yanık izi vardı ayaktaydı ama nefes almıyordu.
Hemen arkalarında sırtı dönük kırmızı ve beyaz saçları görmemle geri bir adım atıp dizlerimin üstüne düştüm. Babam.
Nefes alamıyordum. Ciğerlerime dolan hava yakmaya başlamıştı. Gözlerimi kapattım. Biraz önce gördüğüm her şey tekrar kafamda canlandı. Derin bir nefes almayı başardım.
Kafamı kaldırdım ve gözlerimi açtığımda ayakta dikilip bana öylece bakan alev rengi gözlere kilitlendim. Her şeyin sorumlusu oydu. Kılıcımı kaldırdım ve ona doğru koşmak için hareketlendim.
Burun buruna geldiğimizde hareket edemez olmuştum. Gözlerinin içindeki öfke alevlerini görebiliyordum. Elimi dahi kıpırdatmıyordum.
Aren, o olduğuna artık emindim. Yüz hatları bakışları düşmanımın kim olduğunu biliyordum.
Hiçbir şey yapmadan bana öylece bakıyordu. Sonra yavaşça yüzüme doğru eğildi kulağıma bir şeyler fısıldadı ama anlamıyordum. Ardından eğilip omzuma bir öpücük kondurdu. Öpücüğü kondurduğu yer yanmıştı. Hala hareket edemiyordum ve içim öfkeyle dolup taşmaya başlamıştı.
Plakaların birbirine vurma sesiyle aniden irkilip yatağımda doğruldum. Neydi bu şimdi. Kan ter içinde kalmıştım.
Gördüğüm şeylerin rüya olduğunu anlamam bir kaç dakikamı almıştı. Kafamı dışarı çevirdiğimde Ay hala parlaktı ama artık odama vurmuyordu. Dışardan turuncu alevler yükselmiyordu.
Yanıbaşımda duran bardaktan susuzluktan ölmüş gibi su içmeye başladım. Kendime gelemiyordum ve gördüğüm rüyanın beni bu kadar etkilemiş olmasını yediremiyordum.
Boynumda ki sızıyla elimi boynuma götürdüğümde dikişlerimin açıldığını farkettim.
Gardiyanlara seslenip şifacıları çağırmalarını istedim. Odama gelen şifacılar mumlarla odayı aydınlatırken bende yataktan doğrulmaya çalıştım.
Elen baş şifacımızdı durumu fark edince doğrulmam için yardımcı oldu. Elindeki bezle boynuma baskı yapıyor kanamayı durdurmaya çalışıyordu.
"Küçük hanım dikişleriniz düştüğünüzde mi oldu" sorusuyla elen e bakmaya başladım. " Hayır uyumadan önce gayet sağlamdı dikişlerim uyandığımda açıldıklarını fark ettim. Düştüğümü nereden çıkardın" dedim ve pansuman yapması için ona doğru döndüm.
"Kafanıza darbe almışsınız bu yüzden düştüğünüzü düşündüm efendim" dedi Ele'nin bunu söylemesiyle duraksadım kaldım. " yatağınızın kenarında da var belki uykuda vurdunuz" dedi. Dönüp yatağımın kenarına baktığımda sivri tarafında kan olduğunu gördüm.
"Muhtemelen öyledir, çok derin mi " diye sorduğumda " hayır efendim ama boynunuz iyi durumda değil yeniden dikiş atılması gerekebilir ve daha dikkatli olmalısınız yoksa istemediğiniz çözümlerle gelmek zorunda kalacağız" dedi ve ben sinirlenmeden işine devam etmeye başladı.
Nihayet dikişlerimi attığında alnımda ki kanı temizledi ve üzerine bir şeyler sürdü ardından kalkmama yardım edip yatağımda ki çarşafları değiştirmeye başladı. Her yer kan olmuştu. İşi bittiğinde izin alarak odadan ayrıldı.
Yataktan doğrulduğumdan beri üstümde çok büyük bir ağırlık vardı. Gördüğüm kabus vücudumda ki her yeri germişti.
Üzerimdekilerle tekrar yatağa yatamayacağımı düşünüp değiştirmek için dolabımın önüne geçtim. Bir kaç parça kıyafet çıkarırken boynumda ki dikişleri kontrol etmek için aynanın karşısına geçtiğimde. Gözlerim kocaman açılmıştı.
Omzuma bakıyordum . Çok belirgin bir şekilde öpücük gibi duran yanık izi vardı. Gördüğüm kabus aklıma geldi.
Aren'nin alev öpücüğü. Bu gerçek olabilir miydi. Gördüklerim rüya değil miydi.
🗡️
Yazarken duyguları en yoğun hissettiğim bölümdü galiba..
Ne düşünüyorsunuz sizce bu bir kabus muydu?
Evet sevgili minik okurlarım bir sonraki bölümde görüşmek üzere lütfen oy vermeyi unutmayın🖤 |
0% |