@westhaemus
|
Bahçede oturuyordum. Güneş tenimi ısıtıyor çiçeklerin kokusu burnumu dolduruyordu. Ben yinede hissettiğim tüm bu güzel şeylerden uzaktım.
Aklım dün gecedeydi. Rüya sandığım kabusum gerçek miydi diye düşünmekten kendimi yemiştim.
Elim omuzumda ki yanığa gitti. Sabah uyandığımda tekrar kontrol etmiştim ve hala oradaydı. Ama ne ailemden birinde ne de krallıkta ki herhangi başka birinin burnu bile kanamamıştı.
Hiçbir parçayı birleştiremiyordum. En çokta kulağıma ne fısıldandığını hatırlamıyordum. Fısıltının aksine gelen o rahatsız seslenişler kafamda çok netti.
Tüm bu gördüklerim Aren hakkında bir uyarı mıydı bilmiyordum.
Omuzumda bir el hissetmemle aniden irkildim. Dokunduğu yer canımı acıtmıştı. Gelen Maydaydı. Karşıma geçti ve bana dik dik bakmaya başladı.
"Noluyor sana böyle, çok dalgınsın, ayrıca dün gece dikişlerini açacak kadar ne yaptın. Herkesi uyuyordum diye kandırabilirsin Marisa ama beni asla." Diyerek sorgulamaya başladı.
Ona neresinden anlatmaya başlasam diye düşünüyordum. İnanır mıydı yoksa dalga mı geçerdi emin değildim. " Son zamanlarda kafam dolu Mayda ve sandığının aksine uyuyordum bende anlamadım nasıl olduğunu" dedim. Bir yandan onu tartmaya çalışıyordum. En azından ona bir şeyleri anlatmam gerekiyordu.
" Marisa sana son kez soruyorum beni kandıramazsın benden bir şeyler saklama ne olduğunu anlat" dedi uyarıcı bi ses tonuyla.
" Seni kandırmaya çalışmıyorum ne bu tavrın uyuyordum dedim ya" diyerek çıkıştım.
" Dün gece seni sırtında kılıçla koşarak ormana giderken görmeseydim bu dediğine inanabilirdim ama sen bana yalan söylüyorsun." Demesiyle şaşkına döndüm.
" Ben dün gece ormana mı gittim. Bu nasıl olur" dedim. Mayda kafasını iki yana sallayarak yanıma oturdu.
"Noluyor mari sana bir şeyler mi saklıyorsun benden" dedi. Benimle daha sıcakkanlı konuşacağı zaman hep mari derdi.
"Sen bana ne gördüğünü baştan sona anlatsana. Sana her şeyi anlatacağım." Dedim ve merakla anlatacaklarını bekledim.
"Dün gece uyku tutmamıştı bende ahırın yolunu tuttum Güneşin yanına gidecektim tam o sırada ahırın önünden ormana doğru koşmaya başladın. Sana seslendim ama beni duymuyordun. Endişelendim ve peşine düştüm. Seni kaybettim bulamadım" dedi nefes alıp verdi telaşlandığı belliydi sonra devam etti " Hızlıca ahıra geri döndüm Güneş'i alıp seni onunla arayacaktım. Ahıra girdiğimde Bars yerinde yoktu ve Güneş çok huzursuzdu. Bars'ın kaçmış olduğunu düşündüm. Hızlıca ahırdan çıktım. çıktığımda Bars orada öylece duruyordu ve huzursuzdu. Sonrasında ormana girdim geri , Güneşle seni ararken ormanın ortasında küle dönmüş ağaçlar gördüm. Ateş sönmüş ama hala sıcaktı. Daha da telaşlandım ve kaleye haber vermeye doğru yola koyuldum. Kaleye geldiğimde ise şifacılarla karşılaştım ve bana dikişlerinin açıldığını ihtiyaç halinde yakınlarda olmamı seninde dinlenmen gerektiğini söylediler. Bende hesap sorma işini sabaha bıraktım. Evet marisa seni dinliyorum noluyor" dedi.
Ona bir şeyleri artık anlatmam gerekiyordu çünkü söyledikleri anlamsız gelmeye başlamıştı.
"Bak dün gece çok garip bir şey oldu. Meditasyon için gece uyanacaktım." Diyerek başladım ve tüm her şeyi anlattım.
Mayda suratıma anlamsızca bakarken açıp omuzumu gösterdim ve biraz bile şüphesi varsa omuzumu gördükten sonra yok olmuştu. Emindim çünkü neler olduğunu o da anlamaya çalışıyordu.
"Marisa tüm bu söylediklerinin bir rüyadan ibaret olduğunu söylüyorsun ama ben seni gördüm Bars yerinde yoktu ve omzun. Omuzunda yanık izin var. Ne demek bunlar şimdi seninle alakası ne. Senden ne istiyorlar" onunda kafası benimki gibi karışmıştı.
"Bak Mayda neler olduğunu çözene kadar bundan kimseye söz edemezsin. Anlıyor musun beni. Bir şeyler oluyor ve çözmemiz gerekiyor. Bana yardım edecek misin?" Diye sorduğumda hiç şüphesiz kafasını evet anlamında salladı.
Sonrasında ormana gidip yanan yerleri beraber görmek istedim. Mayda "seni biraz bekleticem güzelim geliyorum hemen " diyerek yanımdan ayrıldı.
Geri döndüğünde belinde kılıcı bacağında hatta bileğinin üstünde bile bıçak vardı. "Noluyor savaşa mı gidiyoruz ne bu halin" diye sordum
" Anlattıklarına bakacak olursak savaş bize geliyor gibi sevgili ikizim. Savunmasız gideceğimi sanmıyordun herhalde" dedi ve haklıydı.
"Sen git atları hazırla ben üzerimdeki elbiseden kurtulup geliyorum" dedim ve bir hışımla odama doğru yol aldım.
Merdivenlerden çıkarken abimle karşılaştım o bana seslenene kadar farkında bile değildim.
" Marisa seni gördüğüm iyi oldu konuşmamız gerekiyor" dedi ve odama kadar bana eşlik etti.
Odaya girdiğimizde kapıyı kapattı ve " Marisa iki Krallıkta Kateliaya doğru yola çıktı ve bugün ulaşmış olurlar ayrıca Konsey elçi yolladı. Nedeni belirsiz saldırılar devam ediyor ve artık iyice durum karışmaya başladı. Buraya geldiklerinde her ihtimale karşı onları Krallık ziyafeti adı altında çağırdık. Dikkatli ol düşmanın nereden geleceğini bilemeyiz." Dedi ve avucuma bir bıçak bıraktı.
Sarmal bir yapısı vardı. Sap kısmı yakutlarla süslenmişti. Çok keskin duruyordu. Özel yapım olduğu çok belliydi.
"Bak güzel kardeşim bunu yanından sakın ayırma ve ihtiyacın olmadıkça kullanma. Kanla temas halinde üzerindeki zehir açığa çıkıyor. Bu da demek oluyor ki birine saplarsan öldürürsün." diye anlatmaya devam etti.
Abimi onaylarcasına başımı salladım. Alnımdan öptü ve beni odada bırakarak çıktı.
Elimde zehirli bir bıçak vardı ve abim bunu kullanmak zorunda kalabileceğimi düşünüyordu. Çok daha temkinli olmalıydım.
Üzerimi değiştirdim. Sonra yatağa bıraktığım bıçağa baktım ve onuda bileğimin iç kısmına doğru yerleştirdim.
Mayda'nın yanına geldiğimde atları çoktan çıkarmıştı. Ormana girdiğimizde içimi bir tedirginlik sarmıştı.
Yanmış ağaçlar vardı etrafta ama çok parça parçaydı her şey. Biraz daha ilerlediğimizde Mayda'nın bahsettiği yere gelmiştik. Attan indim etrafa bakmaya başladım.
Baktığım her yerde gözümde olanlar canlanıyordu. " Her şey o kadar gerçekçi ama bir o kadarda gerçek değil gibi geliyor Mayda. Gördüm buranın nasıl alev aldığını sizi gördüm. Ya gördüklerim gerçekleşirse." Dizlerimin üstüne düştüm.
Aynı yerdeydim gözlerimi kapattım. Derin bir nefes aldım. Mayda " Marisa ayağa kalk biri bu tarafa geliyor" dediğinde gözlerimi tekrar açtım.
Karşımda siyahlara bürünmüş bir adam gördüm. Uzun boyluydu ve çok olmasa da yapılıydı, omuzları yeteri kadar genişti. Yüz hatları belirgin ve dolgundu. Saçları siyah, kısa ve dağınıktı. Teni kar gibi bembeyazdı. Ellerinde sembol dövmelerinden vardı.
Gözlerim gözleriyle buluştuğunda kim olduğunu anlamıştım. Geceden beri aklımdan çıkmayan alev rengi gözleriyle bana bakıyordu. Sanki kabusumu tekrar yaşıyordum.
İrkildim ve ayağa kalktım. Mayda kim olduğunu anladığında bana daha fazla yaklaştı ve bir eli belindeki kılıcına gitti.
"Katelia topraklarındasın derhal kendini tanıt" diye Arene karşı konuştu Mayda.
Aren bizi baştan aşşağı çok ciddi bir ifadeyle süzdü. Mayda'nın kılıcını farkedince yarım bi gülümsemeyle kafasını eğdi.
"Ne gülüyorsun derhal kim olduğunu söyle yoksa seni bir tehdit olarak algılayacağım" diye uyarıcı bir ses tonuyla tekrar seslendi Mayda.
Abimin bana verdiği bıçak aklıma geldi. Her ihtimale karşı tetikte bekliyordum.
"O kılıcı hiç kullanamayacaksın, sen söyle bakalım kimsin" demesiyle boğazıma bir bıçak dayandı.
Aren'in keyfi çok yerinde duruyordu. Bize doğru yaklaşmaya başlamıştı.
Mayda kılıcını çekerek bize doğru döndü. Dikişlerimin tam üstünde bir bıçak vardı ve bu sefer sıyırsada hasarı büyük olacaktı.
"Sen ne cürretle boğazıma bıçak dayatabilirsin" diyerek konuşmaya dahil oldum.
"Karşınızda Katelia prensesi var derhal bıçağını indir" diye bağırdı Mayda.
Boğazımda ki bıçak geri çekilirken Aren olduğu yerde kaldı. İfadesizleşmişti ve bana daha dikkatli bakıyordu.
Bıçağın sahibi Aren'in yanında yerini alırken onu incelemeye başlamıştım. Uzun bir kızdı o da siyahlara bürünmüştü. Neydi bunlardaki bu siyah takıntısı. Gözleri yeşil teni beyazdı ama Arene oranla daha pembe duruyordu. Saçlarının yarısı siyah yarısı sarıydı çok uzun değildi ve ince ince örülmüştü. Çok güzel bir kızdı.
Elindeki bıçağı beline yerleştirirken o da bana daha dikkatli bakmaya başladı.
"Mayda kılıcını yerine sok ortada bir şey yok" dedim ama Mayda ısrarla beni dinlemiyordu. Kulağıma doğru eğilip " Kabusundan sonra ikinizinde aynı noktada karşılaşması normal mi sence Marisa" diyerek beni uyarmaya çalışıyordu.
"Buraya Krallığımız tarafından çağırıldılar onlar bizim misafirimiz" dedim ve Maydayı ikna etmeye çalıştım tehdit olsalar bile soğukkanlı olmalıydık.
"Kim olduğunuzu bilmediğimiz için sizi bir tehdit olarak algıladık. Affınıza sığınarak ben Elay Drazotis Krallığının prensesiyim buda abim Aren Krallığımızın varisi" diyerek kendilerini tanıttı. Bir Drazotis prensesinden bi haberdim. Dışardan sert durmasına ramen konuşmaya başlayınca gayet kibardı.
"Geleceğinizden haberim vardı ama sizi ormanda karşılamayı beklemiyordum. Burada ne işiniz var" diye sordum.
"Krallığımızın yolu buradan geçiyor. Ormanda ki kül izlerini görünce merak ettik bildiğiniz üzere son zamanda çok fazla saldırı oluyor tetikte olmak istedik" diyerek cevap verdi Elay.
Arenden gözümü alamıyordum konuşmuyordu sadece beni inceliyordu. Aklıma "birlikte hüküm süreceğiz" cümlesi yankılanıyordu. Düşmanım tam karşımda mıydı?
" Neden sadece ikiniz varsınız. Gardiyanlarınız yok mu sizin yada atlarınız" diye sordum.
" Gerideler atlarla beraber uzun bir yoldan geldik. Ayrıca abim yanında gardiyan gezdirmeyi sevmez" dedi Elay.
Aren Elay'ın kulağına doğru eğilip bir şeyler söyledi ardından bize dönüp " Kaleye beraber gidiyoruz" dedi.
İlk halinden eser yoktu soğuk birine dönüşmüştü birden. Uzatmak istemediğim için kafamla onayladım ve elimle yol gösterdim. Atlara binmemiştik yanımızda ilerleyeceklerdi.Yanımıza doğru geldiklerinde son kez dönüp yanan yerlere baktım. Buraya tekrar gelmem gerekecekti.
"Bir sorun mu var" dedi Aren ve baktığım yerleri o da incelemeye başladı. Ardından bana döndü ve cevap beklercesine bakmaya başladı.
"Hayır, sadece burası nasıl yandı onu anlamaya çalışıyorum" dedim yalan söyleyerek.
"Daha dikkatli olmalısın ve yanında birileri olmadan Kaleden uzaklaşma" dedi uyarıcı bi ses tonuyla.
Tehdit vari sesinden onunda bir şeyler bildiğine emindim artık.
"Ben varım ayrıca kendiside gayet iyi kılıç kullanır umarım bir gün tatmak durumunda kalmazsınız" dedi Mayda.
"Sen kim oluyorsun tam olarak" dedi Elay. Sorusunda daha çok anlamak ister gibi bi hali vardı ama mizacı sertti.
"Biz kan ikiziyiz" dedim. Elay önce Mayda'ya sonra bana baktı. Abisiyle göz göze geldiler. Sanki bir şeyler biliyorlardı ama onlarında kafası karışıktı.
"Tanıştığıma memnun oldum Mayda. Düellolarını izlemek için bizzat sabırsızlanıyordum" dedi Elay.
"Nerede ve ne zaman isterseniz" dedi Mayda daha çok onları kastederek.
Aramızda ki soğukluk konuşmalarımıza yansıyordu. İki tarafta gergindi ama belli etmiyorduk.
Yolun bitiminde abim bizi karşılamıştı. Arenle Elay'a hoşgeldiniz dedikten sonra bana doğru yaklaştı.
"Neredeydiniz" diye sordu. Bende "ormanda yangın çıkmış dün ona bakmaya gittik Maydayla " dedim.
Abim şaşırdı "Ormanda yangın çıkmış olsa bilirdik Marisa. Sen nereden biliyosun" dedi gerçekten haberleri yoktu. Biraz daha çelişkiye girersem delireceğim diye düşünmeye başladım.
"Mayda gece görmüş bugün söyleyince de bakmaya gittik" dedim
"Siz ormanda mı karşılaştınız" diye sordu
" Evet yolumuzun üstüydü tanışmış olduk" dedi Elay.
Abim Drazotise gidip geldiği için Elayla Aren'i tanıyordu.
"Dikkatli olmalısın Marisa ikinizinde gücünün yetemeyeceği şeylerle karşı karşıya kalmamak için yanınıza birilerini almadan gitmeyin" dedi.
Gülümseyerek onayladım. Mayda'da bana ayak uydurmak zorunda kaldı.
"Misafirlerimizi bekletmeyelim abicim uzun yoldan gelmişler. Odaları hazırdır dinlensinler" dedim.
"Atlarınız yok mu sadece ikiniz mi geldiniz"diye sordu abim.
"Onlar geride kaldı biz önce geldik bir atlı yollatıp yolu gösterirseniz çok iyi olur" dedi Elay.
Abim başıyla onaylayıp birilerini çağırttı.
"İzninizle ben odama çıkıyorum akşam görüşürüz" dedim ve başımla hepsini selamayıp oradan ayrıldım.
🗡️
Evet bademli bayram şekerlerim bir şeyler oluyor ama kimse çözemiyor sizin bir tahmininiz var mı ? |
0% |