Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6.Bölüm: Sembol

@westhaemus

 

Gözlerim kapalı rahatlamaya çalışıyordum. İçi lavanta dolu küvette saatlerdir aynı pozisyondaydım. Akşam yemeği yaklaşıyordu. Bir an önce çıkıp hazırlanmam gerekiyordu.

 

Gözlerimi açtığımda ellerimi tenimde gezdiriyordum. Vücudumun gevşemesi ve tenimin yumuşacık olmuş olması beni rahatlatmıştı.

 

Hava kararmaya başlamıştı.Doğrulup küvetten çıkmak için adım attım. Kapıdan tıklama sesi gelmişti.

 

"Müsait değilim" dediğimde iki kez daha tıklatıldı. Mayda olduğunu anlamıştım aramızda ufak bi anlaşma gibiydi.

 

"Gel ikizim " derken üzerime bir şeyler geçiriyordum.

 

Mayda içeri girerken "hazır değil misin Marisa daha " diye sordu sonra devam etti " Rahatsız edilmek istemediğin için gelmedim. Sisronia krallığı gün ortasında saraya geldi ve Çağıl seni sorup duruyor" dedi.

 

Kaşlarımı çatmıştım " Sisronia prensi Çağıl beni mi soruyor" dedim.

 

" Evet. Uzun süre sonra seni görmek belki ona iyi gelecektir nede olsa arkadaştınız" dedi.

 

Ailesinin öldüğünü düşününce Mayda'nın haklı olabileceğini düşündüm.

 

Aslında Aren'in burada Çağılla yan yana olması büyük sorunları beraberinde getiriyordu. Sonuçta Çağılın ailesine suikasti Aren düzenlemişti.Ama konsey ne kadar delil olursa olsun Aren'i suçsuz bulmuştu. Çağıl ise kendi halkının huzurunu korumak için olanlara sessiz kalmakla yetindi.

 

Ateş ve barut bir arada olmak zorundaydı. Hangisi barut hangisi ateş diye düşünmeye gerek yoktu çünkü tüm gerçekliğiyle Aren tam bir ateşti. Her an her yeri tutuşturabilirdi.

 

"Çağılı bırakta sana bir şey diyeceğim" dedim o sırada saçlarımı tarıyordum Mayda'da koltuğa yayılmış beni dinliyordu.

 

"Sana da Elay'ın geçiyorduk gördük geldik demesi yalan gibi gelmedi mi. Kim atlarını bile geride bırakıp yabancı topraklarda çıkan bir yangına bu kadar meraklı olur ki" dedim .

 

" Bende aynı şeyi düşünüyorum Mari. Birbirlerine bakışları orada olmaları. Bir şeyler benide rahatsız etti ama üstüne gelmek istemedim yeterince şey yaşadın " dedi.

 

Haklıydı ama konuşulması hatta üzerinde durulması gereken bir konuydu.

 

"Gözlerini üzerlerinden ayırma Mayda bende bir açık verecekler mi ona bakacağım" dedim.

 

Mayda kafasıyla beni onaylarken. Gözlerim aynanın karşısında vücudumda geziniyordu. Boynuma baktığımda şaşırmıştım. Dün taze açılan yaram bugün sanki aylar geçmiş ve iyileşmiş gibi duruyordu.

 

Ben fark etmeden Mayda'nın kanını mı vermişlerdi. "Mayda haberim olmadan bana kanını vermiş olma ihtimalin ne kadar" diye sordum.

 

"Bu konuda ikimizde hassasız Mari sence haberin olmadan böyle bir şey olabilir mi" dedi ve yanıma doğru yaklaşmaya başladı.

 

"Baksana boynum iyileşmeye başlamış hatta dikişlerime bile gerek yok artık" dedim.

 

Mayda merakla boynumu incelemeye başlamıştı. "Garip gerçekten iyileşmiş" dedi.

 

Elimi boynumda gezdirirken omzumun sızladığını farkettim. Dönüp baktığımda ise kabuk bile bağlamadan iyileşen yanığı gördüm.

 

"Vücudumun bu kadar hızlı iyileşmesi normal değil" dedim.

 

Mayda omuzuma bakarken daha çok şaşırdı.

 

"Bir iz var ama göremiyorum tam, bekle " dedi eline bir mum alıp daha da yakından bakmak için omuzuma yaklaştırdı.

 

Mayda mumu yaklaştırdığı anda sanki yara tekrar açılmış gibi yanmaya başladı. Acıyla kendimi geri çekerken Mayda ne oldu der gibi suratıma bakıyordu.

 

"Mumu çok mu yaklaştırdın tenim yandı" dedim.

 

Mayda "hayır o kadar yaklaştırmadım" dedi.

 

Tekrar baktığımızda ise içe içe geçmiş sarmal bir iz olduğunu gördüm. Görebiliyordum çünkü kırmızı bir şekilde parlıyordu.

 

Kafamı kaldırdığımda Mayda ile göz göze kalmıştık.

 

"Bunun bir öpücük olması gerekmiyor muydu. Bu şekle nasıl dönüştü " dedi Mayda.

 

" Bende anlam veremedim. Sembole benziyor" dedim.

 

"Bak hala neler olduğunu bilmiyoruz yarın sabah güneşiyle benimle kütüphaneye geliyosun. Bir şeyleri öğrenme zamanı geldi artık" dedi Mayda.

 

"Tamam ama dikkatli olmalıyız. Kimin ne çıkacağını bilmiyoruz. Sorarlarsa bir şey uydururuz" dedim.

 

"Ömrünün yarısını kütüphanede geçirdin mari soracaklarını sanmıyorum" dedi.

 

Doğru söylüyordu kitapların arasından başımı çok kaldırmazdım.

 

"Haklısın sanırım çok gerginim" dedim. Gelip sarıldı. Sarılması yanımda olması o kadar iyi gelmişti ki.

 

Ardından "Ben çıkıyorum sende hazırlan ve yemek salonuna in herkes gelmek üzere" diyerek odamdan ayrıldı.

 

Saçlarım bukle bukle omuzlarımın üstüne bırakmıştım giydiğim elbise benim seçimim değildi. Kırmızı ve krem rengi uyum içindeydi, tül tül dökülüyordu üstümden. Annem özel olarak yollatmıştı.

 

Annemle uzun süredir görüşmüyordum nerdeyse. Beni merak edip gelmemişti bile yanıma. Yinede kırgınlığımı bir kenara bırakıp onun için giydim elbiseyi.

 

Son kez kendime bakıp odamdan çıktım.

 

Yemek salonunun yolunda ilerlerken koridorda Aren'i gördüm. Dalmış bir şeyler düşünüyordu.

 

" İçeride olman gerekmiyor mu" diye sordu tam yanından geçerken.

 

Duraksadım " Evet ama sanki seninde içeride olman gerekiyor" dedim.

 

Gülümsedi. Sonra yüzündeki gülümseme yavaşça yerini ciddi bir ifadeye bıraktı.

 

Gözleri üzerimde bir şeye kilitlenmiş kalmıştı. Nereye baktığını anlamaya çalışırken omzumda ki saçlarımın geriye düştüğünü fark ettim.

 

Saçlarımı düzelttim ve "geliyor musun yemek başlamak üzeredir" dedim.

 

Başıyla onaylayıp eliyle yolu gösterdi ve yemek salonuna girdik.

 

Herkes ayakta birbiriyle sohbet ediyordu. Şık giyinmiş erkekler uzun kabarık elbiseli kadınlar. Gerçekten dışarıya ziyafet imajı çizilmişti.

 

Kalabalığın içine karışırken bir anda önümü biri kesti ve çarpışmak zorunda kaldık.

 

Afalladım ve toparlanmak için destek olarak Aren'in elini kullanıyordum.

 

Birden belimden biri kavradı ve beni ayağa kaldırdı. Karşımda ki kişiye baktığımda sarı saçlı mavi gözlü Çağılla karşılaştım.

 

En son gördüğümde hem boyu bu kadar uzamamıştı hemde gözaltı torbaları bi hayli belirgindi.

 

Canlanmıştı sanki vücudu daha dolgun ve iri duruyor yüzü daha renkli saçları daha parlaktı. Gözlerinin içi gülüyordu.

 

Üzerine giydiği mavi beyaz kaftan onu olduğundan daha iri gösteriyordu.

 

"Sonunda seni buldum güzellik" diyerek bana sarıldı. Her şey aniden geliştiği için öylece kalmıştım. Çağılın ardında duran Aren kısa bi bakış atıp kalabalığa doğru karışmıştı bile.

 

"Çağıl, senide görmek çok güzel. Nasılsın, yol nasıldı" diyerek sohbetimizi başlatmıştım. İlerleyen dakikalarda biraz daha neler yaptığını ve daha çok benim nelerle ilgilenip neler yaptığımı konuştuk.

 

Çağılda garip bir neşe vardı ve bana çok sıcak davranıyordu. Bir yandan onun adına mutluydum ama bir yandanda hoşuma gitmemeye başlamıştı bu denli samimiyeti.

 

Konuşmanın sonlarına doğru masaya kadar bana eşlik etti. Sandalyemi çekti oturmama izin verdi ve babamın yanında yerini aldı.

 

En solda Aren onun yanında abim onun yanında annem sonra babam ve en son Çağıl oturuyordu. Çağılla Areni olabildiğince uzak oturtturmuşlardı. Masa düzeninden dolayı tam karşımda kalmışlardı.

 

 

Hepsini izlemek gözlemlemek hiç zor

Olmuyordu.

 

Gözlerim Elay'ı aramıştı ama bulamamıştım.

 

 

Kafamı tekrar karşıya çevirdiğimde annemle babama bakmaya başlamıştım. Annem solgun gözüküyordu. Babam ise keyifsiz.

 

Fırsatını bulduğum ilk an ikisiylede konuşacaktım.

 

Yemekler geldi herkes masaya oturdu ve abim söz aldı " Krallığımızın ziyafet sofrasında siz değerli dostlarımızı görmek beni çok onure etti. İyilikte ve kötülükte bir olacağımıza." Diyerek bir kadeh kaldırdı ve hepsi aynı anda içti. Burdan bakınca her şey çok güzel duruyordu ama işin içine girince her biri gergin ve tetikteydi." Sözü uzatıp sizleri yemeklerinizden alıkoymak istemiyorum. Buyrun afiyet olsun" dedi ve yerine oturdu.

 

Annemle babamın aksine abim biraz daha iyi durumdaydı ama o da gergindi.

 

Gerçekleşen onca kaosu saklamaya çalışıyorlardı insanları tedirgin etmek istemiyorlardı. Onlara destek olmam gerektiğini kendime tekrar hatırlattım.

 

Tüm masalarda sohbet ediliyordu. Aren' e baktığımda etrafı gözlemliyordu. Yemeğinden bir parça bile yememişti. Çağıl ise babamla çok derin şeyler konuşuyormuş gibi gözüküyordu. İkisi çoktan yemeklerini bitirmiş tatlıya geçmişlerdi bile.

 

Önümdeki tabağa dikkatimi verdiğimde çok bir şey yemediğimi fark ettim.

 

Mayda yanımdan kalkıp hemen geleceğini söylemişti ama hala ortada yoktu. Merakla etrafa bakınmaya başladım.

 

Mayda hem kalabalıkta durmayı çok sevmezdi hemde babamla çok iyi anlaşamadığı için zorunlu olmadıkça ortalarda görünmezdi.Maydayla hayatlarımız çok hüzünlü bir şekilde birleşmişti.

 

Annem bana hamileyken babamla bir yolculuğa çıkmışlar. Yolculuk esnasında annemin sancıları başlamış ve daha çok erken olduğu için paniklemişler. O zamanlar tüm Krallıklar barış içinde olunca yanlarında bir kaç adamla çıkmışlar yola. Asıl amaçları Daria adında ki şifalı göle ulaşmakmış. Annemin hamileliği zor geçiyormuş ve şifayı orada bulacağına inanmış. Sancıları başlayınca riske atmamak için yakınlarda bulunan bir köy evinin kapısını çalmışlar. Kapıyı bir kadın açmış ve daha ne olduğunu sormadan annemin halinden anlamış. Yer yatağına uzanmasına yardımcı olmuş. Annemin sancılarının arasında yanında yatan doğurmak üzere olan diğer kadını geç farketmiş. İkisininde doğumu başlamış ve kapıyı açan kadında tek şifacıymış. Maydayla aynı anda dünyaya geldiğimizde herkes çok şaşkınmış. Göğü Ay'ın kırmızı ışıltısı kaplamış. Annemin durumu kötüleşince Babamın emri ve zoruyla ilk önce annemle ilgilenmiş şifacı. Mayda'nın annesi daha fazla dayanamamış ve orada ölmüş. Babamda Mayda'nın sorumluluğunu almak istemiş. Hem vicdanından hemde dünyaya gelen kızı için hazırda bulunan bir kan ikizi olduğundan. Yıllardır Krallıkta kimse Mayda'ya karışmaz hatta sorgulamaz . Benimle aynı eğitimlerden geçti. Aynı yemekleri yedik aynı kıyafetleri giydik. Ona baktığımda bir yabancı yerine gerçek bir kardeş görüyorum.

 

İçeri girdiğini gördüğümde kendimi toparladım ve merakla ona bakmaya başladım. hızlıca yanıma geldi. Kulağıma eğildi ve " Marisa bunu görmen gerekiyor benimle gel" diyerek beni masadan kaldırdı.

 

Salondan ayrılırken Aren'in bize baktığını gördüm. Göz göze geldik. Alev gözleri sanki daha farklıydı bu gece. Daha parlak daha merakla bakıyordu.

 

Mayda'nın çekiştirmesiyle önüme dönüp gittiği yöne doğru onu takip etmeye başladım.

 

Beni ahırın önüne getirdiğinde " Gördüğünde çok şaşıracaksın" dedi bende merakla içeri girdim.

 

Atlara bakarak ilerlerken Mayda " buraya bak" dedi ve kafamı olduğu yöne doğru çevirdim.

 

Karşımda bembeyaz alnında siyah lekesi olan bir at gördüm. " O bir rüyadan ibaret değil miydi" dedim.

 

Yanına yaklaştım. Elimi kafasına doğru uzattım ve sevmeme izin verdi. Tanıştığımızı biliyordu. Huysuz değildi aksine çok uysal bir şekilde kendini sevdiriyordu.

 

"Mari bil bakalım kimin atı" dediğinde. Arkamızdan birinin ahıra girdiğini hissettim.

 

Döndüğümde Aren düz bi ifadeyle bize doğru yürüyordu.

 

"Vega ile tanışmışsınız, dikkatli olun insanlardan çok hoşlanmaz" dedi.

 

Mayda daha açıklayamadan kimin olduğunu anlamıştım artık.

 

Yanımıza geldiğinde şaşırmış ve anlamaya çalışan bir ifadeyle Vegaya bakıyordu.

 

" Bu yanına ilk gelişin mi? Normalde kendini bu kadar kolay sevdirmez" dedi.

 

Elini atın başına koyup sevmeye başladı. Aren'in dokunuşuyla Vega sanki heyecanlanıyor yerinde duramıyordu. Aralarındaki bağı görmek zor değildi.

 

Arada bir yüzüme bakıyor sonra dönüp göz ucuyla Mayda'yı yokluyordu. Bir şeyler söyleyecek gibi bana bakıyordu ama konuşmuyordu.

 

" Mayda bize biraz izin verir misin" dedim başta karşı çıkacak olsada sonradan sesini çıkarmadan yürümeye başladı.

 

"Hemen kapının önünde olacağım" dedi ve çıktı. Bu bir şey olursa hemen burdayım demek oluyordu.

 

"Dün gece neredeydin Marisa?" diye aniden bir soru yöneltti.

 

Bunu beklemiyordum. İçimden gerçekleri söylersem olan biten hakkında bilgi edinebileceğim hissine kapıldım.

 

"Odamda uyuyordum. Bu soruyu neden soruyorsun?" Diyerek yokladım.

 

" Odandaydın ama aynı zamanda ormandaydın" dedi. tüm vücuduyla bana döndü. Ne tepki vereceğimi merak ediyor gibiydi.

 

"Sen bunu nerden biliyosun " diye sordum. Gece beni gören tek kişinin Mayda olduğunu sanıyordum.

 

Eliyle nazikçe saçlarımı geriye attı ve omuzumu çenesiyle işaret etti. Koridorda ilk karşılaştığımızda görmüş olmalıydı. Ama bunun dün gece olduğunu nereden biliyordu. Öpücüğün sahibi oydu ama bunu biliyor muydu emin olamıyordum.

 

"Sen nerdeydin?" Diye sordum.

 

"Uykudaydım ama aynı zamanda ormanda tam karşındaydım" diyerek cevap verdi.

 

Dün gece yaşadıklarım artık yaşadıklarımız olmaya başlamıştı.

 

Kendi omuzunu açıp gösterdiğinde aynı sembolün onda da olduğunu gördüm. Parmaklarımı sembolün üzerine dokunmak için yönelttiğimde duraksayıp vazgeçtim.

 

" ikiside birbirine çok benziyor. Bu nasıl oldu?" diye sordum çünkü alev öpücüğünü bana veren oydu.

 

"Uyandıktan kısa bir süre sonra fark ettim. Bunun nasıl oluştuğunu hatırlamıyorum ve bu beni rahatsız ediyor. " dedi.

 

Aklımla mı oynuyordu. Yoksa o da benim gibi bilinmezlik içinde cevap mı arıyordu.

 

"Dün gece beni omuzumdan öptün. Neden öptün?" Diye sorduğumda.

 

"Ormanın içinde, tek başına, karanlığın ortasında korkmuş bir şekilde bana bakıyordun. Sakinleşebileceğini düşündüm. " dedi

 

"Karanlık ormanda, tek başıma" dedim şaşkınlıkla. Çünkü doğrusu böyle değildi.

 

Kafasını bir kere aşağı yukarı salladı ve onaylamış oldu.

 

"Her yer alev içindeydi atlar vardı ailem vardı bide sen vardın yalnız değildim " dedim.

 

Kaşlarını çatarak bana bakmaya başladı.

 

"Yalnızdın tam karşıma dikildin. Seni öptükten hemen sonra kulağıma eğildin ve Serhela giona anieli siria " diyerek duraksadı düşünüyordu.

 

" beriarmus sa elia beris" diyerek tamamladım. Kulağıma fısıldadığı şeyi hatırlamıştım.

 

" aynı şeyleri sende benim kulağıma fısıldadın ve sen söyleyene kadar ne olduğunu hatırlamıyordum" dedim.

 

Cümlesini tamamladığımda omuzumda bir acı hissettim. İkimizinde sembolleri kan kırmızı olmuş parlıyordu. Ona baktığımda tepki vermiyordu. Canı benimki kadar acımıyordu.

 

Alev rengi gözleri gözlerime kilitlenmişti. Bende gözlerimi ondan alamıyordum. Aramızda bir çekim oluşmuştu.

 

Atlardan birinin şahlanmasıyla dikkatimiz dağıldı ve ikimizde birer adım geri attık.

 

Düşünmeye başladım. İkimizde uyuyorduk ve ikimizde aynı yerdeydik. Bu nasıl mümkün olabilirdi. Üstelik gördüğümüz şeyler farklıydı.

 

Yüz hatları gerilmişti ve durumdan rahatsız olduğu çok belliydi.

 

"Drazotisten baş üstadımızı çağırttıracağım onun bildiği şeyler vardır. Belli bir süre Kateliadayız. Baş üstad gelene kadar bir şeyler öğrenirsen haberim olsun" dedi.

 

Onaylamak için kafamı salladım.

 

"Kimseyle bilgilerini paylaşma. Ne öğrenirsen geleceğin ilk kişi ben olmalıyım. Bir şeyler ters gidiyor" dedi.

 

" Tamam ama sende öğrendiğin en ufak şeyde beni bul" dedim.

 

" Omuzunu gizle. Kimseye gösterme" dedi.

 

İkimizde birbirimizi anlamış ve onaylamıştık.

 

Daha fazla konuşmaya devam etmeden ahırdan çıktık.

 

Dikkat çekmemek için ayrı ayrı girecektik yemek salonuna.

 

Maydayla yan yana geldiğimizde Aren'i geride bırakarak yürümeye başladık.

 

Yürürken Maydaya her şeyi anlatmıştım.

 

Böylece ormana öylesine girmemiş olduklarınıda çözmüştük.

 

"Marisa bu adama güvenmiyorsun öyle değil mi?" Diyerek benden onay bekledi.

 

"Tabii ki güvenmiyorum ama ortada bir bilinmezlik var ve bunun çözümüne beraber ulaşacaksak güveniyormuş gibi yapmak zorundayız" dedim.

 

Salona girdiğimizde abim sinirli babam ise ifadesiz duruyordu. Çağıl bana bakarak gülümsüyor ve babama bir şeyler anlatmaya devam ediyordu.

 

Yerimize tekrar geçtik ve bir süre sonra Aren'de Elayla salona girmişti.

 

Elay'ı gece boyu ilk kez görmüştüm. Sürekli Aren'e bir şeyler anlatıyordu.

 

Gecenin devamında herkes odalarına dağıldı.

 

Kafamı tonlarca soru ve düşünceler kaplamıştı. Üzerimi değiştirdim. Yatağa oturdum ve bir kaç günün vermiş olduğu yorgunlukla düşünme işini sabah'a bırakmaya karar verdim.

 

Uykuya tam dalmak üzereydim ki kapımdan tık tık bir ses geldi.

 

 

🗡️

 

Sizce kapıya kim gelmiş olabilir tahminleriniz neler?

 

oy vermeyi unutmayın <3

Loading...
0%