@westhaemus
|
Kalkıp kapıyı açtığımda abimle karşılaşmayı beklemiyordum.
'' Uyudun mu güzel kardeşim. Çok geç farkındayım ama konuşmamız gereken şeyler var. '' dedi.
Tedirgin ve huzursuz gözüküyordu. Gözlerimi kapatarak onu onaylamış oldum. '' Gel abi terasta biraz hava alalım'' diyerek terasa doğru yürümeye başladım. Abim kapının dışında etrafa baktı sonra kimsenin olmadığına emin olunca kapıyı kapatarak terasa geldi.
Sandalyeye oturmuş abimin söyleyeceklerini merakla bekliyordum. Hemen karşımda duran balkon duvarına yaslanmış yıldızlara bakıyor ve derin nefesler alıp veriyordu.
''Benim güzel kardeşim Annemiz iyi değil. Kafası karışık etrafa bomboş bakıyor biliyorsun bu hep var olan bir şeydi ama bu sefer farklı Marisa. Annem gerçekten iyi değil aklını yitirmek üzere. Uzun süredir iletişim halinde değilsiniz biliyorum kafan çok dolu '' bana döndü dizlerinin üzerine çöktü ve gözlerimin içine bakarak konuşmaya devam etti.
'' Babamla konuştum Annemin geceleri sayıkladığını artık düzgün bir uyku bile uyuyamadığından bahsetti. Annemin biraz desteğimize ihtiyacı var. Ama asıl konu bu değil.'' Ellerimi tuttu ve devam etti '' Çağıl babamı Aren'e karşı doldurmaya çalışıyor. Tüm bu saldırıların Drazotis tarafından düzenlendiğini ve onlara karşı birlik olmamız gerektiğini savunuyor. Biliyosun suikastten sonra birbirlerine düşman kesildiler ama Marisa ben suikastin Aren'e ait olduğunu düşünmüyorum. Bu düşünceyi daha önce sesli bir şekilde dile getirmemiştim çünkü hiç bu kadar şüphe duymamıştım.'' Kaşlarım çatılmış bir şekilde abimi dinliyordum.
Eğer abim şüphelendiyse çok güçlü gerekçeleri olmalıydı çünkü emin olmadığı şeyleri sorgulamazdı.
"Seni şüphe duymaya iten şey ne oldu abi" diye sordum.
"Şimdi değil bunları emin olduğumda sana anlatacağım. Asıl konu Sisronia'nın gelenekleri ve Çağıl'ın babamdan istekleri" dedi abim.
Sisronia'nın geleneklerine hakim değildim ama belli ki abimin canını sıkan bir konuşma geçirmişlerdi.
" Krallık tek varisi olan Çağıl'a kalmasına ramen babasının komutanları ve Krallıkta süregelen soyluların kararı olmadan Çağıl tam anlamıyla yetki sahibi değil. Gerçek bir kral olabilmesi için bir evlilik yapması gerekiyor" Abim yutkunmuştu gözlerimin içine daha da derin bakmaya başlamıştı.
"Marisa Çağıl seninle evlenmek için babamı ikna etmeye çalışıyor. Gerçekten seni seviyor mu bilmiyorum ama kral olabilmek için bu yolu deniyor" dedi.
Abim bunu kabul etmeyeceğimi biliyordu. Aynı zamanda dışardan ne kadar güzel gözüksede Sisronia'nın katı kurallarının olduğunu ve olası bir durumda Çağıl'ın Katelia üzerinde hak sahibi olabileceğini de biliyordu.
"Babam şimdilik tepkisiz bu konuda ama onu tanıyorsam kararı Çağıl'dan yana olacaktır. Savaşlar başlayacak ve bunu çok iyi biliyor. Çünkü tahmin ettiğinden fazla saldırı var Marisa birileri zayıf anımızı bekliyor. Olası bir durum gerçekleşirse babam senin hala hazır olmadığını ve tek başına bir Krallığı yönetemeyeceğine inanıyor. Her ihtimali düşünüyor ve Çağıl seçeneği ona çok mantıklı gelecek. İkinizden doğacak bir çocuk iki Krallığıda yönetme hakkına sahip olacak. Bunları sana anlatıyorum çünkü her şeye hazır ol istiyorum. Çağıl'a güvenmiyorum" dedi.
Abim daha genç yaşlarda iki sene kadar Sisronia'da yaşamıştı. Babam her şeye hakim olsun istiyordu bu yüzden farklı eğitimler ve farklı bakış açıları kazanması için yollamıştı. Abim Sisronia'nın kurallarına ve Çağıl'a hakimdi. Drazotise ise daha kısa süreliğine yollanmıştı. Abim Çağılla eskiden dosttu ama Sisronia'dan döndüğünde ona karşı duruşu değişmişti. Bunu hiçbir zaman sorgulamamıştım. Şimdi ise ona güvenmediğini söylüyordu.
"Abi bunu asla kabul etmeyeceğimi biliyorsun. Babam benimle konuşmadan böyle bir karar almaz değil mi.Gün boyunca Çağıl benimle ilgili sorular sordu. Arkadaş olduğumuz için ve beni merak ettiği için sorduğunu düşünmüştüm. Bana olan ilgisi benimle evlenmek için miydi"
Ne yapacağımı bilmez bir halde abime sorular soruyordum. Babam beni ezip geçip böyle bir karar verecek miydi.
Sadece abime sormuyordum kafamın içinden kendime sorular sormaya başlamıştım.
Gözlerim dolmuş abime bakarken abim bir anda kendine çekip bana sarıldı.
"Marisa ben olduğum sürece kimse seni bir şeye zorlayamaz ama babam bu biliyorsun bir yolunu bulmaya çalışacaktır. Bu yüzden hazırlıklı olmalıyız gerekirse bu krallıktan gideceksin ve bir süre ortalıkta olmayacaksın. Ben ailemiz ve krallık için yeterince fedakarlık yaptım. Aynı şeyleri yaşamanı istemiyorum. Ne krallığı ne de ailemizin geleceğini düşünmek zorunda değilsin. Bu çok başka bir durum ve ben seni kurban etmeyeceğim. Sana anlattığım şeyleri unut krallık senin hayatından daha önemli değil" abime daha sıkı sarılıyordum.
"Babam henüz bir karar vermedi abi belki düşündüğümüz gibi olmaz" dedim umut ederek.
"Umarım öyle olmaz Marisa" dedi abim.
Sesinde umutsuzluk vardı ve öfkeliydi aynı zamanda.
Biraz daha sarıldıktan sonra ayağa kaldırdı beni ve elime bir bileklik yerleştirdi.
"Zor bir durumda kalırsan ve benden habersiz bir şeyler olursa. Benimle iletişime geçemezsen bu bilekliği takmanı istiyorum " dedi.
Ellerime bıraktığı bilekliğin ucunda çocukluğumuzda altında oynadığımız meşe ağacının işlemesi vardı. O ağacın anlamını bizden başka kimse bilemezdi.
Elimle bilekliği sıkıca tutmuştum.
"Bu gece seni daha fazla yormak istemiyorum. Tekrar konuşacağız güzel kardeşim. Şimdi güzelce uyu kafan daha çok karıştı ve doldu biliyorum ama ben varım her şeyi beraber halledeceğiz " dedi ve alnımdan öptü.
Bir kez daha sıkıca sarıldım abime. Sonra odadan çıktı.
Yatağa tekrar yattığımda nasıl bir şeyin içinde olduğumu anlamaya çalışıyordum. Annem, Aren , Çağıl hangisiyle başlamam gerekiyordu bilmiyordum.
Olan biteni düşünürken gözlerim daha fazla yorgunluğa dayanamadı ve yavaşça kapandı.
⚔️
Gözlerimi açtığımda hava aydınlamıştı ama güneş henüz ortada yoktu. Doğruldum kendime gelmeye çalıştım çünkü artık ne aklım ne de bedenim son günlerde olanları kaldıramıyordu. Her şey sanki birden üstüme geliyor gibiydi.
Yataktan kalktım ve aynanın karşısına geçtim. Toparlanmak için içi su dolu kaseye ellerimi daldırdım. Su beni kendime getirecek kadar soğuktu.
Ellerimi enseme koydum ve soğuğun getirisiyle irkildim. Aynaya baktığımda yorgun gözüküyordum.
Abimin anlattıkları , Arenle içinde bulunduğumuz kabus, annemin kötüye giden durumu hepsi kafamda yerini bulmaya çalışıyordu.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Bu gidişle affalayacağımı biliyordum. Derin bir nefes alıp gözlerimi açtım. Her şeyi bir sıraya koyarak ilgilenmem gerekiyordu.
Yapacağım ilk şey kütüphaneye gitmekti biraz araştırma yapıp olan bitene bir anlam bulmalıydım. Sonrasında annemle ilgilenecektim çok uzun süredir birbirimizin yanında olamıyorduk. Çağıl konusunu düşünmek bile istemiyordum bu yüzden onu en sona bıraktım. Vakti geldiğinde bir çözüm bulacağıma kendimi ikna etmiştim.
Hazırlanıp sessizce odamdan çıktım. Sabahın sessizliğinde koridorda parmak uçlarımda yürüyordum.
Mayda uyanık mı diye kontrol etmek için kapısını tıklattım. Ses vermemişti. Bir süre bekleyip kapıyı açtığımda uyuduğunu gördüm.
En az benim kadar yorgun düşmüştü. Uykusunu bölmek istemediğim için sessizce odasından ayrıldım.
Merdivenlere doğru yönelmeden önce etrafı iyice kontrol ettim. Kimsenin olmadığına emin olduktan sonra kalenin en üst katına doğru çıkmaya başladım.
Kütüphaneyi kalenin en uç noktasına inşa etmişlerdi. Yüzyıllardır her bir krallıktan ve her bi dönemden bilgiler muhafaza ediliyordu.
Duvarları kabartmalı, işlemeli ama kapısı olmayan bir girişe sahipti. İçeri adım attığımda burnuma kitapların eskişimiz odunsu kokusu vurdu. Bu kokuyu seviyordum. Çok yüksek ve cam bir tavana sahipti. Binlerce kitap vardı ve hepsi bir düzen içerisinde raflarda duruyordu.
Nereden başlayacağımı bilmediğim için kendimi rastgele bir rafa doğru yönlendirdim.
Parmaklarımı kitaplarda gezdirirken bir ses duydum. Arka raflardan kitapların yere düşme sesleri geliyordu.
Sakince o tarafa doğru yöneldim. Kafamı biraz eğerek kitaplığı kendime siper ederek bakınmaya başladım.
Aren kitapların arasında yerde oturuyordu. Saçları dağılmış gözleri yorgun duruyordu. Biraz öfkeli biraz bıkmış bir tavırla eline rastgele bir kitap aldı. Sayfalarını çevirip okumaya çalışıyordu.
Gözlerini sürekli kısarak yazılanları anlamaya çalışıyordu. Ama anlayamazdı belli ki çok vakit geçirmişti kütüphanede.
"Bu kütüphanenin lanetini hiç duymadın mı" diye sordum. Sesimi duymayı beklemiyordu ama şaşırmış gibi de durmuyordu. Kafasını kitaptan kaldırmadan devam etti okumaya. "Biraz daha kendini zorlayarak okumaya devam edersen kör olabilirsin" dedim. "Bu kitaplar okuyana istediğini verirken okuyandan da istediğini alır" diye ekledim.
Pes edip kafasını kitaplığa yasladı ve gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı.
Yanına sakin adımlarla yaklaştım ve yere oturdum. Önünde ki kitaplara göz gezdirdim. Kara büyüler, semboller ve bunlarla bağlantılı bir sürü kitap vardı.
Yaşadığımız şey onu da çok etkilemişti. Cevap aradığı çok belliydi.
"Ne zamandır burdasın" diye sordum. " Uyuyamadım ve kafamda ki sorular beni buraya getirdi" dedi. Gözleri hala kapalıydı.
Onu biraz inceleme fırsatı bulmuştum. Gözleri kapalıyken küçük bir çocuk masumluğu vardı üstünde.
" Uykusuz kaldığım hiç bir gece beni bu kadar yormadı" dedi. Gülümsemiştim çünkü burası normal bir kütüphane değildi.
"Bu kütüphane lanetli bir kütüphane. Kör olman konusunda biraz abartmış olabilirim ama bu kitaplar okuyana istediğini verirken okuyandan da istediğini alır derken ciddiydim. Enerjini karşılığında fazlasıyla alıyorlar. Burayı kim lanetledi bilmiyorum ama kitaplar kendilerini böyle koruyorlar onu biliyorum. Bu yüzden aradığın şey için hangisine ihtiyacın olduğunu bilmiyorsan hemen öğrenemezsin zaman ister zamana yayarak bulmalısın yoksa halin kalmaz." Dedim.
"Baş üstat olabilmek için senelerce kendilerini lanetli kütüphanelere kapatıyorlar böylelikle bizden daha bilgili ve bağışıklı oluyorlar" diye ekledim.
"Bilgilendirme için teşekkürler" dedi. İfadesizdi ve yorgunluğu kelimelerinden akıyordu.
" Bekle burda geliyorum" diyerek ayağa kalktım ve orta alanda ki masaya doğru yöneldim. Masanın ortasında bulunan cam şişeyi elime aldım ve bir bardağa doldurmaya başladım. Çok keskin bir kokuya sahip kırmızı renkli bir sıvıydı. Şişeyi tekrar yerine koyduktan sonra bardağı Aren'e götürdüm.
Gözleri hala kapalıydı. " Bundan biraz içersen iyi gelecektir şifacılarımız bu durumlar için üretti. Tadı ve kokusu keskin boğazını yakabilir ama bitirmeye çalış." Dedim ve bardağı uzattım.
Gözlerini açtı elimde ki bardağa baktı ve hiç hareket etmedi. "Korkma seni zehirleyecek son insan benim beraber çözmemiz gereken bi sorunumuz var." Dedim ve biraz gülümsemeye çalıştım.
Elimden bardağı alıp tek seferde tüm sıvıyı içmişti ve yüzünden acılığına dair bir ifade belirmemişti.
Bardağı yere koydu ve etki etmesini beklemeye başladı. Bir süre sonra kendine geldiğinde elini tekrar bir kitaba uzattı.
Elini tutup onu engelledim. " Kendine geliyor olabilirsin ama bu okumaya devam edebileceğin anlamına gelmez. Seni şimdilik idare eder gidip dinlenmelisin" dedim.
Birden omuzumda bir sızı hissetmeye başladım. Baktığımda sembolün kanamaya başladığını gördüm. Kan siyahla kırmızı arasında bir renkle akıyordu.
Aren gözünü dikmiş kanayan omzuma bakıyordu. Kanama o kadar artmıştı ki durmuyordu. Üzerindekini çıkarıp omzuma bastırmaya başladı kanı durdurmaya çalışıyordu.
Tekrar ona baktığımda yüzünde ki yorgunluk yok oluyordu. Vücudu açıktaydı. Gözlerimi üzerinde gezdirdiğimde ufak yaralarının hemen kapandığını görmüştüm.
İrkilerek geri attım kendimi dizlerimin üstünde duruyordum.
Kanamam durmuştu ama hala sızlıyordu. Arenle göz göze geldik. Bu sefer şaşırmıştı.
Ellerini vücudunda ki yaralarda gezdirdi. Her biri kapanmıştı. Tıpkı boynumda ki kesiğin hızlıca iyileşip kapanması gibiydi.
Omuzumda ki sızının artmasıyla elim omzuma gitti.
"İyi misin" diye sordu yüzüme merakla bakarak. Kafamı sallamakla yetindim.
"Bu yaşadığımız şey sandığımızdan büyük" dedi. " Baş üstat Temar yarın burada olacaktır gün batımıyla. O zamana kadar dinlenelim cevapları ondan alacağız." Dedi ve kalkabilmem için elini uzattı.
Birden yorgun düşmüştüm. Adım atacak halim yok gibiydi. Aren bunu farketmiş olacak ki omuzuna yaslanmam için bana destek verdi ve yürüyebileceğimden emin olup beni yönlendirmeye başladı.
"Aniden ne oldu anlamıyorum" dedim kısık bir sesle. "Ben bir şeyler tahmin ediyorum ama emin olmamız lazım kendini yorma dinlenmelisin." Dedi.
Merdivenlerin başına geldiğimizde birden beni kucağına aldı ve taşımaya başladı. Oradan sonrasını hatırlamıyordum.
🗡️
Uyandığımda her yerim ağrıyordu ama çok temiz bie uyku uyumuştum. Güneş odamı aydınlatıyordu. Yataktan doğruldum ve yüzümü yıkamak için su dolu kaseye yöneldim. Biraz kendime geldikten sonra kapımdan bir ses duydum.
"Marisa uyandın mı herkes yemek salonunda bizi bekliyorlar" dedi. Bu Mayda'nın sesiydi.
"Geliyorum hemen bekle " dedim çünkü dün her yerime bulaşan kan hala üstümdeydi ve korkunç gözüküyordu. Bunu görmesini istemiyordum.
Üzerimi değiştirdim ve hazır olduğumda Mayda ile yemek salonuna geçtik. Herkes yerini almış oturuyordu.
Çağıl'ın rahatsız edici gülümseyişini görmeyi beklemiyordum. Belli ki bir şeyler istediği gibi gidiyordu.
Yerime geçip oturdum ve gözüm Aren'i aradı. Göz göze geldiğimizde iyi olup olmadığımı anlamak istermiş gibi bakıyordu. Elay yanında yoktu. Nerede olduğunu merak etmiştim.
Babam birden ayaklandı ve bir şeyler söylemek için hazırlandı tam o esnada içeri Elay girdi telaşla ve Aren'in kulağına eğilerek bir şeyler söyledi.
Aren aniden ayaklanınca herkes şaşırmış bir şekilde ona bakıyordu. Hızlı bir şekilde kapıdan çıktı. Bunu daha önce kimse yapmamıştı önemli bir şey olmadığı sürece konuşmadan aniden çıkması normal değildi. O çıkarken içeri iki adet muhafız girdi.
"Kralım affedin böldük ama önemli " dedi içlerinden biri.
Babam merakla " dinliyorum" diye konuşması için izin verdi.
"Drazotisten gelen kafileye bir saldırı olmuş efendim" dedi muhafız. Herkes birden ayaklandı.
"Baş üstat Temar" diye fısıldadım..
🗡️ |
0% |