@wierjueee999
|
Tarih 9 Mart 2021. Bu güne de gözlerimi açtım. Uyuyup, bir daha uyanmamak dileğiyle geçirdiğim bir geceyi daha gündüz ettim. Hayatın bu monotonluğuna, bu kadar hızlı akıp geçmesine akıl sır erdiremediğim bir güne daha başlıyorum bu gün. Saatler öncesinden uyanmama rağmen yatağımdan kalkmayıp tavanı izledim. Düşüncelerim o kadar hızlı akıp gidiyor ki birisini tutmaya çalışırken diğerleri tutmaya çalıştığım düşünceyi de peşinden sürükleyip götürüyor. Aklıma yetişemiyorum. Bazen diyorum, keşke bir tuş olsa da susturabilsem hepsini. Başka türlü baş edemeyecek gibi hissediyorum zihnimle. Kendimin farkına vardığımdan beri zihnimle bir savaşasın içindeyim. Ne düşüncelerimi durdurabildim ne de diğer insanların aksine bazı şeyleri unutabildim. Hem yaşadıklarım, hem şahit olduklarım hepsini daha dün yaşamışım gibi zihnimde taptaze varlığını sürdürüyor. Unutamıyorum, oysaki ne isterdim bazı şeyleri unutup hayatıma dümdüz devam edebilmeyi. Unutmayı yapamayınca bana savaş açan zihnimle yaşamayı öğrendim ben de. Saatlerdir tavandan ayırmadığım gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. "Hadi." dedim içimden. "Yeni gün seni bekliyor." Yatağımdan kalkıp, nevresimlerimi düzelttikten sonra odamın camını açtım. Beni karşılayan İstanbul manzarasını seyrettim. Çoğu insanın aksine sevmezdim bu şehri. İnsan kirliliği şehrin bütün güzelliğini siliyor gözümde. Camdan ayrılıp yatağımın karşısında duran gardırobumdan eşyalarımı alıp duşa gittim sessizce. Ev ahalisi daha uyanmamıştı. Genelde onlardan sonra uyuyup onlardan önce güne başlardım. Alışmışlardı bu durumuma. Dört kişilik bir çekirdek ailem var. Annem ve babamla pek yakın olmasak da ablamla etle tırnak gibiydik. Canımdan candı o benim için. Belki de hayatımdaki en kıymetli insandı. Bazen sırf onun varlığı için bile katlanırdım çoğu şeye. Hayatıma bir anlam katıyor, "hadi devam et Burak hayatına." gücünü veriyordu bana. Kısa bir duşun ardından eşyalarımı giyip çıktım duştan. Odama geçip çantama gerekli kitaplarımı ve eşyalarımı koyup mutfağa geçtim. Annem şarkı mırıldana mırıldana kahvaltı sofrasını hazırlıyordu. Kapının pervazına yaslanıp annemi izledim. Ablam ve ben doğduktan sonra ömrünü tamamen bize adamıştı. Hani bazı ebeveynler vardır, hayattalarken de yokluğunu çekersiniz, benim ailem bize hiçbir zaman öyle bir eksiklik hissettirmemişti. Annemin de babamın da hayatım boyunca ellerini hep üzerimde hissettim. Bu şekilde büyümeme rağmen onlara tam anlamıyla hiçbir zaman bağlanamadım. Bu demek değil ki onları sevmiyorum veya saygı göstermiyorum. Hayır tabii ki öyle değil, mizacımdan ötürü insanları tam anlamıyla hayatımın içine alamıyorum. Aynı evi paylaşsak da hatta 21 senedir onlarla beraber yaşasam da hiçbir zaman tam anlamıyla asıl Burak'ı göremediler. Ablam, annemlere nazaran daha çok görür, duyar beni. Onu bile çok karıştırmak istemem düşüncelerime. Ben, bana yetiyorum. Bazen zihnimin karmaşasına dayanamayacak hale gelsem de kimseye anlatmıyorum. Dışarıdan çok efendi, akıllı, akademik başarısı yüksek bir insan gibi dursam da zihnim her dakika bana işkence ediyor. "Günaydın oğlum." Annemin sesiyle daldığım yerden irkilerek anneme baktım. Hafif gülümsedikten sonra ben de ona: "Günaydın anne."diyerek karşılık verdim. Annem yanıma gelip beni öptükten sonra tahminimce ablamı uyandırmaya gitti. Annem gittikten sonra kahvaltı sofrasına oturup ablamı beklemeden bir şeyler atıştırmaya başladım. Çok geçmeden diğer aile üyeleri de kahvaltı masasına oturmuştu. Onlar kendi aralarında sohbet ederlerken ben bugünkü derslerimi düşünüyordum. Saatime baktığımda geç kaldığımı fark edip apar topar bizimkilerle vedalaştıktan sonra otobüs durağına yürüdüm. Kulaklıklarımı takıp otobüsü beklemeye başladım. Daha otobüse binmeden otobüsteki insan yoğunluğu canımı sıkmıştı. Otobüs geldiğinde en arkaya geçip insanların suratına bakmadan camdan dışarıyı izlemeye başladım. Bugün fazla dalgındım ki çalan şarkıların sözlerine bile yetişemeden bir sürü şarkı çalıp geçmişti ve ben son durağa varmıştım. Otobüsten inip vapura bindim ve kısa vapur yolculuğunun ardından tekrar bir otobüs aktarmasından sonra okulumdaydım. Boğaziçi'nde psikoloji bölümü son sınıf öğrencisiyim. Kendimi başka bir alanda hayal edemediğim için bu bölüme severek başladım. Okula yürürken bir yandan da sınıf arkadaşım Levent'e mesaj atıp derse gelip gelmeyeceğini sordum. Sınıfıma geçip dersin başlamasını bekledim. O sırada sınıf çoktan dolmuş ve insanların bana olan kaçamak bakışlarını görmezden gelmiştim. Genelde kimseyle konuşmadan dersimi dinleyip okulda oyalanmadan eve geri dönerim. Ne kadar süre geçtiğinin farkına varmadan Levent'in yanıma gelmesiyle hocanın da sınıfa gelip derse başlaması bir olmuştu. Levent bölümdeki tek arkadaşım. Derslerinde başarılı olmasına rağmen özel hayatı çalkantılı bir kişi. Karakterlerimiz tam tersi olmasına rağmen Levent beni bir arkadaş olarak ayrı bir kefeye koyar, onun için diğer arkadaşları ayrı ben ayrıyımdır. Hayatıma dahil ettiğim sayılı kişilerden biri. Ders bittikten sonra Levent'le beraber Beşiktaş'ta dolanmaya çıktık, diğer dersimize saatler vardı. Levent'le olan arkadaşlığımda o anlatan taraf ben dinleyen taraf olurum. Çok fazla sosyal ortamı olduğu için sürekli anlatacak bir şeyler bulur ve ben de Levent'e akıl veririm. Levent'le konuşa konuşa bir kafeye oturup kahve sipariş ettik. "Ya kanka keşke dün gece sen de gelseydin fena eğlendik." dedi alttan alttan bir sırıtmayla. Girdikleri ortama gelmeyeceğimi adı gibi bildiği halde bana takılmaktan da geri durmuyordu. "Bir dahaki sefere hemen bir telefon aç saniyesinde oradayım." diye gülerek karşılık verdim ben de. Levent'in girdiği ortamlar bana pek gelmezdi. O diğer arkadaşlarıyla beraber eğlence mekanlarına giden, kız mevzuları bolca dönen ortamlara dahil olurdu. Ben daha çok evcimen, bilgisayar oyunları oynamayı seven, kendi halinde okumalar yapan, alanına düşkün biriyim. Farklılıklarımıza rağmen Levent kardeşim dediğim ikinci insan. Saatlerce sohbet edişimizin ardından diğer derse geçtik. Bugün içimdeki ben, hem daha bir durgun aynı zamanda daha da güçlüydü sanki. Ne hocanın anlattığı derse kendimi tam anlamıyla verebiliyordum ne de akıp giden düşüncelerimin üzerinde tam durabiliyordum. "Kendimin" sessiz fısıldamaları tüm zihnimin etrafında bir sis perdesi oluşturuyor ama o kadar sessiz fısıldamalar ki ne dediklerini tam algılayamıyorum. Sadece boğuk, anlamsız fısıldamalar olan bir bir sis perdesinin içinde "kendimin" ne dediğini yakalamaya çalışır halde dersin bitmesini bekledim. Levent'le vedalaştıktan sonra ne ara geldiğimi bile fark etmeden kendimi deniz kenarında buldum. Çevrede bir sürü insan olsa da içimi açacak bir şeyleri izlemeye ihtiyacım vardı. Gönül isterdi ki şu deniz kenarında tek başıma oturayım, saatlerce izleyeyim içim ferahlasın.. Ama İstanbul'da böyle bir yerde tek başına kalmanız neredeyse imkansız. Derin bir nefes alıp toparlanmaya çalıştım. Normalde de algılarım açık olsa bile çok fazla düşündüğüm zaman dalgın olduğum zamanlar olur. Ama bugün kendimle sessiz bir savaş içerisindeyim sanki. Biraz kendimi bıraksam kontrolü ele geçirecek olan biri varmış gibi içimde. O'na biraz izin versem dümenden beni alıp bir daha hiç beni geri almayacak bir kaptan misali. Bazen, karar vermem zorlaştığında, içinden çıkamayacak duruma geldiğimde içimde sanki benim yerime karar veren bir abi olduğunu düşünürdüm. Her türlü güçlüğün içinden beni çekip çıkarabilecek biri varmış gibi. Sonrasında ise olacak veya olmuş olan her olayın bütün olasılıklarını, getirisini düşündüğüm için, kafamdaki o abi figürünün de ben olduğunun farkına varıp bu "abi" düşüncesine gülümserdim. Belki de öyle olmasını istediğim için düşünüyorumdur, bilemiyorum. Daldığım yerden kendime geldiğimde havanın iyice karardığını, sokakların biraz tenhalaştığını fark ettim. Saatlerce sabit oturmaktan her yerim tutulmuştu. Boynumu çıtlattıktan sonra oturduğum banktan kalkıp otobüs durağına doğru yürümeye başladım. İçimden şarkı mırıldanarak yürümeme devam ettim. Eh hiç değilse bir şeyler mırıldandığımda sadece ona odaklanmak az da olsa zihnimi yavaşlatıyordu. Otobüse binip en arkaya geçtikten sonra dalgın camdan dışarını izlemeye başladım. Camın yansımasından ayakta dikilen bir erkeğin koltukta oturan bir kıza sürekli dayandığını görünce kaşlarım çatıldı. Dışarısını izler gibi onları izlemeye devam ederken kızın birkaç kere hareket edip uzaklaşmaya çalıştığını gördüm. "Böyleleri sence de bazı şeyleri hak etmiyor mu?" Gelen düşünceleri kafamı silkeleyerek uzaklaştırmaya çalıştım, bir yandan da hâlâ camdan yansımalarını izliyordum. Kız vardığımız durakta inince çatılan kaşlarım düzelmişti. Onu rahatsız eden erkek de durakta inecek mi diye bakarken, inen kızın arkasından bakıp boşalan koltuğa geçtiğini gördüm. Gergin bir otobüs yolculuğundan sonra vapura sonrasında da otobüse aktarma yaptım. "Bu şahit olduğun ilk durum değil. Hep böyle sessiz kalacak mısın? Sen, ben sessiz kaldıkça kim bunların hakkından gelecek?" Sesli bir şekilde oflayınca otobüsteki birkaç göz bana doğru dönmüştü. Burada duramıyordum, temiz havaya ihtiyacım var. Duracak düğmesine basıp otobüsün durağa gelmesini bekledim. Durduğunda kendimi can havliyle otobüsten atıp şakaklarımı ovuşturdum. Keşke biraz sussalar. "Şşşş sessiz olsana yoldan geçenler duyacak." Önümdeki ara sokaktan gelen sese kulak kesildim. Arkasından boğuk sesler ve bir erkeğin kahkahası duyuldu. Sokağın girişine yaklaşıp köşeden sessizce izlemeye başladım. Karanlık olduğu için yüzleri seçemiyordum ama sanırım biri, bir kızı sıkıştırmıştı. "Çok eğleneceğiz güzelim sessiz ol." "Param var, onu vereyim lütfen beni rahat bırak." dedi kız "Paranla ilgilenmiyorum güzel kız." diyip iğrenç bir kahkaha attı. Sanırım sarhoştu, konuşurken cümleleri toparlayamıyordu. Daha sonra boğuşma sesleri gelmeye başladı. "Neyi bekliyorsun? Böyleleri bitmiyor işte, bak karşına yine böyleleri çıktı." "Haklısın." diye fısıldayıp adamın üzerine koşmaya başladım. Adım seslerini duyunca arkasını döndü. Kızı tutuşu gevşemişti. Yanına vardığım gibi suratına yumruğu geçirmiştim. "Daha da fazlasını hak ediyorlar bunu sen de biliyorsun." Yumruğumu geçirmemle yere savrulması bir oldu. Kız da fırsattan istifade koşa koşa sokaktan uzaklaştı. Adamın üstüne çıkıp yumruk atmaya devam ettim. Bugün yeterince bu olaylara şahit olmuştum. "Ee eğleniyor musun bari?" diyip bir yumruk daha geçirdim yüzüne. Sarhoş olduğu için beni ittirecek gücü yoktu. Hoş, olsa da şu an hiçbir şey fark etmezdi. Babamdan genetik gelen bir gücüm vardı ve sinirlendiğimde gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Hırsımı alamayıp vurmaya devam ettim, vurdukça acıdan daha da fazla inliyordu şerefsiz.
Duyduğum adım sesleriyle beraber atacağım yumruk havada kalmıştı. Kafamı çevirip gelen kişiyi görmemle birlikte neredeyse aldığım nefes kesilecekti. Karşımda "ben" duruyordum. Kollarını göğsünde bağlamış, yaptığım şeyden gurur duyan bir yüz ifadesiyle beni izliyordu. "Sen ne.. Ama bu nasıl olur? Sen kimsin?" Yüzündeki ifade silinmeden beni izlemeye devam ediyordu. Yavaşça yanıma yaklaşıp tam karşımda durdu. Yüz yüze bakıyorduk, aynaya bakıyormuşum gibi hissediyordum. Bir süre hiçbir şey söylemeden ve hatta inanır mısınız o an hiçbir şey düşünmeden sadece o'nu izledim. Düşüncelerimin durmamasından, zihnimin yoğunluğundan şikayetçi olmalarım ona bakarken bitmişti. Nasılını ve nedenini sorgulamadım, sadece anlamlandırmaya çalışıyordum. "Sen gerçek değilsin, zihnimin bir oyunusun." diyebildim zorlukla. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi? Zihnim beni yanıltmazdı, hayatım boyunca anımsamaktan tereddüt ettiğim bir olay bile olmadı. Çocukluk anılarımı, yaşadığım her şeyi dünmüş gibi hatırlıyorum. Unutamamak benim hastalığımdı. Karşımda duran "ben" de yaşadıklarım kadar, ben kadar gerçek bir şekilde karşımda ete kemiğe bürünmüş bir şekilde karşımda duruyordu. "En az senin kadar gerçeğim Burak. Ben senden ayrı değilim, ben "senim." Aynı anda hem dehşeti hem anlamlandıramadığım güven duygusunu hissetmiştim. Bu yaşadığım tam olarak neydi? Hayal mi görüyordum yoksa gerçekten delirmiş miydim? Kendime nasıl anlatabilirdim bu karşılaşmayı? "Bugün yaşadığım düşünce yoğunluğundan dolayı bir yanılsama yaşıyorum şu an. Sen gerçek olamazsın." Yüzündeki gülümseme bir an olsun gitmeden bana cevap verdi. "Yaşadığın düşünce yoğunluğundan dolayı burada olduğum doğru ama bana gerçek olmadığımı söyleyemezsin. Ben, senim Burak. İnkar etmen hiçbir şeyi değiştirmeyecek." Tam cevap vereceğim sırada yüzüme yediğim yumrukla ne olduğunu anlayamadan yere düştüm. Dövdüğüm kanı bozuk herif, attığı yumruktan sonra sarsak sarsak yürüyerek üzerime geliyordu. Adamdan bakışlarımı çekip "o"na tekrar bakmak istemiştim ama burada değildi. Ne? Sokak serserisi yakalarımdan tutup beni sarstıktan sonra suratıma bir yumruk daha atmıştı. Tekrar yumruk atacağı sırada kolunu yakalayıp, adamı üzerimden atmam bir oldu. Yere düştüğünde karnına bir tekme savurup şerefsizi izledim. Yerde iki büklüm yatıp karnını tutuyordu. "Gönül isterdi ki şuracıkta senin nefesini keseyim, ama ellerimi kirletmeme bile değmezsin. Bir daha milletin kızına salça olacağın zaman bu gece aklına gelsin şerefsiz herif. Bu gece gelsin ve yediğin dayağı unutma." Onu orada bırakıp ara sokaktan çıktım. İçim soğumamıştı ama bu bile yeterdi o aşağılık herife. "Yetmeyecek Burak sen de biliyorsun. Onu döven ilk insan değildin, son da olmayacaksın. Hayatına bu şekilde devam edip kızların travması olmaya devam edecek." Gelen düşünceyle birlikte adımlarım bıçak keser gibi durdu. Hayır, hayır şu an bunları düşünmeyeceğim. Zihnimin beni daha fazla o adamı dövmesi için teşvik etmeyeceğim. Kulaklıklarımı takıp eve kalan yolu müzik dinleye dinleye yürüdüm. Sol elmacık kemiğim fena sızlıyordu, sert vurmuştu şerefsiz. Eve geldiğimde ev ahalisi salonda oturuyordu. Suratım ne haldeydi bilmiyorum, annemin nasihatlerini dinleyebilecek bir durumda değildim şu an. Kimseye selam vermeden odama çekildim. Gardırobumun aynasında suratıma baktım. Biraz kızarmıştı ama moraracağını sanmıyorum. Üstümü değiştirip, tuvalete elimi yüzümü yıkamaya gittim. Ne yaşamıştım bugün ben? İşim bittikten sonra lavabonun aynısından kendimi izledim bir süre. "O"nun söylediği cümleler kafamda yeniden yankılandı. "En az senin kadar gerçeğim Burak. Ben senden ayrı değilim, ben "senim." Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi aklım almıyordu. Şu anki aynaya bakmamdan farksızdı bugün "o"nu görmem. Düşüncelerim çok yoğundu ondan böyle bir şey yaşadım diye düşünüp kenara atabileceğim bir konu değildi. Neydi bu? Nasıl olabilir? Biraz daha kendimi izledikten sonra odama geçip kendimi yatağa attım. Bugün yaşadıklarımı düşünmemeye çalışarak tavanı izledim bir süre. Yorulmuştum hem de ruhsal anlamda. Sırtımda görünmez bir kambur olduğunu düşünmüştüm çok uzun bir süre. Düşündüklerim, zihnim benim kamburumdu, kabuslarımdı. Bazen kabuslarımda göreceğim şeylerin ihtimalinden uyku uyumak istemezdim. Öyle gerçekçi rüyalar görüyorum ki bazen gördüğüm şeyin kötülüğünden, tüm günüm ruhsuz bir şekilde geçiyor. Yaşadıklarım hariç, gördüğüm rüyaları unutamam da cabası tabii. Doğmaması gereken bir zihin dünyaya gelmiş de doğmanın bedelini bu şekilde ödüyormuş gibi hissederim bazı zaman. İnsanlar bazı şeyleri unutmak istemez, anılarına tutunmak ister. Ben ise unutmak için, düşünmemek için ömrümden yıllar verecek kadar yorulmuş hissediyorum. Bu düşüncelerle kapadım gözlerimi. Bu gece de sabaha uyanmama dileğiyle uyuduğum bir geceydi.
|
0% |