@withmeral
|
10
Gorg Krallığında bugünlerde her canlıda bir telaş ve heyecan vardı. Kimse nedeni anlayamadığı bir biçimde kendini mutlu ve huzurlu hissediyordu. Kuşlar daha neşeli, çiçekler daha renkli, insanlar da daha mutluydu. Ancak sarayın bahçesindeki küçük gölün yanında oturmuş düşüncelere dalan Artemis ise etrafındaki bu mutluluk tablosunu fark etmiyordu. Artemis, kuşların cıvıltısını dinleyip baharın burnuna getirdiği taze çiçek kokularını içine çekerken Morgan koşmaktan nefes nefese kalmış bir şekilde “Prensesim her yerde sizi arıyorum, yine nereye kayboldunuz?” diye sordu.
Artemis, yüzünü Morgan’a dönmeden dudaklarına bir gülümseme yayılmıştı. Balodan önce babası Morgan’ı onun özel muhafızı yaptığından beri günler geçmişti. Bu günler boyunca Artemis, sürekli Morgan’la uğraşmış onu oradan oraya peşinde sürüklemişti. Onun pes edip bu görevi bırakmasını istiyordu ancak bu kaçma kovalamaca da ona eğlenceli gelmeye başlamıştı. Her fırsatını bulduğunda Morgan’a hissettirmeden ortadan kaybolup onu telaşlandırmak hoşuna gidiyordu. Morgan’da her yerde onu arıyor, bulana kadar sarayın altını üstünü getiriyordu. Morgan her ne kadar bunu görevi için yapsa da bazen saatlerce Artemis’i bulamadığında başına bir şey gelmesinden endişe duyuyor, onu bulana kadar içi bir türlü rahatlamıyordu.
Morgan, Artemis’in yanına oturdu ve düzensiz nefesini sakinleştirmeye çalıştı. Artemis’in ise yüzünde hâlâ çocuksu bir mutluluk okunuyordu. Artemis, Morgan’a dönüp, “Bir dahakine daha dikkatli olman gerek. Her seferinde seni atlatıyorum. Böyle mi koruyacaksın beni?” dedi ve Morgan’a göz kırptı. Onunla eğlenmek, onu sinir etmek ve onunla kavga etmek hoşuna gidiyordu. Uzun zamandır pek arkadaşı olmadığından ve hep yalnız olduğundan Morgan’la vakit geçirmek ona iyi hissettiriyordu.
Balodan sonraki günler boyunca birçok kez sohbet etme fırsatları olmuştu. Morgan gerçekten de iyi bir insandı ancak Artemis onun birçok konudaki ukala tavırlarına sinir oluyordu. Bir gün Artemis dövüş dersi için Komutan Jasper’ın yanına gitmişti, tabii ki Morgan’da onunla birlikteydi. Jasper oldukça yakışıklı ve genç bir komutandı ayrıca Artemis’e karşı da bir ilgisi olmadığı söylenemezdi. Ders boyunca Morgan, Jasper’ın Artemis’e karşı tavırlarından rahatsız olmuştu. Her seferinde ona dokunmak için bir fırsat kolluyor ve yüzünde şeytani bir gülümsemeyle Artemis’in gözlerinin içine bakmaya çalışıyordu. Artemis dövüş dersinde o kadar da iyi değildi, savunmayı başarsa da saldırıyı bir türlü gerçekleştiremediğinden rakibini yere seremiyordu. Jasper’da onun bileklerini tutup kendisine vurmasını sağlamaya çalışıyordu. Jasper, Artemis’e her dokunduğunda uzaktan onları izleyen Morgan, sinirden ne yapacağını bilemiyor, bir o yana bir bu yana yürüyüp Artemis’in dikkatini dağıtıyordu. Daha sonra Jasper, Artemis’in dikkatinin dağılmasından faydalanıp onu tuttuğu gibi yere serdi. Artemis, sırtını yere vurulmasından duyduğu acıyı unutup sinirle Morgan’a baktı çünkü kaybetmesinin tüm suçlusu olarak onu görüyordu. Jasper, dersin bittiğini söyleyip gittikten sonra Artemis sinirle Morgan’ın yanına geldi ve “Senin yüzünden oldu.” dedi.
Morgan, Artemis’in neyi kastettiğini anlamadığından bir şey söylemeyince Artemis, “Sürekli dikkatimi dağıttığın için oldu. Senin yüzünden kaybettim.” dedi. Morgan, Jasper yüzünden iyice gerilmiş olduğundan sinirini Artemis’ten çıkarmak istedi, “Benim yüzümden mi? Dövüşmeyi bilmiyorsunuz ki. Ayrıca o komutandan ders aldığınız takdirde hiçbir zaman da öğrenemeyeceksiniz. Gerçek bir dövüş isterseniz ben size ondan daha iyi öğretirim.” dedi.
Artemis, Morgan’ın bu kendini beğenmiş ukala tavırlarına deli olduğu için, ellerini göğsünde birleştirip alaycı bir ifadeyle Morgan’a baktı, “Jasper, krallığın en yetenekli komutanlarından biridir. O yüzden kendini sakın onunla kıyaslama.” dedi.
Morgan, Artemis’in o beceriksiz komutanı kendine karşı övmesini her ne kadar kıskanıp sinirlense de bozuntuya vermedi, Artemis’in onun canını yakmaya çalıştığını bildiğinden o da aynı şekilde karşılık vermek istedi, “Hiç güleceğim yoktu. Ben onu iki dakika da yere sererim. Ayrıca dövüş savunma işi değildir her zaman saldırıdır ama siz küçücük bir kız çocuğu olduğunuz için hiçbir zaman bunu öğrenemeyeceksiniz.” dedi.
Artemis’i bu hayatta deli eden en büyük şey birinin onu yaptığı şeyde küçük görmesi ve ona kız çocuğu diyerek aşağılamaya çalışmasıydı. Yüzünde Morgan’ın artık ezbere bildiği o yabani ifade geri geldi ve elleriyle Morgan’ın göğsüne vurarak “Sen kime kız çocuğu diyorsun ha? Seni mahvederim.” dedi. Morgan, Artemis’in zayıf bileklerinin göğsündeki etkisine gülümseyerek bakıyor, onun bu sinirli hallerinin ona ayrı bir tatlılık kattığını düşünüyordu. Morgan, Artemis’in güzel yüzüne bakıp onu daha da sinir etmek istedi ve “İsterseniz bir düelloda benimle yapın. Size gerçek dövüş neymiş öğreteyim.” dedi.
Artemis, bazen Morgan’ın onun bir prenses olduğunu unuttuğunu ve ona karşı ukalaca tavırlarını devam ettirdiğini gördüğünde hem şaşırıyor hem de hoşuna gidiyordu. Jasper’ın onunla dövüşürken, gerçekten dövüşmediğini, karşısında bir prenses olduğu için ona göre davrandığını biliyordu. Hatta çoğu zaman sanki onunla eğleniyormuş gibi basit hareketleri günlerce yapmasını istiyordu. Bu yüzden Morgan’ın bu düello teklifi çok hoşuna gitmişti. “Tamam, kabul ediyorum.” dedi.
Az önce Jasper’la antrenman yaptıkları alanda karşı karşıya gelip düelloya başladılar. Aslında Morgan Artemis’i incitmek ya da ona zarar vermek istemiyordu. Sadece onu delirtmek ve sinirlendirmek hoşuna gittiğinden bu düello teklifini ortaya atmıştı. Artemis ona karşısında en büyük düşmanı varmış gibi baktığını görünce Morgan bunun pek de iyi bir fikir olup olmadığını sorgulamaya başlamıştı. Evet, Artemis küçük bir kız çocuğuydu ancak içinde yatan deli bir tarafı da yok değildi. Morgan hâlâ boynundaki hançerin soğukluğunu hatırlıyor ve az daha nefessiz kalıp öleceğini unutamıyordu.
Artemis, ona doğru hamleler yaptıkça Morgan savunmada kalmaya çalışıyordu. Artemis ise tüm acısını çıkarır gibi yumruklarını Morgan’ın omuzlarına ve karnına göndermeye çalışıyordu. Artemis, Morgan’ın öylece durduğunu görünce sinirle “Öyle dikilecek misin yoksa gerçekten dövüşecek misin?” diye sordu.
Morgan, bazen Artemis’in bir prenses olduğunu ve ona karşı saygısızlık yaparsa başının belaya gireceğini unutarak ukalaca şeyler yapıyordu ancak neticede karşısındaki prensese vurması imkânsızdı. Bu yüzden “Prensesim, size karşı bir şey yapamam. Sanırım düello fikri pek de iyi bir fikir değil.” dedi. Bunun üzerine Artemis, “Düello da karşındakinin rütbesinin bir önemi yoktur, kendine çok güveniyordun ya, göster gücünü.” dedi.
Morgan derin bir nefes aldı ve Artemis’e ne kadar güçlü olduğunu göstermek istedi. O sırada Artemis, ona doğru yumruk atarken Artemis’in kolunu yakalayıp sırtına dayadı, Artemis kolunun acısını çekerken bir hamlede ayağıyla Morgan’ın bacak arasına bir tekme indirdi. Morgan acıyla onu bırakınca Artemis gülmeye başladı. İçlerinde hem birbirlerini yenme hem de ne kadar güçlü olduklarını gösterme arzuları vardı. Bu yüzden birbirlerini alt edebilmek için savunmasız bir anlarını yakalamaları gerekiyordu. Morgan Artemis’in üzerinde doğru ilerledi, Artemis kenara çekilip Morgan’a arkasından saldırdı ve onu yere sermeye çalıştı. Ancak Morgan o kadar güçlüydü ki Artemis onu yerinde hareket bile ettiremiyordu, dışardan bakıldığında Morgan’a arkasından sarılmış gibi görünüyordu. Morgan, Artemis’in kollarının kendi bedenine sarılmaya yetmediğini görünce gülümsemeden edemedi ve birazcık böyle kalmada bir sakınca da görmedi.
Daha sonra Artemis’in karnına yavaşça dirsek attı ve Artemis sendeler gibi olup onu bırakmak zorunda kaldı. Birbirlerinin gözlerinin içine bakıp bir sonraki hamlelerini düşünüyorlardı. Artemis son bir defa Morgan’a doğru bir tekme attı ancak Morgan ondan önce davranıp ayağını tuttuğu gibi onu yere serdi ancak Artemis yere düşerken Morgan’ın ayağına çelme taktı ve Morgan bir anda kendini yerde Artemis’in üstünde buldu. İkisi de soluk soluğa kalmış ve oldukça yorulmuştu bunun yanında birbirlerine bu kadar yakın olmaları da oldukça garip hissettiriyordu. Morgan Artemis’in güzel yüzüne bakınca yüzünde bir gülümseme belirmişti. Artemis ise hayatında ilk defa bir erkeğe bu kadar yakın olduğundan Morgan’ın simsiyah gözlerine bakınca içinde tarif edemediği bir duygunun yeşerdiğini hissetti. Daha sonra Morgan’ın ona gülümseyerek baktığını görünce sinirlenip “Kalk üstümden.” diye bağırınca Morgan hemen toparlanıp kalktı sonra da Artemis’e kalkması için elini uzattı. Artemis, Morgan’ın elini tuttu ve onun kocaman ellerinde kendi küçücük ellerinin kaybolmasına izin verdi.
Bu dövüş düellosundan sonraki gün Artemis at binmek için çiftliğe gitmek istemiş Morgan’da onunla gelmişti. Artemis, çocukluğundan beri at binmeye bayılırdı. Babası onu kendi atına bindirdiğinde ilk başta çok korkup ağlamıştı ancak babası ona korkmamasını ve ata güvenmesini öğütlemişti. Büyüdükçe ata ustaca binmeyi öğrenmiş ve atlarla arasında özel bir bağ oluşmuştu. Babası ona bir doğum gününde kahverengi ve çok asil bir at hediye etmişti. Artemis bu atın adını Valeria koymuş, onu her şeyden çok sevmişti ancak Valeria oldukça zor bir attı ve Artemis ne kadar istese de ona binmesine izin vermemişti. Artemis ağlaya ağlaya babasına gittiğinde babası Valeria’nın güvenini kazanmasını ve ona olan sevgisini göstermesini söylemişti. Gerçekten de Artemis babasının söylediği gibi onun güvenini kazanabilmek ve onu ne kadar çok sevdiğini gösterebilmek için günlerce hatta aylarca beklemişti. Her gün onu ziyarete gitmiş, lezzetli otlar getirmiş ve şarkılar söyleyip sırlarını anlatmıştı, tüm bunların sonunda Valeria da onun sevgisine karşılık vermiş ve birbirinden ayrılmaz bir ikili olmuşlardı.
Valeria sadece Artemis’i sevdiğinden ondan başka kimsenin onu sevmesine ve ona binmesine izin vermezdi. Bu yüzden Morgan, Valeria’yı sevmek istediğinde Artemis Valeria’nın ona kızacağını ve istemeyeceğini düşünmüştü. Ancak Valeria, Morgan’ın başını okşamasına ve gözlerini öpmesine izin vermişti. Artemis şaşkın bir şekilde Valeria’ya bakmıştı, kendisi onun sevgisini kazanabilmek için aylarını harcamıştı ancak Morgan sadece birkaç dakika da nasıl onun sevgisini kazanmış olabilir diye düşünüyor ve içten içe sinirleniyordu. Ancak Artemis, Valeria’nın sahibinin değer verdiği insanları gözünden anladığını ve Morgan’a da bu yüzden izin verdiğini bilmiyordu.
Daha sonra Artemis ve Morgan, çiftliğin yakınlarında bir tepenin üzerine çıkıp oturdular ve oradan tüm Gorg Krallığının ayaklarının altında olmasını seyrettiler. Artemis, Morgan’la vakit geçirdikçe onu daha iyi tanıyor ve onunla sohbet etmekten keyif aldığını fark ediyordu. Artemis diğer insanların yanında kendini hep kötü hissediyordu. Bir prenses olduğu için insanlar doğal olarak ona hep mesafeyle yaklaşır ve nerdeyse çoğu insan olduğu gibi davranmazdı ancak Morgan onlar gibi değildi. Onu ilk gördüğü genç nasılsa şimdi yanında oturan gençte aynıydı. Çoğu zaman ona bir prensese davranılması gerektiği gibi davranmıyor, ukalaca konuşuyor bazen de ona sataşıyordu ama hiçbir zaman kalbini kırmıyor, onu üzmüyor ve kendini kötü hissettirmiyordu. Morgan’ında onunla vakit geçirmekten eğlenip eğlenmediğini merak ediyor ama sormaya çekiniyordu.
Artemis, manzarayı izleyen Morgan’a döndü ve “Babam Bilge’ye benim için bir muhafız bulmasını istediğinde sen o prensesin ben olduğumu biliyor muydun?” diye sordu. Morgan, Artemis’e baktı ve “Evet, Bilge söylemişti.” dedi. Artemis, “Bilge’nin evinde söylediklerim yüzünden benden nefret ettiğini düşünmüştüm. Neden benim muhafızım olmayı kabul ettin ki?” diye sordu.
Morgan, ona gülümseyerek baktı, “Sizden nefret etmedim hem nefret kazanılması kolay bir duygu değildir. Ayrıca ben de size hoş davranmadım ki, ormanda avınızı yakaladım sonra Bilge’nin evinde size biraz sert çıkıştım. Yani karşılıklı olarak birbirimize hoş davranmadık ancak sonra Bilge bana bu görevi söylediğinde kabul etmek istedim, hem size vermem gereken bir emanetim vardı.” dedi.
Artemis gülümsedi, sonra tekrar Morgan’a baktı ve “Babanı çok özlüyorsun değil mi?” diye sordu arkadaşça bir tavırla. Çünkü Morgan’ın Bilge’nin evinde söylediklerini hatırlayınca çok üzülmüştü ve kendi babasını kaybetmenin ne kadar yıkıcı bir şey olduğunu düşünmek bile istemiyordu.
Morgan, babasını hatırlayınca manzaraya doğru döndü ve “Özlüyorum tabii ki, babam demek benim çocukluğum demek. Yaşadığım ev, köyüm, arkadaşlarım, sevdiğim her şey demek. O gidince çocukluğumda, evimde, sevdiğim her şeyde ellerimden kayıp gitti. Şimdi geçmişi olmayan bir adam olarak kaldım.” dedi. Artemis Morgan’ı üzdüğünü düşündü ve “Özür dilerim, istersen kapatalım bu konuyu.” dedi.
Morgan, Artemis’in şefkatli bakışlarını ilk defa görmüştü ve bir süre onun gözlerinin içine baktı. “Sorun değil, hem düşününce insan sıkıntılarını içine atıp kimseyle konuşmadığında o dertlerin yok olduğunu sanıyor. Oysa paylaştıkça birazcık daha hafiflemiş hissediyorsun.” dedi. Sonra da gülümseyerek “Siz anlatsanıza peki, kralın kızı olmak nasıl bir duygu?” diye sordu hevesle.
Artemis de gülümsedi ve “Babam bize karşı hiçbir zaman bir kral gibi davranmadı, sıradan babalar nasılsa öyle davrandı. Bizi gerçekten bu hayattaki tüm kötülüklerden korumaya çalıştı. Mesela küçükken bizi sırtına bindirip gezdirirdi, yemekte sevmediğimiz sebzeler olursa gizlice alıp tabağına koyardı, uyumadan önce bazen yanımıza gelip bize masal anlatırdı.” dedi. Anılarını hatırladıkça yüzünde kocaman bir gülümseme yayıldı.
Morgan, Artemis’in gülümsemesini görünce “İlk defa sizi böylesine mutlu görüyorum, prensesim.” dedi ve o da kocaman gülümseye başladı. Artemis ilk defa birinin yanında hiç düşünmeden konuşabildiğini ve özgürce gülebildiğini fark ediyordu. Morgan’a baktığında sanki onu yıllardır tanıyormuş gibi hissetmeye başlamıştı. Morgan’da Artemis’i ilk gördüğünde ne kadar sert ve yabani olduğunu düşünmüştü ancak gerçekten içinde küçük bir kız olduğunu gördükçe ona karşı daha önce hissetmediği farklı bir sevgi besliyordu. Onun yüzüne baktıkça sanki çocukluğundan kalma güzel bir anıya bakıyormuş gibi hissediyordu.
Daha sonra Artemis Morgan’a, uzun zamandır sürekli düşündüğü ama kimseye sormaya cesaret edemediği bir soruyu sormak istedi, “Evden ayrılmak ya da evden uzak olmak nasıl bir duygu?” diye sordu. Morgan Artemis’e baktı ve “Evden uzakta uyuduğun ilk gün korkup evini özlüyorsun ancak daha sonra sürekli yaşadığın bir duygu olduğu için alışıyorsun.” dedi.
Artemis, bir sırrını paylaşıyormuş gibi tereddütle Morgan’a baktı ve “Biliyor musun ben hiç saraydan ayrılmadım, yani başka bir yerde hiç uyumadım.” dedi. Morgan Artemis’in masum yüzünü keyifle inceledi “Peki evden ayrılmak ya da uzaklara gitmek mi istiyorsunuz?” diye sordu.
Artemis, daha önce hiç kimseye hatta kendine bile tam olarak itiraf edemediği bu soruya nasıl cevap vereceğini bilemedi. “Bilmiyorum ama başka yerleri merak ediyorum, başka bir ülkede güneşin doğuşu, batışı, insanları veya manzarası nasıldır merak ediyorum. Açıkçası başka diyarları görmeyi isterdim.” dedi ve bu isteğini ilk defa birine sesli olarak söylediğinde rahatladığını hissetti.
Bunun üzerine Morgan, “Biliyor musunuz, aslında ben de bazen gitmeyi düşünüyorum. Sürekli aynı yerde kalmak yerine hiç bilmediğim, adını bile duymadığım yerleri gidip görmek isterdim.” dedi. Sonra da gülümseyerek “Belki bir gün birlikte bir maceraya atılırız.” diye ekledi. Artemis, Morgan’la bir yere gitme fikrini duyunca o da gülümsedi ancak sonra kendini toplayıp “Seninle ben şuradan şuraya bile gitmem.” deyip kızarmaya başlayan yanaklarını saklamak için manzaraya döndü.
Biraz zaman sonra Morgan fısıltıyla karışık “Ancak nereye gidersek gidelim insan yine ait olduğu yere yani evine geri dönüyor.” dedi ve Artemis, Morgan’ın söylediği bu şeyi uzun uzun düşünmeye başladı.
İşte Artemis, Morgan sarayın her yerinde onu ararken gölün kenarına oturup bunları düşünmüştü ve sürekli gözünü her kapattığında Morgan’ın yüzünün aklına gelmesine sinir olmaya başlamıştı. Onun yüzünün her ayrıntısını nasıl ezbere bildiğine hayret ediyordu.
Artemis, Morgan’ın dinlenmesine fırsat vermeden yine ayağa kalkıp saraya doğru hızlı adımlarla gitmeye başladı ve Morgan’da onu kaybetmemek için peşi sıra yürümeye başladı. Daha sonra birlikte saraya doğru giderlerken Artemis köşede Richard’ı saray adamlarından biri olan Simon ile hararetle konuşurken gördü ve Morgan’a “sessiz ol” işareti yaptıktan sonra yavaşça Richard’a hissettirmeden yanına kadar sokuldu. Simon, prensesi görüp selam vermeseydi Richard, Artemis'in arkasında olduğunu bile fark etmezdi. Arkasına dönüp Artemis’i ve yanındaki güçlü muhafızı görünce Richard yine soğuk soğuk terlemeye başlamıştı. Eğilip selam verdi “Prensesim, sizi tekrar görmek ne güzel.” dedi. Simon’da ona selam verdi ve “İzninizle benim önemli işlerim vardı.” diyerek hemen ortadan yok olmuştu.
Artemis, Richard’ın Simon’a “Biraz daha zamana ihtiyacım var.” diye bağırdığını duymuştu. Artemis, Simon gidince Richard’a “Hayırdır, bir sorununuz mu var?” diye sordu. Morgan da hemen arkasında Artemis’in konuştuğu bu garip davranışlı adamı çözmeye çalışıyordu ama adamın güvenilir biri olmadığı her halinden belliydi.
Richard, “Hayır prensesim, hiçbir sorunum yok. Sizler nasılsınız?” diye sordu telaşla. Ancak her halinden bir şey sakladığı ve heyecanlandığı belli olduğundan Artemis, bir anda “Sen ne karıştırıyorsun?” diye sordu. Richard, böyle bir soru beklemediği için “Anlamadım prensesim, bir şey mi dediniz.” dedi takındığı uysal tavrıyla.
Ancak Artemis, Richard’ın bir şeyler karıştırdığını anlamıştı, karşısındaki adam onu aptal yerine koymaya çalışınca iyice sinirlendi ve Richard’a yaklaştı, gömleğinin yakalarını tutup “Bana bak, kimsin, nesin, ne haltlar çeviriyorsun bilmiyorum ama eğer ki Diana’yı üzecek olursan seni doğduğuna pişman ederim.” dedi ve sonrada yakasını bıraktı.
Richard, bu kızın arıza çıkaracağını tahmin etmişti ama yakasına yapışacağını düşünmemişti. “Prensesim, ben düşündüğünüz gibi kötü biri-“ demişti ki Artemis sözünü kesti ve “Dua et bir yanlışını görmeyeyim, gözüm üzerinde, tek bir hatanda o başını kellenden ayırırım.” diye bağırınca Richard bir an sanki başı gövdesinde değilmiş gibi elleriyle kafasını yokladı ve yerinde olduğunu hissedince biraz rahatladı. Morgan da Artemis gibi bu adamdan hiç hoşlanmamıştı ancak Artemis’in adamı nasıl korkuttuğunu da hayranlıkla izlemişti.
Richard’ın yanından ayrıldıktan sonra Morgan Artemis’e “Kim bu adam?” diye sordu. Artemis’te “Bilmiyorum ama pekte iyi bir insana benzemiyor. Diana’yı üzmesinden korkuyorum.” dedi. Morgan biraz düşündükten sonra “Aslında kim olduğunu ve ne amacı olduğunu öğrenebiliriz prensesim.” dedi. Artemis “Nasıl öğrenecekmişiz?” diye hevesle sordu.
Morgan Artemis’e şehir merkezinde tanıdığı bir adam olduğunu, o adamın şehre giren çıkan herkesten haberi olduğunu ve genelde insanların kötü işler için onu kullandığını anlattı. Bu adam Willy adında yaşlı bir adamdı. Gerçekten de şehrin tüm hırsızlarını, dolandırıcılarını ve kötü adamlarını tanırdı. Morgan, “Ben gidip araştırayım, kimmiş, buraya neden gelmiş her şeyi öğrenip gelirim.” dedi. Ancak Artemis “Ben de geleceğim.” diye diretince Morgan her ne kadar istemese de sonunda kabul edip “Tamam ama siz arabada bekleyeceksiniz prensesim, tehlikeli olabilir.” dedi ve birlikte yola çıktılar.
Willy şehrin en ücra ve kötü yerlerinde yaşadığından buralar oldukça tehlikeliydi. Morgan at arabasını pazar yerinin yakınında durdurdu ve Artemis’e sakın arabadan çıkmamasını, onu beklemesini ve her şeyi öğrenip geleceğini söyleyip uzaklaştı. Pazar yeri oldukça kalabalıktı ve her yerde çeşit çeşit insanlar vardı. Morgan gideceği yeri bildiğinden doğruca Willy’nin dükkânına doğru ilerledi. Artemis’in önerisiyle Willy’e bir kese altın getirmişti çünkü Artemis, Richard hakkında her şeyi öğrenmek istiyordu. Willy bir kese altını görünce babasını bile satacağından Richard ile ilgili bildiklerini anlattı ancak bu bilgiler pek de yeterli değildi. Morgan öğrendiği tüm bilgileri aklına yazarak arabaya geldi ancak arabanın içine baktığında Artemis’in orada olmadığını görünce korkuyla ne yapacağını bilemedi. Etrafına bakındı ancak her yer o kadar kalabalıktı ki Artemis’i bulmasına imkân yoktu.
Artemis, Morgan gittikten sonra arabada otururken iki tane hırsızın yaşlı bir kadının cebinden gizlice altın kesesini çaldıklarını görünce hemen arabadan inip tanınmamak için başına bir şal geçirdi ve zaten erkek gibi giyindiğinden kimsenin dikkatini çekmiyordu. Gizlice iki hırsızın peşine takıldı ancak hırsızlar yaptıkları işte usta olduklarından arkalarından onları takip eden biri olduğunu fark etmişlerdi. Birbirlerine başlarıyla işaret verip biri sağ tarafa biri sol tarafa gidince Artemis bir an kalakaldı sonra da sağ tarafa gidenin peşine takıldı. Ancak hırsız ne yapacağını iyi bildiğinden Artemis’i çıkmaz bir yola soktu ve böylece iki hırsız Artemis’i köşeye sıkıştırdı. Hırsızlar onları takip edenin bir kız olduğunu anlayınca şaşırsalar da kızın kıyafetlerinden soylu biri olacağını hemen kestirdiler.
Ancak hesaba katmadıkları bir şey vardı, o da karşılarındaki kişi sıradan bir kız değildi. Hırsızlardan biri Artemis’in üzerine gelirken Artemis bir tekmeyle adamı uzaklaştırdı. Daha sonra diğeri Artemis’in üzerine geldi ve Artemis hançerini çıkarıp kendini savunmaya başladı. Hırsız Artemis’in hançeri tutan bileğini bükmeye çalışırken bir anda sırtında bir el hissetti ve arkasını döndüğünde genç bir adamın ona kafa atmasıyla yere düştü. Artemis’i kurtarmaya gelen bu genç adam Morgan’dan başkası değildi. Diğer hırsız cebinden hançerini çıkarıp Morgan’ın üzerine doğru geliyordu ancak o sırada Morgan, telaşlı bir şekilde Artemis’in yarası var mı diye kontrol ediyordu. Artemis hançeriyle gelen hırsızı fark edip “Morgan, dikkat et.” diye bağırdı ve Morgan daha dönemeden hırsız hançeriyle Morgan’ın omzunu yaraladı ancak Morgan yaralı omzuna aldırmadan adamın kolunu kırıp bir tekmeyle yere serdi. İki hırsızda şimdi yerde inleyip yatıyorlardı.
Artemis, Morgan’ın omzuna bakıp “İyi misin, acıyor mu?” diye sordu. Morgan sinirden acısını hissetmiyordu bile, “Sana arabada beklemeni söylemiştim, tehlikeli yerler burası, ne işin var senin burada.” diyerek Artemis’e bağırdı. Artemis’in prenses olmasını unutmuş, saygı sözcükleri yerine “sen” diye hitap ederek konuşuyordu çünkü o adamlar Artemis’e bir şey yapacak diye çok korkmuş yüreği ağzına gelmişti. Ya yetişemeseydi neler olurdu düşünmek bile istemiyordu. Artemis, her zaman klasik savunmasını yani, “Ama bak bir şey olmadı işte.”yi yaptı.
Daha sonra hırsızların ceplerinden yaşlı kadının kesesini aldı ve Morgan’a gösterdi “Yaşlı kadının parasını çaldılar ne yapsaydım oturup beklese miydim?” diye sordu. Daha sonra da keseyi yaşlı kadına vermek için arabaya doğru ilerlemeye başladı, Morgan da arkasından onu takip ediyordu. Ancak Morgan hâlâ sinirli ve gergin olduğunu görünce Artemis onunla uğraşmak istedi. “Ne oldu biraz korktun sanırım.” dedi ve gülümsedi. Morgan ise Artemis’e sinirli sinirli baktı. Artemis, Morgan’ın sinirli halini görünce “Hadi ama işte gerçek bir dövüş düellosuydu, eğer bu kadar korkak olmasaydın ikimiz iyi bir ikili olabilirdik.” dedi ve sonrada Morgan’ın yarasını unutup omzuna küçük bir yumruk atınca Morgan acıyla inledi.
Sonrasında yaşlı kadının kesesini verip arabaya bindiler ve Morgan Artemis’e Richard hakkında Willy’den öğrendiklerini anlattı. Yani özetinde Richard sahtekârın tekiydi ve Artemis’in düşündüğü gibi güvenilir bir adam değildi. Artemis bunları öğrenince şüphelerinde haklı olduğunu anladı ve saraya dönüp Richard’ı yaka paça dışarı atmak istedi ancak Willy, Morgan’a bir ay sonra uğrarsa tam olarak Richard’ın amacını ve Gorg Krallığına neden geldiğini öğrenip anlatacaktı. Bu yüzden Morgan, Artemis’e sakin olmasını ve onun planını anlayıp ona göre hareket etmek gerektiğini söyledi aksi takdirde adam bir şekilde kendini aklayabilirdi. Artemis istemeyerekte olsa Morgan’ın bu önerisini kabul etmek zorunda kaldı çünkü Richard’ın nasıl kötü bir adam olduğunu babası ve Diana’ya anlatırken elinde sağlam delilleri olsun istiyordu. Aynı zamanda Diana’nın bu adamdan hoşlandığı belliydi ve yanlış bir şey yapıp onun kalbini kırmak istemiyordu bu yüzden de o sevimsiz adama biraz daha katlanmak zorundaydı.
Saraya döndüklerinde bahçede Emilia ve arkadaşlarının kahkahalarla sohbet ettiklerini gördüler. Kızlar, her zaman Artemis’e laf sokmaktan ve onunla alay etmekten zevk aldıkları için hiçbir fırsatı kaçırmak istemiyorlardı. Kızlardan biri Artemis’in toz içinde kalmış kıyafetlerine bakıp “Artemis, görmeyeli hiç değişmemişsin hâlâ oğlan çocuğu gibisin.” dedi ve gülmeye başladı. Artemis, bunu hakaret olarak görmediğinden cevap verme tenezzülünde bile bulunmadı.
O sırada Emilia’nın arkadaşlarından Almira, Artemis’in hemen arkasında bekleyen Morgan’ı fark etti ve “Artemis, yanındaki bu yakışıklı gençte kim?” diye sordu. O sırada bütün kafalar Morgan’a dönünce Morgan hanımefendilere başıyla selam verdi. Artemis, kızların Morgan’a bakmasından rahatsız oldu ve bir hışımla Morgan’a dönüp sinirle baktı. Artemis cevap vermeyince Emilia, hemen Almira’ya dönüp “Adı Morgan, Artemis babamın sözünü dinlemediği için peşine bir muhafız görevlendirdi.” dedi. Artemis bu sefer sinirle Emilia’ya baktı, Emilia ise söylediğiyle gurur duyarmış gibi omuz silkti.
Almira’nın gözleri hâlâ Morgan’ın üzerindeydi ve tepeden tırnağa onu süzmekle meşguldü. Yerinden kalkıp yanına geldi ve “Benim adım da Almira. Birlikte bir şeyler yapmaya ne dersin?” diye sordu. Artemis, Almira’nın ne kadar çapkın ve kendini beğenmiş bir kız olduğunu biliyordu ayrıca da hakkı var gerçekten de çok güzel bir kızdı. Artemis o anda Morgan’ı da alıp çekip gitmek istiyordu ama bacakları hareket etmiyor gibiydi.
Morgan, Almira’ya teşekkür edip çok yoğun olduğunu söyledi ancak Almira bu cevabı hayır olarak kabul etmediğini belirtti çünkü her zaman istediğini almak için sonuna kadar uğraşırdı. Morgan, Artemis’e baktığında Artemis’in öldürücü bakışlarının hâlâ üzerinde olduğunu fark etti. Almira ise kızların kahkahalarından cesaret alıp Morgan’a daha da yaklaşmaya çalışınca Artemis artık kendine hâkim olamadı ve “Morgan, gidelim.” diye bağırdı. Daha sonra da sinirle bahçeden çıkıp saraya doğru hızlı hızlı yürümeye başladı ve Morgan da Artemis’in bağırmasından ürküp arkasında ona yetişmeye çalışıyordu.
Artemis, Emilia ve çetesinin yanlarından iyice uzaklaştıklarına emin olunca durdu ve sinirle Morgan’a baktı, “Ne diye konuşuyorsun o kızla?” diye bağırdı, sesinde aynı zamanda bir kırgınlık ve küskünlük de vardı.
Morgan, Artemis’in neye sinirlendiğini anlamadığı için “Ben sadece-“ diyebilmişti ki Artemis sözünü kesti, “Sen sadece benim muhafızımsın. Bundan sonra onlarla konuşman yasak, duydun mu beni?” diye bağırdı. Morgan Artemis’i sinirlendirecek ne yapmış olabilirim diye düşünüyor ama bir cevap bulamıyordu ve “Peki, prensesim siz nasıl emrederseniz.” dedi.
Artemis, hâlâ hızlı hızlı nefes alıp veriyordu ve içinde neden olduğunu anlamadığı bir his bütün bedenini ele geçirmeye başlamıştı. Hem sinirlenmiş hem kalbi kırılmış hissediyordu çünkü kendinde itiraf etmese de Almira’nın Morgan’la ilgilenmesini kıskanmıştı. Ancak hayatında ilk defa hissettiği bu kıskançlık duygusu küçücük yüreğine çok ağır gelmişti bu yüzden sinirden ağlamak hatta Morgan’ı deli gibi yumruklamak bile istiyordu. Son kez sinirle Morgan’a bakıp sarayın içine girdi. Artemis’in, hayatında ilk defa hissettiği bu duyguyla nasıl başa çıkacağını öğrenmesi gerekiyordu.
-BÖLÜM SONU-
Yorumlarınızı bekliyorum... |
0% |