@withmeral
|
14 Gorg Krallığı yavaş yavaş eski mutlu ve huzurlu günlerine dönmeye başlamıştı. Kral Harold, iyice dinlenmiş ve günlerce yatağında istirahat etmişti. Hekim Valentino ona dinlenmesini ve ayağa kalkmamasını tembih etse de Kral Harold çocuk gibi yatmaktan iyice sıkılmıştı. Bu yüzden kafasını dağıtmak için Kraliçe Fiona ya da kızlarıyla bahçede gezintilere çıkıyordu. Hastalandığı gün neler olur bittiğini Alberta’dan ve güvendiği diğer saray adamlarından öğrenmişti. Otis ve onun taraftarlarının kendi şahsi çıkarları için nasıl pis işler yaptığını ve Ronald’ın da kendini tahtın varisi gibi gösterdiğini bir bir öğrenmişti. Bunun yanında Alberta’ya yaptıkları evlilik baskısını, halkı ayaklandırmalarını ve diğer krallıkları da ticaret vaadiyle nasıl planlarına alet ettiklerini de anlamıştı. Kızının tüm bunları tek başına göğüslemesine çok üzülmüş, Kraliçe Fiona’ya da kızına destek olmadığı için hafif sitemde bulunmuştu. Ancak Fiona’da hem kralın hastalığına üzüntüsünden hem de kendi oğlu gibi gördüğü yeğeni Ronald’ın bu kadar kötü olabileceğini düşünmediğinden kızının evlenmesinde bir sakınca görmemişti. Bu sayede krallığı da tehlikeden kurtaracağını düşünmüştü. Ancak kral iyileşmeye başladıktan sonra Fiona’da Ronald’ın gerçek yüzünü ve nasıl Kral Harold’ın tahtına göz koyduğunu bunun için Alberta’ya yaptığı baskıları da anlamıştı ve kızından özür dileyerek pişmanlığını dile getirmişti. Hatta Thanos Kraliçesi olan kardeşi Jessica bile geçmiş olsun için ziyaretine geldiğinde onun yüzünde de hüzünden ziyade oğlunun kral olacağına dair sevinç gördüğünü daha şimdi yeni hatırlıyordu. Kocasının üzüntüsünü atlattıkça kardeşine de gönül koymuştu ve bu insanlar yüzünden kızını ve krallığını ateşe attığını düşündükçe kendini suçluyordu. Kral Harold da tüm bu olanları öğrendiğinde bu yaşında bile hâlâ dostun ve düşmanın ayırt edilemeyeceğini görünce çok şaşırdı. Ronald’ı o da severdi ancak ona kızını üzmemesini söylemişti. Bu yüzden Ronald’ın bir daha yüzünü görmek istemediğini söyleyerek krallığa girmesini yasakladı. Tabii bu hareket Thanos Krallığı ve Gorg Krallığı arasında bir husumetin başlangıcı olsa da Kral Harold sahte dostları artık yanında görmek istemiyordu. Weston ve Clifford Krallığının da kendisi hasta yatağında yatarken tek düşündüklerinin ticaret olduğunu öğrendiğinde bundan sonra onlarla da yapılacak olan ilişkilerin gözden geçirilmesini istedi. Adeta krallığın üç tarafı da dost görünümlü düşmanlarla doluymuş ancak Kral Harold bunları nasıl fark edemediğini düşününce kendine kızıyordu. Bunun yanında Alberta’dan ve diğer saray adamlarından öğrendiği kadarıyla Aragon Krallığı üzüntüleriyle herkesi şaşırtmıştı. Çünkü diğer krallar gibi ne ticaretten ne de antlaşmalardan bahsetmiş sadece Kral Harold’ın iyileşmesini dört gözle beklediklerini söylemişlerdi. Gerçekten de Kral Leonard’ın defalarca kez Hekim Valentino ile konuştuğunu ve ona Glenn ormanlarındaki şifalı çiçeklerden bahsettiğini duyan birçok kişi olmuştu. Hatta kralın durumu kötüleşmeye başladığında Kral Leonard’ın bir köşeye çekilip gözyaşlarını sildiğini görenler bile vardı. Ancak Leonard’ın içinde ne yaşadığını kendisinden başka kimse bilemezdi. Ne kadar kötü ve çıkarcı bir insan olursa olsun onun da kalbi vardı ve demek ki o da sevdiği insanlara değer veriyordu. Kral Harold’la yıllarca düşman olmuştu ancak onunla düşman olması onun iyileşmesini istemesine engel değildi. Birbirleriyle savaşsınlar, kavga etsinler ya da birbirlerinden nefret etsinler ancak Leonard onun ölmesini isteyecek son kişilerden biriydi. Kral Harold, bunları öğrendiğinde şaşkınlığını gizleyememişti. Ancak tüm bu olanlarda onu şaşırtmayan tek bir kişi vardı o da Otis’den başkası değildi. O adamın yıllardır kendine sağladığı nüfuzun ve yapmaya çalıştığı pis işlerin farkındaydı. Adeta kendini krallığın en önemli adamı yapmıştı ancak arkasında o kadar fazla taraftarı vardı ki Kral Harold yıllarca onun bir hata yapmasını beklemek zorunda kalmıştı. O kadar sinsi ve kötü bir insandı ki her adımını planlı attığından Kral Harold ona bir şey yapamamıştı. Ancak bu sefer Otis yakayı kurtaramamıştı. Bundan önce yaptıkları, o hasta yatağında yatarken kralın emirlerini defalarca kez çiğnemesi ve saray erkânı üzerinde baskı kurup Alberta’yı evliliğe zorlaması artık onun paçayı kurtarmasını engelleyemeyecekti. Bu yüzden Kral Harold, onu asla affetmeyeceğini söyleyip kızının gözünden akan her bir yaş kadar kırbaçlanmasını ve bu ülkeden sürülmesini emretti. Ölüm onun için kolay bir yoldu ancak sürgünde olup hayatı boyunca bir daha asla Gorg diyarına adım atmaması ve sefil bir adam olarak yaşaması ona en büyük ceza olacaktı. Onun bu kadar ağır bir ceza aldığını gören taraftarlarının kimisi kovulmuş kimisi de korkup birer birer istifa etmek zorunda kalmıştı ve saray pisliklerden yavaş yavaş kurtulmuştu. Kral, Alberta ile Alexander’la olan evliliği hakkında özel olarak konuşmuştu. Alberta ona Otis ve Ronald’ı yenmesi için tek çaresinin bu olduğunu aksi takdirde Otis’in ve Ronald’ın krallığı ele geçireceğini söylemişti. Bunun yanında Prens Alexander’ın kral hasta yatarken ona çok destek olduğunu ve acılarını paylaştığını da ekledi. Kral kızının anlatımından Alexander’ın ona ne kadar iyi hissettirdiğini anladı ve bu evliliğin mecburiyet barındırmayan bir evlilik olduğunu fark etti. Kızına bunu açık yüreklilikle sorduğunda Alberta sadece utanıp sessiz kalmıştı. Kral Harold’da kızının bu evliliği sadece onlardan kurtulmak için yaptığını değil Alexander’dan da hoşlandığını anlamıştı. Çünkü onlarca seçeneği varken Alberta, Alexander’ı boşuna seçmemişti. Anlaşılan damadı olacak prens çoktan kızının güzel kalbini çalmayı başarmıştı. Ancak yine de Alexander’ı kendisi karşısına alıp konuşmadan bir karar vermeyecekti, kızının bir daha üzülmesini ve kalbinin kırılmasını istemiyordu. Bu yüzden Alexander’a bir mektup yazdı ve en yakın zamanda saraya gelmesini istedi. Bu sayede damadını daha yakından tanımak ve kızına uygun olup olmadığını görmek istiyordu. Bunu bir kral olarak değil bir baba olarak yapıyordu. Bunun yanında Kral Leonard’ın ona çocukların izdivacını istediğiyle ilgili sözlerini hatırlayınca bunun gerçekleşebileceğini düşünmemişti ancak zaten bu aralar hiçbir şey Kral Harold’ın düşündüğü gibi olmuyordu. Kral kabul etmese de formdan düşmüştü, artık tahtı yeni varisine ve kızına bırakması gerektiğini anlamıştı. Kral tam olarak iyileşmediği için şimdilik krallığı saray erkânı yönetiyor ancak önemli kararları Kraliçe Fiona ve Alberta’ya soruyorlardı. Krallıktaki herkes evliliğin ne zaman gerçekleşeceğini ve varisin nasıl bir genç olduğunu konuşup duruyordu. Alberta’da bu dedikoduların farkındaydı. Kraliçe Fiona, bir ara Alberta’nın yanına uğradı, ona karşı kendini çok mahcup hissetse de kızının Alexander hakkında olumlu düşüncelere sahip olduğunu gördüğünden kızı için mutlu olmuştu. Onunla izdivaç hakkında konuşmuş ve krallıkların karşılıklı olarak birbirlerini ziyaret etmeleri gerektiğini söylemişti. Kraliçe Fiona’da tıpkı Kral Harold gibi Prens Alexander’ın iyi bir genç olduğunu düşünüyor ancak yine de onu yakından tanıyıp kızlarına uygun olup olmadığını öğrenmek istiyordu. Gorg Krallığı üstündeki ölü toprağını kaldırmış mutlu mesut yaşantılarına devam ederken hayallerinin cenazesiyle meşgul olan Richard’ı kimse görmüyordu. Richard, hayatında hiç olmadığı kadar üzgün ve yenilmiş hissediyordu. Aylardır kurduğu hayaller ellerinden kayıp gitmiş Richard’ı öksüz bırakmıştı. Oysa Clifford’dan buraya gelirken gemide nasıl Gorg Kralı olacağıyla ilgili kurduğu hayalleri kendisinden başka kimse bilemezdi. Odasına gelip ona yemek getiren hizmetçiler normalde doymak bilmez bir iştahı olduğunu bildiklerinden daha dün getirdikleri tavukların öylece masanın üzerinde hiç dokunulmadan durduğunu görünce Richard’a “Hasta mısınız efendim?” diye sormuşlardı. Richard ise onlara bakmış ve “Öldü.” demişti. Hizmetçiler, “Herhalde çok sevdiği bir yakınını kaybetti.” diye düşünmüş ve “Kim öldü? Yakınınız mıydı?” demişlerdi bunun üzerine Richard onlara hayatının en büyük sırrını açıklar gibi fısıltıyla “Hayallerim öldü.” demişti. O günden beri hizmetçiler bu adamın deli olduğuna hükmedip onunla az iletişim kurmaya çalışmışlardı. Richard’ı üzen şeylerin başında amcasına layık bir evlat olamamanın verdiği utançta vardı. Drew amca asla Richard gibi böyle bir yenilgiye uğramamıştı, her daim doğru adımlar atıp avını alt etmeyi başarmıştı. Ancak Richard bunda başarılı olamamış ve krallığın ellerinden kayıp gitmesini seyretmişti. Kurduğu planlara göre birkaç ay içinde Diana ile evlenip tahtın varisi olacaktı ancak kralın aniden hastalanması ve Alberta’nın evlenmek istemesiyle planı tuzla buz olmuştu. Richard, kral iyileştikten sonraki günler boyunca odasında ellerinden kayıp giden hayallerinin ve elde edemediği zenginliğinin yasını tuttu. Ancak bir Richard kolay yetişmiyordu bu yüzden de artık bu ölü toprağını üstünden atması ve kendine gelmesi gerekiyordu. Sonuçta o, amcasından sonra en büyük dolandırıcı, sahtekâr ve üçkâğıtçıydı. Ona bunlar söylenildiğinde iltifat olarak kabul ettiğinden her daim bunları kendine hatırlatmayı severdi. Şimdi tekrar tazelenmesi ve yeni planlarını oluşturması gerekiyordu. Bu zamana kadar asla kaybetmemiş ve asla yenilmemişti şimdi de bu yenilgiyi kabul etmemeliydi. Sonuçta Diana avucunun içindeydi, Gorg Kralı olamasa da Gorg damadı olarak imtiyaz elde etmeye ve sömürebildiği kadar krallığı sömürmeye çalışacaktı. Zaten saf ve iyi kalpli olan Diana’nın hiçbir şey anlayacağı yoktu. Ne yalan söylerse söylesin Diana’yı inandıracağından onunla izdivacı zaten çocuk oyuncağıydı. Ancak onu endişelendiren şey Kral Harold’dı. Kral’ın Otis ve Ronald’dan nasıl intikam aldığını duymuştu, hatta günlerce Kral Harold’ın Ronald’a nasıl bağırdığı ve onu krallığından nasıl kovdurduğu konuşulmuştu. Eğer kral kendisinin gerçek yüzünü öğrenirse ona ne yapacağını kestirmek zordu. Sonuçta Ronald bir prensti ancak kendisi sıradan biri olduğundan Kral Harold’ın gazabından kurtulması imkânsızdı. Fakat onun gibi büyük bir dolandırıcının risk alması gerekiyordu. Elindeki zarları altı getirmesi için sadece bir hakkı vardı, eğer zarlar altı gelmez ve Diana ile evlenemezse bu kumarı baştan kaybetmiş olacaktı. Kral Harold’ın hastalığı hâlâ tam olarak atlatamamasından yararlanması gerekiyordu bu sayede kral onların izdivaç işine kafa yoramazdı. Zaten Alberta’nın evliliği, barış süreci derken Kral Harold iyice dalgınlaşmış ve formunu kaybetmişti. Bu yüzden Richard’ın rüzgârı kendi tarafına çevirmesi gerekiyordu. Kral Harold onu ticari ilişkilerle ilgilenen Brendon’ın yanında çalışmasını istediğinde çok sevinmiş ve eski zenginliğine kavuşacağını düşünmüştü. Ancak Brendon o kadar huysuz ve inatçı bir ihtiyardı ki kısa sürede Richard’ı canından bezdirmişti. Yaptığı hiçbir yalakalığı ve iltifatı beğenmiyor bunun yanında onu sürekli azarlayıp daha çok çalışmasını istiyordu. Bu yüzden de bir an önce Gorg damadı olmalı ve bu huysuz ihtiyarı çekmektense saray erkânı üyelerinden biri olmalıydı yoksa Brendon’ın yanında biraz daha kalırsa kafayı yiyecekti. Aslında Richard, planını oldukça iyi bir şekilde ilerletiyordu. Kral hastalanmadan önce neredeyse bir aydır Diana ile sevgili gibi görüşüyorlardı ve tüm aile bunu biliyordu. Birlikte birçok kez gezintilere çıkmışlar ve bazen de aile yemeklerine katılmış böylece kendini aileye kabul ettirmeyi başarmıştı. Yaradılışı gereği insanları kendine hayran bırakan bir hitabet yeteneği olduğu için bunu çok kısa bir sürede yapmıştı. Aile içinde Diana’dan sonra Kraliçe Fiona’nın da gözdesiydi. Kraliçe damadı olmasını umduğu Richard’la sohbet etmeyi ve onun güzel iltifatlarını duymayı severdi. Richard, Kral Harold da dâhil her ne kadar kendini aileye kabul ettirmiş olsa da o küçük yılana kendini bir türlü sevdirememişti. Richard’ın yılan olarak gördüğü kişi Artemis’ten başkası değildi. Ne zaman onu görse o zehirli dilini çıkarır, ona laf sokar ve ona kötü kötü bakardı. Richard birçok kez ona iltifatlar edip hediyeler getirse de Artemis’in onu her gördüğü yerde öldürecek gibi bakmasından kurtulamamıştı. Richard bu yüzden bazen sarayda tek başına tenha yerlerde dolaştığında bir yerden Artemis çıkacak diye arkasına baka baka yürüyor, bu yaşta küçücük bir kızdan korktuğu için kendine kızıyordu. Sonuçta Artemis’in onun planlarını anlamasına imkân yoktu, inatçı ve erkek gibi bir kız olduğundan sadece Richard’a kafayı takmıştı. Bu yüzden Diana ile evlendiğinde artık Artemis’ten korkmasına da gerek olmayacaktı. Bunun yanında Diana ile ne kadar yakınlaşırsa yakınlaşsın tam olarak aralarındaki ilişkinin ismini koyamamıştı. Diana, öylesine saf ve masum bir kızdı ki haftalar sonra ilk defa elini tutabilmişti. Birkaç kez ona sarılmaya ve öpmeye çalışsa da Diana utanıp kendini geri çekmişti. Bu yüzden Richard, onun sadece yanında dolaştığı bir arkadaşından öteye geçemiyordu. Diana’ya onu sevdiğini belli edecek bir sürü jestler yapmış ve sayısız hediyeler almıştı. Hatta oturup sabahlara kadar aşk mektupları yazıp, kütüphaneden çaldığı bir şiir kitabından da şiirler eklemişti. Her şeyi çalmaya müsait bir yapısı olduğundan şiirleri bile kendi yazdığını söylemiş, bu sayede sadece yaşayanları değil ölüleri de yalanlarına alet etmişti. Bununla kalmayıp onu sürekli bir yerlere gezmeye getirmiş ve katıldıkları davetlerde onu el üstünde tutmuştu. Etrafında bulunan kızlar Diana’nın peşinde pervane olan bu adamın kim olduğunu merak etmiş ve oldukça da kıskanmışlardı. Ancak Diana, böyle abartılı hediyelerin ve süslü sözlerin meraklısı bir kız değildi. Bu yüzden Richard ne kadar pahalı hediyeler alırsa alsın Diana bunlarla ilgilenmiyor, ona ailesini ve Clifford’da yaşadığı zamanlarını anlatmasını istiyordu. Kısa zamanda Richard, Diana’nın diğer kadınlar gibi pahalı hediyelerden, mücevherlerden, ipekli elbiselerden ve aşk dolu şiirlerden değil de samimi hikâyelerden ve küçük şeylerden hoşlandığını anlamıştı. Ancak bunu anlayana kadar kazandığı servetin yarısını ona alacağı pahalı hediyelere harcamıştı, hatta bir keresinde kendi krallığından getirttiği oldukça pahalı bir mücevheri hediye etmişti. Bu mücevheri getirtebilmek için günlerce uğraşmıştı ancak Diana’ya hediyeyi verdiğinde sadece teşekkür etmekle yetinmişti. Biraz zaman sonra ise Richard, yerde renkli bir taş bulmuş ve onu Diana’ya uzatmıştı, Diana bunu görünce o kadar mutlu olmuş ve sevinmişti ki Richard anlamamış gözlerle dakikalarca ona bakmıştı. Onun için denizler aşıp mücevherler getirtmişken Diana gidip aptal bir taşa seviniyordu. Ancak Richard, Diana’nın bu tavırlarına biraz daha katlanmak zorundaydı. Diana öyle saf ve kandırılması öyle kolaydı ki yalan söylemek için kırk takla atmasına gerek olmadan ne yalan söylerse söylesin Diana zaten sorgusuz sualsiz ona inanıyordu. Bunun yanında her zaman maddi ve manevi ona destek olacağını da söyleyince Richard’dan mutlusu olamazdı. Fakat tüm bunlar Richard için yeterli değildi o yaradılışı gereği her zaman daha fazlasına sahip olmalıydı. Bu yüzden de Diana’nın bu ezik ve aptal hallerine karşı âşık adam rolünü en iyi şekilde oynaması gerekiyordu. Richard, bu süre zarfında Diana’nın ondan sadece hoşlandığını değil ona gerçekten âşık olduğunu hissediyordu. Ona göre her zaman kadınların ilgisini çeken oldukça yakışıklı bir adamdı bu yüzden Diana’nın onun bu cazibesine karşı koyması zaten imkânsızdı. Birkaç kez Richard, hasta olduğunu söylediğinde Diana’nın gözlerindeki korkuyu ve onu kaybetme korkusunu görmüştü. Yani Diana’yı yaralı bir kuş gibi avucunun içine almış, kim ne derse desin Diana ondan asla vazgeçemeyecek bir hale gelmişti. Bu yüzden de ne Kral Harold ne de Artemis’e bir söz düşmeyecekti çünkü her ikisi de Diana’nın Richard’sız yapamayacağını anlayacaktı. Richard yeni planını hazırlamıştı ancak bu sefer çok daha hızlı ve sağlam adımlar atmalıydı. Bu yüzden de bugün Diana’ya evlenme teklifi edecekti. Kral hastalandığından beri Diana ile doğru düzgün konuşamamıştı bu nedenle Diana’ya onu çok özlediğini söyleyerek her zaman buluştukları söğüt ağacının altına çağırmıştı. Diana, babası iyileştiğinden beri üzgün halinden kurtulmuş ve Richard’ı görmek için yanına gitmişti. Bu süreçte onu çok ihmal ettiğini ve ona haksızlık ettiğini düşünmüştü. Richard’ın yanına geldiğinde günlerdir kendini hiç bu kadar iyi hissetmediğini fark etti. Sarayın tüm stresi ve sıkıntılarından kurtulup Richard’ın yanında güzel havanın tadını çıkarıyordu. Richard’a baktığında gözlerindeki sevgi dolu ifadeyi gördüğünde çok mutlu oldu. Babası hastalandığında sevdiklerini kaybetme korkusunun ne kadar zor bir şey olduğuyla yüzleşmişti. Oysa Richard tüm ailesini birden kaybedip bununla başa çıkmayı öğrenmişti. Diana, ona baktığında tüm sevdiklerinin yanında olmasını istediğini ve Richard’ı asla kaybetmek istemediğini fark etti. Diana düşüncelere dalmışken Richard da kendi planını tekrar gözden geçiriyordu. Diana’ya evlenme teklifi edecekti ancak Diana henüz erken olduğunu söyleyerek reddedebilirdi. Bu yüzden de onu ikna edecek şeyler söylemeliydi. Diana’nın düşünceli yüzüne baktı ve “Prensesim, son zamanlarda hiç görüşemedik, nasıl oldunuz?” diye sordu. Diana ona gülümseyerek “İyiyim, çok teşekkür ederim. Siz nasıl oldunuz? Sizi çok ihmal ettim biliyorum.” dedi. Richard, oyunculuğuna çok iyi hazırlandığından bir anda gözlerine yaş biriktirdi, “Nasıl olayım, çok kötüyüm.” dedi. Diana, ürkek bir kuş gibi Richard’ın ıslak gözlerine baktı “Ne oldu, kötü bir şey mi oldu?” diye sordu. Richard, Diana’nın üzgün sesini duyunca bir kez daha kendi oyunculuğunu tebrik etti ve Diana’nın narin ellerini yakaladı, “Daha ne olsun? Günlerdir sizin güzel yüzünüze hasret kaldım, nefes alamıyorum. Güneşi görmeyen çiçekler nasıl boynu bükük kalırsa ben de sizi görmediğim için bitap düştüm.” dedi. Diana hiç beklemediği bu güzel sözler karşısında ne hissedeceğini bilemedi, Richard’ın kendi ellerindeki sıcaklığını ve ona olan sevgi dolu bakışlarını hissedince yanaklarına pembelik dolmaya başladı. “Ben de sizi görmeyi çok istedim. Ancak merak etmeyin, artık kötü günler geride kaldı. Babam çok daha iyi. Bu yüzden artık sık sık görüşebiliriz.” dedi. Richard derin bir nefes aldı ve yüzündeki şeytani ifadeyi saklamaya çalışarak, “Biliyor musunuz, Kral Harold’ın hastalandığı haberini aldığımda kendi babam hastalanmış gibi perişan oldum. Günlerdir ağzıma bir lokma koyamadım, kralımız hasta yatağında yatarken benim gözüme de uyku girmedi. Tanrım, yüce kralımızı korusun.” dedi ve ellini kalbine koydu. Ancak Richard, kral hasta olduğu günler boyunca planını düşündüğünden iştahı gayet açıktı. Diana, Richard’ın aile özlemini ve baba sevgisini bildiğinden Kral Harold’ı kendi babasının yerine koyduğunu duyduğunda çok mutlu oldu. “Babam için bu kadar üzülüp perişan olduğunuzu bilmiyordum. Teşekkür ederim.” dedi. Richard, artık asıl konuya gelmesi gerektiğini biliyordu, öksürerek boğazını temizledi ve “Prensesim aslında ben sizinle bir şey konuşmak istiyorum.” dedi. Diana, gözlerinin içine baktı ve “Buyurun.” dedi sevecen bir sesle. Richard, her şeyi önceden planladığından Diana’nın bu teklifi kesinlikle kabul etmesi gerektiğini düşünüyordu bu yüzden laf oyunlarıyla onun aklını karıştırmak ve teklifini kabul ettirmek istiyordu. “Prensesim, ancak size söyleyeceğim şey sizi kırabilir, kızdırabilir ya da oldukça şaşırtabilir. Fakat artık yüreğim dayanmıyor, size bunu söylemezsem böyle yaşamaya devam edemeyeceğim.” dedi. Diana korku ve endişe dolu gözlerle ona baktı, kalbi neredeyse ağzına gelmişti. Yine bir sevdiğini kaybetme korkusuyla yüzleşmek istemiyordu. “Lütfen, söyleyin hemen. Kötü bir şey mi? Hasta mısınız yoksa?” diye sordu telaşla. Richard, Diana’nın korku dolu gözlerini görünce bir kez daha kendini tebrik etti. Gözlerine timsah gözyaşlarını biriktirdi ve en acıklı sesiyle “Biliyorsunuz, ben ailemi kaybettim. Hayatta kimsem kalmadı, yapayalnız bir adamım. Ne geçmişim var ne de geleceğim.” dedi sonra da çaktırmadan Diana’ya baktı ancak Diana’nın kilitlenmiş bir şekilde ona baktığını görünce sözlerine devam etti, “Herkesin hayalleri, arzuları vardır. Benim de bu hayatta bir arzum var. Bir ailem olmasını, baba olmayı ve tekrar özlediğim o geniş aileye sahip olmayı istiyorum. Kendimi yeniden bir ailenin parçası gibi hissetmek istiyorum.” dedi ve ellerini yüzüne kapadı, gözlerinden yaşlar akmadığı için silecek bir gözyaşı da olmadığından kuru gözlerini çekiştirdi. Onu dinledikçe Diana’nın da gözleri yaşardı ve onun ne kadar aile özlemi çektiğini duyunca kendini ona karşı suçlu hissetti. Richard, tekrar sazı eline aldı ve Diana’nın yaş dolu ürkek gözlerine baktı, “Ben her şeyini kaybetmiş karanlığa mahkûm olmuş bir adamken siz bana ışık oldunuz, elimden tutup beni ayağa kaldırdınız. Bana yeniden yaşamayı, hayatı sevmeyi öğrettiniz. Kendi aile sofranıza davet edip bana ailenizden biri gibi hissettirdiniz. Babanıza, annenize ve kardeşlerinize baktığımda kendimi ilk defa yıllar sonra bir ailenin ferdi gibi hissettim.” dedi. Sonra da Diana’nın ellerini tutup göğsünde birleştirdi, “Bununla da kalmayıp bana aşkı da öğrettiniz. Kalbim karşınızda hiç olmadığı kadar hızlı çarpıyor. Karşınızda ne diyeceğimi, nasıl hissedeceğimi bilemiyorum. Kralımız hastalandığından beri günlerce sizi göremediğimde anladım ki sizin yüzünüzü görmeden, sesinizi duymadan yaşayamam ben. Siz benim güneşim, havam, suyumsunuz. Bunlar olmadan bir can nasıl hayat bulur. Siz olmadan ölürüm ben.” dedi ve yüzünü Diana’nın ellerine gömdü. Diana hayatında ilk defa duyduğu bu aşk sözleri karşısında kendini oldukça garip hissetti. Daha önce ne kimseye âşık olmuş ne de bir erkekten böylesine aşk dolu sözler duymuştu. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi pır pır ediyordu. Kalbinin, etraflarında uçuşan şu minicik kuşlardan bir farkı yoktu. Richard’ı ilk gördüğü andan beri ondan öylesine hoşlanmış ve onu öylesine kendine yakın görmüştü ki şimdi onun da kendisinden böylesine hoşlandığını duyunca göz pınarlarında gözyaşları yeniden birikti. Hayatı boyunca onu sevecek ve ona sadık olacak bir aşkı bekleyecekti ancak kader onun karşısına bu kişiyi çoktan çıkarmıştı bile. Yanaklarından yaşlar süzüldü, Richard eliyle Diana’nın yanağındaki yaşları sildi, o kadar içli oynuyordu ki söylediği sözler az kalsın kendini de ağlatacaktı. “Ağlamayın lütfen, benim için bir damla bile gözyaşı dökmeyin. Ben sizi ağlatmak değil hayat boyu güldürmek isterim.” dedi sonra da Diana’nın masum gözlerine baktı ve “Eğer o güzel kalbinizde ufacıkta olsa bir yerim varsa, ömür boyu sizinle yaşamak ve size sadık bir eş olmak istiyorum.” dedi. Diana bu beklenmedik izdivaç teklifini duyunca şaşırdı ve yüzünde bir gülümseme belirdi. Richard’ı ilk gördüğü zamandan beri kalbindeki boşluğun dolduğunu hissetmişti. Şimdi hayalini kurduğu mutlu evliliğe ve sakin aile hayatına kavuşabilirdi. Richard’la evlenip saraydan uzaklaşmak ve sarayın tüm bu ihtişamından kurtulup doğayla içi içe olmak istiyordu. Zaten Richard’ın bu ihtişamda ve zenginlikte gözü olmadığını biliyordu. Bu yüzden teklifini kabul etmek ve sevdiği adamla mutlu olmak istedi. Ancak Richard, Diana’nın bu sessizliğini hayra yormadı ve işini sağlama alması gerektiğini düşündü. Eğer Diana teklifi kabul etmez ya da ertelemeyi düşünürse yapacağı hamleyi önceden hazırlamıştı. Bir anda yere diz çöktü ve ceketinin cebinden keskin bir hançer çıkarıp “Eğer cevabınız hayırsa hiç düşünmeden alın saplayın bunu yüreğime. Çünkü siz olmadan yaşamamın bir anlamı yok. Siz olmazsanız ölü bir bedenden farkım yok benim. Ya evlenin benimle ya da öldürün beni.” dedi ağlamaklı bir sesle. Diana, korkuyla Richard’ın elinden hançeri almaya çalıştı “Durun, ne yapıyorsunuz, lütfen bırakın onu.” dese de Richard, ne kadar kararlı olduğunu göstermeye çalışıyordu. Gerçekten bu anı gören ünlü tiyatro yazarları bu sahnenin en acıklı bir aşk trajedisinden farksız olduğuna yemin edebilirlerdi. Diana, Richard’ın onu kendinden bile vazgeçecek kadar sevdiğini görünce ne yapacağını bilemedi. Ve sevinçle “Benim de kalbimde siz varsınız, lütfen size bir şey olursa ben de yaşayamam. Sizin eşiniz olmayı kabul ediyorum.” dedi. Richard, bunu duyunca sevinçten havalara uçmamak için kendini tuttu ve yerden kalktığı gibi Diana’ya sarıldı. İçinden de “İşte bu kadar kolaydı.” diye geçirdi ve yüzündeki o kurnaz ifade geri geldi. Diana’nın izdivaç haberi tüm sarayda ve krallıkta sevinçle karşılandı. Herkes Diana’yı çok sevdiğinden onun mutlu olmasını istiyordu. Bu habere herkesten çok sevinen kişi hiç şüphesiz ki Kraliçe Fiona’ydı. Ronald’dan yana yüzü gülmediğinden en azından diğer damadının onun istediği kişi olmasına sevinmişti. Gerçekten Richard’ı adeta kendi oğlu gibi görmüş, onun tatlı dilini ve hoş sohbetini çok sevmişti bu yüzden de biricik kızıyla evlenmesini herkesten çok istemişti. Diana onlara bu haberi verdiğinde kızına sımsıkı sarılmış ve hayat boyu mutlu olmasını istemişti. Ancak Kral Harold, her ne kadar bu habere şaşırsa ve çok acele bir karar olduğunu söylese de Diana’nın ne kadar mutlu ve istekli olduğunu gördüğünde kızını kıramadı ve izdivacı onayladı. Richard’a hâlâ çok fazla güvenmese de kızını bu kadar mutlu ettiği ve onun kalbine girdiği gerçeğini göz ardı edemiyordu. Ayrıca son zamanlarda artık kimin iyi kimin kötü olduğu belli olmadığından Kral Harold, Richard hakkında kuruntu yaptığını düşündü. Bu zamana kadar bir hatasını da görmediğinden kızının mutluluğunu gölgelemek istemedi. Alberta ve Emilia’da bu habere oldukça sevindi çünkü herkes Diana’nın Richard’dan hoşlandığının farkındaydı. Alberta, Diana’nın yanına gelip “Sevdiğin biriyle evlenecek olmana çok sevindim.” deyince Diana’da ona gülümseyip “Sen de sevdiğinle evleniyorsun.” demişti. Bunun üzerine Alberta sessiz kalmıştı. Emilia, zaten Richard’a çoktan kanı kaynamıştı ve etrafındaki herkesin böyle âşık olup evlendiğini görünce o da bir gün aynı duyguları yaşamak istediğini anlamıştı. Ancak bu haberi duyduğunda olduğu yerde kalakalan Artemis’i kimse fark etmemişti. Artemis o kadar sinirlenmişti ki bir anda ne yapacağını bilemedi ve sinirle odasına gitti. Kralın hastalığıyla ve iyileşmesiyle ilgilendiğinden Richard’ın tüm foyasını ortaya çıkarmayı unutmuştu ancak Richard bu süre zarfında hiç boş durmamış planlarına bir adım daha yaklaşmıştı. Artemis onun güvenilmez ve sahtekâr bir adam olduğunu bildiğinden kardeşini yalandan tebrik etmek istemedi ve bu adamın nasıl biri olduğunu Diana’ya nasıl anlatacağını kara kara düşünmeye başladı. Diana ise hiç vakit kaybetmeden nişan hazırlıklarına başlamak istedi. Kraliçe ve kral ona çok acele etmemesini söylese de Diana, Richard’ın onu ne kadar çok sevdiğini ve bir aile sıcaklığına ne kadar ihtiyacı olduğunu bildiğinden vakit kaybetmek istemiyordu. Zaten öyle abartılı bir tören istemediğinden hazırlıklar birkaç gün içinde bitmiş oldu. Bu süre zarfında Kral Harold, Richard’ı yanına çağırtmış, karşısındaki bu yalaka ve çaresiz adamı gördüğünde hakkında ne düşüneceğine bir kez daha şaşırmıştı. Bunun yanında Diana’nın ne kadar heyecanlı ve mutlu olduğunu, Richard’ı sevdiğini de gördüğünden Kral Harold sadece Richard’ı uyarmak istedi, “Eğer, kızımın gözünden bir damla yaş akıtacak olursan inan bana benim hiç görmediğin bir yüzümü görürsün.” demişti. Richard her ne kadar kralın bu uyarısından korksa da bu riski en başında almayı göze aldığından sessiz kalmakla yetindi. Zaten planı sorunsuz ilerlediğinden korkacak bir şeyde yoktu. Richard, kralın yanından çıkıp bahçede dolaşırken bir anda önünde Artemis belirdi. Richard, gülümseyerek “Merhaba, Artemis, nasılsın?” diye sordu. Ancak Artemis, o kadar sinirli ve öfke doluydu ki Richard’a bir adım yaklaştı, Richard, korkudan gerilemeye çalıştı. Artemis, Richard’ın gözlerinin içine bakıp “Bana bak, nasıl yaptın Diana’yı nasıl ikna ettin bilmiyorum. Ama ben senin nasıl bir pislik olduğunu çok iyi biliyorum. Ya gidip her şeyi itiraf edersin ya da ben seni mahvederim.” dedi. Richard, korku dolu gözlerle Artemis’e baktı, onun hakkında bir şeyler araştırdığı belliydi ancak Richard iyi bir kumar oyuncusu olduğundan Artemis’in elinde hiçbir kanıt olmadığını anladı. Tekrar o şeytani gülümsemesiyle, “Ne söylemeye çalıştığını anlamıyorum. Ancak böyle yaparak Diana’yı ne kadar üzdüğünün farkında değil misin?” diye sordu, sonra da çekip gitti. Artemis, sinirden ağlamamak için kendini zor tutuyordu, adamın ne kadar yalancı olduğu her halinden belliydi ancak babası da dâhil herkes Diana’nın mutluluğu için bunu göz ardı ediyordu. Elinde sağlam bir delili olmadığından kimseye de bir şey söyleyemiyordu, son çare Richard’ı korkutup ona itiraf ettirmekti ancak bu işleri daha da karıştırmış ve Richard’ın bundan sonra hata yapmadan ilerlemesine sebep olacaktı. Artemis, Diana’nın yanına geldi ve onunla Richard hakkında konuşmak istediğini söyledi. Diana, Artemis’in koruyucu tarafını iyi bildiğinden Richard’ı tanımadığını ve kendisi için endişelendiğini düşündü. Ancak ona Richard’ı ne kadar sevdiğini ve onun çok güvenilir bir insan olduğunu anlattı. Artemis, üstü kapalı bir şeyler söylemeye çalışsa da Diana bunları anlamadı ve “Artemis, güzel kardeşim. Benim için endişelenme, ben gerçekten hiç olmadığım kadar mutluyum. Kalbimin içi onunla dolu artık, o olmadan yaşayamam ben.” deyince Artemis susup oturmak zorunda kaldı. Artemis daha sonra Kral Harold’la konuşmak istedi ancak kral da ona Diana’nın mutlu olduğunu ve ona destek olması gerektiğini belirtti. Artemis, Richard’a güvenmediğini ve kötü bir insan olduğunu söylese de Kral Harold, bu sözleri neye dayanarak söylediğini sorunca Artemis, Willy’i anlatamayacağı için susmakla yetindi. Çünkü Willy’e gittiklerini anlatırsa sadece kendi başını değil Morgan’ında başını yakacaktı. Kralın yanından ayrılıp bu sefer annesinin yanına geldi. Ancak annesi çoktan mutlulukla nişan hazırlıklarıyla ilgileniyordu. Artemis ona Richard’la ilgili düşüncelerini söyleyince Kraliçe Fiona, Artemis’e sinirlendi. “Artemis, yeter artık sabahtan beri. Diana’nın ne kadar mutlu olduğunu görmüyor musun? Hem Richard asla senin anlattığın gibi biri değil gayet düzgün bir beyefendi. Ailesini kaybetmiş, perişan bir durumda. Senin bu söylediklerini duysa ne kadar üzülür, ne kadar kırılır.” dedi. Artemis “Ama anne-“ demişti ki Kraliçe Fiona, yüksek sesle bağırdı, “Sana yeter dedim Artemis. Artık çocuk değilsin yalan söyleyip yaramazlık yapma yaşını çoktan geçtin. Bir daha bu konu hakkında konuştuğunu duymak istemiyorum. Her zaman bu kadar sorun çıkaran olmak zorunda mısın?” dedi. Yanlarındaki Bayan Daphe ve diğer hizmetçilerde şaşkınlıkla bir kraliçeye bir de Artemis’e bakıyorlardı. Artemis, annesinin ona söylediği sözlerden ve kimsenin ona inanmamasından dolayı koşarak odasına gitti ve gözyaşlarını tutamadı. Ertesi gün sarayda Diana ve Richard’ın nişanı yapıldı. Diana sade bir tören istediği için çok az kişi katılmıştı ve bunlarda genelde en sevdiği kişilerden oluşuyordu. Nişan sonrasında da küçük bir eğlence ile çiftin mutluluğu kutlanmıştı. Diana ve Richard dans ederken herkes onların yüzlerindeki mutluluğa ve birbirlerine gerçekten sevgi beslediklerine emin oldu. Diana, gözlerindeki ışıltıyla Richard’a bakarken Richard hedefine bir adım daha yaklaşmanın mutluluğunu yaşıyordu. Artemis ise köşeden onları izlerken yanına Morgan geldi ve “Merak etmeyin prensesim, elbet onun gerçek yüzünü herkes görecek.” dedi.
-BÖLÜM SONU- Yorumlarınızı bekliyorum... |
0% |