Yeni Üyelik
15.
Bölüm
@withmeral

15

Hayat her zaman insanların beklediği gibi ilerlemiyordu, ne kadar plan yapıp hayatı avuçlarının içine almaya çalışsalar da kaderin oyununa kimse karşı gelemezdi. Bununla birlikte gerçeklerin her daim gün yüzüne çıkmak gibi kötü bir huyu vardı. Ancak insanlar yaptıkları hatalardan ders çıkarmak yerine daha da dibe batmayı tercih ediyordu. Bu yüzden kötü insanlar her zaman kaybetmeye mahkûmdu ancak bazen kötü insanların da kazandığı nadir zamanlarda olurdu.

Diana ve Richard’ın nişanlanmasının üzerinden neredeyse iki hafta geçmişti. Bu süre zarfında Richard, oldukça değişmişti. Kendini kraliyetin onur üyesi gibi gördüğünden iyice arsızlaşmıştı. Onu gören herkes o sempatik, komik ve çaresiz adamın nasıl bu arsız, doyumsuz ve hırslı adama dönüştüğüne bir türlü inanamıyordu. Sanki bu adam onların tanıdığı Richard’ın bedenini ele geçirmişti. Nişandan önce o kadar çaresiz ve yardıma muhtaç bir hali vardı ki herkes ona yardımcı olmaya çalışıyordu ancak nişandan sonra Richard’ın içinden adeta bir canavar peyda olmuştu. Richard kendini adeta kral gibi görüyor ve herkese emirler yağdırıyordu. Hizmetçiler ve muhafızlar kendinden bıkmış, saray adamlarını da canından bezdirmişti. Ancak kral hâlâ düzenli istirahatte olduğu için kimse ona bir şey anlatamıyor ve sağlığının tekrar kötülemesini istemiyorlardı. Kral Harold, Richard’ın yaptıklarını ve insanları canından bezdirdiğini öğrense bu Richard’ın sonu olacaktı. Fakat herkes Richard’ı değil de ona hayranlıkla bakan ve her daim ona yardımcı olmaya çalışan Diana’yı düşünüyordu. Çünkü Richard, Diana’ya karşı hâlâ masum rolünü oynadığından Diana tüm bu olanları fark etmiyordu, fark etse bile Richard öyle yalanlar anlatıyordu ki Diana biricik nişanlısının sözüne inanmak zorunda kalıyordu. Saray çalışanları ne yaparsa yapsın Richard’ın yine dört ayaküstüne düşmesinden ve yalanlarıyla her şeyi çözmesinden artık bıkmışlardı bu yüzden ona karşı saygısızlık etmemeye çalışıp onunla uğraşmıyorlardı.

Hizmetçiler, kendi aralarında Richard’ın dedikodusunu yaptıklarında onun misafirken en azından biraz utanç duyduğunu ancak şimdi iyice arsızlaştığını söylüyorlardı. Doymak bilmez iştahı yüzünden mutfak çalışanları artık ne yapacaklarını şaşırmıştılar. Beyzademiz sofrasında kuş sütü olmadan sofraya oturmayacağını, zeytinlerin çekirdeklerinin tek tek ayıklanmasını, peynir dilimlerinin hepsinin aynı ölçüde olmasını ve sabah kahvesinin aynı saat ve aynı dakikada hazır olmasını bir dakika bile geç getirilse tekrar yeniden yapılmasını istiyordu. Kral Harold’ın olduğu yerde her ne kadar hareketlerine dikkat edip yine eski rolünü oynasa da onun dinlenmek için katılmadığı yemeklerde başköşeye kuruluyordu. Kraliçe Fiona ve Diana onun bu hareketlerini kötüye yormuyor ve herkesi nasıl kendinden bezdirdiğini anlamıyordu. Çoğu zaman Alberta ona garip garip bakıp bu cesareti nerden aldığını merak etse de Richard’ın gözü kimseden korkmuyordu. Çünkü ağızlarını açıp Richard’a bir şey demek istediklerinde Diana üzgün gözlerle onlara bakıyor ve sevdiği adamı korumak istiyordu. Bu yüzden hem Diana’yı üzmek istemediklerinden hem de zaten Richard’ın artık kimseden korkmamasından ona bir şey diyemiyorlardı.

Artemis ise Richard’ın tüm bu arsızlıklarına katlanmamak için çoğu zaman onun olduğu yemeklere katılmıyor, ya babasıyla ya da tek başına odasında yiyordu. Onu her gördüğü yerde laf sokmadan edemiyordu. Richard, her ne kadar Artemis’in tehditkâr bakışlarından çekinse de artık kimsenin onun keyfini kaçıramayacağını ve saltanatını elinden alamayacağını bildiğinden Artemis’ten artık korkmuyordu. Hatta o kadar arsızlaşmıştı ki baş başa kaldıklarında Diana’ya Artemis’i şikâyet ediyor, kalbini kırdığını, ona kötü sözler söylediğini ve onu bu ailede istemediğini belirtiyordu. Bunları duyan Diana, çok üzülüyor ve Artemis’ten Richard’ı üzmemesini istiyordu. Hatta bir keresinde Richard, Diana’ya Artemis’in onun yakasına yapıştığını ve saraydan defolup gitmesini istediğini söyleyince Diana, Artemis’e gitmiş ve “Eğer bir daha Richard’ı üzersen hayatım boyunca seni affetmem.” demişti. Bunun üzerine Artemis ablasını kaybetme korkusundan bir daha Richard’a bulaşmamıştı. Bu sorundan da kurtulan Richard için önünde artık hiçbir engel kalmamıştı.

Artemis sarayın bahçesinde oturmuş kral hastalandığından beri olan tüm bu kötü şeyleri kara kara düşünmeye başlamıştı. Son zamanlarda herkes Richard’a laf attığı ve onu sevmediğini her fırsatta dile getirdiği için Artemis’e düşman olmuş gibiydi. Ne söylese, ne yapsa herkes ona kızıyor, onu yalancılıkla, sorun çıkarmakla ve şımarıklıkla suçluyorlardı. Yaptığı her şey Richard’ın huzurunu kaçırdığından Kraliçe Fiona ve Diana, Artemis’e gönül koymuştu. Alberta ve Emilia’da, Diana’yı üzdüğünü ve böyle bencilce hareket etmemesini söylemişti. Artemis, Richard yüzünden kendini ailesinden dışlanmış gibi hissediyordu. Sanki onların mutlu ve huzurlu aile tablosunu bozuyor gibiydi, Artemis hepsinin olduğu bir ortama geldiğinde herkes Richard’a bir şey söyleyecek diye telaşlanıyordu ve Artemis sanki onu istemiyorlar gibi hissediyordu. Babasıyla defalarca kez konuşmak istese de Hekim Valentino, Kral Harold’ı üzmemeleri ve ona kötü haberleri vermemeleri gerektiğini tembih etmişti yoksa tekrar kötüleşebilirdi. Ancak babasıyla sohbet ettiğinde Kral Harold onun üzgün olduğunu ve canının bir şeye sıkıldığını anlıyordu. Ona ne olduğunu sorsa da Artemis onu üzmek istemediğinden anlatamıyordu. Zaten anlatsa bile kimse ona inanmıyor ve yalan söylediğini düşünüyordu. Aynı zamanda zaten yalan makinesi olan Richard her sorunun altından kalkmayı başarıyordu. Artemis, Diana’nın böyle pislik ve yalancı bir adamla evlenecek olmasını kendine yediremiyor ve ablasını bu adamdan kurtaramadığı için kendini suçluyordu.

Bahçede oturup düşüncelere dalmışken son zamanlarda onun dert ortağı olan Morgan çıkageldi. Artemis artık kendini bir tek onun yanında mutlu ve huzurlu hissediyordu çünkü Morgan’ın ona inandığını ve onunla aynı düşünceleri paylaştığını biliyordu. Artemis, Morgan’a karşı çok farklı bir sevgi hissediyordu. Onu görmediği zaman özlüyor, yanında olduğunda da zaman hemen akıp gidecek diye korkuyordu. Onun yanında kendini özgür ve güçlü hissediyordu. Ne zaman kendini kötü hissetse kendini hemen dışarı atıyor ve Morgan’ın gelip onu bulmasını istiyordu. Sanki nereye saklansa, nereye kaçıp gitse Morgan onu hep bulacakmış ve onu hiç yalnız bırakmayacakmış gibi geliyordu. Morgan, babası hastalandığında da hep yanında olmuş ve acısını paylaşıp gözyaşlarını silmişti. O yüzden Artemis, Morgan olmadan hayatının ne kadar sıkıcı ve yalnız olduğunu anlamıştı.

Morgan, Richard’ın tüm yaptıklarından ve Artemis’e kendini nasıl kötü hissettirdiğinden haberi vardı. Hatta birkaç kez Artemis’e Richard’ı bir güzel dövme ve her şeyi itiraf ettirme teklifinde bulunsa da Artemis bunun hem Diana’yı üzeceğini hem de nasılsa buradan da yine mağdur olup kendini haklı çıkartacağını bildiğinden teklifi reddetmişti. Yoksa şimdiye kadar Morgan’a gerek kalmadan Artemis onu parçalamayı iyi bilirdi.

Morgan, Artemis’in düşünceli güzel yüzüne bakıp gülümsedi ve “Prensesim, nasılsınız?” diye sordu. Artemis, Morgan’ın gözlerinde farklı bir mutluluk görünce şaşırdı ve “İyiyim.” dedi sonra da Morgan’ın gözlerinin içine bakıp “Bir şey mi oldu?” diye sordu. Morgan, “Size iyi bir haberim var.” dedi. Artemis, sevinçle sıçradı, “Richard ile ilgili mi?” diye sorunca Morgan “Evet.” anlamında başını salladı ve fısıltıyla “Willy’den haber geldi, Richard hakkında konuşmak için beni çağırıyor.” dedi. Artemis bunun üzerine sevinçten Morgan’a sarılmamak için kendini zor tuttu, sonra da “Benim de geleceğimi söylememe gerek yok herhalde. Onun nasıl bir pislik olduğunu kendi kulaklarımla duymak istiyorum. Bu benim için çok önemli.” deyince Morgan istemeye istemeye kabul etmek zorunda kaldı.

Artemis ve Morgan Willy’nin yanına geldiğinde Willy, karşısındaki kişinin prenses olduğunu hemen anladı. Sonra da sanki günlerdir bu anı bekliyormuş gibi, “Hoş geldiniz, lütfen oturun.” dedi. Morgan, adamın ne kadar paragöz olduğunu bildiğinden Artemis’in ona verdiği bir kese altını önüne attı ve “Anlat bakalım. Ne öğrendin?” diye sordu. Willy, altın kesesini görünce aniden dili çözüldü ve “İtiraf etmek gerekirse Morgan bana gelip Richard adlı tüccarı araştırmamı istediğinde oldukça şaşırmıştım.” dedi, sonra da Artemis’e baktı ve kurnaz bir gülümsemeyle “İlk başta kendisi hakkında çok olumsuz şeyler söyledim. Ancak yanılmışım. Richard, benim sandığım gibi sahtekâr bir adam değil çok düzgün bir tüccardır.” dedi.

Morgan ve Artemis birbirlerine baktı. Bu adam bir aydan fazladır, Richard’ın gerçek yüzünü araştırdığını ve onlara anlatacağı bir sürü şey olduğunu söylemişti oysa şimdi Richard’ın düzgün bir adam olduğundan bahsediyordu. Bu işte kesin bir iş vardı. Morgan yerinden kalkıp “Sen ne saçmalıyorsun be? Sen söylemedin mi dolandırıcı ve sahtekâr bir adam olduğunu? Şimdi mi fikrin değişti?” diye bağırdı. Willy kurnaz ifadesini hiç bozmadan “Gerçekler bunlar.” dedi. Morgan, sinirle Willy’e baktı, “Bir aydır bizi oyaladın, pislik herif.” dedi. Willy, bu hakareti hiç üstüne alınmadı ve omuz silkti, “Söyleyeceklerim bu kadar, gidebilirsiniz.” deyince Artemis ayağa kalkıp Willy’e yaklaştı. Aniden belinden hançerini çıkarıp Willy’nin boğazına dayayınca Willy’nin adamları ona doğru gelmeye başladı. Morgan’da kılıcını çıkarıp Artemis’e siper oldu. Willy, karşısındakinin bir prenses olduğunu bildiğinden adamlarına eliyle “Çekilin.” işareti yaptı.

Artemis, öfkeyle karşısındaki nefes almaya çalışan adama baktı ve “O Richard’a söyle, er ya da geç foyasını ortaya çıkaracağım. Onu mahvetmeden asla durmayacağım.” diye bağırdı, sonra da adamı bırakıp sinirle dışarı çıktı. Willy, nefes almaya çalışırken bir yandan da masada duran altın kesesine elini uzattı, o sırada Morgan keseyi aldı ve Artemis’in peşinden dışarı çıktı.

Artemis pazar yerini geçip arabalarının olduğu yere kadar hiç durmadan yürüdü. Morgan zar zor ona yetişti ve keseyi teslim etti. Artemis, kendini o kadar sinirli ve küçük düşmüş hissediyordu ki sinirden ve öfkeden ne yapacağını bilemedi. Şu an saraya gidip Richard’ın boğazına yapışmayı ve onu yaka paça saraydan kovmayı o kadar çok istiyordu ki, bunu yapamadığı için kendine kızıyordu. Demek ki Richard, Artemis’in onu araştırdığından şüphelenip hemen Willy’i bulmuştu ve ona artık ne vadettiyse onu da yalanına ortak etmeyi başarmıştı. Morgan, Artemis’in öfkeli yüzüne baktı ve “Prensesim, özür dilerim hepsi benim suçum. Willy’nin gerçekleri anlatacağını düşünüp sizi beklettim. Bağışlayın beni.” dedi. Artemis, Morgan’ın koluna dokundu, “Asıl benim yüzümden, seni dinlemeyip sürekli Richard’ı tehdit ettiğim için bizden önce davranmış ve Willy’i susturmuş. Daha dikkatli olmalıydım.” dedi. Ancak içindeki öfke gittikçe öyle artıyordu ki bir an elindeki hançere baktı ve “Ben neden hâlâ burada duruyorum ki? Gidip onun canına okumak için neden bekliyorum? Zaten herkes benden nefret ediyor en azından Diana’yı bu pis yalancıdan kurtarmış olurum.” dedi.

Arabaya atladı ve sinirle Morgan’a “Saraya gidelim, hemen.” dedi ancak Morgan onun yanına oturdu ve Artemis’in sinirden titreyen ellerini tuttu. “Prensesim, karşımızdaki adam çok tehlikeli. Her olaydan kurtulmayı bir şekilde başarıyor. Gidip onun boğazına yapışmanız hiçbir şeyi çözmeyecek ki, kimse onun yalanlarını görmüyor. Bu yüzden onu alt etmek istiyorsak oyunu onun gibi oynamalıyız. Onun bir adım arkasında değil, bir adım önünde olmalıyız.” dedi. Artemis, Morgan’ın gözlerinin içine baktı, “Peki şimdi ne yapacağım, böyle oturacak mıyım?” diye sordu. Morgan’da ona, “Şimdi sakin olmalı, sağlam bir plan kurmalı ve onun her adımını takip etmeliyiz. Bir şekilde hata edecek. Bu yüzden işimizi şansa bırakmadan gözümüzü ondan ayırmamamız gerekiyor.” dedi. Artemis, Morgan’ın söylediklerini düşündü ve başka çaresi de olmadığından “Tamam.” anlamında başını salladı. Morgan, onun ne kadar üzgün olduğunu görünce, “Prensesim, isterseniz at çiftliğine gidelim, Valeria’yı görmek size biraz iyi gelir. Son zamanlarda çok üzüldünüz, biraz kafanız dağılır.” dedi. Artemis, bu teklife oldukça sevindi.

At çiftliğine geldiklerinde uzun bir zaman sohbet edip at bindiler. Gerçekten de burada olmak Artemis’e çok iyi gelmişti. Son zamanlarda kendini o kadar kötü hissediyordu ki uzun zaman sonra ilk defa kendini Valeria’nın üstünde özgür ve mutlu hissetmişti. Morgan’la birlikte sohbet ederlerken bir anda çiftliğin girişinde Almira’yı fark edince Artemis’in gözlerinde yeniden öfke belirdi. Ne yazık ki Almira da onları fark etmiş ve yanlarına gelmişti. Almira, ağzı kulaklarında Morgan’la konuşmaya çalışıyordu. Artemis, Richard’a olan tüm öfkesini Almira’dan çıkarmamak için kendini zor tutuyordu ancak Morgan’ın Almira’nın bu yılışık hallerine ses etmediğini görünce bu sefer öfkeyle Morgan’a baktı. Morgan, neticede bir muhafızdı ve karşısındaki soylu bir hanımefendi olduğundan ona kaba davranamazdı. Ancak o da Almira’nın bu yılışık hallerinden rahatsız oluyor, sorduğu sorulara cevap vermemeye ve ondan uzak durmaya çalışıyordu.

Daha sonra Almira’nın binmek istediği at geldi ancak Almira tavlama taktiklerini iyi bildiğinden ata binemediğini söyleyip Morgan’dan yardım istedi. Artemis, onun yalan söylediğini anlasa da Morgan istemeye istemeye ona yardımcı olmaya çalıştı. Almira atına binip hareket etmeye başlayınca Morgan kendisine öfkeyle bakan Artemis’i fark etti. “Bir şey mi oldu, prensesim?” diye sorunca Artemis, “Hiç, bir şey olmadı. Sana bir daha onunla konuşmayacaksın dememiş miydim?” diye sordu öfkeyle. Morgan, Artemis’in neden böyle sinirlendiğini anlamıyordu. “Ben sadece yardım etmek istemiştim.” dedi.

Onlar konuşurken Almira, at binmekten vazgeçerek koşarak yanlarına geldi ve en sevimli halini takınıp “Morgan, ben at binmeyi beceremiyorum, bana öğretir misin?” diye sordu. Artemis, sinirle Almira’ya baktı, “Morgan’ın işi var, neden gidip seyislerden yardım istemiyorsun? Rahat bırak bizi.” diye bağırdı. Almira, Artemis onu yanlarından kovunca, Morgan’la konuşamayacağı için yeni taktiğini hayata geçirmesi gerektiğini anlamıştı. Artemis o kadar huysuzdu ki Morgan’ı tavlayabilmesi için Artemis’in yanından uzaklaştırması gerekiyordu. Acıklı bir sesle “Tamam, gidiyorum.” dedi ve giderken bir anda ayağını burkma numarası yapmaya başladı. “Ahh, ayağım.” diyerek Morgan’ın koluna yapıştı. Morgan, bir anda ne yapacağını bilemedi ve “İyi misiniz?” diyerek onu kaldırmaya çalıştı ancak Almira kollarını Morgan’a iyice sarmış bir vaziyetteydi. Artemis, bu manzarayı görünce öfkeden delirecek gibi oldu, kız resmen yalandan numara yapıyordu ancak Morgan bunların hiçbirini görmeyip bir de ona yardım ediyordu. Morgan, Artemis’in öfkeli gözlerine baktı ve “Prensesim hanımefendiyi içeriye getireyim, ayağına baksınlar.” dedi. Artemis’i üzmeyi hiç istemese de Almira’dan kurtulma yolu yoktu, mecbur kızı kucağına aldı ve içeriye taşıdı. Bunu fırsata çeviren Almira kollarını Morgan’ın boynuna doladı ve Artemis bunu görünce kıskançlıktan gözyaşlarının biriktiğini hissetti. Zaten bütün ailesi onu dışlamış ve yalnız bırakmışken tutunduğu tek dal Morgan’dı. Ancak şimdi Almira’da onu elinden alacaktı. Oysa Morgan O’nundu, O’nun muhafızıydı. Almira’nın buna hakkı yoktu, sevdiği herkes ellerinden kayıp gidiyormuş gibi hissediyordu. Sonra içinden “Benimdi o, benim.” diye geçirdi.

Artemis, gözyaşlarını bastırmaya çalışırken arkasında Komutan Jasper belirdi ve yüzünde gülümsemeyle yanına geldi. Jasper, Artemis’e dersleri ihmal etmeye başladığını ve tekrar talim yapmaya başlamalarını söylüyordu ancak Artemis’in gözü hâlâ Morgan’ı beklediğinden onu dinlemiyordu. Jasper, ona bir şey anlatırken Artemis içinden “Kesin yine bir yalan bulup Morgan’ı içeride tutuyordur.” diye düşünüyordu.

Morgan, kapıdan çıkıp Artemis’in yanına gelmek istediğinde bir anda yanında Jasper denen adamı görünce sinirlendi ve hızla onların yanına doğru geldi. İçinden, “Bu adamda hiçbir fırsatı kaçırmıyor.” diye geçiriyordu. Yanlarına gelince Jasper’ın, Artemis’e nasıl baktığını ve yüzündeki o gülümsemeyi gördüğünde Artemis’ten hoşlandığına bir kez daha emin oldu ve huzursuzca yerinde kıpırdandı. Sonunda Artemis’e yaklaşıp “Prensesim, artık gitsek iyi olacak.” dedi. Artemis, Morgan’a sinirle baktı ve onun Jasper’dan haz etmediğini bildiğinden “Komutan Jasper’la özel bir şey konuşuyoruz, sen şurada bekle.” dedi. Amacı onu sinir etmek ve Almira’nın intikamını almaktı.

Morgan öylece kalakaldı ve öfkeyle ne yapacağını bilemedi. Artemis onu sinir etmek istediğinden Jasper’ın anlattığı saçma sapan şeylere gülüyormuş gibi yapıyordu, Morgan bunu gördükçe “Bu sevimsiz adam ona ne anlatıyor da yüzünü böyle güldürebiliyor?” diye söyleniyordu. O sırada ayağının burkulması hemen geçen Almira, Morgan’a yanına gelmesi için bağırmaya başladı. Bunu gören Artemis bir anda Jasper’a “Benim artık gitmem gerek, sonra görüşürüz.” diyerek koşa koşa Morgan’ın yanına geldi ve “Hadi gidelim artık.” dedi. Morgan, Artemis’e Jasper’la konuştuğu ve onu yanından uzaklaştırdığı için oldukça kızgındı ve “Özel konuşmanız bitti mi?” diye sinirle sordu. Artemis’te uysalca “Bitti.” dedi.

Sonrada at arabasına binip saraya gitmek için yola çıktılar, yol şehrin içinden geçiyordu. İkisi de birbirine kızgın ve sinirli olduğundan fazla konuşmuyorlardı. Arabayla geçerken Artemis bir anda arabanın penceresinden Richard’ı görür gibi oldu. Bir anda Morgan’a seslendi ve arabayı durdurmasını istedi. Sonrada dikkatli bakınca onun Richard olduğuna iyice emin oldu. Başına şalını takıp Morgan’la birlikte Richard’ın peşine takıldılar. Richard, temkinli adımlarla etrafına bakarak yürüdüğünden Artemis ve Morgan saklana saklana onu takip ediyorlardı çünkü bu sefer onun paçayı kurtarmasını istemiyorlardı. Richard, harabe bir binanın önüne geldiğinde durdu ve etrafına bakıp beklemeye koyuldu. Artemis ve Morgan’da, Richard’ın onları fark etmeyeceği bir köşeye saklanıp beklemeye başladı. Uzun bir zaman sonra bir adam göründü ve Richard’ın yanına geldi. Morgan adamı bir yerden tanıdığını fark edince Artemis fısıltıyla, “Bu adam, saray adamlarından Simon.” dedi ve ikisinin böyle bir yerde buluşma amacı ne olabilirdi ki diye düşünmeye başladı.

Simon saray yönetiminden sorumluydu ancak Otis’in sürgün edilmesinden sonra onun taraftarları bir bir deşifre olduğundan o da saraydan kovulmuştu ve saraya bir daha girmesi yasaklanmıştı. Artemis, uzun zaman önce ikisinin hararetle konuştuğunu gördüğünü hatırlayınca kesinlikle bunda bir iş olduğunu anladı. Richard ve Simon uzaktan bakıldığında önce sakince konuşmaya başladılar, daha sonra ise el ve kol hareketlerinden birbirlerine bağırdıkları ve hakaret ettikleri görülüyordu.

Simon, Richard’a bağırarak “Seni içeri ben soktum, benim sayemde damat oldun. O yüzden şimdi sende bana yardım edeceksin.” dedi. Richard ise ona gülerek, “Artık o günler geride kaldı. Senin karşında artık sıradan bir tüccar yok, Gorg damadı var. Benimle konuşurken hareketlerine dikkat et.” dedi. Simon, “Madem artık damatsın, o zaman beni tekrar saraya aldıracaksın. Yoksa seni mahvederim.” diye bağırdı. Richard ise “Sana artık ihtiyacım yok neden senin için kılımı kıpırdatayım? Hem kral seni saraydan kovdu.” dedi alaylı bir şekilde.

Simon, bir anda Richard’ın yakasına yapıştı, “Seni mahvederim, krala her şeyi, tüm pisliklerini anlatırım.” diye bağırdı. Richard ise yakasını kurtarıp onu ittirdi, “Hiçbir şey yapamazsın, güçlü olduğun günler artık geride kaldı. Kralla konuşacakmış, sen artık o sarayın kapısından içeri bile giremezsin.” dedi. Simon, “Seni bitireceğim, mahvedeceğim.” deyince Richard kahkahalarla güldü “Bana kimse bir şey yapamaz artık, Kralda, krallıkta avucumun içinde. O yüzden sakın bir daha yanıma yaklaşma. Yoksa kralla konuşur o pis canını da aldırırım.” dedi sonra da Simon’ı yere itip hızla oradan uzaklaştı.

Richard’ın gittiğine emin olan Artemis ve Morgan yavaşça hâlâ yerinde diz çökmüş duran Simon’ın yanına sokuldu. Artemis, tehditkâr bir sesle “Simon Bey.” deyince Simon başını kaldırdı ve Artemis’in yüzünü görünce ne yapacağını bilemedi. Bir an kralın onu aradığını düşünüp kaçmak için bir iki adım atmıştı ki Morgan onu yakalayıp Artemis’in önüne getirdi. Artemis, “Nereye kaçıyorsunuz Simon Bey? Yoksa bizden sakladığınız bir şey mi var?” diye sordu.

Simon, “Hayır prensesim. Hiçbir şey yok.” dese de Artemis, “Richard’la konuştuğunuz her şeyi duydum.” dedi ve “Şimdi neler olup bittiğini anlatın yoksa başınız belaya girebilir.” diye de ekledi. Simon, bunca zamandır kralın arkasından çevirdiği dolapları anlatmaktan korktuğu için affedilmeyeceğini biliyordu. Zaten saraydan uzaklaştırılmıştı, eğer kral Richard’la birlikte yaptıklarını öğrenirse onun canını alırdı. Artemis onun korku dolu halini gördüğünde “Richard hakkında her şeyi anlatırsanız size söz veriyorum, kralın canınızı bağışlaması için bizzat konuşacağım.” dedi. Bunu duyan Simon, Artemis’in sözüne inanmaktan başka çaresi olmadığından Richard’ın nasıl bir dolandırıcı olduğunu ve Gorg Krallığıyla ilgili bütün pis planlarını anlattı. Artemis, Simon’ı tüm bu anlattıklarını krala ve Diana’ya da anlatması için onu saraya getirmek istedi.

Saraya geldiklerinde akşam olmuştu ve cırcır böceklerinin sesleriyle saray bahçesi adeta cümbüş yeriydi. Herkes yemek salonunda toplanmıştı, yemekten önce birlikte sohbet ediyorlardı. Günler sonra Kral Harold’da sofraya katılacaktı. Richard, Diana’nın yanında sakince oturuyor ve tüm bunları başardığı ve bu kadar insanı nasıl parmağında oynattığını düşünüp kendini bir kez daha tebrik ediyordu. Diana ona, “Dışardaki işlerini hallettin mi?” diye sorunca Simon’la olan bugünkü görüşmesini hatırlayıp “Evet, hallettim. Bir sorun kalmadı.” dedi. Nasılsa o adamın bir daha bu saraydan adım atmasına imkânı yoktu hem gelse bile kral onu bir hain olarak gördüğünden asla kendini açıklayamadan öldürülürdü.

Herkesin yüzünden mutlu ve huzurlu oldukları görünüyordu. Kral Harold’ı yeniden böyle sağlıklı görmek herkese iyi gelmişti. Kraliçe Fiona’da kocasının yanında oturuyor, kızları ve damadıyla ne kadar mutlu bir aile hayatı olduğunu düşünüp seviniyordu. Onlar böyle mutluyken kapıda bir anda tüm heybetiyle Artemis göründü. Kraliçe Fiona, “Kızım nerede kaldın, hepimiz seni bekliyoruz.” dedi. Artemis, Richard’la göz göze gelince zevkle gülümsedi ve salonun tam ortasında durdu. Bayan Daphe ve hizmetçilerde dâhil herkes Artemis’e bakıyor ve ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu. Artemis, babasına baktı ve “Babacığım ve anneciğim, izninizle yemekten önce herkesin huzurunda bir şeyler söylemek istiyorum.” dedi. Kral ve kraliçe birbirine baktı ancak kimse ne olduğunu anlayamıyordu. Artemis, etrafındaki insanlara; babasına, annesine, ablalarına, dadısına, hizmetçilere ve en son Richard’a baktı. Sonra da “Lütfen herkes birkaç dakikalığına sadece beni dinlesin.” dedi.

Kraliçe Fiona, “Kızım ne oluyor, ne yapıyorsun?” diye sorunca Artemis, “Size çok özel bir şey açıklamak istiyorum anneciğim.” dedi. Herkes anlamamış gözlerle ona bakıyor ve Artemis’in kararlı gözlerinden çokta hayırlı şeyler olmayacağını anlıyordu. Artemis derin bir nefes aldı ve Richard’a baktı, “Herkesin huzurunda sevgili eniştem Richard’ı tebrik etmek istiyorum.” dedi. Richard şaşırarak bir Artemis’e bir de Diana’ya baktı. Artemis, “Lütfen, yanıma gelebilir misiniz?” diye sordu. Richard, ayağa kalktı ve Artemis’in yanına geldi, sonunda Artemis’in de ona inandığını düşünüp sevindi ancak Kral Harold, kızının gözlerine baktığında Artemis’in bir şeyler çevirdiğini anladı. Diana ise mutlulukla Artemis’e baktı çünkü Artemis ve Richard’ın arasının düzelmesine her şeyden çok istiyordu.

Artemis, Richard’a baktı ve “Seni gerçekten tebrik ederim Richard.” dedi sonra da Richard’ın kurnazlıktan parlayan gözlerinin içine bakıp “Çünkü hayatımda senin kadar aşağılık bir insan daha görmemiştim.” dedi. Kimse Artemis’ten böyle bir cevap beklemediğinden şok olmuş bir şekilde ona bakıyordu. Diana, “Artemis.” dedi yüksek sesle ancak Artemis onunla ilgilenmedi çünkü bu gece ne olursa olsun herkes gerçekleri öğrenecekti ve bu sahtekâr adamın oyunu son bulacaktı. Kraliçe Fiona’da Artemis’in ne yapmaya çalıştığını anlayamadığından yine bir sorun çıkacak diye endişelendi. Richard, her ne kadar şaşırsa da Artemis’e alayla baktı ve “Size hiç yakıştıramadım. Bir prenses böyle sözler sarf etmemeli. Ben hep sizi kardeşim gibi gördüm ama siz beni her fırsatta böyle aşağılayamazsınız.” dedi. Diana, kırgın gözlerle Artemis’e bakıyordu çünkü artık bu kadarı fazlaydı.

Artemis, Richard’a “Laf kalabalığını kes. Bugün herkes senin nasıl adi bir dolandırıcı olduğunu ve yaptığın tüm pis işleri öğrenecek.” dedi. Richard, Artemis’e baktı ve “Asıl bu gece o kendini bitirecek.” diye düşündü. Çünkü ne anlatırsa anlatsın kimse ona inanmayacaktı, herkes onu yalancılıkla suçlayacak ve yine Richard’ın ekmeğine yağ sürecekti. Bu yüzden keyifle Artemis’i dinlemeye başladı.

Artemis, babasına, annesine ve odadaki herkese tek tek baktı ve “Size haftalarca anlatmaya çalıştım. Bu adam dolandırıcının, sahtekârın teki. Sizin sandığınız gibi acınası ve zavallı bir adam değil, ailesi de dâhil herkesi dolandırıp yalanlarıyla kandıran aşağılık bir yaratık.” dedi sonra da midesi bulanmış gibi Richard’a baktı. Ancak Richard onu gülümseyerek seyrediyordu. Diana ise Artemis’e “Artemis, bu kadarı yeter. Artık çok fazla oldu.” dedi kırgın bir sesle.

Artemis, Diana’ya şefkatle baktı. Onun gerçekten bu aşağılık adamı sevdiğine inanmak istemiyordu. Onu böylesine savunmasına ve yaptığı hiçbir oyunu fark edememesine anlam veremiyordu. “Yetmez, Diana. Senin tüccar sandığın nişanlın çalınan değerli mücevherleri ve antika eşyaları alıp gemilerle başka ülkelere satan bir hırsızdan başka bir şey değil.” dedi. Diana, Richard’a baktı ve “Richard, doğru mu bu?” diye sordu. Ancak Richard, Artemis’in bu bilgiyi nasıl öğrendiğini düşünüyordu, Willy’e neredeyse bir servet ödemişti ama o adama güven olmayacağı belliydi. “Tabii ki de doğru değil, Diana’m. Artemis yine kendi hikâyelerini yazmaya başlamış.” dedi.

Ancak Kral Harold, Artemis’e baktı ve bunca yıllık kızının yalan söyleyip söylemediğini anlayacak kadar kızını çok iyi tanıdığından Artemis’in yalan söylemediğini biliyordu. “Artemis, neler oluyor kızım?” diye sordu. Günlerdir daha yeni toparlanmaya başladığından yeni bir felaketi kaldıramayabilirdi. Artemis, babasına baktı ve “Bu adam hepinize yalanlar söyleyip kendini acındırdı. Ne ailesi, ne işi, ne de hayatı hakkında anlattıkları doğru. Anlattığı her şey sahte ve her şey yalan. Clifford Krallığında dolandırmadığı tek bir adam dahi kalmamış bunun.” dedi.

Richard, artık Diana’nın ve Kral Harold’ın yüzündeki düşünceli ifadeyi görünce Artemis’in onları inandırmasını istemedi ve hemen sazı eline aldı, en iyi bildiği şeyi yapmaya yani konuşmasıyla herkesi büyülemeye çalıştı. O zaman kimse bu yılanın söylediklerine inanmazdı. “Sevgili kralım, sevgili nişanlım. İnanmayın onun sözlerine, neden bilmiyorum ama bana kafayı takmış. Sürekli benim hakkımda yalanlar uyduruyor. Oysa ben ona hiçbir şey yapmadım. Seni kardeşim gibi gördüm ama sen sanırım Diana evlenecek ve seni artık sevmeyecek diye korktun. Hâlâ çocuk gibi davranıyorsun Artemis, artık büyümen gerek.” dedi arkadaşça bir tavırla.

Artemis, sinirle Richard’a baktı, ona küçük çocuk gibi davranılmasından nefret ederdi. Kraliçe Fiona, hizmetçilerin yanında damadının aşağılandığını görünce buna bir son vermek istedi ve “Tamam, yeter artık. Artemis, tüm bu sözlerin için Richard’dan özür dilemen gerek. Gerçekten artık çocukluğu bırak. Oyun oynamıyoruz burada.” dedi. Artemis, kırgınlıkla annesine baktı, “Anlamıyorum sizi. Size doğruları anlatıyorum ama siz bana inanmak yerine bu yalancının sözlerine inanıyorsunuz ve beni suçluyorsunuz. Ben neden Diana’nın mutluluğunu istemeyeyim ki. Anlamıyor musunuz sahtekâr bu adam, söylediği her şey yalan.” dedi. Artemis aslında Simon’dan öğrendiklerini anlatacaktı ancak kimsenin onun sözüne inanmamasına ve bu yalancıya inanmalarına karşı kendini küçük düşmüş ve kırılmış hissetti. Alberta ile Emilia’ya baktı, onlar da anlamamış gözlerle ona bakıyordu.

Richard, Artemis’e son darbeyi vurmak istedi ve onun Willy’e gittiğini babasına söylemeyi bu sayede onu daha da yerin dibine sokmayı planlıyordu. Kumar elinde güçlü kartların varken oynanırdı ancak Artemis daha bir çocuk olduğu için oyunu nasıl oynaması gerektiğini bilmiyordu. Richard, Kral Harold’a döndü ve “Sayın Kralım, aslında bunu size söylemeyi düşünmüyordum ancak gördüğüm kadarıyla artık işler iyice karıştı. Yani Artemis benim kardeşim sayılır, ben onu korumaya ve bunu saklamaya çalıştım. Ancak görünen o ki bunu size açıklamak zorunda kalıyorum.” dedi. Artemis, “Ne saçmalıyorsun sen?” dedi ve öfkeyle ona baktı. Kral Harold sinirle “Ne diyorsunuz, lafı gevelemeyin ağzınızda.” dedi. Richard, Artemis’e baktı ve “Artemis, muhafızıyla birlikte Willy adında şehirde pis işler yapan bir adama gitmiş. Ve ondan ücret karşılığında benim hakkımda araştırma yapmasını istemiş. Ancak adamlar dolandırıcı olduğundan prensesi görünce daha çok para alırız umuduyla benim hakkımda yalanlar anlatmışlar ve Artemis’te bu yalanlara inanmış.” dedi.

Artemis, Richard’ın Willy’den bahsetmesine sinir oldu. Kral Harold, “Artemis, doğru mu bütün bunlar?” diye sordu, sonra da kalbinde bir çarpıntı hissetti. Kızının nasıl işlere bulaştığını ve nasıl adamlarla muhatap olduğunu düşünmeye başlayınca yüreği tüm bunlara dayanamıyordu. Artemis, ürkek gözlerle babasına baktı, “Baba onun anlattığı gibi değil, gerçekten sana anlatacaktım, yemin ederim.” dedi.

Richard gülümsedi ve “Artemis, Willy’nin anlattığı yalan hikâyelere inanıp bana iftira atmak sana hiç yakışmıyor. Sanırım bu günlerde çok yorgunsun bence birazcık dinlenmen gerek.” dedi uysal bir sesle. Artemis’e yalandan şefkatle bakıyordu ve bunu gören herkesin sanki Artemis’in iyiliğini istiyormuş gibi düşünmesini istedi. Ancak etraftaki hizmetçilerin de kral ve kraliçeden bir farkı yoktu, herkes Artemis’in neden böyle bir şey yaptığını anlamaya çalışıyordu. Evet, Richard son zamanlarda tuhaflaşmıştı ancak ona “dolandırıcı” yaftasını yapıştırmak Artemis’e hiç yakışmıyordu. Sonuçta Richard, yakında Diana’nın eşi olacaktı.

Artemis, öfkeyle Richard’a baktı ve “Sana iftira attığımı kim söyledi?” dedi. Richard, artık bu tiyatroya son vermek istedi ve bu konuşmalar da iyice iştahını acıktırmıştı, “Ehh, ama bu kadarı da fazla canım. Ben sürekli senin aşağılamalarını ve iftiralarını dinleyemem. Kralım sizden özür dilerim ancak lütfen artık kızınıza bir şey söyleyin. Benim de bir onurum, bir gururum var.” dedi. Sonra da Diana’ya bakıp “Sevgili Diana’m senden de çok özür dilerim ancak ben bu aşağılamaları daha fazla duymak istemiyorum.” dedi.

Bunun üzerine Diana, “Artemis, senden bunları hiç beklemezdim. Beni çok şaşırttın.” dedi. Kraliçe Fiona ise Artemis’e “Artemis, yeter artık. İyice küçük düştün, daha fazla düşme artık. Hemen odana git.” dedi. Artemis, hayal kırıklığıyla bir annesine bir de Diana’ya baktı. Sonra da “Anlattıklarım ne yalan ne de iftira. Elimde gerçek bir kanıtım var.” diye öfkeyle bağırdı.

Richard, guruldayan karnına tuttu artık iyice acıkmıştı ve Artemis yerin dibine geçtiği halde hâlâ inatla konuşmaya devam ediyordu. Gülerek, “Lütfen beni zan altında bırakmayın, kanıtınızı görmek isterim.” dedi. Artemis, onun yüzüne iğrenerek baktı ve kapıya döndü “Morgan, kanıtımı getir.” diye bağırdı. Morgan yanında Simon ile birlikte içeri girdi. Herkes kapıya bakıp neler olduğunu anlamaya çalışıyorken Richard yüzündeki alay ifadesiyle kapıya döndü ve bir anda Simon’ı görünce gözleri fal taşı gibi açılıp olduğu yerde kalakaldı. İçinden “Nasıl olabilir bu?” diye geçiriyorken soğuk soğuk terlemeye başladı. Artemis, Richard’ın yüzündeki alaycı ifadenin değiştiğini ve yerini korkunun aldığını görünce zevkle gülümsedi. Richard ise içinden “Şimdi ben ne yapacağım, bu işten nasıl kurtulacağım. Bu yılan bu adamı nasıl buldu?” diye geçiriyordu.

Kral Harold, Simon’ı görünce “Bu adamın burada ne işi var Artemis, tüm bunlarda ne oluyor, senin bu adamlarla ne işin var?” diye bağırdı, yine kalbindeki sızıyı hissetti ve bir eli kalbine gitti. Artemis, babasına baktı ve “Bir kez olsun bana güven baba. Ben kötü bir şey yapmadım.” dedi. Simon, krala selam verip Artemis’in yanına geldi ve Richard’a kötü kötü baktı.

Artemis, Simon’a döndü ve yüksek sesle “Anlat.” dedi. Simon, Richard’a tekrar baktı ve Richard’ın tüm foyasını ortaya çıkaracak şeyleri anlatmak için konuşmaya başladı. “Saygıdeğer kralım, Artemis’in size anlattığı gibi Richard, adi dolandırıcının tekidir. Kendi ailesi de dâhil tüm Clifford’u dolandırmış, mücevher kaçakçılığıyla servetine servet katmış tüccarım diye ortalarda dolaşan bir adam. Uzun zaman önce Clifford’a gittiğimde onunla tanışmıştım, çok etkili hitabet yeteneğinden dolayı benim de dikkatimi çekmişti. Benden Gorg Krallığı hakkında birçok bilgi öğrenmek istedi ben de ona krallığı, sizi ve birçok şeyi anlattım. Gorg Krallığının erkek varisi olmadığını ve damadın ilerde kral olacağını anlattığımda zaten tüm planını hazırlamıştı. Benden prensesler hakkında bilgiler istedi. Ben de ona Alberta’nın evleneceği kişinin varis olacağını söyledim. Daha sonra baloya katılması için de ona yardım ettim, onu davetliler arasına ekledim böylece Clifford’dan buraya gelmiş oldu. Aslında ilk başta amacı Alberta ile evlenmekti ancak-“ demişti ki sustu. Artemis yüksek sesle, “Devam et.” diye bağırdı.

Simon, “Özür dilerim ancak herkesin malumu Alberta’nın çok inatçı bir kız olduğunu ve evlenmek istemediğini öğrenince hedefini Diana’ya çevirdi. Diana, herkese yardım eden ve sevecen bir kız olduğundan onu kandırmasının daha kolay olduğunu düşündü. Tüm planını Diana üzerinde yoğunlaştırdı. Benden de sürekli maddi ve manevi yardım istedi. Diana’nın gideceği yerleri önceden öğrenip ona haber veriyordum. Kısa zamanda Diana’nın ne kadar iyi kalpli olduğunu fark ettiğinden kendini acındırdı ve Diana’nın sevgisini kazanmaya çalıştı. Ailesi, işi ve hayatı hakkında bir sürü yalan hikâyeler uydurarak sizin de ona inanmanızı ve ona acımanızı sağladı.

Aslında saygıdeğer kralım, siz hastalanmasaydınız ve Alberta, Prens Alexander ile evlenmeyi kabul etmeseydi onun tek amacı Gorg Kralı olmaktı. Ancak tüm planları suya düşünce o da apar topar nişan yapıp krallığın yönetimine girmek istedi. Beni de kral olursam seni yanımda tutacağım diye kandırdı ve bana tüm bunları yaptırdı. Saygıdeğer kralım, bu adamın söylediği her söz, yaptığı her şey yalan. Beni de yalanlarıyla kandırdı, lütfen bağışlayın beni.” dedi.

Richard, olduğu yerde kalakalmıştı, Simon tüm planlarını bir bir anlatmış ve artık saklanacak bir yalanı kalmamıştı. Adeta felç geçirmiş gibi öylece hareketsiz duruyordu. Kral Harold ise Simon’ın anlattıklarını dinleyince öfkeden yüzü kızardı. Derin derin nefes almaya ve kendini sakinleştirmeye çalıştı. Diana ise gözlerine dolan yaşlarla Richard’a bakıyor ve tüm bu anlatılanlara inanamıyordu.

Artemis, Morgan’ın elinde tuttuğu mektupları aldı ve “Burada da Richard’ın Simon’a kendi el yazısıyla ve imzasıyla yazdığı mektuplar var. İçlerinde nasıl planlar kurduğunu ve herkesi nasıl kandırdığını birer birer anlatmış.” dedi. Sonra da eline birini alıp, açtı ve mektupta yazan şu satırları okumaya başladı; “Simon, Diana’yı elde etmek çocuk oyuncağı ancak kral beni biraz zorlayacak. Onu alt edersem bu iş kolay, Gorg Kralı olmam yakındır.”

Bunları duyunca herkes şok olmuş bir şekilde Richard’a baktı. Kraliçe Fiona, bir anda kendini koltuğa bıraktı ve “Aman Tanrım.” diyerek elleriyle ağzını kapattı. Emilia, annesinin omuzlarına tutarken Alberta, Diana’nın yanına geldi ve “Diana, iyi misin?” diye sordu. Duydukları karşısında Diana’nın gözyaşları yanaklarından süzülmeye başlamıştı. “Nasıl olur?” diye sayıklıyor ve boğazında kocaman bir yumru olduğunu hissediyordu. Richard ise “Bu hengâmeden bir yolunu bulup nasıl kaçarım.” diye düşünmeye başlamıştı. Etrafına bakındı, herkes olayın şokundan kalakalmış olduğundan bir şekilde dışarı çıkmayı başarıp kaçabilirdi.

Artemis, herkesin yüzündeki hayal kırıklığını görünce ne hissedeceğini bilemedi. Hem Richard’ın tüm foyasını ortaya çıkardığı ve ailesini bu dolandırıcı adamdan kurtardığı için mutluydu hem de ailesini üzdüğünü düşündüğü için perişan hissediyordu. Ancak ne olursa olsun bu adamdan kurtulabilmek için bu acının yaşanması gerekiyordu. Fakat Artemis, haftalardır ailesine anlatmaya çalıştığı bunca şeye inanmamalarını ve onu yalancılıkla suçlamalarını affedemiyordu. Yüreğindeki kırgınlık ve içindeki ateş dinmemişti. Ailesine baktı ve “Size en başından beri bu adamın nasıl sahtekâr olduğunu anlattım. Ama siz bana inanmak yerine bu dolandırıcıya inandınız. Beni yalancılıkla, çocuk gibi şımarıklık yapmakla suçladınız.” dedi. Sonra annesine döndü “Her zaman sorun çıkaran olduğumu ve huzurunuzu kaçırdığımı söylemiştin anne. Şimdi nasıl huzurun? Söylesene.” diye bağırdı. Kraliçe Fiona gözü yaşlı bir şekilde kızına baktı.

Artemis sonra Diana’ya döndü ve ağlamasını bastırarak “Ben senin üzülmemen için uğraştım. Bu pisliği sevmene ve onunla evlenmene nasıl razı olabilirdim? Sana defalarca kez anlattım ama sen bu adamın yaptıklarının hiçbirini görmedin. Seni kullanmasına izin verdin. Bu adam için kardeşine bile inanmadın.” dedi.

Diana, Artemis’e baktı ve gözyaşlarına hâkim olamadı. Gerçekten de kardeşi ona defalarca kez söylemesine rağmen asla görmek istememişti. Bu iğrenç adamı kalbine almış ve ailesindeki herkesin kandırılmasına sebep olmuştu. Daha önce hayatında hiç hissetmediği bir duygunun içinde dolaştığını hissetti. Öfke adeta tüm bedenini ele geçirmişti. Bir anda Richard’a doğru yaklaştı ve yakasına yapıştı, “Nasıl yaptın bunu bana, nasıl kandırdın beni söyle? Ben sana yardım etmek dışında, seni sevmek dışında sana ne yaptım? Söylediğin onca aşk sözleri, her şeyin yalan mıydı?” diye ağlayarak bağırdı. Richard, artık buradan dönüşü olmadığını bildiğinden ve artık Diana’nın bu saf hallerine katlanmak zorunda da olmadığından “Ehh, yeter be, yeter. Evet, bunların hepsi doğru. Söylediğim her şey yalandı, hayatım, işim, söylediğim aşk sözleri, her şey yalandı. Hepsini seni kandırmak için söyledim.” diye bağırdı.

Diana, ağlayarak “Neden yaptın, neden? Neden benim kalbimle oynadın? Ben sana ne yaptım?” diye bağırıp Richard’ın göğsünü yumruklamaya çalışıyordu. Richard, sinirle “Sen de bu kadar salak olmasaydın, benim bunda suçum ne?” dedi. Diana, öfkeyle “İğrenç, adi herif. Midemi bulandırıyorsun artık.” deyip ona tokat atınca Richard, Diana’yı yere doğru itti ve Diana yere düştü. Tüm bunları duyup kızının kalbinin bin parçaya bölündüğünü gören ve kızını korumayı beceremediği için kendini suçlayan Kral Harold üzüntüyle “Kızım.” dedi sonra da kalbini tutarak aniden olduğu yere yığıldı. Herkes koşuşturup bir yandan Diana’yı bir yandan Kral Harold’ı yerden kaldırmaya çalışırken Richard bu ani karmaşadan yararlanıp kapıya doğru koştu. Tam kapıdan çıkacakken ensesinde bir el hissetti ve Morgan “Hayırdır, pislik herif bir yere mi gidiyordun?” diye öfkeyle sordu. Daha Richard ne olduğunu anlayamadan Morgan Richard’a sağlam bir kafa attı ve Richard olduğu gibi yere yığılıp kaldı.

 

-BÖLÜM SONU-

Yorumlarınızı bekliyorum...

Loading...
0%