Yeni Üyelik
19.
Bölüm
@withmeral

19

Ay gecenin karanlığında gökyüzünde usulca parıldıyor ve baktıkça insana huzur veren bir manzara oluşturuyordu. Gecenin karanlığında yıldızlarda aya eşlik ediyor ve ışıltılarıyla onun güzelliğini ortaya çıkartıyorlardı.

Artemis sarayın bahçesinde oturmuş yıldızlarla dolu gecede ayı seyrediyor ve yüzünde bir tebessüm oluşuyordu. Yıldızlara her baktığında aklına baloda Morgan’la oturup gökyüzünü seyrettikleri gün geliyordu. Şimdi de gece aynı o günkü gibi, yıldızlı ve ışıl ışıldı. Oysa Artemis o günden beri oldukça değişmiş ve yüreğinde başka şeylerin kapıları aralanmıştı. Morgan’la tanışmak ve onunla arkadaş olmak hayatında neredeyse birçok şeyi değiştirmişti. Onunla oldukça artık kendini yalnız ya da mutsuz hissetmiyordu. Morgan’ın siyah gözlerine baktığında tıpkı bu yıldızlı gece gibi ışıl ışıl olduğunu görüyordu.

Ancak Artemis Morgan’ın onun kalbinde git gide ne kadar büyük bir yer kapladığını günden güne fark edemiyordu. Onu kendine ait ve asla da başkasının olamayacak değerli bir şey olarak görüyordu. Ona çocuksu bir istekle sahip olmak ve oyuncağını kimseyle paylaşmak istemiyordu ancak Morgan onun gibi çocuksu bir şekilde hayata bakmıyordu. Bu yüzden Artemis, onun elinden kayıp gitmesinden ve bunu durduramamaktan çok korkuyordu.

Almira ile kendini kıyasladığında bu savaşı kazanamayacağını düşünüyordu çünkü onun karşısında nasıl savaşacağını bilmiyordu. Almira, güzel ve çekici bir kızdı aynı zamanda da Morgan’ı elde etmek istiyordu. Oysa Artemis, onun gibi güzel bir kız olmadığını düşündüğünden Morgan’ı kaybedeceğini düşünüyordu. Üzerinde erkek gibi kıyafetler, sürekli örgülü saçları ve erkeksi hareketleriyle Morgan onu nasıl sevsin ki? Morgan ona arkadaşı ya da abisi gibi davranıyordu. Ressamın ya da Alexander’ın ablalarına nasıl hayran hayran baktığını görmüştü oysa Artemis hayran olunabilecek bir kız değildi ki. Ya Morgan Almira ile olursa ve onu sonsuza kadar kaybederse diye düşündüğünde yüreğinde bir sızı oluyor, Morgan’ı kimseyle paylaşmak istemiyordu. Ablaları evlenmek ve sevdikleriyle hayatlarını birleştirmek istiyorlardı. Oysa Artemis böyle bir hayal kurmuyordu, Morgan’ın onu sevebileceğini ya da onunla evlenebileceğini düşünmüyordu. Erkek gibi takılan bir kızla neden evlenmek istesin ya da onlarca güzel kız varken Artemis’i neden beğensin ki? Artemis, kalbindeki bu sızının nedeni bilmiyordu, tek bildiği Morgan’ın onun olduğu ve ellerinden kayıp gitmesini istemediğiydi.

Onunla daha önce kimseyle olmadığı kadar yakındı. Birkaç ayda o kadar çok şey yaşamışlar ve o kadar yere gitmişlerdi ki, Artemis gözünü kapattığında onunla yüzlerce anıya sahip olduğunu düşünüyordu. Birlikte şehirde, ormanlarda gezdiler, yemek yediler, sayısız defa düello yaptılar, Richard’ın foyasını ortaya çıkarıp Diana’yı kurtardılar ve daha nice şeyi birlikte yapmışlardı. Artemis onunla olduğunda kendini güvende ve sanki bu dünyaya ait değilmiş kadar özgür hissediyordu. Onunla at üstünde saatlerce gezintiye çıktığında zamanın hiç bitmemesini istiyordu, Morgan iyi bir yol arkadaşı, öncü ve koruyucuydu. Artemis onun okuduğu savaş hikâyelerinden çıkmış yakışıklı komutan olduğunu ve sanki onu yalnız bırakmamak için dünyaya geldiğini düşünüyordu. Ancak her kahramanın bir prensesi olur ve ona âşık olurdu oysa Artemis o hikâyelerdeki güzel prenseslere hiç benzemiyordu.

Morgan’la Bilge’nin evinde konuştuklarında onun kısa zamanda hayatında en değer verdiği insan olacağını tahmin edemezdi. Ancak Artemis şimdi Bilge’nin huzurlu yüzünü hatırladığında onun ikisine nasıl gülümseyerek baktığını ve sanki bugünleri önceden gördüğünü düşünüyordu. Artemis o günkü Artemis’ten oldukça farklı olduğunu ve değiştiğini hissediyordu. O zamanlarda ailesinden başka kaybedeceği hiçbir şey olmadığından insanların duygularıyla ya da düşünceleriyle çok fazla ilgilenmiyordu. Oysa şimdi yüreğinde yeni bir sevginin kuş gibi kanatlanıp uçmaya çalıştığını fark ediyor ve onu kanatlarından tutup zorla kafese sokuyordu. Sevmeyi bilmiyor ve sevilmeye de layık olmadığını düşünüyordu. Bu yüzden yüreğindeki o aptal kuşun uçmaya çalışmasının da bir anlamı yoktu.

Artemis, Morgan’la gülmeyi de kavga etmeyi de çok seviyordu. Onunla uğraşmak veya onu alt etmek içten içe ona zevk veriyordu ama bu zevk çocukça olduğundan Morgan’ın ona gönül koyduğunu ya da küstüğünü düşünmüyordu. Birlikte birçok şey hakkında konuşmuşlar ve birbirlerinin sırlarını öğrenmişlerdi. Morgan ona çocukluğundan ve savaşlarda yaşadıklarından, Artemis’te ona çocukluğundan beri içini yiyip bitiren düşüncelerinden ve hayallerinden bahsetmişti.

Artemis, çocukluğundan beri insanların ona nasıl baktığını ve onun hakkında neler düşündüklerini çok iyi biliyordu. Herkes onu “aykırı” olarak kabul etmiş olduğundan ona hiç bulaşmıyorlardı ancak Artemis insanlara onlar gibi olmadığını kabul ettirse de herkes günün sonunda onun “kız” olduğu gerçeğini hatırlatıp bazı şeyleri yapmasına müsaade etmiyorlardı. Oysa Artemis çocukluğundan beri bir savaşa katılmak ve sayısız ülkeye gidip maceralar yaşamak istiyordu. Ancak “bir prenses olarak” veya “bir kız olarak” bunu yapmasına babası da dâhil kimse izin vermeyecekti. Artemis bunu kabul etmek zorunda kalmıştı ancak kabul etmesi yüreğindeki bu istekleri bastırabildiği anlamına gelmiyordu. Artemis, atına atlayıp tüm dünyayı dolaşmayı ve Gorg diyarından başka diğer yerleri de görmeyi çok istiyordu. Ancak bu sırrını sadece Morgan’a paylaşabilmişti ve o da “Belki bir gün birlikte gideriz.” demişti. Artemis bunu hatırladığında yanaklarının ısındığını hissetti. Onunla birlikte bu yolculuğa çıkmayı ne kadar çok istediğini fark etti. Ama o bir prensesti ve bu saraydan ya da Gorg diyarından başka bir yere gidemeyecek ve başka diyarlardaki bu yıldızlı gökyüzünü seyredemeyecekti.

Artemis başını kaldırıp ışıldayan gökyüzüne yeniden baktı ve o sırada Morgan çıkageldi “Yine kaybettim seni.” dedi gülümseyerek. Morgan, yalnız kaldıklarında çoğu zaman ona “sen” diye hitap eder ve “prensesim” yerine ismiyle seslenirdi. Artemis de ona gülümsedi ve “Ama bak yine buldun işte.” dedi. Morgan onun güzel gözlerine uzun uzun baktı ve içinden “Nereye gidersen git ben seni bulacağım.” diye geçirdi, sonra da yanına oturdu. Birlikte sessizce oturup gökyüzünü seyrettiler ve yan yana olmanın huzuruyla kalplerindeki melodinin sesini dinlediler.

Morgan, Artemis’e bakarken sanki değerli bir hazineye bakıyormuş gibi gözlerini ondan alamıyordu. Artemis onun için çok değerliydi ve onu kaybetmeyi asla istemiyordu. Bazen her ne kadar kavga edip küsseler de dayanamayıp hemen barışıyorlardı. Morgan Artemis’le uğraşmayı, ona laf sokmayı ve onu kızdırmayı çok seviyordu çünkü o zaman içinden o hırçın ve inatçı kız çıkıyordu. Morgan onun bu hallerini ona daha çok yakıştırıyordu. Artemis’i baloda elbiseyle gördüğünde her ne kadar büyülenmiş olsa da onun tanıdığı ve sevdiği Artemis değildi. Artemis’in her şeyi diğer kızlardan oldukça farklıydı, konuşması, hareketleri, sinirlenmesi ya da gülmesi kendine hastı ve Morgan ona ait olan her şeyi seviyordu.

Artemis’in sevdiklerini nasıl sahiplendiğini ve onları nasıl korumaya çalıştığını görmüştü. Tüm ailesi ona inanmayıp yalancılıkla suçlarken Artemis her ne kadar üzülse de Diana’yı o adamdan kurtarmak için çok uğraşmıştı. Bunun yanında babası hastalandığında da günlerce onun yanında kalmış daha sonra da onu sarayda gezintilere çıkarmıştı, Morgan onları uzaktan seyrettiğinde Artemis’in babasına ne kadar düşkün olduğunu görüyordu. Babasına bir şey olacağından korktuğu için adeta küçük bir kız çocuğuna dönüşmüştü. Morgan, Artemis’in tıpkı babasına sevgiyle baktığı gibi ona da öyle bakmasını ve onun yanında da kendini güvende hissetmesini istiyordu. Ona sıkıca sarılmak, saçlarının kokusunu içine çekmek ve o güzel yüzüne yakından bakmayı çok istiyordu. Morgan bunları düşününce derin bir nefes aldı ve yanında usulca duran Artemis’e baktı, bir kez daha gökyüzünün güzelliğinin onun masum yüzünde toplandığına emin oldu.

Ertesi gün Kral Harold sarayın bahçesine hava almaya çıktığında Artemis de ona eşlik ediyordu. Kral, Morgan’a da onlara katılmasını teklif etmişti ve Morgan’da bunu seve seve kabul etmişti. Artemis, babasının ve Morgan’ın arasında otururken kendini oldukça garip hissetmişti. Kral Harold, Morgan’a evladı gibi davranıyordu. Onun Komutan Chester’ın oğlu olmasının yanında Morgan’ın kızını nasıl koruyup kolladığını görebiliyordu. Her ne kadar Richard olayından dolayı türlü tehlikelere atıldıkları için ikisine de kızsa da Diana’nın daha fazla üzülmemesini sağladıkları içinde ikisine de teşekkür etmişti.

Kral Harold, Bilge’yle arada mektuplaşıyordu. Bilge, başka ülkelere seyahate çıkmıştı ancak onun bu hasta halini öğrendiğinde onun için endişelense de Kral Harold ona iyi olduğunu söylüyordu. Mektuplarında sık sık Artemis’i ve Morgan’ı soruyordu. Kral da ona iki evladının da iyi olduğunu adeta bir suç ikilisine dönüştüklerini yazmıştı. Her yere beraber girip çıkıyorlar ve ayrılmaz bir ikili olmuşlardı, Kral Harold Artemis’in de bir arkadaşı olmasına ve yalnızlıktan kurtulmasına çok sevinmişti. Aynı zamanda onların yanında oldukça ikisinin de gençliği ve enerjileri Kral Harold’a iyi geliyordu. Onlarda kendi gençliğini görüyordu, o da gençliğinde ele avuca sığmaz ve yerinde duramazdı. O günleri hatırladığında yüzünde bir heyecan parıltısı belirdi, tekrar yine genç olsa ve bütün dünyayı dolaşabilseydi.

Kral Harold, Artemis’e baktı ve Morgan’a nasıl şefkatle ve ilgiyle baktığını görünce gülümsedi ancak birazcık da kıskanmadan edemedi. Çünkü Artemis onun için hâlâ küçücüktü ve kızının bunca zaman erkeklerden hoşlanmamasından dolayı mutluydu oysa şimdi kızının Morgan’a ne kadar değer verdiğini görünce kızının yüreğinde yerinin değişeceğini düşünüp Morgan’a hafif kızgınlıkla baktı. Morgan ise Kral Harold’ın bu düşüncelerini bilmediğinden ona gülümseyerek karşılık verdi.

Daha sonra Kral Harold yorulduğunu söyleyerek dinlenmek için odasına gitti ve Artemis’le Morgan’da baş başa kaldı. Onlar sarayın bahçesinde oturup sohbet ederken Komutan Jasper çıkageldi ve Artemis’e selam verdi. Morgan bu adamı her gördüğünde sinirlendiğini düşünüyordu. Jasper, Artemis’le konuştukça Artemis, Morgan’ın bakışlarından Jasper’a sinir olduğunu gördüğünden Jasper’ın söylediklerini ilgiyle dinliyormuş gibi davranıyordu. Morgan ise bu adamın ağzını burnunu kırmamak için kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Daha sonra Jasper, Weston’a bir seyahat yapacağını ve isterse Artemis’in de gelebileceğini söyledi. Artemis, başka ülkelere ve krallıklara gitmeyi çok istiyordu ancak Jasper’la o yolculuk çekilmezdi hem babası da buna izin vermezdi. Ancak Jasper, “Ben kralımızla konuşurum, merak etme.” deyince Artemis ne söyleyeceğini bilemedi.

Morgan kalbinin hızlı hızlı attığını hissetti, Artemis’i bu adamla baş başa seyahate gitmesine yüreği dayanmazdı. “Prensesim, kralımız hasta, size çok ihtiyacı olduğu bir zamanda gitmeniz doğru olmaz.” deyince Jasper ona küçümseyici bakışlar attı, “Merak etmeyin, ben kralımızla konuşacağım. Eminim Artemis’in ne kadar mutlu olacağını bildiğinden izin verecektir.” dedi. Morgan sinirlendi ancak Artemis’in seyahat etmeyi ne kadar çok istediğini bildiğinden kırgınlıkla Artemis’e baktı. Artemis biraz düşündü ve “Teklifiniz için teşekkür ederim, ben düşünüp size haber vereceğim. Şimdilik babama bir şey söylemeyin.” dedi. Jasper yanlarından mutlulukla ayrıldığında Morgan hâlâ kırgın gözlerle Artemis’e bakıyordu ve “Gideceksin, öyle mi?” diye sordu. Artemis ona cevap vermedi.

Artemis, tabii ki de Jasper’la bir yere gitmeyi düşünmüyordu ancak Morgan’ın nasıl sinir olduğunu görünce onu biraz daha kızdırmak için böyle söylemişti. Gerçekten de Morgan az önceki tüm neşesini kaybetmiş sinirle oturuyordu, Artemis onun bu haline içinden güldü.

Daha sonra şans buya Jasper’ın olduğu her yerden bir anda Almira’da ortaya çıkıyordu. Şimdi de yine sarayın bahçesinde Emilia ve arkadaşlarıyla oturuyordu. Artemis, onu görünce öfkeyle bakakaldı ve Morgan’a aceleyle “İçeriye girelim.” dedi. Morgan, ona hâlâ kızgındı ancak yerinden kalktı ve içeriye doğru giderlerken Almira onları fark etti ve “Morgan, Artemis.” diye bağırarak yanlarına koştu. Artemis lanetler okuyorken Morgan sinirle içinden “Bir sen eksiktin.” dedi. Gerçekten de bu kızın yılışık hareketlerinden oldukça rahatsız oluyordu. Artemis onun Jasper’dan haz etmediğini bilmesine rağmen onu sinir etmek için Jasper’ın teklifini düşündüğünü söylemişti. Morgan’da onun Almira’ya ne kadar gıcık olduğunu hatırladı ve intikam almak istedi.

Almira en güzel gülümsemesiyle koşarak yanlarına geldi ve “Morgan, nasılsın?” diye ilgiyle sordu. Morgan, Artemis’e baktı ve onun yüzündeki öfkeyi gördüğünden Almira’ya gülümseyerek “İyiyim, siz nasılsınız? Ayağınız nasıl oldu?” diye sordu. Artemis, Morgan’ın onunla böyle güzel konuştuğunu görünce öfkeden yerinde huzursuzca kıpırdandı, çekip gitmek istiyordu ancak onları yalnızda bırakmak istemediğinden öylece duruyordu. Almira ağzı kulaklarına çıktı ve “Ayağımı incittiğimi unutmamışsın.” dedi, sonra da “Şimdi daha iyiyim, senin sayende.” dedi. Artemis, sinirle ona baktı ve “Sanki Morgan iyileştirdiği ayağını da onun sayesindeymiş.” dedi. Almira Artemis’e küçümseyici bakışlar attı ve “Eğer hemen beni kucağına alıp götürmeseydi daha kötü olacaktı ayağım.” dedi. Morgan, Artemis’in öfkeli sesini duyunca içinden zevkle gülümsedi, “Teşekkür ederim, size yardımım dokunduysa ne mutlu bana.” dedi. Almira, Morgan’ın onunla ilgiyle konuştuğunu görünce sonunda onun güzelliğine karşı koyamadığını düşündü.

Artemis ise Morgan’ın bu saygılı ve iltifat dolu sözlerini duyunca şaşırdı. Çünkü daha önce hiç böyle konuşmuyordu. Acaba gerçekten de Almira’dan mı hoşlanıyordu? İyice sinirlendi ve “Ne söyleyeceksen söyle işimiz var.” dedi. Almira ona ters ters baktı ve Morgan’a döndü “Acaba seninle özel olarak konuşabilir miyiz? Boş bir zamanın yok mu?” diye sordu. Artemis iyice öfkelendiğini hissediyordu ve Morgan’a fırsat bırakmadan “Yok boş zamanı.” dedi. Morgan ise biraz düşündü ve “Aslında bu akşam prensesim babasıyla vakit geçireceğinden boşum.” dedi. Artemis hayal kırıklığıyla Morgan’a baktı, demek ki gerçekten de Almira’dan hoşlanıyordu ve onunla buluşmak için fırsat kolluyordu. Morgan ise onun bu sinirli halinden iyice keyif aldı, sonuçta o da Jasper’la seyahate çıkacaktı ya! Almira, sevinçle sıçradı ve “O zaman bekleyeceğim seni.” dedi ve gitti.

Artemis, Morgan’a hem nefretle hem de kırgınlıkla baktı ve “Demek boşsun ha. İyi o zaman, şimdide gidebilirsin istersen. Nasılsa senin görevin beni korumak değil saraya gelen kızlarla flört etmek ya!” dedi. Morgan ona baktı ve “Prensesim, sizi kıracak bir şey mi yaptım? Ne var bunda, benimle ilgilenen bir kız var ve onunla görüşmemde bir sakınca olduğunu da sanmıyorum.” dedi. Artemis diyecek bir şey bulamadı, “İyi git o zaman.” dedi öfkeyle. Ancak içinden “Lütfen gitme.” diye yalvarıyordu. Morgan onun bu çocuksu öfkesine zevkle baktı aslında Almira’nın yanına tabii ki de gitmeyecekti ancak Artemis’ten intikamını almıştı.

Akşam olduğunda Artemis babasının yanındaydı, ona kendini iyi hissetmesi ve sıkılmaması için her gün savaş hikâyeleri okuyor ve birlikte hikâyeler hakkında konuşuyorlardı. Ancak bu sefer Kral Harold onun bir kuş gibi kıvrandığını ve huzursuz olduğunu görünce “Artemis, ne oluyor? İyi misin?” diye sordu. Artemis “İyiyim, sadece biraz yorgunum. Bu akşamlık bu kadar hikâye yeter mi?” diye sordu ve Kral Harold’da kızına gülümsedi. Artemis babasını öpüp usulca dışarı çıktı ve hemen sarayın bahçesine koştu ancak etrafta kimseyi göremedi.

Etrafına bakınıp Morgan’ı arıyor ve Almira ile buluşmaması için ona bir görev vermeyi düşünüyordu. Daha sonra Almira’yı fark etti ancak Morgan ortalarda olmadığını görünce sevindi. Almira ise yüzünde sinir ve kızgınlıkla onun yanına geldi, “Ne oldu, ne arıyorsun?” diye sordu. Artemis ona ters ters baktı ve “Morgan nerede?” diye sordu. Almira zaten sinirli olduğundan Artemis’ten intikam almak ve ona gününü göstermek istedi. “Morgan, üşüdüğüm için bana bir şal getirmeye gitti. Birazdan gelecek.” dedi. Artemis, yerinde huzursuzca kıpırdandı, demek buluşmuşlar ve konuşmuşlardı.

Almira ona daha da yaklaştı ve “Artemis, biliyor musun senin sayende hayatımın aşkını buldum. Morgan benim hayalimdeki çocuk. Bana öyle aşkla bakıyor ve öyle güzel iltifatlarda bulunuyor ki. Sonunda aradığım kişiyi buldum.” dedi. Artemis yüreğinde bir sızı hissetti ve sadece “Ne?” diyebildi. Morgan gerçekten de ona aşkla mı bakıyordu? Bunca zaman hep Almira’yı mı düşünmüştü?

Almira, Artemis’in düşünceli ve üzgün yüzünü görünce onu daha da sinir etmek istedi, “Bir de aramızda kalsın ama Morgan bana “Sürekli erkek gibi takılan birinden sonra gerçek bir kızla konuşmak bana çok iyi geldi.” dedi. Ve uzun zaman sonra güzel bir kadın yüzü gördüğü içinde çok mutlu olduğunu söyledi.” dedi. Artemis hiçbir şey demeden ona bakıyordu, Morgan onun arkasından böyle mi söylemişti? Almira Artemis’i baştan aşağı süzdü ve “Aslında şimdi baktım da Morgan ne kadar da haklı. Genç bir erkek sürekli senin gibi bir oğlan çocuğuyla dolaşmak zorunda olduğundan bunalmakta haklı. Neyse ki artık ben varımda senin bu çirkin yüzüne katlanmak zorunda kalmayacak.” dedi.

Artemis yüzündeki hayal kırıklığıyla ve öfkeyle ona baktı, onun bu aşağılamalarına daha fazla katlanmayacaktı, “Bana bak, benimle doğru konuş. Senin karşında bir prenses var.” dedi. Almira ona küçümseyici bakışlar atmaya devam etti ve “Ne oldu, yoksa babana mı şikâyet edersin? Hadi git et. Ya da istersen Morgan’a söyle ama o sana değil bana inanır.” dedi. Artemis, onun bu ukala sesini kesmek istedi ancak söylediği her şey kalbini paramparça ettiğinden öylece kalakalmıştı. Almira onu nasıl üzdüğünü ve kızdırdığını gördüğünde “Benim bir işim var, Morgan gelirse ona söylersin.” dedi ve gitti.

Artemis, gözlerinde biriken yaşlarla göletin yanına oturdu. Yüreğinde daha önce hiç tarif edemediği bir acı ve sızı vardı. Sanki kalbi yerinden sökülmüş ve üstüne basa basa çiğnenmiş gibiydi. Demek Morgan, Almira’ya âşık olmuştu ve onu iğrenç bir oğlan çocuğu gibi görüyordu. Onu gerçekten kaybetmişti, oysa Morgan’ın hep ona ait olacağını ve ona değer verdiğini düşünmüştü. Demek ki Morgan onun yanında sıradan davranıyordu, Artemis ise bunları kendine özel olduğunu düşünüyordu. Almira’dan ne kadar nefret etse de haklıydı, onun gibi güzel ve çekici bir kız dururken Artemis gibi birini neden tercih etsin ki? Belki de Bilge’ye söz verdiğinden ona katlanıyordu yoksa çoktan çekip gitmişti. Artemis, gözyaşlarının yanaklarına biriktiğini hissetti, ağlamak istemiyordu. Daha önce hiç bu kadar küçük düşmemiş, bu kadar kırılmamıştı, ellerini yumruk yaptı ve oturduğu banka vurdu. Her ne kadar eli sızlasa da Artemis onu yüreğindeki sızıdan daha fazla hissetmedi.

Daha sonra içeriden yüzündeki kayıtsız bir ifadeyle Morgan çıkageldi ve elinde bir şal tutuyordu. Bahçede Artemis’i görünce yüzünde bir gülümseme belirdi ve “Almira nerede, şal istemişti.” dedi. Artemis hayal kırıklığıyla ona baktı, onun gözlerinde adeta yaşam bulduğunu düşünmüştü oysa şimdi bu gözler onun kalbini söküp çıkarmıştı. Sinirle, “Almira gitti.” dedi. Morgan Almira’nın gittiğini duyunca sevindi ve elindeki şalı ona uzattı, “Hava soğuk, sen ister misin?” diye sordu. Artemis, “İstemez.” anlamında başını salladı.

Morgan Artemis’te bir gariplik olduğunu sezdi ve “İyi misin?” diye sordu. Artemis ona nefretle bakmaya devam ediyordu, “Hiç olmadığım kadar iyiyim.” dedi. Morgan, Artemis’in yüzünden bir şeye üzüldüğünü anladı ancak ne olduğunu tahmin edemiyordu, “Krala bir şey mi oldu?” diye sordu. Artemis sinirle “Bir şey olmadı dedim ya.” dedi. Morgan Artemis’e yaklaştı, Artemis’in bakışları da ses tonu da normal değildi. “Bir şey olmuş işte, söylesene.” dedi. Artemis derin bir nefes aldı ve “Hiç, sadece yorgunum.” dedi.

Morgan, onun gözlerinde her zaman tanıdık olduğu bir parıltı aradı ama bulamadı. Artemis, göletin yanında otururken uzun uzun düşünmüş ve kararını vermişti, Morgan’a acıyla baktı ve “Yarın babamla konuşacağım ve Komutan Jasper’la seyahate çıkacağım.” dedi. Aslında gerçekten çıkacak mıydı yoksa sadece onu sinir etmek için mi söylemişti Artemis’te bilmiyordu ama yüreğindeki bu yarayı çekip atmak için o da Morgan’ı yaralamayı düşündü.

Morgan ona hayal kırıklığıyla baktı ve boğazı düğümlenmiş gibi bir sesle “Ne?” dedi. Artemis nasıl bunu kabul edebilirdi? Oysa birlikte seyahate çıkmak ikisinin hayaliydi. Şimdi onların hayalini Jasper’la mı gerçekleştirecekti? Nasıl bir anda bu kadar öfke ve nefretle ona bakabilirdi? Morgan’da yüreğinin acıdığını hissetti ve o da öfkeyle Artemis’e bakmaya başladı, “Peki, nasıl istersen.” dedi. Artık ikisi de birbirinin gözlerine bir hançer keskinliğinde bakıyordu.

Artemis, kırgınlıkla, “Almira ile konuşabildin mi?” diye sordu. Morgan ona cevap vermedi çünkü şu an Almira en son düşünmek isteyeceği şeydi. Artemis onun canını daha fazla acıtmak istedi ve “Biliyor musun? Üzülüyorum senin adına.” dedi. Morgan ise anlamamış gözlerle ona baktı ve “Anlamadım.” dedi. Artemis de onun gözlerinin içine bakıp onun canını yakmak istedi ve “Bir muhafızın soylu bir kızı elde etmeye çalışması çok acınası gözüküyor, o yüzden üzülüyorum sana.” dedi.

Morgan, Artemis’e şaşkınlıkla baktı, karşısındaki onun tanıdığı ve sevdiği Artemis değildi sanki bir yabancıyla konuşuyordu. Artemis onu böyle aşağılayacak şeyler söylemezdi, yüreğine sanki bir ok saplanmış gibi hissetti ve “Ne demek bu?” diye sordu. Artemis onun gözlerindeki kırgınlığı ve düşünceli ifadeyi görünce daha da acıtmak ve oku kalbine iyice saplamak istedi, “Sonuçta sen bir muhafızsın, soylu bir kızla geleceğinin olması imkânsız.” dedi.

Morgan, yüzündeki şaşkınlığı ve üzüntüyü gizleyemiyordu, demek ki Morgan soylu bir kızla olamayacak kadar alt bir tabakadaydı. Artemis aslında ona bir prensesle olmasının da imkânsız olduğunu hatırlatmıştı, Morgan kalbinin delinip söküldüğünü hissetti. Ancak Artemis’in gözlerine daha önce hiç bakmadığı bir öfkeyle bakıp “Neden öyle söylüyorsun ki belki onunla sevgili olurum.” dedi. Artemis, bunu duyunca Almira’nın anlattığı her şeyin doğru olduğunu anladı, demek ki gerçekten de Morgan Almira’dan hoşlanıyor ve onunla sevgili olmak istiyordu. Gözyaşlarının gözpınarlarını yaktığın hissetti ama kendini tutup içindeki nefreti kusmak istedi, eğer acıyla savaşmazsa çocuk gibi oturup ağlayacak ve onun kalbini kıran Morgan’ın karşısında iyice zavallı olacaktı.

Morgan’da Artemis’in onun kalbini nasıl bilerek kırmaya çalıştığını anlıyordu ancak onu bir anda değiştiren şeyin ne olduğunu bilemiyordu. Belki de bunlar Artemis’in gerçek duygularıydı, onu en başından beri aşağıda görüyor ve ondan hoşlandığını anladığı için de aralarındaki uçurum gibi olan farkı hatırlatıyordu. Artemis’in gözlerinde ormanda karşılaştıkları ilk zamandaki yabancı ifadeyi bir kez daha gördü. Aralarında sanki bunca şey hiç yaşanmamış ve sanki hiç yakınlaşmamışlar gibi Artemis aralarına ulaşamayacağı bir duvar örmüştü. Morgan boğazının düğümlendiğini hissetti, içinden “Hayır, benim Artemis’im değil bu.” diye geçiriyordu.

Son bir defa ona yaklaştı ve kırgın bir sesle, “Artemis.” dedi ancak Artemis, geri bir adım attı, öfkeli gözlerini ona dikti ve “Bundan sonra da yerini bil. Sen benim arkadaşım değilsin, bir muhafızsın. Görevin neyse onu yap, bana da bir daha ismimle hitap etme cüretini de gösterme.” dedi. Morgan ona şaşkınlıkla ve hayal kırıklığıyla baktı. Artemis nasıl ona böyle yabancı ve düşman gibi bakabilirdi. Oysa daha dün gece göletin yanında yıldızlı geceyi seyrettiklerinde ona nasıl parıl parıl gözlerle bakıyordu.

Morgan, hiçbir şey söyleyemedi sadece kalbinin nasıl kırılıp döküldüğünü tüm vücudunda hissetti, Artemis ise gözyaşlarını daha fazla tutamayacağını anladı ve hızlıca oradan uzaklaştı. Artemis gidince Morgan öylece kalakaldı. Oysa az önce Almira’ya Artemis’in onun için ne kadar önemli olduğundan ve onu kaybetmek istemediğinden bahsetmişti. Almira, Artemis’in güzel bir kız olmadığını ve oğlan çocuğu gibi dolaştığını söylediğinde de Morgan Artemis’in bu hayatta gördüğü en güzel kız olduğunu söylemişti. Ve Almira’ya “Benimle ilgili eğer bir düşünceniz varsa lütfen bunu unutun, çünkü ben sizi asla öyle görmüyorum. Sizinle arkadaş bile olamam, bana bir daha lütfen böyle davranmayın. Benim kalbimin bir sahibi var.” demişti. Almira onun Artemis’ten hoşlandığını anladığından ve Artemis’i onun gibi güzel bir kıza tercih ettiğinden oldukça sinirlenmişti.

Oysa şimdi Morgan hayatında ilk defa hissettiği bu hayal kırıklığıyla oturuyordu. Ağlamak istiyor, boğazı düğümleniyordu. En son babasını kaybettiğinde hıçkıra hıçkıra ağlamıştı. Şimdi de hayatta babasından sonra en çok sevdiği insanı kaybetmişti. Bir daha Artemis’in gözlerine nasıl bakacaktı, onun bu nefretle bakan gözlerine nasıl dayanacaktı? Aynı zamanda Artemis, Jasper’la Weston’a gittiğinde onların nasıl vakit geçirdiğini düşünmeden nasıl duracaktı? Artemis’in onunla vakit geçirmesine, ona öyle güzel gülmesine ve ona da sırlarını anlatmasına yüreği dayanamazdı. Artemis O’nundu, O’nun prensesiydi. Onu bu hayattaki her şeyden çok seviyordu ancak artık Artemis aralarında uçurum gibi bir mesafe olduğunu ve onun yerinin neresi olduğunu hatırlatmıştı. Bu yüzden görevi bırakmaktan ve Gorg’dan gitmekten başka bir çaresi yoktu. Çünkü burada kalmaya devam ettikçe onun Jasper’la vakit geçirmesine ve ona böyle nefretle üsten bakmasına katlanamazdı.

Ancak Kral Harold hâlâ hastaydı bu yüzden de o iyileşene ve Artemis seyahate çıkana kadar beklemek zorundaydı. Kral Harold’ın bir de onunla uğraşmasını istemiyordu. Kralla konuşup gitmek istediğini söyleyecek sonra da izini kaybettirip çekip gidecekti. Ne kadar zor olursa olsun Artemis’i ve onun o güzel gözlerini unutacaktı. Sonuçta ne zannetmişti ki Artemis bir prensesti ve onun gibi bir muhafızla olmasına kim izin verirdi? Bu yüzden aşkını kalbine gömüp buralardan gitmesi onun için daha iyi olacaktı. Derin bir nefes aldı ve gökyüzüne baktı. Gökyüzü dün geceki gibi ay ve yıldız doluydu ancak bu gece onların da ışıkları sönmüş ve parıltısızdı. Morgan, gözyaşlarının yanağından usulca aktığını hissetti ve çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağladı.

 

-BÖLÜM SONU-

Yorumlarınızı bekliyorum...

Loading...
0%