Yeni Üyelik
22.
Bölüm
@withmeral

22

Emilia, Galvin’in kalbini kırdığını ve onu sonsuza kadar kaybettiğini biliyordu. Bir daha asla ona şefkatle bakan o yeşil gözleri göremeyecek ve o huzurlu sesi duyamayacaktı. Onu bu kadar incittiği için kendini suçlu hissediyor ve kalbinin paramparça olduğunu düşünüyordu.

İlk başta tüm bu olanların suçlusu olarak Laura’yı, Amy’i ve özellikle de Arthur’u görmüştü ancak zaman geçtikçe onların hiçbir suçunun olmadığını ve tüm suçun kendisinin olduğunu kabul etmişti. Eğer intikam isteğiyle hareket etmeseydi ve Arthur’la sevgili olmayı kabul etmeseydi şimdi kendini bu kadar perişan hissetmez ve Galvin’i de üzmezdi. Galvin, ona kendini dinlemeyi ve sevmeyi öğretmişti oysa o tüm bunları öğrenmiş ve değiştiğini düşünmüş olmasına rağmen yine de özüne dönmüş intikam, sevgisine ağır basmıştı. Bu yüzden de şu an çektiği bu pişmanlığı ve üzüntüyü sonuna kadar hak ettiğini düşünüyordu.

Emilia, Galvin’in ondan hoşlandığını ve ona karşı farklı bir sevgi beslediğini biliyordu. Onun yanağını öptüğünde Galvin’in nasıl çocuk gibi sevindiğini ve ona ışıl ışıl gözlerle baktığını görmüştü. Galvin’de Emilia’nın ona karşı bir sevgi beslediğini fark etmiş ve bundan ne kadar hoşlandığını da belli etmişti. Emilia’nın onun yanında nasıl yanaklarının kızardığını ve nasıl heyecanlandığını gördüğünden Galvin’de aralarındaki şeyin sadece arkadaşlık olmayacağını çok daha fazlası olacağını anlamıştı. Emilia’yı ilk gördüğünde dünyadaki en güzel kız olduğunu düşünmüş ve onun kibirli yüz ifadesinin ona ayrı bir hava kattığını da fark etmişti. Ancak onun Arthur’la ilgilendiğini anladığında sadece uzaktan onu seyretmek ve onun güzelliğiyle huzur bulmak istemişti. Oysa Emilia’nın kalbinin ne kadar saf ve çocuk gibi olduğunu görünce onun Arthur gibi bir insanla olmayacağına emin olmuştu. Nitekim de Emilia, onun yanında Arthur’un yanında olduğu gibi huzursuz davranmıyordu. Ona resim yapmayı öğrettiğinde heyecanlanıyor ve parıldayan yeşil gözlerini Galvin’in üzerine dikiyordu. Galvin’de bu güzel manzaranın keyfini çıkarıyordu.

Ancak Emilia, ona karşı böylesine saf ve güzel davranırken onun Arthur’la sevgili olmayı kabul ettiğini gördüğünde tüm dünyası yıkılmıştı. Onun gözlerine ışıl ışıl bakan Emilia nasıl kendisini sürekli değersiz hissettiren ve onu tamamen elde edilmesi gereken bir nesne olarak gören Arthur’la olabilirdi? Galvin, Emilia’nın onunla birlikte değişmeye başladığını düşünmüştü. Ancak Emilia, Arthur’un da söylediği gibi yakışıklı Weston Prensi dururken bir ressamı mı sevecekti? Nitekim sonucunda da diğer kızlar gibi onun peşinde pervane olmuş ve sonunda istediğini de başarmıştı.

Emilia ise Galvin’in daha önce tanıdığı hiçbir erkeğe benzemediğini düşünüyordu. Bakışı, gülüşü, konuşması ve sakinliği ona huzuru çağrıştırıyordu. Onun yanındayken kendini tıpkı evinde gibi huzurlu ve güvende hissediyordu. Oysa şimdi evini kaybetmişti. Gözlerini her kapattığında Galvin’in ona hayal kırıklığıyla bakan öfkeli gözlerini görüyor, kulağında da onun “Size mutluluklar dilerim.” sözleri yankılanıyordu. Onun yüzünü hatırladıkça kendinden iğreniyor ve kendini affetmemeye yemin ediyordu.

Arthur’u rezil edip herkesin önünde küçük düşürmüştü ve ona sevgili olmayı kabul etmesinin nedeninin tamamen intikam almak olduğunu söylemişti. Ancak Galvin bunları öğrenmiş miydi ya da öğrense bile nasıl tepki vermişti bilemiyordu. Sonuçta onunla aşk hakkında sohbet ettiğinde Galvin ona defalarca kez “Sana acı çektiren bir kişiyle olmamalısın.” demişti ve Emilia onu anladığını ve haklı olduğunu söylemesine rağmen onu hayal kırıklığına uğratacak şekilde tam tersini yapmıştı. Belki de Galvin, Emilia’nın Arthur’a âşık olduğunu ve onunla yakınlaşmasının bile sadece Arthur’u elde etmek olduğunu düşünüyordu. Emilia, bunu düşününce elleriyle yüzünü kapattı, tüm bu olanların yaşanmasına neden izin vermişti? Evet, intikamını alıp onları küçük düşürmüştü ancak şimdi bu ona zevk vermiyor aksine düşündükçe midesinin bulanmasına sebep oluyordu. Artemis’in söylediği gibi o alçak Richard’dan ne farkı kalmıştı? O da Diana gibi Galvin’in kalbini kırmış ve onu üzmüştü. Belki de Galvin de tıpkı Diana gibi bir zaman sonra iyileşecek ve yaralarını sarıp hayatına mutlu bir şekilde devam edecekti. Peki, Emilia nasıl hayatına devam edecekti? Gözünü her kapattığında onun şefkatli yeşil gözleri aklına geldikçe nasıl unutacak ve kendini affedecekti? Ya Galvin tıpkı kendisi gibi iyi kalpli birine âşık olup Emilia’yı unutursa ya tıpkı ona da Emilia’ya baktığı gibi bakarsa?

Emilia, birkaç kez Galvin’e mektuplar yazmış ve onunla konuşmak istediğini, tüm olanları anlatmak istediğini yazmış ve onu müsaitse görmek istediğini söylemişti. Ancak Galvin bu mektuplara cevap vermemiş sadece bir defa mektup göndermişti. Emilia, bu mektubu büyük bir heyecanla ve mutlulukla açmış ancak Galvin’in soğuk cümleleriyle adeta yüreğinin buz tuttuğunu hissetmişti. Galvin’in, Emilia’ya gönderdiği mektupta şunlar yazılıydı;

“Sevgili Prenses Emilia,

Kusura bakmayın, çok önemli işlerim var. Davetinizi kabul edemeyeceğim, ayrıca bana bir şeyler açıklamak zorunda da değilsiniz. Ben sizin arkadaşınız ya da değerli gördüğünüz biri değilim, sizin için sıradan bir ressamım. Bu yüzden daha fazla mektup yazmanıza da gerek yok, cevap veremeyeceğim. Kendinize iyi bakın.” – ressam Galvin

Emilia, bu mektubu aldıktan sonra adeta dünyası başına yıkılmıştı. Ondan af dilemesine, ona kendini açıklamasına bile izin vermiyordu. Adeta aralarına hiç aşılmayacak bir duvar örmüştü ve cümlelerini bile özenle önemsiz ve sıradan olması için seçmiş gibiydi. Galvin, Emilia için sıradan bir ressam olduğunu düşünüyordu oysa Emilia onu böyle görmüyordu ki. Onunla bir konuşabilse, yeniden gözlerindeki şefkati bir görebilse ona her şeyi anlatacak ve kendini affettirmeyi başaracaktı. Fakat Galvin buna asla müsaade etmiyordu.

Emilia, yatağında usulca yatarken bunları düşünüyor ve kendini suçluyordu. Her zaman kendini beğenmiş ve kibirli bir kız olmuştu. Bu yüzden de etrafında hep sahte insanlar birikmişti, hayatında ilk defa onu sadece o olduğu için seven ve ona değerli bir mücevhere bakar gibi ilgiyle bakan birini kaybetmişti. Eğer bu kadar bencil olmasaydı şimdi onu kaybetmeyecekti. Aynaya baktığında her zaman güzel olduğunu düşündüğü yüzüne bakmak bile istemiyor, kendi yüzünden iğreniyordu. Sanki bir çamura düşmüş ve her yeri pislenmişti. Ne kadar yüzünü yıkarsa yıksın gözlerindeki bu kötülük sanki gitmeyecek ve hayatı boyunca ona hatasını hatırlatacakmış gibi hissediyordu.

Galvin gibi merhametli ve iyi kalpli bir adamı hak etmiyordu, onun sevgisine de şefkatine de layık değildi. Bu yüzden de ona Galvin’i hatırlatan tuvallerini ve fırçalarına bakamıyordu. Tertemiz boş tuvallere baktığında sanki o beyazlık ona Galvin’i hatırlatıyor ve eline aldığı siyah boyayla tüm bu beyazlığı kirletiyormuş gibi düşünüyordu. Galvin hiç kirlenmemiş bir kar gibi beyazken Emilia kömür karasıydı ve bu siyahlığını Galvin’e de bulaştırmıştı. Bu yüzden tuvalleri gözünün önünden kaldırdı ve yine resim yapmayı bıraktı ancak bu sefer beceremediği için değil Galvin’in değerli gördüğü bir şeyi daha fazla kirletmek istemediği içindi.

Emilia, günlerdir odasında duruyor ve çok fazla dışarı çıkmıyordu, hatta çoğu zaman yemeklere de katılmıyordu. Herkes onun bu ani duygu değişimlerine alışkın olduğundan birkaç günde kendine geleceğini varsayıyorlardı. Bayan Daphe odasında yemesi için ona yemek getirdiğinde yemeklerin hiç dokunulmadan durduğunu görünce hemen Kraliçe Fiona’ya durumun sandıkları kadar basit olmadığını haber verdi. Bunun üzerine Kraliçe Fiona kızıyla konuşmak ve derdinin ne olduğunu öğrenmek istedi ancak Emilia kimseyle konuşmak istemiyordu. Herkes onun yanına gelip ne olduğunu soruyor ve onu neyin böyle üzdüğünü merak ediyorlardı. Hatta Hekim Valentino bile ona bakmış ve iştahının olmamasının sadece üzüntüden kaynaklandığını söylemişti.

Onun her şeyini bilen ve adeta sır kutusu olan Nancy’de defalarca kez onunla konuşmaya çalışmıştı. Kraliçe Fiona ve Bayan Daphe onu sorguya çekmiş ve ağzını aramıştı ancak Nancy’de ne olduğunu anlamadığından onlara bir şey diyememişti. Sadece onlara Prens Arthur’un herkesin içinde onuna sevgili olmak istediğini ve Emilia’nın da bunu önce kabul edip sonra kararından vazgeçtiğini anlattı. Ancak Nancy’de Emilia’nın neden kararından vazgeçtiğini bir türlü anlayamamıştı.

Kraliçe Fiona, kızının birkaç kez Prens Arthur’dan bahsettiğini biliyordu. Bu yüzden onunla sevgili olmasına sevindi ancak sonrasında neden bu kararından vazgeçtiğini merak etmeden edemedi. Arthur’u sevmiyorsa neden ona “Evet.” demişti, eğer seviyorsa da neden sonrasında “Hayır.” demişti? Kraliçe Fiona ve Bayan Daphe bunu öğrenmek için uğraşsalar da bir türlü cevabını bulamamışlardı. Nancy’nin de onlardan bir farkı yoktu, Emilia ile birlikte en başından beri planlar kurup Prens Arthur’u elde etmiş ve Laura ile Amy’den de intikamlarını almışlardı ancak şimdi Emilia neden bundan mutlu değildi?

Kızının üzgün olduğunu duyan Kral Harold’da onun yanına gelmiş ve yatağında usulca yatan kızının turuncu saçlarını okşamıştı. Emilia, babasının şefkatli sesini ve kokusunu duyunca biraz olsun yüreğinin rahatladığını hissetmişti. Kral Harold kızıyla konuşmaya çalışsa da Emilia tüm bu olanlardan kendini suçlu gördüğünden babasına derdini anlatmak istememişti. Bu yüzden de sadece saçlarında usulca onu okşayan babasının sıcak ellerini hissedip huzurla uyumaya çalışmıştı.

Herkes onun odasına gelip onunla konuşmaya çalışıp başarısız olunca geri dönüyordu. Daha önce onun hiç bu kadar üzgün olmadığını gören Artemis’te şansını denemek istedi ve onun yanına uğradı. Artemis, Emilia’nın yatağının yanına oturdu ve onunla uğraşmayı sevdiğinden merakla “Ne oldu sana?” diye sordu. Çünkü Emilia’da onunla uğraşmayı seviyordu ve böylece belki onu eski haline döndürebilirdi. Ancak Emilia, ona boş gözlerle bakmaya devam edince Artemis, “Ne bu halin?” diye sordu. Emilia, derin bir nefes aldı ve “Artemis, seninle uğraşacak halim yok. Rahat bırak beni.” dedi.

Artemis ise Emilia’ya üzgün gözlerle bakmaya devam etti, “Seni ilk defa böyle görüyorum, gerçekten ne oldu?” diye sordu. Emilia ise yatakta döndü ve “Uğraşacak kimseyi bulamadın mı, git Morgan’la uğraş.” dedi. Artemis ise “Seninle uğraşmaya gelmedim, merak ettim seni. Herkes Arthur’dan ayrıldığın için üzgün olduğunu düşünüyor.” dedi sonra da fısıltıyla “Bir tek ben ressam için üzüldüğünü biliyorum.” dedi. Bunun üzerine Emilia gözlerini ona çevirdi ancak bir şey söylemedi.

Artemis, onun kırgın gözlerine baktı ve “Arthur’la sevgili olduğunu duyunca yıkıldı mı?” diye sordu. Emilia içindeki derdi biriyle paylaşmak istediğinden Artemis’in gözlerine baktı ve “Evet.” anlamında başını salladı, sonra o anı tekrar hatırlayınca gözyaşlarının gözpınarlarında biriktiğini hissetti. Artemis, kızgınlıkla “Ben sana söylemiştim-“ demişti ki Emilia onun sözünü kesti ve “Nasihat dinlemek için artık çok geç Artemis.” deyince Artemis’te susmak zorunda kaldı. Sonra tekrar Emilia’nın düşünceli ve kırgın yüzüne baktı, “Peki onunla konuşabildin mi?” diye sordu. Emilia’da çocuksu bir üzüntüyle “Yüzüme bile bakmadı ki, mutluluklar dileyip gitti.” dedi.

Artemis, biraz düşündü ve “Resim yapmak için saraya gelmeyecek mi o zaman konuşursun gönlünü alırsın.” dedi. Ancak Emilia, ona üzgün gözlerle bakmaya devam etti ve “Bir daha resim dersi vermek için de gelmeyecekmiş.” dedi çocuksu bir alınganlıkla. Sonra da Artemis’in gözlerinin içine baktı ve “Söylediğin gibi Richard’dan bir farkım yok, onun gibi merhametsiz bir kalbim var.” dedi. Artemis onun elini tuttu ve şefkatle “Yanılıyorsun.” dedi. Emilia, gözlerindeki yaşları umursamadan “Niye?” diye sordu. Artemis’te, “Çünkü o pislik Diana’yı üzdüğü için asla pişman olmadı ya da kendini perişan hissetmedi. Oysa sen ressamı üzdüğün için çok pişmansın ve hatanı telafi etmek istiyorsun.” dedi. Emilia, Artemis’in söylediğini biraz düşündü ve “Neticede sonuç değişmiyor, ben de Galvin’in kalbini kırdım ve bir daha benim yüzüme bakmayacak. Hayatına devam edecek ama ben nasıl devam edeceğim, bilmiyorum.” dedi.

Artemis Emilia’nın bu kadar pişman ve üzgün olmasından Galvin’i gerçekten sevdiğini, onu geri kazanmak istediğini anladı ve ona yardım etmek istedi. “Ona bir mektup yazıp çağırsan ve son bir defa konuşmak istediğini söylesen gelmez mi?” diye sordu. Emilia ona kızgınlıkla baktı ve “Denemediğimi mi sanıyorsun. Gelmeyeceğini söyledi. Yüzümü bile görmek istemiyor işte, benden nefret ediyor. Oysa onunla bir konuşabilsem ona kendimi affettirebilmek için uğraşacağım.” dedi.

Artemis biraz düşündü ve “O zaman onu Emilia olarak değil başka biri olarak çağır. O zaman gelecektir.” dedi. Emilia, ona anlamamış gözlerle baktı ve “Anlamadım.” dedi. Artemis, “Yani sanki başka biri onu krallığa davet etsin. O da gelmek zorunda kalsın. Sen de böylece onunla konuşabilirsin.” dedi. Emilia bunu düşündü ve “Kim olarak çağıracağım ki gelecek?” diye sordu. Artemis’te gülümsedi ve fısıltıyla “Babam olarak.” dedi, sonra da “Sonuçta koskoca kral onu çağırdığından elbet gelmek zorunda kalacak.” dedi. Emila, bunu düşününce kendini iyi hissetti ve ayağa kaktı, sonra biraz düşündü ve “Ya beni görüp giderse, o zaman bir daha asla beni affetmez.” dedi. Artemis’te “Bir yolunu bulacaksın, ondan af dileyip ne kadar pişman olduğunu göstereceksin.” dedi.

Emilia, düşüncelere daldı, bu plan gerçekten iyiydi. Tek sorun Galvin onu görüp giderse bir daha da sözüne inanmazdı. Ancak yine de onu son bir defa daha olsa görmek istiyordu. Emilia, planı iyice kafasında tarttı. “Ama babamın imzası ve mührü lazım, inanmaz yoksa.” dedi. Artemis, “Sen o işi bana bırak. Sen mektubu yaz, ben babamın odasına girip gizlice mührü basarım, imzasını da bir şekilde taklit ederim.” dedi. Sonuçta işin ucunda sevenleri kavuşturmak olduğundan Kral Harold buna karşı gelmezdi ancak yine de ona söylememeleri gerekiyordu yoksa onlara birazcık kızabilirdi.

Emilia, sevinçle Artemis’e baktı ve “Artemis, sende de ne planlar varmış. En başından beri Nancy’den değil senden akıl almam gerekirdi.” dedi. Artemis anlamamış gözlerle ona baktı ve “Siz Nancy ile planlar mı kuruyorsunuz? Acaba böyle kaç kişiyi yaktınız?” diye sordu. Emilia da “Boş ver sen onları karıştırma şimdi.” dedi, sonra da yatakta doğruldu.

Emilia, biraz düşündü ve “Peki ben karşılığında sana ne vereceğim? İstersen Morgan’ı etkileyebilmen için sana taktik öğretebilirim.” dedi. Artemis, Emilia’ya çimdik attı ve “Bana bak benimle uğraşma, yoksa vazgeçerim.” dedi. Emilia’da gülerek “Tamam, şaka yaptım.” dedi. Sonra da “Gerçekten karşılığında hiçbir şey istemiyor musun?” diye sordu. Artemis ona şefkatle baktı ve “Seni böyle suratsız gördüğümde canım sıkılıyor. Uğraşacak kimse kalmadı. O yüzden bir an önce kendine gel, bu halin hiç çekilmiyor.” dedi. Emilia’da gülümsedi ve ona sarıldı “Teşekkür ederim, ufaklık.” dedi. Artemis, Emilia’yı itti ve “Al işte, sana yardım eden de kabahat.” dedi. O sırada kahkahayla gülen Emilia, Artemis’e sıkıca sarıldı ve “Seni çok seviyorum biliyor musun Artemis.” dedi. Artemis’te ona sarıldı ve “Maalesef ben de seni seviyorum başımın belası.” dedi.

Daha sonra Emilia babasının ağzından Galvin’e bir mektup yazdı ve ona hediye ettiği resmi beğendiğini, başka bir tablo yaptırmak istediğini ve onu yarın Ufuk Tepesinde beklediğini yazdı. Aslında gerçekten Kral Harold, Galvin’in ona hediye ettiği tabloyu gördüğünde çok sevinmiş ve onunla tanışmak istemişti bu yüzden de Emilia teknik olarak yalan söylememiş olacaktı.

Mektubu Artemis’e verdi ve Artemis’te gizlice babasının odasına girdi ve mührü basıp imzayı atmaya koyuldu. Morgan’ı da onu kollaması için kapıda görevlendirmişti. Her ne kadar ikisi de birbirine kırgın ve sinirli olsa da Morgan, Artemis’e yardım etmeyi kabul etmişti. Ancak onu beklerken Kral Harold’ın geldiğini görünce ne yapacağını bilemedi. Artemis’i yakalanırsa kral ona kızabilirdi bu yüzden de Kral Harold’ı görünce “Kralım, ben de sizi bekliyordum.” dedi yüksek sesle, Artemis’in duyup hemen işini halletmesini istiyordu. Kral Harold, ona şefkatle baktı ve “Buyur evladım. Yoksa Artemis’i mi şikâyet edeceksin bana, çok yoruyor seni değil mi?” diye sordu. Morgan, Kral Harold’ın odaya girmesini engellemek istedi ve düşündü “Hayır, kralım başka bir şey varda.” dedi. Kral Harold düşünceli bir şekilde ona baktı ve “Tamam, buyur odamda konuşalım.” demişti ki Morgan, “Olmaz.” dedi sonra da “Yani, dışarıda konuşsak. Biraz hava almak size de iyi gelir.” dedi. Kral Harold merakla ona baktı ve “Pekâlâ, benim de canım çok sıkılıyordu. Biraz sohbet edelim.” dedi ve birlikte bahçeye çıktılar.

Onlar gidince Artemis, kafasını kapıdan usulca çıkardı ve onların gidişini seyretti. Morgan onu resmen son anda kurtarmıştı ama şimdi kendini yakmıştı. Kral Harold’la özel olarak konuşacak bir şeyler bulması gerekiyordu, Artemis içinden ona şans diledi.

Kral Haorld ve Morgan bahçede güzel bir yere oturdular. Kral Harold onun düşünceli yüzüne baktı ve “Bir derdin mi var evladım?” diye sordu. Morgan aslında bir yalan bulup kralı oyalamayı düşünüyordu ancak sonra görevi bırakmak istediğini söylemeyi uygun buldu. Çünkü gerçekten de bir fırsatını bulunca bunu kralla konuşacaktı sadece onun iyileşmesini bekliyordu. Derin bir nefes aldı ve “Kralım, aslında evet benim bir derdim var. Ancak çok fazla şeyle uğraştığınızdan sizi daha fazla yormak istemedim. Bu yüzden de bir süredir bekliyorum.” dedi. Kral Harold ona baktı ve “Telaşlandırma beni oğlum, ne oldu?” diye sordu.

Morgan, ona sanki babasına bakıyormuş gibi çocuksu bir tavırla baktı ve “Kralım, ben düşündüm de, artık görevi bırakmam daha doğru olacak.” dedi. Kral Harold bunu duyunca şaşırdı. “Neden, yoksa Artemis seni üzecek bir şey mi yaptı? Sizi her gördüğümde gayet iyi anlaşıyordunuz.” dedi. Morgan ona gülümseyerek baktı ve “Hayır, Artemis beni üzecek hiç bir şey yapmadı.” dedi çünkü onun yüzünden kralın Artemis’e kızmasını istemiyordu. Kral Harold, Morgan’ın düşünceli halini görünce “Peki o halde neden görevi bırakmak istiyorsun?” diye sordu. Morgan’da “Artemis’in artık benim koruyuculuğuma ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum hem de artık evime dönmek istiyorum. Saray sanki üstüme geliyormuş gibi hissediyorum.” dedi.

Kral Harold biraz düşündü ancak Morgan’ın sadece bunlar yüzünden görevi bırakmak istemeyeceğini biliyordu, “Bak Morgan, eğer görevi bırakmak istiyorsan ve artık gitmek istiyorsan sana karşı gelemem. Ancak şunu bilmeni isterim ki ben kızımı sana emanet ederken sadece onu koruman için seni görevlendirmedim. Artemis’in ne kadar yalnız ve inatçı olduğunu bildiğimden senin ona arkadaşlık edeceğini düşündüm. Görüyorum ki gerçekten de bunu başardın ve Artemis’in değer verdiği bir arkadaşı oldun. Eğer sen gidersen Artemis yeniden yalnızlığa gömülecek.” dedi.

Morgan, Artemis’in Komutan Jasper’la gideceğini söylediğini hatırlayınca yeniden üzüldü, Artemis krala anlatmadan bunu söylemeyi uygun bulmadı. Bunun yanında Kral Harold’ın onu Artemis için değerli bir arkadaşı olarak görmesi de onu mutlu etti. Ne diyeceğini bilemedi ve “Kralım, yani siz ne emrederseniz ben onu yapmaya hazırım. Eğer kalmamı emrederseniz kalayım, gitmemi isterseniz de gideyim.” dedi. Kral ona gülümseyerek baktı ve elini Morgan’ın kalbine koydu “Benim emrimi değil oğlum, burayı dinle.” dedi. Morgan başını kaldırıp kralla göz göze gelince ne hissedeceğini bilemedi, kral onun Artemis’ten hoşlandığını anlamış mıydı? Utandı ve başını eğdi.

Kral Harold ve Morgan konuşurlarken Artemis, mühür bastığı mektubu çoktan Emilia’ya getirmişti. Vakit kaybetmeden mektubu Weston Krallığına yola çıkması için gönderdiler. Birkaç saat içinde geri cevap geldi ve yarın geleceğini ve kralın onu davet ettiği için çok mutlu olduğunu yazmıştı. Emilia, onun bu heyecanlı yazısını görünce sanki kendisine cevaben yazmış gibi sevindi ve onun el yazısına bakıp gülümsedi.

Ertesi gün Emilia, Ufuk Tepesine gitmek için hazırlandı. Herkes onun yeniden mutlu olduğunu ve gezintilere çıkmak istediğini görünce sevindi. Emilia, yine yeşil elbisesini giydi. Ona kendini nasıl affettireceğini bilmiyordu. Ancak onu ne olursa olsun son bir defa daha görmek istiyor ve o güzel gözlerini de aklına kazımak istiyordu.

Ufuk Tepesine ulaştığında etrafta kimseler yoktu ve ağaçların altında onların geçen sefer oturduğu yerde Galvin’i beklerken buldu. Uzaktan bakıldığında oldukça düşünceli görünüyordu. Emilia, içinde korku ve heyecan karışık bir şekilde onu arkasından seyretti ve cesaretini topladığında yanına usulca yaklaştı ve “İznin olursa oturabilir miyim?” diye sordu.

Galvin, Kral Harold’ı beklediğinden oldukça gergin ve sabırsızdı ancak bir anda karşısında Emilia’yı görünce şaşkınlıkla bakakaldı. “Kral Harold beni çağır-“ demişti ki sonra Emilia’nın ona oyun yaptığını anladı ve hemen ayağa kalktı gitmek için hazırlandı. Emilia, onun koluna yapıştı ve “Galvin, lütfen gitme.” dedi. Galvin onun bu hoş sesini duyunca yüreğinin tekrar ısındığını hissetti.

Emilia, onun karşısına geçti ve “Özür dilerim, babamın ağzından sana mektup yazdım. Ama başka türlü gelmeyecektin.” dedi. Galvin, ona kırgınlıkla baktı ve “Bu beni kandırdığınız gerçeğini değiştirmiyor.” dedi. Emilia, “Özür dilerim ama başka seçenek bırakmadın ki bana.” dedi.

Galvin onun güzel gözlerine baktı, “Neden ısrarla benimle konuşmak istiyorsunuz ki anlamıyorum?” dedi. Emilia ona çocuksu bir tavırla baktı ve “Hiçbir şey sandığın gibi değil. Her şeyi anlatacağım sana.” dedi. Galvin ona kırgınlıkla bakmaya devam ediyordu, “Bana bir şey anlatmanıza gerek yok, bana karşı bir sorumluluğunuz da yok. Ben sizin için kimim ki? Sıradan bir ressam.” dedi. Emilia, Galvin’in böyle sözler söylediğinde kendini daha kötü hissediyordu, “Lütfen, anlatmama izin ver.” dedi. Galvin ise, onun bu kederli yüzünü görünce dinleyip dinlememek arasında kaldı. Çünkü onu dinlerse ona inanacağını biliyordu ancak Emilia’nın daha fazla kalbini kırmasına müsaade etmek istemiyordu ve çekip gitmek istedi, “Hoşça kalın.” dedi ve gitmek için hazırlanırken Emilia ona bağırdı “Galvin, kalbimi kırk bin parçaya bölmek zorunda mısın?” diye sordu. Galvin arkasını döndü ve yüzündeki acı ifadeyle “Asıl sen benim kalbimi kırk bin parçaya böldün. Bak beni ne hale getirdin, eserinle gurur duymuyor musun?” diye sordu.

Emilia, ağlamaya başladı, Galvin’in ondan nefret ettiğini ve bir daha da onu affetmeyeceğini düşünüyordu. Fısıltıya yakın bir sesle “Galvin.” diyebildi. Ona ne söylese ne anlatsa Galvin ona böyle acıyla baktıkça Emilia yüreğindeki bu ağrıyı susturamayacaktı. Galvin, ona yaklaştı ve “Ne oldu? Neden böyle gözyaşları döküyorsun? İstediğini elde etmedin mi? En başından beri Arthur’u elde etmeye çalışmadın mı? Bunun için benim duygularımı da kullanmadın mı?” diye sordu. Emilia ona kırgınla baktı ve “Hayır.” dedi yanaklarından gözyaşları süzülürken. Galvin, hâlâ ona kırgınlıkla bakıyordu, Emilia, kendini topladı ve “Evet, en başında Arthur’la olmak istedim, doğru. Onu elde etmeye de çalıştım, bu da doğru.” dedi sonra da narin ellerini Galvin’i göğsüne dokundurdu ve “Ama asla bunun için seni kullanmadım. Seninle yaşadığımız her şey gerçekti.” dedi.

Galvin onun ellerinin sıcaklığını göğsünde hissettiğinde tüm yaralarının iyileştiğini hissetti, Emilia ona yalanlar söylese bile inanmaya hazırdı. Emilia’nın gözlerine baktığında daha önce onu hiç bu kadar pişman ve üzgün göremediğini düşündü ve “Peki, öyle olsun. Beni kullanmamış ol. Ama bu beni öptükten ve bana özel hissettirdikten sonra Arthur’u seçtiğin gerçeğini değiştirmeyecek.” dedi.

Emilia, derin bir nefes aldı ve “Bak, biliyorum, sana çok saçma gelecek, belki inanmayacaksın bana. Ama benim Arthur’un teklifini kabul etmedeki amacım sadece intikam almaktı. Arthur’a karşı en başında beri hiçbir şey hissetmedim. Sadece çocuksu bir istekle onu elde etmeye çalıştım. Laura’dan ve Amy’den hatta bana kendimi değersiz hissettirdiği için Arthur’dan da intikam almak istedim. İntikamımı da aldım ama kendimi suçlu hissediyorum. ” dedi. Galvin onun söylediklerini düşündü ve doğru olduğuna inandı. “Neden suçlu hissediyorsun? İntikamın her şeyden daha önemli değil mi?” diye sordu. Galvin’in bu acı sözleri Emilia’nın kalbini incitiyordu. Emilia, onun yeşil gözlerinde birazcık şefkat aradı ama bulamadı ve “Ben de öyle düşünüyordum, intikamım her şeyden önemliydi. Ancak bunun sonucunda seni kaybedeceğimi bilmiyordum.” dedi.

Galvin, ona kırgınlıkla baktı ve “Beni kaybetmedin çünkü zaten beni kazanmaya da çalışmadın ki.” dedi. Emilia onun sesindeki kırgınlığı ve üzüntüyü hissetti, “Hayır, Galvin. Yemin ederim, seninle burada konuştuğumuzdan beri sadece seni düşündüm. Seni göreceğim zamanı bekledim.” dedi.

Galvin bunları duyunca kalbinde bir sıcaklık hissetti, gerçekten de Emilia’da sürekli onu mu düşünüyordu, “Madem hep beni düşündün neden Arthur’un teklifini kabul ederken de düşünmedin. Benim kalbimin nasıl kırılacağını bile bile ona “evet” dedin. Demek ki ben senin intikamından daha önemli değilim senin için.” dedi. Emilia, “Hayır.” dedi çocuksu bir tavırla. “Sen benim için her şeyden daha önemlisin. Sadece bana yaşattıklarını onlara da yaşatmak istedim, üzülsünler istedim hepsi bu.” dedi.

Galvin onun güzel yüzüne baktı ve “Senin onun teklifini kabul ettiğini gördüğümde yaşadığım hayal kırıklığını tahmin bile edemezsin. Senin Arthur’un etrafında pervane olan diğer kızlar gibi olmayacağını düşünmüştüm. Benimle konuştuğunda seni üzen ve sana değersiz hissettiren bir insanla olmayacağını söylemiştin ancak seni Arthur’la görünce hangi Emilia’nın gerçek olduğuna inanamadım.” dedi. Emilia, “Özür dilerim. Ben hata ettim, çok pişmanım. Eğer bugün dönebilseydim o ana asla teklifini kabul etmezdim, onlardan intikamda almaya çalışmazdım.” dedi. Sonra da “Benden nefret etmeni ve beni hep böyle kötü hatırlamanı istemiyorum. Ne söylesem seni hayal kırıklığına uğrattığım gerçeğini değiştiremeyeceğim. Ama herkes ikinci bir şansı hak eder. Eğer bana ikinci bir şan verirsen seni bir daha asla kırmayacağım.” dedi.

Galvin onun ne kadar pişman ve üzgün olduğunu görebiliyordu ancak kalbindeki kırıklığın geçmesine imkân yoktu. “Emilia, bak. Ben daha önce sana karşı hissettiğim duyguları başka kimseye hissetmedim. Bu yüzden de gözümü her kapattığımda senin Arthur’la olduğun an geliyor ve ben bunu unutamıyorum. Evet, Arthur’a karşı olan duygularının sadece intikam almak olduğuna inandım ve ne kadar üzgün olduğunu da görebiliyorum. Ancak bana karşı olan duyguların intikamından daha önemli olmadı, sen intikamını bana tercih ettin.” dedi. Sonra da “Üzgünüm ama senin gözlerine her baktığımda bunu düşüneceğim.” dedi.

Emilia, onun ağlamaklı gözlerine baktı, onu ne kadar kırmış ve üzmüştü. Gerçekten de onu hiç hak etmiyordu. Bir adım geriledi ve “Ben o kadar iğrenç ve kötü kalbe sahibim ki. Benden nefret etmekte, yüzümü bile görmek istememekte haklısın. Seni kaybettim hem de sonsuza kadar. Bir daha asla bana öyle şefkatle bakmayacaksın.” dedi. Galvin, Emilia’yı böyle üzgün bırakıp gitmek istemiyordu, “Emilia, lütfen. Böyle sözler söyleme. Sen iğrenç ya da kötü kalpli değilsin.” dedi. Emilia, onun masum gözlerinin içine baktı ve “Hayır öyleyim. Ben ne sevmeyi ne de sevilmeyi hak ediyorum. Oysa sen tertemizsin. Ben seni kirletiyorum. O yüzden söz veriyorum bir daha karşına çıkmayacağım. Sen tıpkı, senin gibi güzel bir kalbe sahip olan birini hak ediyorsun. Benim gibi bencil birini değil.” dedi.

Galvin, onun ağlamaktan kızarmış gözlerini görünce içinin acıdığını hissetti. Emilia’yı affetmesi ya da hissettiği bu kalp kırıklığını unutabilmesi çok zordu. Ancak Emilia’nın bu güzel yüzünü görmeden, o güzel kokusunu duymadan nasıl yaşayacağını bilmiyordu. Evet, Emilia asla ilk tanıştığı o kibirli ve bencil kişi değildi, değişmişti ve pişmandı ancak Galvin’in hissettiği acıları unutabilmesi ya da onlar yokmuş gibi hayatına devam edebilmesi kendi yaradılışına tersti. Fakat Emilia’nın onunla birlikte nasıl değiştiğini gördüğünden bir kez olsun o da kendi kişiliğinden ödün verebilirdi. “Emilia.” dedi Emilia’nın aşina olduğu o huzurlu sesiyle.

Emilia, onun sesindeki şefkati tekrar hissedince yüreğinde bir sıcaklık hissetti ve çocuksu bir tavırla “Efendim.” dedi. Galvin, onun yanına yaklaştı ve ellerini tuttu “Eğer sana ikinci şansı verirsem bir daha benim kalbimi kırmayacağına söz verecek misin?” diye sordu. Emilia, yerinde sevinçle sıçradı ve mutlulukla “Söz veriyorum. Binlerce kez söz veriyorum. Bir daha asla seni üzmeyeceğim ve kalbini kırmayacağım.” dedi. Galvin derin bir nefes aldı. Emilia’nın bu güzel gözlerine baktıkça onsuz yaşayamayacağını biliyordu ve ona ne kadar kırılmış olursa olsun birbirlerine böyle sıcacık baktıkça her şeyin telafisi vardı. Zamanla tüm kırgınlıklar unutulacak ve yaralar iyileşecekti. “O zaman sana ikinci bir şans veriyorum. Her ne kadar kalbim hâlâ kırık olsa da sensiz nasıl yaşarım bilmiyorum. Senin bu güzel yüzünü görmeden nefes alamam. Senin yanında adeta dünyanın durduğunu ve zamanın yok olduğunu hissediyorum.” dedi.

Emilia, sevinçle onun boynuna atladı ve “Galvin, ben de senin yanında hiç olmadığım kadar mutluyum. Sensiz olduğum günlerde perişan oldum, yemek bile yiyemedim. Sen olmadan artık yaşayamam ben. Sensiz dünyam renksiz ve karanlık. Sen benim dünyamı renklendirdin.” dedi. Galvin onun bu çocuksu hallerine bir kez daha âşık oldu ve ona yine sıcacık gülümsedi. Sonra da onun güzel yüzünü ellerinin arasına aldı “Seni seviyorum.” dedi. Emilia, onun yanaklarındaki sıcacık ellerini tuttu ve “Ben de seni çok seviyorum. Ve bir daha da seni kaybetmeyeceğim.” dedi. Sonra da tekrar Galvin’in boynuna atladı ve sımsıkı sarıldı, Galvin’de onu havaya kaldırıp Ufuk Tepesinin enginliğinde döndürdü.

İkisi de kalplerindeki kırıklıkları ve yaraların iyileştiğini düşündü. Yan yana olduktan ve birbirlerine aşkla baktıktan sonra üstlerinden gelemeyecekleri hiçbir dertleri kalmayacaktı. Sevgi, ikisini de değiştirmiş ve dönüştürmüştü. Emilia, kibirli ve bencil halinden arınmış ve sevginin tutkulu değil de şefkatli olduğunu öğrenmişti. Bunun yanında sevdiğini kaybetmekle yüzleşmiş ve bir daha da hiçbir şeyi sevgisinden daha önemli olmayacağını anlamıştı. Galvin ise hayata hep aynı pencereden baktığından bir insana ikici bir şans vermeyi asla doğru bulmazdı. Ona göre acılar ve yaralar insanın hayat tecrübesiydi ve bir daha aynı acıları yaşamamak için oradan uzaklaşmak gerekirdi. Ancak o da, her ne kadar üzülüp perişan olsa da Emilia’ya olan sevgisinin gururundan daha önemli olduğunu anlamıştı.

Sanki yıllar sonra birbirlerine kavuşmuş gibi birbirlerinin ellerini bırakamıyor ve gözlerinin içine bakıyorlardı. Emilia, Galvin’i saraya davet etti ve ailesine biricik aşkını tanıştırmak istedi. Galvin her ne kadar utansa ve erken olduğunu düşünse de Emilia’yı kıramadı ve saraya geldi.

Herkes Emilia’nın ne kadar mutlu olduğunu ve gözlerinin parıl parıl parladığını görünce bunun mimarı olan Galvin’i de mutlulukla izledi. Kraliçe Fiona ve Bayan Daphe onun Arthur için üzüldüğünü düşünse de demek ki Emilia’nın kalbinde başka sırlar yatıyordu. Diğer prenseslerde Emilia’nın Galvin’in yanında nasıl hanımefendi ve sevecen olduğunu görünce yirmi yıllık kardeşlerinin bu değişimine şaşırmadan edemediler. Gerçekten de Galvin, Emilia’yı değiştirmiş ve dönüştürmüştü. Artemis ise Emilia’ya bakıyor ve onun ilk defa bir erkeğin gözlerinin içine şefkatle ve masumca baktığını gördüğünden onun gerçekten Galvin’i kaybetmekten korktuğunu anlamıştı. Sonuçta onların kavuşmasında onun da katkısını göz ardı etmek imkânsızdı.

Kral Harold’da Emilia’nın Galvin’e olan bakışlarından onun için ne kadar önemli olduğunu anladı. Galvin’in de yüzünde insana huzur veren ve iyi gelen bir şeyler vardı ve Kral Harold’da bu genci sevdiğini fark etti. Ona yaptığı tabloyu çok beğendiğini ve başka bir tablo daha yaptırmak istediğini söyleyince Emilia ve Galvin gülümsedi. Herkes Emilia’nın içindeki resim tutkusunun tekrar nasıl bir anda alevlendiğini de bu sayede öğrenmiş oldular.

Onları uzaktan izleyen Nancy, hanımının içinde kopan fırtınaları nasıl önceden göremediğini ve en başından beri aslında Arthur’dan değil de Galvin’den hoşlandığını nasıl anlayamadığını fark edince kendine kızdı. Emilia’yı intikamını alması için o zorlamıştı bu yüzden de onun üzgün olmasında payı olduğunu düşünüp üzüldü. Ancak Emilia onu fark edince yanına çağırdı ve Galvin’e dönüp “Nancy ile tanışmıştınız değil mi? Benim için çok önemli, benim gerçek sırdaşımdır.” deyince Nancy gözyaşlarını tutamadı ve Emilia’ya sarıldı. Bir daha da hanımını üzmeyeceğine dair kendine söz verdi.

Herkes mutlu bir şekilde konuşurken Kral Harold yanında oturan Artemis’e yaklaştı ve çocuksu bir istekle kulağına “Sen ablanlar gibi kimseye âşık olmayacaksın değil mi? Sadece babanı seveceksin.” diye fısıltıyla sordu. Artemis babasının onu ne kadar sevdiğini bildiğinden ona sıcacık gülümsedi ve adeta çocukluğuna döndüğünü hissetti. Çünkü çocukken ona “Baba ben büyünce kimseyi sevmeyeceğim. Hep seninle kalacağım.” diye söz verdiğini hatırladı. Ancak babası ona parıl parlayan gözleriyle baksa da Artemis ona cevap veremedi ve yüreğindeki kırgınlığı hatırlayıp başını eğmekle yetindi.

 

-BÖLÜM SONU-

Yorumlarınızı bekliyorum...

Loading...
0%