Yeni Üyelik
23.
Bölüm
@withmeral

23

Aşk insanın hissettiği en güzel duyguydu ancak bazen insana yüreğinde kelebekler uçuştuğunu hissettirse de bazen de o kelebeklerin kanatları küle dönüyordu.

Ne olduklarını anlamadan aşk, Gorg Prensesleri’nin kalplerinde çoktan yeşermeye başlamıştı ve bu güçlü duygu onları değiştirmişti. Alberta sonunda aradığı aşkı bulmuş ve izdivacına da birkaç gün kalmıştı. Diana bu sürede Peter’dan ayrı kaldığı için onu özlüyor ve kalbinin onunla iyileştiğini düşünüyordu. Emilia ise asla yerinde duramıyor ve Galvin’i görmeden bir gün bile geçiremiyordu. Üç prenseste hayatının aşkını bulmuş ve hayatlarında hiç olmadıkları kadar mutluydular. Oysa Artemis sevdiğini kaybetmişti ve kalbi kırık bir şekilde ablalarının mutluluğuna ortak olmaya çalışıyordu.

Bu süre zarfında Alberta, Alexander’la birçok şey yaşamıştı, onunla defalarca kez buluşmuş ve birbirlerinin daha yakından tanımaya başlamışlardı. Birlikte gelecekten ve geçmişten, şiirden ve aşktan konuşuyorlardı. Birbirlerine anlatacak o kadar çok anıları ve hikâyeleri vardı ki yan yana geldiklerinde asla susmadan saatlerce konuşuyorlardı. Alberta ona hayallerinden bahsetmişti, Gorg tahtına oturmak istediğini ve bunun için kendini nasıl yetiştirdiğini anlatmıştı, bunları anlatırken Alexander onu gülümseyerek dinlemişti. Ancak Alberta, artık aşkının hedeflerinden daha önemli olduğunu düşünüyordu bu yüzden de Gorg tahtına oturmak artık onun için eski bir hayaldi, kraliçe olarak zaten ülkeyi yönetecekti. Bu nedenle de artık sadece geç bulduğu aşkın keyfini sürmek ve Alexander’ı asla kaybetmemek istiyordu. Alberta, Alexander’a bunları anlattığında Alexander onu yanağından öpmüş ve “Belki tüm hayallerin gerçekleşir.” demişti, Alberta onun mavi gözlerinin içine bakıp derinliklerinde kaybolmuştu. Birbirlerinin yanında öylesine heyecanlı ve mutluydular ki bir an önce evlenip bir dakika bile ayrı kalmamak istiyorlardı. Neyse ki düğüne çok az kalmıştı ve bu yüzden de izdivaç hazırlıklılarıyla uğraştıklarından başlarını kaşıyacak vakitleri yoktu.

Diana ise babasından izin alıp Peter’ı görmek için ormana gitti. Birbirlerini çok özlemişlerdi bu yüzden Peter onu görünce sımsıkı sarılmış ve bir daha ondan ayrılmak istemediğini söylemişti. Diana da ona bir şey itiraf edeceğini söylemiş ve ona Gorg Krallığının Prensesi olduğunu anlatmıştı. Peter bunu duyunca her ne kadar şaşırsa ve ona yalan söylediği için üzülse de Diana ona Richard’ın ona yaşattığı her şeyi ve güven duygusunu nasıl elinden aldığını anlatınca Peter onu affetti. Ancak Peter, Diana’nın bir prenses olduğu için hayatı boyunca hep sarayda yaşayacağını düşündüğünden ona kırgınlıkla bakmış ve ayrılıp bir daha da kavuşamayacaklarını düşünmüştü. Çünkü o bir Şifacı’ydı ve doğada hayat buluyordu oysa bir prensese kendini saraydaki gibi nasıl hissettirebilirdi. Ancak Diana ona sarayda kalmayacağını ve onun hayalinin de doğada yaşayıp bir aile kurmak olduğunu anlattı. Peter bunu duyunca çok sevindi, Diana onu Alberta’nın düğünü için saraya davet etti ve ailesiyle tanıştırmak istediğini söyleyince Peter bir kralın huzurunda nasıl davranacağını bilemeyeceğinden çok korktu ancak Diana ona ailesinin onu çok seveceğini söyleyince Peter Diana’yı kırmak istemedi ve hayatında ilk defa Gorg sarayına geldi.

Saraya geldiğinde herkes onun Diana’nın hayatını kurtardığı için el üstünde tutuyordu. Ayrıca hareketlerinden de oldukça mütevazı bir genç olduğunu anladılar. Aynı zamanda Diana ona bir çocuk gibi ilgiyle davrandığından bu kişinin Diana için çok özel olduğu da fark ediliyordu. Diana onlara kalbindeki yaraların ve acıların Peter’la konuştukça ve onunla ormanda gezdikçe geçtiğini anlatınca herkes Peter’a büyük bir minnetle bakmaya başladı. Peter gelirken onlara bir sürü şifalı ot ve ilaç getirmişti. Kral Harold ve Kraliçe Fiona, Diana’nın bir insana yeniden güvendiğini ve âşık olduğunu anlayınca çok mutlu oldu. Bayan Daphe’da kraliçeye ve krala Diana’nın Peter’la vakit geçirdikten sonra ne kadar iyileştiğini ve mutlu olduğunu anlattı. O da Peter’ı oğlu gibi görüyordu bu yüzden Peter düğün için sarayda misafir edildiğinde onunla özel olarak o ilgilendi.

Emilia ise sürekli Galvin’den bahsedip duruyor ve ondan bir dakika bile ayrıldığında onu çok özlüyordu. Bu yüzden ona Gorg Krallığında yaşamasını teklif etmişti ve Galvin’de ondan ayrılmak istemediği için kabul etmişti. Bir sanatçı içinde Gorg’da yaşamak ve her sabah Gorg manzarasıyla uyanmak adeta bir cennetti. Birlikte gezintilere çıkıyorlar ve resim yapıyorlardı. İkisi de sevgili oldukları için çok mutluydu. Emilia onunla vakit geçirdikçe etrafındaki sahte insanlarla görüşmeyi kesmişti çünkü aradığı şefkatli aşkı bulmuştu ve kendini de sevmeyi öğrenmişti. Bu gezintilerde kimi zaman Arthur’u ya da Laura’yı görüyorlardı ancak Arthur başka bir avın peşinde, Laura’da kendi halinde birinin peşindeydi. Bu yüzden onlarla hiç ilgilenmeyip birbirlerinin gözlerine sıcacık bakmaya devam ettiler.

Ancak tüm bunların karşısında Artemis günden güne eriyip gidiyor ve ne kadar üzgün olduğunu, kalbinin nasıl kırık olduğunu kimse fark etmiyordu. Herkes onun Morgan’la küstüğünü ve birbirleriyle fazla konuşmadığını anlıyordu çünkü onlar sürekli yan yanaydılar ve yan yana olduklarında da konuşup gülüşüyorlardı. Oysa şimdi birbirlerine soğuk ve ilgisiz davrandıklarından bir şeyler olduğu anlaşılıyordu. Artemis ve Morgan’da yan yana geldiklerinde birbirlerine laf sokuyor ve öfke duyuyordu. İkisi de o geceden sonra bir daha asla eskisi gibi olmamışlardı. Birbirlerine baktıklarında o gece nasıl kalplerinin kırıldığını hatırlıyorlardı. Yine de yan yana geldiklerinde birbirlerine her ne kadar soğuk davransalar da yan yana oldukları için de seviniyorlardı.

Morgan, Artemis’in Jasper’la gideceğini düşündüğünden onu bir daha göremeyeceğini varsayıp onu her gördüğünde ona uzun uzun bakıyordu. Onun gözlerini, saçlarını ve bu çocuksu öfkesini bir daha göremeyecek diye çok korkuyordu. Ona “Ne zaman Jasper’la seyahate çıkacaksın?” diye sorduğunda Artemis ona “Düğünden sonra babamla konuşacağım.” demişti. Aslında Artemis hâlâ karar vermemişti çünkü bu hayalini Jasper’la değil Morgan’la gerçekleştirmek istiyordu fakat Morgan’a sanki gidecekmiş gibi kesin konuşuyordu. Morgan bu sözleri duyunca çok üzülüyor ve ne yapacağını bilemiyordu. Saatlerce sarayın bahçesinde dolanıyor ve geceleri bile uyuyamıyordu. Artemis’in durumu da ondan farksız değildi. O da Morgan’ın Almira’dan hoşlandığını ve bu süre zarfında buluşup konuştuklarını hatta sevgili bile olduklarını düşünüyordu. Ancak bunu Morgan’a sormaya cesaret edemediğinden sinirle odasında oturuyor ve kendini yiyip bitiriyordu.

Artemis o günden beri saraydan çok fazla dışarı çıkmıyordu, bütün gün ya odasında oturuyor ya da babasıyla vakit geçiriyordu. Eğer dışarı çıkarsa Morgan’ı göreceğinden ve kalbi kırılacağından dışarı çıkmak istemiyordu. Onu gören herkes neden üzgün olduğunu merak ediyorlardı ancak Artemis her zaman güçlü durmayı sevdiğinden kimseye derdini anlatmak istemiyordu. Hem anlatsa bile onun derdini kimse anlamayacaktı. Kral Harold ve Kraliçe Fiona onun ağzını yoklayıp derdini öğrenmeye çalışsa da Artemis adeta bir sır kutusu olduğundan hiçbir şey öğrenemiyorlardı. Ablaları da kendi mutluluklarına ve aşklarına daldıklarından onun bu sürede neye üzüldüğünü ve kalbinin neden kırıldığını kestiremiyorlardı.

Artemis her zaman ablalarını korumaya çalışmış ve onlara yardım etmişti. Alberta’yı üzmesin diye Alexander’ı uyarmış, Diana’yı Richard’dan kurtarmış ve Emilia ile Galvin barışmasında da ona yardım etmişti. Oysa ablaları Artemis’i böyle üzgün gördükçe ona yardım edemedikleri için kendilerini suçluyorlardı. Her biri ayrı ayrı Artemis’le konuşmaya çalışmış, ona derdini sormuştu ancak Artemis bu konular açıldığında hemen fırsatını bulup kaçıyordu. Bu yüzden de onun derdini bir türlü öğrenemiyorlar ve kardeşlerinin günden günde iyice perişan olmasını izliyorlardı. Sonunda Emilia bir plan kurdu ve ablalarına da bu plandan bahsetti. Bu plana göre üçü de aynı anda Artemis’in odasını basacak ve biri kapıyı tutarken diğer ikisi de Artemis’i tutacaktı böylece ona derdini itiraf ettirene kadar kaçma fırsatı da olmayacaktı. Bu plan oy çoğunluğuyla kabul edildi ve hemen uygulamaya geçildi.

Artemis yatağında oturmuş dalgın bir şekilde kitap okuyordu. Daha ne olduğunu anlamadan bir anda ablaları pat diye içeri daldı, Alberta ve Diana onun yatağına atlayıp kollarını yakaladı ve Emilia’da hemen kapıyı tuttu. Artemis şaşkın bir şekilde onlara bakıyordu, “Siz deli misiniz? Ne yapıyorsunuz?” diye sormuştu ki Alberta ona “Bize derdini anlatmadan hiçbir yere gitmeyeceksin.” dedi. Artemis, ablalarının ona tuzak kurduğunu anlayınca sinirlendi, güçlü bir kız olduğundan bir hareketle ablalarını düşürdü ancak Alberta ve Diana hemen toparlanıp kaçmasına fırsat bırakmadı. Emilia uzaktan “Daha sıkı tutun, kaçacak.” diye bağırıyor bir yandan da iki kişinin Artemis’i tutamamasına gülüyordu. Alberta ona sinirle baktı ve “İkimizden güçlü, gel sen tutmaya çalış.” dedi. Diana’da gülüyor ve Artemis’e sarılarak onu durdurmaya çalışıyordu, artık bu Artemis’e de komik geldiğinden o da gülmeye başladı ve sonunda yorularak pes etti, “Tamam, pes ediyorum.” dedi.

Alberta ve Diana’da oldukça yorulmuştu, sanki biriyle güreş yapmışlar gibi kollarını ovuşturdular. Artemis onlara baktı ve “Ne istiyorsunuz benden? Bir derdim falan yok, rahat bırakın beni.” dedi. Diana ona masum gözleriyle baktı ve “Bir derdin yoksa niye böyle üzgünsün?” diye sordu. Artemis, onun güzel gözlerine bakıp “Gerçekten bir derdim yok.” dedi. Alberta, Artemis’in ellerini tuttu ve “Artemis, biz senin ablanız, neden bize anlatmıyorsun? Seni böyle üzgün gördükçe biz de üzülüyoruz.” dedi. Artemis, onların gözlerine baktı ancak onlara derdini anlatmak istemiyordu, kırgınlıkla “Siz gidip sevgililerinizle uğraşsanıza, şimdi mi aklınıza bir kardeşiniz olduğu geldi?” dedi. Alberta ve Diana birbirine baktı, Artemis gerçekten de çok üzgündü ancak ne olduğunu bir anlatsa çözüm bulmaya çalışacaklardı.

Artık kapıyı tutmaktan sıkılan Emilia, yanlarına geldi ve “Aslında ben derdinin kimle alakalı olduğunu biliyorum da sebebini bilmiyorum.” dedi. Alberta ve Diana ona baktı “Kimle alakalı, niye daha önce söylemedin?” diye sordular. Emilia, omuz silkti “Sormadınız ki? Hem Artemis kendi itiraf etsin diye bekledim.” dedi. Artemis ona öfkeyle baktı, “Kimseyle ilgili değil, itiraf edecek bir şeyim de yok.” dedi. Emilia, ablalarına baktı ve “Morgan’la kavga etmiş. Ama sebebini anlamadım.” dedi. Artemis, sinirle Emilia’ya baktı ve “Sus Emilia, onunla alakalı değil.” dedi ve çocuksu bir öfkeyle kollarını kavuşturdu. Alberta ve Diana’da konunun Morgan olduğunu anladı. Alberta ona şefkatle baktı ve “Artemis ne oldu?” diye sordu. Artemis ablasının gözlerinin içine baktı ve tam ağzını açacakken Emilia, “Morgan’dan hoşlanıyor.” dedi. Artemis sinirle Emilia’ya doğru hareket yaptı ancak Emilia hemen kaçıştı “Ne kızıyorsun? Hoşlanıyorsun işte, kabul et.” dedi. Artemis öfkeyle “Hayır.” dedi ancak gözyaşlarının gözpınarlarında biriktiğini hissetmeye başladı. Alberta ve Diana birbirine baktı, demek ki Artemis gerçekten de Morgan’dan hoşlanıyordu.

Diana, Artemis’in öfkeli yüzünü avuçları arasına aldı ve ona şefkatle bakmaya başladı. “Artemis, birinden hoşlanmak kötü bir şey değil.” dedi. Artemis cevap vermedi. Bu sefer Alberta ona yaklaştı ve “Artemis, biliyor musun ben de Alexander’a olan aşkımı kabul etmemek için aynı senin gibi böyle öfkeliydim.” dedi. Artemis ona masumca baktı ama sonra kendini toplayıp “Ben âşık falan değilim.” dedi. Emilia, “Âşık değilsin madem o zaman sen de Morgan’da niye konuşmuyorsunuz? Neden küstünüz?” diye sordu. Artemis üzgün bir şekilde “Bir şey yok, önemli bir şey değil.” dedi. Diana, “İstersen biz Morgan’la konuşalım ve sizi barıştıralım ne dersin?” diye sordu ancak Artemis korkuyla “Hayır, asla olmaz.” dedi sonra da sinirle “Onunla bir daha konuşmayacağım.” diye ekledi.

Ablaları bir süre birbirlerine baktılar. Evet, Artemis Morgan’la küstüğü için üzgündü ve anlaşılan ondan gerçekten hoşlanıyordu. Alberta, ona yine şefkatle baktı ve “Morgan seni üzecek bir şey mi yaptı? Hemen gidip konuşayım onunla. Benim kardeşimi üzmek ne demekmiş göstereyim.” dedi, Artemis korkuyla ablasını tuttu “Hayır, onun bir suçu yok.” dedi sonra da masumca tekrar geri yaslandı. Diana ona baktı ve “O zaman onu üzen sensin ve şimdi pişmansın.” dedi. Artemis iyice çapraz sorguya alındığını düşündü, ablaları o konuşmadan her şeyi çözüyorlardı.

Emilia, bu sefer Artemis’in yanına oturdu ve “Artemis, bak sen kabul etsen de etmesen de Morgan’dan hoşlanıyorsun ve o da senden hoşlanıyor. İkinizde inatçı keçi olduğunuzdan gururunuzdan sevginizi göremiyorsunuz. Bana öyle öfkeyle bakma. Beni sustursan da kalbini susturamıyorsun işte.” dedi. Artemis öfkeli gözlerini yere indirdi, gerçekten de Emilia haklı mıydı, Morgan’a âşık mı olmuştu? O yüzden mi kalbinin bu kadar paramparça hissediyordu? Alberta’ya baktı ve “Âşık olunca insan nasıl hisseder ki?” diye sordu.

Alberta gülümsedi ve “Ben âşık olduğumu Alexander’ı kaybetmekten korktuğumda anladım. Onun kalbini kırdığımda bir daha asla onun yüzünü göremeyeceğim diye çok korktum.” dedi. Artemis ona üzgün gözlerle bakınca “Peki sen de Morgan’ı kaybetmekten korkuyor musun?” diye sordu Artemis cevap vermedi. Diana ona şefkatle baktı ve “Ben de Peter’a âşık olduğumu onun yanında ne kadar huzurlu ve güvenli hissettiğimde anladım. Onun yanında olduğumda sanki dünya dönmeyi bırakıyor ve sadece ikimiz kalıyoruz.” dedi. Artemis, onun da Morgan’ın yanında böyle hissettiğini hatırlayınca yanakları kızarmaya başladı. Emilia’da gülümseyerek “Ben de Galvin’e âşık olduğumu onu sürekli özlediğimde ve onu görmeden yaşayamayacağımı fark ettiğimde anladım. Ve onun yanında adeta bir çocuk gibi oluyorum ve onunla dünyayı yeniden tanıyorum.” dedi. Artemis iyice kızarmaya başladı ve başını yerden kaldıramıyordu. Ablaları onun iyice utandığından onun da Morgan’a karşı onların yaşadığı duyguların aynısını yaşadığını anladıklarında gülümsediler.

Artemis, ablalarının anlattıklarının nasıl birebir onun hissettikleri olduğuna şaşırmadan edemedi. Gerçekten o da Morgan’ı kaybetmekten korkuyor, onun yanında güvende ve huzurlu hissediyor ve onu görmeden bir gün bile dayanamıyordu. O zaman gerçekten de Morgan’a çok mu âşıktı? Bunu düşününce sinirlendi çünkü o Morgan’a âşık olsa bile Morgan, Almira’yı istiyordu. Emilia, onu sarstı ve “Eee, âşık olduğunu anladın mı sonunda ufaklık?” diye sordu. Artemis ona öfkeyle baktı, normalde ufaklık dediği için ona bir güzel dersini verirdi ancak şu an hem vücudunu hem de kalbini o kadar yorgun hissediyordu ki yerinden bile kalkacak hali yoktu. Biraz zaman sonra “Ama-“ dedi ve sustu. Daha önce bütün problemlerini kendi çözdüğünden ablalarına içinden oluşan fırtınalardan bahsetmek istemiyordu. Diana, şefkatle onun saçlarını okşadı ve “Ama?” dedi. Artemis onların gözlerinin içine baktı ve “Ama siz âşık olduğunuz kişinin de size âşık olduğunu biliyorsunuz. Bu yüzden de mutlusunuz.” dedi.

Emilia, gülümsedi ve “Sen hâlâ Morgan’ın da sana âşık olduğunu anlamadın mı? Sana nasıl bakıyor, senin için endişeleniyor.” dedi. Artemis ona kırgınlıkla baktı ve “Hayır, o Almira’dan hoşlanıyor.” dedi çocuksu bir tavırla. Alberta ve Diana, Almira’nın Emilia’nın arkadaşlarından biri olduğunu biliyorlardı. Emilia, bir anda kahkahayla güldü ve “Almira’dan mı?” diye sordu. Artemis ona baktı ve öfkeyle “Evet, Almira’ya ondan hoşlandığını söylemiş.” dedi. Emilia, Artemis’in koluna vurdu “Kim söyledi sana bunu?” diye sordu, Artemis’te “Almira, söyledi ama Morgan’da inkâr etmedi.” dedi.

Emilia bu sefer daha çok güldü. Artemis sinirlendi ve “Ne gülüyorsun?” diye sordu. Alberta ve Diana’da Emilia’ya “Artemis ne kadar üzgün görmüyor musun? Neden gülüyorsun?” diye sitemle sordu. Emilia, onlara baktı ve “Almira sana yalan söylemiş. Daha geçen gün kızlara anlatırken duydum, Morgan onu reddetmiş ve kalbinde başka biri olduğunu söylemiş.” dedi. Artemis şaşkınlıkla ona baktı ve “Ne? Nasıl? Ama bana öyle söyledi.” dedi. Emilia, “Sana yalan söylemiş işte. Herhalde seni Morgan’dan kıskanmış ve seni üzmek için söylemiş. Eğer Morgan ondan hoşlansaydı niye şu anda Almira ile sevgili olmasın ki? Morgan’da üzgün bir şekilde sarayda dolanıyor.” dedi. Artemis, düşünmeye başladı. Almira’nın söyledikleri sonra Morgan’ın canını yakmaya çalışması ve Morgan’ın günlerdir düşünceli halini hatırlayınca “Bana yalan söyledi. Bana Morgan’ın ondan hoşlandığını ve Morgan’ın beni güzel bulmadığını söylemişti. Hepsi yalandı, benim canımı yakmak için.” dedi sonra da bunları sesli söylediğini fark etti. Emilia sinirle “Ben o Almira’yı bir elime geçireyim. Benim kardeşime çirkin demek ve onu üzmek ne demekmiş göstereceğim.” dedi.

Artemis bir anda yine üzüldü ve ablalarına baktı, “Aslında söyledikleri doğru. Ben onun gibi güzel değilim ki, Morgan beni neden beğensin?” diye sordu. Diana, Artemis’in yüzünü avuçları arasına aldı ve “Sen gerçekten de çok güzelsin.” dedi. Alberta’da onun örgülü saçlarını okşadı ve “Artemis, senin içinde dışında ay parçası gibi çok güzel.” dedi. Artemis ablalarının onu üzmemek için yalan söylediğini düşündü ve Emilia’ya baktı. Emilia güzellik konusunda herkesten daha tecrübeli olduğu için onun sözü de daha önemliydi, Artemis’in ona bakan masum gözlerini görünce “Tamam, gerçekten itiraf edeyim bazen senin bu masum güzelliğini kıskanıyorum. Ayrıca da hâlâ baloda en güzel seçildiğini unutmuyorum. O yüzden inan bana sen Almira’dan çok daha güzelsin. Bir kere senin şu keskin gözlerin Morgan’ın yüreğini delip geçmeye yeterde artar bile.” dedi. Artemis gülümsedi, gerçekten de güzel miydi? Morgan ondan hoşlanıyor muydu? Bunları düşünürken ablalarına baktı ve “Ama başka bir sorun daha var.” dedi çocuksu bir tavırla.

Alberta, “Başka ne sorun var?” diye sordu. Artemis çocuksu bir utangaçlıkla “Ben Almira’dan hoşlandığını düşündüğüm için onun kalbini kırdım ve çok kötü sözler söyledim. Bir daha yüzüme bakmak istemeyecek.” dedi. Ablaları birbirine baktı. Emilia, Artemis’in koluna dokundu ve “Bak ben de Galvin’i çok üzdüm ama aşk her şeyi çözer. Tüm kötü sözler telafi edilir.” dedi. Alberta da “Ondan özür dile ve onu kazanmaya çalış. Eminim seni affedecektir.” dedi. Diana’da ellerini tuttu ve “Aşk gururdan da öfkeden de üstündür. Hadi toparlan ve Morgan’ın gönlünü al.” dedi. Artemis ablalarına çocuksu bir heyecanla baktı ve “Teşekkür ederim.” dedi. Ablaları birbirine baktı ve “O zaman şimdi savaş vakti.” dedi. Artemis anlamamış gözlerle onlara baktı ve üç kızda bir anda Artemis’in üstüne atlayıp onu gıdıklamaya başladı, Artemis kıkır kıkır gülerken Morgan’ı düşünüyordu.

Hiçbir şeyden haberi olmayan Morgan ise sarayın bahçesinde dolanıyor ve belki Artemis çıkar diye bekliyordu. Ancak Artemis zaten günlerdir dışarı çıkmıyor ve Morgan’la konuşmuyordu bu yüzden de Morgan onu çok özlemişti. Sadece birkaç gün önce Prens Alexander’ı uyaracağı zaman yakalanmamak için onu görevlendirmiş ve bir kerede Emilia’nın mektubu için kralın kapısında beklemesini istemişti. Bunlar dışında başka da onu pek görememiş ve o geceden beri de doğru düzgün konuşamamışlardı. Morgan Artemis’e hem kızgın hem de kırgındı. Onun söylediği sözler kulağından çıkmıyor ve Jasper’la gideceğini düşündükçe de uyku uyuyamıyordu. Artemis ona yerini bilmesi gerektiğini ve ona acıdığını söylemişti. Morgan bu sözleri bir türlü unutamıyor ve o geceki Artemis’in o nefret dolu bakışlarını da aklından çıkaramıyordu.

Artemis her zaman hırçın ve inatçıydı çoğu zaman kavga edip tartışıyorlardı. Ama hiçbirinde Artemis ona öyle nefret dolu ve aralarında bir uçurum varmış kadar uzak ve mesafeli değildi. Morgan her ne kadar onu affetmemeyi düşünse de Artemis’in hatasını anlayıp ondan özür dilemesini de istiyordu. O zaman içindeki bu buzlar erir ve yeniden Artemis’in o güzel gözlerine bakabilirdi. Ancak günler geçmesine rağmen Artemis onun yüzüne bile bakmıyor baksa da yine aynı nefretle üstten bakıyordu. Morgan sarayın bahçesinde dolanırken daha fazla bu acıyı yaşamak istemediğine karar verdi. Artemis belki de onunla karşılaşmamak için saraydan çıkmıyordu madem Artemis’i artık rahatsız ediyordu o zaman buradan artık gitmesi ikisi içinde iyi olacaktı.

Sarayda dolaşırken talim yerlerine kadar gitti ve orada Jasper’la karşılaşınca içindeki acı nefrete dönüştü. Bu adamı gördükçe onu dövmek ve yok etmek istiyordu. Artemis’i ondan uzaklaştırmış ve aralarına uçurum sokmuştu, her şey onun suçuydu. Jasper’da ona aynı duygularla bakıyor gibiydi. Jasper, işini bırakıp Morgan’ın yanına geldi ve ona Artemis’i sorunca Morgan bilmediğini söyledi. Jasper onların günlerdir konuşmadığını biliyordu bu yüzden de Artemis’le seyahate çıkmadan önce Morgan’dan kesinlikle kurtulması gerekiyordu yoksa onlara ayak bağı olabilir ve Artemis’in aklına girip seyahati iptal edebilirdi. Bu yüzden Morgan’a küçümseyici bakışlar attı ve “Biliyor musun? Artemis benimle seyahate çıkacağı için çok hevesli. Bu yüzden sakın onun bu hevesini kırma. Düğünden sonra gitmeye karar verdik. Artemis çoktan hazırlıklara başladı.” dedi. Morgan bunu duyunca yüreğinin paramparça olduğunu hissetti, demek ki Artemis gitmeye kesin karar vermiş ve oldukça da mutluydu. İkisinin hayalini şimdi Jasper’la gerçekleştirecekti. Morgan iyice sinirlendiğini ve kırıldığını hissetti, karşısında şeytani gülümsemesiyle ona bakan Jasper’ı öldürmemek için kendini zor tutuyordu. Sinirle arkasını döndü ve çekip gitmek istedi.

Jasper onu omzundan tuttu ve “Morgan, aslında sana söyleyeceğim bir şey daha var.” dedi. Morgan anlamamış gözlerle ona bakıyordu. Jasper, küçümseyici bakışlarıyla Morgan’ı süzdü ve “Artemis’ten hoşlandığını biliyorum. Ancak sana tavsiyem yol yakınken bu düşüncelerinden vazgeç. Çünkü sen sıradan bir muhafızsın, o ise bir prenses. Bu yüzden benim karşımda hiç şansın yok. Kral Harold onun bir komutanla mı yoksa bir muhafızla mı olmasını ister. İyi düşün ve artık Artemis’in peşini bırak.” dedi. Morgan Jasper’ın bu sözlerini duyunca yüreğindeki acının katlandığını hissetti. Jasper’ın en başından beri Artemis’ten hoşlandığını anlıyordu ama demek ki onun hayali daha fazlasıydı. Belki de Artemis’le de bunları konuşmuştu ve Artemis’in ona olan bu aşağılayıcı bakışları da bu yüzdendi. Artemis’te belki bir komutanı muhafıza tercih ediyordu. Jasper’a bir şey söylemek istedi ama hayal kırıklığıyla ağzını bile açamadı ve öylece kalakaldı.

Morgan, talim yerlerinden çıkıp giderken Artemis’i gördü ancak Artemis onu fark etmedi. Morgan, Artemis’i günler sonra ilk defa gördüğü için onun güzel yüzüne doyasıya bakmak istedi. Artemis talim yerlerine gidince Morgan içinde hayal kırıklığıyla ona bakakaldı, Jasper’ı mı görmeye gidiyordu? Biraz düşündü ve gizlice Artemis’in peşine takıldı. Uzaktan baktığında gerçekten de Artemis ile Jasper’ın konuştuğunu görünce gözyaşlarının gözlerini yaktığını hissetti. Gerçekten de birlikte gideceklerdi ve belki de aralarında bir şeyler vardı. Artemis’in Jasper’ın omzuna dokunduğunu ve onunla gülümseyerek konuştuğunu görünce daha fazla dayanamadı ve uzun zamandır düşündüğü şey için kralla konuşmaya gitti. Artık burada bir dakika daha fazla durmayacaktı, çekip gidecekti.

Artemis, Jasper’a onunla gelemeyeceğini söylemek istemişti. Jasper her ne kadar sinirlenip üzgünmüş gibi davransa da Artemis ona samimi bir şekilde teşekkür etti ve gerisin geri saraya doğru gitti. Ablalarıyla konuştuktan sonra artık kararını vermişti. Bir şekilde Morgan’la konuşup onun gönlünü alacak ve söylediği sözler için ondan af dileyecekti. Günlerdir onu görmediği için o siyah gözlerini de çok özlemişti. Adeta o yokken zaman durmuş ve hayat bitmiş gibi hissetmişti şimdi yeniden kalbindeki kelebekler hayat bulmuştu. Etrafına baktığında her yer yemyeşil ve capcanlıydı tıpkı kendi yüreğindeki gibi doğa cıvıl cıvıldı. Şimdi cesaretini toplayıp Morgan’ı bulması gerekiyordu ancak ona nasıl kendini affettireceğini bilmiyordu. Her ne olursa olsun bir daha onu kaybetmeyecekti çünkü artık onsuz yaşayamayacağını biliyordu.

Kral Harold, çalışma odasında düğünden önceki son işlerini hallediyordu. Çünkü düğünden hemen sonra Prens Alexander tahtın varisi olarak seçilecekti bu yüzden Kral Harold da tahttan çekilmiş olacaktı. Tahttan çekildikten sonra bir sürü planı vardı, gezintilere çıkacak, av yapacak, şiirler yazıp hayalini kurduğu seyahatnameyi yazacaktı. Kraliçe Fiona’yla ilk evlendiklerinde Clifford sahillerinde vakit geçirmişlerdi bu yüzden ilk olarak onunla oraya gidip aşklarını tazelemek istiyordu.

Kral Harold bu masum düşüncelerle kral olarak son görevlerini yapıyordu, bir anda kapı çalındı ve muhafız, Morgan’ın onunla konuşmak istediğini söyleyince Kral Harold merakla içeri gelmesini istedi. Morgan ona selam verdi ve koltuğa oturdu. Kral Harold’ın ona düşünceli bir şekilde baktığını fark edince “Kralım, sizi rahatsız ettiğim için çok özür dilerim. Ancak sizinle konuşmak istediğim bir şey var.” deyince Kral Harold, “Tabii ki buyur evladım.” dedi.

Morgan, yerinde huzursuzca kıpırdandı ve “Kralım, belki haberiniz vardır. Bilge dönmüş.” deyince Kral Harold ona şefkatle baktı ve “Evet, biliyorum.” dedi. Çünkü Bilge sonunda seyahatinden dönmüş ve düğüne katılacağını yazmıştı. Morgan, huzursuz bir şekilde oturmaya devam etti ve “Ben size daha öncede söylemiştim. Görevi artık bırakmak istiyorum. Bilge de geldiğine göre onun yanına dönmek istiyorum.” dedi.

Kral Harold ona usulca baktı ve “Sana kalbinin sesini dinlemeni söylemiştim. Kalbin sana gitmeni söylüyorsa yapabileceğim bir şey yok.” dedi. Morgan kırgın gözlerle ona baktı çünkü her ne kadar sinirli olsa da gitmek istemiyordu ve kralın ona gitmemesini emretmesini istiyordu. Kral Harold Morgan’ın gözlerindeki kırgınlığı fark etti ve “Morgan bak, Bilge’de ben de senin baban sayılırım. Bu yüzden benim karşımda babanla konuşuyormuş gibi rahat ol. Eğer Artemis ya da başka bir şey seni üzdüyse lütfen bana hiç çekinmeden söyle.” dedi. Morgan, Artemis’in ismini duyunca “Hayır kralım, gerçekten Artemis beni üzmedi.” dedi sonra da “Düşündüm de artık Artemis’in bir muhafıza ihtiyacı yok. Kendini korumayı benden bile daha iyi biliyor.” dedi. Kral Harold bu söylediğine gülümsedi.

Biraz zaman sessizce oturdular, Kral Harold, Morgan’ın bir şeye üzüldüğünü anlıyordu çünkü Artemis’te birkaç gündür üzgündü. Belli ki kavga etmişler ve birbirlerine kırılmışlardı. Bu yüzden Morgan’ın kırgınlıkla karar alıp gitmesini sonra da pişman olmasını istemiyordu, “Bilge bana seni önerdiğinde senin Artemis’in sadece muhafızı değil arkadaşı da olacağını fark edince çok sevinmiştim. Sonra baktım ki gerçekten de çok iyi arkadaş oldunuz. Hatta itiraf edeyim ki bazen bu arkadaşlığınızı da kıskanmadan edemedim. Çünkü Artemis’in tüm derdini ve sırlarını anlattığı benken sen benim yerimi aldın.” dedi. Morgan şefkatle ona baktı ve “Kralım, gerçekten Artemis’le bir ilgisi yok, ben-“ demişti ki Kral Harold sözünü kesti. “Artemis’le alakalı değilse o zaman neden saraydan da gitmek istiyorsun. Artemis’in muhafızı olmayı bırak ancak burada kalıp başka görevler de alabilirsin.” dedi. Morgan cevap veremedi. Kral Harold, “Gitmenin sebebi Artemis mi?” diye usulca sordu ancak Morgan başını yerden kaldıramadı.

Kral Harold onun bu utangaç hallerine gülümsedi ve “Bak oğlum, anladığım kadarıyla siz Artemis’le birbirinizin kalbini kırmışsınız. Çünkü o da günlerdir senin gibi boynu bükük ve üzgün. Birbirini kaybetmek çok kolaydır ancak birbirinin kalbini kazanmak zordur. Siz iki iyi dost oldunuz, şimdi sen gidersen Artemis’te çok üzülecek. Görüyorum ki sende gideceğin için çok üzgünsün.” dedi. Morgan üzgün gözlerle krala baktı, gerçekten de gözlerindeki baba şefkatini hissetti. Yıllar sonra ilk defa sanki babasının gözlerini yeniden görür gibi olunca tekrar başını eğdi ve “Kararım kesin kralım. Görevi bırakmak istiyorum.” dedi.

Kral Harold, Morgan’ın gerçekten de ne kadar kararlı olduğunu ve gitmenin ona iyi geleceğini anladı ve “Peki evladım, sen nasıl istersen öyle olsun. İstediğin zaman gidebilirsin.” dedi. Morgan ona üzüntüyle baktı ve “Bugün gitmek istiyorum. Şimdi.” dedi. Kral Harold onun gözlerindeki masum çocuğu gördü ve “Pekâlâ öyleyse, sana iyi yolculuklar dilerim. Bilge’ye selamımı iletmeyi unutma.” dedi. Morgan ayağa kalktı ve gitmek için hazırlandı. Ancak Kral Harold’da ayağa kalkıp yanına geldi ve “Morgan, benim de senin bir baban olduğumu unutma. Bir şeye ihtiyacın olduğunda da her zaman ilk bana gel, kapım sana her zaman açık. Eğer seni kırıp üzdüysek ben senden herkes adına özür dilerim.” dedi ve Morgan’a baba şefkatiyle sarıldı. Morgan yıllar sonra kaybettiği babasına kavuşmuş gibi krala sarıldı ve “Hoşça kalın, sizi ve bu sarayda yaşadığım güzel günleri hiç unutmayacağım.” dedi ve ağlamamak için dışarı çıkıp gitti.

Kral Harold, düşünceli bir şekilde otururken dışarıdaki muhafızlara Artemis’i çağırmalarını emretti. Biraz zaman sonra Artemis, babasının yanına geldiğinde onun gözlerinde farklı bir bakış olduğunu gördü ve çocuksu bir korkuyla “Bir şey mi oldu baba?” diye sordu. Kral Harold, kızının Morgan’a değer verdiğini bildiğinden onun üzülmesini istemiyordu ancak her şeyi ondan öğrenmesi daha doğru olurdu, “Artemis güzel kızım. Morgan’la hiç konuştun mu?” diye sordu, Artemis “Hayır.” anlamında başını salladı. Kral Harold, kızının meraklı ve üzgün gözlerine şefkatle baktı ve “Az önce Morgan buradaydı.” dedi. Artemis anlamamış gözlerle ona bakıyordu. Kral Harold, “Kızım, Morgan görevi bıraktı, artık bir muhafızın yok.” dedi.

Artemis bunu duyunca kalbinin paramparça olduğunu hissetti, Morgan onu bırakıp gidecek miydi? Demek onu sonsuza kadar kaybetmişti. Kral onun üzgün gözlerini görünce “Sevinmedin mi? Oysa sana muhafızın olacağını söylediğim ilk gün ne kadar da öfkelenmiştin. Şimdi ise Morgan’ın gitmesine üzülüyorsun.” dedi. Artemis çocuksu bir öfkenin içinde biriktiğini hissetti. O Morgan’la barışmayı düşünürken demek Morgan ondan temelli kurtulmak istiyordu, babasına baktı ve “Sevindim tabii. Sonunda özgürüm yeniden. Kimsenin beni korumasına ihtiyacım yok benim.” dedi, kral onun bu tatlı öfkesine gülümsemeden edemedi. Artemis kendi kendine konuşmaya devam ediyor gibiydi, “Hem beni deli ediyordu, sürekli benimle uğraşıyordu. Sonunda gitti işte. Bir daha da gelmez.” dedi. Kral Harold ona gülümseyerek bakmaya devam ediyordu, belli ki Artemis Morgan’ın gitmesine çok üzülmüştü ve kendini rahatlatmak için kalkanını örüyordu.

Artemis kırgın gözlerle babasına baktı ve “Nereye gidiyor ki?” diye sordu, sanki hiç merak etmiyormuş gibi davranmaya çalışıyordu ama içi içini yiyordu. Kral onun bu halini anladı, “Bilge’nin yanına gidecek ve belki de daha sonra Gorg’dan da gidebilir.” dedi. Artemis bunu duyunca ağlamamak için kendini zor tuttu, resmen onu bırakıp uzaklara gidiyordu, şimdi o kaybolursa kim onu bulacaktı, kim ona ufaklık deyip saçlarını bozacaktı, kimin gözlerinde ışıltılı yıldızları görecekti? Onu görmeden nasıl bu sarayda nefes alacaktı?

Kral Harold, onun gözyaşlarının gözlerinde biriktiğini fark edince “Bilge’nin evine daha varmamıştır, eğer şimdi yola çıkarsan yetişirsin. Belki de onu geri dönmesi için ikna edebilirsin.” dedi. Artemis yanağından süzülen gözyaşlarıyla babasına şefkatle baktı.

Artemis hemen koştu ve sarayda her yerde onu aradı ancak diğer muhafızlar onun eşyalarını toplayıp herkesle vedalaşıp yola çıktığını söyleyince Artemis, Valeria’ya atladı ve hemen Bilge’nin evine doğru atını sürdü. Onu kaybedeceği ve bir daha da göremeyeceği korkusu yüreğine çok ağır gelmişti. Gözyaşları gözlerinden usul usul akıyor ve önünü görmesini engelliyordu ancak Valeria, sahibinin kalbinin kırık olduğunu anladığından ona gerek kalmadan kendi yolunu buluyordu. Artemis, Morgan’ı bulamazsa ne yapacağını düşünüyordu, ya çok geç kaldıysa? Ya onu bırakıp gittiyse o zaman Artemis yapayalnız nasıl yaşayacaktı? Kiminle hayaller kuracaktı?

Valeria, hiç hız kesmeden ormanın ortasında gidiyordu, Artemis ise yüreğindeki yaranın acısını dinliyordu. Uzun zaman sonra Tahre Şelalesinin sesi ormanın sessizliğinde yankılanmaya başladığından Bilge’nin evine yaklaştığını anlayınca kendini toplamak istedi, gözyaşlarını sildi ve Valeria’ya son bir defa daha hızlanması için komut verdi. Bir dakika bile geç kalmak istemiyordu. Morgan’ı bulamazsa ne yapacaktı ya da Morgan’ı görse bile ona ne diyecek ve ondan nasıl af dileyecekti bilmiyordu ama tek bildiği eğer Morgan’ı bulursa onu nasıl bir başına bırakıp gitmeyi düşündü diye bir güzel dövecek ve çektiği bu acının hesabını soracaktı.

Bilge’nin evine yaklaştığında bir anda ormanda Morgan’ın siyah atını görünce sevinçle Valeria’yı durdurdu. Zaten Valeria’da oldukça yorulmuştu ve hemen dinlenmeye koyuldu. Artemis üzerinden atlayıp Morgan’ın atının yanına geldi ancak başını okşadığında çoktan atın nabzının sakinlediğini fark edince Morgan buraya geleli epey zaman olmuş diye düşündü. Etrafına bakındı ancak hiçbir yerde onu göremiyordu, ormana doğru yürümeye başladı.

Uzun bir zaman yürüdükten sonra Tahre Şelalesine yaklaştı ve onun nasıl gürül gürül aktığını gördü şimdi kendi içinde de böyle bir savaş veriyordu. Yüreğindeki sesi şelalenin sesinden daha fazla duyuyordu. Şelalenin ötesine geçtikten sonra ormanın derinliklerine doğru gitmeye başladı ancak buraya daha önce hiç gelmediğinden biraz korktu. Etrafta hiç ses çıkmıyordu ve aklı tamamen karışıktı, arkasına döndüğünde bütün ağaçların birbirine benzediğini fark etti ve bir an nereden geldiğini hatırlayamadı, “Kahretsin, bir de bu eksikti. Ormanın içinde kayboldum.” dedi.

Ağlamaktan ve üzüntüden iyice halsiz düşmüş ve yorgundu. Bu yüzden yere oturdu ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı, “Onu bir daha asla göremeyeceğim.” diye sayıklıyordu. Etrafına baktığında buradan da nasıl eve döneceğini bilmiyordu. Kaybolmuştu ve artık kaybolduğunda onu bulacak bir Morgan yoktu. Artemis, ağlarken mavi bir kelebeğin usulca etrafında uçuştuğunu görünce yanaklarından süzülen gözyaşlarıyla gülümsedi.

Artemis, başını ellerinin arasına almış şimdi ne yapacağını düşünüyorken, “Yine mi kayboldunuz?” diye bir ses işitti, arkasını döndüğünde Morgan’ın siyah gözlerini gördü ve sevinçle “Morgan.” dedi. Morgan onu yine bulmuştu ve sevinçle gülümsedi. Morgan ona şaşkınlıkla ve merakla bakıyordu “Burada ne işiniz var?” diye sordu. Artemis ona ne söyleyeceğini bilemiyordu ancak onu yeniden görmenin sevincini yaşıyordu. “Ben-“ dedi ve sustu, ona ne diyecekti? Seni ararken kayboldum mu? Ya da sen gideceksin diye perişan oldum mu?

Morgan, ona usulca baktı ve “Her neyse, size kolay gelsin.” dedi ve Artemis’in yanından geçip yürümeye başladı. Artemis, Morgan’ın ona böyle kaba davranmasına alışkın olmadığından şaşırdı ve gitmesin diye kolunu yakaladı, “Morgan, benimle konuşmayacak mısın?” diye sordu. Ancak Morgan onun yüzüne bakmak istemiyordu çünkü eğer bakarsa bu güzel yüzünü bir daha unutması mümkün olmayacaktı. “Kusura bakmayın, artık sizin muhafızınız değilim, bu yüzden sizin gibi bir prensesle konuşmam doğru olmaz.” dedi Artemis’in hiç alışık olmadığı kırıcı sesiyle.

Artemis sinirlendi, “Morgan dedim sana, yüzüme bak.” dedi. Morgan, yüzüne bakmadı, “Artık emirlerinize uymak zorunda değilim. Size iyi günler dilerim.” dedi ve Artemis’in kolundan kurtulup yürümeye devam etti. Artemis, daha önce Morgan’ın ona böyle kırıcı ve kaba davrandığını hiç görmediğinden kalbi acıdı ve ağlamaklı bir sesle “Morgan, lütfen gitme.” dedi. Artemis’in çocuk gibi masum sesini duyunca Morgan durakladı, içinden “Hayır, Morgan, sakın durma, gitmen lazım.” diye geçirse de Artemis’in güzel sesine karşı koyamıyordu ve arkasını dönüp âşık olduğu kızın gözlerinin içine baktı. Artemis yanına yaklaştı ve çocuksu bir tavırla “Beni bırakıp nereye gidiyorsun?” diye sordu.

Morgan, Artemis’in yine eski Artemis olduğunu görünce afalladı, artık ona nefretle değil yine sevgiyle bakıyordu. Ama yine de onun kalbini nasıl kırdığını unutamayacaktı ve “Ne istiyorsunuz benden? Artık bir muhafızınız yok işte mutlu olmanız gerekmiyor mu?” diye sordu kırgınlıkla. Artemis, onun ellerini tuttu, Morgan Artemis’in sıcacık ellerini hissedince tüm sinirini ve acısını unuttu, şu an tek istediği Artemis’e sarılmak ve onu kalbine saklamaktı.

Morgan fısıltıya yakın bir sesle “Artemis.” dedi. Artemis, ona yeniden bu kadar yakın olmanın heyecanıyla ne söyleyeceğini bilemiyordu, ondan özür dileyecek, Almira’nın ona söylediği yalanları anlatacak ve Jasper’la da hiçbir yere gitmeyeceğini söyleyecekti ancak sanki dili tutulmuş gibi sadece onun siyah gözlerine bakıyor ve eskisi gibi o gözlerde şefkat gördüğü için içinin eridiğini düşünüyordu.

Artemis, “Morgan, gitme.” dedi. Morgan ona kırgınlıkla baktı ve “Artık burada kalacak bir sebebim yok.” dedi. Artemis, onun göğsüne vurdu ve “Ben varım.” dedi. Morgan anlamamış gözlerle ona bakıyordu, Artemis buraya onu geri götürmek ve onu kaybetmekten korktuğu için mi gelmişti? Artemis, “Beni bırakıp nereye gidiyorsun? Sen gidersen kaybolduğumda kim bulacak beni? Ya da kiminle kötüleri yakalayacağız?” diye çocuksu bir tavırla sordu. Morgan onun bu haline gülümsedi.

Sonra Morgan, Jasper’la gideceğini hatırladı ve kızgınlıkla “Jasper bulur seni. Birlikte gitmeyecek misiniz?” diye sordu. Artemis ona baktı ve “Jasper’la hiçbir yere gitmeyeceğim. Sadece seni kızdırmak için söyledim. Bugünde onunla konuştum ve ona gelmeyeceğimi söyledim.” dedi. Morgan bunu duyunca şaşırdı demek bugün Artemis, Jasper’la bunu konuşmuştu, kendine kızdı ve sessizce durdu. Sonra da “Anladım ama bu bana söylediğin kırıcı sözleri unutmamı sağlamıyor.” dedi. Artemis bu sözleri hatırlayınca kendinden utandı ve başını eğdi, “Çok utanıyorum, sana o sözleri söylediğim için. Her şey Almira yüzünden.” dedi.

Morgan ona baktı ve “Almira mı? Onunla ne alakası var?” diye sordu. Artemis çekinerek ona baktı ve “Seninle konuşmadan önce Almira yanıma geldi ve bana çok kötü şeyler söyledi. Ben de o yüzden senin kalbini kırmak istedim.” dedi. Morgan ona usulca baktı ve “Ne söyledi sana da benim kalbimi paramparça ettin?” diye kırgınlıkla sordu. Artemis başını eğdi ve “Bana senin ondan hoşlandığını ve benim gibi erkek gibi takılan bir kızla dolaştıktan sonra onun gibi güzel bir kızla konuşmanın sana iyi geldiğini söylediğini anlattı. Ben de senin ona âşık olduğunu ve onunla sevgili olmak istediğini düşündüm. Beni de çok çirkin bulduğunu.” dedi.

Morgan bunları duyunca her şey kafasında netleşti, demek Almira’ya Artemis’in onun için ne kadar değerli olduğunu ve kalbinde biri olduğunu söyleyince Almira’da Artemis’e yalanlar uydurmuştu. Artemis’te sinirlenip Morgan’dan intikam almak istemişti. Morgan bunları düşününce yüzünde gülümseme belirdi, demek ki Artemis onu deli gibi kıskanmıştı.

Artemis ona baktı, “O sözleri duyunca canım yandı ve ben de senin canını yakmak istedim, o sözleri de o yüzden söyledim asla kendi düşüncelerim değildi.” dedi. Morgan, onun masum gözlerine şefkatle baktı ve “Almira’nın söylediği her şey yalan. Ben ona asla öyle şeyler söylemedim ve ayrıca ondan da hoşlanmıyorum. Ona senin benim için ne kadar değerli olduğunu ve bu dünyadaki bütün kızlardan daha güzel olduğunu söyledim.” dedi. Artemis bunları duyunca gülümsedi ve “Gerçekten mi?” diye sordu Morgan da gülümsedi ve “Gerçekten.” dedi. Sonra da “Sen beni Almira’dan mı kıskandın?” diye merakla sordu, Artemis omuz silkti ve cevap vermedi. Morgan onun bu çocuksu haline gülümsedi ve “Biliyor musun ben de senin Jasper’la gideceğini ve ondan hoşlandığını düşündüm ve seni çok kıskandım.” dedi. Artemis başını kaldırıp onun gözlerine sıcacık baktı, demek Morgan’da onu kıskanıyordu.

Artemis sevinçle yerinde kıpırdandı ve “Geri dönecek misin?” diye sordu. Morgan ona düşünceli bir şekilde baktı ve “Beni bir daha üzmeyeceğini nerden bileceğim?” diye sordu. Artemis, onun gözlerinin içine baktı ve “Söz veriyorum, bir daha seni hiç üzmeyeceğim.” dedi. Morgan gülümsedi, Artemis gerçekten de onu kaybetmiş olduğunu düşünüp üzülmüştü.

Morgan onu gıcık etmeyi sevdiğinden “Bir şartla dönerim.” dedi. Artemis ona merakla baktı ve “Söyle.” dedi. Morgan onun güzel gözlerine baktı bir daha Artemis’i kaybetmek istemiyordu, onu çok seviyordu ve Artemis’in de onu sevdiğini anlamıştı. “Eğer bana olan aşkını itiraf edersen dönerim yoksa şimdi giderim.” dedi.

Artemis ona öfkeyle baktı ve elini yumruk yapıp onun göğsüne vurdu. “Bana bak, seni mahvederim. Ben sana âşık falan değilim.” dedi. Morgan onun sinirlenip yanaklarının kızarmasından gerçekten de ona âşık olduğunu anladı ve kocaman gülümsedi, “İyi o zaman gidiyorum ben.” dedi ve yalandan gidiyormuş gibi yaptı.

Artemis korkuyla “Tamam, dur, gitme.” diye bağırdı. Morgan yüzündeki gülümsemeyi bastırıp ona döndü ve “Eee? Bir şey mi söyleyeceksin?” diye sordu. Artemis “Tamam işte, biliyorsun.” dedi ve çocuk gibi başını eğdi. Yanakları kıpkırmızı olmuştu. Morgan daha da gülümsedi ve Artemis’in yanına geldi, onun için bunları itiraf etmek çok zor olduğunu düşündü ve “Artemis, sen benim bu hayatta gördüğüm en güzel şeysin. Ben sensiz yaşayamam, nefes alamam, sen olmazsan Gorg diyarı bir cehennem benim için. Ben seninle nefes aldım.” dedi sonra da Artemis’in ışıldayan gözlerine baktı ve onun yüzünü avuçları arasına aldı, “Ben sana deliler gibi aşığım.” dedi. Artemis, kalbinin yerinden çıkacağını düşündü ve “Ben-“ dedi, sonra da cesaretini toplayıp “Ben de sana aşığım.” dedi sonra da “Yani birazcık, çok değil.” dedi masum bir tavırla. Çünkü Morgan’ın şımarmasını istemiyordu.

Morgan onun bu çocuksu haline gülümsemeden edemedi. Artemis’i kolları arasına alıp göğsüne bastırdı, Artemis Morgan’ın sıcacık göğsüne başını koyunca heyecandan ne yapacağını bilemedi, “Şimdi geri dönecek misin?” diye sordu. Morgan onun kulağına fısıltıyla “Benden kurtuluşun yok.” dedi sonra da onun saçlarını okşayıp öptü ve fısıltıyla “Arty.” dedi. Artemis bunu duyunca başını onun göğsüne daha çok yasladı ve onu kavrayamayan küçük kollarıyla sanki ellerinden kayıp gitmekten korkarcasına onu sıkıca tuttu.

Daha sonra birlikte Bilge’nin yanına geldiler. Bilge onların birbirlerine nasıl sevgiyle baktığını görünce tıpkı aylar önce burada ilk oturduklarında hissettiği şeyin gerçekleştiğini anladı. Onların kaderleri birlikte yazılmıştı, şimdi iki evladı da birbirini kaybetmemek için birbirlerine sıkı sıkıya tutunmuştu.

Artemis ve Morgan Bilge’ye seyahate çıkma hayallerinden bahsettiler. Ancak Artemis, babasının ona izin vermeyeceğini düşünüp üzüldü. Bilge ona gülümsedi ve “Sen üzülme güzel kızım. Ben onunla konuşurum ve onu ikna ederim.” dedi. Artemis ve Morgan bunu duyunca çok sevindi ve heyecanla Bilge’ye sarıldılar. Daha sonra da Artemis ve Morgan nereye gitmek istediklerini konuşmaya başladılar, Morgan başka bir yere gitmek istiyor Artemis ise başka bir yere gitmek istiyordu bu yüzden de yine kavga etmeye başlamışlardı. Bilge onların bu çocuksu inatlarına ve heyecanlarına gülümsemeden edemedi ve onlara “Siz yola çıkın ve yol sizi nereye götürürse oraya doğru gidin. Önemli olan gidilen yol değildir, yanındaki yoldaştır.” dedi. Bunun üzerine Artemis ve Morgan birbirlerine bakıp sıcacık gülümsedi.

 

-BÖLÜM SONU-

Yorumlarınızı bekliyorum...

Loading...
0%