Yeni Üyelik
2.
Bölüm
@withmeral

2

 

Winston, uzun yıllardır İnsan Kaynakları Departmanı’nda çalışıyordu. Buradaki işi aslında oldukça basitti ama çok fazla evrakı incelemesi ve hepsini kayıt altına alması gerekiyordu; bu da işini sıkıcı kılıyordu. Her ne kadar sıkıcı olsa da Winston, izin günlerinde ve hafta sonlarında da çalışırdı çünkü çalışmak dışında zamanını geçirecek başka bir aktivitesi yoktu.

Yalnız bir insandı, Winston. Arkadaşları vardı ama yine de kendini yalnız olarak tanımlıyordu. Kalabalık içinde olmayı pek sevmezdi, çok fazla konuşmaz, anlatacak pek fazla şey bulamazdı. Ama insanlar öyle değildi, her zaman anlatacak çok fazla anıları ve gidecek çok fazla yerleri vardı.

Winston, metroyla eve dönerken bunları düşünüyordu. Bunca kalabalığın içinde nedensizce kendini onlardan ayrı görüyordu. Yanında oturan yaşlı adama baktı isteksizce. Adam, sanki Winston bir canavarmış gibi koltuğun köşesine çekilmiş, ondan uzak duruyor gibiydi. Winston buna bozulur gibi bakışlarını çevirdi kırgınlıkla. Cebinden telefonunu çıkarıp hiç düşünmeden Laura ismine tıkladı ve biraz sonra Laura’nın neşeli sesi kulağında çınladı:

“Efendim, Winston.”

“Laura, müsaitsen bir şeyler içelim mi?”

“Ahh, tabii. Her zamanki yerde, 1 saat sonra.” dedi ve telefonu kapattı.

Winston, uzun zamandır kenetlenen dudakları aralandığı için kendini garip hissetti. Yanındaki yaşlı adamda şimdi Winston’a bakıyordu. Sanki Winston’un bir arkadaşı olması garip bir şeymiş gibi gözlerinin ucuyla süzdü Winston’ı. Winston, koltuğunda geriye yaslandı, diğerleri gibi olmanın ve onların arasına karışmanın verdiği küçücük mutluluğa tutundu.

Winston, karşısındaki “Gece Güneşi” tabelasına uzun uzun bakıyordu. Laura, henüz gelmiş olamazdı ve tek başına içeride oturmak istemiyordu. Buz gibi soğukta, kar saçlarını beyaza boyarken beklemek ona daha katlanılabilir gelmişti. Az sonra, köşede kızıl saçları ve yüzündeki gülümsemesiyle Laura göründü. Laura güzel bir kadın değildi, kırmızı saçlarının arasında görülen tel tel beyazlıklar ve yüzünde yaşını ele veren kırışıklıklar vardı. Ancak yine de Winston, onunla olmaktan keyif alıyor gibiydi. Laura’nın gülümsemesine karşılık verdi. Ara sıra birlikte geçirdikleri geceler olsa da ikisi de birbirlerine karşı bağlı hissetmiyorlardı kendilerini. Hayatlarına başkalarını alsalar da yine de görüşmeye devam ediyorlardı. Laura bir keresinde Winston’a “Şu ilaçlar gibisin” demişti, “istemesem de bir şekilde sana ihtiyaç duyuyorum.” Winston da buna gülmüştü çünkü kendisi de tam olarak böyle hissediyordu.

Birlikte içeriye girip en sakin köşeyi seçtiler, buradan mekânın ortasında delicesine dans eden insanları görebiliyorlardı. Az sonra ikisi de bir içki söyledi. Ortamda onlarca kadın ve erkekten yayılan parfüm kokusu olsa da Winston, Laura’dan yayılan kimyasal ilaç kokularını alıyordu. Bu kokuya dayanarak kaç gece geçirmişti. Ama yine de Laura’yı bu kokusuz hayal edemiyordu, üstüne sinen bu laboratuvar kokusu onun bir uzvu haline gelmişti.

Laura, durmadan içiyordu. Winston, 6. kadehten sonrasını sayamamıştı. Laura içtikçe, çok fazla konuşurdu, küçük elleri, kadehleri birer birer kaldırıyordu ve Winston diğer kadehin ne zaman doldurulduğunu bile fark edemiyordu. Aslında Laura’nın sürekli konuşmasını severdi çünkü o sürekli konuştuğu için onun konuşmasına gerek kalmıyor ve kendini de yalnız hissetmiyordu.

“Yılbaşında ne yapacaksın Winston?” dedi Laura artık iyice sarhoş olmuştu.

“Hiç.” dedi Winston, uzun zaman sonra ilk defa konuştuğunu fark etmişti.

“Hiç mi?” Laura, söylediği komik bir şeymiş gibi kıkırdadı. “Biz laboratuvardaki arkadaşlarla eğleneceğiz. Yeni bir yer açıldı ya Büyük Cadde’de, Özgürlük Kulesi. İşte orada.”

“Senin adına sevindim, eğlenceli görünüyor.” dedi Winston ama birkaç saniye bekledi, belki Laura onu da davet eder diye ama Laura önüne dönmüştü. Sarhoşluk, onu dalgınlaştırıyordu, daha önce defalarca kez olduğu gibi.

Laura, yeniden konuşmaya başlamıştı, her şeyden konuşuyordu. Laboratuvarda yeni ürettikleri ilaçları ve yaptıkları yeni projeleri anlatıyordu. Bir ara Winston kendini kimya dersinde hissetti. Nedense çocukken yaptığı kardan adamı anlatmaya başladığında duygulanmıştı. Winston, gözpınarlarında biriken yaşların yanağından süzüldüğünü gördü. Ne yapacağını bilemedi, sarılmalı mı yoksa onu öpmeli miydi? Elini saçlarına uzatmıştı ki, Laura kahkahalarla gülmeye başladı, o kadar yüksek sesle gülmüştü ki, yan masalardaki birkaç insan dönüp onlara bakmıştı.

Sonra, keyifli gülümsemesiyle Winston’a döndü:

"Yeni yılımız, özgür bir yıl olacak biliyorsun değil mi Winston?" dedi.

"Evet, biliyorum." dedi Winston, bu “özgürlük” kelimesinin her şeye eklenmesine artık alışmıştı.

Laura, kadehinden bir yudum aldı ve Winston’ın gözlerinin içine bakıp "Tüm engellerden arınmış saf bir özgürlük. Tıpkı bir bebek gibi temiz." dedi. Winston, bir ara Laura mı konuşuyor yoksa Başkan G mi emin olamadı, sanki şu anda Başkan G, Laura’nın bedeninde gibiydi.

Laura gülümsüyordu, sonra bir çocuk gibi ışıltılı gözlerle "Merhamet sence nedir?" diye sordu.

"Bilmem, bir insanın bir başkasına acımasıdır herhalde." diye cevapladı Winston.

"Ahh.” dedi. “Bence, merhamet bir insanı acınacak hale getirmemektir."

Winston’ın bakışları önündeki kadehe dönmüştü. Laura, bir an kolunu yakaladı ve sanki bir sır paylaşıyormuş gibi fısıltıyla sordu: "Sence bu dünya da merhamet olmasa ne olur, Winston?”

Winston, Laura’nın bu ani hareketi karşısında duraksadı ve o da Laura gibi fısıltıyla, "İnsanlar, birbirine kötü davranır." dedi.

"Ama şimdi de insanlar birbirine kötü davranıyor." diye atıldı Laura.

Bakışları, kadehinde sabitlenmişti ve uzun zaman sonra devam etti, "Düşünsene, bunca savaşın ve kavganın olduğu bu dünyada merhamet varsa; merhametsiz bir dünyayı düşünmek istemiyorum."

Sonra Laura birden sessizleşti, o kadar çok şey konuşmuştu ki söylediği şeylerin bazısı Winston'a garip gelmişti. Ne kadar uzun zaman geçmişti, ikisi de fark etmemişti. Dışarı çıktıklarında kar iyice bastırmış ve sokak lambalarının ışığında dans etmeye başlamıştı. Winston, bir araba buldu ve Laura’yı dairesine bırakmak istedi çünkü Laura’nın ayakta duracak hali yoktu.

Laura'yı dairesine getirip koltuğa yatırdı. Yüzü şimdi oldukça masum görünüyordu, vücudu hafifçe hareket ediyor ve nefes alıp verişi duyuluyordu. Winston, defalarca kez kaldığı bu evde kendini yabancı gibi hissediyordu, sanki her bir nesne ona buraya ait olmadığını ve olamayacağını söylüyor gibiydi. Winston gitmeliydi ama bir yandan da gitmek istemiyordu, öylece oturmuş Laura’nın uyuyan yüzünü seyrediyordu.

Daha sonra, Tom’un Diana’nın başını okşadığı ve öptüğü aklına geldi. Laura’dan yayılan bu ilaç ve kimyasal kokusunu görmezden gelmeye çalıştı ve yavaşça parmakları Laura’nın kızıl saçlarına uzandı, usta bir yavaşlıkla saçlarına dokundu ve saçlarına ufacık bir öpücük kondurdu. Daha önce Laura’yı hiç böyle öpmediğini fark etti.

Dışarı çıktığında, buz gibi soğuğa aldırış etmedi. Nedensizce kendini sıcak hissediyordu, eve vardığında yatağına uzandı ve derin bir uykuya daldı.

Sabah, Başkan G’den önce uyanmış ve onun cızırtılı sesi duyulmadan ilaçlarını almıştı. Kahvesini yudumlarken Başkan G, vızıldamaya başlamıştı.

Bugün yılbaşı günüydü. Winston, Austin ve Tom'un tüm ısrarlı aramalarına cevap vermedi. Her yıl olduğu gibi bu yılbaşında da yalnız olmak istiyordu. Onun için, bugünle yarının arasında bir fark yoktu. Düzenlemesi gereken evrakları aldı ve başını bilgisayara gömdü.

Akşam olduğunda, pencereden dışarıya baktı, her yerde ışıklı çam ağaçlarını ve dışardaki minicik karıncalara benzeyen telaşlı insanlar görünüyordu. Pencereye vuran kar taneleri eriyip aşağıya akıyordu. Milyonlarca insan gibi milyonlarca kar tanesi vardı. Winston, bir anda daha önce hissetmediği kadar büyük bir arzuyla bir topluluğa ait olmak istedi.

Paltosuna alıp kendini dışarı attı, soğuğa aldırmadan Büyük Cadde’ye kadar yürüdü, yılın son günü olduğu için tüm mekânlar dolmuştu. İnsanlar aceleyle yılbaşı gecesini eğlenceyle geçirecekleri bir yer arıyorlardı. Nereye gideceğini bilemez bir halde sadece yürüdü, her yeri kaplayan noel ışıklarının ve koşuşturan çocukların kahkahaları arasından geçti, süslenen çam ağaçlarının ve atkısına sarılan kardan adamlarının yanından süzüldü.

Kardaki ayak izlerini takip ediyor ve gördüğü kalabalık insanların peşlerine takılıyordu. Nereye gideceğini bilemez bir halde sokaklarda başıboş dolaştı, Tom ve Austin'in yanına gitmek istemiyordu, Laura'da nezaket edip onu davet etmemişti, yani gidebilecek hiçbir yeri yoktu.

Ara bir sokakta salaş bir mekân gördü ve içeriye giren kalabalığa karışıp sanki onlardan biriymiş gibi yanlarına sokuldu ve içeri girdi. Kendisine köşede bir yer bulup oturdu ve garsondan bir içki istedi. İçki, üşüyen içini ısıtmıştı ve garsondan bir tane daha istedi.

Dışarda yürüyen insanlar ve koşuşturan çocuklar vardı. İnsanlar, her yıl aynı olmasına rağmen yine de önlerindeki bu yıldan umutluydu. Winston en son umut etmeyi gençken bırakmıştı. Gençken hırslıydı, mücadele etmeyi severdi ve rekabet onu hırslandırırdı, bu hissin içinden ne zaman gittiğini anımsayamıyordu.

Artık hiçbir şey için mücadele etmek isteyecek kadar kendini zinde hissetmiyordu. Çalışmak dışında yaptığı hiçbir şey yoktu, banka hesabında biriken paralarda vergilere ve borçlara gidiyordu ve elinde avucunda hiçbir şey kalmıyordu. Kalsa bile satın almak istediği hiçbir şey yoktu, ne araba ne ev ne de başka bir şey, ilgisini çeken bir hobi veya gitmek istediği bir yer yoktu.

Bardağında kalan son yudumu kafasında diklediğinde, herkesin hareketlendiğini gördü, etrafına bakındı, insanlar mekânın ortasında toplanıyordu. Kalabalığa bu kadar yakınken onlardan ayrı kalmak, ona kendini kötü hissettirmişti. İçindeki isteği bastırmaya çalışsa da onların arasında olmak gibi tarif edilmez bir istek duydu. Bu istek bacaklarından yukarıya doğru çıkıyordu, bir anda kendisi bile fark etmeden bacakları hareket etmeye ve yavaşça kalabalığa doğru yürümeye başladı. Daha önce hayatında hiç görmediği bu insanlar arasında olmak ona nedensizce iyi gelmişti.

Bir çember oluşmaya başladı, bir adam kolunu onun omzuna koydu, Winston şaşırarak adama baktı. Adam sarhoşluğun etkisiyle gülüyor, bağırıp konuşuyordu. Adamı daha önce tanıyıp tanımadığına baktı ama tanımıyordu. Oysa adam sanki kırk yıllık dostmuş gibi onu sarsıyor ve kolunu omzundan çekmiyordu.

Winston, daha önce hissetmediği bu denli sıcaklığa şaşırdı. Tom ve Austin ya da daha önceki diğer arkadaşlarının bir kere olsun ona böyle bir temas etmediğini düşündü. Arkadaşlık, dostluk böyle bir şey miydi? İnsanların sıcak nefesleri, neşeli gülüşleri ve bağırışları ona bunca yıl sonra ilk kez yaşadığını hissettirmişti. Bu insanlar arasında kendini ilk defa bir insan gibi hissetmişti.

Bir anda kalabalık hareketlendi ve bağırışlar başladı:

"10,9,8.."

Herkesin kadehli kolları havaya kalkmıştı ve yüzler sarhoşluğun etkisiyle gülüyordu, Winston da istemsizce boş elini kaldırdı...

"7,6,5,4..."

Winston’un omzuna kolunu koyan adam Winston’u sarsarak bağırıyordu, yaşlı bir kadında Winston’un diğer koluna tutunmuş, elindeki kadehi havaya kaldırıyordu. Daha önce hayatında hiç bağırmamış olan Winston şimdi coşkuyla bağırıyor ve yüz kasları ilk defa yaşadıkları bu yoğun hareketlerden dolayı ağrımaya başlamıştı ama Winston bununla ilgilenmiyordu. Sarhoş olmuştu, içkiden değil; yaşam sarhoşluğundan.

Winston da elini yanındaki yaşlı kadının omzuna koydu ve büyük bir coşkuyla bağırdı:

"3,2,1...”

Bir anda konfetiler ve şampanyalar patladı.

Herkesin ağzından aynı sözcük döküldü: “Yeni Yıl...”

Ağzı kulaklarına varana dek bağırdı, herkesin sesi birbirine karışmış ve tek bir bedenden çıkmışçasına kenetlenmişti. Winston, gözleri parlayarak etrafına bakıyordu, daha önce hiç tanımadığı bu insanların arasında nasıl böylesine iyi hissettiğine şaşırarak gülümsüyordu.

Etrafındaki insanlar, ona bir şeyler anlatıyordu, onu anlatmaya değer görmüş olmalarına şaşırıyor ve o da bir şeyler söylüyordu. Ne söylediğini bilmeden sadece konuşuyordu, “Evet.” dedi bir kadına, bir adama da “Bence de böyle olabilir.” dedi. Ama tam olarak ne hakkında konuşulduğunu bile hatırlamıyordu.

Bir adam, bulabildiği sessizliğin arasında, "Yeni yıla." diyerek kadehini kaldırdı. Zaten hazırda bekleyen kalabalık aynı sesi çığırdı. Bütün ağızlar sarhoşlukla hareketlendi.

Adam yeniden kadehini kaldırdı, "Başkan G'ye." dedi ve herkes tekrarladı.

Winston, büyük bir aşkla “Başkan G’ye” diye bağırdı, Başkan G’nin adını böylesine aşkla söylediği için kendisi bile şaşırmıştı.

Adam kadehini yeniden kaldırdı ve "Özgürlüğümüze." dedi.

Kalabalık, kadehlerini döke saça kaldırıp “Özgürlüğümüze.” diye bağırdı ve Winston, müebbet yemiş bir mahkûmun serbest kaldığında ilk defa gördüğü gökyüzü karşısında hissettiği özgürlük duygusu gibi bir duygu hissetti. Buz gibi havada sıcak kalabalığın içinde kendini ilk defa insan gibi hissetmenin verdiği sarhoşlukla sendeledi ve içinin ısındığını hissetti.

 

-BÖLÜM SONU-

Yorumlarınızı bekliyorum...

Loading...
0%