Yeni Üyelik
3.
Bölüm
@withmeral

3

 

Sabah uyandığında, dün gecenin sarhoşluğunun etkisini hâlâ üzerinde hissediyordu. Gözlerini ovuşturarak kalktı ve birkaç saniyeliğine gözü radyoya takıldı. Başkan G, bugün aynı saatte uyanmamış görünüyordu. İlaçlarını almak için mutfağa doğru gitti, ilaç kutusuna eli uzanmıştı ki radyodan gelen bir siren sesiyle olduğu yere çöktü. Bir an kendini hâlâ rüyada zannetti ama bu korkunç ses bir rüya değildi.

Korkuyla başını ellerinin arasına alıp bekledi ve siren sesi bir anda kesildi. Diğer dairelerde de bir hareketlilik ve telaş olduğu duyuluyordu. Ses öylesine şiddetli ve baskındı ki, yokluğu bile Winston’ın kulaklarını tırmalıyordu. Kendini toparlayabildiğinde sesin kaynağına yani odasındaki radyoya doğru koştu. Sanki bombaya bakıyormuş gibi korkuyla, radyoyu uzaktan seyrediyor, her an patlayabilir endişesiyle ona yaklaşamıyordu.

O anda, radyo cızırtıyla yeniden açıldı, Winston bir iki adım geriledi. Başkan G’nin her zaman alışık oldukları o hiddetli sesi bu sefer daha bir coşkuyla bağırmaya başlamıştı:

"Sayın yurttaşlarım, bu bildiri, yasal bir zorunluluktur. Şimdi beni dikkatle dinleyin. Her zaman belirttiğim gibi, partimiz “Özgür İnsan, Güçlü Devlet” anlayışı için çalışmaktadır. Bu yeni yılın ilk günü, üzerinde uzun zamandır çalıştığımız yeni bir projenin başlangıcıdır.”

“Eskiden aldığınız mavi hapların yerini yeni hazırladığımız kırmızı haplar alacak. Korkmayın veya endişelenmeyin, sadece içerisindeki bazı maddeleri değiştirdik. Bugünden itibaren herkes mavi hapları değil; kırmızı hapları kullanacak. Yurttaşlarımın bana olan sadakatini bilsem de bu hapların içilmesinin yasal bir zorunluluk olduğunu unutmayın. İçilmemesi halinde tutuklama serbest olacaktır.”

“Birkaç saat sonra, görevliler ilaçları kapınıza getirecek ve onları aldığınızdan emin olacak. Görevlilere zorluk çıkartmayı denemeyin. Yaptığımız her şey sizin daha iyi bir geleceğe ulaşmanız ve zincirlerinizden arınmış özgür bir birey olmanız içindir. Ancak o zaman nitelikli birer vatandaş olabilirsiniz.

Başkanınız.”

Winston, Başkan G'nin hiddetli robotik sesi, dairenin her bir köşesinden silinene kadar bekledi, nefes almaya bile korkmuştu. Birkaç saniye odasında öylece durdu, düşünüyordu ama sarhoşluğun etkisi hâlâ üzerindeydi ve bu da düşünmesini engelliyordu. Midesinde şimdiden sancılar oluşmaya başlamıştı, bir an önce ilaçları alması gerekiyordu yoksa daha şiddetli olan sancılara katlanamazdı.

Salondaki koltukta otururken binanın içinden sesler duyduğunu fark etti, büyük bir merak ve korkuyla kapıya doğru gitti, hafif bir şekilde kapıyı araladı ve alt kattaki dairelerin kapısından sesler geldiğini duydu. Bütün kapılarda bir hareketlilik vardı, kapılar açılıyor, aynı tonda devam eden bir ses konuşuyor ve sonra sessizliğin ardından kapının kapandığı duyuluyordu.

Tüm dikkatini seslere vermişken karşıdaki kapının da aralandığı ve içeriden siyah saçlı bir kadının da onun gibi korkuyla neler olup bittiğini anlamaya çalıştığını gördü. Winston, yıllardır bu dairede yaşamasına rağmen karşı dairede yaşayan biri olduğunu hiç görmemişti. Kadın da, Winston’u fark etmesiyle kapısını kapatıp içeri kaçtı.

Winston’da içeri girdi ve kapısını büyük bir sessizlikle kapatmaya özen gösterdi. Birazdan onun da kapısını çalacak ve ilacı içmesini isteyeceklerdi. Kafasını toplamaya çalışıyordu ama dünden kalma olmasının etkisi hâlâ üzerindeydi ve ilaçlarını hâlâ alamadığı için sancılar şiddetlenmeye başlamıştı. Dün gece, yılbaşı eğlencesinde yaşadığı o güçlü duygunun yavaş yavaş üzerinden silinip gittiğini fark ediyordu. Dün ki, güçlü ve yaşam dolu adam yeniden korkak ve ruhsuz adama dönüşmüştü.

Şimdi de, bu yasal zorunluluğa uymak zorundaydı, buna karşı gelemezdi. Bir yandan sorgulamak istiyordu, neden yeni ilaçlar üretilmişti veya neden bu ilaçları alıp almama kararı onlara bırakılmıyordu da bunu yasalarca zorunlu hale getirmişlerdi. Winston, fark etmeden koridoru arşınlıyordu, midesi hem sancılardan hem de gerginlikten kasılmaya başlamıştı. Kapının ardındaki sesler iyice yükselmişti, yaklaşıyor olmalıydılar.

Winston, karnına giren krampları düşünmemeye çalışıyordu ama bu pek mümkün görünmüyordu. Yıllar sonra ilk kez şimdi fark etmişti ki, bu ilaçlara bağımlıydılar, bir saat bile geciktirdiğinde oluşan bu ağrılar da bu yüzdendi. Bu ilacın içinde her ne varsa artık onsuz yaşamıyorlardı. Ve şimdi de yeni bir ilaç, yeni bir madde demekti.

Dışarıdaki ses iyice yaklaşmıştı, yan dairenin kapısının açıldığını duydu, içinde garip bir şeyler hissediyordu. İlk defa, karşı gelmek istiyordu. Üniversite hocasının dediği şey demek ki doğruydu diye düşündü, “Ne kadar çok sorgularsan o kadar yanlış yerlere saparsın.” İşte şimdi Winston’da yanlış yerlerde yüzüyordu. Ahh, şu sancılar birazcık durabilse düşünmek için kendini toplayabilirdi.

"Güm, Güm, Güm."

Kapı 3 kez sertçe vurulduğunda Winston, geriye doğru sendeledi, Kapı deliğinden birkaç saniyeliğine bakmak istedi ama kapı aynı şiddetle yeniden vuruldu: "Güm, Güm, Güm."

Winston, kapıyı açtı çünkü açmak dışında yapabileceği bir seçeneği düşünmemişti. Karşısında siyah takım elbiseli ve başında da siyah fötr şapka takan o devlet adamlarından gördü. Çocukken öğrenmişti bunu, “Ne zaman siyah takım elbiseli ve fötr şapkalı bir adam görürsen, karşında devlet var demektir.” İşte şimdi Winston karşısında devlete bakıyordu, bu soyut kavramın karşısında ki, yüzünün her bir köşesinde kırışıklar doluşmuş ve simsiyah gözlerinde adeta ateşler yanan bu adamın bedeninde somutlaşmış olmasına şaşırdı.

Adamın bakışları, Winston’un yüzünde kenetlendiğinde korkmaya başladığını hissetti, çocukken gördüğü ve en büyük korkusu olan o palyaçolardan bile daha korkunç bir yüzü vardı. Winston, midesinin bulandığını hissetti ve bir eliyle karnını tuttu.

Karşısındaki adam, büyük bir ciddiyetle önünde ki kâğıdı çevirdi, birkaç saniye gözleri kâğıtta gezindikten sonra Winston’a döndü:

“26 numara, Winston Parker.” dedi ve göz ucuyla Winston’a baktı.

Winston, aceleyle başını salladı ve “Evet, benim.” diyebildi.

Adam derin bir nefes verdi, belki de yarım saattir aynı şeyi onlarca defa yapmış olmanın kayıtsızlığı vardı üzerinde, önündeki kâğıdı tekrar açtı.

“Sayın Winston Parker, bu yasal bir zorunluluktur. Başkan G'nin yeni yasası gereği mavi haplar yerine artık kırmızı haplar kullanılacaktır. Lütfen, ilacınızı aldıktan sonra, kontrol gereği bir gün boyunca dışarı çıkmayın, evde kalın ve eğer olası yan etki olduğunda bize bildirin.”

Winston, bir ölü gibi hareketsizce adama bakıyordu.

Adam, kâğıdı uzatıp parmağıyla bir yeri gösterdi ve cebinden bir kalemi de Winston’a uzattı “Şimdi de burayı imzalayın." dedi. Winston, kalemi aldı ve adamın parmağının ucunda kendi adının yanındaki kutucuğu gördü, bir an tereddüt etse de imzaladı.

Adam, evrakları dosyaya sıkıştırdı. Winston, bir yandan itaat etmek bir yandan da karşı gelmek istiyordu ama eli ayağı hareketsizce ona ne söylenirse yapmaya hazır bir hali vardı.

Ne zamandır orada olduğunu bile fark etmediği sarı saçlı kadın, adama bir ilaç kutusu uzattı ve adam da ilaç kutusundan bir hap aldı ve Winston’a avucundaki kırmızı hapı uzattı ve “İç.” dedi.

Winston, adamın korkunç yüzüne ve devasa ellerine baktı, kırmızı hap adamın kocaman ellerine nispeten minicik görünüyor gibi geldi. Ne yapmalıydı bilemiyordu, midesindeki sancılar ve başındaki ağrı her şeyi daha da katlanılmaz yapıyordu. Sorgulamak istemiyordu, bu yaşına kadar hiçbir şeyi sorgulamadan yapmıştı ve bu en kolayıydı. Şimdi ise kafasına sinsice giren bir kuşku bütün bedenini sarsıyordu.

Adamdan yayılan otoriter kokuya daha fazla dayanamadı ve onun devasa ellerinden kırmızı hapı alıp içti. Bir an, hapı içmeyip ağzında bekletmek gibi bir fikir geldi aklına ancak korku şüphesinden üstün geldi ve ilacı yuttu.

Adam, dikkatlice Winston’un yüzüne bakıyordu ve sonra geri çekildi. Arkasındaki sarı saçlı kadın, Winston’a yaklaştı ve “Ağzını aç.” dedi. Winston, birkaç saniye afalladı.

“Sayın Winston Parker, prosedür böyle, ağzınızı açın, içtiğinizden emin olmalıyız.” dedi adam.

Winston, ona söyleneni yaptı ve ağzını açtı. Kadın birkaç saniye ağzını evirip çevirdikten sonra adama başını salladı. Ve ikisi de başka hiçbir şey söyleme nezaketini göstermeden onunla işlerinin bittiğini gösterir bir halde karşıdaki dairenin kapısına yöneldiler. Korkuyla kapısını kapattı ve yaşadığı gerginliği üzerinden atmak için birkaç saniye bekledi.

Adamın o korkunç sesi koridorda yankılanıyordu, aynı şeyleri karşıdaki kadına da anlatıyor olmalıydı. Winston, karşı dairedeki kadının da kendisi gibi korkup korkmadığını veya onun da içinden sorgulama geçip geçmediğini merak etti.

Koltuğa geçip oturdu, hatırladığı kadarıyla mavi hapları aldığı ilk gün de bu kadar gerilmişti. Sonuçta mavi hapları da yıllardır kullanıyordu ve bir yan etki ya da başka bir problem oluşmamıştı şimdi de bir şey olmaz diye düşündü.

Daha şimdiden midesindeki krampların yavaşladığını hissediyordu. Nasılsa bugün dışarı çıkmamaları isteniyordu, Winston ilk defa yatağına gidip güzel bir uyku çekmek istedi.

Yatağına sırtüstü uzandığında gözleriyle tavanı seyretmeye başlamıştı. Az önceki tüm o sorgulamalar geçmiş ve zihni yeniden sessizleşmişti. Şimdi de dün hissettiği o yaşam duygusu düşüncelerini sarmaya başlamıştı. Yıllardır ilk kez kalabalığın içinde onlardan ayrı değil; onlardan biri gibi hissetmişti.

Dün geceden hatırlayabildiği kadarını gözünün önüne getiriyordu zihni. Nasıl coşkuyla bağırdığını ve delicesine dans ettiğini hatırladığında yüzünün utançla ısındığını hissetti. Gözleri yavaşça kapanmaya başlamıştı, göz kapaklarını hafif hafif kapatıp açıyor ve uykunun sıcaklığına kendini bırakmak istiyordu. Gözleri, mühürlenmişçesine kilitlendi.

Gözlerini açtığında, yatakta huzursuzca kıpırdandı. Uykular âleminden ayrılmanın verdiği hüzünle yeniden uyumak istedi ama biliyordu, artık uyanmıştı. Ne kadar saat uyuduğunu anlayamadı, akşam olmuş olmalıydı çünkü hava kararmıştı ve odada belli belirsiz bir ışığın yayılmış olduğunu görebiliyordu. Yatağında doğruldu ve gözlerini ovuşturdu. Uzun zamandır ilk defa bu kadar derin bir uyku çektiğini fark etmişti, adeta üzerinden büyük bir yük kalkmış gibi hissetti. Yıllardır oluşan tüm yorgunluğu gitmişti.

Daha iyi görebilmek için yatağının yanındaki lambaya uzandı ve ışığın açıldığını belli eden “tık” sesi odada yankılandı. Ancak, Winston odadaki karanlıkta değişen bir şey göremedi, lambanın düğmesini birkaç kez daha açıp kapattı ama hiçbir şey olmamıştı. Elektrikler gitmiş olmalıydı. Ayağa kalkmak istedi ve karanlıkta yavaşça yürüdü, lavaboya gidip yüzünü yıkamak istedi. Nedensizce bir eli sağ gözüne gitti, gözü sanki delicesine kaşınıyordu. Sert bir şekilde gözlerini ovuşturdu.

Aynaya baktığında, gördüklerine inanamadı. Korkuyla bir çığlık atmak istedi ancak sadece tiz bir ses döküldü dudaklarından. Bir eli sağ gözünde, korkuyla aynadaki görüntüsüne bakıyor, zihni bu görüntüyü algılamaya çalışıyordu. Bir terslik var, diyordu zihni.

Sağ gözünün tamamı, siyah bir pıhtıyla kapanmış; gözünün beyaz kısmı görünmüyordu. Sol gözünün ise göz bebeğine kadar olan kısmında parça parça siyahlıklar vardı. Ve Winston başını bir kuş gibi yan döndürebildiğinde sol gözü bir şeyleri ancak net görebiliyordu.

“Hayır.” dedi belli belirsiz. Gördüklerine inanamıyordu çünkü göremiyordu. Elleriyle gözünü açıp pıhtıya dokunmak istedi ancak pıhtı öylesine yoğundu ki o uyurken bir örümceğin ağını örmesi gibi gözünü sarıp sarmalamıştı. Yüzünü soğuk suyla yıkadı, belki de diye düşündü, belki de tüm bunlar bir kâbustu. Birazdan uyandığımda her şey eskisi gibi olacak diye geçirdi içinden. Ancak soğuk su, şakaklarından aşağıya akarken bunun bir rüya olmadığını biliyordu.

Başının döndüğünü hissetti, muhtemelen ilaçların yan etkisidir diye düşündü. Elbet bir tedavisi vardır. Midesi bulanmaya başlamıştı, ağzına gelen ilaç tadı ise midesini daha kötü yapıyordu. Tuvalete girdi ve az sonra dünden kalan midesinde ne varsa her şeyi çıkarmıştı. Kusmak, bir nebze olsun iyi gelmiş görünüyordu. Yere oturup kafasını duvara yasladı, “Sakin ol.” dedi kendine. Derin derin nefesler alıp, fısıltıya yakın bir sesle tekrar edip duruyordu: “Sakin ol.”

Ne kadar zaman yerde öylece oturduğunu bilmiyordu, kendine gelebildiğinde ayağa kalktı. Yeniden kafasını bir kuş gibi yana çevirerek koridoru geçip salona geldi. Telefonu eline aldı, neredeyse 5 saat geçmişti. İlaç kutusu, masanın üzerinde duruyordu, korkuyla kutuyu eline aldı, içinde tam olarak 1 aylık haplar duruyordu. Arkasında ya da önünde bir bulgu aradı ancak hiçbir şey yazmıyordu.

Sakinleşip düşünmesi gerekiyordu ancak gözündeki bu şey onu rahatsız ediyor, ağzındaki ilaç tadı da midesini bulandırmaya devam ediyordu. Ne yapacağını ve kime haber verebileceğini bilemez bir halde telefonu eline aldı. Siyah takım elbiseli adam, bir yan etki olduğunda bize bildir demişti ama Winston o adamı yeniden görmekten korkuyordu.

Telefon rehberinde birkaç kez ileri geri gitti, arayabileceği kimse yoktu. Sonunda parmakları isteksizce Laura’da durdu, ondan başka kime haber verebilirdi bilmiyordu. Neticede o da ilaç laboratuvarında çalışıyordu ve ona yardım edebileceğini düşündüğü tek kişi oydu. En azından ne yapması gerektiğini veya durumun ciddi olup olmadığını söyleyebilirdi. Hem Laura bu hayatta güvenebileceği tek insandı.

Sol gözünü çevirip Laura ismine tıkladı. Birkaç saniye süren melodiden sonra Laura telefonu açtı:

"Winston, yeni yılın ilk günü benim sesimi mi duymak istedin?" dedi kahkahalı bir sesle.

Winston, Laura'nın neşesini duyunca bir an rahatladı ancak bu yan etkinin sadece kendinde olabileceğini düşünerek gerildi.

"Winston orada mısın?" diye sordu Laura.

"Buradayım." dedi, sonra da korkuyla kekeleyerek "Şey… Laura, sana bir şey sormam gerek sanırım." diye ekledi.

"Evet, dinliyorum Winston."

"Bu yeni ilaçlar, biliyorsun değil mi?" diye bir giriş cümlesi yapmak istedi. Belki Laura ondan önce davranıp bir şeyler söylerdi.

"Evet, biliyorum, yeni düzenleme, artık eski hapları değil bunları kullanmamız gerekiyor.” dedi, sesi aynı bir bilgisayar gibi monoton çıkmıştı. Uzun süren bir sessizlikten sonra “Bir şey mi oldu?" diye sordu.

Winston, oturduğu yerde hareketlendi ve "Şey, nasıl söylesem bilmiyorum, ilacı içtikten sonra sende farklı bir şey oldu mu?" diye sordu.

"Hayır, Winston, ne söylemek istiyorsun, açıkça söyle." Laura’nın sesi işte şimdi değişmiş daha önce Winston’un duymadığı bir tonda çıkmıştı.

"Laura, şey oldu." dedi.

"Ne oldu?"

"Yani yan etkisi sanırım bilmiyorum. Ama-"

"Ne? Ne oldu Winston?" diye bağırdı telefonun diğer ucundaki Laura.

Winston, derin bir nefes verdi ve "Gözüm karardı, Laura." dedi.

"O ne demek? Nasıl gözün karardı?"

"Basbayağı, gözümde şu an siyah mürekkep gibi bir tabaka var, bir gözüm kapandı diğeri de yarım görüyor, adeta kör gibiyim."

Laura, birkaç saniyeliğine sessizliğe büründü. Bu Winston’a bir asır kadar uzun gelmişti. Oysa onu ararken düşünmüştü ki, Laura ona “Endişelenme Winston, küçük bir şey, herkeste oluyor sonra da geçer, dert ettiğin şeye bak.” diyecekti ancak Laura’nın bu sessizliği Winston’ı daha da endişelendiriyordu.

"Laura..." dedi çaresizce. Çünkü Laura, onu unutmuş gibiydi.

"Sana döneceğim Winston, sakın evden dışarı çıkma, kimseye de bir şey söyleme, ben ilgileniyorum." dedi Laura ve telefonu yüzüne kapattı.

Winston, küçük bir çocuk gibi korkuyla kalakaldı. Bir yandan endişeleniyor bir yandan da kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Şimdi Laura, bir şeyler yapacaktı. En fazla ne olabilirdi ki? Ufacık bir yan etki, elbet bir çaresini düşünmüşlerdir. Bir ameliyatla ya da bir ilaç tedavisiyle geçecektir. Böyle düşünerek kendini rahatlatmaya çalışıyordu.

Winston, koltuğuna yaslandı ve gözlerini kapatıp dinlenmek istedi. Ne kadar zaman geçtiğini bile fark etmedi. Kapının birkaç kez tıklatıldığını duydu.

Korkuyla, başını yan çevirerek kapıya doğru gitti. Kapı deliğinden bin bir zahmetle bakabildiğinde Laura’yı görünce rahatladı. Kapıyı açtı ve Laura hâlâ üzerinde olan yoğun ilaç kokusuyla birlikte içeri girdi.

Laura, Winston’un yüzüne şaşkınlıkla bakıyordu. Winston, başını çevirerek onunla göz göze gelmeye çalışsa da bunu başarmakta güçlük çekiyordu. Laura, bir doktor gibi gözünü dikkatle inceledi, sonra da birkaç sefer koridorda ileri geri yürüdü, düşünceli olduğu görülüyordu.

Birkaç dakika sonra Laura, Winston’un yanına geldi ve “Kimseye haber vermedin değil mi Winston?” diye sordu.

Winston, “Hayır.” dedi. Ancak Laura’da bir gariplik olduğunu sezinlemişti. Endişeli ve düşünceliydi ancak Winston bu endişenin kaynağının kendisi için mi yoksa ilaçların yan etkisi olduğu için mi olduğunu kestiremedi. Winston, Laura'ya baktığında yüzünde tanıdık olduğu o kadını değil, yabancı birini görür gibi oldu.

"Laura." dedi sessiz bir sesle, Laura onu duymuyor gibiydi. Kendi kendine konuşuyordu:

“İlaçtan dolayı olduğuna emin misin? Belki bir şey yedin ya da farklı bir şey yaptın?” diye sordu.

“Hayır, sabah uyandığımda siren sesinden sonra ilaçlar geldi ve bir tane içtim. Sonra da uyumak için yatağa yattım, 5 saat geçmiş. Uyandığımda gözüm bu haldeydi.” dedi.

Laura, düşünceli bir halde koridoru arşınlamaya devam ediyordu. “Peki, başka bir şey oldu mu? Başka bir yan etki? Baş dönmesi ya da mide bulantısı, kaşıntı veya farklı bir şey işte. Oldu mu?” diye sordu bir doktor edasıyla.

“Yani, baş dönmesi ve mide bulantısı oldu. Gözümde de bir kaşıntı ve acı var.” dedi Winston.

Laura yeniden sessizliğe büründü.

“Laura, korkutuyorsun beni? Kötü bir şey mi? Bir daha hiç göremeyecek miyim?” diye sordu Winston, küçük bir çocuk gibi sesi ağlamaklı çıkmıştı.

"Korkacak bir şey yok, sakin ol.” dedi Laura, sonra da ekledi: “Olası yan etkiler olabilir. Seni şimdi götürmemiz gerekiyor, orada daha iyi tetkikler yapabiliriz. Durumu anlamamız gerekiyor, Winston. O zaman tedavisini de yapabiliriz."

Winston daha cevap bile veremeden kapı yeniden çalındı. Laura kendi evinin kapısıymış gibi kapıyı açtı ve içeriye beyaz önlüklü birtakım insanlar girdi. Winston, Laura'ya kuş gözüyle baktı, Laura ise Winston’a yani defalarca kez birlikte olduğu adama değil bir yabancıya bakıyor gibiydi.

"Laura." dedi, Winston belli belirsiz. “Kim bunlar?”

Bu beyaz önlüklü adamların içinde ona tanıdık olan tek kişi oydu. Ancak Laura şimdi, ona yüz kat yabancıymış gibi davranıyordu. Adamlardan biri Winston'un kolunu açıp, çıkardığı iğneyi koluna batırdı, Winston, ne olduğunu bile anlayamadı. “Ne iğnesi bu, neden yaptınız?” diye sordu.

Kimse sorularına cevap vermiyor ve Laura da görüş alanından uzaklaşıyordu. Etrafındaki insanları ve neler olup bittiğini anlamak için sürekli sol gözünü çevirmesi ve kendi etrafında dönmesi gerekiyordu bu da her şeyi daha da zorlaştırıyordu.

Yeniden başının döndüğünü hissetti, yaptıkları iğne her neyse Winston kendinden geçmeye başlamıştı. Doktorlardan biri, onu tutup koltuğa yatırdığında artık karşı koyacak kadar bile gücünün kalmadığını fark etti. Gözleri yavaşça kapanmaya başlamıştı. Dudaklarının kuruduğunu ve susadığını hissetti. “Laura.” dedi bu yabancı yüzlerin arasında onun yüzünü görmek istedi. Ancak şimdi kuş gözü’de kapanmaya başlamıştı.

Başında bir şeylerin konuşulduğunu duyuyordu ama kelimeler ya da cümleler net değildi. Sanki bilmediği bir dilde konuşuyorlarmış gibi geldi ona. Boğazında ki kuruluk iyice bastırmıştı, bu yabancı seslerin arasında bulabildiği son gücüyle orada olduğunu bildiği tek kişiye seslendi: “Laura.” Ancak o tanıdık sesten bir cevap gelmedi.

Winston gözlerini kapattı, derin bir uykuya dalıyor olmalıydı. Belki de, birazdan uyandığında yatağında olacak ve tüm bunlar bir kâbustan ibaret olacaktı. Winston, bir anda ayağından gelen bir soğukluk hissetti, üşüyordu. Soğuktan nefret ederdi, “Üşüyorum.” demek istedi ama artık başka bir evrende olduğunu biliyordu ve kimse onu duyamazdı.

 

-BÖLÜM SONU-

Yorumlarınızı bekliyorum...

Loading...
0%