Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Ölümle Baş Başa

@wookie

Başlamadan: Hikayede bulunan karakterler Supernatural dizisinden alınmakla birlikte olaylar tamamen kurgudur.

 

Bölüm şarkısı: Guilty Man // Nik Ammar

-Bölüme başlamadan şarkıyı açmayı unutmayın-

 

☆☆☆

 

Bir kuş gökte uçuyor. Bembeyaz kanatlarını çırpa çırpa uzaklaşıyor. Şimdi tam anlamıyla yapayalnız kalıyorum. Yerde yatarken yaklaşan ölümü bekliyorum. Elimi gökyüzüne doğru uzatıyorum. Kan içinde kalmış elimi gökyüzüne dokunurcasına kaldırıyorum. Bulutlara doğru uzanıyorum. Değmek istemiyorum, yoksa bulutlar da kirlenecek. Tüm hayatım yeterince kapkaranlık, bugün de güneş açsın. Bedenim buz keserken güneş açsın. Son kez sıcaklığı hissedeyim uzun zamandır soğukluğu benimsemiş bedenimde. Elimi daha da ileri uzatmak istiyorum. Bulutlara dokunmak istiyorum. Bırak gitsin güneş, kirlensin bulutlar. Ve elim istemsizce iniyor yere. Kaldıramıyorum. İşte o nihai sonum geliyor. Böyle mi bitecek diyorum. Böyle mi öleceğim? İçimden başka bir ses, evet böyle öleceksin, sen buna mahkumsun, diyor. Beni öldüren tarafım... Tam gözlerimi kapatıp kendimi ölüme teslim edecekken az önceki beyaz kuş geri dönüyor. O an anlıyorum umudun gerçekten var olduğunu. Neredeydin, diyorum bunca zamandır? Beni hiç çağırmadın ki, diyor. Kollarım iki yanımda gökyüzünde uça uça uzaklaşan kuşa bakıyorum. Son kez beni öldüren tarafım diyor, işte senin için mükemmel bir son.

Ve bulutlar kirleniyor. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlıyor. Ölü bedenimi alıp götürürcesine.

Gün ağarıyor, ben ölüyorum. Yanımda artık kimse yok. Birileri beni bulana kadar çok geç. Yüzüme düşen yağmur damlaları gözlerimden akan son gözyaşlarını silercesine alıp götürüyor.

Artık tamamen yapayalnızım.

 

×××

 

Kasım ayının soğuğunda boş sokakta bir adam... Sokak lambasının titrek ışığının zar zor aydınlattığı sokakta yürüyordu. Adımları bir o kadar hevesli bir o kadar özgür... Siyah kabanının cebinden ellerini çıkarıp havada süzülen kar tanelerine doğru uzattı. Bu his... Yaşamayalı ne kadar olmuştu. Soğuk havayı içine çekti. Botlarının bir kısmına ulaşan karın içinde zevkle yürüyordu. Etraf bembeyazdı. Mağaza vitrinlerindeki yılbaşı süslerinden gözünü alamadı. Aklına kutladığı yılbaşı zamanları geldi. Yıllardır umurunda bile olmamıştı. Fakat yıllar sonra hapisten çıktığında yapmak istediği ilk şeyin bir yılbaşı kutlamak olacağı aklından bile geçmemişti.

 

Ondan sonra aklından bir sürü şey geçti. Tek tek bundan sonra yapmak istediği, yapacağı şeyleri düşündü. Fakat sonrasında aklına 19 yıl öncesi geldi. Tüm bu olan şeylere rağmen hiçbir şey olmamış gibi her şeyi geride bırakarak yaşayabilir miydi? Silebilir miydi geçmişini öylece? 19 yıl boyunca yaptıklarının esareti altında yaşamıştı. Şimdi ise özgürlüğünün esiriydi.

 

Yine de özgürlüğe kavuşmak onu içten içe mutlu ediyordu. Özgür olmak... Uzun süredir tatmadığı bir şeydi.

 

Kar taneleri havada bir ahenk oluşturarak süzülürken kar tanesinden küçük bir ışık parladı gökyüzünde. Bomboş karanlık sokağı o aydınlattı. Fakat o an onu kimse fark etmedi. Tek bir kişi hariç. Adam, uçuşan kar tanelerinin arasında kafasını kaldırdı gökyüzüne doğru. Kar tanesinden küçük o ışıltıyı gördü.

 

Tam o sırada birden nefesi kesildi. Olduğu yerde donakaldı. Eli birden sızlamaya başlayan göğsüne gitti. Sıcak bir his kapladı elini. Önce elindeki kanı daha sonra göğsünde gömleğinden aşağı doğru süzülen kanı gördü. Etrafına bakındı aceleyle. Kim yapmış olabilirdi bunu? Etrafta ondan başka kimse yoktu. Ayaklarının altındaki kar kırmızıya boyanırken adam dizlerinin üstüne düştü. Ölümün sıcak nefesini hissetti yanı başında. Elini kar dolu yere koyarak ayağa kalkmaya çalıştı. Böyle ölemezdi. Daha verilecek çokça hesap vardı. Fakat kalktığı gibi dizlerinin üstüne tekrardan düştü. Gözlerinden akan yaşları o an fark etmemişti. Gökyüzüne doğru kafasını kaldırdı.

 

"Özgürüm diye mi bütün bunlar?"

 

Gökyüzüne doğru haykırdı. "Ben yalnızca bir gün özgür olamayacak mıyım? Neyin esareti bu?"

 

Göğsüne bıçak saplanırcasına giren ağrı ile nefesi kesildi. Elini durmadan kan akan göğsüne götürdü. Birkaç saniye öylece durdu. O an anladı. Geri dönüşü yoktu. Ölüyordu. Ah, hayır... Tam özgürlüğüne kavuşmuşken ölemezdi.

 

Etraf bulanıklaşmaya başlamıştı. Ölümü tüm hücrelerinde hissediyordu. Hiçbir şey hissedemeyene kadar ölümü hissetti. Asla unutamayacağı bu his tüm bedenini kaplamıştı. Birini öldürmekten daha kötü bir histi bu. Siz anlayamazdınız zaten. Siz birini hiç öldürmemiştiniz ki. Ama işte o öldürmüştü. Ve şimdi ölümle burun buruna gelen bu adam ölmenin nasıl bir his olduğunu tadıyordu. Fakat o an bilmiyordu ölümden de kötüsünün kurtarılmak olduğunu.

Artık soğuğu hissetmiyordu. Artık hiçbir şey hissetmiyordu.

 

Bedeni daha fazla dayanamayıp karın üstüne düştü. Gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu.

 

Şiddetini arttıran kar, yerde kanlar içinde yatan adamın üstünü örttü.

Adamın gözleri yavaşça kapandı. Göğsünü tuttuğu eli yana düştü. Adam nefes almayı bıraktı. Adamın altındaki bembeyaz kar kanın kırmızılığına büründü.

 

×××

 

Cennetten bir melek düştüğünde onun ya günahkar olduğu ya da dünyada bir insana aşık olduğu söylenirdi. Ve düşerken evrene, insanların algılayamayacağı büyüklükte bir enerji yayarlardı. Bu enerji tahmin edilemeyecek kadar büyüklükte fakat havada süzülen bir kar tanesinden de daha küçük bir ışık yayardı.

 

Küçük görünen fakat bazen dünyada bilimsel olmayan kozmik değişiklikleri ortaya çıkaran bu enerji ile dünyaya bir melek düşerdi.

İşte o gece havada parlayan fark edilmeyecek küçüklükte ışık hiçbir kozmik olayı tetiklemedi. Kimse o gün dünyaya bir melek düştüğünü fark etmedi. Tek bir kişi hariç.

 

Castiel gözlerini açtığında kendini karın içinde buldu. Daha önce hissetmediği bir şey vücudunu kaplamıştı. Soğuk. Ellerini bedenine sardı ve olduğu yerden kalkarak etrafına bakındı. Sahi ne olmuştu?

Castiel cennette neler olduğunu hatırlamaya çalıştı. Fakat neler olduğuna dair hiçbir şey hatırlayamadı.

Soğuk karlı bir gecede sokağın ortasında ilerlemeye başladı. Dünyaya nasıl gelmişti?

 

"Hatırlamam lazım."

 

Endişeli bir şekilde yürümeye başladı. Nerede olduğunu bilmeden, nereye gittiğini bilmeden...

 

"Bir şey olmuş olmalı."

 

Castiel, kafasındaki sorulara cevap ararcasına etrafına bakındı. Tüm bunlara cevap ararken ileride kanlar içinde yatan adamı fark etmemişti bile. Oldukça şiddetini arttıran kar, Castiel'ın daha önce tatmadığı soğuğu ona daha da fazla bir biçimde hissettirdi.

Cennetle bağlantı kurmaya çalıştı fakat başaramadı.

 

"Cennete gidemiyorum." diye mırıldandı. Üstündeki siyah kabanın ceplerini kontrol ettiğinde melek kılıcını elinde hissetti. İçi az da olsa rahatlamıştı. Geriye kalan tek şey sıcak bir yer bulup neler döndüğünü öğrenmekti.

 

Fakat tam o sırada neredeyse üzeri tamamen karla kaplanan üstü başı kırmızıya boyanmış bir adam gözüne ilişti. Ona doğru yavaşça yaklaştı ve göğsünden başlayıp etrafını kaplayan kırmızılığı gördü. Kafasını yana eğerek bir süre onu izledi. Anlamlandıramadığı bir his hissetti içinde adama dair. Sonrasında elini yavaşça adamın göğsüne yaklaştırarak bir süre öylece tuttu. Adam ölmüştü.

 

Derin bir nefes verdi. Bu sefer elini, adamın göğsüne doğru bastırdı ve ortaya etrafa yayılan cılız mavi bir ışık çıktı.

 

"İyileştiremiyorum."

 

Tekrardan denemek için elini adamın göğsüne bastırdı ve gözlerini kapattı.

İkinci defa ortaya çıkan cılız mavi ışık yavaşça parlaklığını arttırdı.

 

Adamı diriltebileceğinden emin değildi. Fakat bunu yapmalıymış gibi hissediyordu. Onu burada ölüme terk edip gitmek aklına yatmıyordu. Bu yüzden onu kurtarmak için var olan gücünü kullanmıştı.

 

İçinden bir ses ona durmasını söylüyordu. Daha fazla devam ederse kendisi de ölebilirdi.

 

"Hayır" dedi kendi kendine. "Yapamam."

 

Gücünün sınırına ulaştığında mavi bir ışık hiç olmadığı kadar parlıyordu. Ortaya insanları kör edebilecek kadar parlak bir ışık yayıldı.

 

Castiel, gücünü, onu tüketecek kadar fazla kullandığı için yere yığıldı. Nefes almakta zorlanıyordu. Ağır hareketlerle adama doğru yaklaştı. Kıpırdamadan yatmaya devam eden adamın göğsüne baktı. Kapanmış bir yara izi gördüğünde korkuyla birden gözleri açıldı. Korktuğu şey yara izinin şekliydi. Göğsünde, kalbinin olduğu yerde melek kılıcının izi vardı. Onu öldüren şey bir melek kılıcıydı. Onu öldüren şey kendisiydi.

 

O an zihninden, aklına yıllardır kazınmış olan o cümleler geçti.

 

"Melekler cennetten kovulduklarında bir insanla kaderleri kesişir. Ne zaman ki bir günah işlesinler cennetten kovulmalarına sebep olan bu günah ile dünyaya düşerler. Kanatları, güçleri ve cennete dönme şansları sonsuza dek ellerinden alınır. Şu zamana dek yalnızca bir melek günah işledi ve cennetten kovuldu."

 

Tabii ki bu cümlenin akıllarına kazındığı zamandan sonra birçok melek cennetten kovulmuştu.

Adamın göğsüne işlenmiş bu izi gördükten sonra aklından asla o günden beri bir kez bile unutmadığı o cümleler birer birer tekrardan geçti.

 

"Kaderleri bir melekle kesişen bu insanlar günahkar bir meleğin pençelerinde ölüyorlar."

 

Yerde yatan bu adam onun yüzünden ölmüştü.

 

Ve şimdi öldürdüğü bu adamı kurtarmıştı.

 

Meleğin onu kurtarması adam için en büyük cezaydı. Ölümü bir defa tadan adam artık ölümün ensesindeki nefesiyle yaşamak zorundaydı.

 

"Melekler cennetten kovulduklarında bir insanla kaderleri kesişir."

 

Cennetten kovulmuştu.

 

"Ne zaman ki bir günah işlesinler cennetten kovulmalarına sebep olan bu günah ile dünyaya düşerler."

 

Ne günah işlemişti?

 

"Kanatları, güçleri ve cennete dönme şansları sonsuza dek ellerinden alınır."

 

Kanlı ellerine baktı. Az önce iyileştirdiği adamı düşündü. Sahi güçleri nasıl olmuştu da hâlâ yerindeydi?

 

×××××

 

Selamlarr. İlk defa içime sinen bir kurguya başladım. Farklı bir evrende farklı bir Destiel kurgusuyla geldim size.

Kurguyu mitoloji ve dinlerden alıntılayarak ve geri kalanını da kendi yarattığım evrende kurgulayarak yazacağım. Ayrıca diziye dair de göndermeler yapmayı düşünüyorum bu yüzden belki spoiler niteliğinde kısımlar olabilir.

Bölümle ilgili yorumlarınızı ve teorilerinizi buraya bırakabilirsinizz.

O halde Drowning evrenine hoş geldinizzz ♡

Loading...
0%