Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6. Bölüm

@wq_f3eyzamm

Araz'a merakla ve tedirginlikle bakıyordum. Bir anda gözlerimi kaçırdım, çünkü onu tanıdım tanıyalı hiç bana böyle bakmamıştı.

 

"Barış ile aranız da birşey mi var?"

 

Kolay bir soruydu, beklediğim yerden geldi. Sadece iki gün içerisinde böyle bir şey olmayacağını oda biliyordu.

 

"Hayır" kendimden emin cevap vermiştim. Zaten beni tanıdığı için ve bakışlarımdan da anladığı için bu konu üzerinde fazla durmadı.

 

"Peki, içeri geldiğinde neden onun yanına oturmadın, ben sana bir ilişkiniz var mı diye sormadım. Beni ilgilendirmez. Sana ne söyledi, veya ne gördün de geldiğinde iğrenti ile bakışlar attın?"

 

İşte bu beklenmedik bir soruydu. Ona gerçekleri söylesem Barış beni suçlu bulabilir miydi? Bana savaş açar mıydı? En fazla ne olabilirdi?

Kem, küm etmeye başladım. Sustum, ne diyeceğimi bilemedim.

 

"Araz..." Devamı gelmedi. Tekrar sustum. Boğazım sebepsizce düğümlenmeye başlıyordu. Gözlerim yanıyordu.

 

"Gidelim, lütfen gidelim. Araz gidelim..." Sürekli aynı şeyleri tekrarlayamaya devam ediyordum, sesim kısık olmasından kimse bizi duymuyordu.

 

Araz, söylediklerimi duyunca sessizce yüzüme baktı, gözlerinde anlık bir anlayış ve şefkat belirdi. Tek kolunu bana uzatıp, beni kedine çekti.

 

Bir anda ardı ardına tekrarladığım kelimelerimi yuttum ve Araz'a bakmaya başladım.

O ise bana şefkat ile bakıyordu.

 

"Asel, buradan kaçmak istemeni anlıyorum ama lütfen, sakin ol," dedi, sesi yumuşak ve nazikti. Gitmeme izin vermek istemiyordu, ama aynı zamanda beni zorlamıyordu.

 

"Nefes al, gel biraz hava alalım," diye fısıldadı. Omuzlarımda ellerini hafifçe hissettikten sonra beni yavaşça yönlendirdi. Sessizce yan yana yürüyerek üst kata, ardından balkona çıktık. Gece serinliği yüzüme vurduğunda derin bir nefes aldım, biraz olsun rahatladığımı hissettim.

Araz'ın yanındayken hep rahattım.

 

Araz, yanımda sessizce durdu, elini omzuma koyarak destek olmaya çalışıyordu. Gökyüzüne bakıyordum; dolunay tüm parlaklığıyla bize eşlik ediyordu. Sessizlikte sadece ikimiz vardık. Bu anın huzuru, içimdeki karmaşayı biraz olsun dindiriyordu.

 

"Asel," dedi yumuşak bir sesle, "Buradayım. Ne olursa olsun buradayım. Kaçmana gerek yok."

 

Ona dönüp baktım, gözlerindeki samimiyet ve güven beni daha da sakinleştiriyordu. Sözlere ihtiyaç duymadan, sadece bu anın içinde kalmak istedim. Araz yanımdaydı, ve bu bana yetiyordu. Belki de yetemiyordu.

Sandalyeyi centilmence çekip ardından karşıma geçti.

 

"Bana herşeyi ve ne olduğunu sakince anlatır mısın?"

 

Bu konu boş bir konu olsa da benim için çok zordu.

 

"Araz, Şafak Bey'i aradığım da Barış'ın telefonuna mesaj geldi."

 

Kaşları havalanırken, çatıldı.

 

"Nasıl bir mesaj"

 

O mesaj hala kulağımda yankılanıyordu, gözlerim tekrardan doldu.

Gözlerimin dolduğunu görünce "Asel, saçma sapan birşey varmış gibi geliyor, lütfen ağlama."

 

Gözlerimi kapattım, gözyaşlarımı akıtmamaya çalışıyordum ama imkanı yoktu.

 

"Asel, canım yanıyor. Ağlama." Hayatımda hiç bu kadar kibar tehtid almamıştım.

 

"Araz, telefonum aşağı da kaldı. Alıp gelebilir misin?" Daha cümlemi tamamlamadan hızla aşağı indi.

Geldiğinde telefonu açtığını ve mesajları okuduğunu gördüm. Başka biri yapsa çok sinirlenirdim, ama nedense içimde böyle bir his yoktu.

En son okumayı bitirdiğinde bana döndü. Ağzı açık kalmıştı.

 

"Bu ne demek oluyor?"

 

"Benim kalbim ona ait olamaz, bana birşey yapmasından korkuyorum."

 

Epeyce açık bir cevap vermiştim. Araz, benim neler hissettiğimi zaten anlamıştı. O yüzden kendimi ekstra analtmaya gerek yoktu.

 

Yanıma geldi, sandalyenin köşesine oturup gözümün içine baktı.

 

"Kimse sana bişey yapmayı bırak, saçının teline dokunamaz"

 

"Araz her an yanımda değilsin, uyurken, su içerken, dışarıya çıkınca, odamdayken ve sen çok yoğun çalışıyorsun. Nasıl yanımda olacaksın?"

 

Derin bir nefes aldı, düşünmedi.

 

"Benim adım Araz Çelik her an yanında olamam, ama bütün bilgilerimi sana aktarırsam sende bana ihtiyaç duymassın." Göz kırparak cümlesini tamamladı. Bütün bilgilerim derken tecrübelerinden bahsediyor olmalıydı.

 

"Araz ben gerçekten korkuyorum, tek başıma yapamayacakmışım gibi geliyor." Israrla kendimi yerin dibine gömüyordum.

 

"Evlenelim mi?" Çok boş bir zamanda söylemişti bunu, neden bu kadar ani söylemişti? Ya da tek sorun bu muydu?

 

"Efendim," dedim korku dolusu şaşkınlık ile. Bu çocuk evlenmeye neden bu kadar meraklıydı? Hayır yani normalde böyle şeyleri kadınlar ister.

 

"Asel, şuana kadar bunu çoğu zaman şakaya vurarak konuştuk, veya ciddiye almadık. Bak senden çocuk veya başka bir şey istemiyorum. Sadece seni korumak istiyorum, tüm bu olayları en az altı ayda toparlarız, en azından geçici bir evlilik yapalım, sahte bile olsa razıyım. Sadece çevremiz de kiler inansın, sana bir adım daha yakın olayım yeter bana."

 

Araz’ın söyledikleri zihnimde yankılanıyordu, belki bir anlığına kabul etmeye yakın hissediyordum. Ama sonra aklımda bin bir soru belirdi. Gerçekten böyle bir şey yapmam doğru olur muydu? Geçici ya da sahte bile olsa, evlilik sadece bir kağıt parçasından ibaret değil ki. Hele hele bu kadar ani, bu kadar hazırlıksızken.

 

Aklımdan geçen her düşünce birbirine karışıyordu. Beni korumak istiyordu, evet… Ama beni gerçekten korumanın yolu bu mu olmalıydı? Hem... neden bunu benden istiyordu? Neden bana bu kadar yakın olmaya çalışıyordu? Yoksa gerçekten hayatımda bana hiç kimsenin olmadığı kadar yakın mı olmuştu? Yoksa sadece bir anlık bir dürtü müydü bu? Tüm bunlar beynimde dönerken gözlerimi yere dikmiş, sessizce düşüncelerimin gürültüsünü susturmaya çalışıyordum.

 

Derin bir nefes aldım ve kafamdaki karmaşayı biraz olsun bastırmak için gözlerimi ona çevirdim. ‘Araz, bu ciddi mi? Yani… gerçekten bu kadar önemli mi sence?’ diye fısıldadım. Sesimde bir belirsizlik vardı, farkındaydım. Ne tamamen hayır diyebiliyordum ne de evet. Ona olan hislerim de karmakarışıktı çünkü. Belki de bu yüzden cevap vermekte bu kadar zorlanıyordum.

 

Araz, gözlerimin içine bakarak, ciddiyetini hiç bozmadan, ‘Asel, bunu sadece laf olsun diye söylemiyorum. Senin güvenliğin söz konusu. Bir süredir hayatında olan tüm bu karmaşa, sorunlar… Seni korumak için başka bir yol göremiyorum. Evet, bunun sahte bir evlilik olacağını düşünüyorum, ama en azından çevremizdekilerin gözünde ikimiz birlikte olacağız ve sana yaklaşan herkes iki kez düşünecek,’ dedi.

 

Onun bu ciddiyeti beni sarsıyordu. Gerçekten bu kadar düşünüyor muydu, yoksa sadece bu karmaşık durumdan çıkmak için bir yol mu arıyordu? Ama tüm sorulara rağmen içimde, bir yerlerde bu teklife karşı koyamayacak kadar derin bir çekim vardı.

 

‘Peki...’ dedim, sesimdeki belirsizlikle karışık bir kabul ile. ‘Tam olarak neyi, nasıl yapacağımızı düşünüyorsun? Belki geçici bir süre için… belki sadece etraftakileri inandırmak için…’ dedim, evet ile belki arasında kalmış bir tonda. Tam olarak neye karar verdiğimi bile anlamadan dilimden dökülmüştü bu sözler. Araz’ın yüzündeki ciddiyet, yerini bir rahatlamaya bıraktı sanki. Sanırım bu kadarını bile beklemiyordu benden.

 

"O zaman… aşağı inip babamı bekleyelim. Ona kararımızı söyleyelim." dedi, sanki tüm bu plan çoktan kafasında şekillenmiş gibi. Tereddütle de olsa başımı sallayarak ona eşlik ettim. İçimdeki tüm karışıklığa rağmen, ayaklarım beni Araz’la birlikte aşağıya götürüyordu.

 

"Araz, Barış'a karşı gizli bir savaş açmak için, namusumla oynamayacaksın. Değil mi?"

 

Derin bir nefes aldı. "Asel sence senin can güvenliğin söz konusu iken, başkaları umrumda mı?" Benim için yeterli bir cevaptı.

 

Bu verdiğim karar çok önemli bir karardı ve kabul etmiştim. Pişman olacak mıydım?

 

Aşağı indik ve çocuklara selam vererek tekrardan aynı yerimize geçtik. düşüncelerim tekrar zihnimin dört bir yanında yankılanmaya başladı. Bu karar doğru muydu? Ne kadar sürecekti bu evlilik? Ve her şeyden önemlisi… gerçek hislerim neydi?

 

Araz bir süre sonra elini hafifçe omzuma koydu. Gözlerimdeki tereddütü fark ettiğini anlamıştım. "Sadece rahat ol, her şey düşündüğünden daha kolay olacak," dedi fısıldayarak. Ona göre hava hoştu çünkü, acaba Şafak Bey izin vermese tepkisi nasıl olurdu. Veya biz bunu söylediğimizde bütün herkesin tepkisi nasıl olacaktı.

 

Araz'ın oturduğu koltuğun kenarında olmamdan dolayı sürekli ya eteğimi aşağı çekiyor, ya da sürekli kıvranıyordum. En son Araz'dan beklenmedik bir şekilde elinin soğukluğunu bacağımda hissettim. Ani bir şekilde bakıştığımızda rahat ol anlamında bakış attı.

 

Tam Barış'ın öldürücü bakışlarını hissettiğimde kapı aralandı, gelen baş kumandan Şafak Bey'di. Diğer tekli kanepede oturan Uras Şafak Bey'in oturması için kalktı. Şafak Bey teşekkür etti. Yorgundu, hatta nefes nefeseydi.

 

Araz lafa atladı. "Baba nerelerdesin sen?"

 

Şafak Bey bize doğru kısa bir bakış attı, daha sonra önüne geri döndü.

 

"İpek teyzen ile annen kavga etmiş,"

 

"Sebep"

 

"Teyzenin kulağına annenin avukatlıkta rüşvet yediği iftirası gitmiş, o da bunu medyaya yaymış. Neyse beni aradı teyzen acil size geliyorum dedi."

 

Ortalık çok karışıktı, ben henüz babam öldü mü kaldı mı, onu bile bilmiyorum.

Şafak Bey son derece samimi gözleri ile bana döndü.

 

"Nasılsın Asel?"

 

"Teşekkür ederim, Şafak Bey, siz?"

 

Araz lafa atladı. "Baba biz evlenmeye karar verdik."

 

Uras'ın pastası boğazında kaldı, Barış içtiği suyu püskürttü, Belfü ise bana baktı.

Şafak Bey ise normal karşıladı. Yani ben öyle düşünüyordum.

 

"Efendim,"

 

Araz bundan da normaldi, sanki yıllardır görüşüyoruz, beni istemeye gelmişler, aileler tammış rahatlığı vardı adamın üstünde.

 

"Duydun baba,"

 

Bu aile niye bu kadar rahattı, fakat asıl dikkatimi çeken Barış'tı. Mosmor olmuştu.

 

"Peki madem istiyorsunuz, bana birşey demek düşmez verdim gitti."

 

"Baba senin kızın benim!" Dedi Araz uyarıcı tonu ile. Tek sorun kız değildi,

 

Asel, gay olabilir mi?

 

Yok canım değildir, değil yani.

 

"Sen kız mısın, oğlum?"

 

"Ama sen Asel'in babası değilsin."

 

"Hayır babasıyım, nerden biliyorsun belki onu senden daha çok seviyorum..."

 

Bana bakarak "Canım kızım benim" dedi. Şuan aşırı garip bir ortam vardı. Barış mosmor olması yanında, migrenini tutmuştu. En azından ben öyle hissediyordum. Belfü kendi acısını hala taze, taze çekerken, böyle birşey onu şok etmişti. Uras ve Aras hem çok şaşkınlardı, hemde kendi aralarında dedikodu yapıyorlardı. Axel ise rahat rahat, "Nasıl olsa Araz bana anlatacak, tarzındaydı."

 

Belfü'nün gözlerinde ki yorgunluk kimsede yoktu. Ailesini çok özlüyordu. Ağlamak için gözünden yaş akmasına gerek yoktu, o dudakları gülerken ağlayan, paramparça olmuş bir kızdı. Ben birazda olsa aklım ermediği için anlayamamıştım, umursamamıştım. Belfü sinirli bir şekilde annesini kayıpetmişti. İçinden keşke anneme sarılsaydım, keşke hiç sinirlenmeseydim. Düşünceleri geçtiğinden emindim. Bende bu da olmamıştı, babam bana hiç yüz vermedi.

Belfü'nün acılı bakışlarını görünce içim acımıştı.

Ben düşüncelerime dalmışken herkes dağılmaya başladı.

Şafak Bey işim var, Asel ne konuşmak istiyorsan çalışma odama gel, diyerek.

Aras ve Uras işimiz var diyerek.

Axel bahçede kahve içeceğim diyerek.

Barış ise başım ağrıyor, demesi ile mutfağa giderek.

Şuan tek odağım Belfüydü, o ise odaya çıkmak için ayaklandı.

Fakat şaşırtıcı bir şekilde bir anda kanepenin üzerine düştü. Tekrar denedi yine bacakları tutmuyordu.

 

"Belfü," diyerek yanına koştum. "Asel yürüyemiyorum." Ne oluyordu. Eğitim hayatım boyunca böyle birşey yaşamamıştım, görmemiştim.

 

Axel'ı çağırmalarını istemiştim, zira şu durumda Araz'dan bile fazla olan cüssesi ile Belfü'yü taşıması lazımdı.

 

Yukarı çıktık ve Axel Belfü'yü yavaşça yatağa bırakıp odadan çıktı.

 

"İyi misin?"

 

"Hayır" bu cevabın üzerine hiçbir şey olmazdı. Çok bitikdi.

 

"Erken uyumak ister misin?"

 

"Kahve içsek,"

 

"Tamam"

 

Bugün çok fazla aşağı, yukarı yapmıştım ve bu yormuştu. Aşağı indiğimde Araz'ı koltukta telefon da birşeyler ile uğraşırken gördüm. Kahve biraz beklese sıkıntı olmazdı.

 

"Araz," bana döndü ve telefonu soluna fırlattı. Ben ise fırlattığı yerden telefonu alıp oraya oturdum.

 

"Sence yaptığımız yanlış mı? Yada beni korumak istediğinden emin misin?"

 

Derin bir nefes aldı ve tek nefeste, "Asel bak yapamayacaksan saygı duyar, bozarım. Yanlış mı değilmi, sorusu ise, bana göre sana her nefesinde eşlik edeceğim için değil. Sana göre nasıl bilemem."

 

Kaşlarım çatıldı. "Trip mi atıyorsun sen bana?"

 

"Yoo ne alaka?"

 

Kısa bir sessizlik oluştu. Sonra tekrar sormaya karar verdim.

 

Araz’ın gözleri üzerimdeydi. Başımı çevirdim, ama kafamdaki sorular peşimi bırakmıyordu. Bir süre birbirimize baktıktan sonra derin bir nefes alarak sonunda içimdeki şüpheleri ona döktüm. “Araz lütfen, sence yaptığımız yanlış mı? Biliyorsun ben öyle, bir erkeğin gölgesinde kalmayı seven bir insan değilim, beni korumanda şüphem yok, fakat ben kendimi bu durumda daha da güçsüz hissedeceğim.”

 

Bir an sessiz kaldı, yüzündeki ifade biraz şaşkındı. Sonra hafifçe gülümseyerek, “Asel, her şeyden emin olduğum nadirdir ama sen benim için önemlisin. En kıymetlimsin, gölgemde kalmayacaksın, sana gerekli şeyleri öğreteceğim ve sonra kenara çekilip seni izleyeceğim. Maçın ilk yarısında asisti ben atacağım, ikinci yarıda sen onu gol yapacaksın” dedi. Futbol sevgimiz her zaman aynıydı.

 

Kaşlarımı çatıp bakışlarımı ona çevirdim. “Bu öğreteceğin şeyler tam olarak ne, olacak?.”

 

"Silah atma, insan öldürme, davada avukatı rüşvete nasıl kabul ettirme, karate, birde pavyon gibi yerlerde insan konuşturmak için yapman gereken sexs işlerini." Kocaman gülümseyerek bana baktı.

 

"Sexs ve insan öldürme derken,"

 

"Aselcim, güzelim daha dün kişi vurduk, hiçbirsey olmamış gibi eve geldik bunlardan nasıl çıkacağını düşüneceksin işte,"

 

Dediklerimi her an ezberleyen adam, şuan birinci soruma cevap vermemişti. İnsan öldürmek bana çok normal gelen birşeydi, helede karşıda ki kişi hakettiyse.

Yüzümde ki ciddi ifade tekrardan oturdu.

 

Z'leri uzatarak, "Araz, sexs diyorum."

 

"Bende evlenmeden olmaz diyorum."

 

Bir anda arkamdaki ses ile sıçan gibi sıçradım. Araz gülmeye başladı. Ben ise Şafak Bey ile bakışıyordum. Ayağa kalktım.

 

"Şafak Bey arkadan sessiz sessiz gelinir mi ya?"

 

Kalbim hala güm güm atıyordu, Araz'a baktığım da gülmekten sıçacak duruma gelmişti. Elini dizine vura vura gülüyordu.

 

"Ben sessiz gelmesem, sizin yaptığınız şeyler sesli olacak kızım rahat ol."

 

Kendimi açıklama moduna girdim.

 

"Şafak Bey yanlış anladınız, oğlunuza mafya hayatında ne ile karşılaşacağım diyorum, bana pavyon, insan öldürme falan diyor. Benim psikolojim bunları kaldırmaz!"

 

Baba-oğul gülmeye başladılar. Ortada sik gibi kalmıştım. Ne yaptım, ne ettim gene kendimi rezil etmeyi başardım.

 

"Doğru söylemiş, sen onun güldüğüne bakma ben Araz'ın annesi ile pavyonda tanıştım, sonra boşandık. O avukat olarak yurtdışında yaşamaya başladı. Psikolojin mecbur kaldırmak zorunda çünkü yaşayacağın şeyler hiç normal şeyler olmayacak. Uyuşturucu, hap, iğne, yasa ve yaşamak dışı herşey ile karşılaşacaksın."

 

Beynim durmuştu. Damarlarımın birbirine girmek üzere olduğunu hissedebiliyordum. Araz bana hiçbir zaman annesinden bahsetmemişti. Karanlık bir geçmişi vardı, anlaşılan.

 

"Araz, Belfü kahve istedi de. Alıp gelsek olur mu?"

 

"Axel'e söyleyeyim alsın."

 

"Yok, bende hava almak istiyorum zaten."

 

Kafasını salladı ve kapıya ilerleyip, askıdan ceketimi verdi. Onu yalnız yakalamam gerekiyordu, bir sürü öz

el sorum vardı. Annesi hakkında ağzından birkaç cümle alabilir miydim, acaba?

Dışarı çıktıp, arabaya bindim. Bana plotonik olan kişi ile bindiğim arabaya sevdiğim adam ile binmek yük olurmuş insana.

 

Asel sen fazla mı, tiktok izledin?

Evet sayın içsesim. Arabada sessiz kalırız diye düşündüğünü düşünüyordum. Fakat o kadar fazla sorum vardı ki. Bu sorularımdan sonra Isaac Newton olabilirdim.

Araz'ın arabayı çalıştırması ile konuşması bir oldu.

"Ne konuşacaksın?"

Direk konuya dalmıştı. Severiz.

"Benim eğitim sürecim ne kadar sürecek?"

"Ömür boyu"

Anlamadım kar tanesi

Höst, gerçekten höst. Tamam bir insan ömrü boyunca sürekli birşeyler öğrenirdi. Fakat sırf pavyon gibi işlere ömrümü adamak ne kadar doğruydu?

Arabayı sürerken konuşmaya başladı. "Asel, endişelerini anlıyorum fakat sana şöyle açıklayayım; seni şuan kendi şirketimizde en iyi avukatları tutup bir konuma yerleştireceğiz. Daha sonra görevler olacak. Bu görevler daha dün yaşanmış görevler gibi değil, yani öyle ama sürekli olamayacak. Yer ve mekan, ardı ardına değişecek. Sürekli, senin şuan öğrenmen gereken bunlarda nasıl, hangi anda ne yapacağın."

Açıklayıcı olduğu için birdaha soru sormaya yeltenmedim.

Kahveleri aldık, eve geldik. Kendi kahvemi dolaba koydultan sonra, yukarı çıkıp kendi kahvesini Belfü'ye uzattım.

"Sen içmeyecek misin?"

"Yorucu bir gündü uyumak istiyorum, iyi geceler."

Gülümsedim, ve en son hatırladığım şey yastığın soğukluğuydu.

 

Loading...
0%