@wq_f3eyzamm
|
18 Eylül 2024, Kanada Araz ve Asel'in annesi, şirkettelerdi. Karşılıklı kahve içeceklerdi. Canan Dilara'nın uzun süredir çok dalgın olduğunun farkındaydı, sadece sesini çıkarmıyordu. Fakat elinde sonunda soracaktı. En yakın arkadaşının böyle olması onu üzüyordu. "Dilara, neyin var?" Dilara, Canan'a baktı, "Canan ben çok korkuyorum, çok acı çekiyorum. Her gün oğlun Araz kızımı koruyabiliyor mu, onun başına birşey geldimi? Acaba benim yaşadığımı biliyor mu, yanımda olsaydı ne tepki verirdi? Diye düşünmekten ölecek gibi hissediyorum. Onu çok özledim, 5 yaşından beri hiç görmedim. Kokusuna çok hasretim"
Canan derin nefes aldı, söyledikleri kulağında yankılanıyordu. Haklıydı, ama onun kadar oda doluydu.
"Dilara, ben öyle değil miyim sanıyorsun? Acaba oğlum avukat değilde, bir ajan olduğumu öğrense, bir salaklık edip Asel'e saçma sapan şeyler söylese, Asel'e ait olan kolye takımını koruyamazlarsa Asel'i bir gün buraya getirse, ona olan aşkı için beni karşına alırsa ne yaparım diye bende düşünüyorum. Ama er ya da geç, Asel bunları öğrenecek, seni gördüğün de ne tepki verir bilemem ama sana hasret olduğundan çok eminim."
"Ben kızıma yalan söyledim, seni almaya geleceğim dedim ama, hala ona gidemedim. O da bana gelemedi."
İkisi de derin bir nefes verdi. Yıllardır onlar için çalışıyorlardı, Canan sürekli Araz'ı uyarıyor, kimliğini gizlemeye çalışıyordu. Asel'i gizliden gizliye koruyan Araz değildi, Asel'in annesiydi ve Araz'ın annesi ile olan bağından dolayı her iki tarafında anlaşması vardı. 2018 de imzaladıkları bir kâğıt vardı. Sayın Dilara Yiğit Sönmez'in kendi kızını korumak için, Çelik şirket ile yapacağı, gizliden koruma anlaşması bu kağıt ile resmi bir döneme girecektir. Asel'in başına birşey gelirse sorumlusu Sayın Araz Çeliktir, ve Dilara Yiğit Sönmez'e herhangi bir ihanet, yanlış anlaşılma olamaz. Kızına karşı taciz, tecavüz, laf atma, vurulma, öldürülme söz konusu olamaz. Eğer olursa Çelik şirketin yaptığı yasal olmayan anlaşmaların, Şafak Çelik'in başka birinden çocuğu olduğu ve o çocuğun sanki Asel'in kardeşiymiş gibi gösterileceği dava ile gösterilecek, Çelik Şirkete ait olan bütün şirketlerin kökünden devrileceği kabul edilmektedir. Bu yazının altında ise imzaları vardı. İkisi de derin düşüncelere dalmışken Canan'ın telefonu çalmıştı arayan oğlum' du. Düşünmeden açtığında.
"Efendim oğlum."
"Anne bak sinir krizi geçireceğim, herşeyin ebesini sikeceğim. Miran diye bir çocuk geldi sikim sikim konuşuyor, yok Asel bunun ablasıymışta yok bilmem neymişte. Haberin var mı senin?" Canan bunu beklemiyordu, her an herhangi bir darbe alabilirlerdi. "Oğlum babanın başka bir kadından kardeşin var ama onun adı güllü ve o öleli yaklaşık 5-6 yıl oldu." "Anne ben sana ne diyorum sen bana ne diyorsun, babamla aramı bozma benim şu sikim kafalı kim bul!" "Sus bakayım, azına Antep acısl sürerim ha. Tamam ben araştırıp döncem sana." "Anne bak bul şunu, vallaha boğarım ben bu çocuğu. Gelmiş Asel'e sarılıyor ya." Araz ile Asel'in birbirlerine olan ilgisi de Canan ve Dilara sayesindydi. Bu anlaşma yapılmadan önce ikisi yakın arkadaşdı, ve Araz'ın Asel'e çıkma teklifi etmesi Dilara'nın Canan'a olan ricası ile gerçekleşti. Araz'ın Asel'i kıskanması Canan'ın hoşuna gitmişti. "Halledersin sen, hem kıskanma o kadar Asel'i. Ne zaman evleneceksiniz?" "Biliyorum bir aksilik olmassa 1-2 haftaya kıyarız nikâhı." "Nasıl ikna ettin kızı hemen?" Canan'ın sesinde ki ima anlaşılamayacak gibi değildi. "Meslek sırrı anne." Gülümsedi. Kısa bir süre daha konuşup telefonu kapattılar. Canan, "Birde başımıza bu çıktı." Diyerek söylendi. Dilara ne olduğunu sorduğunda. "Senin bu şerefsiz ex kocanın başka birinden çocuğu varmış, Asel'in yanına gidip ben senin kardeşinim demiş." Dilara şaşırmıştı, ama Cengizden baklerdi. Çünkü o gördüğü en şerefsiz erkekdi. "Bir bakalım." İkiside kalktı ve kahvelerini bırakıp gözlem odasına gittiler. Bu odada bütün dosyalar, karşılaştıkları durumlar, sözleşmeler ve daha birçok şey vardı. İkisininde ajan olmasından kaynaklı, bağlı oldukları bir müdürlük vardı. Oranın başı olan Murat Geniş'in yanına gittiler. Bu adam çok şerefsiz bir adamdı. Çok fazla tacizde bulunmuştu. Ama şirketinde ki bütün herkesin eğitimli olduğunu, ve özellikle Canan'ın onun için hala dünyayı yakacak bir mafya ailesinin olması onun gözünü korkutmak ta yeterlidi. Aslında şirketleri veya bağlı oldukları bir müdürlük çok büyük değildi, kendi hallerinde uğraştıkları zorlukları aştıkları bir örgüt de denilebilirdi. Odaya ani bir şekilde daldığında Murat Bey sıçradı. "Murat, ne oluyor. Miran diye birisi çıkmış ben Asel'in kardeşiyim diyormuş." "Sen kimsin bana Murat diyorsun bir, ikincisi odama dan diye dalma özgüvenini nerden buluyorsun?" Daha cümlesini tamamlamadan Canan bağırdı, "Ses tonuna dikkat et, karşında Canan Altın Çelik duruyor, dikkat ettiysen Çelik soyadım hala duruyor." Ona gözlerini açmasından sonra Dilara kolundan Canan'ı bir adım geriye almıştı. Sakin olması anlamında başını sallamıştı. Murat susmuştu. Zira bütün kadınlar bir araya gelip çığlık atsa Canan'ın fısıltısını bastıramazdı. Ve onun kendisine bağırması, onu derinden sarsmıştı. "Evet açıklama bekliyorum, oğlumun evine Miran adında bir çocuk geliyor ve ben Asel'in erkek kardeşiyim diyor. Çabuk bunu araştır." Emrini verip odadan çıkmışlardı, Arazgilin en son kahvaltıya gideceklerini biliyordu, büyük ihtimal şuan eve döndüklerini düşünerek odalarına ilerledi. *** (Asel'in ağzından) Arkamızda Belfü'nün anne ve babası duruyordu. Şık bir şekilde karşımıza dikilmişlerdi.
Ne oluyordu, onlar ölmemiş miydi? Gözümüzün önünde kanlar içinde yatan iki insan nasıl önümüzde durabiliyordu? Hepimiz aynı anda aynı rüyayı görüyor olabilir miydik? Çünkü onlar ölmüştü?
Ani ses ile Araz belimi daha sıkıca kavrayıp, önüme geçti ve silahını doğrulttu.
İkisi de aynı anda ellerini kaldırdı. "Sakin ol, genç adam. Biz ölmedik, kısa bir oyundu."
"Ne demek kısa bir oyundu lan, şaka mısınız siz? Ben senin cesedini aldırdım, sonra buraya gömdüm, ne yaşıyosun sen?"
"Evet gömdün ama senin gömdüğün kişi benim bir modelimdi, orada ölmüş rolünü canlandırdık. Göğsümüzde çelik yelek aralarında kan poşetleri vardı. Sonra olay bitince onların bağlı olduğu herşeyi öğrenip köklerini kazıdık."
Belfü'nün annesi Şeyda elinde ki dosyayı aldı ve Araz'a uzattı. Dosyaya göz ucu ile baktığımda ne zaman kuruldukları, nereye hizmet ettikleri falan yazıyordu.
"Sen bizim cesedlerimizi ararken baban ile yaptığımız anlaşmayı konuşuyorduk. Mezar sahte bu mezarı kazanda benim adamımdı."
Dosyayı sertçe kapattı ve ateş fışkıran gözleri ile Mehmet'e baktı. "Babam ile ne anlaşma yaptınız?"
"Benim mesleğim savcılık, ileride hakime ihtiyacınız falan olursa ben ayarlayacağım."
Şeyda lafa atladı, "Bende olay yeri inceleme uzmanıyım, eğer DNA ile bir işiniz olursa ben ilgileneceğim."
Araz'ın sinirden eli ayağı titriyordu. Belfü ayağa kalktı, babasını itekledi.
"Hiç mi acımadınız ya bana? Hiç mi kızımız ne kadar üzülür diye düşünmediniz? Hiç mi sevmediniz ya beni?"
Şeyda Belfü'ye sarıldı, Belfü her ne kadar itmek istesede başarılı olamadı.
"Öyle gerekti güzel kızım, tamam. Bak buradayız özür dilerim, buradayız."
Herşey bu kadar kolay mıydı? Kızına öldüm diyip bir anda dirilmek. Ondan bir özür ile günleridir süren depresyonunu unutmaya çalışmak, hatta çalıştırmak. Eğer o kadını biraz olsun tanıyorsam Belfü'yü yanına alıp gönlünü almak isteyecek. Ama bu sefer olmayacaktı.
"Bırak beni, bırak!" Diyerek bağırdı. Ben Araz'ın belinde olan elimi sıktım. O ise bana bakıp, sakin olmamı söyledi. Silahını indirdiğinde, "Hadi gidelim, burada daha fazla işimiz yok."
"Belfü," dedim kısık sesle, o ise annesiyle babasına baktı. Şeyda ise "O bizimle kalsın."
Belfü annesinin kollarından kurtulup geriye çekildi, bana sıkıca sarıldı.
"İstemiyorum, sen benim annem değilsin." Bana baktı, "Beni burda bırakma, lütfen." Acılı gözleri gözümden çekilmiyordu. Kolumu beline doladım. Araz ise hadi derecesine bakıyordu, anlaşmaları olduğu için onları öldürebileceğimizi düşünmüyordum, özellikle Belfü'nün önünde.
"Asel, Belfü'yü de al arabaya gidin. Axel orda olacak."
"Sen," daha lafımı bitirmeden, "Asel, hadi." Diyerek uyarırcasına konuştu.
Mezarlığın çıkışını zar, zor bulduktan sonra arabayı bulmak, kolay oldu.
Belfü'ye ön koltuğa geçmesini söyledim ve arkaya yerleştim. Camdan dışarı bakıyor Araz'ı düşünüyordum. Bir yandan da Axel ve Belfü'nün arasında ki çekime şahit oluyordum.
Axel, torpidodan bir mendil çıkardı ve Belfü'ye verdi.
Belfü, "Teşekkür ederim."
Axel, "Rica ederim."
"Yanlış anlamadan birşey sorabilir miyim?"
"Buyur." Merakını saklıyor gibiydi Axel, halbuki ben ondan da çok merak etmiştim, Belfü'nün diyeceği şeyi.
"Benim yaşadıklarımı az çok biliyorsundur, sen ne yaşadın da bu olayların içindesin."
"Kimsem yoktu, bir şirkete çalışmak için girdim beş altı yaşlarındayken. Şafak Bey çalıştığım yere geldi, çay istedi, benim getirdiğimi görünce duraksadı, "Ne yapıyorsun sen, okulun yok mu?" Diye sordu, cevap vermediğimde beni yanına aldı okumamda destek oldu, Araz Bey'in en yakın arkadaşım olmasını sağladı. Daha sonrada reşit olduğumda kendi rızam ile buraya geldim."
"Hiç acı çekmedin mı?" Sorar sormaz pişman olduğunu hissetmiştim, Axel'in yaşam hikayesini ilk defa bende burada öğrenmiştim.
"Çok fazla acı çektiğimden seni bu kadar iyi anlıyorum, zaten hepimiz Aras, Uras ben bir kişi için görevliyiz, Aras'ın daha yeni oldu mesela Miran denen çocuk, ona bakmakla onun derdini çözmek ile görevli hepimizin böyle sınavları var. Eğer birimiz şirketimize yamuk yaparsak herkes biter."
"Nasıl yani, Araz etrafında ki herkesi anlaması için birisini mi görevlendiriyor?"
"Yok yenge, Araz'ın güvendiği üç kişi var, ilk başta ben, Uras, Aras başka kimseye güvenmez. Sadece korunması gereken kişileri bize yönlendirir, şu zamana kadar çoğumuz bu görevi çok az yaptık ama yaptık. Hatta Belfü Hanım benim ilk takiplediğim kişi."
Bu adamın doğuş sebebi Barış'a kin kusmak. Şuan daha net anlıyordum.
"Peki Araz kendisi, birisini kolladı mı?" Kendimi laf almaya çalışan, kayınvalide gibi hissediyordum.
Cevap netti. "Hayır, hepsiyle biz ilgilendik. Onun koruduğu tek kişi sensin, zaten o yüzden ilk geldiğinde herkes o kadar şaşkındı, çünkü daha önce hiçbir kadına ilgi vermedi, ona duyulan ilgileride çöp etti."
Eve geldiğimizde Axel'in dediklerini düşündüm, ve bir sonuç bulamadım.
Aşağı indim ve koltukta dergi okuyan İpek Hanım'ın yanına ilerledim.
"İpek Hanım, nasılsınız?"
"İyiyim tatlım sen nasılsın, gel otur."
Komut vermesiyle koltuğa oturdum.
"Gözleriniz çok güzel, bak rengi."
"Teşekkür ederim, Aselcim. Biliyor musun? Senin yerinde olmak isterdim."
"Öyle mi, neden?"
"Çünkü Araz'ın annesini her ne kadar sevmesemde, Araz'ı çok severim. O nasıl diyim gökten inmiş bir gayb gibi. Doğrusunu söylemek gerekirse nişanlını gerçekten çok iyi seçmişsin." Sen seçmedin Asel, o seni buldu.
|
0% |