@wq_f3eyzamm
|
12 Şubat 2011
Soğuk bir Şubat akşamı, Alperen’in annesi Sevgi yatak odasından kalkıp, Araz ile babasının olduğu odaya geldi. Yerde oyuncak arabalarla oynayan Alperen, siyah Aston Martin arabasıyla hayal kuruyordu. Acaba ilerde çok çalışıp böyle bir arabaya sahip olabilir miydi? Annesinin pembe kokoş terliklerini odada hissedince hayalinin hayalde kaldığını anladı. Kanepeye uzanmış televizyon izleyen babası İsmail, eşine döndü.
“Daha yeni kavga ettik, ne var?”
Annesi gözlerini devirdi. "Emine'ye gideceğim. Gelen var mı?" diye sordu. Alperen heyecanlanmıştı. “Anne, Efsun da evde miymiş?” diyerek 9 yaşındaki haliyle masumca sordu.
Sevgi, “Tabii ki evde yavrum, neden sordun?”
Alperen, “Geçen gittiğimizde anneannesine gitmişti ya, o yüzden sordum,” dedi.
Sevgi gülümseyerek cevap verdi: “Evet, o zaman öyleydi ama şimdi evde. Hadi, koş üstünü değiştir.”
Alperen elindeki arabayı yavaşça yere bıraktı, odasına büyük bir heyecanla koştu. Sevgi’nin ayaklarındaki kokoş terlikler, İsmail’in her zaman sinir krizine sebep olurdu. Bunu bilen Sevgi, inatla parkede yürüyerek koltuğa oturdu. İsmail içinden sabır çekti. “Geleceğim ama çay içmek için geleceğim,” dedi.
Sevgi yüzünü ekşitti ve homurdandı. “Senin şu çay sevdanı anlamıyorum. Bir seferlik içmesen ne olur?”
“Olmuyor efendim,” diye yanıtladı İsmail. Lafını kesen şey, televizyondaki haberlerdi. Spiker, “Sayın seyirciler, doğu kısmında bir terörist tarafından kaybolan bir kız çocuğunun kafasına sıkılarak öldürüldüğü ve cesedine tacizde bulunulduğu öğrenildi. Gözaltına alınan terörist, ülkede bomba olduğunu ve bunu büyük şehirlerden birinde patlatmak istediklerini söyledi. Ekipler tarafından hala şüpheliler aranıyor.”
Sevgi’nin kanı donmuştu. Böyle şeylere asla dayanamazdı. Efsun, onun kızı gibiydi. Efsun'a bir şey olursa Sevgi ne yapardı? İsmail ise küfürler yağdırarak tepkisini gösteriyordu. “Ulan küçücük kız çocuğundan ne istediniz? Ne zararı vardı? Allah belanızı versin!”
Sevgi şok içindeydi, titriyordu. İsmail, ona bakarak yanına ilerledi. “Sevgi, noluyor?”
Sevgi titreyen sesiyle, “O büyük şehir İzmir ise biz ne yaparız, İsmail?” diye sordu.
“Hiçbir şey olmayacak. Bak askerler arıyorlarmış. Hadi, gel Eminelere gidelim,” dedi İsmail.
O sırada odaya giren Alperen, üzerinde tertemiz kıyafetleri ve babasının parfümünün ağır kokusuyla hazırdı. İsmail ona dönerek, “Oğlum, sen yine benim parfümümü mü sıktın?” dedi. Alperen yalvaran gözlerle, “Baba,” deyince İsmail, “Hadi, geç kaldık,” diyerek hızla evden çıkmalarını sağladı. Aslında geç kalmamışlardı; İsmail’in aklında çay içmek ve Tayfun'la şirket işlerini konuşmak vardı.
Efsunlar’ın evine vardıklarında, Efsun annesine kurabiye yaparken yardım ediyordu. Emine içerideki yastıkları düzeltti ve Tayfun’a seslendi. “Tayfun!”
“Efendim, hatun?”
“Nerdesin?”
“Tuvalette.” “Neden?” diye sorarken Tayfun lavabodan çıkıp, “Sıçmak da mı yasak, Emine?” diye yanıt verdi. Efsun, babasının cevabına kahkahalarla güldü. Babası yanına gelip, saçlarını öperek, “Neye gülüyorsun kız cimcime?” dedi. Efsun, “Baba, gıdıklıyor,” diye şikayet edince Tayfun güldü ve, “Tamam, keserim,” dedi. Efsun masumca babasına baktı. “Baba, sigarayı da keser misin? O daha çok siniyor,” diye sordu. Tayfun gülerek, “Kız, sen daha beş yaşındasın. Nereden biliyorsun böyle şeyleri?” “Annem Müge Anlı izliyor, oradan biliyorum,” dedi. O sırada kapı çaldı, Efsun hızla gidip üstünü düzeltti ve kapıyı açtı. “Hoş geldiniz,” dedi yarım yamalak bir edayla. Sevgi, Efsun’u kucağına alarak öpmeye başladı. Hal hatır sorulduktan sonra, oturma odasında Sevgi ile Emine haberlerden konuşmaya başladı. Efsun ve Alperen, ses çıkarınca Emine onları odaya gönderdi. Alperen fırsatı kaçırmadı. Odaya geçince Efsun, “Ne oynayalım, Alp?” diye sordu. “Doktorculuk,” dedi Alperen. Efsun, oyuncaklarını çıkarıp hastane oyununa başladılar. Alperen tam Efsun’a iğne yapacak ve ardından öpecekken Sevgi’nin kurabiye getirmesiyle oyun yarıda kaldı. Alperen’in hevesi kursağında kalmıştı. O kursağında kalan acıyı er ya da geç çıkaracakdı. Günümüz
Dans kıyafetleri*
Sahneye çıkmamıza 20 dakika kala, dans kıyafetlerimi giydim ve takım arkadaşlarımın hazırlıklarını bitirmelerini bekledim. Biz “Ritim Savaşçıları” olarak, dans gösterimize hazırlanıyorduk. Takımın lideri bendim: Efsun Zümrüt. Yanımda Yağmur, Nurcan, Eylül, Nisan ve diğer profesyonel dansçılar vardı. Sahneye çıkmak için hazırdık.
Arkamdan Nisan’ın yüksek sesi geldi: “Eyeliner çekemiyorum!” Yanına geçip bir dakika içinde ona yardım ettim. Ardından Nurcan’dan gelen yardım çağrısına koştum ve saç tokasını düzelttim. Hepimiz heyecanlıydık. Gösterimiz İzmir’de bir lisede yapılacaktı. Beş-on dakika sonra sahneye çıkmak için sıra olmuş, isimlerimizin okunmasını bekliyorduk. Seyirciler arasında, sporcu olduğunu düşündüğüm bir adam dikkatimi çekti. Tüm dikkatini bize vermişti. Kadın ismimizi okuduğunda sahneye çıktık. Ben Batu ile ortadaydım, diğerleri ise el ele tutuşarak bir çember oluşturdu. Dans başladığında Batu ile senkronize şekilde hareket etmeye başladık. --- Alperen, sahada "Pas!" diye bağıran Deniz'in sesiyle irkildi. Uzun süredir basketbol oynayan Alperen, bugün de enerjisini maça vermişti. Maç sona erdiğinde, takımın galibiyeti ilan edilmişti. Alperen yorgun olsa da mutlu görünüyordu. Ancak içine bir şeyler doğmuştu; geçmişten gelen bir şeyler onu geri çekiyormuş gibi hissediyordu.
Soyunma odasında üstüne takımının logosu ve ismi olan Yıldırım Kartalları vardı.
Deniz, onun yanına gelip sırtına vurdu. “Ne düşünüyorsun, Alperen? Biz kazandık, biraz sevinsene!”
Alperen kafasını kaldırdı ve iç çekti. "Ne bileyim, Deniz... Geçmişte bıraktığım bir şey beni yakalayacakmış gibi hissediyorum." O sırada telefonlarına bir bildirim geldi. “Çok Amaçlı Salona gelin, dans gösterisini izleyin” yazıyordu. Alperen istemese de içinden bir dürtüyle kabul etti ve arkadaşlarıyla birlikte salona geçti. Alperen, antrenörü Sena'nın yanında orta sıralara oturdu. Gösteri öncesi bir yandan sahneyi göz ucuyla incelerken bir yandan da antrenörüyle sohbete daldılar. Sena, sporcularının kişisel hayatlarını ve takımdaki uyumlarını her zaman merak ederdi. Hafifçe eğilip Alperen'e döndü. "Senin maçta biraz geri planda kaldığını fark ettim. İyi misin, bir sorun yok değil mi?" dedi Sena, gözlerini sahneye dikerken. "Yok hocam, bir sıkıntı yok. Siz en iyisini bilirsiniz, beni de gerektiği gibi oynatıyorsunuz," diye cevapladı Alperen, hafifçe gülümseyerek. Sena başıyla onayladı ve konuyu değiştirdi. "Bu gösteriyi izlemeye neden çağrıldığımızı anlamış değilim, ama hazır buradayken biraz eğlenelim. Bakalım dansçılar ne kadar yetenekli." Alperen, gösteriye odaklanmaya çalışırken, aklı zaman zaman dağınık gibiydi. İçinde, geçmişten gelen tanıdık bir his vardı, ama ne olduğunu çıkaramıyordu. Gösteri başladığında, dansçıların uyumu ve enerjisi salonu doldurdu. Ortada yer alan Efsun, doğal olarak dikkat çekiyordu, ama Alperen için henüz sadece bir dansçıydı. Gösteri ilerlerken, Alperen’in kafasında bazı sorular belirmeye başladı. Neden böyle bir hisse kapıldığını anlamaya çalışıyordu. İçindeki huzursuzluğu bastıramayınca, antrenörüyle konuşmayı bırakıp gösteriye odaklanmaya devam etti. Gösteriden sonra annesinin yanına gitmeye karar verdi. Eve döndüğünde, Sevgi annesi mutfakta çay hazırlıyordu. Alperen yavaşça yanına yaklaşıp bir sandalyeye oturdu. "Anne," dedi düşünceli bir ses tonuyla, "Efsun’u hatırlıyor musun? Hani küçükken hep beraber oynardık." Sevgi, oğlunun sorusuna şaşırmış bir şekilde döndü. "Tabii ki hatırlıyorum. Ne oldu ki, neden sordun?" Alperen duraksadı, kendisini rahatsız eden bir şey olduğunu annesine belli etmeye çalıştı. "Bugün bir dans gösterisi izledik... Sanki onu gördüm ama emin olamadım." Sevgi hafifçe gülümsedi. "Belki de gerçekten oydu. Yıllardır görüşmediniz ama zamanla insan değişir. Belki yeniden karşılaşırsınız." Alperen bir an için sessiz kaldı, düşüncelerinin karmaşıklığıyla mücadele ederken. Annesinin çay doldurduğu sesi odayı doldururken, kafasında Efsun’a dair anılar canlanıyordu. Yeniden tanımanın vakti gelmiş olabilir miydi? Alperen, annesiyle sohbet ederken, bir süre sessiz kaldı. İçinde çocukluk anıları canlanıyor, fakat o acı gün de zihnini kurcalıyordu. Babasının vurulduğu gün. O anılar tekrar su yüzüne çıktığında, annesine dönüp daha ciddi bir tonla konuşmaya başladı. "Anne... Efsun'un babasının yaptığını hiç unutmadım. Sen de biliyorsun, babamı vurduktan sonra hayatımız tamamen değişti. Şimdi onu görmüşsem, yani gerçekten oysa, bana nasıl bakar ki?" dedi, gözleri masaya odaklanmıştı, kafasında sorular uçuşuyordu. Sevgi iç çekti, o da o günü hiçbir zaman unutamamıştı. "Efsun'un babasının yaptıkları büyük bir acıydı, evet. Ama Efsun'un suçu yoktu Alperen. O da küçük bir kızdı, senin gibi. Onun bu konuda ne hissettiğini asla bilemeyiz. Ama şunu söylemeliyim, sen ne hissediyorsan o da bir o kadar zorlanmıştır." Alperen, derin bir nefes aldı ve devam etti. "Ya bana nefretle bakıyorsa? Babasının yaptıklarından dolayı kendini suçluyorsa?" Sevgi başını iki yana sallayarak oğluna baktı. "Efsun’un nasıl hissedeceğini bilemeyiz. Ama sen onu gördüğünde içindeki hissi dinle. Efsun seni suçlayacak biri değil. Onun da kendi iç hesaplaşmaları vardır, ama bu seni suçlamasını gerektirmez. Belki de zamanla birbirinizi anlayacaksınız." Alperen, annesinin sözlerini sindirirken, çocukluk anıları ile bugünkü belirsizlik arasında sıkışmış hissediyordu. Efsun’un ona nasıl davranacağını düşünmeden edemiyordu, ama derinlerde bir yerde, ona karşı bir nefretin olmayacağına inanmak istiyordu. Annesi haklıydı; Efsun da küçük bir kızdı, o da babasının kararlarının bedelini ödemişti. "Onu tekrar görürsem, konuşmalıyım belki de. Ama nasıl davranacağını bilememek canımı sıkıyor," dedi Alperen, içindeki karmaşayı açığa vururcasına. Sevgi elini oğlunun omzuna koydu. "Oğlum, geçmişin yükü hepimiz için ağır. Ama belki de bu karşılaşma, sizin için yeni bir başlangıç olur. Efsun seni ne kadar tanıyorsa, sen de onu tanıyorsun. Ona karşı adil ol. Zamanla, belki de aranızdaki bağ yeniden oluşur." Alperen başını salladı. Kendi duygularıyla nasıl başa çıkacağını bilmese de, annesinin sözleri ona bir nebze olsun rahatlık vermişti. Efsun’la karşılaştığında ne olacağını bilmiyordu, ama ona karşı dürüst olmayı kafasına koymuştu. Telefonun titreşimini hissedince arka cebinden çıkarıp kimin aradığına baktı Alperen. Arayan Sena hocaydı, telefonu kulağına koydu "Efendim koç" "Alperen yarın çoğu kişi müsait değilmiş acil antreman yapacağız haydi gel bundan sonra iki gün tatil yapacaksınız" "Tamam koç" Telefonu kapattı ve odasına ilerledi antrenman için sıfırkol bir tişört ve rahat bir eşofman giydi. Mutfağa ilerlediğinde annesinin kek yapmaya başladığını gördü Efsun üzümlü keki çok severdi bir an aklına o gelmişti. "Anne üzümlü yapar mısın?" Sevgi bir anda sıçradığında korktu "eşşek sıpası ne varda korkutuyorsun, yüreğime mı indireceksin?" Alperen ukalaca güldü annesinin yanağından öptü "Ben antremana kaçar dikkat et' Vestiyerde ki çantasını ve yedek anahtarı aldı ve evden çıktı. *** Yağmur, soyunma odasında Efsun’la birlikte üstünü değiştirmiş ve alışveriş merkezine gitmek için onu bekliyordu. Ortamdaki sessizliği, tam Efsun altını çıkarırken bozmuştu.
"Nurcan gelmeyecek mi?" diye sordu Yağmur.
Efsun cevap verdi. "Çok yorulmuş, bir de yarın memleketine gidecekmiş. O yüzden dinlenmek istedi." Yağmur, oturduğu yerden kalktı. "Ben bir tuvalete gideceğim," dedi. Efsun, "Tamam," dedi. Yorgundu. Sadece Yağmur’u kırmamak için alışveriş merkezine gitmek istiyordu. Bir de sosyal medyada viral olan yeni çıkan allığı almak istiyordu. Efsun, annesiyle en son bir hafta önce konuşmuştu. Annesine dansçı olmak istediğini söylediğinde, annesi Emine karşı çıkmıştı: "Babanın mezarına gidip 'Avukat olup masumları savunacağım' demek yerine 'Baba, ben orospu mu oldum?' diyeceksin?" diyerek Efsun’un hayallerine set çekmişti. Bu, anne-kız ilişkisini derinden zedelemişti ve Efsun, yaklaşık iki yıl önce annesinden ayrılıp kendi başına yaşamaya başlamıştı. Üstelik şimdi, en başarılı dansçılardan biriydi ve üç ayda dört madalya kazanmıştı.
Efsun arayıp aramamak da kararsızdı fakat her ne olursa olsun o annesiydi zaten çoğu kişiyi de bu laf ile kandırmış çocukların hayatlarının kötü olmasının en büyük nedeni salakca olan cümleydi.
Kafasında ki düşüncelerini susturdu ve annesine sorması gereken soru için aramıştı annesini Efsun ne sevmişti ne özlemişti anne kelimesi onun için hiçbir şey ifade etmiyordu. "Alo anne" "Napıyorsun Efsun" Evet Efsun bir günden bir güne Efsun'a kızım dememişti... "Dans gösterimden çıktım şimdi avmye gideceğim Yağmur ile" Cevap gelmedi aynı zamanda hiçbir zaman kızının dans gösterisini izlememişti. "Anne Alperen'i hatırlıyor musun?" Emine derin bir nefes çekti "Onları unuttuğum bir gün bile olmadı" "Sence onların gözünde biz haksız mıyız?" "Bilmiyorum, olsakta pek umrumda değil kısas a kısas oldu sadece tek sorun benim kocam katil değildi" "Şimdi karşı karşıya gelsek onlara ne derdin?" "Bilmiyorum hiç düşünmedim. Büyük ihtimalle dediğini onların gözünde suçlu muyuz zaten herşey buna bağlı eğer suçsuz olduğumuzu kabul ederlerse yıllar boyunca çektiğimiz eksikliği tekrardan birbirimize verebiliriz diye düşünüyorum. Öyle birşey olsaydı uzun bir süreçten geçerdik çünkü en yakın arkadaşların en basitinden iki ortak kişiden birinin birini sırf bir dosya için vurması ve bunun iftira çıkması kolay değil. Hem sen bütün bunları neden sordun?" Bu sefer derin nefes alan Efsun du "Geçmişe dair özlem duyuyorum anne ve ben babamın babasının vurduğuna ya da İsmail amcanın vurulup öldüğüne inanmıyorum öyle birisi değil o dayanabilirdi ve babama bu iftirayı atan kişinin hala bulunmaması canımı çok sıkıyor neden onlar bulmuyor anne?" "Onlar kim Sevgi mi? Bence iftira olduğunu duymadılar." Efsun asıl istediği şeyi söyleyecekti. Annesi Samsunluydu zaten Sevgi ve Alperen de Samsunluydu sadece Alperen ve Efsun İzmir'de doğmuştu. Annesi ise babasını ve geçmişini unutmak için memleketine dönmek istemişti "Anne yıllar sonra bir araya gelelim mi, konuşalım lütfen" Annesi hemen sinirlenecekti "Efsun senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Yıllar sonra kavga çıkarsa birbirimize olan öfkemizi yüzümüze kusarsak ne olacak?" Efsun en ukala tavrını takındı "İlk önce telefonda konuşur fazla birşey konuşamadan birbirinizin tavrını yoklar eğer anlaşır konuşmaya karar verirseniz ben sana bilet alırım İzmir'e gelirsin hem sen Sevgi teyzeye öfke duyuyor musun?" "Kapat Efsun kapat" Efsun başarmıştı eğer annesi hayır demediyse onu kafasına takar düşünür ve en sonunda onu uygulardı yarın ona annesinden bana bilet al diye telefon geleceğine adı kadar emindi. Dolaptan ayakkabılarını aldı ve keyifli keyifli bağırcıklarını bağladı. Bütün bunlar yaşanırken Yağmur tuvalete giderken bir alt gruptan Talhaya çarpmıştı. Özür dilemesine rağmen Talha Ankara şivesi ise boş boş küfürler ediyor Yağmur'a bağırıyordu. En son Talha tam elini havaya kaldırmış Yağmur'un üstüne yürüyecekti ki Talha'dan biraz daha hatta baya uzun bir çocuk elini havada yakalayıp tek tokat ile çocuğu yere yapıştırmıştı. Yağmur ağzını eli ile kapamış dolu dolu göz ucunda ki gözyaşlarını boşalttı ki o uzun boylu çocuk Talha'nın üzerine çıkmış avazı çıktığı kadar bağırarak "Kadına saygı duymayı öğreneceksin! Senin gibi karaktersizler yüzünden ülkeye boka çevirmene izin vermem! Duydun mu beni?" Talha korkarak kanayan burnu ile zar zor kafasını salladı. Çocuk en çekici sesi ile "Özür dile okyanus gözlü hanfendiden" Talha tam "ama-" diye söze girecekti ki çocuk Talha'nın boğazında olan eli ile Talha'yı dürttü ve bu sayede özür dilemesini sağladı. Çocuk Yağmur'un korkmuş olduğunu fark etti ki yerden kalktı Talha'ya "seninle sonra görüşeceğiz" bakışı attı zaten o bakıştan sonra koşarak ilerledi. O çocuk denilen kişi Talha'ya dersini veren kişi Deniz'di Alperen'in en yakın arkadaşı Deniz'di. Deniz, Yağmur’un gözlerinin dolduğunu fark etti. Nazikçe omzuna elini koydu. "Tamam, geçti. İyi misin?" diye sordu. Yağmur, titreyerek sağa doğru başını salladı. Deniz, sakinleştirici bir ses tonuyla devam etti: "Sakin ol, artık güvendesin." Yağmur, hala yaşadığı şoku atlatamamıştı ama Deniz’in sesindeki samimiyet onu biraz olsun rahatlatmıştı. "Ben... teşekkür ederim," diye mırıldandı, gözlerinden bir damla yaş süzülürken. Deniz, küçük bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Merak etme, böyle şeylere göz yummam," dedi ve nazikçe "gel bir elini yüzünü yıkayalım kötü görünüyorsun" Deniz sanki yeni bir şeye adım atacak gibiydi "Yok istemem, hava alsam daha iyi" Deniz zorlamadı "peki" dedi ve bütün Kibarlığı ile "koluna girsem rahatsızlık duyar mısın?" Kafasını tekrardan hayır anlamında salladı. Bahçeye çıktılar ve okulun arka bahçesinde ki bankta oturdular. Deniz Yağmur'un kolundan çıktı ve elini uzattı "Benim adım-" Yağmur zorlukla ilk önce "Deniz ismin Deniz biliyorum. Benim adım Yağmur" Deniz'in ağzı açık kalmıştı nerden biliyordu acaba? Yağmur ağzının içinden birşeyler mırıldanınca Deniz merakına yenildi ve "gizli değilse ne dediğini duymadım öğrenebilir miyim, bana güvenebilirsin" "Kimseye söylemeyeceğine söz verir misin?" Deniz içinden ne kadar çocuk ruhlu diye geçirdi ve sözünü verdi söz veripte tutamadığı söz yoktu. Şuan da kendine bir söz vermişti ne olursa olsun Yağmur ile yakın olacaktı. "Benim babam Gazi yani eski albay, şuan böyle donduğumu o çocuğa hiç bir şey yapamadığımı duysaydı büyük ihtimalle bana çok kızardı" Ve Deniz sanırım kendine verdiği son sözünü tutmayacaktı. En iyisi konuyu değiştirmekti "Şey ismimi nerden biliyorsun? Şaşırdım da" Yağmur sırıtmak ve gülmek arasında bir tavırla "bugün okulda adın çok geçti adını bilmeyenler de uzun boylu ela gözlü çocuk olarak bahsetti. Fanların çok fazla" Deniz'in hoşuna gitmişti bunu gören Yağmur bütün dertlerini unutmuştu. "Hoşuna gitti bakıyorum" dedi büyük bir alaylı ifade ile "Senin de gizli hayranların olsa hoşuna gitmez miydi?" Diyerek soru yöneltmişti ki gülüşünü kesen şey Yağmur'un üzgün bakışıydı "Yanlış bir şey mi dedim?" Yağmur yanlış anlama anlamında el hareketi yaptı ve "eskiden takıntılı bir hayranım vardı TC kimliğimi bulup tehtit etmişti o geldi aklıma" Deniz'in masum bakışları kızgın bir öfke kusan cehenneme dönmüştü adeta. "Adını soyadını biliyor musun?" "Çok önceydi tam hatırlamıyorum, ama Yavuz Acar gibi birşeydi herhalde" Ortamı yumuşatmak için Deniz anısını anlatmaya karar verdi. "Biliyor musun benim bu kadar korumacı olmamın sebebi ben basketbola ilk yazıldığım da ilk seçmelerde hatta bir üç seçmede falan kaybettim daha sonra bir şekilde takıma girdim işte o ara diğerleri sürekli beni zorbalamaya falan çalışıyordu işte böyle olunca kavga oldu bende o ara yalnız hissetmiştim bu yaşadığımız duygu acı verici özeti böyle yani yediğim her tekmeyi öyle karaktersizlerden çıkarıyorum diyelim" "Yani haksızları suçlamaktansa kendin gibileri dövüyorsun diyelim, hem ayrıca bütün gruptan daha üsttesin diye biliyorum. Utanmıştı Deniz, bir kızın yani ilgi duyduğu kızın onu övmesi hoşuna gitmişti. "Yağmur komik gelmesse birşey soracağım" Kafasıyla "buyur" anlamını ifade etti "Baban beni canlı canlı gömmez değil mi?" "Sana bir anımı anlatayım mı?" "Gönder gelsin" "Ben üniversitedeyken böyle okuldan gönüllüler seçildi köy okuluna gittik işte ben o zamanlar hala aynıyım ve okulda bir günde yani okulda 150 kişi olduğunu varsayalım 50 kişi kızlar da dahil yanıma geldi bir kız vardı kapalı uzunboylu kaçıncı sınıf olduğunu hatırlamıyorum o zaman bana böyle küçük bir not ama mektup gibi birşey yazmış verdi neyse işte çocuklar ile eğlendik falan ama gittiğime pişman oldum denilebilir sonra bana bir mektup daha geldi hatta onlarca mektup cinsiyet karışık annemde bu olayı babama anlatmış babam şey diyor 'eğer çok kafasına kurşun yemek isteyen varsa Yağmur okullara gitsin belli olur' diyordu"
Kafasını mahcubiyet ile öne eğdi "fazla mı konuştum" ona bakan iki tane güneş parlaklığı kıvamında sıcacık bakışlar ile karşılaşmayı beklemiyordu Yağmur. "Kimseyi bu kadar dinlemek istememiştim Yağmur" Yağmur utancını dindirmek için "Konuyla alakasız ama gözlerin çok güzel" "Senin ki kadar güzel olmaz Yağmur içine bakarken okyanusun içindeymiş gibi hissediyorum boğulacağım birazdan" Neler oluyordu? Yağmur biraz o utansın dedikçe yanakları salçaya dönüyordu. "Boyun kaç Deniz?" "194" Tam sohbet sarmış herşey yolunda gidiyordu ki ortama giren bir adet mega Alperen vardı. Bu yüzden Deniz'in aşk dolu bakışları yarım kalmıştı.
"Oğlum neredesin sen? Sena hocadan 20 tür koşu 200 şınav mı istiyorsun? Hadi gidiyoruz"
Diye arka arkaya şikayet sıraladı Yağmuru görünce kuzeni falan diye çok fazla önemsemedi.
Deniz utançlık içinde ayağa kalktı Yağmur'un kulağına fake hesabını fısıldadı anladığını düşününce birbirlerine gülümsediler.
O sırada Alperen neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Deniz ve Alperen gittikten sonra hemen arkasından Efsun geldi.
"Yağmur neredesin hani gidiyorduk" bankata oturan korkmuş arkadaşını görünce gözleri büyüdü Efsun'un ama Yağmur'un neşesi gelmişti hiçbir şey umrunda değildi. "Noldu sana" Ayağa kalktı arkadaşının koluna girdi. "Anlatırım gel hadi" _Son_
Bölüm içime çok sindi umarım beğenmişsinizdir. Uzun süredir yoktum elimden geleni yaptım bundan sonra düzenli bölüm atacağım, çok özür dilerim kendinize çooook iyi bakın, hoşçakalınnnnn.❤️ |
0% |