@writerladyy
|
••••••••
Bölüm 17
Odada yalnız kaldığında bunun ömrünün demirbaşlarından olacağını seziyordu. Bundan sonra hep böyle olacaktı. Yatakta doğrulup ellerine baktı. Titremiyordu ama soğuktu. Buz gibi… Ruhunun donan yanları gibi… Üşümüşlük hissinden kurtulamadığından kollarıyla kendini sardı. Donuyordu. Buz tutmuştu kalbi.
Kapı yeniden açılıp kapandığında geldiğini anlamıştı fakat kafasını çevirip de bakamamıştı.
–“ Berfu. ”
Başını kaldırıp yaşlı gözlerini onunkilere dikti. Acı doluydu elalarının her bir karesi. Ayvaz yatağının tam karşısında öylece durmuş ona bakıyordu. Ne yaklaşmaya cesaret edebiliyordu ne de çekip gitmeye. Gelmemeliydi.
Ama belki de en çok gelmesini istiyordu. Çünkü ona veda etmeden gidemezdi. Onunla vedaları tamamlanmamıştı. Ayvaz’ı son kez görecek ve gidecekti.
Topladığı dizlerine gömdü başını. Gözlerini sıkıca kapatıp yaşların yolunu tıkamak için çabaladı. Lakin onlar hep olduğu gibi burunların dikine gidip yanaklarını yaladılar. Yıllardır, asırlardır süregelen bir kısırdöngüydü bu. O ağlardı, acılarını ve hissettiği her şeyin böyle yok olup gittiğini düşünürdü. Yapacak bir şeyi yoktu ki. Yaralarına merhem olanı yoktu.
–“ Berfu bak… ”
Sesi daha yakından gelmeye başladığında yanı başında olduğunu anladı. Derin bir nefes alıp gözlerini yukarı dikti.
–“ Konuşmak istemiyorum. Gitmeni istiyorum. ” Sesi sertti ama istediği kadar değil. Hayal ettiği kadar etkili değildi tınısı. Arzuladığı gibi yıkıcı olmamıştı. Kahretsin ki yine de ona kıyamıyordu işte. Yavaşça öksürdü.
Yere eğilip göz temaslarını sağlamlaştırdı Ayvaz. O yatakta kendine sarılmış hâlde otururken Ayvaz da yatağının dibinde dizlerinin üstündeydi. Bu sahne ise onu günlerce ağlatacak kadar hazindi. Onu teselli mi etmeye çalışıyordu af dilemeye mi? Ayvaz ona neler yapıyordu?
Derin bir nefes alırken gözlerini yukarı kaldırdı. O tavanı izlerken güzel yüz hatlarını seyretti. Onu seviyordum ama aynı zamanda ondan nefret de ediyordu. Bu öyle akıl almaz bir ikilemdi ki içinden çıkamıyordu. İçinden kaçamıyordu. Mantığı defalarca kalbinden silerken adını, aşkı onu çarpıyordu her kalp atışında. Ama unutacaktı. Mecburdu bu kez.
–“ Söylemeye çalıştım. Aslında hep… ”
Alaylı bir gülümseme ulaştı ruhundan dudaklarına. –“ Bana yalan söylemek daha cazip geldi. ” Dedi başını aşağı yukarı sallarken. –“ Bana defalarca, durmadan yalan söyledin. Gerçeği söylemek yerine ”
Bakışları yeniden çarpıştığında elalarındaki acı kat be kat büyümüştü. Bu yüzden pişman olduğunun hatta acı çektiğinin farkındaydı. Ama o… O bu kez kalbindeki depremleri yok sayıp onun yaralarına çare arayamıyordu. Bu defa kendini hiçe sayamıyordu işte. Öyle büyüktü ki yangını onu da kül ediyordu. Ondaki onu… Yüreğinde çarpan Ayvaz’ın varlığını katrelere boğuyordu. Ayvaz katre katre var olurken o ise artık yok oluyordu. İşte onların öyküsü bu kadar imkansızdı.
–“ Söyleyemedim Berfu. Yapamadım ”
Gözlerini kapatıp başını salladı. Gözyaşları oluk oluk akarken alt dudağını ısırdı sertçe. Hıçkırmayacaktı. Ağlamadan duramıyordu karşısında ama o kadar zayıf olmayacaktı. Yanaklarını çarçabuk silip derin bir nefes daha aldı.
Bin bir ima taşıyan bir tebessümle baktı hüzünbaz renklerin dans ettiği gözlerine. –“ Sana inandım. Ben sana her zaman inandım Ayvaz. Günlerce, aylarca, yıllarca en çok sana güvendim. Ben ilk defa hayatımda birine gözü kapalı güvenmek istedim anlıyor musun? ” Sol yanağında yeniden yol bulan damlaya değdi elinin tersi. Sonra aynı eliyle onu gösterdi.
–“ Sen ne yaptın peki? Sen ne yaptın! ” Hıçkırıkla karışık güldü. –“ Bana yalan söyledin. Hayatımın en büyük gerçeğini sakladın benden. Benden beni sakladın Ayvaz. ”
Gözlerini kapatıp dişlerini sıktı. Çenesinde zıplayan damar çok şey ifade ediyordu. Ona o kadar kızgındı ki. Keşke bununla sınırlı olsaydı, keşke öfkesi geçtiğinde her şeyi unutup yeniden başlayabilseydi. Ama kırgındı. Her bir hücresiyle, bütün zerreleriyle asırlarca kırılmıştı. Parçalarını toplamaya hiçbirinin gücü yetmezdi.
–“ Böyle olmasını istemezdim Berfu! İnan ”
Yumruklarını sıktı ayalarında acıyı hissedene kadar. –“ Bana Berfu deme. ” İşte bu kez sesi daha önce ona asla kullanmadığı kadar sertti. Gözlerindeki kıvılcımlar ilk defa Ayvaz’a çakıyordu. Ve mutlaka o da onu daha önce hiç böyle görmemişti. Birkaç günde ne kadar da değişmişti, birkaç saat içinde nasıl da eskimişti.
Şaşkınlıkla dondu çenesine giden eli. –“ Berfu… ” diye mırıldandı yeniden. İnanamamış gibiydi ki bu ne kadar ironikti.
–“ Bir daha sakın bana Berfu deme. Berfu öldü Berfu yok… ” Başıyla onayladı ve iki yana sallarken –“ Ayvaz da bitti ” dedi.
–“ Berfusuz Ayvaz'ın yaşayabileceğini mi düşünüyorsun? Ayvaz'ın o dakikada yaşayan bir ölüden farkı kalmaz ki ”
Gözlerini kapatıp açtı. Göğsünün ortasına biri gelip de yumruk atmıştı sanki, öyle bir acı hissetmişti.
–“ Tek bir sorum var Ayvaz. ”
–“ Bak… ”
Soru istemediğinin farkındaydı ama bilmesi gerekenler vardı. Yolunu çizmek için anlamak zorunda olduğu şeyler vardı. –“ Lütfen… ” diye fısıldadı. Onu duymamazlıktan geldi.
–“ Ne zamandır biliyorsun bunu? ”
Buruk bir tebessümle saçlarını karıştırdı. –“ Zaman kavramı ben de fazla karışık işliyor. ”
Gözleri kendiliğinden kapanırken başını salladı bugün bir kez daha. Aklına yaşananlar düşmüştü yeniden. İçini acıtıyordu, kalbini parçalıyordu. Şu anda bile aynı acıyı hissetmeye başlamıştı.
Bütün yalanlarla avuçlarında toparlanarak üzerine yığılıyordu. Bütün dertlerin, kederlerin altında eziliyor, tükeniyordu. Yok oluyordu.
Kendi kendine güldü. Zaten yoktu ki.
Elinin dışını burnuna bastırdı ağlamamak için zor tutuyordu kendini.
Kulaklarını tıkadı ani bir ihtiyaçla. Ayvaz iki kolundan tutup çekti onu.
–“ Berfu iyi misin? ”
Kendini kaybetmişti ya da yakında olacak olan buydu. Kollarını geri çekerken gözlerini açtı. –“ Evet, evet… İyi olabileceğim kadar iyiyim Ayvaz. ” Yüzünü sıvazladı.
–“ Konuşabiliriz. ”
Garip bir kahkaha attı. –“ Konuşmak istediğimi de nereden çıkarıyorsunuz ki? Sizinle neden konuşmak isteyeyim ki? Yine yalanlar söyleyin diye mi? Beni kandırın diye mi? ” Kollarını iki yana açıp haykırdı.
–“ Artık size nasıl inanabilirim ki? ”
Ellerini onunkilerin üzerine bıraktı yavaşça. Ardından iki elini birleştirip avuçladı. Gözleri en az onunkiler kadar bulutluydu. Onlar acılarını paylaşmak varken birbirlerinin acıları olmuştu. Ona sarılıp ağlamak istiyordu. Ama yapmayacaktı. Bu kez değil.
–“ Seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun. Biliyorsun değil mi? ”
İçini çekti defalarca.
Siz benim sizi nasıl sevdiğimi bilmiyorsunuz ama. Beni ne kadar yaraladığınızı, nasıl yok ettiğinizi göremiyorsunuz. Siz beni benim sizi sevdiğim kadar sevemiyorsunuz. Sevememişsiniz. Belki de en çok bu öldürüyor beni Ayvaz. En çok bu…
–“ Hayır. ” Dedi yavaşça. Ellerini geri çekerken ayazda kalmış gibi titrediler.
–“ Artık hiçbir şey bilmiyorum. Ve artık sizi görmek istemiyorum. ”
Dudakları sıtmalı gibi kıpırdarken kaşlarını çattı. –“ Çok ciddiyim Ayvaz. Gideceğim ve bir daha sizi görmeyeceğim. Bana bunu vermek zorundasınız. Hayatımı aldıktan sonra yeni bir tane kurmama müsaade etmelisiniz. ” Derin bir nefes alıp gürültüyle verdi.
–“ Ve bu kez içindekileri ben seçeceğim. Sizin kurup oynattığınız bir ömür olmaktan çıkıp benim istediğim insanlarla dolacak. ”
Ellerini birleştirip bakışlarını onlardan ayırmadı. –“ Ve içinde ben yokum. Öyle mi? ”
Ne kadar acıydı ki öyle olmalıydı. –“ Evet. ” Dedi kendine dahi yalan söyleyerek.
–“ Bundan sonra adınız geçmeyecek hayatımda. Duygularımda bile… ”
Ne büyük bir yalancıydı. Ona bakarak nasıl da uydurmuştu. Hayır, gerçekten öyle düşünüyordu. Bunu başarmalıydı. Ama o hâlde neden içi bu kadar yanıyordu? Kalbi niye böylesine kanıyordu?
Ayvaz’ın yüzündeki ifade neden gitmiyordu gözlerinin önünden? Neden?
|
0% |