Yeni Üyelik
21.
Bölüm

Bölüm 20

@writerladyy

 

 

 

••••••••

 

 

Bölüm 20

 

*Ayvaz'ın dilinden..

 

“ Ayvaz… ” dedi yavaşça.

 

–“ Onunla konuşmanı istiyorum. ”

 

Şaşkınca güldü.

 

–“ Anlamıyorum. Neden? ”

 

Bakışlarını kaçırdı hızla. Nasıl söyleyeceğini bilemiyor gibiydi. O ise aşırı bir merakla sarılmıştı adeta. Kavrayamıyordu, konduramıyordu. Neler oluyor bilmiyordu. Onun bilmediği ne vardı?

 

–“ O çok acı çekti aslında. Ama yine de umutluydu, hep umutluydu. Biliyorum ki hâlâ öyle. Her şeye rağmen… Ama artık bunu kendine yapmamalı. Çok üzülüyorum Ayvaz. ”

 

Anlamaya çalışarak salladı başını.

 

–“ Hülya teyze ben… ”

 

Elini kaldırdı. –“ Anlatacağım. Ama nasıl gireceğimi bilemiyorum. ”

 

Başını sallayıp sustu. Berfu’ya çok acı veren olayı ya da kişiyi koyamıyordu zihnine. Hem neden? Umudu neyeydi ve neden bitmeliydi? Ne bitmeliydi?

 

–“ Bununla yaşayamayacağını o da biliyor. Ama ısrar ediyor. Bak ben aslında bunu yapmak istemezdim. Ama bilmen daha iyi olacak. Ona yardım et Ayvaz. Artık bitirmesine yardım et. ”

 

Alına üşüşen anlamlar gerçekliğe varmak için çıldırıyordu. Hayal gücü zihnine işkence ediyordu. Konunun onunla ilgisini düşündükçe içinden çıkamıyordu.

 

Kabul edemiyordu. Konduramıyordu.

 

Nefesini tutup huzursuz çırpınışlarla bekledi. Söylemek istediği şey ona daha büyük acılar bağışlıyordu aynı anda. Umutla sızı cenk ediyordu.

 

O Berfu çok acı çekti diyordu, acı anlam kazanıyor ete kemiğe bürünüyordu. Acı varlığını deliyordu. Gözleri ferini yitiriyordu ışığın sarsıcılığında.

 

–“ Ama nasıl? ”

 

Sesi ona bile yabancı geldi. Ona bile fazla acınası… Onun acıları son bulacaksa her şeyi yapabileceğini biliyordu. Sadece ne yapması gerektiğinden habersizdi umutsuzca. Ona şunu yapmalısın demesi yeterliydi. Yapardı.

 

Hülya teyze ıslanan yanaklarını kuruladı. Nefesi ciğerlerine az gelirken yutkunmaya çalıştı. İlk defa böylesine boğucu bir havanın koynundaydılar ikisi. İlk defa yakıyordu oksijenlerini.

 

Aynı anlarda Berfu’nun hayali canlanıyordu yeniden gözlerinin önünde. Ağlıyordu durmadan. Kalbi sıkışıyor, içi parçalanıyordu. O ağladıkça Ayvaz dağılıyordu. Mahvoluyordu. Kahroluyordu sancısının izdüşümünde.

 

O Berfu daima gülsün derdine düştükçe ruh ikliminin yağmurlu havasını haykırıyordu birileri. Ayvaz o mutlu olsun istedikçe olamıyor diye sarsıyorlardı onu.

 

Her şeyden önceydi onun istekleri. Bunu istiyorsa buna alışmalıydı belki. Eğer eksikliği Berfu'ya bu kadar acı veriyorsa Hülya teyzenin istediği yardıma razı olabilirdi. İntihar eylemine kalkışan hücrelerine kulak tıkayıp ama o mutlu diye kalbini avutabilirdi.

 

Bu onu öldürürdü belki ama onun için bunu da sineye çekerdi.

 

İçini çekip gözlerine baktı Hülya teyze.

–“ Sen ona bunun daha iyisi olduğunu anlatırsan inanır. ”

 

Başını iki yana salladı huysuzca. –“ Zaten inanıyor. ” Bunu dile getirmek o kadar ağırdı ki kelimeleri bile kendilerini taşıyamadı.

 

Titrek bir tebessüm peyda oldu ıslak yüzünde.

 

–“ Seni buna inandırmış sadece. Berfu muhtemelen bunu istemiyor. Neden öyle dedi bilmiyorum. Ama o istemiyor. ”

 

Derin bir nefes alıp oksijene boğdu kavrulan ciğerlerini. Sözleri içine su serperken ondan asıl istediği şey iyice karıştı. Bunu istemiyorsa neden böyle yapmak zorundaydı bilemiyordu.

 

–“ O zaman yapmasın. ” Dedi haklı olduğunun bilincinde.

 

Başını eğip salladı Hülya teyze.

 

–“ Kaçmaya çalışıyor sanırım. Kurtulmak için çırpınıyor. Başka biri de onu mutlu edebilir Ayvvaz ”

 

Dişlerini sertçe sıkıp devam etmesini bekledi. Berfu bunu istemiyorsa buna imkân yok diyemedi.

 

–“ Ben buna inanıyorum. Hem baksana Berfu istiyor ama emin olamıyor. Hastalıklı bir aşk onunkisi… Yiyip bitiriyor, öldürüyor kızımı. ”

 

Aklı daha da karışırken kaşlarını kaldırdı. Kaburgalarına çöken ağırlığa rağmen konuşmayı denedi burukça.

 

–“ Demin istemiyor dedin sanıyordum. ”

 

–“ Başkasını istemiyor. ”

 

Yüzünü buruşturdu gülmeye çalışırken.

–“ Hülya teyze, ne demek istediğini gerçekten anlayamıyorum. ” İki gündür o kadar doluydu ki hiçbir şeyi mantık çerçevesine oturtamıyor.

 

Dolu gözlerini onunkilere dikti. Yalvarır bir ifade vardı ki içini acıtıyordu. Benim annem beni bu kadar düşünmüş müydü acaba herhangi bir zaman diliminde? Diye geçirdi içinden.

 

–“ Berfu uzun zamandır sancılı bir aşkın koynunda büyüyor. ” Dedi yavaşça. Bunu dinlemek istemiyordu. Bunu dinleyerek devam etmek de istemiyordu. Daha o adama kinini hazmedememişken birine daha katlanamazdı.

 

–“ Ama olmaz, olmuyor, olmayacak. Ona olmazlığını sen anlatmalısın. Beni dinlemiyor, kimseyi dinlemiyor. Ama sen olmaz dersen inanır. Sen unut dersen unutur. En azından daha güçlü dener. Belki başarır. ”

 

–“ Neden? ” dedi çıkmayı reddeden sesiyle.

–“ Neden ben? ”

 

Gözlerini kapatıp gözyaşlarına izin verdi.

 

–“ Çünkü o seni seviyor Ayvaz. Benim kızım kendini bildi bileli aşık sana. ”

 

 

***

 

 

Hayat yaşanmışlıklara eklenen anlarla doluyordu. Ömür bizim dışımızdakilerle mi yürüyordu önümüzde? Ruh bedene anlam katma çabasında ise hangimiz ruhumuza bakıp karar veriyorduk ki seyrimize? Kimse sormuyordu. Kimse ne istediğinize bakmıyordu çoğu zaman.

 

Kendi çabasında, kendi ertesinde sürülen yaşamlara gebeydi zaman.

 

İki elini bir kez daha yüzüne kapatıp soluklandı. Ciğerlerine dolan hava dahi bir tek sancıya neden oluyordu. İçindeki her his dışarı çıkmak için çırpınıyordu.

 

Karışık bir ruh haleti engel oluyordu kendini tanımasına. Geç kalmışlığı acımasızca çarpıyordu o anlarda suratına. Boğazına kadar taşanları geri itmek ölüm gibiydi bu akşam.

 

Hülya teyze kendi dolmuşluğunda konuşurken ona neler bahşettiğinden habersizdi. Karanlığı kabul etmiş hatta ıssızlığını kanıksamış birine kandiller yakmaktı yaptığı. Hayır, bu birden mutluluğa boğmaz adamı. Önce soluksuz bırakır. Sonra kelimelere dökmesi imkansız bir sancı dolar bütün boşluklara. Sıkılan, dağılan, yanan hücreleri bunun anlamını zikrediyordu hâlâ aklının kıskaçlarında.

 

Hülya teyzenin sesi dolanıyordu hâlâ kulaklarında. Dişlerini sıkıp avuçlarını önündeki yarım duvara vurdu. Gecenin karanlığı bile aydınlık geliyordu olmaz sandıklarının olurluğunda. Ama sevinçten çok acı demleniyordu yüreğinde.

 

Geçmişe baktığında dolup taşıyordu. Geçmişi düşündükçe kahroluyor, mahvoluyordu. Berfu'nun her gözyaşında, her dağılışında asıl sebep olduğunu düşündükçe katlanamıyordu kendine. Kendine öfke biliyordu, diş biliyordu göğsündeki sancıyla.

 

Hangisi daha kötüydü? Berfu başka birini sevdiği için ondan nefret etmek mi, onu bu kadar üzenin olduğunu bilirken kendinden nefret ediyor olmak mı?

 

İşin içinden çıkamıyor, sakin bir limana varamıyordu. Hülya teyze o seni seviyor diyordu, sevmek anlam kazanıyordu. Aşk yeniden şekilleniyordu hayal dünyasında. Ama sevinçle, umutla çırpınmaya başlamışken kalbi zihni ona durmadan geçmişin tozlanmış sahnelerini hatırlatıyordu. Tozlarını alıyor ve bir bir bırakıyordu gözlerinin önüne.

 

Berfu'nun gözlerinde gördüğü, notalarında duyduğu her ayrıntıyı ona yoruyordu. Bakışlarındaki hüzün içini oyuyordu. Gözlerinin önünde…

 

Peki, o daha önce nasıl farkına varamamıştı? Neden?

 

Bunun tek mantıklı açıklaması, tek sebebi beliriyordu sonra zihninin kurak kalmış yanlarında. Cevabını en iyi o biliyordu.

 

Çoğu insan nefes almayı sevdiğini bilmez mesela. Bihaber kaldığı en önemli olgudur soluğu. Herkesi, her şeyi sevdiğini sanır da nefesini sevdiğini anlayamaz. Tek bildiği onsuz olamayacağıdır. O olamadan yaşayamayacağını kavrar bir tek. Bir an uzak kalsa nefesinden, tek bir an bulamasa tükenir. Sevdiğini anlayabilmesi ise yalnızca kaybetmeye yaklaşmasına bağlıdır belki de. Boğulmak üzereyken aslında onu ne çok sevdiğini görür insanoğlu. Nasıl onun için yandığını… Bazen geç kalır, çok geç kalır bunun bilinciyle devam edebilmek için yaşamaya. Onunla sevdasını duyarak yaşamaya… Kaybeder, yitirir. Arkasından da fazla devam edemez zaten yaşamının seyrine.

 

Ya da bir ihtimal onunla kendini anlamış olarak yaşar her nefes dönümünde.

 

İşte Berfu onun için nefes gibiydi. Her gününde, her anında onunlaydı. Eğer birisi nefes gibi işlemişse içinize onu söküp atmaktan bahsetmek yersizdi. Ama asıl önemli olan orada olduğunu fark etmekti. İşte o asıl buna geç kalmıştı? Acının miladı burada başlıyordu iklimi kışa dönmüş gönül çayırlarında.

 

Ve o onunla nefes alıyor olduğunu görüyordu kapalı bakan gözlerinin ışığa doyduğu o günün karanlığının gerisine gizlenmiş aydınlıkta.

 

Ama aslına bakarsak o şanslılardan oluyordu her halükarda. O daha gitmeden biliyordu onsuz olamayacağını. Ama kaybetmeden aşkını da anlamış bulunuyordu.

 

****

 

Loading...
0%