@writerladyy
|
••••••••
Bölüm 24
Evet, o gün ettiği teklifi kabul etmemişti. Her hücresi onun için yanıp tutuşurken hayır demişti. Gözlerinin içine bakarak hem de.
–“ Hayır mı? ” diye bir tepki göstermişti o da ona doğal olarak. O da ses tonunu düz tutarak hayır cevabını vermişti tekrardan. Ve hiçbir şey söylemeden gitmişti oradan. İzini kaybettirmişti geride hiçbir şey bırakmadan adeta kaybolmuştu. Taa ki bir gün gelen telefonla dünyası başına yıkılmıştı ve kendini hastanede bulmuştu. O haberi almasından sonrası yoktu onda. Nasıl geldi ne ara yanına gelebildi, bilmiyordu. Neyse ki bir şey olmamıştı ona. Olsaydı kendini hiçbir zaman affetmezdi.
Gözlerini açar açmaz ilk kendisini görmesini istemişti. Belki o onu görmek istemeyecekti ama o yine de gözünü açana kadar hastane koridorunda beklemişti. Hiçbir yere gitmeden. Kaç gündür ağzına bir lokma bir şey atmamıştı tüm ısrarlara rağmen. Canı yemek istemiyordu hele ki sevdiği adam içerde cansız bir şekilde yatarken.
Eliyle gözünden akan yaşları silerken titrek birkaç nefes çekti içine. Az önce heyecandan duyamadığı sesleri şimdi daha rahat duyuyordu.
- Bu ses nedir? Diye sordu merakını gidermek için
- Ayvaz Bey’in kalp atışlarını, tansiyonunu, nabzını takip ettiğimiz makinanın sesi. Kulağınıza gelen düzenli “bip” sesleri Ayvaz Bey’in kalp atışlarının normal olduğunun bir göstergesi.
“Hayır” diye inledi içinden Berfu. Böyle değildi Ayvaz'ın kalp atışları. Bu kadar yavaş, bu kadar tek düze değildi. Başını göğsüne yasladığı zaman kulağına gelen kalp atışları o kadar güçlüydü ki, ya da elini kalbinin üzerine koyduğunda hissettiği çarpma… Avucunun içinde hissetmişti sevdiği adamın kalbini. Normal değildi bu...Bu kadar güçsüz değildi Ayvaz'ın kalbi...
- Ben… elini tutmak istiyorum...
Elini tutarsa belki bildiği, alışık olduğu kalp atışlarını duyabilir, hissedebilirdi Ayvaz'ın.
- Tabii ki, tutabilirsiniz.
- Ya.. Canını acıtırsam...
Berfu titreyen elini yavaşça uzatırken içinden geçeni söyledi hissettiği korku ile.
- O sizi o kadar hissetmiyor olacak, korkmanıza gerek yok.
- Elinde ki yaralar peki?
- Birkaç kesik sadece
Hemşirenin söylediği şeyle Berfu bir an için nefes alamadı. Az öncekinin aksine gözyaşları bu defa daha hızlı süzülmeye başladı yanaklarından. Onun yüzünden burada, bu soğuk odada yatıyordu Ayvaz. İlişkilerine sahip çıkmadığı, güçlü olamadığı için. Başka insanların aralarına girmelerine izin verdiği için sevdiği adam her yeri yara içinde kendini bilmez bir şekilde yatıyordu bu yatakta. Bir insan kendinden nefret edebilir miydi? Berfu ediyordu… Ayvaz'a bunları yaşattığı için kendinden nefret ediyordu.
Kendisiyle hesaplaşması sürerken saniyeler içinde elinin altında hissettiği sıcaklıkla irkildi. Ne olursa olsun, ne durumda olurlarsa olsunlar yine bütün bedenini ısıtmaya yetmişti bu dokunuş. Aynı anda küçük bir hıçkırık döküldü dudaklarının arasından.
Zor duruyordu ayakta ama dayanmalıydı. Ayvaz ile geçireceği beş dakika içinde hiçbir olumsuzluğa izin veremezdi. Diğer eliyle gözyaşlarını sildikten sonra iki elinin arasına aldı Ayvaz'ın elini. Birkaç kez yutkunup boğazını temizledi konuşmaya başlamadan önce. Ağlayarak konuşmak istemiyordu. Ayvaz'ın istediği gibi güçlü olduğunu kanıtlamak istercesine dikleştirdi titreyen bedenini.
“ Özür dilerim… Her şey için… Seni yüzüstü bıraktığım için, başkalarını aramıza soktuğum için, güçlü olamadığım için, senin aşkına güvenmediğim için… seni üzdüğüm için… sana yaşattığım bütün acılar için… özür dilerim...
Birlikte olmaya başladığımızdan beri ne kadar çok özür diledim değil mi senden? Hep özür dileyecek bir şey yaptım, hep kırdım seni… ama… sen hep yanımdaydın benim...her defasında affettin beni… bırakmadın, vazgeçmedin… benim gibi kaçmadın… ”
Konuşmaya başlamadan önce akmasına izin vermediği yaşlar tekrar süzülmeye başladı yanaklarından. Günlerdir boğazından gitmeyen yumru yine belli etti varlığını. Yine de susmadı Berfu, küçük bir nefes arası aldıktan sonra konuşmaya devam etti.
“ Biliyor musun bu akşam sırf sen geleceksin diye kabul ettim o yemeğe gitmeyi. Az önce söylediklerimi yemekte söyleyecektim sana. Bir şans daha isteyecektim senden. Verecek misin bana o şansı? Eskisi gibi yine sevecek misin beni? Ben… seni çok seviyorum… Öyle çok seviyorum ki… Bu bu nasıl anlatılır bilmiyorum… Ben, sen olmadan nefes alamıyorum… sesini duymadığım zaman içimde koca bir boşluk oluşuyor… bana dokunmadığın, sarılmadığın zamanlarda üşüyorum… eksiğim… bir yanım eksik ve o eksik olan yarımı tamamlayacak tek kişi sensin… Beni bırakma!... Çünkü ben seni bırakmayacağım! ”
Hemşirenin omuzuna dokunmasıyla artık gitme vaktinin geldiğini anladı Berfu. “Anladım” dercesine başını salladıktan sonra son bir şey daha söylemek için araladı dudaklarını. O ana kadar aklında olmayan bir şey, söylediğinde kendisinin de belki şaşıracağı bir şey...
“ Şimdi gitmem gerekiyor… Doktor’un verdiği süre doldu ne yazık ki… iki gün burada kalman gerekiyormuş… iki gün daha ayrı kalacağız sadece… ondan sonra bir daha hiç ayrılmayacağız… Ben bir karar verdim… Sonucu ne olacak bilmiyorum ama deneyeceğim. Seni çok… çok seviyorum ”
Hemşirenin bir kez daha omuzuna dokunmasıyla bir adım geriye gitti ellerinin arasındaki eli bırakamadan. Günlerdir ilk defa ısınmıştı elleri ve şimdi Ayvaz'ın elini bıraktığında tekrar buz gibi olacaktı biliyordu.
❝ Senin kimselere göstermediğin, benden başka kimselerin bilmediği bir halin var ya, ben en çok o halini, ben en çok o haline.❞
***********************
Doktorundan uyandığı haberi almasıyla dünyalar onun olmuştu, sevinçten ona bile sarılmıştı. Sonradan arkadaşları söylemişti. İçeriye girmeye cesaret edememişti ama. Kapının önünde kalakalmıştı.
İlerleyen zamanda kimsenin olmamasıyla ayaklanıp da içeriye adımını atmıştı. Solgun bir hâlde sereserpe yatıyordu. Yüzü yara bere içindeydi. Yatağın ucuna oturup da elini yüzüne koyup da yavaşça okşamıştı. Onu bu hâlde görünce içi parçalanmıştı. Sapasağlam karşısında duran adam ne hâle gelmişti. Elini ellerinin arasına alarak yarım şekilde yanına uzanmıştı. Birkaç dakika öylece kalmıştı. Gözünden akan yaşları silerek ayaklanmıştı. Koltuğa geçip de gözlerini bir saniye üzerinden ayırmadan uyanmasını beklemişti. Evet, gitmeyip o uyanana kadar beklemişti.
Kirpikleri aralanıp da gözkapakları yavaşça yukarı doğru kalkarken yüzünde gülümseme oluşmuştu. Uyanmıştı, ona geri dönmüştü. Bırakmamıştı gitmemişti bir yere. Oturduğu yerden kalkarak yanıbaşına gitmişti. Gözleri onunla buluştuğunda bir şey demeden öylece bakmıştı gözlerinin içine. O gözlerde kendini arıyor gibi dikkatlice.
–“ Selam ”
Söylediğini idrak etmesiyle şaşırmıştı. Selam, demişti çocuğa. Başka bir şey diyemedin mi? Cevapta vermedi zaten öylece yüzüme bakıyordu. Hafızasını mı kaybetti ki acaba? Beni unutmuş olamaz değil mi? Unutmuş mudur? Unutamaz!
Bakışlarını gözlerinden kaçırarak etrafına bakınmıştı. Daha sonrasında kendi üzerine çekmişti. Ellerindekilerine bakarken söze girmişti yine ve “ kaza yapmışsın nasıl olduğunu hatırlıyor musun? ” diye sormuştu. Çok güzel aferin sana Berfu. Eline değmişken oturup da anlatmasını bekle istersen ayrıntılı şekilde. Ameliyattan yeni çıkan birine ne de güzel sorular soruyorsun öyle! Aferin kızım sana!
Adam, sorusunun üzerine donup gitmişti. Bakışlarını bir noktada kitleyip de derin düşüncelere dalmıştı. “ Hatırlıyorum ” demişti düz bir şekilde derin düşüncelerden çıkarken.
–“ Yani hafızamı kaybetmedim merak etme gayet net hatırlıyorum her şeyi ” beyninin içinden geçenleri nasıl bile biliyordu anlamış değildi o mu sesli düşünüyordu acaba?
–“ Burada kalmak zorunda değildin.. Madem gerekiyor, başımda bekleyecek biri bulunabilirdi.. ” demişti onun sessizliğinden istifade sert bir şekilde.
Gözlerine birden dolan yaşları engelleyemedi. Ama hemen başını yukarı kaldırıp kendini tutarak, onların akmasını önleyebildi.. Yüzü iyice kızarmıştı ve çok üzülmüştü, böyle demesine.. 'Yeter artık' diye düşündü.. Ayvaz'ın ona karşı bu kadar soğuk olmasına dayanamıyordu. Şimdi deminki hüzünlü haline, bir parça da kızgınlık karışmıştı. Kararlı bir sesle konuştu:
–“ Burada zorunlu olduğum için kalmadım. Buradayım, çünkü burada kalmayı istedim. Ayvaz uyanana kadar başında bekleyeceğim dedim. Ben, Berfu, kendim böyle istedim.. Ben dedim anladın? Böyle olduğunu anlaman için daha başka açıklama gerekiyor mu? ”
Ayvaz şaşırmıştı. Yukarı kaldırdığı ve dik tutmaya çalıştığı güzel başına, akmaya hazır yaşlarla dolmuş gözlerine baktı.. 'Yoksa..' diye düşündü.. Ama öyle inanılmazdı ki bunu düşünmek.. Yine inanmaz gözlerle baktı.. Bu sefer soğuk değil, umut etmeye korkar gibi hafif çıktı sesi:
- “ Neden? Yani neden istedin bunu? ” Elini sargısına götürdü.. “ Hastayım, başım yaralı diye mi? ”
Ayvaz'ın uzak halinin birden kaybolduğunu, yine o aşık gözlerle bakan Ayvaz'ın geri geldiğini görünce, tutmaya çalıştığı gözyaşlarını bıraktı.. Sevdiği adam Ayvaz, her ne yapmış olursa olsun, onu sevmekten vazgeçmemişti. Uzak durma isteği bile, bir tek sözüyle kırılıveriyordu.. İşin tuhafı, onun, aşkı karşısındaki bu görüntüde güçsüzlüğü, artık hiç zaaf gibi gelmiyordu.. Çünkü biliyordu, tıpkı kendi gibi Ayvaz'ın sevdası da onun gücünün bir parçasıydı, güçsüzlüğünün değil.. Onun heyecanla bakan gözlerini daha fazla bekletmek istemedi. Elini uzatıp, Ayvaz'ın biçimli ellerinden birini avucuna aldı. Diğer elini de üstüne kapadı ve öylece tutup yanağına dayadı. Gözlerini Ayvaz'a dikerek konuştu:
–“ Hayır.. Başın yaralı diye değil.. Sadece, yaralı ya da yarasız, bu başın sahibinin artık hep yanında olmak istediğim için.. ”
****
|
0% |