@writerladyy
|
••••••••
Bölüm 26
“ Neden buradasın? ”
Duyduğu sesle donakalacağını sanırken bir anda sesin geldiği yöne döndü. Kendini Ayvaz'a bakarken bulmuştu tabii ki. Şaşkın görünüyordu, onu burada görmeyi beklemediği açıktı. Aynı zamanda da kırgın ve gergin görünüyordu. Ve nasıl söylesem öyle haklıydı ki… Bu da onu korkutuyordu çünkü hiçbir sorusuna cevap veremeyeceğini biliyordu, en azından dürüstçe.
“ Cevap vermedin. ” dedi soğuk bir ifadeyle.
“ Vermedim… ” diye başladı ama devamını getiremedi. Sesi titremişti. O da bunun farkındaydı.
“ Neden buradasın? ” dedi bir kez daha.
Bir iki kez yutkundu. Ne diyebilirdi ki? Ona cevap veremeyeceği açıktı. Karşısında öylece dikiliyordu, gözlerini yere sabitlemişti. Ve saniyeler uzadıkça uzuyordu ama ondan ses çıkmadığı gibi Ayvaz'dan da ses çıkmıyordu.
Sonunda bir cesaret başını kaldırıp ona baktığında ona bir iki adım yaklaşmış olduğunu gördü. Bu onu her şeyden çok korkutmuştu. İki adım geriledi ve az daha şifonyere çarpıp düşüyordu. Daha fazla gerileyemedi ve şifonyere yapışık vaziyette kaldı.
Bu hali onu eğlendirdiğinden mi bilinmez ama daha neşeli görünüyordu. Gözlerinde yakaladığı muzip pırıltılar her nedense ona konuşma cesareti verdi.
–“ Ben senden özür dilemek istemiştim sadece, dün gece için. ” dedi hızlı hızlı.
–“ Aşırı tepki verdim, sen sadece bana yardım etmeye çalışıyordun. Ve gerçekten çok yardımcı oldun. Bu nedenle de teşekkür”
Gitmek için hamle etti ama onu durdurdu. Şimdi o kadar yakınındaydı ki nefesi yüzüne çarpıyordu. Bu ondan kaçmasını kolaylaştırıyor muydu, hayır. Peki bu ondan kaçmasının nedeni miydi, evet!
Ne yapacağını bilemeyerek bekledi bir süre. O da ne yapacağını pek bilemiyor gibiydi. Kolunu bıraktı ama uzaklaşmadı.
–“ Odamı karıştırıyordun. Bana bir açıklama borçlusun. ” dedi ummaya cesaret edeceğinden daha yumuşak bir sesle.
–“ Değilim. ” dedi neye itiraz ettiğini bile tam olarak anlayamadan. Değildi, değil miydi? Bilmiyordu. Nefesi ve kokusu algısını bulanıklaştırıyordu.
–“ Evet, borçlusun. ” gibi bir şey dedi gözlerine bakarak. Söylediği kelimeleri tam olarak idrak edemiyordu.
–“ Bence sen bana bir açıklama borçlusun. ” dedi mırıldanarak. Duyulduğundan bile emin değildi kendisi.
Her nasılsa onu duydu ve soru sorar gibi bir ifadeyle ona baktı. Bilgisayarını işaret etti başıyla. Onun fotoğraflarının olduğu klasör açıktı hâlâ.
–“ Ben sana açıklamamı o akşam yaptım zaten. ” dedi sakince.
Gözleri mavinin çok açık bir tonuydu, bunu daha önce fark etmemişti. Sakin bir gökyüzü gibiydi. Sarı kirpikleri de günışığı gibi. Güzel bir manzara resmini çağrıştırıyordu. Güzel ve huzur veren bir manzara…
–“ Gerçekten neden buradasın Berfu? ” diye sordu ona.
Senden özür dilemek için, diyemedi. Oysa bu doğru bir cevap olurdu ama soruyu sorarken ki ifadesi, onun sorduğu sorunun cevabının bu olmadığını düşündürmüştü ona.
Gerçekten neden buradaydı? Ondan özür dilemek için gelmemiş miydi? Yoksa bu bir bahane miydi? Ona aşırı tepki verdiğini düşünerek suçluluk duyması onunla konuşmaya cesaret edebilmesine sebep olmuştu. Bilinçaltında, onu görmek için kendine izin vermesine neden olacak bir bahane mi üretmişti?
Ne için? O. Onun için. Özür dilemek için değil, sadece onun için. Çünkü onu görmesi gerekiyordu. Mavi gözleriyle onu delip geçmesine ihtiyacı vardı. Bakışlarına, ona aynı anda bir sürü şeyi hissettirmesine. Onu altüst eden nefesine ve temaslarına. Çok sevdiği kokusuna…
Gözlerine tekrar baktığında bir şey daha fark etti. Onları arkasında bırakıp hiçbir yere gidemezdi. Onları görmediği, ona bakmadıkları tek bir güne dahi katlanamazdı. Onunla konuşmadığı bir gün bile geçiremezdi artık.
Bunun ne anlama geleceğini tam olarak idrak ettiğinde gerçek ona bir kez daha çarptı. Defalarca kez ertelemişti bunu. Üşümeye başladı birden.
–“ Titriyorsun. ” dedi Ayvaz tam da o anda.
–“ Titremiyorum. ” dedi söylediğine itiraz ederek ama bu sırada sesi titremişti. Hâlâ ona bakarak gülümsedi.
–“ Sen de bir şeyler hissediyorsun. Biliyorsun bir şeyler olduğunu, anlıyorsun. ” dedi gözlerinin içine bakarak.
Gittikçe daha da yakınlaşıyordu ve o geriye gidemiyordu çünkü tam arkasında büyük bir şifonyer vardı. Aslında bu doğru değildi yani evet, şifonyer vardı da olmasaydı da Ayvaz’dan kaçabileceğini sanmıyordu. Bu defa, şu anda hissettiklerini hissederken olmaz.
–“ Sana bunu kanıtlamamı ister misin? ” diye sordu nazikçe.
Sessizliğinin onu onayladığı anlamına geldiğini düşünerek ya da bakışlarından cevabı okuyarak dudaklarını onunkilere değdirdi. Tereddütlü ve küçük bir öpücüktü ama etkisi büyük oldu. Bedeni öyle bir titriyordu ki Ayvaz ondan kurtulmak için çırpındığını düşünmüştü sanırım; ellerini sıkı sıkı tuttu.
Sonra dudaklarını onunkilerden ayırdı ama uzaklaşmadı. Hâlâ ellerini tutuyordu. Gözlerini yavaşça açtı.
–“ Bu ilk öpüşmemiz olmalıydı. ” dedi nefesi dudaklarına değerken.
Ne dediğini anlamadan baktı ona. Bu bakışlarının farkında bile değildi Ayvaz. Çekinerek gözlerine baktı. Ne gördüğünden emin değildi ama yavaşça yeniden ona doğru eğildi ve onu bir kez daha öptü. Bu kez tereddüt yoktu. Ve gözleri kendiliğinden kapandı. Kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Aklındaki her şey silinmişti. Bunun böyle bir şey olduğunu hiç bilmiyordu. Hâlâ tüm bedeni titriyordu ama ona karşılık verebildi.
Karşılık verdiğini fark edince ellerini bıraktı. Onu kendine doğru çekip hapsetti. O da kollarını onun boynuna doladı ve uzun zamandır yapmak istediği bir şeyi yapmaya karar verdi. Saçlarına dokundu. Tahmin ettiğinden bile güzeldi. O da ellerini beline koydu.
İtiraf etmesi gerekir ki bu onun ilk öpücüğü gibiydi. Daha önce hiç böyle bir şey hissetmemişti. Böyle bir şey hissedebileceğini hiç düşünmemişti. Şimdi anlıyordu, insanların neden gözlerini kapattıklarını.
Tarif etmesi imkansızdı ama ayakları yerden kesilmişti diyebilirim sanırım. Öyle güzeldi ki… Saçlarına dokunmak, belindeki ellerini hissetmek ve kokusunu içine çekmek… Dudaklarının üzerindeki dudaklarından başka hiçbir şeyin anlamı, önemi yok gibiydi.
Dudakları ayrıldığında alnını onunkine yasladı. O zaman bile gözlerini açamadı.
İkisi de yavaş yavaş toparlandı. Nefes alışverişlerini düzene soktular. Onu hafifçe kendinden uzaklaştırdı. Bıraktığı yerde kaldı, hareket edebileceğini hiç sanmıyordu. Herhangi bir şey söyleyebileceğini de, zaten söyleyebilecek durumda olsa ne diyecekti, onu da bilmiyordu.
O da onun gibi ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilemez bir halde görünüyordu. O da öpüşmelerinin onu bu kadar etkilemesini beklemiyordu anlaşılan.
Söyleyecek bir şeyler bulmaya çalıştı ancak aklındaki tek düşünce Ayvaz'ı ne kadar sevdiğiydi. Bunu söylemeye ihtiyaç duyuyordu resmen. Öyle ki ağzından çıkanlara mani olamadı.
–“ Seni seviyorum… ” dedi ona olduğu kadar kendine de itirafta bulunarak. Bunları sesli bir şekilde dile getirmek öyle güzeldi ki…
Söyledikleri karşısında Ayvaz'ın yüzünün aldığı şekli görmek daha da güzeldi. Bunu bekliyormuş ama beklemeye de cesaret edemiyormuş gibi görünüyordu. Ne hissettiğini ya da ne düşündüğünü nasıl anlayabildiğini merak etti.
Ona tekrar yaklaştığında gözleri parlıyordu. Ona hislerinin gerçek olup olmadığını sormadı. Sadece uzun uzun gözlerine baktı. Sanki bir şeyi anlamaya çalışıyordu. En sonunda aradığı cevabı bulmuş gibi gülümsedi.
***
|
0% |