Yeni Üyelik
33.
Bölüm

Bölüm 29

@writerladyy

 

 

••••••••

 

Bölüm 29

 

–“ Neden öyle bakıyorsun Ayvaz? ”

–“ Nasıl? ”

–“ İlk defa görüyormuşsun gibi. ”

Ayvaz güldü. Gözlerinin içine bakarken gülümsedi sadece.

–“ Neden gülüyorsun? ”

–“ Yok, bir şey ”

–“ Var bir şey, haydi söyle… ”

–“ Uzun zamandır göremeyince insan ilk defa görüyormuş gibi bakıyor ”

–“ Uzun zaman göremesen de ilk görmüyorsun ki neden öyle bakılır ki? ”

–“ Hasretinden ”

–“ … ”

Bir kez daha gülümsedi Ayvaz. Bu gülümseme unuttuğun bir şeyi hatırladığın da yüzünde oluşan tebessümün aynısındandı.

–“ Noldu? ”

–“ Dolunay gecelerinde, yerlere kadar uzun sarı saçlı, ceylan gözlü, ay yüzlü, bembeyaz kıyafetlere bürünmüş, bir bakışıyla aklını alacak, tek sözü ile dilini lal edecek “peri kızları” bekler su başlarında.. Olur da görseniz bile sakın konuşmayın, bir konuşan bir daha ne aklına ne diline mukayyet olamaz. Kırklara karışır, aklınızı yitirirsiniz sonra.. demişti Nanamine çocukken. ”

–“ Seni ilk gördüğümde tıpkı Nanamine’nin bahsettiği peri kızlarına benziyordun; dolunayda, beyaz kazağın, yere doğru uzanan saçların… Ay ışığı yüzünü öyle aydınlatıyordu ki… bir an bir an… acaba… dedim. Acaba gerçekten peri kızı olabilir mi? ”

Anlatmaya başladığında yüzüne yayılan kocaman gülümseme kaybolmuştu. Bunları anlatırken Ayvaz'ın sesindeki tutku sanki en ufak bir kayba uğramadan ona geçmişti. Nefes almakta güçlük çektiğini hissediyordu. Şimdi başka türlü parlayan gözlerini hiç çekinmeden onun derin mavilerine dikip

–“ benimle konuştun ama” dedi fısıltıyla.

–“ Evet ” dedi Ayvaz. Sesi çatallı çıkıyordu.

–“Aklını başından aldım mı peki? ” bu ana kadar Ayvaz'ın gözlerinden bir an bile ayrılmayan bakışları şimdi Ayvaz'ın dudaklarına kilitlenmişti.

–“ Bunun cevabını biliyorsun Berfu ” dedi Ayvaz.

Ve kendine gelmiş gibi geri çekilip kalkmaya hazırlanırken ani bir hareketle elini tutarak;

–“ Dur gitme… Bilmiyorum cevabını, sen söyle ” dedi. Ayvaz büyülenmiş gibi bakarken;

–“ Sen benim aklımı zaten seni ilk gördüğüm anda aldın Berfu ” dedi fısıltıyla.

 

*******

 

Ağır adımlarla ona doğru yaklaşıp tam önünde durdu. Kirpikleri nazlı nazlı kalkarken bakışları yüzünün kıyılarında dolanıyordu. Hafifçe gülümsedi. Kaburgaları dokunma arzusunun yakıcılığıyla doldu yeniden. Çatlayacak kadar ağrıdı sancısıyla.

Sağ elini sol elinin üstüne koydu. Aynı anda nefesini tuttu o da, Allah’ım! Ona dokunması… Küçük, ufacık olsa dahi onu ciğerlerine kadar yakıyordu. Başparmağı usulca elinin tersini okşadı. Sonra yukarı doğru kaldırdı ellerini.

–“ Açı… ” dedi kararan, koyulaşan, buğulanan sesi. –“ Ellerin açısı önemli en başta… Bak.. ” düzeltip istediği hale getirdi. –“ Ne çok aşağıda ne de yukarıda. Böyle durmalı. ”

Ağzını açıp kapattı. Konuşamayacağından emin olduğu halde ne gereksizdi oysa. Başını salladı sadece tutukça.

Diğer elini beline bastırıp kendine doğru çekti onu. Tüm bedeni sıtmaya tutulmuş gibi titrerken bakışlarını kaçırdı. Gözlerine bakmak istemiyordu. Hissettiklerinin yansımasını bulamazsa hayal kırıklığının buz parçalarına basıyor olacaktı, iliklerine kadar aşkla dolduğu tek dansta.

–“ Uzaklık… ” dedi Ayvaz da. “ O kadar uzak durursan aradaki duygu eksik kalır. ”

Aramızda bir duygu mu kaldı ki, diyemedim…

Başını kaldırmadan kaşlarının üstünden ona baktı. Yüzünde anlamları dolup her yeri kaplamış bir ifade geziniyordu. Ciddi gibiydi ama aynı zamanda başka bir şeyden bahseder gibiydi hali.

Müziğin ahengine uyarak sallanmaya başladılar. Buna dans diyorlardı. O kelebeğin ölüm dansını uygun bulmuştu şanına. Son gününün kutsanması… Eğer böyle ölecekse şimdi verse de olurdu canını. Göğsü heyecanını barındıran kalbinin ritmiyle kalkıp inerken ciğerlerini yakan bir nefes daha aldı. O ona bu kadar yakınken, ona dokunuyorken, onu sıkıca sarmışken kokusu başını döndürüyordu. Ne kadar kalmıştı sahi? Kaç dakika sonra bayılırdı? Daha ne kadar kalabilirdi kıskacında kollarının?

Ayvaz yüzünü başına yaklaştırdı yavaşça. Tatlı nefesi tenini okşarken fısıltısı kulağına değil ruhuna işliyordu.

–“ Eğer dans ediyorsan titrememen gerekir. ”

Titrediğini elbette biliyordu. Onun hissettiğini de düşünmemiş değildi. İlk defa başını kaldırıp doğrudan baktı gözlerine. Bakışlarından taşanları değil fazlasına bakıyordu. Hayır, kendini görüyordu. Kendinden akanlar ona varıyor gibiydi. Ya da Ayvaz onu karşılıyordu. Gözleri kendi yaman çaresizliğiyle dolarken alt dudağını ısırdı.

Titreyişim sana olan hislerimin büyüklüğündendir, demek istedi. Titreyişim aşkımın dışa vurumudur.

Ama bunlar için çok erkendi belki. Veyahut o duymaya hazır değildi. Lakin yine de kendini tutamadan düşündüklerini andıran bir cümle döküldü dudaklarından.

–“ Sen bana dokunuyorken buna engel olamam. ”

Ayvaz alnını alnına dayadı o hareket edemeden. “Berfu…” onu sarsan bir ünlem gibiydi sesi. Karmaşık duyguları taşımış acıya yakın bir inleyiş gibiydi.

Aşkı mı anlatıyordu?

–“ Lütfen… ” diye mırıldandı çıkan son ses kırıntılarıyla. –“ Bu gece hiç konuşmayalım. Notalar her şeyi anlatır demiştin. Bu gece kelimelere ihtiyacımız yok. Konuşmak istemiyorum, seninle susmak istiyorum. ”

 

*****

 

****~~~~****

 

Loş ışıklarla bezenmiş, hoş piyano dokunuşlarının insanların kulağında yankılandığı, dans pistinde dışarıdan oldukça çekici görünen bu çift dans etmeye başladı, tüm davetlilerin meraklı bakışları önünde. Ayvaz, siyah takım elbisenin içinde dik duruşu ve keskin bakışlarıyla oldukça asil ve yakışıklıydı. Kollarıyla sardığı lacivert elbiseli esmer kadın ise iri gözleri, dolgun dudakları ve kesinlikle mükemmel olan fiziğiyle baştan çıkarıcı gözüküyordu. Dışarıdan izleyenler için ikisi, kesinlikle harika bir çiftti. Ama sadece onlar için öyleydi…

 

Bütün gün beklediği an gelmişti işte Ayvaz'ın. Kaçacak bir yeri olmadan Berfu'yla eğlenmek çok güzel olacaktı. Üstelik bu kadar da yakınken…

 

–“ Senin rengin Lacivert olmalı. ” dedi sessizce Ayvaz. Berfu’dan gelen sıcaklıkla birlikte hafif hafif savruluyordu bedeni. Kollarında tuttuğu güzel kadına baktı. Sevdiğine…

 

–“ Neden? ” diye merakla sordu Berfu. Cesur sözleri ilgisini çekmişti. Dikkatle Ayvaz'ın gözlerine çevirdi bakışlarını.

 

–“ Çünkü… ” diye başladı Ayvaz konuşmaya. Fısıldıyordu ve sesinde karşı konulmaz bir tını vardı. –“ Çünkü Lacivert gecenin rengidir. Ve sen geceye o kadar çok benziyorsun ki… ”

 

–“ Geceye mi benziyorum? ” Ayvaz derin bakan mavi gözlerini Berfu'dan ayırmıyordu. Şimdi söyleyeceği şeyler onu sinirlendirecek, ne diyeceğini şaşırtacaktı. Ve o, bunu yaparken çok eğlenecekti. Bu yüzden gülümseyerek cevap verdi sevdiğinin sorusuna.

 

–“ Evet, hem de çok. İkiniz de fazla gizemlisiniz mesela. Çokça çekici, biraz kışkırtıcı ve oldukça dehşet vericisiniz. İkinizin de güzelliği can alıcı. ”

 

Hafifçe irkildi Berfu. Ayvaz’ dan böyle şeyler duymak onun alışkın olduğu bir şey değildi. Kendini saran güçlü kollardan rahatsız olduğunu hissetti. Ama saygın bir iş adamıyla dans ediyordu ve dansı bırakamazdı. Derin bir nefes alırken rahatsızlığını Ayvaz'a belli etmemek için çaba sarf etti. Ve kendini rahatlatmak için güldü hafif bir sesle. Bu yaptığı şey Ayvaz'ın yeni oyunu olmalıydı. Gülümsemesi genişledi genç kadının. Alaycı bakışlarla Ayvaz'ı süzdükten sonra konuştu.

 

–“ Senin renginde siyah olmalı o halde. ” dedi. Sesi cezp ediciydi.

 

–“ Neden? ” diye sordu Ayvaz gülerken. Küçük kadınının bu aptal cesareti onun hoşuna gidiyordu. Onu… Etkiliyordu.

 

–“ Çünkü… ” diye başladı söze Berfu. Kollarını biraz daha doladı adamın boynuna. Bu hareketi Ayvaz'ı etkilemek için yapmış olsa da onun kalp atışları da hızlanmıştı. Yine de belli etmeyerek tekrar gülümsedi:

 

–“ Çünkü siyah bütün ışıkları kendinde toplar. Çok bencildir. ” Dudaklarını büzdü şımarık bir edayla. Ayvaz, o dudakları öpmemek için zor tuttu kendini. Berfu'nun sözlerine odaklanmaya çalıştı. –“ Asil görünür. Ama asilliğinin altında derin bir yalnızlık besler. Ne kadar ‘cesur’ görünse de siyah, canı çok yanmıştır. Yani siyah sadece rol yapar. ”

 

Ayvaz hafifçe kıkırdadı bu sözlere. Gülüşünün tınıları müziğin hoş notalarına karışıp genç kadının kulaklarında çınladı. Etkilenmişti. Oldukça hem de… Kollarında tuttuğu küçük kız öylesi güzel, öylesine çekiciydi ki… Karşı koymanın her saniye daha da zorlaştığını hissetmeye başlamıştı Ayvaz.

 

–“ Küçük hanıııımm… ” diye fısıltıyla inledi. Ve bir kere daha güldü sessizce. Bu gülüşlerin nedeni hızla çarpan kalbinin sesini bastırmaktı.

 

–“ Benden daha masum olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? ” dedi imayla. –“ Lacivert masum mudur sizce? Gecenin rengi siyaha dönerken bütün sinsiliği Lacivert’ten miras kalmıyor mu? ” durdu ve derin bir nefes aldı. Ciğerlerine Berfu'nun hoş kokusu doldu. Bir süre bunun etkisinde gülümsedikten sonra devam etti.

 

–“ Berfu…” diye fısıldadı. –“ İkimizde masum değiliz. ” Mavi gözlerinde derin imalar vardı. Okyanusun ortasında yanan bir alevi andıran bakışlarla Berfu'yu süzdü. Genç kadınının yüzünde korumaya çalıştığı ukala ifadeyi görünce yüzüne çarpık gülüşünü yerleştirdi. Ve sesini en çekici tınısına bürüyerek konuştu tekrar. –“ Ama her şeye rağmen, benden etkilenmekten böylesine korkmana bayılıyorum. ”

 

Bu sefer notalara karışan melodik gülüş Berfu'ya aitti. Gülüşü Ayvaz'ın kalbinin ritmini bozacak cinstendi. Biraz daha yaklaştı adama. Ve kulağına fısıldadı yavaşça…

 

–“ Ayvaz… Ben senden hiçbir konuda korkmuyorum ”

 

Tek kaşı havaya kalktı Ayvaz'ın. Ve suratına yine o muzip gülüşü yayılıverdi. Planladığı şeyin neye mal olacağını umursamadan

 

–“ Bunu duyduğuma sevindim. ” dedi ve etrafındaki her şeyi hiçe sayarak kadınının dudaklarına eğildi. Onu o elbiseyle gördüğü andan beri yapmak istediği gibi, kendi dudaklarıyla kenetledi onun dolgun dudaklarını. Ve ilk seferki gibi karşılık beklemeden, yavaşça ve isteyerek öptü.

 

 

 

Loading...
0%