@writerladyy
|
••••••••
Bölüm 30
O an bir şeyler kırılmıştı. Genç adam sesindeki garip havayla konuşmaya başlamıştı. –“ Seni saf sanmıyorum hayatım. Asıl saf olan benmişim. Sana olan sevgimin her şeyi çözeceğini düşünecek kadar körmüşüm. Senin bana hiç inanmayacağını düşünmemişim. Kalbimdekileri anlattığımda bana inanacağını düşünecek kadar da âşıkmışım. Kusura bakma güzel gözlüm ben seni öyle sevmişim ki, gözlerimi her şeye kapatmışım. Senin beni asla kabul etmeyeceğini görememişim. Yaptıklarım yüzünden beni cezalandırmak isteyeceğini beklememiştim. Ama sevgimin büyüklüğüyle her şeyi yoluna koyacağımı düşünmüşüm. Seni bulduktan sonra o kadar sevinmişim ki, bana olan nefretinin büyüklüğünü görememişim. Ah güzel gözlüm ben seni, senin bile anlayamayacağın kadar çok sevmişim. Ama ne yazık ki, bunu sana küçücükte olsa hissettirememişim. Senin de dediğin gibi biz geç kalmışız güzelim. Çünkü bu kadar önyargı ve nefretle bir geleceğimiz olamaz. Hâlâ istediğin hayatından çıkmamsa, bunu yapacağım. ”
Sözlerin tükendiği yerdeydiler. Berfu ondan böylesine bir çıkış beklemediği için donup kalmıştı. Sadece şaşkın bir halde gözlerinin ta içine bakan adama dalıp gitmişti. O gözlerde gördüğü vazgeçmişlikle iliklerine kadar sarsılmıştı. Ne bekliyordu ki, kendi istemişti. O da bunu kabul ediyordu. İstediğine ulaşmıştı. Sevinmesi lazımdı. Ama bunu yapamıyordu. Onun çekiminde lal olmuş kalmıştı.
–“ Sadece şunu bilmeni isterim aşkım. Senden ayrılsam da, seni sevmeye devam edeceğim. Sen buna inanmasan da, kalbim sadece sana ait. Bu saatten sonra onunla yaşaman gerekecek. Çünkü istesem de onu senden alamam. ” Bunlar kapıya yönelmeden ki, son sözleriydi. Eli kulpun üstündeyken de ardındaki kadına bakmadan söylemişti veda sözlerini –“ Hoşça kal bitanem. ”
Yavaşça kapanan kapının ardında kala kalmıştı. O an ilk kez Ayvaz'ın sözlerindeki sevgiyi iliklerinde hissetmişti. Ulaşılmaz gördüğü adam da, onu seviyordu. Ama artık her şey için çok geçti. Ayvaz giderken “ hoşça kal ” demişti. Vazgeçmişti. Kafasında dönen sözler, içindeki tüm sinirlere baskı yapıyordu. Aynı anda da karnında büyük bir acı hissetmişti. Arkasından gitmeye kalkışmıştı ama daha birkaç adım atmadan cansız ayaklarının kurbanı olmuş, dizlerinin üzerine yığılıp kalmıştı.
*****
Ayvaz hızla dönüp Fatma Hanımın elinden pamuk ve tentürdiyodu alırken bir türlü endişelerini kontrol altına alamıyordu. Daha doğrusu bunu denemiyordu bile. Berfu'nun alnında ki saçlarını nazikçe kenara itip yarayı ortaya çıkarırken gerçek anlamda içi acıyordu. Bu o kadar belliydi ki Fatma Hanım dayanamamıştı.
–“ Yarası derin görünmüyor, çok daha kötüsü de olabilirdi. Allah korumuş! ”
O an Ayvaz’ın ihtiyacı olan tek şey Berfu'nun gözlerini açtığını görmekti, teselli filan istemiyordu. Hiçbir şey söylemeden ilaçlı pamuğu Berfu'nun yarasına nazikçe bastırdı, baygın olduğu için Berfu can acısını hissetmiyordu belki ama Ayvaz yine de yüzünü buruşturmadan yapamamıştı ve…
–“ Kahretsin ”, dedi Ayvaz kendisine öfkeli, hırçın, acı çeken bir ses tonuyla.
–“ Nasıl olduğunu bile bilmiyoruz! Bayılıp düşerken mi başını vurdu yoksa başını vurduğu için mi bayıldı? Her şartta benim yüzümden… Asla arkamı dönmeyecektim ona, asla! Delireceğim… Neden, neden ayılmıyor bir türlü? ”
–“ Ilgaz Bey yolda… Yine de ben bir kez daha arayayım onu! ”
Fatma Hanım koşarak odadan çıkarken Ayvaz Berfu'nun ellerini elleri arasına almıştı. Artık ne yapması, ne düşünmesi gerektiğini bile bilmiyordu. Sadece… Bir kez daha onun o güzel yüzüne hastane odasında çaresizce bakamazdı.
–“ Berfu… ”
İsmini taparcasına fısıldayışı işe yaramıştı sanki! Berfu'nun kaşlarını hafifçe çattığını gördüğünde hissettiği heyecan ve mutluluğu ondan başka kimse yaşatamazdı ona!
–“ Berfu… Buradayım ben, yanındayım tamam mı? Sakın zorlama kendini, buradayım! ” –“ Ayvaz… ”
–“ Canım benim ”, dedi Ayvaz bir an gülümsedikten sonra eğilip dudaklarını yavaşça Berfu'nun alnına bastırırken.
–“ Seni bırakmayacağım. Döndün bana bir kere… Artık hiçbir yere gidemezsin. ”
Berfu için o sözlerin ne kadar önemli olduğu konusunda hiçbir fikri yoktu Ayvaz'ın ama Berfu o an elinde ki o kuvvetli, yumuşacık eli yavaşça sıkarken öyle bir duygu yoğunluğu içindeydi ki… Gözlerini araladığında kendiliğinden gözyaşları bulmuştu yolunu.
–“ A-ayvaz. ” –“ Şştt… İyisin, her şey yolunda. ”
Sanki bu Berfu'nun çok umurundaydı! Hızla yerden biraz kalkıp Ayvaz'ın boynuna sarıldığında bir an hissettiği baş dönmesiyle geri yere düşeceğini sandı ama Ayvaz buna izin vermemişti. Kolu sıkıca sırtına dolanırken bir bebekmiş gibi diğer eliyle de başını tutuyordu. Berfu yavaşça gözlerini kapattığında o anın rüya çıkmaması için içinden bildiği bütün duaları sıralamaya başlamıştı. O yanında diye tam olarak rahatlayamıyordu bile. Nihayet ona daha sıkı sarılacak gücü kendinde bulmaya başladığında gözyaşları da daha hızlı akmaya başlamıştı.
–“ Gerçekten gitmedin değil mi? Gitme… Sakın bırakma beni! ”
Heyecanlıydı sesi, tıpkı vücudu gibi sesi de hiç durmadan titriyordu. İçinde o kadar çok şey biriktirmişti ki, kendi bedeninde öylesine çok sıkışmıştı ki artık patlama noktasındaydı. Daha fazla bir şeyler saklayamaz, ona yalan söyleyemezdi. Hatta susamazdı bile!
–“ Söz ver bana! Gitmeyeceğim, de! ” –“ Gitmeyeceğim… Asla gitmeyeceğim. ”
–“ Çok yorgunum ”, dedi Berfu aldığı cevapla biraz olsun rahatlayıp ellerinden birini Ayvaz'ın ensesine doğru kaydırırken.
–“ Endişelenmekten, korkmaktan… Ne yapacağım, diye düşünmekten çok yoruldum. Dayanamıyorum artık! ”
–“ Dayanmak zorunda değilsin. Ben varım, seninleyim… ”
Bu sözler kalbinin taa derinlerinden geliyordu Ayvaz'ın. Yumuşacıktı sesi, onu sarıp sarmalayan kolları onu hiç bırakmayacak gibiydi. Evet, bu gerçekti. Aralarında ki o koca soru işareti henüz cevaplanmamış da olsa artık sınırları belliydi. Berfu… Belli ki yoluna taş koyduğu biri tarafından tehdit ediliyordu. Hemen sormak istediği pek çok soru vardı ve öğrenmek için giderek daha çok deli oluyordu. Ama önceliği her zaman ki gibi Berfu'ydu. Onun için hissettiği aşk ve şefkat öfkesini dizginliyordu. Ama sonra onu sonsuza kadar öyle kollarında tutmak isterken Berfu biraz daha doğrulmaya çalışarak birazcık uzaklaştı kollarından. İşte hiçbir acı Berfu'nun kendisinden ayrıldığında hissettirdiklerine benzemiyordu.
*****
–“ Anlamıyorsun Elif. Ben ona olan aşkımdan korkmaya başlıyorum artık. Bana yaptıklarını affetmem için aylara günlere gerek kalmıyor, bir bakışıyla dünyamı alt üst ediyor. Ettiğim bütün yeminleri bozuyorum. ” Başını iki elinin arasına aldı ve konuşurken bakışlarını arkadaşından sakladı. –“ Sevdiği kadın olmayı çok isterim ama olmuyor. Ancak elimde gururumdan, kendime olan saygımdan başka bir şey yok. Ona başka diyet sunamam. Anlıyor musun Elif? Elimde olsaydı, ayakkabılarının bağcıkları olurdum. Veyahut beline dolanan kemeri ya da kol düğmeleri. Hayatının sadece küçük bir ayrıntısı olan, giysisini tamamlayan küçük bir aksesuar olmayı yeğliyorum. Lakin görüyorsun, ne var ki elimde? Payıma düşen ona sıra dağların ardından bakmak. Üzgünüm. Kendi adıma çok üzgünüm. Benden çok ona iyi gelecek bu aşkı ondan esirgediğim için, umduğum kadar güçlü olamadığım için çok dargınım kendime. Pes ettim ben artık. ”
Düşmeye yer arayan gözyaşları yanağından aşagıya süzülmeye başlamıştı o dakikada. Elinin tersiyle gözünden akan yaşları silip de konuşmaya içini dökmeye devam etmişti, güçlükle..
–“ Olmuyor, yapamıyorum. Olmuyor. Arkasını dönüp gitti ben “ gitme ” diyemedim ona. Ardından bakmakla yetindim. Kalbim gitmemesi için çırpınırken bedenim bir faaliyet gösterememişti gidişini seyretmekten başka. ”
*****
Zar zor atıyor kendini odaya, başını yastığa koyar koymaz derin bir uyku gelip sarıyor yorgun ruhunu ve bedenini. Gözlerini odaya dolan karanlıkla açıyor, hemen fırlayıp kalkıyor yataktan. Saatine gidiyor gözleri gece yarısını çoktan geçmiş, bir anlık tereddütten sonra montuna uzanıp hemen çıkıyor odadan. Bu gece nedenleri siliyor kafasından, aşk nedensiz sevmektir…
Gizlice evden çıkıp bahçeye atıyor kendini ve üzerindeki monta sarılırken sesi geliyor kulaklarına..
–“ Geleceğini biliyordum ”
Dönüp gülerek bakıyor ona –“ Hadi ya nereden biliyordun? ” –“ Çünkü.. aynı sebepten hiçbir yere gidemiyorum da ondan ”
Dedikten sonra yüzüne bakmıştı ve söylene söylene ilerliyor o da ona hiç aldırmadan peşinden gidiyor.
–“ Ne konuşacaksın benimle ” diyor ardından gitmeye devam ederken. İleriyi göstererek –“ Şuraya geçip oturalım ” diyor
Nasıl yani der gibi bakıyor ona ardından koşarak tam önüne geçip –“ Ne konuşacaksın ” dedi Bir iki dakika düşünüyor ve gülümseyerek –“ Sence ne konuşabilirim, bizi konuşacağım ve söylemem gereken şeyler var ”
Hızla çardağa doğru ilerlerken ardında öylece kalıyor, kendilerini konuşma fikri korkutuyor, o geceki yaşananlar ve daha sonrasında olanlar geliyor gözlerinin önüne.
İşte yine aynı şey oluyor mantığı ve duyguları birbirlerine karşı savaşıyor, ona doğru dönüyor hadi der gibi çardağı gösteriyor. Hayır anlamında kafasını sallıyor ve mantığının kazandığı savaşın armağanı olan öfkeyle geri dönüp yürüyor.
Peşinden hızlıca gelip de onu kolundan yakalayarak kendine doğru çekmişti. Kalp atışlarının ritmi hızlanıp da yer ayağının altından kayıyor gibiydi. Gözlerinin içine derinlemesine bakarak bir şey diyemeden dudaklarını mühürlemişti. Ve o birkaç saniye donup kalmıştı o hareketine. Sonrasında kendini ona bırakmıştı. Neden böyle bir şey yapmıştı, bilmiyordu. Geriye doğru itebilir üstüne de tokat atabilirdi ama yapmamıştı.
Geri çekilmesiyle bir anlık afallamıştı. Nefesinin düzeni yeni yeni düzelirken gülmeye başlamıştı alttan alta.
–“ Sende istiyorsun, neden yapıyorsun bunu bize? Neden? ” –“ Nedenini biliyorsun, lütfen yapma ”
Arkasını dönüp gidecekken sesi duyulmuştu
–“ Ben artık Asaroğlu değilim. Bilmek istersin diye düşündüm soyadını almak istemiyordun ya. ” –“ Nasıl? ”
Diye tepki göstermişti söylediğine karşılık. Hâliyle şaşırmıştı ve ne diyeceğini bilememişti bu duruma. Yüzünde ciddi bir ifade vardı, hiç şaka yapıyor gibi değildi. Hoş, bunun şakası olur muydu? Yavaş adımlarla ilerlerken konuşmaya devam etmişti.
–“ Asaroğlu soyadını bıraktım yani artık dedemin soyadını taşıyorum. Bakmak istersen gösterebilirim veya avukatla da görüştüre bilirim seni. ” –“ Ben.. ne diyeceğimi bilemiyorum ” –“ Haklısın, hâliyle şaşırdın. Bak ne yapalım biliyor musun yeni bir sayfa açalım. ”
Hâlen kendine gelemeyip de öylece yüzüne bakıyordu. Yalandan öksürüp de genzini temizlemişti ve elini ona doğru uzatarak “ Merhaba güzel hanımefendi, ben Ayvaz Karahanlı ” diye de konuşma eklemişti hareketine. Gözlerinin içine derinlemesine bakarken elini işaret etmişti. Uzattığı eline baktıktan sonra bakışlarını yüzüne çevirmişti. Yavaşça uzattığı elini tutup da “ Mer-haba, Berfu ben de.. Berfu Çeliker! ” demişti. Elini geriye doğru çekmek isterken bırakmamıştı, daha sıkı kavrayarak diğer elini de elinin altına bırakmıştı “ artık bir engel kalmadı ortada ” demişti gözlerinin içinde ki parıltıyla.
Gökyüzünün altında bir ses ve bir isim duyuyor ve bu gökyüzünün altında yazılıyor bu isim içine kanaya kanaya -Ayvaz… Ayvaz, tüm harfleri bir kurşun olmuş delip geçiyor yüreğini. Ayvaz, söylenişi işliyor kulaklarına. Ayvaz, hayatının en büyük korkusu ve pişmansızlığı olarak yazılıyor alnına…
–“ Ayvaz, ben … ” diye başladığı konuşmasının gerisi gelmemişti. Her nedense bunu ona söyleyememişti, susmuştu karşısında.
–“ Üşüdün mü? ” diyor kollarından tutup da gözlerinin içine bakarken.
****
|
0% |