@writerladyy
|
••••••••
Bölüm 40
–“ Bütün gün seni aradım, neden cevap vermedin? ” diye sordu kırgın bir hâlde. Hiç kızgın gibi değildi. Ona kızgın olduğu anlardan nefret ediyordu, ancak hiçbir zaman böyle yapmazdı. Kızsa da, küsse de, telefonlarına cevap vermemezlik etmezdi. Yine de arardı ancak bugün çağrılarının hiçbirine dönmemişti.
–“ Biraz meşguldüm, hayatım. Görmedim, kusura bakma, ” diye cevap verdi gülümseyerek. Kızgın gibi değildi, sesi uzak gelmiyordu. Bir an duraksadı. Bütün bunlar onun kuruntuları mıydı yani? Hep en kötüsünü düşünüyordu sanırım. Derin bir nefes aldı.
Onun için açılan kollarına koştu minnetle gülümseyerek. Onun ona kırılmış olmasından öyle çok korkmuştu ki, şu an hissettiği rahatlamanın tarifi yoktu. Geniş kollarını ona dolayınca, ellerini göğsüne yerleştirdi ve ona doğru eğilen dudaklarını karşılamak üzere başını kaldırdı.
Dudakları birbirine kavuşmak üzereydi ki, ellerinin altında hissettiği şey yüzünden duraksadı. Bakışlarını sorgularcasına Ayvaz'a çevirdi. –“ Burada ne var? ”
Ellerinin baskısıyla canı yanmış gibi yüzünü buruşturdu. –“ Yok, bir şey. ”
Ona bir an bile inanmadı. Tişörtünün yakasını aşağı doğru çekiştirdi. O, elini tutup kaldırmadan önce altında bandajlanmış tenini gördü. Çığlığı boğazında düğümlendi.
–“ Ne oldu? ”
Yüzünü ellerinin arasına aldı ve gülen gözleriyle gözlerinin içine baktı.
–“ Yaralanmadım, sakin ol. ”
Aklını okuyordu resmen. Cevabının onu rahatlatması gerekirdi ancak ona inanamayacak kadar korkmuştu.
–“ Yaralanmadıysan bir şey yoksa neden bandajladın? Ne saklıyorsun benden? Bandajı aç, görmek istiyorum. ”
Kaşlarını çatarak canı sıkılmış gibi göründü ama sonra gülümseyerek başını salladı. –“ Pekala, madem ısrar ediyorsun… ” Bir adım geri çekilerek kollarını kaldırdı ve tişörtünü başından çekerek çıkardı. Başka zaman olsa çıplak göğsünü görmek suratının ateş basmasına neden olabilirdi ancak şu anda buna dikkat edemeyecek kadar endişeliydi.
Onun sabırsızlığına inat bir yavaşlıkla kaldırdı bandajı. Öyle ki, ona asırlar sürmüş gibi geldi. Sonunda bandaj sıyrıldığında, bir yarayla karşılaşmadığı için sevindiren mutluluk, gördüğü şeyle yerini şaşkınlığa bıraktı.
Kocaman olmuş gözleriyle ona inanamayan bakışlarla baktı. –“ Gerçek mi bu? ”
Tepkilerini dikkatle izliyordu, dudağının kenarında muzip bir gülümseme asılı duruyordu. –“ Neye benziyor? ”
Parmak uçlarını zarar vermekten korkarcasına teninin üzerinde gezdirdi. Kalbi mutluluk sarhoşu olmuş bir haldeydi.
–“ Adımı mı yazdırdın yani? Kalbinin üzerine? ”
Gülümsemesini bozmadan eğildi ve alnına bir öpücük kondurdu. Büyük eli onunkini kavrayarak avucunu dövmenin üzerine bastırdı. Geri çekildiğinde enfes kahve gözleri aşkla parlıyordu. –“ Ben seni ömrüme yazdırdım, güzelim. Kalbimin üzerine adını yazdırmışım, çok mu? ”
Gözleri yaşlarla doldu. –“ Ayvaz, bu… Bu, çok güzel bir şey. ” Parmaklarını dövmenin üzerinde gezdirdi. –“ Çok güzel. ”
Yüzünü ellerinin arasına aldı. –“ Senin kadar güzel değil. ”
Elleriyle bileklerini kavradı. –“ Teşekkür ederim, sevgilim. Bana verdiğin bütün mutluluklar için teşekkür ederim. Seni çok seviyorum. ”
–“ Rica ederim, ” diye cevap verdi başparmağını yanağında gezdirirken. Gözlerinin içine baktı. –“ Sen bana dünyaları verdin, bana seni verdin, Berfu. Benden istediğin ne varsa, hepsi senin olsun. Yeter ki, hep yanımda ol. ” Dudaklarına kısa ve aşk dolu bir öpücük kondurdu. –“ Bende seni seviyorum, hayatım. ”
Mutluluktan ağlamayı çok seviyordu. Ayvaz hayatındayken sık sık başına geliyordu. Onu her an mutlu ediyordu ve her defasında katlanarak artıyordu bu mutluluk. Aynı aşkları gibi. Önlerine çıkacak bütün engellere rağmen doyasıya yaşıyordular aşklarını. Hiçbir şeyin bunu bozmasına izin vermeyeceklerdi. İki bedende yaşayan tek ruhtan ibarettiler artık. Geri dönüşü yoktu.
İsmi Ayvaz'ın kalbine yazılmıştı, onun isminin tüm ömrüne yazıldığı gibi. Sevgilerinin tüm evrene altın harflerle kazındığı gibi. Aşk gibi.
O mutluluktan ağlamasın da, kimler ağlasın şimdi?
*****
|
0% |