
••••••••
Bölüm 52
Gece yarısında mutfak yolunu tutan Ayvaz fazla gürültü yapmamaya çalışıyordu. Berfu için hafif bir şeyler hazırlamaya gayret etti. Akşam için Makbule Hanımın hazırladığı yemekler yerine kahvaltılık birkaç parça şeyi sırayla tepsiye koydu. Başucundaki sürahinin dolu olup olmadığını hatırlayamadığından bir bardağa ilaç içmesi için su koydu. Tam tepsiyi eline alıp çıkacakken, mutfak masasının üzerinde bulunan vazodaki papatyalar dikkatini çekti. İçlerinden en irilerinden birkaç tanesini seçip başka bir bardağa su koyarak içine yerleştirdi.
-“ İşte şimdi mükemmel oldu ” diye yaptığı işle gurur duydu.
Ayvaz elinde tepsiyle içeri girdiğinde Berfu'yu derin düşüncelere dalmış buldu. Aklını meşgul eden şeyi tahmin etmek için kahin olmaya gerek yoktu. Belki tüm gece tedirgin olup, merak edecek, en azından kendisinin burada uyumasına ses etmeyecekti.
-“ Hafif bir şeyler hazırladım, gece kabus görmeni istemem ” diyerek tepsiyi Berfu'nun kucağına bıraktı.
Berfu Ayvaz’ın sözleriyle daldığı düşüncelerden sıyrıldı. Yarınki misafirin kim olduğunu Ayvaz’a sorsa da söylemeyeceğini biliyordu. ‘Tuttu yine inadı’ diye içinden öfkeyle geçirdi.
Ve tüm sinirini önündeki zeytin tanesinden alırcasına çatalını hızla batırdı. Yakalamaya çalıştığı zeytin tanesi ona inat kendi özgürlüğünü ilan edip tabaktan yere fırladı. Berfu az önce tabağında olan zeytinin yerde yuvarlanmasına biraz şaşkınlık birazda mahcubiyetle baktı.
-“ Berfum istersen ben yedireyim ”
Ayvaz’ın sözlerine inat kendini sakinleştirmeye zorlayan Berfu yemeğini onun gözlerinin içine kararlı bir şekilde baka baka yedi. Bu ‘ gördüğün gibi kendim yiyebilirim ’ demek oluyordu sessizce. Gözü tepsideki papatyalara takılınca ister istemez bakışlarını Ayvaz'a çevirdi. Onun bu ince düşüncesi için sessizce gözleriyle teşekkür etti. Oldum olası gösterişli ve iddialı çiçekleri sevmezdi. Böyle ufak tefek çiçeklerin narinliği onu daha çok cezbediyordu.
Yemeğini bitirip Ayvaz'ın zoruyla tek hapını dikkatlice içti. Yarının bir an önce olması için uyku hapını alıp, hemen derin uykuya dalmak istedi. Ama bu kadar kısa aralıklarla o hapı almak istemediği için bu düşüncesinden hemen vazgeçti. Su bardağını geri bırakırken, tepsiyi kaldırmak isteyen Ayvaz'ı durdurdu. Papatyalardan bir tanesini eline aldı.
-“ Ben yemek için teşekkür ederim ” diyerek elindeki papatyayı sapından çevirmeye başladı.
-“ Afiyet olsun Berfum, tepsiyi bırakıp hemen geliyorum ” diyerek yere düşen zeytin tanesini de alarak dışarı çıktı.
Berfu Ayvaz'ın bu son hareketine gülmeden edemedi. Buraya geldiğinden beri belki de hayatı boyunca yapmadığı birçok şeyi sırf Berfu için yapmıştı. Onun için yerleri bile sildiğini hatırlayınca içini kaplayan sıcaklık yüreğini ısıttı. Bu sıcaklığı git gide sevmeye başladığını fark etti.
-“ En iyisi uzun günü noktalayıp, yarın sakin kafayla tüm bu duyguların hesabını yapmak ” diye sessizce mırıldandı.
Şuan aklı bu kadar karışıkken daha da fazla karıştırmanın anlamı yoktu. Yatağın içinde kayarak, başını yastığa koydu. Kendi başucundaki abajuru söndürüp sırtını Ayvaz'ın olduğu tarafa dönecek şekilde yan yattı.
Ayvaz odaya girdiğinde Berfu'nun ışığını söndürüp yattığını görünce hayal kırıklığına uğradı. En azından kendisini biraz daha sorguya çeker diye ummuştu. Onunla geçirilecek fazladan her saniyeyi istiyordu. ‘Kısmet değilmiş’ diyerek kendi tarafına geçip ışığı söndürerek yattı. Berfu ile 40 yıllık evli çiftler gibi sırt sırta yatmak canını sıkmıştı. Onun sıcaklığını hissetmek istiyordu. İtiraz edeceğini bile bile, çıkacak kavgaya kendini hazırlayarak Berfu'ya yaklaştı. Arkadan doladığı kollarıyla onu kendine çekti.
-“ Böyle daha iyi, nefesini nefesimde, kalbinin atışını kalbimde hissetmezsem uyuyamam ” diye kulağının dibine fısıldadı.
Berfu itiraz etmek istese de yapmadı. Yarın pişmanlık duyacağını bilerek, alacağı karardan önce ‘son kez’ ona yakın olmak istedi.
Kendini Ayvaz'ın sıcaklığına iyice yaslayarak gözlerini yumdu…
Zorlukla ayrılıyor soluğunun sıcaklığında. Sanki geride bıraktı yarımını. Anlık bir şaşkınlıkla ne yaptığını bile bilmeden belini sarıp onu bedenine sıkıca çekerken buluyor kendini. Elleri saçları arasında dolanarak ensesinin pamuksu yüzeyini buluyor bir anda. Yüzleri o kadar yakın ki titrek bir nefesle dudaklarının aralandığını görüyor yavaşça.
Öylesine narin, öylesine sıcak… Kendine has bir kokusu var Berfu'nun. Yakınına gittiğinde bir girdap gibi çekim alanına giriyordu sanki. Tarifi tüm kelimelerin ötesinde… Sanki huzur kokuyor Berfu. Garip bir etkisi var insanın üzerinde onu saran bu buluta dokununca başkası duymasın istiyorsunuz yalnız size ait olsun. O zamanlar Berfum demek istiyor ona.
O kadar rahat ki onunla bu oyunu oynamak. Hiçbir zorluk yok, doğal seyrinde sanki her şey. Sanki onunla olmazsa canı yanacakmış gibi sızlıyor teni… Zaman ne çok şey öğretiyor ona… Toy bir delikanlıyken aşkın ne olduğunu bile bilmiyorken, aşkı yaşadığını öğreneli çok oldu. Salt tene duyulan, yaşandıkça tüketilen tadına tam olarak varana kadar yaşanan bir şey sadece aşk denen sanrı.
O an sanki bir şeyler kıpırdadı içinde. Aşkın en tatlı ilk adımını ziyafete dönüştürürcesine her saniye daha fazla kaybolmak istedi onda.
Biz birbirini arzulayan kadın ve erkek olarak bir aradayız şimdi. Suçlu değilim ona karşı benim istediğim kadar o da istiyor biliyorum. Belki çok daha fazla…
Başı göğsüne yatmış titrerken nasıl olup da bu kadar saf görünebildiğini düşünüyor şimdi. Eli sırtında nedense teskin edilmesi gerekiyor gibi geliyor ona. Bitmez sarmallarla birbirine karışan daireler çiziyor teninde. Donuyor eli kendine bastırıyor sıkıca. O anlarda daha da teslim olduğunu hissediyor. Kollarında açmamış bir çiçek tuttuğunu biliyor. Korunası, naif, küçük… Böylesine masum kalabilmek... Her gece kapanıp, her gün yeni bir güneşle açan zarif bir çöl çiçeği daha keşfedilmemiş adı bilinmeyen. Onu böylesine özel yapan budur belki de. Kim bilir…
Uyanalı neredeyse yarım saat oluyordu. Fakat hâlâ göz kapaklarını aralamamış, parmağını bile oynatmamıştı. Daha önce hiç hissetmediği kadar huzurla dolup taşıyordu içi. Bu yüzden sanki gözlerini açtığında başını dayadığı omzun sahibi yok olacakmış gibi geliyordu. Derin nefesler aldıkça inip kalkan göğsü bedenine değmeyecek, beline yerleştirdiği eli bir anda ortalıktan kaybolacakmış gibi…
Hayatınızın büyük bir bölümü beklemekle geçtiğinde böyle olurdu. Deliye döndüğünüz adamı, yanı başınızda hissetmek sizi eskisinden daha da fazla deliye döndürebilirdi. Gözünüzü kırpmaktan çekinirdiniz ve olayın gerçekliğini idrak etmeniz umduğunuzdan fazla zaman alabilirdi.
Tıpkı Berfu gibi.
Kalbinin bir köşesine yıllarca sakladığı adamın nefesini yüzünde hissetmek onun nefes alışverişlerini zorlaştırıyordu. Bir o kadar da korkutuyordu. Hiçbir zaman tam olarak size ait olmayan bir şeyin, aslında her zaman size ait oluşu korkuturdu. Size teslim oluşu ise bin kat daha fazla korkuturdu. Bunun adı kaybetme korkusuydu. Onun sizi eskisinden bile fazla bir hasarla yıkıp, çekip gitme ihtimaliydi.
Bu korkunun kalbine yaptığı basınçla gözlerini açabilmişti genç kız. Onun kemikli yüzünü kendi yüzünden yalnızca birkaç santim uzağında bulduğunda istemsiz bir şekilde çattığı kaşları düzelmiş, dudaklarına sıcacık bir tebessüm yayılmıştı. Onu uyandırmaktan korkarak kımıldamadan dakikalarca sert yüz hatlarını izlemeye devam etti.
Ta ki nefesi yüzüne daha derinden çarpıp, boğuk sesi kulaklarına ulaşana dek…
–“ Henüz sabah olmuş olamaz değil mi? ”
Aylardır, hatta senelerdir böyle huzurlu, deliksiz bir uykuya dalmamıştı. Hatta uzun zamandır doğru dürüst uyuduğunu bile hatırlamıyordu. Oysa şimdi içinden gözlerini açmak bile gelmiyordu. Elinin altındaki sıcaklığın kayıp gitme ihtimali bile neredeyse sesli bir homurtuya sebep olacaktı. Yattığı yerin darlığından zerre kadar rahatsız olmadan yerinde oynadı, Berfu'ya kalkabilmesi için hiçbir imkân tanımayarak.
Gözlerini tam anlamıyla açabilmek için birkaç defa kırpıştırdı. Dün gece yağmurdan nasibini alan ve haddinden fazla dağılmış olan saçlarıyla öylesine bambaşkaydı ki. Berfu'nun artık görmeye alışık olduğu o adamın yerinde eski günlerden çıkagelmiş bir Ayvaz vardı. Tüm olup bitenlerden önceki Ayvaz'dı sanki. Onu böyle görmek genç kızın iflah olmaz kalbini zorluyor, göğüs kafesine sığamayacağını hissettiriyordu.
Elinin altında hissettiği sıcaklığa daha fazla sahip çıkmak ister gibi belini daha sıkı kavradı. Kızın kollarının arasında nasıl nefes alışverişlerinin güçleştiğini bilmiyordu. Yüzündeki eşsiz gülümsemesi gözlerinin kısılmasına yol açmıştı.
“ Seni rahatsız etmedim değil mi gece? ” Yeni uyandığı için sesi boğuk çıkıyordu, fakat buna rağmen keyifli tınısının kulaklarına çarpmaması imkânsızdı.
Berfu’nun kirpikleri yavaşça birbirleriyle buluştu ve tekrar iri gözlerini açtığında onunkilerle buluşturdu. “ Cık ” derken olumsuz anlamda da başını sağa sola sallıyordu. Akşam yatmadan önce yaptığı topuzu bozulmuş, çıkan saçları yüzüne, ensesine, biraz da Ayvaz'ın koluna dökülüyordu.
Bu adamın daha da keyiflenmesine sebep olmuş, kahvelerine anlamlı ışıltılar katmıştı. Aklına dün gece kızın kendi eşofmanlarını giydiği an geldi. Küçücük bedeni eşofmanlarının içinde kaybolmuştu adeta. Öyle sevimliydi ki, o dakikalarda onu alıp içine sokmamak için verdiği mücadele kat be kat artmıştı.
“ Kalkmalıyız. ” diye mırıldandı Berfu yanaklarını istila eden pembelikten bihaberken.
–“ Buna hiç gerek yok. ”
Onun pembe yanaklarına kondurmak istediği buselerini bir süreliğine daha ertelemek zorunda kaldı. Fakat Berfu'nun söylediklerine tamamen zıt düşecek bir şekilde kafasının altındaki yastığa gömülmeyi ihmal etmedi.
–“ Kesinlikle var. ”
Onun için en güç olan şeylerden birini yapmaya koyuldu. Ayvaz'ın sımsıcak kollarının arasından kurtulmayı denedi ama sonuç elbette başarısız olmuştu.
“ Neden? ” dedi homurtulu çıkan sesini engellemeyerek.
Genç kız alt dudağının kenarını hafifçe dişledi. Gözlerini utangaç bir tavırla devirip, en sonunda gözlerini Ayvaz'ın mükemmel boynunda sabitledi. “ Acıktım çünkü. ” diyen fısıltısı Ayvaz'ın göğsünün sarsılmasına neden oldu.
Adamın huysuz tavrı anında uçup gitmiş, yerini tekrar hayranlıkla izlediği bu küçük kıza bırakmıştı.
–“ Pekâlâ. O zaman kahvaltı hazırlayalım. ”
Parmaklarıyla kızın yüzüne düşen saçını kulağının arkasına itti. Ona bir kez daha sıcacık bir tebessüm hediye ettikten sonra yataktan doğrulup ayağa kalktı.
Berfu da ağır hareketlerle yerinden doğrulurken ayaklarına dolanmış pikeden kurtulmaya çalışıyordu. En sonunda amacına ulaştığında belki de hayatı boyunca her uzattığında tutacağından emin olduğu tek adamın büyük, sert eliyle karşılaştı. Birkaç saniye kendisine uzattığı eline baktı ve ardından kafasını kaldırıp yüzüne baktı. Dudaklarında onun yüzündeki gülümsemesinin bir benzeri peyda olurken küçük, bembeyaz elini onun elinin arasına bırakmıştı bile.
Ayvaz kızın yumuşacık teni kendi tenine temas eder etmez sıkıca kavradı elini. Adımlarını salonun bitişiğindeki mutfağa atarken onu da peşinden çekiştiriyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 8.1k Okunma |
508 Oy |
0 Takip |
64 Bölümlü Kitap |