@writerladyy
|
Ve yine soluğu pencerenin kenarında alıyorum. Evet, yine orada. Sandalyesine kurulmuş önünde ki kağıtlarla meşguldü. Düşünceler hava da uçuşuyordu. Düşüncelerin onun olmasına rağmen söz dinlememelerine kızıyordu. Onu hiç bu kadar dağılmış görmemiştim. Saçları birbirine karışmış, yatak pijamasının üzerine alelacele bir hırka geçirmiş olmalıydı. Yüzünden düşen bin parça çok solgun gözüküyordu. Gözlerini ovuşturarak kahvesine uzandığı sırada kupa bardağı ellerinin arasından kayıp da masanın üzerini boyluyordu. E tabii içindeki de kağıtların üzerine. Gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi kocaman açılmıştı. Ve kağıtları toparlamaya çalışsa da çok geçti artık. Kağıtlar sırılsıklam olmuştu çoktan. Ne kadar temizlemeye çalışsa da nafile olmamıştı. Pes edip de kendini sandalyeye bırakmıştı. Ki bir adım atıp da hareket edecek hâli yok gibiydi.
Tam bu sırada telefonunun çalmasıyla sinirleri iyice bozulmuştu ve bir hışımla telefonunu duvara fırlatması bir olmuştu. Saniyeler içinde telefon paramparça olmuştu. Başını ellerinin arasına alarak birkaç dakika öyle kalmıştı. Daha sonrasında sinirlerine hâkim olamamıştı ve masanın üzerinde ki her şeyi yere atarak ayağıyla masaya bir tekme atmıştı. Oturduğu yerden öyle bir kalkıp içeri gitmişti ki sandalyesi yeri boylamıştı kalktığı saniye. Odanın içinde sağa sola dolandığını görebiliyordum. Şimdi de elini duvara vuruyordu. Aralıksız sert bir şekilde duvara vurmaya devam ediyordu. Dur yapma! Elini kıracaksın. Olduğum yerden ayağa kalkıp da cama yapışmıştım. Daha fazla ayakta duramayarak olduğu yerde dizlerinin üzerine çökmüştü.
Ağlıyor muydu? Evet, evet ağlıyordu. Sırtını duvara verip de öylece durmuştu. Gitmeyip ne bekliyorsam. Koşar adım kenardan montumu almıştım ve alelacele üzerime geçirmeye çalışırken bir yandan da ayakkabılarımı ayağıma geçirmeye çalışıyordum. Kapıdan çıkmadan evvel “ben gelirim birkaç saate” diyerek cevap gelmesini beklemeden merdivenleri ikişer ikişer atlayarak inmiştim. Nefes nefese koşar adım apartmanın önüne kadar gitmiştim. Kapıdan içeriye adımımı atarak dairenin olduğu kata kadar ikişerli merdivenleri atlayarak çıkmıştım. Dairesinin kapısının önüne geldiğimde nefeslenmeden kapıyı yumruklamıştım. Aynı zamanda da zile basıyordum. Hadi aç şu kapıyı. Parmağımı zilden çekmeyerek kapı açılana kadar basmıştım.
Tam kapıyı yumruklayacakken açılmıştı ve dağılmış bir hâlde bir çift göz bana bakmaktaydı. Elimi aşağıya yavaşça indirerek bir iki adım gerilemiştim. “Ne vardı?” demişti soğuk ve sert bir ses tonuyla. İçim parçalanmıştı resmen yakından görünce. Eli kan reva içindeydi. Bir şey demeden boynuna atlayarak sıkıca sarılmıştım.
Sarılacağımı beklemiyor olacak ki şaşkınlık yaşayarak öylece kalmıştı hiçbir şey yapmadan. Ki bende beklemiyordum. Birkaç dakika geçmesinin ardından kendinden uzaklaştırarak “ne yapıyorsun kızım?” diye soru yöneltmişti. Sorusuna cevap vermek yerine “elin kötü gözüküyor ilk yardım çantası nerede?” diye sorarak yanından geçip de içeriye girmiştim. Banyoya gidip de baktığımda dolabın bir köşesine sıkıştırılmış bir hâlde bulmuştum. Yerinden çıkartıp da yanına gittiğimde beni ayakta karşılamıştı. “Kimsin sen?” diye sormuştu. Cevap vermek yerine eline uzanarak “eline bakmama izin ver” demiştim. Elini saklayarak “kimsin sen dedim.!” diye sesini yükseltmişti.
Kafamı çevirip de yüzüne baktığımda gözlerinden ateş saçıyordu. Bakışlarımı kaçırarak “sana yardım etmeye çalışan biri” demiştim kısık sesle. “Benim yardıma ihtiyacım yok” demişti en soğuk ses tonuyla. “Var” demiştim gözlerimi gözlerine dikerken. “İnat etmede yardım etmeme izin ver. En azından eline bakayım” diye eklemiştim yumuşak ses tonumla. Bir şey demeden elini bana doğru uzatmıştı. Eli berbat bir hâldeydi. Yavaşça temizledikten sonra ilacı sürmüştüm. Sürerken o kadar dikkat ediyordum ki canını yakmak istemiyordum. Kafamı kaldırıp baktığımda kafasını yana çevirmiş dişlerini sıktığını fark etmiştim. Canı yanıyor olmalıydı. Bakışlarımı önüme çekerek elini sargı beziyle sarmaya başlamıştım. Sargı işi biter bitmez elini dizimin üzerinden çekmişti. Tam bir şey söyleyecekken lafımı kesip de “şimdi gidebilirsin!” demişti. Oturduğum yerden kalkarak arkamı dönmüş gidiyorken durmuştum. Geriye doğru dönüp baktığımda sargılı eline bakıyordu.
–“ Rica ederim lafı olmaz ben teşekkür ederim izin verdiğin için yardımcı olmama ”
Kendi kendime uzunca teşekkür etmediği hâlde etmiş gibi konuşmuştum. Kafasını kaldırıp baktığında göz göze gelmiştik. Bakışlarını kaçırmasıyla arkamı dönüp gitmiştim. Arkama bile bakmadan kapıdan dışarı çıkmıştım. Kapıyı kapatmamla olduğum yerde kalıp da durmuştum. Kafayı çevirip de kapıya baktıktan sonra önüme dönmüştüm. Ve yavaş adımlarla evin yolunu tutmuştum, düşünceli bir şekilde..
Ve sen adam..
Elini duvara vururken canım çok yanmıştı evet ama şimdi gidebilirsin dediğinde daha çok yandı. Sahi senin gözünde bu kadar mıyım ben? Sarıldığımda hiç mi bir şey hissetmedin? Bu kadar mı hissiz hödüğün tekisin be adam!
|
0% |