@writerladyy
|
**** O gizemli adamım yine aynı yerindeydi ve yine kağıtlara odaklanmış bir şeyler yazmakla meşguldü. Ne vardı o kağıtlarda. Köşeme sinmiş yaşananları dışarıdan izlemeye devam ediyordum. Yanına gitsem ne olacaktı? Dilini yutmuş gibi yüzüne bakacaktım aval aval. Geçen sefer ki gibi. Sahi ya neydi o günkü hâlim öyle. Peki ya onun bana dediğine ne demeli. Ne demişti? Imm neydi? O dudaklardan dökülen sözler neydi? Sert bir tonda “ dilini mi yuttun kızım? Konuşsana sen kimsin? Niye geldin? ” Demişti. Donuk soğuk bakışlarla yüzüme bakarken. Kekeleyerek bir şeyler gevelemeye çalışıp da uzaklaşmıştım oradan. Karşısında neden öyle oluyordum bilmiyorum. Yine de uzaktan da olsa onu çözmüştüm. En azından olanlara karşı verdiği tepkileri biliyordum artık. İşin içinden çıkamadığında yüz hatları donuk bir hâl alıyordu mesela. Düşünürken bakışlarını bir noktaya sabitleyip bir süre oradan çekmiyor. Sinirlendiğinde ise yerinde duramıyor ellerini saçlarının arasından geçirip de adeta deliye dönüyordu. Ve anladığım kadarıyla da öfke problemi vardı. Öfkelendiğin de ortalığı yakıp yıkıyor. En sevdiğim hâli ise gözlerinin kısılıp da gamzesinin ortaya çıktığı andı. O hâlini çok nadir görürdün. Genellikle yüzü asık bir hâlde takınır. Hiç mi bir insan gülmez hep mi somurtur? İşte yine kızıyor, düşünceler onun olmasına rağmen söz dinlememelerine bozuluyor. Elindeki kalemi masanın üzerine fırlatıp da başını ellerinin arasına aldı. Birer birer sözcükler ağzından sinirle çıkar. Tam bu sırada telefonu çaldı. Burnundan soluyarak telefonunu eline aldı. Hemen açmayıp bekledi bir süre. İsteksizce gözlerini devirerek telefonu kulağına götürdü. Konuşmasına fırsat verilmeden telefon yüzüne kapanmış olmalıydı yüz ifadesinden okuduğum kadarıyla onu gösteriyordu. Arayan her kimse söyleyeceklerini söyledikten sonra telefonu kapatmıştı. Bu onu iyicene sinirlendirir ve elini masaya sertçe vurdu. Birkaç kere tekrar eder bu vurmaları. Elinin acısını hiçe sayarak. Olduğu yerden bir hışımla kalkıp da içeri girdi. Kalkışıyla oturduğu sandalye yeri boylamıştı. Geldi mi üst üste gelmişti. Ne hâlde olduğunu az çok tahmin edebiliyordum. Kendine kızıyordu. Birkaç dakika sonra montunu üzerine geçirmeye çalışarak apartman kapısından çıktı. Ve elleri cebinde uzaklaşıp gitti görüş açımdan. Gözden kaybolana kadar bakmıştım arkasından. Sinirli bir hâlde yürüyerek apartmanın köşesini dönmüştü. Deniz kenarına gidiyor olmalıydı sakinleşmek için. Perdeyi kapatıp da olanları düşünmeye koyulmuştum. Baş ucumdaki komedine uzanıp da kara kapaklı defterimi gün yüzüne çıkartmıştım ve bugüne ait not düşmüştüm. “Sevmiyorum hiddetine malzeme taşıyanları, sinir kat sayına matematik hesabı yapanları, bulaşık akılları kirli bakışları, gölgeni bile terletenleri Sevmiyorum.. Sevmiyorum dedim ya iki kere iki, dört kadar net Hüzün, stres adı altında Gülüşüne pusu kuranları, sevmiyorum..” Ve sen adam..
Ben o bayıldığım gülüşüne hasretken kimler sinirlendiriyor deli ediyor seni? Kimler seninle konuşabiliyor ben iki kelime edemezken kimler senin hayatında da ben yokum?
|
0% |