Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@xll.sedaa

Baba” dedim elimdeki oynadığım telefonu merak edercesine yanıma koyarak.

 

Annemi seviyor musun?” sanırım bu soruyu sormamı beklemiyordu. Gözlerini televizyondan ayırarak usulca gözlerimle buluşturdu ama sesi çıkmadı. Sanırım sevmiyordu annemi. Anneme doğru dönüp attığım o meraklı bakış annemin “benim sevgim ikimize de yeter” demesiyle hayal kırıklığına dönüştü. “Benim sevgim ikimize de yeter. Hem baban sevgisini göstermeyi sevmiyor değil mi Asaf?”

 

“Tabii ki de öyle senin sevgin ikimize de yeter.” dedi babam sorumdan kurtulmuşçasına gülümseyerek. Babam hep böyleydi anneme sevgisini belli etmez ama sevgisini gösterince de umursamaz ve annemi yanından uzaklaştırırdı ama annemi seviyordu, gerçekten annemin babamı sevdiği kadar seviyor muydu?

 

-Günümüz-

 

 

 

“Bak anne gördün mü senin sevgin ikinize de yetmedi” dedim kırgın şekilde toprağını severken gözümden akan yaşla kafamı kaldırıp mezar taşındaki ismi nefesimi tutarak gözden geçirdim. “AYDAN ACAR”

 

Nefesimi tuttuğumu yutkunmakta zorlanırken fark ettim. Hemen kendimi toparlayarak elimdeki çiçekleri güzelce toprağa yerleştirdim.

 

“Bu sefer senin değil de benim en sevdiğim çiçeklerden getirdim.”

 

Beğenirsin umarım anneciğim, umarım buda diğer çiçekler gibi solup gitmez, umarım...

 

Olduğum yerde doğrularak üstümdeki toprakları nazikçe silkeledim. Toprağı incitmek istemiyordum anneme ait olan hiçbir şeyi incitemiyordum annemin canı yanmasındı artık huzurunda rahatça uyumalıydı.

 

Mezarlıktan çıktıktan ve uzunca bir süre yürüdükten sonra kulaklığımı kulağıma takarak “GAZAPİZM-UNUTULACAK DÜNLER” şarkısının beynimin içinde yankılanmasına izin verdim. Soğuk esen rüzgâr saçlarımı gözümün önüne getirmesine neden oluyor ve bir hayli sinirimi bozuyordu. Rüzgârı, yağmuru, kapalı bulutları sevmezdim. Ruhumu sıkıntıya düşüren, daraltan her durum midemin bulantısına neden açardı.

 

Anahtarın ucunu kilide yerleştirip yorgun şekilde eve adım attım. Salon, mutfak, balkon her şey hala annemin dizayn ediş şeklindeydi, eşyalar kullanılmadığı için bozulmaz sadece tozlarını almak için onlarla temas etmek zorunda kalırdım. Annemin en sevdiği o balkon ve çiçekleri... En çok orası benim özlem duygumu ortaya çıkarırdı, annemin çiçeklerini mümkünce özenle sever soldukça koptukça aynı çiçekten alıp aynı yere koyardım.

 

“Elzem!” adımın kaba bir şekilde seslenmesiyle yerimde irkilerek vücudumu çevirmeden göz ucunda salona bakış attım. Babam beni çağırıyordu, Babam.

 

“Nereden geliyorsun bu saatte?”

 

Gözlerinin kıpkırmızı olması ve bir hayli yorgun gözükmesi dün geceden kalma belirtisiydi. Kafamı annemin çiçeklerine çevirerek onlarla ilgilenmeye başladım.

 

“Annemin yanından geliyorum.” suratına bakmasam da donup kaldığını hissettim, sanırım en son ne zaman mezara gittiğini bile bilmiyordu belki de ilk günden sonra hiç gitmemişti, belki de...

 

“Tamam” dedi kendine gelmiş gibi yaparak telefonunu eline alıp “Akşama geç gelirim, beni bekleme.” dedi tam salondan çıkmak için adım atmak üzereyken,

 

“En son ne zaman gittin baba?” dedim hâlâ yüzüne bakmıyordum. “Annemin mezarına” dedim belirtircesine “Bir gün Bir hafta Bir yıl?” zor da olsa yutkundum artık bende hareket edemiyor ama bakışlarımı da babama çeviremiyordum. “Yerini biliyor musun?” tam başka bir soru için ağzımı açtığım sırada konuşmaya başladı.

 

“Hâlâ inanmıyorsun değil mi Elzem?” dedi hayal kırıklığını gizlemeye çalışarak. “Annenin benim için değerli olduğuna.”

 

Alaycı şekilde gülümsedim bu sefer kafamı salona doğru çevirip gözlerimi gözlerine kenetledim. “Görmediğim bir değere nasıl inanmamı bekliyorsun, söyler misin?” bu sefer salona doğru ilerledim ve tam karşısında ellerimi göğüs altımda kavuşturarak konuşmama devam ettim. “Bir kere bile annemin yanına gitmedin, konusunu açmadın, sorularımı cevapsız bıraktın. Anneme sevgisinin yetmeyeceğini söylemeliydin belki böyle bu şekilde olmazdı, belki mutlu olurdu değil mi baba?”

 

Omuzlarını belirsizce silkti. “Belki de” dedi sessizce “Belki de söylemeliydim ama emin ol anneni bende sevdim.”

 

“Annem kadar değil” dedim bir anda.

 

Salondan ayrılarak balkondaki çiçeklere doğru yürüdüm ve çiçeklerle ilgilenmeye başladım. Geriye kapatılan kapı sesi. Her zamanki gibi babam kapıyı çekip giderek haksız olduğunu bildiğini belirtmişti.

 

Sanırım alışıyordum git gide annemin gidişine. Alışmak insanı daha çok yoruyordu, daha çok mahvediyordu. Annemin vefat ettiğini eve koşarak gelip anneme söylemek istediğimde fakat annemi bulamayınca fark etmiştim. O ana kadar her şey kâbus gibiydi ve bir anlamda beynimin bana oynadığı bir oyun. Gerçeği fark etmek beni sarsmıştı, sabaha kadar sokak kapısının önünde annemin gelmesini beklemiştim. Yorgun, mutlu, mutsuz nasıl geleceği hiç fark etmiyordu sadece annemin gelmesini beklemiştim. Ama gelmemişti ve o an anladım ki annem artık hiçbir zaman gelemeyecekti asırlarca beklesem bile...

 

Telefonum titriyordu ve beynim bunu algılamayacak kadar yorgun düşmüştü artık. Kafamı telefonuma doğru çevirince aramayı yanıtlamamla kulağımda yankılanan o endişeli cümleler.

 

“Sabahtan beri arıyorum seni neden açılmıyor bu telefonlar Elzem? Ne kadar endişelendim neredeydin?”

 

“Annemin yanındaydım, şu an evdeyim kusura bakma fark etmemişim.” dedim bıkkın bir şekilde.

 

Sadece duraksama kısa bir duraksama...

 

“Bilmiyordum, çok endişelendim ulaşamayınca, panik yaptım sanırım biraz. Üstüne çok düşmemeliyim farkındayım fakat elimde olan bir şey değil Elzem. Hem-”

 

“Önemli bir şey yok zaten” dedim sıkkınlıkla lafını bölerek “Sadece tek kalmak istiyorum sanırım biraz dinlenmeyelim. Akşam da işe gitmem gerek zaten görüşürüz. Beni merak etme Çisem, ben iyiyim.”

 

“Peki.”

 

Telefonu kapatmamla uyumak için her zamanki şarkımı açıp gözümden akan yaşlarla kendimi uykunun kollarına bıraktım. “Duman - Kolay Değildir.” Uyandığım da evin zil sesi kulaklarımı tırmaladı, dudaklarımın kuruması ve şakaklarımdan akan terler beni çok rahatsız ettiğini fark ettim. Yerimden kalkıp oturur pozisyona geldiğimde iki avcumu birden şakaklarıma yaslayıp dikkatlice kalkmaya çalıştım. Ve inatla çalmayan devam eden o kulak tırmalayıcı zil sesi...

 

Kapıya doğru gidip direk kapıyı açtım, saatin kaç olduğunu bilmiyordum ama evi karanlık basmasıyla sanırım gece olmuştu. Kimin geldiğini öğrenmek için kafamı merdivenlere doğru uzattığımda babamın geldiğini gördüm. Ayakkabılarını çıkarıp hiçbir şey demeden direk banyoya girmesiyle kapının sertçe kapatılması bir oldu. Olduğum yerde derin bir nefes alarak kendime gelmeye çalıştım. Uyuduğum odaya gittiğimde telefonumun ekranını saatin kaç olduğunu görmek için açtım, o aniden çıkan telefon ekran parlaklığı yüzümü buruşturmama neden olmuştu. Zar zor seçerek saatin 00.05 olduğunu gördüm.

 

“İş yok mu bugün neden gitmedin?” Babamın sorusuyla telefonumu kapatıp işe gitmem gerektiğini hatırlamıştım huysuzca.

 

“Uyuya kalmışım, şimdi hazırlanır giderim.” diyerek ayağa kalktığımda,

 

“Bu saate nereye gidiyorsun saat kaç farkında mısın? İş saatini geçeli bir saate yakın olmuş. Anneni ziyarete ne zaman gitsen bu hale geliyorsun bu durum can-”

 

“Annemi ne zaman ziyaret edeceğimi karışacak kadar yakın değiliz artık. Annemi, sağlığımı önemsemeyip işimi, paramı önemsemen ayrı bir komik durum zaten.”

 

Babam sinirle ayağa kalkarak elindeki kumandayı yere fırlattı. Sakince tebessüm ettim, ben sesten, bağırıştan, kavgadan korkmam irkilmem hep alıştığım durumlar annemden önce de sonra da.

 

“Ne demek yakın değiliz? Ben senin babanım baban! Hesapta sorarım hesapta verirsin zorundasın!”

 

Alaycı bir şekilde Kafamı omzuma doğru yatırarak gülümsedim.

 

“Babam? Sen mi? Maalesef annemi benden aldığın gün sende öldün benim için.”

 

“Ben anneni senden almadım kızım. Emin ol istemedim.”

 

Babam uzun süre hatta uzun yıllar sonra bana “kızım” demişti. Şaşırdım fakat belli etmemeliydim.

 

“İstemedin ya da istedin fark etmez, eder mi baba? Aldın sonuç olarak ve tek annemi değil hayatımı, hayallerimi de aldın. Pişman olsan dahi hiçbir şey değişmeyecek. Annemin gittiği gün sende gittin benim için.”

 

Babamın suratına bakmadan odama doğru yürüdüm. Kısa sürede iş kıyafetlerimi giyerek hazırlandım ve evden çıkış yaparak metrobüse doğru ilerledim. Bu sefer şarkı dahi dinlemek istemiyordum. Bu canımın her zamankinden daha sıkkın olduğuna dair bir hareketti sanırım. Akbil basıp metrobüsün durduğunu görünce hızlı adımlarla metrobüsün içine girdim, cam kenarına oturdum ve kafamı cama yaslayarak daha fazla beynimin içindeki konuşmalara katlanamadım. Kulaklığımı taktım ve vücudumu rahatlatmasına izin verdim. “Sertab Erener - Bir Çaresi Bulunur” bulunur muydu gerçekten? Yeniden yaşamanın, en çok ta annemin yokluğuna bulunur muydu çareler? Bulunsa da işe yarar mıydı? Sanmıyorum yaramazdı, yaramayacaktı da. Metrobüsten gideceğim durağın isminin anons edildiğini duyunca yerimden doğruldum kulaklığımın sesini kısarak kapıya doğru ilerledim.

 

“Pardon kızım geçebilir miyim?”

 

Donakaldım. Yutkunamadım. Hareket edemedim.

 

“İyi misin kızım? Duyuyor musun sesimi geçmem gerekiyor çekilir misin?”

 

Kendime gelerek kadının suratına baktım ve hemen metrobüsten dışarı çıkmayı denedim. Annemden sonra, gidişinden sonra, yıllar sonra ilk defa bir kadından “Kızım” kelimesini duymak beni sarstı. Kendime gelmeye çalıştım ve hemen kulaklığımı çıkartıp kabına yerleştirdim. Çalıştığım yer metrobüse çok yakındı hemen kafenin önünde durarak hafif bir öksürerek ses tonumu düzenledim. Konser saatine çok az kalmıştı. Sesimin güzel olduğunu söylerlerdi hep en çokta annem söylerdi. Annemden sonra annemin kızında beğendiği her bir özelliğimi geliştirdim.

 

 

 

-SAHNE ZAMANI-

 

Sahnenin tam ortasına geçip mikrofonu yavaşça elime aldım ve izleyicilere güçlü bir gülümseme sundum. Ve tabii o alkışlar, ıslıklar, sevinç haykırışları.

 

“Hoş geldiniz. Beni kiminiz tanır kiminiz tanımaz. Direk şarkıya geçmeden önce kısa bir konuşma ve ithaf yapmak istiyorum izninizle.” Ve tekrardan alkışlar.

 

“Yıllar önce cennette melek olmaya giden anneme. Onu çok özlediğimi ve eğer beni izliyorsa burada söyleyeceğim ilk şarkımı ona ithaf ettiğimi bilmesini istiyorum, İzninizle.”

“BANA DÜŞLERİMİ GERİ VER GERİSİ HEP SENDE KALSIN

 

BANA SON KEZ ÖYLE GÜLÜVER YÜREĞİM DE SENDE KALSIN”

 

 


​​​​​​

 

Usulca gözlerimi kapattım ve hayalimde annemin gülüşü belirdi. Sanırım fark etmeden gözümden akan yaşlar şarkıyı daha iyi ve daha dokunaklı söylememe neden olmuştu.

 

“BANA HATIRADIR ATEŞİN YANARIM...

 

YANARIM...”

 

Annemden hatıra sadece çiçekleriydi. Hepsini benden alıp götüren içten içe istemeyen babam sayesinde. Gözümü açtığımda herkesin ıslıklarla alkışlaması ve şarkının bitmiş olması beni şaşırtıp gülümsememe neden oldu. Eminim ki şarkı dinlemek ve söylemek bana iyi geliyordu. Devamında söylenen şarkılar, güzel alkışlar, kahkahalar beni kendime getirdi.

 

Sahnenin arkasında hazırlanıyordum gece bitti ve sabah oldu, etraf aydınlık güneş herkese doğmuş fakat hissedenler için yanıyordu. Benim için ne gecenin ne gündüzün önemi yoktu. Tam çantamı alıp çıkıyordum ki patronun içeri gelmesiyle durakladım. Gülümsüyordu hem de içten bir gülümseme.

 

“Tebrik ederim Elzem. Sesin beğenildi, bir dahaki canlı sahne zamanı da gelmek ister misin?” dedi saygı belirten konuşmasında.

 

“Teşekkür ederim Anıl Bey.” dedim iç çekerek, "Sesimin beğenilmesi güzel mümkün oldukça gelmeye çalışacağım.” Kafasını sallayarak yanımdan ayrıldı ve benim de ardından çıkışa doğru gitmem bir oldu. Artık eve gidip uyuyarak beynimi dinlendirmek istiyordum. Belki de annem rüyama gelip şarkı için teşekkür edip tebrik ederdi. Düşüncelere dalarken omzumda bir el hissetmemle olduğum yerde dondum.

 

“Merhaba bakar mısınız?” Arkama yavaşça dönerek tanımadığım biriyle karşılaşınca şaşırdım.

 

“Tabii, buyurun.” dedim nazikçe şaşkınlık içinde.

 

“Gece söylediğiniz şarkılar beni etkiledi. Sesiniz, söylerken yüzünüzde oluşan mimikler beni kendinize hayran bıraktırdı. Vaktiniz varsa oturup konuşmak isterim sizinle?”

 

Şaşırdım ve bu kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Hemen kendimi toparlayarak,

 

“Çok teşekkür ederim fakat oturmaya vaktim yok maalesef” dedim.

 

“Peki başka bir sahne çıkışınızda o zaman? Söz diye alıyorum bunu. Görüşmek üzere.” dedi ve yanımdan ayrılarak uzun uzun yürüdü. Bir erkeğe güvenmek, onu tanımak istemek, ona sözler vermek. Sanırım asla yapmayacağım şeyler arasında olan durumlardı.. Metrobüse bile ne ara geldiğimi fark etmedim. Hemen akbil basarak metrobüsün içine girdim fakat bu sefer her yer doluydu. Kafamı tutacaklara yasladım ve eve çabuk gitmeyi umdum.

Eve girmemle kendimi soğuk suyun altına atmam bir oldu. Kendime gelmeliydim, çok düşünmek insana zarar veriyordu. Duştan çıkıp odama girerek güzelce üstümü değiştirip saçımı kuruladım. Artık kendimi bu dünyaya döndürme zamanım gelmişti. Telefonumu elime alarak kendimden emin şekilde Çiseme mesaj yolladım.

 

Artıkelzemdeğilsin: Bu akşam kız kıza ne dersin?

 

Yağmurdamlası: Akşam 20.00 derim. Bir dakika bile beklemem, elini çabuk tut da demeyi de eklerim.

 

Artıkelzemdeğilsin: Deli kız.

 

Telefonumun ekranını kapatıp direk hazırlanmaya başladım. Kısa bir süre sonra zevkle yaptığım makyajıma kırmızı rujumu da ekleyerek makyajımı bitirdim. Aynanın karşısına geçerek “HADİSE–SUPERMAN” şarkısının verdiği enerji ile olduğum yerde dans ederek şarkı sözlerini tekrar etmeye başladım. Telefonumun titremesiyle Çisemin geldiğini anlayıp topuklu ayakkabılarımı giyerek binanın çıkışına yürüdüm.

 

“Yuh kızım! Bu ne? Kırmızı rujun yakıştığı tek insan falan mısın?”

 

“Öyle miyim?” dedim yerimde dönerek yanına vardığımda.

 

“Öylesin ve bugün bunu diyen tek kişinin ben olmayacağıma da eminim.”

 

“Nereye gideceğiz ki?”

 

“Eskilere” dedi elimden tutup arabasına bindirerek.

 

Eskiler. Şehrin gidilmedik kafelerini, barlarını bırakmadığımız eskiler.

 

“Çisem inanamıyorum sana!” 18. Yaşımı kutlamamı istediğim yere 22 yaşında geldim.

 

“Burası, ben bile unutmuştum sen nasıl hatırladın?” dedim şaşkınla bakışlarımı çevirerek.

 

“Hiç unutmadım ki. Kız kardeşim”

 

Boynuna atlayıp sarılmam onu önce şaşırttı fakat karşılık vermesini sağladı.

 

“Ben çok teşekkür-”

 

“Elzem! Bugün duygusallık yok okey? Sadece eğlence, eğlenme günü bugün. Hadi ne duruyoruz? İçeri girelim artık.”

 

Bu sefer önce atılan ben olup elinden tutarak barın içine çektim. Mekan’ın içine girerek etrafa göz gezdirdik. Çok değişmiş ve eskisinden iyi olmuştu. Çisem ile barmenin yanına giderek gülümsedik.

 

“Alkolsüz kokteyllerinizden alabilir miyim?”

 

“Hayır, alkollü olacak hem de yüksek olanından. Hatta sen ikimize de D.J ver, limonunu da isteriz.” dedi göz kırparak. Barmen gülümseyerek Çisemin isteklerini yapmaya başladı.

 

“Çisem, sen delirdin mi?” dedim kolunu çekip barmenin yanından uzaklaştırarak.

 

“Hayır Elzem ne delirmesi? Yıllar sonra senin isteğin ile buraya geldik su içecek halimiz yok ya.”

 

“Senin dediğinden de içecek halimiz yoktu bence. Biraz abarttın gibi ne dersin?”

 

“Barmen hazırlamıştır, hadi gidip tadına bakalım derim.” dedi şirinlik yapmaya çalışarak. “Sadece bugünlük.” “Söz.”

 

“Söz” dedim bastırarak. “Sadece bugünlük.”

 

Barmenin yanına geri dönerek hazırladığı içeceği içmeye başladık.

 

“Önce limon!”

 

“Haklısın.”

 

“Elzem?”

 

Adımı söyleyen sesi işitmemle arkama dönmüştüm.

 

“Evet?”

 

“Burada ne işin var? Çok şaşırdım açıkçası ama bir yandan da sevindim diyebilirim.” dedi gülümseyerek “Demek bugüne denk geldi.”

 

Ne dediğini anlamaya çalışıyordum.

 

“Poyraz ben.”

 

“Poyraz?”

 

“Doğru ismimi söylememiştim. Kafe çıkışı sözünüzü alan kişi.”

 

“Sen böyle bir çocuğa söz verdin de benim niye haberim yok? Elzem.” dedi aradan ön tarafa çıkarak “Merhaba bende Çisem. Elzemin kız kardeşiyim. Manevi.” Göz devirerek Poyraz’a cevap verdim.

 

“Evet tanıdım ama tamamen aklımdan çıkmışsınız.” yalan.

 

“Olur öyle şeyler. İlk görüşünüzdü sonuçta ve tabii burada tekrar karşılaşmak garip bir tesadüf oldu bizim için.”

 

“Yok ne garibi, işiniz yoksa sizde bizimle durabilirsiniz yani işiniz yoksa tabii ki de.”

 

Şok içinde Çiseme dönmüştüm. Olayı toparlayarak

 

“Sarhoş olmuşsun sanırım Çisem. Kusura Bakmayın Poyraz Bey. Bazen ne dediğini o bile bilmiyor.”

 

“Kusura ve sizli bizli konuşmaya gerek yok Elzem.” dedi samimi bir şekilde. “Ben sizi tek bırakayım iyi eğlenceler geceniz güzel olsun hanımlar.” diyerek ilerledi. El salladığımı sonradan fark edince elimi indirip bir hışımla Çiseme döndüm.

 

“Bu yakışıklı POYRAZ BEY de kim?”

 

“Tanımıyorum ve hem sen niye hemen davet ediyorsun?”

 

“Yakışıklı diye ayrıca tanımıyorsan adını nerden biliyor? ELZEM.”

 

“Şarkı söylediğim kafede gördüm, kafeden çıkarken geldi yanıma öyle ayak üstü bir konuşma oldu. Tamamen unutmuşum. Ayrıca her yakışıklı ve işi olmayan insanı yanına mı davet ediyorsun sen?”

 

“Bazen.”

 

“Neden?”

 

“E kendin dedin ya.”

 

“Ne dedim?”

 

“Yakışıklı diye.”

 

“Of Çisem of”

 

Çok kısa bir dans ederek eğlenme sonrası eve gitmek için kafeden çıktık. Eve vardığımda babam uyuyordu, beni aramaması bir hayli şaşırtıcı geldi nedense. Üstümü değiştirip hemen makyajımı temizledikten sonra istemeden de olsa uykunun kollarına teslim ettim kendimi.

 

Kitabı yazdığım tarih 06.08.2024 tarihidir. Kesinlikle benzer kurgular olursa çalıntı suçlamalarını kabul etmiyorum iyi okumalar 🙏🏻♥️

Loading...
0%