@xqaysegull
|
İlk bölümle karşınızdayım. Ben severek yazıyorum, umarım sizlerde severek okursunuz. Satır aralarında buluşalım 💜 Herkese şimdiden iyi okumalar🥰 Bölüm şarkısı Teoman'dan "PARAMPARÇA" 🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂 CAM KIRIKLARI ‘’Allah kahretsin!’’ kulaklarımı dolduran babamın sesiyle hemen kendimi toparlamaya başladım. Aşağıya inmek için odamdan çıkıp merdivenlerin başına geldiğimde, daha birkaç adım atmıştımki kulağımı, parçalara ayrılan cam sesleri doldurdu.
Buda neyin nesiydi böyle?
Babama ne olmuştu?
Cam sesleri yüzünden olduğum yerde kalakaldım. Kırılma sesleri git gide artıyordu. Babamı daha önce sadece bir kere bu kadar öfkeli görmüştüm. Oda hayatımın en berbat günü olmuştu.
17 YIL ÖNCE…..
Oyun odamda en sevdiğim oyuncağım olan Güneş ile oynarken onun saçlarını da tıpkı annemin benim saçlarımı ördüğü gibi örmeye çalışıyordum. Dışarıdaki hava sıcak bir yaz günü olmasına rağmen annemin bu sıcak havada neden bahçede değil de odamda oynamamı istediğine bir türlü anlamıyordum. Oysaki bahçemizdeki kocaman havuzda yüzer, köpeğim Badem ile oyunlar oynardım. Demekki annemin bir bildiği vardı. Sonuçta benim her zaman en iyisini bilirdi. Mesela geçen ay dondurma yememem için beni o kadar uyarmasına rağmen yiyip sonrasında bir gece yarısı hastanede bulmuştum kendimi. Ne kadar da acımıştı canım, popoma yediğim iğne yüzünden…
Ah! Aklıma geldikçe sızlar popom.
Ama bu benim dondurma yememe engel olmadı ki hiç.. Annem bilmiyor tabi ondan gizli Fidan teyzenin bana dondurma alıp getirdiğini….
Fidan teyzem her seferinde korkup ‘’Senin yüzünden ya işimden olacağım ya canımdan ‘’ diyerek söylene söylene kapımda, ben dondurmamı bitirene kadar nöbet tutmasına bayılıyorum. Çünkü eğer bana dondurma getirmezse gece o uyurken Badem’in onu ziyarete geleceğini çok iyi biliyordu. İyileşmemin üzerinden bir hafta geçmişti ki canım deli gibi dondurma çekmişti ama annem kesin bir dille yasaklamış ve herkesi de bu konuda tembihlemişti.
Hayır anlamıyorum dondurma yasaklamak da neyin nesiydi.. Sıcak havalarda dondurma yiyemeyeceksem neden dondurmalar vardı ki..
Birinin bunu anneme hatırlatması lazımdı.. Tamda kendi kendime ısyana başlamak üzereyken,
‘’ Neler oluyor burada.’’diyerek içeriye giren babamın sesini duyar duymaz koşup boynuna atladım.
‘’İyiki geldin babacım. Gelde şu anneme birşey söyle’’
Babam geldiyse sorunlar hemen çözülürdü.
‘’Ne yaptın bakalım yine Nehir hanım?’’
Tam babama cevap vereceğim sırada annem hızla yanımıza yaklaşıp, ‘’İyiki geldin Rasim. Ben artık senin bu kızınla baş edemiyorum.’’ ellerini saçlarından geçirip söylenmişti.
Babam kulağıma yaklaşıp, ‘’O kadar kötü mü?’’ diye fısıldadığında hemen başımı sağa sola sallayıp kendimi savunmaya geçtim.
‘’Annem abartıyor babacım. Alt tarafı sadece bir top dondurma istedim.’’
‘’Bir top mu? Birde yalan söylüyor.’’ diye atladı hemen annem.
Babam aramızda ki tartışmanın daha fazla büyümemesi için kucağında benimle birlikte salonda bulunan tekli koltuklardan birine oturduğunda, annem ise herkesi bahçeye çıkarıp yeni kurallarını sıralamaları meşguldü.
‘’Bence ben sormadan benim prensesim bana herşeyi anlatacaktır. Hım’’ Babamın sesini duyduğumda başımı onlardan çevirip babama döndüm. Başımı olumlu anlamda salladıktan sonra babamın kucağından kalkıp hemen karşısındaki sehpanın üzerine oturdum. Sonuçta ciddi bir iş yapacak ve gerçeği anlatacaktım.
Çünkü dürüst olmak çok önemli bir işmiş öyle der babam. Herkes beceremezmiş.
Omuzlarımı dik tutup başımı kaldırdığımda, babamın gözlerinin içine bakmaya başladım. Babam her zaman biriyle konuşurken gözlerinin içine bak der. O zaman yalan söyleyip söylemediğini anlar ve aynı zamanda ondan korkmadığını da karşındakine göstermiş olursun der.
Şuan bu söylediklerini pek anlamasamda babam, ‘büyüdüğünde anlarsın’ diyip dururdu.
Gözlerimi babamın gözlerine diktiğimde dudaklarında ufak bir tebessüm oluşmuştu. ‘’Aferin. Öğrenmeye başlamışsın’’ diye mırıldandı.
‘’Şimdi babacığım şöyle ki ben sadece canım dondurma çektiği için ufacık bir yalan söylemiş olabilirim.’’ İşaret parmağımla baş parmağımı birleştirip babama söylediğim yalanın ne kadar küçük olduğunu göstermeye çalışıyordum.
Babamın gözleri kısılınca dik olan omuzlarım birazcık çökmüştü, Ama babam omuzlarını tutup tekrar dik durmamı sağladı.
‘’Hayır! Nehir ! Asla bu omuzlarının çöktüğünü görmeyeceğim. Sen benim kızımsın hata yapsan bile hatana rağmen dimdik ayakta duracaksın. Şimdi söyle bakalım ne söyledin de annen bu kadar çileden çıktı?’’
‘’Şey… babacım kapıdaki korumalara ‘Eğer bana dondurma almazsanız babamdan sizi silahıyla vurmasını söyleyeceğim’ dedim. Hem ne var ki bunda yalan da değil ki senin silahın var gördüm ben.’’ Babam bu söylediğimi beklemiyor olacak ki gözleri birden kocaman olmuştu.
‘’Sen ne zaman gördün silahımı bakalım?’’ Babam, beni kucağına alıp oturttuğunda sessizce sormuştu bunu. Onu nasıl olurda elinde silahıyla gördüğümü merak ediyordu. Bunu yüzünden anlıyordum.
‘’Sen kapıdaki adamlara odanda bağırdığın zaman elinde görmüştüm. Onlar çok korkmuşlardı silahından. Bende senin gibi yapıp onları korkutmak istedim ama anneme yakalandım işte’’ İsyanımdan dolayı babam ufak bir kahkaha attığında kötü birşey yapmadığımı anladım.
Gerçi babama göre ben hep haklıydım....
Babamın yanında bitmeyen bir kredim vardı benim. Her ne yaparsam yapayım anlayışla karşılar, doğrusunu bana güzelce anlatırdı.
‘’İnsanların korkularını kullanman kötü birşey ama bir o kadar güzel kızım. Sadece yanlış zamanda yanlış yerde değil’’ Babamın söylediğinden hiçbirşey anlamamıştım. Bunu fark eden babam, bana anlayacağım şekilde anlatmaya başladı.
Kucağında benimle birlikte ayağa kalktığında içimden’Benim babam çok güçlü tıpkı izlediğimiz filmdeki Herkül gibi’ diye geçirdim. Çünkü hiç zorlanmadan beni tek koluyla taşıyabiliyordu.
‘’Bak Nehir, onları görüyor musun?’’ Parmağıyla işaret ettiği yere baktığımda, annemin tüm yardımcılarımızı yan yana sıraya dizip birşeyler anlattığını gördüm. Büyük ihtimalle konu yine bendim. Annem gerçektende bazen olayları çok abartıyordu.
Bu kadar abartacak ne vardı ki sanki…
Bizi onlardan ayıran tek şey onların bahçede bizim ise salonda olmamızdan kaynaklanan aramızdaki camekandı.
‘’Annemi ve evdeki yardımcılarımızı babacım’’ diyerek cevapladım babamı.
‘’Bak kızım. Eğer insanların zaaflarını ve korkularını bilip onları yönetmek istiyorsan öncelikle onları çok iyi tanımalı ve kendi zaaf ve korkularını onlardan saklamalısın.’’ dediğinde hiçbirşey anlamadım.
Zaaf ne demekti?
Babam, bunu fark ettiğinde hemen konuşmasına devam etti. ‘’Sen onların herşeyini bileceksin ama onlar senin hiçbirşeyini bilmeyecek. Sen her zaman onlardan bir adım hatta iki adım önde olacaksın. Anladın mı şimdi bebeğim?’’
İşaret ve baş parmağımı birbirine yaklaştırıp ‘’Birazcık anladım babacım.’’ dediğimde babam yanağımdan kocaman öperek’’ Büyüdüğünde bebeğim büyüdüğünde, İşte o zaman benim bugün sana öğrettiklerimi, ben sana söylemeden kendin yapacaksın. ’’ diyerek beni kucağından indirdi.
‘’Şimdi ne yapacağım peki babacım?’’ Kocaman olan babama bakmak için kafamı yukarıya kaldırdığımda babam,’’ En zayıf olanı bul ve amacına ulaş.’’ diyerek beni ardında bırakıp bahçeye doğru gittiğinde yanıma köpeğim Badem gelmişti. Onu sevmek için eğildiğimde, salona açılan bahçe kapısının sesiyle başımı oraya çevirdiğim zaman karşımda Fidan teyzeyi gördüm. Her zaman olduğu gibi onu görünce havlayan Badem’e bakarak,
‘’Çek kızım şu hayvanı! Isıracak maazallah şimdi’’ O'an sanki birazcık anlamıştım babamı.
Seni seçtim yaşlı kurt!
İlk kurbanım Fidan teyzeydi…
Yere eğilip Badem’i severken birden, ‘’Saldır kızım!’’ diyerek Fidan teyzeyi gösterdim. Badem asla bu evdekilere saldırmazdı. ‘Saldır’ komutundan tek anladığı şey o kişinin etrafında dönmekti.
Korkudan olduğu yerde duran Fidan teyze ‘’Eşşehü Enla İlahe İllah…’’ diyerek şehadet getirmeye başlamıştı bile.
Onun bu haline gülmekten Badem’i tutamıyordum. Badem Fidan teyzenin etrafında dolanıp havlamaktan başka birşey yapmıyordu oysa ki…
Bu kadar korkması normal miydi?
‘’Al şunu kızım ne olur!’’ diye yalvarmaya başladığında, ‘’Bir şartla’’ diye şart koşacaktım ki Fidan teyze, ‘’Tamam kabul! Ne dersen kabul yeter ki çek şunu benden.’’ demesiyle, Badem’i yanıma çağırıp durdurmuştum.
‘’O zaman bana istediğim zaman dondurma getireceksin’’ dediğime itiraz edecek gibi bana bir bakış attığında işaret parmağımı sallayıp, ‘’Eğer ki istediğim zaman bana dondurma getirmezsen, bir gece bir bakmışşın ki Badem seni ziyarete gelmiş.’’ Bademe bakıp “Dimi Kızım” dediğimde havlayarak bana cevap vermişti.
Bunu evet olarak kabul ediyordum.
O günden sonra ne zaman istesem gelmişti dondurmam. Babam biliyordu bu durumu ve ona yaptıklarımı anlattığımda gurur bile duymuştu benimle ama annem hiç öğrenmemişti…
Elimde kalmış birkaç tel oyuncak bebeğimin saçıyla kalakalmıştım. Saç örmek ne kadar da zormuş. Resmen yolacaktım Güneşin saçlarını. Ama annem harika yapıyor bu işi. Saçlarını örmesi için bebeğimi anneme götürmeye karar vermiştim. Çünkü ben pek becerememiştim bu örme işini…
Ne güzel olacaktı bebeğimin saçları…
Tıpkı benim saçlarım gibi….
Hemen ayağa kalkıp odamın kapısını açmak için elimi uzattığımda kapının aralık olduğunu gördüğümde kapıyı açmak içim elimi uzatacağım sırada kapı arasından gördüğüm annemle yüzümde kocaman bir tebessüm oluştu. Tam kapıyı açacağım sırada annemin elindeki kırmızı valiz dikkatimi çekmişti.
Annem tatile mi gidiyordu?
Hemde bensiz…
Anneme bakmaya devam ettiğimde belki beni de alır diye beklemiştim ama O, arkasına bile bakmadan merdivenlere doğru adımlamaya başladı. Nasıl yani beni çağırmayacak mıydı?
Hem babam nerdeydi? O da mı beni unutmuştu?
Hayır ya insan çocuğunu hiç unutur muydu?
Kesin valizi arabaya bırakıp daha sonra beni alacak diye düşünüp annemin arkasından bende odamdan çıktım. Babam, sabah işe giderken tatile gideceğimizden hiç bahsetmemişti. Babamda arabada olmalı kesin.
Merdivenlerden inerken annem neredeyse son basamağa varmıştı. Ne kadar da hızlı iniyordu annem merdivenleri. Ona yetişmek için hızlandım ama küçük ayaklarım annem kadar hızlı olamıyorlardı. Merdivenleri bitirip kapıya ulaştığımda annem arabasına binmiş ve emniyet kemerini takmak üzereydi. Anneme ulaşmak için yanına doğru gittiğimde daha üçüncü adımımı atmıştım ki arabayı çalıştırıp saniyeler içinde bahçemizden çıkıp gitmişti.
Annem beni unutmuştu...
Hani anneler çocuklarını çok severlerdi?
Benim annem beni unutmuştu...
Ya babama ne demeli… Beni en çok seven insan da mı unuttu beni?
Hem ben eşya değilim ki unutulayım...
Elimde tuttuğum bebeğim ellerimden kayıp düşerken, bu sefer bahçeye babamın arabası girmişti. Oh! Sonunda hatırladılar beni. Boşuna üzülmüşüm diye yüzümde az önce ki üzüntüden eser yoktu. Çünkü artık gülümsemeye başlamıştım beni hatırlayıp almaya geldikleri için.
Babam hızla arabayı hemen biraz önüme park ettiğinde, hızlıca kapısını açıp birkaç büyük adımla yanıma gelip bana sıkıca sarıldı.
‘’Şükürler olsun ki seni götürmemiş.’’ diyerek anlıma bir öpücük kondurdu.
Neden öyle söylemişti ki şimdi babam?
‘’İyiki geldin babacım. Beni unuttunuz sandım?
Babam beni duymuyormuş gibi bana sıkıca sarılmaya devam ediyordu.
Allah aşkına babamın nesi vardı böyle? Biraz daha sıkarsa boğulacaktım.
Böyle durmaya devam edersek anneme yetişemeyecektik. Hemen babamı uyarmalı ve anneme yetişmeliydik. ‘’Babacım hadi gidelim artık yoksa anneme yetişemeyeceğiz.’’
Babam o an bana sıkıca sardığı kollarını gevşetip duraksadı. ‘’Babacım hadi geç kalıyoruz. Annem bekletilmekten nefret eder biliyorsun.’’
Babam, ayağa kalktığında başını yukarı kaldırıp derin bir nefes aldı. ‘’Fidan Hanım’’ diye bağırdığında, Fidan teyzenin benim valizimi getireceğini düşünüyordum.
Sonuçta tatile çıkıyorduk değil mi?
Fidan teyze, hızlı adımlarla yanımıza gelip, ‘’Buyrun Rasim bey’’ dediğinde her zamanki gibi gülesim gelmişti.
Fidan teyze, babamdan daha büyüktü ama hep ona bey derdi. Bunu anneme sorduğum zaman ‘O, bizim çalışanımız olduğu için öyle sesleniyor. Baban, kaç defa gerek yok desede o böyle rahat ediyorum diyip devam etti.’ diyerek cevaplamıştı beni...
‘’Nehir’i odasına götürün.’’ diyen babama baktığımda bana değil Fidan teyzeye bakıyordu. Yoksa ben mi hazırlayacaktım valizimi?
Annem, tüm işlerimizi yardımcılara bırakmayıp elimizden geldiğince bizimde yapmamız gerektiğini söylerdi hep. Ben pek dinlemesemde annemi ama bugün tatile çıkacaktık. Dinlemek zorundayım değil mi?
‘’Peki Rasim bey’’ diyerek elimden tutup eve doğru götürmeye başladı beni Fidan teyze. Arkamı dönüp, ‘’Beni burada bekle babacım hemen geliyorum.’’ diyerek Fidan teyzenin elini tutup eve doğru yürümeye başladım.
Odama kadar tek kelime etmedi Fidan teyze. Bende heyecandan konuşamıyordum. İlk defa sürpriz bir tatil olacaktı. Normalde tatile gideceğimiz yeri hep annem belirler ve daha sonra benimde fikrimi alırdı.
Genelde hep yurtdışı olurdu bu tatiller. Ama bu sefer burada olacaktı galiba. Çünkü okulumdan izin almamıştı daha babam.
Odama geldiğimizde ben hemen beyaz dolabımın yanında duran pembe valizimi almak için oraya doğru yürüdüğümde, Fidan teyze öylece ayakta bekliyordu. Valizimi sürükleyerek yatağımın dibine getirdiğimde hala olduğu yerde duruyordu Fidan teyze.
‘’Bana yardım eder misin Fidan teyze?’’ dua etsin acelem vardı yoksa ben ona yapacağımı bilirdim. Bana yardım etmemenin cezasını Badem seve seve keserdi.
Fidan teyze. heykel gibi durmuş öylece bana bakıyordu. Gözlerinde... Gözlerinde sanki bana karşı acı vardı. Bana acıyordu... Fidan teyze bana acıyordu. Ama neden? Ben acınacak halde değilim ki...
‘’Bana neden öyle bakıyorsun Fidan teyze?’’ Bana kimse öyle bakamazdı. Fidan teyze, bana cevap vermek yerine gözlerinden akan bir damla yaşı sildiğinde bu durum artık canımı sıkmaya başlamıştı.
Bu kadının derdi neydi…
Artık onu umursamadan gücüm yettiğince valizime asılıp yatağımın üzerine koydum. Birazcık zorlansamda, sonunda başarmıştım. Valizimi yatağımın üzerine koyduktan sonra. fermuarını açıp, elbilerimi almak için dolabıma yöneldiğim sırada aşağıdan gelen kırılma sesleriyle hemen yanımdaki Fidan teyzeye baktım.
Sesler azalmak yerine git gide artıyordu. Aşağıda neler oluyordu?
‘’Bu sesler ne Fidan teyze?’’ diye sorduğumda, ‘’Birşey değildir kızım. Biri vazo falan devirmiştir.’’ diyen endişeli sesi beni hiç tatmin etmemişti.
Sesler hala devam ediyordu. Olduğum yerde durup yukarıya kadar gelen sesleri dinlemeye devam ettiğimde babamın bağırış sesini duymamla odamdan fırlayıp merdivenlerden aşağıya doğru koşmaya başladım. Salona geldiğimde şöminenin yanındaki tekli koltukta başını ellerinin arasına almış bir şekilde oturan babamı görmemle yanına doğru yürüyüp önünde diz çöktüm.
Babamın ellerini kendi minik ellerimin arasına almaya çalışıyordum. Sadece çalıştım çünkü sığmıyordu ellerime babamın elleri... Etrafa baktığımda annemin en sevdiği vazo yerde paramparça olmuş bir şekilde duruyordu. Hemen yanında ise salonda aile resimlerimizin olduğu çerçevelerin de tıpkı vazo gibi yerde parçalara ayrıldığını gördüm.
‘’İyi misin babacım?’’ Başka ne sorulurdu bu durumda bilmiyordum sadece iyi olsun istiyordum. Annem burada olsaydı bilirdi ne yapılacağını.
Babam, ellerimi kendi avuçlarının arasına alıp yaşlı gözlerle bana baktığında ilk defa babamı ağlarken gördüğümü fark ettim. Anneme bir keresinde ‘Erkekler de ağlar mı?’ diye sorduğumda, ‘Erkekler kolay kolay ağlamazlar Nehir.’ elini kalbimin üzerine koyup’şuraları yandı mı işte o zaman akar gözlerinde ki yaşlar’ demişti.
Babamın kalbi mi acıyordu yani…
Elimi kaldırıp sağ gözünden aşağıya süzülüp akmaya başlayan yaşı bir çırpıda sildim.
Babam ağlamasındı…
Onun yerinede ben ağlardım.
Sol elimi kalbinin üzerine koyduğumda ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyordu. ‘’Çok mu acıyor?’’ sorumun üzerine elimi avucuna aldıktan sonra dudaklarına götürüp derin bir şekilde öpmüştü.
‘’Sen dokundun ya şimdi hiç acımıyor.’’ Beni kendine çekip sıkıca sarıldığında dudaklarından dökülen tek cümle ‘’İyiki varsın kızım’’ olmuştu. Bende ona karşılık olarak, kafamı biraz geriye çekip yanağına sulu bir öpücük kondurdum. ‘’Sende iyiki varsın ve iyiki benim babamsın.’’
Gözlerinde ki ışık o an için yeniden parlamıştı. Babama da en çok parlayan gözleri yakışıyordu.
Bu halini sebebinin annem olduğunu tahmin ediyordum ama eğer sorarsam babamın kalbininde yeniden acıyacağını da biliyordum. Zaten babam bana anlatırdı. Sormama gerek yoktu.
Ne kadar süre birbirimize sarılı kaldık bilmiyorum ama etrafı toplayan çalışanların temizlerken çıkan kırık cam sesleri kulağıma geliyordu. Babam benimle birlikte ayağa kalktığında etrafa kısa bir göz attım. Salon eski haline dönmüştü bile ama tek bir farkla anneme ait hiçbirşey kalmamıştı. Salonun girişinde bize ıslak gözlerle bakan Fidan teyze, bizim için yiyecek birşeyler hazırladığını söylediğinde babam, başını olumsuz anlamda sallayıp beni Fidan teyzenin yanına bırakmıştı birşeyler atıştırmam için fakat benim canım hiçbirşey istememiş, sadece odama gidip uyumak istemiştim.
Ertesi gün uyandığımda evde Fidan teyze dışındaki tüm çalışanların işine son verilmişti. Artık bu kocaman evde sadece ben, babam ve Fidan teyze kalmıştık. Hah! Tabi birde kapıdaki korumalar. O günden sonra birdaha evde annemin ne adı geçti nede konusu açıldı. Ben ise hala babamın bana anlatmasını bekliyordum…
Çünkü babam bana anlatırdı...
GÜNÜMÜZ…
Merdivenlerden aşağıya indiğimde babam koltukta gömleğinin birkaç düğmesi açık, saçlarının arasına karışmış birkaç tutam beyaz saçlarını çekiştirmiş bir şekilde oturmuş önündeki kırmızı zakkum buketine bakıyordu. Hemen babamın yanına gidip ona ne olduğunu sorduğumda, beni bir sorun yok diyerek geçiştirip, merdivenlerden yukarıya doğru kendi odasına çıkmaya başladı. Ben ise sadece arkasından bakakaldım. Babamı böyle görmeyeli yıllar olmuştu. Başımı önüme çevirdiğimde dikkatimi kırmızı zakkum çiçeği çekti. Elimi uzatıp buketi eliem aldığımda üzerinde not falan yoktu.
Bu çiçeğin anlamı neydi…
Babamı bu hale getiren sadece bir buket zakkum muydu?
🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂 Nasıldı.....
|
0% |