Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Tutulma

@yagmerii

1. Bölüm tutulma :

Rahman ve Rahim olan Allahını adıyla

4 yıl önce...

Daha hiçbir ruh bedene girmeden mahşer yeri gibi kalabalık olan bu alem, hiç kimsenin aklında, hafızasında olmayan ama dünyaya gelindiğinde karşılaştığıı bazı anlar ve kişilerin sana tanıdık gelmesine sebep olan Ruhlar aleminde

 

Genç bir kadın içine kaplayan huzursuzluğu ellerini Atın üstünden olmasına rağmen düşmanca savururken karşısında ki kızıl güneşle cebelleşşiyordu sanki.

Önünde asıl ateş olan cehennemden kopan ateş topu gökyüzüne yeni kurulmuş gibi dururken, dağları arkasında bırakan uçuruma doğru eceline uçuyordu kız sanki

Atın dört nala koşmasından dolayı altında ki ılık denizden sıçrayan damlalar ayın tepede durup karanlığı aydınlattığı lacivert geceye benzer koyu renkli elbisenin dahada siyah gözükmesini sağlıyordu.

Kolları o kadar uzundu ki elbisenin atın yularını tutan elleri dirseğini kadar sıyrılarak Atın karnının biraz yakarısından iki yanında sallanıyordu.

Kız hafiften kendini ileri doğru savununca elbisenin karın bölgesinde bir korse varmışcasına sıkıca tutan parça aşağı doğru inerken bollaşan kısmı şimdi Atın başına kadar uzanıyor, ve Atın başını biraz kapatıyordu. Belinden başlayan ip o parçanın üstünden atını kulaklarına çarpıyordu. Korsenin üstünde ki küçük hafif koyu elmaslars, simsiyah gecede parıldayan yıldız gibi ışıl ışıldı

Kollarındada aynı şekilde üçgen şekilde inerken parıldıyordu elmaslar.

Korse kısmın ustunde ki elbisenin üst kısmının ortasindan inen parıldayan ipler zikzak şeklinde baklavalara benziyordu.Kızın ayaklarında simsiyah bacağının hiç bir yerini göstermeyen iki çift çorap vardı yalnızca.

Ama ona rağmen ayaklarını atın nallarına sertçe bastırıyordu.

Önünde ki güneş asıl düşmanı değil ardından gelen kılıçlı ve kalkanlı atlılarıdı düşmanı.

Kızın yüzü ve başını kapatan peçe rüzgarın yüzüne her tokat atışında yüzüne, gözlerinin altına iyice yapışıyordu.

Altında ki denizle uyumlu okyanusu gözlerini koca kale gibi duran camiye çevirdi.

 

Caminin tavanı kare olmasına rağmen üstüne konan kubbe yovarlak şeklindeydi. Aceleyle attan inip, içeri hızla bi casus gibi sokuldu.

Önüne çıkan avlunun dört bir yanı oval kapı gibi açıklıklara varıyordu. Tam ortada bi kuyu vardı kuyunun yanına doğru ilerleyen genç kız yaklaştığında yüzünü saran peceyi aşağı indirdi. Ayağını saran çorapları da çıkarttı.

Kuyunun iki yanından ortaya doğru uzanan demir yerden aşağı doğru sarkan halatı eline alarak kovayı ortaya çıkardı kovayı yere koyarken kendisinide yere oturmuştu.

Çıkarttığı sudan yüzüne çarpan su uzun zaman sonra nefessiz kalan hastanın iyeşlitiginde içine çektiği ferah nefes gibi yüzünü sıyırdı.

Abdesti bittiğinde koca dağ gibi duran açık kapıdan camiden içeri girdi.

Seher vakti bir kuşun Allahı zikretmesine benzer bir kuran sesi kulaklarında canlandı.

Çıplak ayakları yumuşak halıda izler bırakırken minbere doğru ilerledi.

Yaklaştıkça gölge beliriyor koca sütünün ardına saklanmış beden ortaya çıkıyordu.

Bir adam sırtını minbere dayamış çapraz otururken önündeki rahlenin üstünde fetih suresinin son sayfasını okuyordu.

Tamamen önüne geldiğinde ayet bitti.

Kızın yüzü adamın yüzüne tırmandı. Gözleri korkusuzca kısılmış, olduğu yerin etkisiyle yüzü iyice esmerlesmiş kemikli yüz. Kız tanıdık simayla olduğu yere çakıldı

Kızın şaşkınlıkla aralanan dudaklarından

"senin ne işin var burda ?!" Döküldü

Adam oldukça rahat bi şekilde yerinden kalkıp.

"Seni yalnız göndereceğimi düşündüysen aklını yitirmiş olmalısın mahperi "

Buraya gelirken onu ardında bırakan adamı karşısında bulmayı beklemiyordu.

"Peşimde aç sırtlanlardan haberin var mı senin "

Kızın sesi birazdan adami boğacakmış gibi çıkmıştı.

Adam bundan etkilenmişe benzemiyordu

" O yüzden ardında geldim ya mahperi!"...Buraya bi görev için geldiğini biliyorum. İşrak namazı kılmak için buradasın degilmi"

Derken sesi soru sorar gibi değildi çünkü namaz için burda olduğunu biliyordu.

Kız arkasına baktı ve kafasını geri adama çevirdiğinde endişeli gözlerle

"Bak birazdan burda olurlar sandığın yerini değiştirmem lazım. Yehaslar geldiklerinde burdan ikimizinde sağ çıkıp çıkmayacağı belli değil, lütfen git burdan !"

Adam sonunda çıldırarak

" Nasıl seni öylece burada sırtlarlanların inine bırakıp, hiç bir şey olmamış gibi gitmemi bekliyorsun söylesene- kız bir sey söylemedi bir an önce gitmesini istiyordu yalnızca -çıldırtma adamı "

"Tamam tamam, sen dış avluda bekle ben burdaki herşeyin tarihe görüldüğünden emin olup yanına geleceğim "

Derken suçlulukla ellerini havaya kaldırdı.

Adam öfkesini dizgenleyerek

"Hebsi çoktan evelliyata gömüldü"

Kızın kaşları şaşkınlıkla çatılırken aaynı amanda da şüpheyle kısılan gözlerle adamı süzdü. Gizlenmesi gerekenleri biliyordu ve saklamıştı bile . Burda olduğunu bu yere geleceğini nerden biliyordu.

Soru sormak için dudakları aralanmıştı, adam buna izin vermeyerek eliyle durdurdu kızı.

"Simdi beni ifadeye çekme! Kıbleye dönüp işra'ğı kılmaya başlayacağım sende uslu uslu, arkamda kılıyorsun "

Kızdan cevap gelmeyince başını hafifçe yana dogru indirip,

"Tamam mı, mahperi ?"

Kız ellerini göğsünde tutup kıbleye doğru çevirdi bu adama yetmişti, dudağının kenarı havaya kalktı. Yüzünde bir tebessümle 2 rekatlık namaza başladılar.

Adam imam olmamıştı bu namaza.

Ama senkronize bir şekilde kılıyorlardı namazlarını

Ruh bedenden ayrılıp Allah'aen yakın olduğu yerde karanlık gözükmesi gereken basi son secdeye değdiginde gözlerinin önünde normalde asla gerçekleşmeyecek bir şey oldu bir gelecek beyaz bi ışık, bi gelecek canlandı

Şımdi loş bir açıklıktaydıki kalabalıklar arasındadaydı. İnsanlar sıralar halinde insanlar saf tutmuş önde ki imamın namaza başlamasını bekliyorlardı.

İnsanlar içlerinde ki düşmandan kurtulmuşcasına melekler gibi giyinmişlerdi. Adamın sesini duymadı ama herkes çoktan secdeye gitmişti.

yalnızca yüzleri net 3 kişi vardı bu toplulukta

Yanında ki adam ve imam.

Kulağına daha demin dolan fetih suresi tekrar doldu

٢٩ O, Allah’ın elçisi Muhammed’dir. Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler. Onları, Allah’ın lutuf ve rızâsına talip olarak hep rükûda ve secdede görürsün. Secdenin tesiriyle yüzlerine simaları oturmuştur; Tevrat’ta onlar için yapılan benzetme budur. Onlar arasından iman edip dünya ve âhirete yararlı işler yapanlara Allah bir bağışlama ve büyük bir ödül vaad etmektedir.

Bu ayetle kalbinin sökülen tarafı dikilmiş gibi hisettmişti.

Namaz bittiğinde İmam mırıldanarak

"

اِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُب۪ينًا

Rasûlüm! Gerçekten biz sana, ardı ardına gelecek nice fetihlerin öncüsü ve müjdecisi olacak apaçık bir fetih ihsân ettik."

Bu ayeti okudu.

Ve sesi biraz daha sesli çıktı " Son fetih yaklaşıyor "

Dedi.Sözleri boşlukta yankılandı.

Kız ve adam ilk defa karşılaştıkları uyku ile uyanıklık arasında bu garip rüyayı atlatamadan ceset kokan bi koku her yani sardı.

Yehas'lar ayakkabılarının altında ki cesetleri ezerek geldikleri ayaklarla ibadet edilen yere girdiler.

Kızda adamda tahiyattaydı.

Yehaslar tok adımlarla sürü halinde kaleye benzer büyük caminin içinde yürüdüler.

Namazları bittiğinde adam oturduğu yerden kalkıp kızın yanında buldu kendini bi anda ve ellerini kızın soğuk Yanaklarına koydu

"Bu ruh senden kopralıp hangi gezegene giderse gitsin,senin ruhun nerede olursa olsun seni bulacağım ve yeminimizi tamamlayacağız mahperim. Güneş ve ayın yaratıcısı Allah şahidim olsun ki seni bulacağım ve ruhum senden bir daha ayrılmasın diye öyle bir sarılacağım ki güneş ve ay tutulucak "

Kız adamın sıcak ellerinin üstüne elini sardı

"Bende seni bedenimin son gününe kadar bekleyeceğim ateş parçam. Ve bedenimin ruhuma ihanet etmesine izin vermeyecek,gönül bağımızı hep koruyacağım yer ve göğün sahibi Allah şahidim olsun "

Sözleri bittiğinde adamın elleri ve kızın eli birbirine karıştı.

Nasıl oldu bilen yok bedenleri yoktu ama bir acı hissettiler o acı zehir gibi yayıldıkca yayıldı ruhlarına, yana doğru devrildiler yüzleri birbirine dönüktü

Ay güneşe, güneş aya karıştı.

Geriye zamanı gelene kadar asla sır perdesi aralanmayacak hazineler, sırlı kitaplar, ve iki ruh kaldı

Sırlar birbirlerini ay güneşin ardına saklandığı gibi geçmişin kapılarının ardına saklandılar

 

Zamanımızda 4 yıl evvel

Umutsuzluğum hayal kırıklığım gelip önüme serildi.Ruhlarda birbirine ihanet ederdi asıl ihanet ruhtaydı ruhum sankinbedenimin altında ezilerek kapana kısıldı.

Gözlerimde soğuk bi ıslaklık vardı bin bi yılda ağlayan ben onun karşısından ağlamadan duramıyorum

Kederli gözler en sevdiği dizi bitmiş de boşluğa düşmüş gibi olan bakışlar olduğum yere baktı son kez.

Tabi ben bunun son olmasını istemiyordum.Başlamadan biten bir hikayeydi bizimkisi

Ona henüz itiraf etmemiştim ona bakınca yüreğimin nasıl sıkıştığını, sırf onu yalnız düşünmek için başka bi odaya kendimi tıkıp, hahayaller daldığımı. Sevdiği şeyler öğrenmek için kardeşlerini daraladığımı, ona bakınca işte nasibim ve sevdiceğim diyeceğim biri varsa oda bu adam olmalı diyemiyordum .

Neden !

Ama neden kalp sancım,

ben sana olan sevgimi kalbimin, yüreğimin en ücra yerlerinde sakladım.

Hep sen vardın aklımda,

Hep seni sezgiledim.

İçimdde ukte kalan bir seyler vardı bilmiyorum ama bu anın geleceğini başından beri biliyordum sanki.

Nen boguldum souk nefesimde

O' nun nefesi darlandı. ve ünlü bir şairin bir şerrinden kesit söyledi

"Ne denir bilmiyorum yalnızca beni güzel hatırlamanı isterim. Beni güzel hatırla

Bunları son satırlar

Farzet ki bir rüyaydım esip geçtiğimden beri

Yada bir yağmr sel oldum sokağında

Sonra toprakta gittiği suyu kaybolup gitti

Beklide bir rüyaydım

Senin için..

Uyandın ve ben bittim."

Bi rüyaydın ve bittin. Doğru olduğumuz durum bu konu için tamda söylenebilecek şeydi.

Gözlerinde feri sönen ışık arada bozuk priz gibi yanıp sönüyor.

"Gidiyorum şimdi. Son bir sözün var mı ?"

Dedi.

Ben ise bakışlarımı yere indirdim Çarşafım soğuk rüzgarda uçuşuyordu.

Ellerim bu sefer gücümden kaynaklı degil üzüntüden soğumuştu.

Sanki aklımda donmuş gibiydi.

Sayısız saniye sonra.

Soğuk bakışlarımı oraya çevirdim. O'na!

"Hiç gelmemiş birine... -derin Bi nefes aldım. Nefesimi boğazıma acı verdi.

Sözlerin devamını getiremedim

Soluduğum hava bile kahırlıydı.

Az sonra yağmur yağacak gibiydi .

Yıllar sonra günlüğüme beni yağmurlu bi günde bırakıp gitti demek kalıyordu sanırım bundan sonra bana.

Ne diyebilirimdimki, şimdi hiç gelmediğin gibi bide gidiyordu.

"Git gelme bi daha " Dedim.

İşaret parmağımı tehditvari bir şekilde salladım.

Gözlerimden buz gibi oklar atıyordum sanki.

O ise ateş kıvılcımlı oklar...

Sinirle geri döndü önüne.

Bi kaç adım atıp.

Kolundan tuttum ve kendime çevirdim

"Zeyd dururmusun? "

"Ne zeyd? ne ! "

Bi anda bana dönüp bağırdığında dengemi kaybedip düştüm.

Her ikimizde ergendik ne istediğimizi bilmiyorduk.

Ve daha reşit bile değilken şehir dışına çıkmaktan bahsediyordu.

Bi an ayağa kalkıp, bende bağırmaya başladım

"Derdin ne senin ? Kendini seni kandırdığıma inandırırıp, herkesi ve herseyi ardında bırakman mantıklı mı?İkimizde ergeniz oğlum ve daha reşit bile değilsin nereye gitmeyi planlıyorsun? "

Histerik bir şekilde güldü

"Senin karşında mantıklı olmak mümkün degil zaten hafsa ve merakını giderim gittigim yer senden çok uzaklarda olmadığın bir yere, senin kokunun gelmediği bir yere, seni görmediğim bi yerelerde olucak bundan emin olabilirsinn. "

Art arda çıldırmış gibi cümlelerini sıraladı.

Ve yüzüme son kez hayal kırıklığıyla bakıp gitti.

Ben ise damura uğramış bir ifadeyle kalakaldım

Ben ne yaptım ki ona niye bu kadar nefret etti benden...?

Bilmiyordum.

Gidişine hayl kırıklığıyla baktım.

Yağmur başlamıştı.

Bu kadar üzüntüyü kaldıramadım.

Olduğum yere diz üstü çöktüm.

Başımı göğe kaldırıp, ağlamaya başladım.

Nasılsa gözükmezdi ağlayıp, ağlamadığım.

Buz gibi havada dakikalarca orada bekledim bi umut.

Ama nafile.

Gitmişti...

 

Bu şehir bi hamza yüreklinin gidişine şahit oldu.

Ondan geriye ise kokusu, ve hırçın gözleri kaldı.

Ve bazı insanlar beklemeye değerdi

بعض الناس يستحقون الإنتظار

 

...

 

Öyle bir akşamüstü gittin ki,

Gittiğin yerde dona kaldım.

Saatlerce sayıkladım baş harfini,

Çok zor oluyor ayrılıklar.

Kelimeler kifayetsiz kalıyor,

Konu anlatmaya gelince.

 

Seni üç kelimeyle tanımlasam,

Sevda, huzur, iman derdim.

Ama öyle bir akşamüstü gittin ki,

Kal desem de fayda etmedi.

 

Sensizlik çok ağır geliyor bazen,

Aklıma düşüyorsun dayanamıyorum.Sensiz geçen 1460

günüm,

Sensiz geçen 35 063,2511 saatim.

 

Alışamıyorum sensizliğe,

Kokun hapsolmuş içime.

 

Vazgeçmek istiyor insan bazen,

Her şeyden kaçmak.

O kadar yorulmuş oluyor ki,

Unutamayacağını bile bile unutmak istiyor.Ama bir umut işte,

Bekliyor.

 

O umuda sımsıkı sarılmış,

Sonunun güzel olmasını bekliyor.

Yapamıyorum dünya yakışıklısı.

Yapamıyorum sevdiğim,

Yapamıyorum.

Sensiz geçmiyor günlerim.

Yusuf kurt..

...

 

Elimde ki kalemi defterin üstüne atıp, sırtımı duvara yasladım.

 

Önümde ki kızıl güneş "her şeye rağmen güneş her gün yeniden doğa ve batar her güne yeni bi umut"der gibiydi.

Sıcak ve göz alıcı güneşe bakış attım.

 

Bir ayağımı oturduğum yerden sarkıttım.

Boşlukta sallanmaya başladı.

Aynı benim gibi...

 

O' gittiğinden beri boşluktayım.

Yarımdım.

 

Az sonra iki elimi oturduğum betona yasladım.

Ve iki ayağımı birden salladım.

 

Çarşafım yüzüme doğru rüzgarla sallayınca.

Kenara çektim.

 

Cebimden kulaklığımı çıkarttım.

Ve Sezen aksunun bi şarkısını açtım.

 

Onun gittiği gün hala aklımın en keskin köşesinde yer ediniyordu.

Her sabah unutmak için kalkıyorum, ve her gece onu yine ve yeniden özleyerek yatıyorum.

 

Gittiğini kimseye haber vermemişti.

 

Nerede olduğunu bilenler vardı tabi.

Ben hariç.

Kokumun olmadığı bi yerde olduğu kesin.

 

Sezenin sesiyle kendime geldim.

 

Kaç yıl geçti aradan ayrı gayrı,

Bitsin artık bu hasret buluşalım gayri

 

Haklısın sezen abla çok haklısın.

 

Hava kararmaya başlayınca

artık gitme vaktinin geldiğini anladım.

 

Yavaşça kalkıp, elimde ki tozları silkeledim.

Çantamı omzuma taktım.

Ve her gün geldiğim yerden geri dönmeye başladım.

 

Arabaya geldiğimde açık camın içerisinden konulmuş olduğu belli bi paketle karşılaştım.

 

Bu neydi ?

 

Kim cüret eder arabama yaklaşmaya!

 

Ama merakıma yenik düşemedim degil .

Camdan kolumu uzatıp, paketi elime aldım.

 

Fiyonkla kapatılmış bi paketti.

 

Açsam mı , açmasam mı

Bu hediye yi açsakta mı saklasak

Acmasakta mı saklasak acaba ?.

Biraz düşünüp, açmaya karar verdim. Ambalajın yuzeyini parçalamak ister gibi aşağı doğru çektim

 

Ben sabırsız bi insanım arkadaşlar.

Zeydi 4 yıldır beklediğime bakmayın.

 

Bu...

Bu bi kitapti

Bu benim en sevdiğim serinin son kitabıydı

Henüz son kitabı almamıştım.

Çünkü daha bugün satışa çıkmıştı!

 

Üstünde yazıyı okudum, Karanlığın fısıltısı...

 

Bu kitapı sevdiğimi kim bilebilirdi ki.

Bunu buraya kim koydu.

Delirtmeyin lan adamı.

 

Kitapla biraz bakıştıktan sonra içimden

İyi oldu yağ boşver kim verecekti o kadar parayı

 

İç sesime hak verdim.

Ve yanımda ki koltuğa sakince bıraktım kitapı.

Dışını severken "oy değerlim " benim dedim.

Kitap değilde bebek vardı sanki karşımda .

 

Sürücü koltuğuna geçtim ve kulaklığımı yeniden çıkarttım ve Kaan boşnak'ın birakma kendini şarkısını açtım.

Arabayı çalıştırdım. Jip tarzı arabamı çok seviyordum.

Alıp koynuma saklayasım geliyordu bazen.

 

Drift çekmek istiyordum ama totom yemiyordu.

Bir gün yapacağım ama kesinlikle.

Yaz kızım ölmeden önce yapılacaklar listesinin başına.

 

Toza topraga karışıp, her gün geldiğim dağın tepesinde ki evi arkada bıraktım.

Bu şarkı tam olarak onu anlatıyordu

bilmem kime gücendin ?

hadi gel anlat bana

her kimse seni üzsün, üstüne ağlatırsa

Bir damla su vermem, çöllerde kavrulsada...

 

...

 

Hafsanın arkasında onu İstanbula buraya Geldiğinden beri her gün takip eden gizemli hayranı bugün ona kitap bırakmaya karar vermişti.

 

Uzaktan izlemekten yorulmuştu.

Bugün en sevdiği kitapı satışa çıkmıştı.

Bundan haberdar olduğundan alıp, soluğu yine burda almıştı.

Tek nefes alabildiği yerdi.

 

Burası

Ona iyi geliyordu.

Hele manzarasının güzelliği.

 

"Yarın"Dedi içinden

Yarın dağlar, taşlar ve toprak şahit olucak ki.

Zeyd hamza arkasında bıraktığı bu şehri İstanbula kavuşmaya gelmiş.

Bilinsin ki kahrından olmuş çölde bedevi meftun maşukuna kavuşmaya gelmiş..."

 

Her şeyden bi haber hafsa o'nu anlatan şarkı eşliğinde yolu izliyordu.

 

Yarın onu neler bekliyordu ?

 

...

 

Saat öğlen 13:00 güneşin de

Hafsa..

 

Sık ağaçlarla çevrili bir orman içine hapsetmiş beni.

Nereye dönsem ağaç, nereye dönsem hüzün, korku.

 

Bileklerimi ki gücün azaldığını hissediyorum

Başım dönüyor uykuda mıyım ve bu bir kabus mu?

Biri beni uyandırsın

Karanlığın içine Sıkışıp kaldım

Boğazım...

Boğazım acıyor.

Ellerim... bu dokunduğum toprak mı?

Niye bu kadar karanlık

Toprağın içinde bi solucan var bana doğru geliyor.

Geliyor, geliyor, geliyor.

 

"Bana bak ".

 

Solucan yuvasına girmeye başladı.

Niyeyse kendimi solucanların yerine koydum.

Evine gidiyor ve mutlu.

 

Peki ben.

Benim evim nerede?

"Hey !.burdan çıkmak zorundayız beni izle "

Ne?!

 

Neler oluyor bana seslenen bu yabancıda kim

"Ver elini "

Kendimi programlanmış bir robot gibi hissediyorum

Sadece söylenen emirleri uygulayan bir köle gibi.

 

Ama karşımda ki adam bana güven veriyor yüzünü bile görmediğim bir yabancı bana nasıl evim gibi hissettirebilir ?

 

...

1. Bölüm eish :arapca

anlamı : yuva

 

"Ah!"

Gördüğüm rüyanın etkisiyle hızla kalktığım için yere düşmüştüm.

Popom...

Acıyor

Of ne diyorum ben

Rüyamda gördüğüm kişi kimdi...

Yüzünü görmek istiyorum

 

Of kendimi şımarık bebek gibi hissediyorum

 

"Kızım niye yerde oturuyorsun sabah sabah.

Kalk hasta olacaksın "

Daldığım yerden annemin sesiyle kalktım.

Kurstan geldiğim gibi yatmıştım hala elbisem üzerindeydi.

Kırış kırış olmuştu of.

 

Rüyamda ki halim mental halimede yansıdı sanırım bugün hiç enerjim yok gerçekten.

Allahtan pazar bugün.

 

"Anne patates varmı evde "

Buzdolabının kenarından kafamı uzatıp, anneme seslendim.

"Kızım biz patatesi dolapta mi saklıyoruz "

 

"Iı hayır. "

"Niye o zaman buzdolabın da arıyorsun patatesi "

 

"Doğru ama sende sakladığını itiraf ettin.

Patates katili anne.

Nerede anne patatesler "

 

"Dış dolapta kızım nerede olacak "

Aydınlanmış yüz ifademle

"Hee doğru yağ unutmuşum"

 

5 yıl önce hafız olmuştum ama şu anlık yardımcı hocalık yapıyorum.

Yardımcı hocalar kesinlikle daha çok yoruluyor sınıf hocası her işi bana kitliyordu çünkü pislik.

Günde 150 sayfa dinlemek ne demek

Bak bu beyin kaldırmıyor bacım.

 

Abime frambuazlı kek aldırmıştım patatesleri de kızarttıktan sonra sofrayı hazırladım.

 

Tam masaya oturup, yemek yiyecektim ki kapı çaldı

 

Kim o beni tahtımdan alıkoyan pislik vurun kellesini

Ne olur ne olmaz diye delikten bakıyım demiştim ki iyi bakmışım

Kim bu 1.80 boylarında karizmatik derviş.

 

Yüzünü sanki Bi yerden çıkartıcam ama kapının deliğinde ki mercek instigram filtresi gibi olduğundan çocuğun yüzü uzaylılara benziyordu.

 

İçimde ki kıkırtıyı durduramadan anlık güldüm.

Sanki çocuk hissetmiş gibi başını merceğe uzattı.

Ama onun beni görmesine imkan yoktu

Milyon saniye sonra

"Abi kapıda bi erkek var "

 

Abim kapıya gelip deliğe baktıktan sonra

 

"Çekil ayağımın dibinden dört göz "

"Sen hiç aynaya bakıyormusun acaba ? "

Abim, Ben annem hatta teyzem bile gözlüklü

 

Ama abimin ki en düşüğüydü.

 

Kapının arkasına saklanıp, Abim ve çocuğun arasında ki sohbeti dinlemeye başladım.

 

"Oo Zeyd! Naber koçum "

"İyi ali iş güç işte "

"Hayırdır oğlum ne işi "

 

-Sen misin yan yana gezemediğim

İnce sitemini sezemediğim

Sırrını bir türlü çözemediğim

Sen misin içimde ki çetin sual.

 

Zeyd ?

Hani şu çocukluk aşkı- abisi olan.

 

Yanaklarım kızardı alo itfaiye mi.

 

"Hayırdır niye geldin sen buraya ?"

Öküz çocuğa "Niye geldin" diye sorulur mu?

 

"Babam sizi akşam karargaha çağırıyor "

Bir asker edasıyla söylediği sözler kulaklarımda çınlamaya başladi.

"Sen buralara uğrarmıydın be oğlum "

 

Aslında biraz haklı olabilir 4 yıl önce kimseye bir şey demeden şehir dışına gitti.

O zamandan beri görmedim

Şey... şeyden beri...

"Konumuz bu değil Ali karargah bizi çağırıyor bu akşam toplantı var sizde geleceksiniz."

Ne!? 

Karargah bizi normalde hiç çağırmazdı yani küçükleri iztemezlerdi.

"Hayırdır ne iş? "

"Sen gelmiyorsun zaten sadece Hafsa gelse yeter "

Sadece ben mi ?

Wtf

"Ne diye Sadece küçük kardeşimi istiyorlar? "

Bi anda çıkıp, "ben küçük mücük değilim "diye bağırasım geldi ama tabiki de öyle bi şey yapmadım .

 

"Bilmiyorum akşam öğreniriz artık. Benim gitmem lazım görüşürüz."

"Allaha emanet ol koçum"

Dedi Abim ve kapıyı kapattı.

 

"Duymuşundur kardeşim artık ben kaçar. Zeyd geldiğine göre eski tayfayı toplayabiliriz " Dedi.

Bende gelmek istiyorum Of.

Eskiden de abim kendilerinin "mücahit "dedikleri grubun yanına giderdi.

Her seferinde arkasından yavru kedi bakışları atardım.

Ama tabiki erkeklerin yanına gidecek halim yok.

Banada evde kalıp, anime izlemek kalıyordu.

 

Vestiyerden paltosunu aldı tekrar kapıyı açıp oda gitti.

 

Oda çıktıktan sonra sırtımı kapıya yasladım.

Aklım almıyordu ne diye geri dönmüştü.

Niye gitmişti

Ben sevilmeyecek kadar çirkin nefret edilecek kadar kötü birisimiydim ?

Yavaşça sürünerek oturdum.

Oturup, winx izleyip, şarkı söyleyesim vardi.

Yada edit yapasım.

Herkesin hobisi resim çizmek, spor yapmak olur benim edit yapmak ne denijik kızım (asla yanlış telaffuz etmedim bu bizim değişik kelimesine uydurduğumuz lakap )

 

Dediğim gibi akşama kadar winx clup izleyip, introsunu dinleyip, söyledim.

Kafam dagılmıştı biraz daha iyi hissediyordum

Hazırlanmaya başladım

Siyah bi elbise ve siyah kırmızı çizgili bir başörtü seçip, giyinmeye başladım.

Elbisenin üstüne hijabımı giyip pecemide yaptıktan sonra anneme haber verdim.

"Anne ben hazırım hadi çıkalım "

 

10 dk sonra zeliş teyzelerin kapısının önündeydik .

Zeyd karargaha çağırıyorlar demisti ama aile içinde yapılan toplantılar liderin evinde yapılıyordu, salak çocuk unutmuş.

 

Tam kapıdan geçerken erkeklerin kapısından da zeydin geçtiğini gördüm

Anlık gözüm ona takıldı ama hemen geri döndüm

Allahım sol profili çok ii

 

Ön profilden hala görmedim yüzünü ama o ne olursa olsun bana güzeldi, bana özeldi.

 

İçimde bi volkan patlıyor gibi hissediyorum

Ambulansı çağırın.

 

Nefesimi düzene sokmaya çalışarak ayakkabılarımı çıkartıp, içeri girdim.

Yavaş ama heyecanlı adımlarla tabikide hayır üçer beşer adımlarla merdiveni çıktım.

 

Kapının önüne gelir gelmez direk vurdum.

 

Kapıyı abikem açmıştı.

"Abike! Çileğimmmm"

Diyip boynuna atladım.

"Kızım dur sakin"

Nasıl sakin oluyım abikeyi de uzun zamandır görmüyorum .

Kollarım boynuna sarılıp bir şekilde bi o yana bi bu yana sallanıp durdum.

"Kızım dur şalımı bozdun hep "

Diyene bak

Kollarını sırtıma çıkartıp, okşayanda bendim zaten.

 

Sonunda geri çekilip, Bi nur cemaline baktım çileğimin

Yanaklarım sıkarak,

"Ne tatlı bi şey olmuşsun kız sen "

 

"Senin çarşafın kaydığı için nineye benziyorsun ama "

Yanaklarını sıktığım için sesi boğuk boğuk çıkıyordu

Dayanamayıp, kahkaha attım.

Yanaklarını serbest bırakmıştım.

Çarşafın pecesini açıp tamamen çıkartmaya başladım.

Çantamdan başörtüyude çıkartıp, önünü düzeltmeye çalışırken abikenin bakışlarına rastladım.

Ağzı o şeklini almış bir şekilde hayran hayran karşısına bakıyordu.

Kime bakıyor diye sağıma soluma baktım ama kimse yoktu

 

"Kızım kime bakıyon öyle bende bakıyım "

 

Hala karşına bakarken ceketinin cebinden telefonu çıkartıp, kamerayı bana çevirdi.

"Önü olmamış sanki değil mi ? "

Ben başörtümün önünden bahsederken

O ciddimisin der gibi bakıyordu.

"Kızım dehşetül vahşet bir şey olmuşsun

Hâlâ kendinin farkında değilsin şu an elini sallasan ellisi "

 

"Asıl sen kendine bak "

Diyip, telefonu ona çevirdim

 

"Sen ezelden beri böyleydin ama daha küçük yaşta mutfağa girip, kekler börekler yapardın ama her yaptığın şeyden sonra "sanki bu olmamış yağ" Derdin

Sabaha yaptığın şeyden bintane bile kalmazdı

Daha ergenken bile güzelken

"Ben çirkinim" diyip, gezerdin.

Çok, güzel arkadaşlığın vardı.

Birini sevdin mi canını verecek kadar seviyorsun

Ama toksik insanlardan dolayı

"Ben kötü birimiyim " diyip, ağlardın "

 

O nefes bile almadan sözlerini sıralarken damura uğramış bir ifadeyle kalakaldım söylediklerinin 100 % 100 haklıydı resmen

Ben nasıl aslan burcuyum yağ

Böyle aslan burcumu olur

"Valla şoklar içerisindeyim abike. Meğer ne sözler biriktirmişsiniz içinizde "

Ağzından hafif bi kıkırtı çıkarken

"Dalga geçme " diyebildi

 

Hala konuşmaya devam ederken kol kola içeri girdik

Aile arasında olduğu ve sadece yetişkinlere özel toplantı olduğu anlaşılıyordu.

 

Zira sizin ailedeki en bol şey ne diye sorsalar direk çocuk derdim

 

Ve şu an bi tane bile olmadığı için ortam sessizdi.

 

Ailede ki herkesin en az 3 tane çocuğu olduğundan bayramlarda çocuklar büyükleri geçiyordu ve büyük bi kargaşa ve baş ağrısı....

 

Abilkeyle oturma odasına geçip yan yana oturup, yılların birikmiş dedikodusunu yapmıştık(kimsenin arkasından çekiştirmeyrek ama "

Zira hadiste gıybet için zinayla eş değer deniliyordu.

 

Kimsenin arkasından konuşmayacak nasıl gıybet yaptığımızı sormayın lütfen çünkü bende bilmiyorum

 

Bi yarım saat sonra zeliş teyze gelerek bizi salona çağırdı.

 

Abikeyle büyük bir stresle kalktık yerimizden ve pıtı pıtı yürümeye başladık.

 

Annelerimize de arkadan geliyordu.

 

Toplantı kapısından girdiğimizde gözüme direk eski kurs arkadaşım Ceyda çarptı.

Onun ne işi vardı burda !?

En son yaptığımı şeyden sonra bir daha karşıma çıkmaz diye düşünmüştüm halbuki.

Benim bulunduğum yere nasıl korkusuzca girebilmişti

Yokda O'da mı karargaha katılmıştı ?

Ne zaman ?

Ve niye.

Masanın başında ki koltuktan

Osman amca namı diğer vekil / liderin sesini duydum

"Evet sizde geldiğinize göre başlayabiliriz toplantıya. "

Ceydayı ifadeye almaya aklıma not ettim.

Ve odaya biraz göz gezdirip, yerime oturdum

Toplantı masasını başında Oman amca hemen yanında eşi zeliş teyze

Onun yanında annem, annemin yanında ben,

Karşıma da Abike oturmuştu onun solundada annesi Ayfer teyze vardı.

Herkes yerine oturduktan sonra Osman amca söze girdi

 

"Gençlerin akıllarında cevaplanmamış sorular var biliyorum Niye burdayız?"

Ne için toplandık " gibi

 

Ortam karanlık olduğu için tam göremiyordum ama Osman amcanın arkasında zeyd gözüme çarptı ellerini önünde birleştirmiş her zaman ki sert ifadesiyle önüne bakıyordu

zeyde dalmışken Osman amcayı dinlemeye çalıştım

 

"Biliyorsunuz ki Nefir insani yardım vakfi yıllardan beri hem zulüm altında ki Müslümanlara, hem yardıma ihtiyaç duyan ülkelere gizliden yardım ediyor hemde onlara yardım eden ajanlar yetiştiriyoruz.

Lafı uzatmadan işin özünü anlatıyım bu ajanlardan bir kaçı da siz olacaksınız ."

 

Osman amcanın sözü bittiğin de ortama derin bi sessizlik çöktü.

Annemlerin bundan haberi var gibiydi hiç şaşırmışa benzemiyorlardi bizim aksimize.

O zaman daha evvel onlarda mı "şu gizli ajanlardan" olmuştu.

 

Yani şimdi o tırnak içinde ki gizli ajanlar bizmi olacaktık

Annemin bu işi çoktan bıraktığına emindim

Belkide hiç yapmamışta olabilir, bunu anneme sormalıydım.

 

"Ceyda, Hafsa, Abike, Hatice siz artık nefir vakfının yeni ajanlarısınız."

 

Beynimden aşağı kaynar sular dökülür gibi oldu, ne demek biz ajan olarak çalışacaz.

Bende daha hoca olamamıştım mesleğimi daha elime alamadan bu işemi girecektim.

 

Abikeyle göz göze geldiğimde benden aşağı kalır yani olmadığını gördüm.

Ceydaya göz gezdirdiğimde pek şaşırmışa benzemediğini gördüm

İlk bize söylemek yerine onamı söylenmişti yani

Kıskançlıktan çatlayabilirdim

Sinirli sinirli zeynepe bakarken.

Osman amca başını bana çevirip yüzünde neredeyse hiç kırışıklık olmayan muzip bi gülümseme oluştu

"Hafsa hayırdır itiraz etmedin eski hafsa olsaydı yıkıp geçmişti burayı " Osman amcanın sesiyle kendime geldim

"Yani hanımları pek böyle işlere bulaştırmazdınız o yüzden garibime gitti.

Ne diyecegimi bilemedim

Dakikalar saatleri , saatler günleri kovaladığı sanki ama oda ki bütün gözler hala üstümdeydi.

Bütün olacaklar benim onayıma bakıyor gibiydi.

Dilim damağım kurumuştu, bütün gözler üstümde olmasaydı dudaklarımı yolacaktım neredeyse stresten.

Kafanda geleceği oturtmaya çalışıyordum.

Eğer beni bu görevi kabul etmesem be kendi kursumuz kursam bundan bi kic yıl sonra da benim ülkemde savaş çıkmayacağı ne malumdu ?

Felaket bana gelmeden ben ona gitmeliydim.

Hem gideceğim yerde üç din içinde kutsal görülen bi mekan vardı.

Beyt'ul mukaddes.

Orada ki insanlar onu korumak için canlarını evlatları feda ediyorlardı.

Ama beyt'ul mukaddes ve toprakları onların eline bırakmıyorlar.

Ahirette Allah bana sormaz mı "onlar orayı korurken sen ne için orayı korumaktan aciz kaldın "diye...

Cevabım belliydi artık

"Arkanda ki bayrağa layık olmak istiyorsak Allah için olan her cihada varım "

Osman amca anlık Tevhid bayrağın göz gezdirdi. Yanında ki zeydinde anlık baktığını fark ettim loş ışıkta bile belli olan tebessümünü gördüm

Ben dilenci değilim içimden yaptığım espriye güldüm

 

Tebessüm sadakadır.....

 

...

 

Selamünaleyküm

Ben 2 kitap yazmaya çalışıp yazamayan daha yazarın y si bile olamayan okurum daha evvel Narma diye Bi kitap yazmaya çalışıyordum hesabım delizkoydu maalesef hesabım elden gitti bende burdan devam edicem inşallah

 

 

Loading...
0%