@yagmerii
|
1. Bölüm tutulma :
Rahman ve Rahim olan Allahını adıyla
Umut, koca bir güneş gibi içimize doğup bizi büyüten şeydi. Bir savaşın bitmesini umut etmek, bir sevdanın karşılık bulmasını umut etmek, bir hastanın iyileşme umudu. Bunlardan bazılarının hayalleri bazı hikayelerde gerçekleşemedi. Bu bir umudun başlama hikayesidir : en imkansız savaşların, en imkansız sevdaların gerçekleşmesine dair umut büyütenlerin hikayesi
...
Sahi, Nar ve Ma birbirlerine zıt ama inatla birbirlerine çekilen iki elementti değil mi ?
O zaman bizimkisi baştan yanlış olan bir hikayeydi
Eğer Su ateşin üstüne gitderse onu söndürürdü. Ateş ise baskın tarafını ortaya çıkartır karşılık verirdi.
Sönmemeye niyetliydi o her zaman. Düşmanı tarafından sönmek lugatında yoktu. Yalnız bunu suya belli etmezdi çünkü içten içe ona hayrandı.
Ateşin derinlerine Aşk daha ilk yaratıldığı andan itibaren yerleşmişti. Dingin, berrak hayati olan Su'ya çok sürmedi ki aşık olsun
Su'da her ne kadar onu sevse de korkuyordu bu birliktelikten. Çünkü sonunda ya kendisi yada biricik Ateş'i yok olucaktı
Ama Su, Ateş'e. Ateş ise Su'ya yenildi. Uzaktan uzağa birbirlerini sevmeye ve görüşmeye başladılar
Bir süre sonra beklenen oldu. Bir şeyler ters gitti.
Su ve Ateş önderleri bir araya gelerek,bu birlikteliğe son vermek için suyun hafızasın silmeye karar verdiler.
Bir sabah suyun hafızası yenilendi ama Ateşini ve onun hatıralarını unutamadı
Önderler biraz kendi haline bıraktılar. Ama Su ateşin duvarına gitmeye devam ediyordu. Tekrar sildiler hafızasını onu yine unutmadı ama onunla olan hatıraları silikleşmeye başladı.
Ertesi gun tekrar sildiler ve hatıralar tamamen silindi. Ama olan hayranlığı ve sevgisi hâlâ yerli yerindeydi.
Su bir gün yanlış yola saptığından habersiz Ateşin duvarına yürüdü. Ateş olanların farkındaydı. Su ateşin lavlar akan duvarın çarptıkça savruldu, azaldı ve taştı. Kendisi yara alırken ateşte hiçbir değişiklik olmadığını sandı. Ateşin dışı eskisi gibi sağlam gibi dursada içinde volkanlar kaynatıyordu. Ama bunu dıştan asla belli etmedi o acıyı da közle kapattı.
Su, duvara hırsla ne kadar kırbaç darbesi atarsa atsın Ateş ona karşılık vermedi.
Bir süre sonra ikisi icinde can verici olmaya başladı bu durum. Ateş dayanamayıp onu korkuttu ama su direnmeye devam etti.
En sonunda ise Ateş hiddetle kaynadı ve onun aşkını unutmanın hırsıyla yanan kalbini söndürdü.
Ve onu orda öylece bırakıp arkasına bile bakmadan çekip gitti yer altına
Baştan yanlış olan bir hikayeyedi demiştik ya. Aslında değildi. O ikisi birbiri için yaratılmıştı
Ateş bir yeri yaksa su onu sevgisiyle sakinleştirir söndürürdü.
Su ise ateşsiz ısınamazdı onsuz üşürdü ancak ateş onu aşkıyla ısıtırdı.
Ama bu sevda için: cesaret ve azim gerekti bide Nârını - mârını bulmak...
.... Daha hiçbir ruh bedene girmeden mahşer yeri gibi kalabalık olan bu alemde, yaşayacaklarımızin, yaşayamayacaklarımızın, içeceğimiz suyun, yiyeceğimiz yemeğin vaktinin belirlendiği. Hiç kimsenin aklında, hafızasında olmayan ama dünyaya gelindiğin de karşılaştığıı bazı anlar ve kişilerin sana tanıdık gelmesine sebep olan Ruhlar aleminde; Genç bir kadın içine kaplayan huzursuzluğu ellerini Atın üstünden olmasına rağmen düşmanca savururken karşısında ki kızıl güneşle cebelleşmekle meşguldü Önünde asıl ateş olan cehennemden kopan ateş topu gökyüzüne yeni kurulmuş gibi dururken, dağları arkasında bırakan uçuruma doğru eceline uçuyordu kız sanki Atın dört nala koşmasından dolayı altında ki ılık denizden sıçrayan damlalar ayın tepede durup karanlığı aydınlattığı lacivert geceye benzer koyu renkli elbisenin dahada siyah gözükmesini sağlıyordu. Kolları o kadar uzundu ki elbisenin atın yularını tutan ellerinden dirseğine kadar sıyrılarak Atın karnının biraz yukarısında iki yanındn sallanıyordu. Kız hafiften kendini ileri doğru savurunca elbisenin karın bölgesinde bir korse varmışcasına sıkıca tutan parça,aşağı doğru inerken bollaşan kısmı şimdi Atın başına kadar uzanıyor, ve Atın başını biraz kapatıyordu. Belinden başlayan ip o parçanın üstünden atını kulaklarına çarpıyordu. Korsenin üstünde ki küçük hafif koyu elmaslarsa, simsiyah gecede parıldayan yıldızlar gibi ışıl ışıldı.Kollarındada aynı şekilde üçgen şekilde inerken parıldıyordu elmaslar. Korse kısmın üstünde kızın göğüslerini ve gerdanınını kapatan parçanın ortasından inen parıldayan ipler zikzak şeklinde baklavalara benziyordu.Kızın ayaklarında simsiyah bacağının hiç bir yerini göstermeyen iki çift çorap vardı yalnızca. Ama ona rağmen ayaklarını üzengiye sertçe bastırıyordu. Önünde ki güneş asıl düşmanı değil ardından gelen kılıçlı ve kalkanlı atlılarıdı düşmanı. Kızın yüzü ve başını kapatan peçe rüzgarın yüzüne her tokat atışında yüzüne ve gözlerinin altına iyice yapışıyordu. Başında ki gümüş renkte ki hal hal, ay ışığıyla parlıyor ve Atın koşmasından kaynaklı birbirine çarparak ses çıkarıyordu Altında ki denizle uyumlu okyanusu gözlerini,koca kale gibi duran camiye çevirdi. Caminin tavanı kare olmasına rağmen üstüne konan kubbe yuvarlak şeklindeydi. Aceleyle attan inip, içeri hızla bi casus gibi sokuldu. Önüne çıkan avlunun dört bir yanı oval kapı gibi açıklıklara varıyordu. Tam ortada bi kuyu vardı kuyunun yanına doğru ilerleyen genç kız yaklaştığında yüzünü saran peceyi aşağı indirdi. Ayağını saran çorapları da çıkarttı. Kuyunun iki yanından ortaya doğru uzanan,demir yerden aşağı doğru sarkan halatı eline alarak kovayı ortaya çıkardı. Kovayı yere koyarken kendisi de yere oturmuştu. Çıkarttığı sudan yüzüne çarpan su uzun zaman sonra nefessiz kalan hastanın iyeşlitiğin de içine çektiği ferah nefes gibi yüzünü sıyırdı. Abdesti bittiğinde koca dağ gibi duran açık kapıdan camiden içeri girdi. Seher vakti bir kuşun Allahı zikretmesine benzer bir kuran sesi kulaklarında canlandı. Çıplak ayakları yumuşak halıda izler bırakırken minbere doğru ilerledi. Yaklaştıkça gölge beliriyor koca sûtunun ardına saklanmış beden ortaya çıkıyordu. Bir adam sırtını minbere dayamış bağdaş şekilde otururken önündeki rahlenin üstünde fetih suresinin son sayfasını okuyordu. Tamamen önüne geldiğinde ayet bitti. Kızın yüzü adamın yüzüne tırmandı. Gözleri korkusuzca kısılmış, olduğu yerin etkisiyle yüzü iyice esmerlesmiş kemikli yüz. Üstünde siyah kalçalarına kadar uzanan cübbesi. Onun altında kırmızı üst astarı, cepkeni, kollukları ve kuşağı... Tanıdık simayla olduğu yere çakıldı Kızın şaşkınlıkla aralanan dudaklarından "Senin ne işin var burda ?!" Döküldü Adam oldukça rahat bi şekilde yerinden kalkıp. "Seni yalnız göndereceğimi düşündüysen aklını yitirmiş olmalısın mahperi " dedi Buraya gelirken onu ardında bıraktığı adamı karşısında bulmayı beklemiyordu. "Peşimde ki aç sırtlanlardan haberin var mı senin " Kızın sesi birazdan adamı boğacakmış gibi çıkmıştı. Adam bundan etkilenmişe benzemiyordu " O yüzden ardında geldim ya mahperi! ...Buraya bi görev için geldiğini biliyorum. İşrak namazı kılmak için buradasın degil mi" Derken sesi soru sorar gibi değildi çünkü namaz için burda olduğunu biliyordu. Kız arkasına baktı ve kafasını geri adama çevirdiğinde endişeli gözlerle "Bak birazdan burda olurlar sandığın yerini değiştirmem lazım. Yehaslar geldiklerinde burdan ikimizinde sağ çıkıp çıkmayacağı belli değil, lütfen git burdan !" Adam sonunda çıldırarak. " Nasıl seni öylece burada sırtlarlanların inine bırakıp, hiç bir şey olmamış gibi gitmemi bekliyorsun söylesene- kız bir sey söylemedi bir an önce gitmesini istiyordu yalnızca -çıldırtma adamı " "Tamam tamam, sen dış avluda bekle ben burdaki herşeyin tarihe görüldüğünden emin olup yanına geleceğim " Derken suçlulukla ellerini havaya kaldırdı. Adam öfkesini dizgenleyerek."Hebsi çoktan evelliyata gömüldü"dedi Kızın kaşları şaşkınlıkla çatılırken aynı amanda da şüpheyle kısılan gözlerle adamı süzdü. Gizlenmesi gerekenleri biliyordu ve saklamıştı bile .Burda olduğunu bu yere geleceğini nerden biliyordu. Soru sormak için dudakları aralanmıştı, adam buna izin vermeyerek eliyle durdurdu kızı. "İmdi beni ifadeye çekme! Kıbleye dönüp işra'ğı kılmaya başlayacağım sende uslu uslu, arkamda kılıyorsun " Kızdan cevap gelmeyince başını hafifçe yana doğru indirip, "Tamam mı, mahperi ?" Kız ellerini göğsünde tutup kıbleye doğru çevirdi bu adama yetmişti, dudağının kenarı havaya kalktı. Yüzünde bir tebessümle 2 rekatlık namaza başladılar. Adam imam olmamıştı bu namaza. Ama senkronize bir şekilde kılıyorlardı namazlarını Ruh bedenden ayrılıp Allah'a en yakın olduğu yerde karanlık gözükmesi gereken yerde. Kızın başı son secdeye değdiginde gözlerinin önünde normalde asla gerçekleşmeyecek bir şey oldu beyaz ışık belirdi kızın gözlerinde. Gözleri kapalıydı ve başı secdedeydi. Ama gözlerinin önünde bir gelecek canlandı Şimdi loş bir açıklıktaydıki kalabalıklar arasındadaydı. İnsanlar sıralar halinde insanlar saf tutmuş önde ki imamın namaza başlamasını bekliyorlardı. İnsanlar içlerinde ki düşmandan kurtulmuşcasına melekler gibi giyinmişlerdi. O insanları incelerken onlar bir anda rükûya gittiler. Adamın sesini duymadı ama herkes çoktan secdeye gitmişti. yalnızca yüzleri net 3 kişi vardı bu topluluktaYanında ki adam ve imam.Kulağına daha demin dolan fetih suresi tekrar doldu
٢٩ O, Allah’ın elçisi Muhammed’dir. Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler. Onları, Allah’ın lutuf ve rızâsına talip olarak hep rükûda ve secdede görürsün. Secdenin tesiriyle yüzlerine simaları oturmuştur; Tevrat’ta onlar için yapılan benzetme budur. Onlar arasından iman edip dünya ve âhirete yararlı işler yapanlara Allah bir bağışlama ve büyük bir ödül vaad etmektedir. Bu ayetle kalbinin sökülen tarafı dikilmiş gibi hisettmişti. Namaz bittiğinde İmam mırıldanarak "Rasûlüm! Gerçekten biz sana, ardı ardına gelecek nice fetihlerin öncüsü ve müjdecisi olacak apaçık bir fetih ihsân ettik" Bu ayeti okudu. Ve sesi biraz daha sesli çıktı " Son fetih yaklaşıyor "Dedi. İmamın sözleri boşlukta yankılanırken secdeden kalktılar Kız ve adam ilk defa karşılaştıkları uyku ile uyanıklık arasında bu garip rüyayı atlatamadan ceset kokan bi koku her yani sardı. Yehas'lar ayakkabılarının altında ki cesetleri ezerek geldikleri ayaklarla ibadet edilen yere girdiler. Kızda adamda tahiyattaydı. Yehaslar tok adımlarla sürü halinde kaleye benzer büyük caminin içinde yürüdüler. Namazları bittiğinde adam oturduğu yerden kalkıp kızın yanında buldu kendini bi anda ve ellerini kızın soğuk Yanaklarına koydu "Bu ruh senden kopralıp hangi gezegene giderse gitsin,senin ruhun nerede olursa olsun seni bulacağım ve yeminimizi tamamlayacağız mahperim. Güneş ve ayın yaratıcısı Allah şahidim olsun ki seni bulacağım ve ruhum senden bir daha ayrılmasın diye öyle bir sarılacağım ki güneş ve ay tutulucak " Kız adamın soğuk ellerinin üstüne elini sardı "Bende seni bedenimin son gününe kadar bekleyeceğim ateş parçam. Ve bedenimin ruhuma ihanet etmesine izin vermeyecek,gönül bağımızı hep koruyacağım yer ve göğün sahibi Allah şahidim olsun " Sözleri bittiğinde adamın elleri ve kızın eli birbirine karıştı. Nasıl oldu bilen yok bedenleri yoktu ama bir acı hissettiler o acı zehir gibi yayıldıkca yayıldı ruhlarına, yana doğru devrildiler yüzleri birbirine dönüktü Ay güneşe, güneş aya karıştı. Geriye zamanı gelene kadar asla sır perdesi aralanmayacak hazineler, sırlı kitaplar, ve iki ruh kaldı Sırlar birbirlerini ayın güneşi ardına sakladığı gibi, geçmişin kapılarının ardına sakladılar
Zamanımızda 4 yıl evvel Umutsuzluğum hayal kırıklığım gelip önüme serildi.Ruhlarda birbirine ihanet ederdi asıl ihanet ruhtaydı ruhum sanki bedenimin altında ezilerek kapana kısıldı. Gözlerimde soğuk bi ıslaklık vardı bin bi yılda ağlayan ben onun karşısından ağlamadan duramıyorum Kederli gözler en sevdiği dizi bitmiş de boşluğa düşmüş gibi olan bakışlar olduğum yere baktı son kez. Tabi ben bunun son olmasını istemiyordum.Başlamadan biten bir hikayeydi bizimkisi Ona henüz itiraf etmemiştim: ona bakınca yüreğimin nasıl sıkıştığını, sırf onu yalnız düşünmek için başka bi odaya kendimi tıkıp, hahayaller daldığımı. Onu gördüğümde kalbimin tepar atan bi at gibi hızlandığını, her yüzde onun sımasını gördüğümü.Sevdiği şeyler öğrenmek için kardeşlerini daraladığımı, ona bakınca işte nasibim ve sevdiceğim diyeceğim biri varsa oda bu adam olmalı diyemiyordum. Neden ! Ama neden kalp sancım,ben sana olan sevgimi kalbimin, yüreğimin en ücra yerlerinde sakladım. Hep sen vardın aklımda,Hep seni sezgiledim. İçimde ukte kalan bir seyler vardı bilmiyorum ama bu anın geleceğini başından beri biliyordum sanki.İçime soğuk havayla doldurduğum nefesi çektim. Boğazım kurumuştu O' nun nefesi darlandı. ve ünlü bir şairin bir şiirinden kesit söyledi "Ne denir bilmiyorum yalnızca beni güzel hatırlamanı isterim. Beni güzel hatırla.Bunları son satırlar.Farzet ki bir rüyaydım esip geçtim.Yada bir yağmur,sel oldum sokağında.Sonra toprakta gittiği suyla kaybolup gitti.Beklide bir rüyaydım
Senin için..
Uyandın ve ben bittim."
Bi rüyaydın ve bittin. Doğru olduğumuz durum bu konu için tamda söylenebilecek şeydi. Gözlerinde feri sönen ışık arada bozuk priz gibi yanıp sönüyor. "Gidiyorum şimdi. Son bir sözün var mı?"Dedi. Ben ise bakışlarımı yere indirdim Çarşafım soğuk rüzgarda uçuşuyordu. Ellerim bu sefer gücümden kaynaklı degil üzüntüden soğumuştu.Sanki aklımda donmuş gibiydi. Sayısız saniye sonra.Soğuk bakışlarımı oraya çevirdim. O'na! "Hiç gelmemiş birine... -derin Bi nefes aldım. Nefesim boğazıma acı verdi. Sözlerimin devamını getiremedim.Soluduğum hava bile kahırlıydı.Az sonra yağmur yağacak gibiydi . Yıllar sonra günlüğüme beni yağmurlu bi günde bırakıp gitti demek kalıyordu sanırım bundan sonra bana.
Ne diyebilirimdim ki, şimdi hiç gelmediği gibi bide gidiyordu. "Git gelme bi daha " Dedim.İşaret parmağımı tehditvari bir şekilde salladım. Gözlerimden buz gibi oklar atıyordum sanki. O ise ateş kıvılcımlı oklar...Sinirle geri döndü önüne. Yerde ki bakışlarımı onun sırtına çevirdim. Bana daha önce hiç sırt dönmemişti. Ne yaptım da bu kadar küstürdüm seni...Hayır bu kadar olmazdı bu kadar kolay vazgeçemezdi. Anlamıyorum niye böyle yapıyordu Bir kaç adım atıp kolundan tuttum ve kendime çevirdim "Zeyd dururmusun? " "Ne Zeyd? ne ! " Bir anda bana dönüp bağırdığından dengemi kaybedip düştüm. Her ikimizde ergendik ne istediğimizi bilmiyorduk. Ve daha reşit bile değilken şehir dışına çıkmaktan bahsediyordu. Düştüğüm yerden sanki hiç yara almamış gibi kalktım. Asıl yara ruhumdaydı. Bende bağırmaya başladım "Derdin ne senin ? Kendini seni kandırdığıma inandırırıp, herkesi ve herşeyi ardında bırakman mantıklı mı? İkimizde ergeniz oğlum ve daha reşit bile değilsin nereye gitmeyi planlıyorsun? " Histerik bir şekilde güldü "Senin karşında mantıklı olmak mümkün degil zaten Hafsa ve merakını gidereyim. Gittigim yer senden çok uzaklarda. Olmadığın bir yer, senin kokunun gelmediği bir yer, seni görmediğim bi yerelerde olucak bundan emin olabilirsin. " Art arda çıldırmış gibi cümlelerini sıraladı.Ve yüzüme son kez hayal kırıklığıyla bakıp gitti. Ben ise damura uğramış bir ifadeyle kalakaldım Ben ne yaptım ki ona niye bu kadar nefret etti benden...? Bilmiyordum.Allah kahretmesin! Belirsizlik çok kötü bir şeydi En azından suçumu bilsem ona göre savunucaktım kendimi Gidişine hayl kırıklığıyla baktım. Bir kaç yağmur tanesi sırtından aşağı kayarken ateş kıvılcımlarına karışıtı.Bu yağmur onun öfke ateşini söndürürmüydü? Ben söndüremedim sevgili yağmur,sen söndürürmüsün? Bu kadar ateş vücudu için iyi değil. Beni sebepsiz yargılarken bile onu düşünüyordum. bunca üzüntü, yargısız infaz, terk ediliş banada ağır değilmiydi. Su elementini taşıdığım için ağlak olmam mı bekleniyordu. Peki o zaman yıllardır içimde tuttuğum gozyasi şelalesini tam bırakma vakti Olduğum yere diz üstü çöktüm.Başımı göğe kaldırıp, ağlamaya başladım. Normalde çok zor ağlıyordum hatta kendimi duygusuz olarak görmeye başlamıştım bir zamandan sonra ama şu an o kadar çabuk ve çok dökülüyordu ki inanamadım. Buz gibi havada dakikalarca orada bekledim bi umut. Buz buza karışır mıydı? Sanki buzdan bir zırhım vardı ve içimde ki yangını söndüremiyordu . Belki üşürüm diye geri gelir diye düşünmüştüm.Ama nafile. Gitmişti... Bu şehir bi Hamza yüreklinin gidişine şahit oldu. Ondan geriye ise kül kokusu, ve hırçın gözleri kaldı.Ve bazı insanlar beklemeye değerdi ... şimdi ki zaman Hafsa kaya Öyle bir akşam üstü gittin ki, gittiğin yerde dona kaldım . Saatlerce sayıkladım baş harfini. Çok zor oluyormuş ayrılıklar sahi. Kelimeler kifayetsiz kalıyormuş. Konu seni anlatmaya gelince. Seni üç kelimeyle tanımlasam: sevda, huzur, iman derdim. Ama öyle bir akşam üstü gittin ki, kal desemde fayda etmedi. Sensizlik çok ağır geliyor bazen. Aklıma düşüyorsun dayanamıyorum Başımı defterden anlık kaldırıp güneşi gölgede bırakmaya niyetlenen geceye çevirdim. Sahi ne kadar olmuştu buraya geleli. Bir saat? iki saat? Hayır beni kaçta bırakmaya karar verdiyse o zamandan beri burdaydım Tabikide yıllar boyu deli olup kendimi dağa taşa vurmadım her şey içinde yaşayarak atlattım Yalnız bazi hayattan kaçmak istediğim anlarda yada onu hatırlamak istediğim anlarda buraya geliyordum Bulunduğum yer bir uçurumdu. Atlamak için değil onu anlamak için geliyordum buraya. O henüz ergenken - ki bence hala ergendir - babasından sürekli baskı ve şiddet gördüğünden intihara kalkışmıştı. 3 kere. Acaba beni burda görse ne yapardı. Zaten intihar hissini beni kendinden mahrum bırakarak göstermişti. Artık kalbim yaşayan bir ölüydü. Tamemen kendimi ölü ilan etmiyorum çünkü içim ölü olsada dışımın çiçek açması için çabalıyorum. Yalnızca çocukların yanında şenleniyorum. Onlara çiçek olmaya çalışıyorum. Dağlık bir alandaydı uçurum. Oturduğum yerden aşağı inen taşlı teplerden sonrası denizdi. Yani kendi yansıma mı görüyordum Bu beni zihnimin ve içimin derinliklerine götürüyordu. Dibi çok koyu ve bilenmez duruyordu. NASA denizin altını araştırmayı bırakmasaydı neler öğrenip, neler görmüş olurduk acaba merak etmiyor değilim. Ama bu gizemli havada hoşuma gidiyordu. Yalnız Allah'ın bilmesi iyiydi bence . İnsanlar en azından okyanusların bir kısmını talan etmemişti böylece Defterime geri döndüm ve son mısraları yazdım Sensiz geçen 1460günüm, 35 063,2511 saatim. Ertesi gün. Alışamıyorum sensizliğe, kokun hapsolmuş içime. Vazgeçmek istiyor insan bazen. Her şeyden kaçmak.. o kadar yorulmuş oluyor ki- Yorgunluk kelimesi beni kuşattı sanki bugün ki yorgunluğumu düşündüm Bugün kursta güzel sanatlar günü vardı Subyanlarla el işi saati yapmıştık. Parça parça, çocukların sayısınca kağıttan gemileri uhuyla birleştirmiştik. Keşke öyle bir gemim olsada beni sana getirse. Elimde ki kalemi defterin üstüne atıp, sırtımı duvara yasladım. Ve nefes kesici manzara bakmaya başladım Önümde ki kızıl güneş:"Her şeye rağmen güneş her gün yeniden doğa ve batar her yeni güne, başka bir umut"der gibiydi Sıcak ve göz alıcı güneş bana onu hatırlatıyordu. Oda sevdiklerine sımsıcakken, nefret ettiklerine yakıcı birer ateşti... o zaman biz hangi kategoriye giriyorduk dedi iç sesim. Bunu düşünmüştüm ama bir sonuç elde etmemiştim henüz Bir ayağımı oturduğum yerden sarkıttım boşlukta sallanmaya başladı.Aynı benim gibi...O' gittiğinden beri boşluktaydım zaten. Yarımdım. Parmaklarımı açarak,elime güneşe doğru tuttum sanki tutabilecekmişim gibi. Keşke tutma şansın olsaydı... Az sonra iki elimi oturduğum betona yasladım.Ve iki ayağımı birden salladım.Çarşafım yüzüme doğru rüzgarla bitlikte sallanınca kenara çektim sonrada cebimden kulaklığımı çıkarttı ve Sezen aksunun bi şarkısını açtım. Onun gittiği gün hala aklımın en keskin köşesinde yer ediniyordu.Her sabah unutmak için kalkıyorum, ve her gece onu yine ve yeniden özleyerek yatıyordum. Gittiğini kimseye haber vermemişti.Nerede olduğunu bilenler vardı tabi. Ben hariç.Kokumun olmadığı bi yerde olduğu kesin. Sezenin sesiyle kendime geldim. kaç yıl geçti aradan ayrı gayrı. bitsin artik bunhasret buluşalım gayrı Haklısın sezen, çok haklısın.
Hava kararmaya başlayınca,artık gitme vaktinin geldiğini anladım.Yavaşça kalkıp, elimde ki tozları silkeledim ve defterimi cantaya koyup omzuma taktım. Güneşi arkama akarak, her gün geldiğim yerden geri dönmeye başladım. Arabaya geldiğimde açık camın içerisinden konulmuş olduğu belli bi paketle karşılaştım. Bu neydi ? Kim cüret eder arabama yaklaşmaya! Ama merakıma yenik düşemedim değil. Atıp atmamak arsında kalırken ic sesim: bomba yoktur ya! açalım bence Camdan kolumu uzatıp paketi elime aldım fiyonkla kapatılmış bi paketti. Açsam mı , açmasam mı Bu hediye yi açsakta mı saklasak Açmasakta mı saklasak acaba ?. Biraz düşünüp, açmaya karar verdim. Ambalajın yüzeyini arçalamak ister gibi aşağı doğru çektim Ben sabırsız bi insanım arkadaşlar.Zeydi 4 yıldır beklediğime bakmayın. Ambalajın altından ortaya çıkan şeyle durdum. Bu...Bu bi kitaptı Bu benim en sevdiğim serinin son kitabıydı.Henüz son kitabı almamıştım. Çünkü daha bugün satışa çıkmıştı! Bu kitapı sevdiğimi kim bilebilirdi ki. Bunu buraya kim koydu.Delirtmeyin lan adamı. Kitapla biraz bakıştıktan sonra içimden "İyi oldu yağ boşver kim verecekti o kadar parayı"dedim İç sesime hak verdim. Ve yanımda ki koltuğa sakince bıraktım kitapı. Dışını severken "oy değerlim " benim dedim. Kitap değilde bebek vardı sanki karşımda . Sürücü koltuğuna geçtim ve kulaklığımı yeniden çıkarttım ve Kaan boşnak'ın birakma kendini şarkısını açtım. Arabayı çalıştırdım. Jip tarzı arabamı çok seviyordum.Alıp koynuma saklayasım geliyordu bazen.Drift çekmek istiyordum ama totom yemiyordu.Bir gün yapacağım ama kesinlikle. Yaz kızım ölmeden önce yapılacaklar listesinin başına. Toza topraga karışıp, her gün geldiğim dağın tepesinde ki evi arkada bıraktım. Bu şarkı tam olarak onu anlatıyordu Gerci her şarkıda onu buluyordum ya neyse. bilmem kime gücendin ? hadi gel anlat bana her kimse seni üzsün, üstüne ağlatırsa Bir damla su vermem, çöllerde kavrulsada...
...
Hafsanın arkasında onu İstanbula buraya geldiğinden beri her gün takip eden gizemli hayranı bugün ona kitap bırakmaya karar vermişti.Uzaktan izlemekten yorulmuştu. Bugün en sevdiği kitapı satışa çıkmıştı.Bundan haberdar olduğundan alıp, soluğu yine burda almıştı.Tek nefes alabildiği yere gelmişti. Burası Ona iyi geliyordu.Hele manzarasının güzelliği. Uçsuz bucaksız bir deniz, ve gün geceye dönerken denize karışan güneş... kendilerini bu manzara benzettigi oluyordu.Ama o henüz okyonusuna kavuşamamıştı.. "Yarın"Dedi içinden "Yarın dağlar, taşlar ve toprak şahit olucak ki.Zeyd Kara arkasında bıraktığı bu şehri İstanbula kavuşmaya gelmiş.Bilinsin ki kahrından olmuş çölde ki bedevi meftun gibi maşukuna kavuşmaya gelmiş..." Onu gözünde paklayacak bir delil yoktu henüz o yüzden cehennem tarafını göstermeye karalıydı ona Her şeyden bi haber hafsa o'nu anlatan şarkı eşliğinde yolu izliyordu. Yarın onu neler bekliyordu ?
... Saat öğlen 13:00 güneşin de Hafsa Kaya Sık ağaçlarla cevrili bir orman içine hapsolmuştum havada kül kokusu hakimdi. Karanlık olduğundan etrafı göremiyordum ama ürkütücü bomba sesleri geliyordu arada gerilerde bir yerlerden. Hunharca ormanlık bi alanda koşmaya başladım bir anda Nereye varmak istediğimi? Niye burda olduğumu hiç bilmiyordum.Sadece koşuyordum.Ayaklarım da artık derman kalmamıştı. Eteklerimde çamur içindeydi. Derken ayağım takıldı ve yüz üstü düştüm. Tamda benden beklenecek hareketler. Yüz üstü düştüğüm için yüzüm fazlasıyla acımıştı. Ben hâlâ amele sümüğü gibi yerle bakışırken,Kocaman bi el göz hizama girdi. Başım hafif önde olduğu için kaldırdım.Tabiki yine yüzünü tam göremedim Ama bu sefer sesini duydum boğuk ve kısıkta olsa. "Hadi ver elini " sesi çok nazik çıkmıştı Normalde asla bir erkeğe dokunmazdım. Ama sesi güven vericiydi. Pek düşünmeden soğuk elimi avucuna bıraktım. Orman buz gibiydi fakat o'nun elleri sıcacıktı. Yavaşça beni kaldırırken. Yine bir rezillik daha yapıp göğsüne çarptım. Çok kısa bir an kokusunu duymuştum. Fakat çözemedim.Sadece iç ferahlatıcı bi koku olarak kaldı aklımda.Kendimi ışık hızıyla geri çektim.Elim hâlâ avucunun içindeydi. Elim avucunda olduğundan kendisiyle birlikte benide yürütmeye başladı. Kim olduğunu bile bilmiyordum ama peşinden gidiyordum.Biraz yürüdükten sonra .Etrafımızı adamlar sardı. Korkuyla tanımadığım adama sokuldum.Oda beni eliyle arkasına aldı. Adamlar 5 veye 6 kadar vardı. Halledemeyeceğimizden mi yoksa başka bir sebepten mi bilmem tuttuğu elimide kendisiyle birlikte çekerken koşmaya başladı haliyle bende koşmaya başladım.Adamların bizi bırakmaya niyetleri yok gibiydi. Uzunca bir süre koştuktan sonra durduk Hâlâ elimi tutan adam bana dönerek, "Bundan sonrasını tek başına gidiceksin"Dedi. Ne demeliydim bilmiyorum nefes nefeseydim. Ama beni yalnız bırakmasını istemiyordum.Benden bi cevap beklediği belliydi. Tanımadığım adama "olmaz ben sensiz bir yere gidemem " diyemezdim O yüzden başımı olumlu anlamda salladım ve koşmaya başladım.Biraz uzaklaşmıştım ki.Bir el silah sesi geldi ve aynı anda bi gök gürültüsü. Nereye dönsem ağaç, nereye dönsem hüzün, korku. Bileklerimi ki gücün azaldığını hissediyorum.Başım dönüyor uykuda mıyım ve bu bir kabus mu? Biri beni uyandırsın Karanlığın içine sıkışıp kaldım Boğazım... Boğazım acıyor. Ellerim... bu dokunduğum toprak mı? Niye bu kadar karanlık Toprağın içinde bi solucan var bana doğru geliyor. Geliyor, geliyor, geliyor. "Bana bak ". Solucan yuvasına girmeye başladı.Niyeyse kendimi solucanların yerine koydum. Evine gidiyor ve mutlu. Peki ben. Benim evim nerede? "Hey !.burdan çıkmak zorundayız beni izle " Ne?! Neler oluyor bana seslenen bu yabancıda kim "Ver elini " Kendimi programlanmış bir robot gibi hissediyorum.Sadece söylenen emirleri uygulayan bir köle gibi. Ama karşımda ki adam bana güven veriyor yüzünü bile görmediğim bir yabancı bana nasıl evim gibi hissettirebilir ?
...
1. Bölüm eish :arapca
anlamı : yuva Uykumdan sık, sık nefesler alarak bi anda kalktım. Kan ter içinde kalmıştım. Bu son bi yıldır rüyalarım daha çok çağalmıştı. Ve akılda kalıcı olmuştu. Her ne kadar akılda kalıcıda olsa, hep görmek istediğim bir yüzü bazen görsem bile rüyamdan kalkar kalkmaz unutuyordum.Buda beni çileye sokmaya.Bu rüyayı bi kaç kez daha farklı şekillerde görmüşlüğüm olmuştu.Ama bu sefer nerdeyse görücektim adamın yüzünü. "Ah!" Gördüğüm rüyanın etkisiyle hızla kalktığım için yere düşmüştüm. Popom... Acıyor Of ne diyorum ben Rüyamda gördüğüm kişiler kimdi...Yüzlerini görmek istiyorum. Hep bi adam görüyordum ama bu sefer iki adam görmüştüm ve ikiside beni kurtarmanın peşindeydi. Küçükkende öyle karışık rüyalar görürdüm bazıları garip bir şekilde gerçekleşmişti bile.
Nasıl oluyordu ama bi şey olmadan evvel bazen görüyordum.
Bu durumu çok büyütmemiştim gözümde ama. Bence hisleri kuvvetli ve Allah inancı tam olan bir çok insanın başına gelebilirdi. Zaten etrafa su fışkırtırken buna şaşırmam garip olurdu
Peki rüyamda ki arkamı döndüğüm anda ki o silah sesi... Ne kadar gerçekçiyd.
Allahım bari birinin yüzünü görseydim de ona göre davransaydım
Of, kendimi şımarık bebek gibi hissediyorum
"Kızım niye yerde oturuyorsun sabah sabah.Kalk hasta olacaksın "
Daldığım yerden annemin sesiyle kalktım.
Kurstan geldiğim gibi yatmıştım hala elbisem üzerindeydi.Kırış kırış olmuştu of.
Rüyamda ki halim mental halimede yansıdı sanırım bugün hiç enerjim yok gerçekten.
Allahtan cumartesi bugün.
"Anne patates varmı evde "
Buzdolabının kenarından kafamı uzatıp, anneme seslendim. "Kızım biz patatesi dolapta mı saklıyoruz " "Iı hayır. " "Niye o zaman buzdolabın da arıyorsun patatesi " "Doğru ama sende sakladığını itiraf ettin.Patates katili anne.Nerede anne patatesler " "Dış dolapta kızım nerede olacak " Aydınlanmış yüz ifademle "Hee doğru yağ unutmuşum" dedim "İyimisin sen. Korkutma beni bir garip kalktın sanki uykudan. Yine kabus mu gördün yijsa " dedi "Yok, yok iyiyim aynı karışık rüyalar. Önemli bir şey yok " Aslında var annecim rüyamda ki erkeğin yüzü. Ama bunu saba söyleyemem Anneme bazen gördüğüm garip rüyalarımı yada kabuslarımı söylerdim. Ama gördüğüm adamı hiç söylenmemiştim Dış kapıyı açarak patatesi alıp soymaya başladım Ben Hafsa mahur Enerjik, sinerjik, bezgin, sinirli, esprituel, bir kızım Beni ancak yakından tanırsınız tanımış olursunuz.Ancak sevdiklerimin yanında gerçek kişiliğimi gösteren birisiyim çünkü. Hayatıma dair şunları söyleyebilirim: 5 yıl önce hafız olmuştum ama şu anlık yardımcı hocalık yapıyorum. Yardımcı hocalar kesinlikle daha çok yoruluyor sınıf hocası her işi bana kitliyordu çünkü pislik.Günde 150 sayfa dinlemek ne demek ya! Bak bu beyin kaldırmıyor bacım. Çocukluğumdan bu yaşıma kadar kurslarda, yurtlarda büyümüş birisiyim. Buda beni hayata karşı güçlü ve dayanıklı yapmıstı Fazlasıyla azimli birisiyim. Hafızlık sürecim uzun sürse de bitirebilmiştim sebatla . Hayatım kurs, annem,babam Abim ve kardeşim arasında gidip geliyordu. Ama yüreğime sevdasını benden isinisiz işleyen, bi anda hayatımın merkezi olan adam gittiğinde bende ki ayarlar biraz koptu. Onunla zaten bir başlangcımız vardı. Çocukluk arkadaşım ve aynı zamanda anne tarafımdan akrabamdı. Ama genç kızlığıma kadar varlığını bile unutmuştum diyebilirdim. Sonra bir gün rüyalarıma her gün girmesiyle benim hayatımın dönüm noktası başlamış oldu. Ona fake hesaptan yazmaya başlamıştım. İlk başlarda pek cevap vermedi. Ama sonra büyük dedesini ölüm yıl dönümünde kendini yeniden odaya kapattığını duydum. O gün yeniden mesaj yazdim ve cavap verdi. Aslında ben harici bir kızla konuşmasını ilk başta kıskandım. O kız ben bile olsam. Cinsiyetimi hiç bir zaman söylemediğim tahmin etmiş olabilir düşüncesi canım sıkmıştı o zamanlar. Arada sırada konuşmaya başladık o günden onra. Rüya gibi gelen 4 ayın sonunda ona kim oldugumu söyleyeceğim gün o şiyardan öğrendi benim kim olduğumu ve bu şehri, beni arkasında bırakarak gitti. Şiyar ona ne söyledi bilmiyorum ama gitmesine sepeb olacak kadar büyük bir şey yaptığımı hala düşünmüyordum O ardında bir enkaz bırakıp gitsede ben küllerimden yeniden doğdum okumaya devam ettim hayatımın yaşamaya odaklandım. Ama kalbimin yerine buz kitlesi koyulmuş gibi soğuk olmasıda onun gidişinden sonra başlamıştı. Buz gibi ve boştu artık. Ondan sonra kimseyi kalbime almamış onun yolunu gözlenmiştim bu yadsınamaz bi gerçekti. Abime frambuazlı kek aldırmıştım patatesleri de kızarttıktan sonra sofrayı hazırladım. Tam masaya oturup, yemek yiyecektim ki kapı çaldı Kim o beni tahtımdan alıkoyan pislik vurun kellesini Ne olur ne olmaz diye delikten bakıyım demiştim ki iyi bakmışım Kim bu 1.80 boylarında karizmatik derviş. Yüzünü sanki bir yerden çıkartıcam ama kapının deliğinde ki mercek instigram filtresi gibi olduğundan çocuğun yüzü uzaylılara benziyordu. İçimde ki kıkırtıyı durduramadan anlık güldüm. Sanki çocuk hissetmiş gibi başını hızla kaldırarak merceğe baktı.Ama onun beni görmesine imkan yoktu.Milyon saniye sonra:"Abi kapıda bi erkek var " dedim Abim kapıya gelip deliğe baktıktan sonra "Çekil ayağımın dibinden dört göz " dedi Şaşkınlıkla "Sen hiç aynaya bakıyormusun acaba ? " dedim "Evet, hergün " diye cevap verdi kendini beğenmiş ne olucak Abim, Ben annem hatta teyzem bile gözlüklüydü.Ama abimin ki en düşük numaraydı Kapının arkasına saklanıp, Abim ve çocuğun arasında ki sohbeti dinlemeye başladım. "Oo Zeyd, dönmüşsün tamamen. Naber koçum " Ne! Beynimden aşağı kaynar su dökülür gibi oldu Zeyd mi? "İyi Aziz, iş güç işte " sert ve olgun bi erkek sesi kulağıma çarptı Kimdi bu ?. Abimin hemen hemen her muhabbet ettiği arkadaşını merak ederdim. Özellikle kuzenlerimi diye de kulak kabartırdım "Hayırdır oğlum ne işi " dedi Abim Kapının merceğinden tekrardan bakmaya çalıştım. O an hissetmiş gibi gözleri baktığım yere değdi. Çok kısa bi an bakmıştı. Ama bana yetmişti. Oydu bu gözleri nerede olursa olsun tanırdım. İs lekeli gözler,Kuş bakışlar.. Kalbime bir şiir misrası doldu. sen misin yan yana gezemediğim. İnce sitemini sezemediğim. Sırrını bir türlü çözemediğim. Sen misin içimde ki çetin sual. Daha az evvel her zaman ki gibi onu düşünerek uyanmıştım ve simdi onca yılın ardından burda mıydı? Hem de hiç beklemediğim bi anda Yanaklarım kızardı alo itfaiye mi. Elimi hızlanan kalbime koydum. Benim bi kalbim mi vardı? İcy degiliz ya hafsa Bir dakika iç sesim. Su elementini taşıyor olabilirdim ama kalbim buzdan değildi. Ve tek bir kişiyi görünce böyle yerinden çıkacakmış gibi atardı kalbim Gerçekten o muydu acaba? Ama tanıdığımız bi Zeyd vardı oda... "Hayırdır niye geldin sen buraya ?" Dedi abim Öküz çocuğa "Niye geldin" diye sorulur mu? "Amcam sizi akşam evine toplantıya çağırıyor " Bir asker edasıyla söylediği sözler kulaklarımda çınlamaya başladı. "Sen buralara uğrarmıydın be oğlum " dedi Abim Sonuna kadar haklısın Abim konuş. Arkanda herkesi bırakıp git sonra da yeniden hiç bir şey olmamış gibi gel. "Konumuz bu değil Aziz karargah bizi çağırıyor bu akşam toplantı var sizde geleceksiniz." Ne!? Karargah bizi normalde hiç çağırmazdı yani küçükleri istemezlerdi. "Hayırdır ne iş? " "Sen gelmiyorsun zaten sadece Hafsa gelse yeter" Hafsa Adım onun dilinde yeniden zikredilmiş ve anlam bulmuştu sanki Niye Sadece beni istiyorlardı ? Wtf "Ne diye Sadece küçük kardeşimi istiyorlar? " Bir anda çıkıp, "ben küçük mücük değilim "diye bağırasım geldi ama tabiki de öyle bi şey yapmadım . "Bilmiyorum akşam öğreniriz artık. Benim gitmem lazım görüşürüz." sesi endişeli çıkar gibi olmuştu. "Allaha emanet ol koçum".Dedi Abim ve kapıyı kapattı. Bana dönüp"Duymuşundur kardeşim artık ben kaçar. Zeyd geldiğine göre eski tayfayı toplayabiliriz " Dedi. Bende gelmek istiyorum Of.Eskiden de abim kendilerinin "mücahit"dedikleri grubun yanına giderdi. Her seferinde arkasından yavru kedi bakışları atardım.Ama tabiki erkeklerin yanına gidecek halim yok. O yüzden banada evde kalıp, anime izlemek kalıyordu.Vestiyerden paltosunu aldı tekrar kapıyı açıp oda gitti. 'O'da çıktıktan sonra sırtımı kapıya yasladım. Aklım almıyordu ne diye geri dönmüştü.Niye gitmişti ? Ben sevilmeyecek kadar çirkin nefret edilecek kadar kötü birisimiydim ? Sırtımı yasladığım kapıdan yavaşça sürünerek oturdum. Aradan geçen dört yıldan bu akşam bir arada bulunacaktık. Ne edecektim, ne yapacaktım karşısında. Bu düşüncelerle tekrardan benliğimi unutmak istemedim ve atağa kalktım Oturup, winx izleyip, şarkı söyleyesim vardi.Yada edit yapasım. Herkesin hobisi resim çizmek, spor yapmak olur benim edit yapmak ne denijik kızım (asla yanlış telaffuz etmedim bu bizim değişik kelimesine uydurduğumuz lakap )
İştahla Kurduğum sofradan iki lokma yiyip kalktım ve kendimi odaya kapatıp biraz onu düşündüm yüzünü. Eski halini çoktan silejlwsmisti yalnızca fotoğraflara bakarak hatırlatıyordum unutmamak için her gün yüzünü aklıma getiriyordum. O kısacık an fark ettiğim tek yüz hatlarının olgunlaşmış olmasıydı. Onu düşünmeyi bir kenara bırakıp dediğim gibi akşama kadar winx clup izleyip, introsunu dinleyip, söyledim. Sonuçta beni bırakıp giden oydu o düşünsün biraz da beni. Bizde yerimizde durup armut saymadık. Büyüdük ve güzelleştik. İç sesim direk devreye girdi bu konuda güzelleştik mi? Tipik bir Aslan burcu looding. Yani bazen geceleri aynaya bakınca güzel gibi durduğumdan öyle dedim. Yoksa ergenken kendimi hiç güzel bulamazdım öz güvenim daha yeni yeni kendine geliyordu. bütün aslan burclarıda böyle diyordur Ya! Sen bir sussana yine dilin açıldı Kafam dağılmıştı biraz daha iyi hissediyordum. Akşama kadar heyecanımı bu şekilde gidermiştim akşam onunla karşılaşmaya hazır hisettmiyorum hala kendimi Hazırlanmaya başladım Siyah bi elbise ve siyah kırmızı çizgili bir başörtü seçip, giyinmeye başladım.Elbisenin üstüne hijabımı giyip pecemide yaptıktan sonra anneme haber verdim. "Anne ben hazırım hadi çıkalım " 10 dk sonra Zeliş teyzelerin kapısının önündeydik . Tam kapıdan geçerken erkeklerin kapısından da zeydin geçtiğini gördüm.Anlık gözüm ona takıldı ama hemen geri döndüm.Allahım sol profili çok iyi.Ön profilden hala görmedim yüzünü ama o ne olursa olsun bana güzeldi, bana özeldi.İçimde volkan patlıyor gibi hissediyordum ve bu benim gibi biri için mümkün değil! Ambulansı çağırın!.Yada itfaiye! heycandan şak diye düşüp bayılacağım yoksa.Nefesimi düzene sokmaya çalışarak ayakkabılarımı çıkartıp, içeri girdim. Yavaş ama heyecanlı adımlarla- tabikide hayır üçer beşer adımlarla merdiveni çıktım. Kapının önüne gelir gelmez direk vurdum.Kapıyı kuzenim Abikem açmıştı. "Abike! Çileğimmmm"Diyip boynuna atladım. "Kızım dur sakin"dedi. Nasıl sakin oluyım Abikeyi de uzun zamandır görmüyorum .Kollarım boynuna sarılıp bir şekilde bi o yana, bi bu yana sallanıp durdum. "Kızım dur şalımı bozdun hep " Diyene bak:Kollarını sırtıma çıkartıp, okşayanda bendim zaten. Sonunda geri çekilip, Bir nur cemaline baktım çileğimin Yanaklarını sıkarak,"Ne tatlı bi şey olmuşsun kız sen " dedim Hafif turuncuya kaçan bir teni vardı Abikenin. Gözleri hafif elaya kaçan açık kahve rengiydi oval ve yuvarlak arası bir yüzü hafif kalın dudakları vardı. Balık etli bi vücudu ve hafif pembelik mevcuttu her zaman vücudunda o yüzden "çileğim" diye seviyordum "Senin suflen kaydığı için nineye benziyorsun ama " Biliyorum çok romantik bir arkadaşım var. "Alındım gücendim yani bu kadar tatlı duran bi yüzün altından nasıl böyle bir karekter çıkar. Tı tı," "Sen böyle açtın beni. Eskiden utanıyordum yoksa sen iltifat edince" Yanaklarını sıktığım için sesi boğuk boğuk çıkıyordu.Dayanamayıp, kahkaha attım.Yanaklarını serbest bırakmıştım. Doğruydu onlar her zaman yurt dışında yaşadığından ilk gençken bir araya geldiğimiz zamanlarda her söylediğime utanıp gülüyordu. Sonra bende "etme habire bir teşekkür güzelsin iste kes sesini demiştim " uzun bir süre denemede devam etmiştim Tabi kitap karekteri cümlesi duyunca bu sefer kahkaha atmıştı. Çarşafımın peçesini açıp tamamen çıkartmaya başladım. Sonrada çarşafı girişte duran fortmantaye astım Çantamdan başörtüyü de çıkartıp, önünü düzeltmeye çalışırken Abikenin bakışlarına rastladım. Ağzı 'o şeklini almış bir şekilde hayran hayran karşısına bakıyordu. Kime bakıyor diye sağıma soluma baktım ama kimse yoktu "Kızım kime bakıyon öyle bende bakıyım " Hala karşına bakarken ceketinin cebinden telefonu çıkartıp, kamerayı bana çevirdi. Kendimi kameradan görünce baş örtümün önünü beğenmedim "Önü olmamış sanki değil mi ? " Ben başörtümün önünden bahsederken O ciddimisin der gibi bakıyordu. "Kızım dehşetül vahşet bir şey olmuşsun.Hâlâ kendinin farkında değilsin şu an elini sallasan ellisi " "Asıl sen kendine bak " Diyip, telefonu ona çevirdim "Sen ezelden beri böyleydin ama daha küçük yaşta mutfağa girip, kekler börekler yapardın ama her yaptığın şeyden sonra "sanki bu olmamış yağ" Derdin.Sabaha yaptığın şeyden bintane bile kalmazdı.Daha ergenken bile güzelken"Ben çirkinim" diyip, gezerdin.Çok, güzel arkadaşlığın vardı.Birini sevdin mi canını verecek kadar seviyorsun.Ama toksik insanlardan dolayı"Ben kötü birimiyim diyip, ağlardın " O nefes bile almadan sözlerini sıralarken damura uğramış bir ifadeyle kalakaldım söylediklerinin 100 % 100 haklıydı resmen "Kıçından mı aldın nefesini, ne yaptın?" Dedim Dediğime kahkaha atti "Sen benide geçtin aba" dedim gülerek Hafızlık tan kalma hızlı konuşmam kalmıştı bir çok zaman abim bununla dalga geçerdi hatta. "Ya ne bilim, öyle seni görünce diyim dedim en son öyle düşünüp üzülüyordun " dedi. Evet eskiden bu ve bunun gibi şeyleri taktığım doğruydu. Biraz anksiyetem ve panik atağım vardı. Üstesinden gelmiştim ama bir şekilde Yandan koluna girip konusmaya devam ettim "Valla şoklar içerisindeyim abike. Meğer ne sözler biriktirmişsiniz içinizde " Ağzından hafif bi kıkırtı çıkarken "Dalga geçme " diyebildi Hala konuşmaya devam ederken kol kola içeri girdik Aile arasında olduğu ve sadece yetişkinlere özel toplantı olduğu anlaşılıyordu.Zira sizin ailedeki en bol şey ne diye sorsalar direk çocuk derdim.Ve şu an bi tane bile olmadığı için ortam sessizdi.Ailede ki herkesin en az 3 tane çocuğu olduğundan bayramlarda çocuklar büyükleri geçiyordu ve büyük bi kargaşa ve baş ağrısı.... Abilkeyle oturma odasına geçip yan yana oturup, yılların birikmiş dedikodusunu yapmıştık(kimsenin arkasından çekiştirmeyrek ama.) Zinayla eş değer bir şeyi işleyerek günaha girecek değilim. Kimsenin arkasından konuşmayacak nasıl gıybet yaptığımızı sormayın lütfen çünkü bende bilmiyorum
Abike "Duydunmu? kız senin sevdiğin yazarın yazdığı kitapın son kitapı çıkmış. " Abike elinde ki çekirdekleri çitleyip, bi yandanda benden cevap bekliyordu. "Biliyorum hatta elimde o kitap " dedim. Gizemli bir şekilde bana gönderilmişti kitap ve kimin gönderdiğini aşırı derecede merak ediyordum gelir gelmez sağına soluna bakmıştım ama bir ipucu yoktu. "Oww hızlısın bakıyorum. " Dedi çekirdekleri çitlemeye devam ederken sosyal medyada geziyordu bir yandan da "Aslında ben almadım hediye geldi. Ben genellikle hemen allmiyorum. Fakirim kızım ben arabam olduğuna bakma o jipi sağdan soldan borç isteyerek aldım " hafif gülerek cümlemi bitirdim "E o zaman kim aldı sana kitapı ?" Dedi Bakışlarımı yere çevirdim "Bilmiyorum" "Nasıl bilmiyorsun " telefonunu kapatıp tamamen bana döndü. "Off ne biliyim! Sabah yine tepeye gitmiştim dönerken arabamın içinde bi paket buldum ilk korkup açmadım ama sonra dayanamayıp açınca sevdiğim kitapı gördüm işte." Elinde ki çekirdekleri birden bırakıp, "Oh hafsa hanım hayranlarınız çoğalmış iyice " dedi "Ne hayranı be! Bana kim hayran olsun delinin onde gideniyim ayrıca hayran olan çıkar karşıma öyle verir. Hem benim hayranım mi var ki ? "Onu bunu bırakta şimdi.Kim gelmiş haberin varmı?" Heycanla sorduğu sorunun cevabını biliyordum. Yüreğimin sol yanı gelmişti... Bakışlarımı kaçırarak elime bi avuç dolusu çekirdek aldım. "Bilmiyorum ki kim gelmiş?" "Güldürme beni Hafsa biliyorsun kimin geldiğini.Ve çok kötü bi yalancısın. Yalan söylediğin çok belli oluyor. Mesala gözlerini kaçırmandan" Diyip, imalı imalı baktı "Ee napıyım geldiyse halay mı çekiyim " "Acaba diyorum o koymuş olabilir mi " Gözlerimi büyüterek "Saçmalama Abike. Biraz k damarları azaltsan iyi olucak sanki " dedim "Ama bak yani Zeydin geldiği gün sevdiğinden kitapta sana gizemli bir şekilde geliyor. Tesadüfü mü yani ?" "Evet başka ne olucak ya ! " "Küllenen aşkınız harlanacak yakında " dedi "Of ne diyorsun ya aba " "Aşk diyorum, mutluluk diyorum kardeşim,birbirinize bakınca ates- Lafını tamamlamısına izin vermeyip, kafasına yastıkla vurdum O anda kapı çalındı. Zennur abla "Kızlar toplantı başlıyor "Dedi. "Tamam Zennur abla " Dedim "Hadi kalk boş boş konuşuyon zaten" "Tamam be" Diyip,atarlı bi şekilde şalının ucunu savurarak, önümden geçip dışarıya çıktı. Bende peşinden kalkıp çekirdek poşetini toplayıp mutfakta ki çöpe attım. Abikeye dönüp "Dua at bizi duymamış olsun Zennur abla Abike. Yoksa seni öldürürüm " dedim Bana korkuyla bakıp "Ee ben gitsem iyi olucak geç kalmıyım" dedi Hızla arkasını dönüp koşmaya başladı "Gel buraya, gel !" Dedim arkasından. Bende koşarak toplantı odasına giren kişilerin ardına karisip Abikeyi buldum Abike yaninda beni gorunce kaçmaya yeltendi ama kolundan tutup yanımaa çektim "Heycanlı mısın "diye sordum "Hemde nasıl " diye cevap verdi Abikeyle büyük bir stresle kalktık yerimizde beklerken Zülal abla bize dönerek "Kızlar içeride erkeklerde var giyinip öyle gelin " dedi. Şaşırmıştık ama sorgulamayıp üstümüzü giyindik Zülal abla bu evin geliniydi. Ailede guclu kadin olarak gordugum nssir kadınlardan biriydi. Bu eve gelin. olmak öyle kilay degildi bir cok sey yaşamıştı bu evde. Öyle ki gücünde bir aksaklık olmuştu. Üzüntüden ve stresten kendi kendine köreltmişti gücünü artık kullanamıyordu . Sonra kendi evine çıkarak refaha ermişti biraz. Oldukça sert ve soğuk dursada, sizin yüzünuze gülüp arkadan iş çevirenlerin iyidi.Zaten dışı taş gibi dursada içi bence çiçek gibiydi Toplantı kapısından girdiğimizde gözüme direk eski kurs arkadaşım Ceyda çarptı. Onun ne işi vardı burda !? En son yaptığımı şeyden sonra bir daha karşıma çıkmaz diye düşünmüştüm halbuki.Benim bulunduğum yere nasıl korkusuzca girebilmişti.Yokda O'da mı karargaha katılmıştı ?
Ne zaman ?
Ve niye.
Masanın başında ki koltuktan
Osman amca namı diğer vekil / liderin sesini duydum
"Evet sizde geldiğinize göre başlayabiliriz toplantıya. "
Ceydayı ifadeye almaya aklıma not ettim.Ve odaya biraz göz gezdirip, yerime oturdum
Toplantı masasını başında Oman amca hemen yanında eşi Zeliş teyze.Onun yanında annem, annemin yanında ben,Diğer yanımada Abike oturmuştu onun sağında da annesi Ayfer teyze vardı.
Diğer koltuklarda liderin kızları ve damarları vardı. Benimde büyük kuzenlerim oluyorlardı
Herkes yerine oturduktan sonra Osman amca söze girdi
"Gençlerin akıllarında cevaplanmamış sorular var biliyorum "Niye burdayız?" Ne için toplandık " gibi
Ortam karanlık olduğu için tam göremiyordum ama arkadan duvara yansıtılan fotoğrafın ışığı vuruyordu hafif gövdesine.
Odayı incelemeyi bırakıp öneme döndüğüm de gözlerime bir kızıllık çarptı. Ve 'O'nu gördüm ellerini önünde birleştirmiş her zaman ki sert ifadesiyle önüne bakıyordu
Zeyde dalmışken Osman amcayı dinlemeye çalıştım
"Biliyorsunuz ki Nefir insani yardım vakfi yıllardan beri hem zulüm altında ki Müslümanlara, hemde yardıma ihtiyaç duyan ülkelere gizliden yardım ediyor birde yardım eden ajanlar yetiştiriyoruz.Sen Hafsa kızım, su gücünü taşıyorsun. Sende Zeyd, ateş gücünü .Birbirinin zıttı olan ama aynı zamanda birbirini tamamlayan iki güç.Bu iki güç bize ve insanlığa çok faydası olucak. Bunun içinde sizi görevli kılıcaz.Ajan gibi olacaksınız bir nevi. Deprem, yangın, suikast, savaş, miting, mafyalar, aklınıza ne geliyorsa, bi olay olduğunda herkesten önce siz orda olacaksınız ve gerekeni yapacaksınız.Gizli ajan olacaksınız kimse sizin bir ajan olduğunuzu bilmeyecek. Bu görev bize atalarımızdan kalmıştır. AKINCILAR' ız biz Bunu unutmayın.
Biz iyiliği temsil edeceğiz her vakit, evelAllah" dedi ve nefes aldı.
Osman amcanın gücü hava teknikli derin nefesti. Sanırım Abike'de amcasına çekmiş
Ne diyeceğimi bilmiyordum. Sus pus olmuştum.
Bende daha gönlüme göre bir kurs bile bulamamıştım. Daha gerçekleştiremediğim hayallerim va
Eğer kabul edersem hebsi yarım kalacaktı.
Ama eğer kabul etmezsem...
Onca günahsız can. Onca insanın yarım kalan hayatları ne olucaktı.?
O insanları huzurlu bir rahat yaşatmak istiyorsam kendimden vazgeçmem gerekecekti.
Herkez ağzımdan çıkacak sözleri bekliyordu.
Zeyd'de dahil.
Başını yerden kaldırıp, bana bi bakış attı.
Ama sonra geri önüne döndü.
Daha fazla insanları bekletmeden,
"Ajanın olurum haris amca. Bunu kendim için değil Onca günahsız can için yaparım. Ama evliliğe gelicek olursak...
Düşünücem biraz"
Biz özellikle Kenana daha çok yardim eli uzatıyoruz.zsiniz ama orada bir çok ajanımız var.Lafı uzatmadan işin özünü anlatıyım bu ajanlardan bir kaçı da siz olacaksınız ."
Osman amcanın sözü bittiğin de ortama derin bi sessizlik çöktü. Ne demekti bu şimdi hayatınızdan vazgeçin mi diyordu o ben öyle anladımda çünkü
Annemlerin bundan haberi var gibiydi hiç şaşırmışa benzemiyorlardi bizim aksimize.
O zaman daha evvel onlarda mı "şu gizli ajanlardan" olmuştu.
Yani şimdi o tırnak içinde ki gizli ajanlar bizmi olacaktık.Annemin bu işi çoktan bıraktığına emindimBelkide hiç yapmamışta olabilir, bunu anneme sormalıydım.
"Ceyda, Hafsa, Abike, Hatice siz artık nefir vakfının yeni ajanlarısınız."
Beynimden aşağı kaynar sular dökülür gibi oldu, ne demek biz ajan olarak çalışacaz.
Bende daha hoca olamamıştım mesleğimi daha elime alamadan bu işemi girecektim.
Abikeyle göz göze geldiğimde benden aşağı kalır yani olmadığını gördüm.
Ceydaya göz gezdirdiğimde pek şaşırmışa benzemediğini gördüm.İlk bize söylemek yerine onamı söylenmişti yani
Kıskançlıktan çatlayabilirdim.Sinirli sinirli ceydaya bakarken.
Osman amca başını bana çevirip yüzünde neredeyse hiç kırışıklık olmayan muzip bi gülümseme oluştu
"Hafsa hayırdır itiraz etmedin eski hafsa olsaydı yıkıp geçmişti burayı " Osman amcanın sesiyle kendime geldim
"Yani hanımları pek böyle işlere bulaştırmazdınız o yüzden garibime gitti."
Ne diyecegimi bilemedim
Dakikalar saatleri , saatler günleri kovaladığı sanki ama oda ki bütün gözler hala üstümdeydi.
Bütün olacaklar benim onayıma bakıyor gibiydi.
Dilim damağım kurumuştu, bütün gözler üstümde olmasaydı dudaklarımı yolacaktım neredeyse stresten.
Kafamda geleceği oturtmaya çalışıyordum.
Eğer beni bu görevi kabul etmesem be kendi kursumu kursam bundan bi kaç yıl sonra benim ülkemde de savaş çıkmayacağı ne malumdu ?
Felaket bana gelmeden ben ona gitmeliydim.
Hem gideceğim yerde üç din içinde kutsal görülen bi mekan vardı.
Beyt'ul mukaddes.
Orada ki insanlar onu korumak için canlarını evlatlarını feda ediyorlardı.
Ama beyt'ul mukaddes ve toprakları onların eline bırakmıyorlar.
Ahirette Allah bana sormaz mı "onlar orayı korurken sen ne için orayı korumaktan aciz kaldın "diye...
Cevabım belliydi artık
"Arkanda ki bayrağa layık olmak istiyorsak Allah için olan her cihada varım "
Osman amca anlık Tevhid bayrağın göz gezdirdi. Yanında ki zeydinde anlık baktığını fark ettim loş ışıkta bile belli olan tebessümünü gördüm
Ben dilenci değilim içimden yaptığım espriye güldüm
Tebessüm sadakadır.....
...
Selamünaleyküm
Ben 2 kitap yazmaya çalışıp yazamayan daha yazarın y si bile olamayan okurum daha evvel Narmayı wattpatte yazmaya çalışıyordum hesabım delizkoydu maalesef hesabım elden gitti bende burdan devam edicem inşallah
|
0% |