8. Bölüm: Dip
Anlatılır mı boşluk hissi
yazınca gecer mi, ki yalnızlığın izi
Ben yine bir başımayım
Beni terk edişinde kaldı aklım
Fazla sözede gerek yok
Anlamak istemeyen yine bulur bahanesini
Alıntı
Boş bir zihin miydi iyi olan ? yoksa içinde kalabalıklar barındıran her bir odasında farklı bi hayat olan bir zihin miydi iyi olan ?
Hangisi daha iyiydi çözemiyordum.
İki durumla da karşılaşmıştım .
Çorak bi çöl gibi oluyordu bazen hafızam hiç bir şey hatırlayamıyordum sanki format atılan bir bilgisayardım.
Bu dururum bazen beni "Ben delimiyim" demeye itiyordu.
Deliler bir şeyleri unuttukları için mi, yoksa çok fazla şeyi hatırladıkları için mi deli olurlardı
Bazen aklımdan herşeyin silindiğini hissediyorum.Ve bir süre sonra yeniden hatırlatmak için bir ezgi gibi fısıldanıyordu bana zihnimin kilitli odalarında ki anılar
Bazen bir söz bazense bi anı oluyordu bu.
Bu zihnim bir oyun muydu, yoksa gerçeklermiydi?
Ama bence içinde kalabalıklar bulunan her odasında farklı bi hayat olan zihin daha iyiydi bana göre
Belirsizlik bizi öldürürdü
"Hafsa nereye! " diyen Zeydi takmayarak hızlı adımlarla odama doğru yürüdüm
O defterde bir şeyler vardı emindim. Belkide çıplak gözle bakılınca görünmeyen bir şeylerde olabilirdi.
Bazen göz önünde olan şey değildi asıl gerçek olan, belkide asıl gerçekler bizden gizlenirdi
"Şu bahsettiğin haritaya mı götürüyorsun beni ?" Dedi
Bir an ona dönerek
"Harita değil bir caminin adresi. Daha önce hiç adını duymadığım bir cami. Büyük ihtimalle Türkiyede olan bir cami değildir " dedim
Söylediklerimden sonra yüzünde bi değişiklik olmadı.
Bakışlarını elime indirdi
Onun baktığı yöne baktığımda, Kolunu tuttuğumu gördüm
Bir anlık heyecanla kolundan tutarak buraya sürüklemiştim
Yaptığım şeyin yeni farkına vardım ve hızla elimi çektim kolundan
"Sorgulama işte gel sadece "dedim
Odama girdim
Ardımdan oda girdi ve kapıyı kapattı. Hızla yatağın üstüne atladım ve defteri yokladım elimle
"Ne yapıyorsun? " dediyse de Zeydi takmadım
Elime çarpan pürüzlü şeyle yerimden dogruldum ve o şeyi hızla kendime çektim
Evet!
İşte bu !
Yataktan kalkarak onun karşısına geçtim
"Dediğim şey buydu " ilk elimdekine baktı sonra bana.
"Şu anda saçmalıyorsun. Koca karargahın bulamadığı adresi bulmuş olmazsın. " dedikleriyle hevesim söndü.
Ama gözlerinde elimdekinin aradığımız adres olma şüphesi geçmişti
Vazgeçmeye niyetim yoktu.
Kaşlarımı çattım
"Yo belkide onca erkeğin bulamadığını bir kadın bulmuştur olamaz mı. Belkide o komutan sizinle çoktan irtibata geçmiştir ve haberiniz bile yoktur. Bunu bulmak ta bana düşmüştür. Bir kadına" dedim büyük bir özgüvenle
Daha kararlı ve ciddi bakıyordu şimdi yüzüme
Dediklerimi kâle almıştı.
"Görebilirmiyim elindekini " dedi sadece
Heyecanla ona uzattım defteri.Eline aldı ve oda benim gibi sayfaları çevirmeye başladı.Oda benim gibi tek bir sayfada yazı olduğunu görünce kaşlarını çattı.Uzun bir süre ilk sayfaya baktı.
"İlk şu cami ismini bir araştıralım bakalım " Dedi ve odadan çıktı.Bende peşine düştüm.
İlk sayfayı boş görmesine rağmen beni ciddiye alıp araştıracaktı. Bu bile benim için büyük bir adımdı
Tekrar toplantı odasına girdik.Zeyd toplantı masanın altında ki bi yeri yoklayıp kendine doğru çekti. Açığa çıkan kısımda bi çekmece kadar bi alan vardı. O alandan bir lebtop çıkardı.
Yine baş köşeye oturunca bende yanında geldim. Ve sandalyeden daha çok koltuk gibi görünen oturağın yanında durdum.
Zeyd bilgisayarı açarak caminin ismini arama tuşuna girdi. Bilgisayara biraz eğilerek çıkan sonuçlara bakmaya çalıştım.
Bilgisayara eğilidimden dolaylı yoldan Zeydin soluna doğru eğilmiş bulunuyordum.Zeyd soluna doğru eğildiğimi hissedince başını bana çevirdi.
Bu mesafeden o aşağıda ben yukarıda duruyordum
Bu hoşuma gitti çünkü boyum uzun olduğundan herkes tepeden bakarken Zeyde alttan bakıyordum normalde
Şu an şartlar değişmişti.
Boyunun ve boynunun uzunluğunda kaynaklı başlarımız asında ki mesafa azdı.Tekrardan bi facia yaşamamak için başımı bilgisayara çevirdim.
Onun bakışları ise hâlâ üzerimdeydi.
"Mısırda olan bir camiymiş " dedim
Harita orayı gösteriyordu.Dediğim şeyle onunda bakışları bilgisayara döndü.
İlk çıkan sonuca tıkladı
Gözlüklerimi öne doğru itekleyip okumak için biraz daha yaklaştım
O an da Zeyd "Yok ya! öyle olmaz sen direk gel buraya otur. Bu gidişle bilgisayarın içine giriceksin " dedi.
Başımı ona çevirerek.
"Olur ama senin kalkman gerekiyor " dedim. Bir anda ciddiye almıştım söylediğini. Sonuçta patron olmak benim hakkımdı ben bulmuştum adresi çünkü
"Şaka mısın " der gibi baktı.
He kardeşim şakayım
"Sandalye al otur yanıma Hafsa. Başımı ağrıtma benim daha fazla "
Dediğine uyarak başka bir sandalyeyi onun yanına sürükledim
"Bide beyin olsa o başta keşke " dedim kısık sesle
Bakışları tekrardan bana çevirip," Bir şey mi dedin" dedi.
"Hiç yıldızları sayıyorum"dedim. Başımı gerçekten sayarmış gibi havaya kaldırarak. Farkındayım anlamsız bi cevaptı.
Yüzü iyice garip bi hal aldı
"Ben yıldız göremiyorum burda. Evin içindeyiz zaten ayrıca "
"Göremezsin zaten bi tane var çünkü oda karşında " diyerek elimle büyük bi gururla kendimi gösterdim.Güleç bi ifadeyle söylemiştim.
Zeydin de bakışları hafif kısıldı ve dişlerini göstererek tebessüm etti. Başını iki yana sallarken gülmeye devam etti ve önüne döndü
O kadar bi kısa bi andı ki varlığını sorguladım. O bana bakarak gülümsemişti. Uzun zaman sonra...
Her gördüğünde ilk defa görenler beğensin kişiliğine girmesen mi Hafsa
Ortamı daha fazla kaynatmayarak yanında ki sandalyeye oturdum. Bu sefer onun okumasını ve bana anlatmasını bekledim.Bu süreçte gözümü bir saniye bile ondan ayıramadım
Yandan kirpikleri daha uzun ve kıvrık duruyordu.Ne fazla sert nede fazla yumuşak bi çehresi vardı. Çenesi de bu cehreye uyuyordu.
Dümdüz inen bi burnu vardı. Gözleri... gözlerine bilgisayar ışığı vurduğundan ışıltılı gözüküyordu.Zeydin en sevdiğim fiziksel özelliği gözleriydi.
İçinde hep bi umut taşıyan sokaklarda bisikletiyle kahkahalar atan masum bi çocuğun, ama aynı zamanda yatağın altında ki canavarladan korkup duvarlara sığınan bir çocuğun bakışları vardı.
İki duyguyu içinde barındırırdı gözleri.Umut ve korku.Masumluk ve günah.Ateş ve su.Aşk ve nefret
Artık yalnızca öfke ve yalnızlık görüyordum.Zeyd bir şeylere öfkeliydi. O öfke onu yakıyordu.Görebiliyordum bunu
O her zaman elementinin aksine sakin yapılı dingin bir ruha sahip olmuştu. Çok az sinirli görürdünüz Zeyd'i eskiden...
Ama şimdi içinde dur durak bilmeyen bir öfke ve hırs vardı.Benim tanıdığım o çocuk gitmiş çok başka biri gelmişti sanki karşıma.
Ben neye bu kadar öfkeli olduğunu öğrenmek istiyordum ve bunu günün birinde öğrenmeye kararlıydım
Zeyd büyümüştü yerine oturan yüz hatlarından boyundan posundan kilosundan anlayabiliyordum bunu. Eskiden çocuksu yüz hatları vardı. Biraz daha kilosu yerindeydi. Hatta hafiften kiloluydu bile diyebilirim. Yüzü daha yuvarlaktı,boyu daha kısaydı. Sakalları yoktu. Bu dört yılda karakteri de bedenide, kendisi gibi büyümüş ve değişmişti.
Peki ben?
Ben büyümüşmüydüm?
Hala çocuksu haraketlerde bulunduğum doğru ama ben kırgınlığımıda üzüntümü de bu şekilde ifade ediyordum. Mesala bazende çok mutlu anlardım da çok deli veya neşeli davranmıyordum.
Artık güven promlerim vardı mesala. Daha olgun bi yapımda vardı bu daha çok bir derdi olan karşıma gelip benden tavsiye istediğin de ortaya çıkıyordu yada bi olay karşısında da olgun davranabiliyordum.
Benimde yüz hatlarım ve vücudum değişmişti. boyum her zaman uzundu. Hatta küçükken Zeyd'den bile uzundum. Şimdi daha kıvrımlı hatlara sahibim. Gözlerimi ameliyat ettirmemiştim. Gözlüğün bana yakıştığını düşünüyordum. Ayrıca tehlikeliydi bıçak altına yatmak bana göre. Hem göz doktorloru bile gözlük takarken biz niye ameliyat ettirelim ki gözlerimizi
"Aksungur Camii, 1346-47 yıllarında Mısır'ın Kahire şehrinde inşa edilmiş bir Türk Memluk dönemi camisiymiş. Sultan el-Nasır Muhammed'in emiri Aksungur tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı döneminde, 1652 yılında İbrahim Ağa tarafından çok kapsamlı bir restorasyondan geçirilmiştir, bu nedenle camiye İbrahim Ağa Camii de denir. Camiye özelliğini veren mavi çinilerini de 1652 yılındaki bu restorasyon sırasında kazanmıştır, bu özelliğinden dolayı Batı dünyasında Mavi Cami olarak da bilinir."
Anlattıklarından sonra kendime gelerek onu izlemeyi bıraktım ve sözlerine ağırlık vermeye çalıştım
"Mısırda yapılmış bi Osmanlı camisi...Buranın aradığımız adres olduğuna eminim " dedim
"Aynı zamanda içinde Osmanlı zamanından kalma çokça hazinede bulunuyormuş. Caminin bir bölümü müze olabilir emin değilim ama gidip görmek lazım " dedi
"Ne yani hedefimiz Mısır mı ? "
"Bu bana verdiğin defteri osman amcama soracağım. Bakalım o ne diyecek. Onun diyeceğine göre rotamızı belirleyeceğiz " dedi
Başımı aşağı yukarı sallayarak onayladım.Bir kaç dakika sessizlik oldu. O sırada caminin fotoğraflarına bakıyordu Zeyd.
"Mavi çinili cami... güzelmiş " dedim
"Öyle " dedi sesine adlandıramadığım bir tını belirtmişti. Derin bir mana mı çıkarmalıydım bundan ?
"Yarın sekizde eğitim alanına gidiyoruz" dedi bir anda
Beklediğim bir şeydi. O eğitimi illa alıcaktım. Ellerim şimdiden karıncalanmaya başlamıştı. Küçüklüğümden beri savunma eğitimleri karete ve onun gibi spor dallarına merakım fazla olmuştu ama düzgün bir eğitim alabildiğim söylenemezdi
"Sen mi öğreticeksin gerçekten ? " Dedim
Bana dönerek
"Evet" dedi
Heyecanlanmam mı gerekiyordu ?
Belkide
Ve ben zaten çoktan heyecandan kıpır kıpır, olmuştum.Bir yandan korkmuyor da değildim. Hiç acımadan üstüme gelip canımı çıkartıcamış gibi duruyordu.
Toplantı odasını toplayıp çıktık. Biz odadayken ablam çay hazırlamıştı. Çayın yanına da benim yaptığım tatlıyı çıkarmıştı.
Hepsini çoktan sofraya dizmiş bizi bekliyordu.
"Hıh sonunda çıkabildiniz. Çay demledim gelin içelim " Dedi.Tatlıdan bir çatal alıp Zahire yedirirken
O sırada biz de oturduk sofraya.
Ortamda bir sessizlik vardı.Yalnızca çocukların konuşmaları duyuluyordu
"Çok güzel olmuş. Kim yaptı tatlıyı " dedi Efil ağzı doluyken
Ablam tam cevap vericekti ki onu durdurdum
"Tahmin edin bakalım ben mi yoksa annem mi yaptı ?" Dedim
Efil biraz düşünüyormuş gibi yapıp "Sen!?" Dedi
"Çünkü sizin evde tatlılar senden, yemekler ananemden soruluyor " dedi bilmiş bilmiş
Diğerlerine bakarak
"Siz kim diyorsunuz ?" Dedim
"Aziz hep senin yaptığın tatlılardan bahsediyordu eskiden: Çok güzel yapıyor falan diyordu... sen mi yaptın?" Dedi Zeyd
Abim ona benden mi bahsediyordu ?
Hep acaba benim hakkımda konuşuyorlar mı diye düşünürdüm. Demek ki konuşuyorlarmış.
Çatalı tuttuğum parmaklarımın dışını çeneme yasladım
"İlk Beğendin mi tatlıyı onu söyle " dedim. Benim yaptığımı öğrenirse belki "beğenmedim"derdi
Bir tatlıya baktı, bi bana.Bir şeyi anlamış gibi gözlerini kıstı
Biraz bana yaklaşatırarak kafasını "Sen yaptın değil mi ? " Dedi
Münecimissin oğlum
İnkar mı etsem
"Beğendin mi bir söyle ya! " Dedim küçük çocuk gibi kollarımı itiraz ederek oynattım
Bu halim hoşuna gitti
Yüzünde bir gülümseme oluştu
"Beğendim beğendim, güzel olmuş. Ne bu tatlının ismi? "Dedi
İçimden tatlının ismine güldüm. Dışıma da yansıdı halim ve gülerek"Gelin pastası " dedim
Başını Hâlâ yediği tatlıdan kaldırarak
"O, "Gelin" Sen mi oluyorsun ? " Dedi
Ne!
Allahım yarabbim ya!
Düşündüğü şeye bak
Büyük bir kahkaha patlattım
"Ne! Ben pasta mıyım? " gülmelerimin arasından konuştum
"Yani biz şimdi teyzemi mi yedik " diyen Zühreyle daha çok gülmeye başladım
Diğerleride bana katılarak gülmeye başladı. En çok benim sesim çıkıyordu ama
"Hayır Zühre pastanın ismi bu sadece. Düğünlerde yapılıyordur belki o yüzden ismi böyledir " dedi ablam
Sonunda gülmeyi kesip
"Allah sizi ne yapmasın. He beni yediniz lezettlimiyim bari" dedim
Sofranın başında oturan zeyd
"Çooook" dedi. 'O' yu uzatıp kısık sesle söylemişti
Bu adam ne der
Bende bilmiyorum ne der kafa yaptı sanırım pasta. Sanki tadıma gerçekten baktı
Tövbe tövbe ne diyorum ben ya!
biz hafız ohafğızuza eminmiyiz
Kısa bir süre sonra herkes tatlılarını bitirip silip süpürmüştü tabaklarını. Ablamla kalkıp sofrayı topladık ve bulaşıkları yıkamaya başladık.
Bir yandan şarkı dinliyorduk. Bir yandan da işimizi yapıyorduk.Ben bulaşıkları durularken ablam makinaya yerleştiriyordu. Elimle yıkadığım tabağı ablama verirken şarkıya eşlik diyordum ablam da bana uyuyordu
Gıybet çok. Kıymeti yok
Yarının hayali bugüne yeter mi
İçimi sıkar, yoluma uzanır
Dünden yaralarım yarına giderli
Sarılırım birine, hatırlatır derine, yâr
Küsmenin ne faydası var
Solup gidiyo' bahar
Birbirimize bakarak bağıra bağıra,şarkıyı söylüyorduk. Gören bizi konserde sanırdı ama mutfakta iş yapıyorduk
Biz şarkıyı tekrar ederken içeriden Zeyd
"Çok sesin çıkıyor Hafsa. Dışarıya gidiyor sesin" dedi
Gıcık.
babam gibi bıdı bıdı,
Gerçi saat geç olmuştu birde sitede oturuyorduk şimdi çıkıp kızarlar belki.
"Haklı Hafsa, bak ben çok bağırmıyorum. Benim gibi söyle " dedi ablam
Ona dönerek dilimi çıkarttım
"Ayıp ayıp, ablaya dil çıkartılırmı hiç. Git Zeyde çıkar. Sonuçta o kızıyor sana" dedi
Kızgınlık fışkırıyor hatta bana
Bu evin musluklardan öfke akıyormuşta benim haberim yokmuş.
"Hiç hatırlatma abla. Neşemi bozmak istemiyorum "
Kısa bir sessizlik oldu. Sonra ablam bozdu bu ortamı
"Halbuki seni neşelendirmesi lazım değil mi Zeydin. Sonuçta hem yeni evlisin hemde çocukluk aşkınla evlendin yani. Ama sizin ilişkiniz biraz sert başladı. Normalde çocukluk aşklarıyla evlenen insanlar büyüdüklerinde de çocuk gibi olurlar. Hep böyle oyunlu şen şakraklı olur evleri "dedi
"İnadıma mı yapıyorsun abla. Biliyorum bende farkındayım. Öyle olmayı bende çok istiyorum ama bunun için aramızda ki buzdan dağları yıkmamız lazım. Zeydin bana kendini açması lazım. Derdi neyse söylemesi Lazım " dedim
Yeniden lavobaya dönüp bulaşıkları yıkamaya devam ettim. Bu sırada şarkı değişmiş başka şarkıya geçiş yapmıştı
Madrigalin Dip şarkısı çalıyordu artık
"Bana neden gittiğini söylemesi lazım. Niye bu kadar soğuk davrandığını, sanki bir şey yapmışım gibi hep bana "suçlumusun" bakışları atmasının nedenini söylemesi lazım. Eski tanıdığım Zeydin nerede olduğunu söylemesi lazım. Beni neden sevmediğini söylemesi lazım " başlarda yüksek çıkan sesim sonlara doğru düştü
O sırada şarkının sözleri zihnimde yankılandı:
Peki sende mi en dibe daldın.
En son bende uyandın.
Artık o, düşlerinden
Sende mi en dibe daldın.
En son bende uyandın
Artık o,düşlerinden
Zihnim yeni anılarının anahtarını bulup başka bir anın kapısını açtı. Adımımı o kapıdan atıp içeriye girdim
Ellerimde ki su akıp gidiyordu. Yine bulaşık yıkıyordum. Mutfakta sadece ben vardım. Tanıdık bir ses vardı etrafımda bi an aynı yerdeyim sandım hatta Telefonumdan açtığım şarkı aynı şarkıydı çünkü
Sonunda bur'dayız, yapayalnız
Kendi başımıza
Şarkının bu kısmı girdiğin de mutfakta benim haricinde başka bir nefes, başka bur ruh daha hisettim
Çok iyiseydek, hiç olmadık
Aynı şeyi bulduk karşımızda
Şarkının geri kalanın sanki o söylemeye başladı. Bu şarkı biraz bizi anlatıyordu.
Çay bardağından kalan dipi dökerken o geldi aklıma. Bu çayı birlikte içmiştik. Hayır yan yana değil!
ruhu yanımdayken içmiştim. İçimizde aşkın ateşinden çayın dipi yanmıştı. Sanki aynı bardaktan çay içmiştik. Sanki aynı bardağın ağzına yaslamıştık dudaklarımızı.Bu öyle bir şeydi ki anlatsam da anlamazsınız Bedeni burda değildi ama hissediyordum Bazen ruh formunda görüyordum onu.
Bu çayı içerken yanımda ailem olmasına rağmen bizimle birlikte sofraya oturmuştu. Onu kimse görmüyordu yalnızca ben görüyordum. Bazen babamın görüp görmediğinden şüpheleniyorum ama yada annemin ...
Çay bardağını temizlerken içimden onunla konuşmaya başladım
"Annem anlıyor sanki sen gelince Zeyd! Niye geldin. Bir şey mi oldu ." Dedim
beni duyarak zihnime konuşmaya başladı
"Seni görmem için bir şey olması mı gerekiyordu illa mahperi" diye cevap verdi
nasıl zihnimizde konuşuyorduk bilmiyorduk ama bunu daha yeni çözmüştük Her şey onu kefiyeli gördüğüm rüyadan sonra başlamıştı. Üzerimize bir görev verilmişti. Çok hızlı ilerliyorduk bazen bu beni korkutuyordu. Hızlı edindiğim bilgiler, ve mutluluk elimden alınacak diye korkuyordum
Aslında çok mutlu olduğum söylenemezdi. Çok fazla sorumluluk çok fazla düşünce, çok fazla plan, çok fazla acı, vardı bu görevde
ama 'O'da vardı. Varlığı varlığıma, ruhu ruhuma denk ateş parçam
" Hayır tabiki de. Beni görev haricinde de görmeye gelebilirsin Yine de merak ettim. Bazen bensiz gidiyorsun da görevlere " dedim. Bazen içimden konuşup kendi kendime cevap veriyormuşum gibi geliyordu. Deli gibi hissediyordum kendimi. Ama bu garip durumlar ilk başladığında ve rüyalarım arttığında gidip Yasin dedeye söyledim ve her şeyi öğrendim. Bu tarz durumlar normaldi. Böyle durumlar düşman karşısında çok işe yarayacaktı konuşmadan anlaşabiliyorduk çünkü
"Trip mi atiyorsun bana Hafsa " Dedi. Sesi gülüyor gibi çıkmıştı
"Nasıl anlıyorsan anla Zeyd hazretleri " Dedim. Gerçekten tripli gibi. Böyle atışmamız hoşuma gidiyordu bazen
"Bazı görevler vurdulu kırdılı, oluyor o yüzden sana haber vermiyorum. Zaten bir şekilde hissedip yine de geliyorsun " sonlara doğru hafif kızgınlık ve şaşkınlık arası çıkmıştı sesi.
17 yaşında ki benin mutfakta ki işi bitmişti. İçeriye geçti.
Ona ne oluyorsa bende hissediyordum bu doğruydu. Henüz bu durumda yeniydi. Bazen de ben ondan habersiz gidiyordum görevlere bu seferde o hissediyordu. Bu belkide ruhsal boyutta evli olduğumuzdan kaynaklıyordu. Ama etrafımda evli olan kimsede böyle bir şeye rastlamamıştım. Bazen bütün bunların okuduğum fantastik romanların bende bıraktığı etkiler olarak görüyordum. Bütün bunlar gerçek değil gibi geliyordu. Böyle şeyleri ben sadece kitaplarda okumuştum. Gerçekleşmesi mümkünmüydü ?
Uzaklardan bir ses geliyordu. Ama boğuk boğuk geliyordu sesi Sanki gerçekten okyonusun dibine inmiştim, ve nefesimi tutmuştum. Kolumda bir sarsıntı hissediyordum. Vücudum Çalkalanırken kendime geldim
"HAFSA! KENDİNE GEL !" Bir hışımla gözlerimi açtım ve karşımda ki Zeydle göz göze geldik
Dip... onun gözlerinde anımda lavaboya döktüğüm zift gibi çayın dibi vardı. Artık öfke ateşiyle demlenmiştı o çay.
Bir anda derin bir üzüntü hisettim. Sanki bir buzdağının altında kalmıştım yada küller boğazıma dizilmişti.Kalbimde derin sancılar Vuku bulmaya başladı
Geçmişte bu derece büyük bi aşkımız mı vardı. Biz geçmişte ne yaşamıştık? Yeni yeni, sorguluyordum gördüğüm anıları ve rüyaları. Genç halim bana sürekli ruhani boyutta evli olduğumuzdan bahsediyordu. O zaman gerçekten evli bile değildik ama şu anda olduğumuzdan daha çok karı koca gibiydik. O zaman da görevimiz vardı. O zamanda tartıştığımız konular oluyordu. Ama asla şimdiki gibi değildi. O zaman beni kırmaktan endişelenen bir Zeyd vardı.
Bana Mahperi diyordu. Bu lakapı daha önce çok duymuşum gibi geliyordu. Hatta yakın zamanda da sanki duydum.
Peki ben bu yeni yeni, hatırladığım anıları nasıl unutmuştum?
"İyimisin? " Zeydin sorusuyla kendime geldim. Yalnızca başımı aşağı yukarı salladım. Kollarımdan sıkı sıkıya tutuyordu. Normalde olduğumdan daha çok üşümüştüm bir anda. Halbuki sıcak suda yıkıyordum bulaşıkları. Tüylerim diken dikendi.
Yüzümde bi kıpırtı hisettim. Gözümden aşağı doğru inen bi sıvı hissediyordum. Bu gözyaşımıydı. Ağlıyormuydum ? Nasıl
İnanamayarak elimi yüzüme kaldırdım gözlerimin altına parmaklarımı sürttüm ıslaklık gelen parmaklarıma baktığımda yanılmadığımı fark ettim. Ağlamıştım
"Ne oldu öyle ablam. Sanki transa girdin. Seslendim seslendim, duymadın put gibi kaldın öyle. Suyu bile kapatmadın " yanımızda ki ablama döndüm
Sorusunun cevabı bende yoktu bende bilmiyordum. Bu aralar bu tarz şeyler çok görür olmuştum ama ilk defa bu kadar etkilenmiştim. O Şarkının bizim için bir anlamı varmış yeni anlıyorum.
Beni etkileyen neydi bilmiyorum eski Zeyd mi, hayalini bile kuramadığım güzel anlarmıydı yoksa
"Bilmiyorum abla. Öyle dalmışım ya! Sorun yok " Dedim. Sesim fazla sakin çıkıyordu.
"Valla bu hiç öyle normal dalma gibi değildi hafi. Kız çok korkunç oldun. Kendini dışarıdan bir görmen lazımdı. Arada kendi kendine konuştun anlamadım ama. Elinde ki bardağı kır kere yıkadın. Sarstım seni ama bana mısın demedin. En son sonunda da Zeydi çağırdım" sesi gerçekten korkmuş gibi çıkıyordu.
Hala tuttuğu kollarımın sıcaklığını hissettiğim Zeyd konuştu
"Benim bilmediğim bir rahatsızlığın yok değil mi ? " Diye sordu
Eğer o kollarımı tuttuğu ellerinin varlığını hissetmesem kendime gelicem ama yok gelemiyorum.
Oğlum çeksene kendini.
Sanki düşeceğimden korkar gibi sıkı sıkıya tutuyordu. O an ona biraz geriden baktığımı fark ettim. Sanırım sahiden düşmeyeyim diye tutuyordu. Kendime ileri çekerek dik bir şekilde durmaya çalıştım. Ellerimi omuzlarına koydum ilk. Sonrada kendime ona doğru çektim.
Yüzlerimiz arasında bir karışılık mesafe kaldı. Omuzlarını sıkı sıkıya tutarken ona az sonra Bloomun laf koyması gibi koyacağım lafın hissiyatıyla ters ve alaycı bi şekilde baktım
"Ne o ? Yoksa senden sonra yokluğuna dayanamayıp yataklara düştüğümü mü sandın ?" Dedim
Bir "Sen tuhaf, küstah bi laf ebesisin " demediğim kalmıştı. Niyeyse onunla görülecek olan hesaplarımın biriktiğini hissediyordum.
Kaşlarını çattı. Gözlerimin en derine inmek istermiş gibi bakmaya başladı.
Biliyorum söylediğim şey gibi bir şey yaşayıp yaşamadığımı, kontrol ediyordu. Evet ondan sonra yataklara ve uykuya bağlı yaşadığım doğruydu. Ama bu depresyona girdiğimdendi. Onun yüzünden hasta olucak kadar hiç bir zaman kendimi bağlamamıştım ona. "O olmazsa ölürüm" kafasında değildim ben. O olmadan da yaşamıştım, gülmüştüm. Ölmemiştim.
Ona istediğini vermedim aynı şekilde bakmaya devam ettim. Hatta onun gibi perde bile indirmeye çalıştım bakışlarıma.
"Yok bi hastalığı merak etme Zeyd. Bende ilk defa şahit oluyorum bu haline. " ablam onun merakını giderdi. Ablamın varlığını fark ettiğimden başlarımız arasında ki mesafeyi azalttım ve kendimi elinden kurtarmaya çalıştım
"Bıraksana! Çok sıkıyorsun " dedim
Sonunda bende şu klişeye düştüm ya başka bir şey demiyorum
"Düşmeyeceğini bilsem bırakacağım zaten" dedi alaycı bir tavırla.
He rövanş istiyorsun yani
"Ne zaman düşsemde kalkamadığımı gördün? Ne zaman düştüğümde birinden yardım istediğimi gördün? " Dedim.
Sen ne ayaksın oğlum.
Kendimden emin bakıyordum. Sorunun cevabı belliydi çünkü: Hiçbir zaman.
Eskiden kursa giderken falan geç kalınca hızlı hızlı koşuyordum yetişmek için ve çok sert düştüğüm günler oluyordu. Dizlerimde izleri bile olabilir. Ama her seferinde kendim kalkmıştım. Hiç bir zaman beni birinin tutup kaldırdığını hatırlamıyorum. Gerçi ben artık hatıralarımdan bile şüphe ediyorum.
"Görmedim. Görmem de. Ama daha demin ki halin pek iyi olmadığından, tutmasaydım kendini tezgaha çok sert vuracakdın."Dedi
Şaşırdım ama belli etmemeye çalıştım bakışlarımı ondan kaçırarak yere bakmaya başladım. Sonunda oda kollarımı serbest bıraktı. Uzun zamandır tuttuğundan boşluğa düşermiş gibi oldum. Ama kendimi dizginledim. Her seferinde soğuk bedenime işlenen sıcaklığını atlatamıyordum. Sanki yıllarca buzdan evlerde yaşamışımta o gelince güneşte onunla beraber gelmiş gibi hissediyordum.
"Bizden bir şey saklamıyorsun değilmi Hafsa? " şüpheci gözlerle başını hafif yana eğerek konuştu Zeyd.
"Yok yok, eminim " dedim. Başımı itiraz edercesine iki yana salladım.
İnanmasa da sorgulamadı daha fazla. Derin bir nefes alarak iyice geri çekildi ve bana nefes alacak alan açtı.
"Çok geç oldu yat dinlen." Dedi ve mutfaktan çıktı.
Onun çıkmasıyla ellerim hemen boynuma gitti, derin derin, nefesler almaya çalıştım. Öne doğru hafif eğildim
"Sen iyi olduğuna eminmisin ?" Dedi ablam endişeyle yanıma gelerek
Elinin tersiyle yanaklarıma dokundu.
"Hıı yanıyorsun Hafsa!"dedi
Ne!?
Yanıyormuyum. Ben ? Benim hiç ateşim çıkmazdı ki. İnanamadım ve bende alnıma dokunmak için elimi kaldırdım. Dokunduğum anda soğuk elim yandı. Alnım sımsıcaktı. Hasta gibi ateşim çıkmıştı
"Ablacım İyimisin sen? Hiç normal değil bu halin. Buzun yandığı nerde görülmüş." dedi
Evet nerde görülmüş? Görülmemiştir bence. Bunun sebebi neydi?
Allah aşkına biri bitmeden diğeri başlıyor. Düşünmekten yoruldum.
"Neyse ne abla. Ben gidip yatıyorum " dedim ve elimi anlımdan indirdim.
Kollarımda onun sıcaklığı ve alnımda ki ateşle odamın yolunu tutum.
Yatağa girdiğimde hiç bir şey düşünmemeye çalıştım. Beynimi boşaltıp uykuya daldım kısa bir süre sonra. Ve anın devamını görmeye başladım.
17 yaşında ki ben misafir odasına gidip koltuğa oturdu. Zeyd geldidiğinde onu burda ağırlıyordum bazen. Her şey burda onu gördüğüm rüyayla başlamıştı. (Gördüğüm halisilasyonlardan sonrada başlamışta sayılırdı bir yana. Mesala yıkılan binadan sonra)
ilk başta o olduğunu bilmiyordum. Ama ertesi gün tekrardan o bodrum katında ki kılıça dokunduğumuz anıyı ayaktada görmeye başlamıştım. Sonrasında bi kaç gün sonra görevimiz verilmişti böylece o kefiyeli adamın Zeyd olduğunu anlamıştım
"Ben artık babama bizden bahsetmek istiyorum " dedi Zeyd.
söyledikleriyle kalbim kuş gibi çarpmaya başladı. Şaşırdım ve sevindim. Ama Kāimin askerleri olduğumuzu ve ruhani boyutta eş olduğumuzu şu anlık saklamamız lazımdı
"Göremevimizin gizli kalması lazım ama" dedim
"Görevden değil "bizden" bahsedeceğim diyorum. En azından sözlesinler bizi ne yapıyorlarsa yapsınlar artık"
"Olmaz " diyerek yanımdaymış gibi yüzümü ondan gizledim ve koltuğa gömdüm
"Naz mı atıyorsun sen bana ?" Dedi hafif gülerek. Ve yandan üzerime eğilmeye başladı. Ben üçlü koltukta oturuyordum oda direk yanımda ayaktaydı.
"Hayır kim demiş " dedim inkar ederek
"Ben, Ateş parçan... diğer bir deyişle kocan " dedi iyice üzerime eğilerek kulağıma fısıldadı. "Ateş" ve "kocan" kelimesini öyle benimsemişti ki ağzından çok net ve anlamlı çıkıyordu.
henüz yeniydi aramızda ki şey ama çok çabuk alışmıştı Zeyd.
"Bakıyorum da çok cabuk benimsedin kocam olmayı demek ki dünden hazırmıssın " dedim
"Yani evet biraz fazla kaptırmış olabilirim bu duruma kendimi ama seninde hoşuna gitmiyor değil bence. Değil mi ? " diyerek yüzümü görmeye çalışarak eğildi. Evet sahiplenilmek hoşuma gidiyordu. Ama bunu onun bilmesine gerek yoktu. Cevap vermeyeceğimi anlayınca sıcaklığıyla birlikte geri çekildi hafiften
"Maşuk nazında, gül cehresini saklar mecnunu usandırırmış. Ama yeter ki olsun Leyla mecnunun yanında. İster yâr ol, ister yara. Nazinda kahrında yârenliğinde başım gözüm üzerine" dedi
Hala yüzümü koltuğa bastırdığımdan boğuk boğuk, konuştum
"Şems-i tebrizinin şiirini de bana bu şekilde kakalamazsın be! Etkileneceğimi düşünüyorsan yanılıyorsun " Dedim
Etkilenmiştim götum başım ayrı oynuyordu sözlerinin etkisiyle. Daha önce bana böyle sözler sarfeden hiçbir erkek olmamıştı olmasına izin vermemiştim. Şimdi kaderimin bir yazıldığı erkekten böyle sözler duymak beni bulutların üstüne çıkarıyor, okyanusla baş göz ediyordu. Nazlanmakta hoşuma gidiyordu.
"Etkilemek için söylemiyorum seni evliliğe ikna etmeye çalışıyorum " dedi eğlendiğinı belli eden bir tınıyla
Kafamı bir anda kaldırarak onu hissettiğim tarafa çevirdim. Etrafında ki ateş hüzmesinden dolayı onu daha iyi görüyordum. Vücudu belliydi nerdeyse.
ve şu anda bir eliyle koltuğu tutarken bana eğilmişti bu nedenle onun kafesi altına girmiştim
"Zaten evliyiz ki " dedim. Sesim içime kaçmıştı. Nerdeyse gözlerini görür gibi oldum. Gören duvara bakıyorum sanıyor olabilirdi. Ama ben onu görüyordum. Ateşini, ruhunu, yaralarını...
"Ama diğerleri bilmiyor. Özelikle Şiyarın tayfa "dedi. Ateş hüzmesi saçtığından ısınmaya başladım. Kalbimde ki ve bedenimde ki buzları çözebilen tek adamdı o'
"Şiyarı kıskanıyorum deme sakın!" Dedim
Bazı görevlerde onların tarafıyla çalışıyorduk. Hatta şiyarla tek ikimizin gittiği bir görev bile olmuştu. Tabi görevin yarısında Zeyd dayanamamıştı ve olaya dahil olmuştu.
Üstümden geri çekildi ve yüksek sesle konuşmaya başladı "KISKANIYORUM. Herkesten kıskanıyorum seni. Kıskanırımda. Hele ilk görevde o hain puşt seni... " lafını yarım keserek sağa döndürdü başını. Söylemeye dili varmıyordu. İlk görevimiz biraz tehlikeli geçmişti. İlk görevden bir önce ki gün Has adamların sözcüsüyle ve komutanına tanışmıştık ertesi günde Has adamların askerlerleriyle, ve ilk tanıştığımız askerde Yehaslı bi ajan çıkmıştı. Onun hain olduğunu ortaya çıkarmıştık. Ama adam beni daha doğrusu bizi açık etmişti Yehaslara. Kāimin askerlerinin ortaya çıktığını artık orada ki herkes biliyordu. İyi olanda, kötü olanda...Ayrıca adam bana biraz sarkıntlık yapmıştı. O yüzden Zeyd böyle sinirliydi. Göreve başlayalı bir hafta olmuştu ama hâlâ hatırladıkça deliriyordu.Gerçi bizim dünyamızda bi haftaydı
Yeniden bana dönüp. Zaten azaltmadığı mesafeyi sıfıra indirdi. Yeniden üstüme eğildi. Bu sefer iki kolunuda koltuğa yasladı. Gözleri olduğunu düşündüğüm yere baktım. Büyük ihtimalle kızıl zift gibi duran iki çift ateş kıvılcımı onun gözleriydi
"Ben kıskanç bir adamım. Sana birisinin bakmasını,sevmesini, gülüşlerini görmesini istemiyorum "Ben böyleyim, beni böyle kabul et" demiyorum. Bu duygumu biraz törpülerim de istersen. Ama Şiyarla veya herhangi bir erkekle yakın bir ilişkide olmanı istemiyorum. " dedi.
Başını başıma biraz daha yaklaştırdı. Nefesimi tuttum. Yüzümü sıyıran sıcak nefesi beni rahatlattı. 1 hafta boyunca çok stres altında kalmıştım. Ve şimdi beni sıcaklığıyla mayıştırıyor, gerilen sinirlerimi rahatlatıyor ve beni heyecanlandırıyordu.
Yanağı Yanağımı es geçerek dudakları kulağıma yanaştı.
"Sen banasın benimsin. Benim eşimsin" dedi. Kısık kışkırtıcı sesi günaha davetiye çıkarıyordu.Karşısında yüreğim titredi. Titrek bir nefes çektim içime ve oda sıcaklığına gelmiş buz gibi erimediğime şükrettim. Ruh versiyonunda bile bu kadar oluyorsam, beni bu hale çevirebiliyorsa bu haldeyken bile...tamamen karşımda olduğunda ne yapardım bilmiyorum
"Şiyar'ı kıskandığına inanamıyorum Zeyd. Ayrıca ne yapiyorsun Yasin dede kızacak Çekil üstümden " dedim. Etkilenmiyormuş gibi yapıyordum ama mümkün değildi. Şu anda onunda benim ruh versiyonunu gördüğünü biliyordum ve bu benimde su hüzmesi yaydığım anlamına geliyordu ki. İçimde ki su duyguya göre bazen dingin bazende tsunamiye tutulmuş sıcak kum gibi şahlanıyordu, yanıyordu.
sağ yanağıma çarpan ateşi beni yakmaya başladı. Yüzünü çevirerek bana döndü. Şimdi sıcak nefesi yüzüme çarpıyordu. Eğer gerçekten böyle bi pozisyonda olsaydık dayanamayıp bayılabilirdim sanırım. Bunca yıl soğuk görmüş bedenim onun sıcaklığını çok çabuk kabul ediyordu.
"Ateş parçam'a ne oldu ?" Dedi küçük çocuk gibi mızmızalanarak. Konuyu kapatmaya çalışıyordu. Şiyarla ne alıp veremediğini anlamıyordum. Sonuçta çok yakın arkadaşlardı bir zamanlar. Nasıl şimdi onun hakkında böyle nefretle konuşabiliyordu?
"Söndü ateş parçası. Çık üstümden git." dedim. Bakışlarını yüzüme sabitleyip bi karışık mesafe bıraktı,üstüme gittikçe eğilerek
"Sence sönmüşmü?" Derken. Bakışlarını yüzümün aşağılarda bir yere indirdi. Nereye indirdiğini söylemeye lüzum yoktu.
"İstesen beni itebilirsin. Ama ne yapacağımı merak ediyorsun. Yada beni itecek gücü kendinde bulamıyorsun" dedi. Zihnimde yankılanan sesi ateş hattında kalmış gibi çıkıyordu artık. Etrafında ki ateşte gittikçe çoğalıyordu.
Gözleri gözlerime çıktı tekrardan.
"Haksız mıyım?... "
cevap veremiyorum geleceğim beni kendine çağırıyordu. Doğru ya! Böyle güzel bir anı ancak rüyamda olurdu.
Gözlerimi açmaya hazırlandım. Benim yerim burası değildi. Olmam gereken yer burası değildi
"Söylesene Mahperi, benden, kocandan etkileniyormusun ?" Diyen Zeydin son kez sesini duydum.
ve cevap veremeden gözlerimi açtım
Anında yatakta doğruldum. O neydi öyle? İlk defa bu kadar yakınlaştığımız bir ana gitmiştim
Üstümde sanki hala nefesi vardı. Vücudumda ki bunaltının sebebini öğrenmek için yorganı attım üstümden.
Yatak su içinde kalmıştı. Aynı zamanda bende. Terlemiştim. Ve yatağın üstünde yatan ben değilde Zeyd'miş gibi sıcaktı yatak.
Bunun anlamı neydi?
O nasıl bir rüyaydı öyle?
Allahım deliriyormuyum.
bence kesinlikle senin bilinç altında ki Zeydle kurduğun hayallerdi
Yuh! Abartma. Tamam bazen müstehcen şeyler düşünüyor olabilirdim Zeyd hakkında ama hiçbir zaman rüyama girmemişti.
Fazla gerçekçiydi bu. Rüya olacak kadar gerçeklik ihtimali düşük, kafamda kurduğum bir hayal olamayacak kadarda gerçekçiydi
Peki Zeydin ruh versiyonu, ateş ve su hüzmesi,ilk görevimiz bunlarda neydi?
Geçmişte ki ben bu seferde bu tarz şeyleri anlatmıştı bana. Aslında anlattı diyemezdim. Ben içimden konuşuyordum ama şu anda ki bende duyuyordu.
Geçmişte ki ben ortalığı ateş hattına vermiş ve şimdi köşeye geçip beni izlemeye başlamıştı. O benden daha olgundu artık.Görüp geçirmiş olduğu şeyler vardi. Küçük benin benden daha çok görmesi biraz garipti. İnsana en çok küçüklüğü ders verirdi belkide. Yaptığı yanlışlardan, hatalardan ders çıkarır , her yenilgide biraz daha olgunlaşır ve şu an olduğumuz kişiye dönüştürürdü.
Bana göstereceği ve anlatacağı çok şey var gibiydi. Niyeyse bazen o anıları hatırladığımda yada hatırlamak istediğimde ruhum kasılıyordu ve kalbim ağrımaya başlıyordu.
Bastırılmış bir şeyler vardı içimde gün yüzüne henüz çıkmak istemiyor gibilerdi. Sanki çıkarlarsa benim göğüs kafesimi parçalayıp bir kuşa çeviriceklerdi beni. Yaralı bir kuşa...
Alışkın olmadığım sıcaklıktıkan kurtulmak için yataktan çıktım. Banyoya gidip ılık bir duş aldım. Üşüdüğüm için her zaman sıcakta yıkanırken bugün ılık suda yıkanmıştım. Çünkü yeterince yanmıştım. Banyodan çıkıp üstüme kapalılara özel olan spor kıyafetlerimi giymeye başladım.
İlk olarak iç Kıyafetlerim giydim. Sonrasında siyah bir tayt ve badi giydim. Onların üstüne diz kapaklarımı hafif geçen entari gibi şeyi giydim. En üste de siyah bi kapuşonlu giydim. En sonunda da başıma sportif bi başörtü geçirdim.
Şeker kokulu bi parfümümü sıkıp odadan çıktım.
Merdivenlerden aşağı inip etrafa baktım ama ortalıkta kimse yoktu. Sanırım ablamlar hâlâ uyuyordu. Bende normalde geç uyanan biriydim ama bugün ki rüyam yüzünde erken kalkmıştım.
İçeride ki koltuğa oturup biraz telefonla ilgilenmeye karar vermiştim bundan vazgeçtim ve adımları Zeydin kütüphanesine çevirdim.
Önüne geldiğimde kitaplara bir göz attım. Türk ve Rus klasikleri, şiirsel kitaplar, divânı eserler, ve bir kaç seri ilim kitaplarından oluşuyordu genellikle. Okuduğumuz kitaplar birbirinden biraz zıttı. Ben genellikle roman okurdum. O ise edebiyat yüklü kitapları daha çok severdi. Bende severdim ama ikimizin ki iki farklı edebiyat türüydü.O eskiye yönelik edebiyatı okumayı severdi. Bense yeniye yönelik.
Elim kitapların arasında gezerken benim aldığım kitapta durdu. İçinde bir çok edebi şairin şiirleri bulunuyordu.
Dışı biraz eskimiş ve sararmış görünüyordu. Aldığımda beyazdı diye hatırlıyorum.Okumuşmuydu acaba?
Rastgele bir savaş açtım. Sayfanın başına küçük bir ay sembolü çizilmişti. Ayın üstünde is lekeleri var gibiydi. Kenarında duran tarihe göz gezdirdim
12.12. 2024.
Bu Zeyd gittikten bir ay, bilemdin iki ay sonra ki zamanı gösteriyordu. Merakla altta ki eseri okumaya çalıştım. Şiirin bir Arapçası birde Türkçesi yazıyordu Arapçayı okumaya çalıştım ama okuyamayınca Türkçeden okumaya devam ettim
Ay geçti, yıl döndü unuttu beni.
Üstüne adını yazdığım Ağaç
Açtı dertlerini kanattı beni
Altında türküler düzdüğüm ağaç
Sende ki yemişler böyle değildi
Dört yana haber saldığım kuşlar yarı yolda unuttular haberi
Kırık kanatlarla döndüler geri
Arkalarından bakıp daldığım kuşlar
Benim bildiğim kuşlar böyle değ-
"Ne yapıyorsun sen !?" Arkamdan gelen sesle korkup kitapı yere düşürdüm.
Öyle gelinir mi insafsızın oğlu, yüreğime iniyordu
Yerden kitapı hızla alıp, öpüp geri koydum ve ona döndüm. Oldukça sinirli bakıyordu sanki özel alanını istismar etmişim gibi burnundan soluyordu
"Şey kuran okuyordum. Uzun zamandır tekrar etmedimde hafızlığımı. Sen gelince de düşürdüm öptüm o yüzden"
ne gerek vardı bu kadar ayrıntıya
Kaşları daha çok çatıldı. Bir iki adımda yanıma geldi. Aslında önüme gelmiş bulunmaktaydı.
"Sen hocalık yapmıyor musun? En fazla bir hafta oldu bırakalı nasıl zayıflasın bir haftada " dedi.
gözünden de bir şey kaçmıyor
Sesi tonu hem sorguluyor hemde hafiften korkuyormuş gibi çıkıyordu.
Bu kitap onun için bu kadar önemlimiydi?
Silkenelerek kendime geldim. Kendimi boş hayallerle kaptıracak zamanım yoktu
"Demek ki zayıflıyabiliyormuş işte. Ayrıca belki ölülerime yasin okudum sanane!" Dedim
Aslında bir haftada zayıflama imkanı yoktu sağlam hafızlığı olan biri için. Sonuçta adetken de 10 -7 gün boyuna elimizi bile süremiyorduk
Kaşları eski halini aldı hatta biraz yukarı kalktı.
"Eskiden daha sağlamdı sanki senin ki" dedi. Eskiyi nerden hatırlıyorsun acaba.
Şaşırmış ve üzülüyorumuş gibiydi. Ama ustalıkla duygularını gizlediğinden o halden sıyırdı ve biraz geri çekilip yana doğru döndü
"Neyse demek ki eskiden de beni kandırıyordun sağlam diye. Hem dediğin gibi bana ne ki. Ben ne anlarım hafızlık tan " dedi
Bu sefer alaycı bir tonda konuşuyordu.
Hem ben seni ne zaman kandırmışım köpke. Siniri bir kenara bırakıp bastırdığı duygularından birini seçtim: yarım kalmışlık ve keder
Hafız olamadığı için hala üzgünmüydü? Oda kursa gitmişti ama az bir süre. Ve hafızlığa başlamadan bırakmıştı. Niye bıraktığını bilmiyordum ama onunda hafız olmasını isterdim
hem kızın olsa ismini Hafize koyardınız. Dur bir dakika kız iki hafız evlenirse çocukları ayet mi olur! Aşır mı?
tövbe tövbe ne diyon Hasan
Yok sure olur.
Kuranla dalga geçtiğim için inşallah çarpılmam.
Arkasını döndü ve yürümeye başladı. Yine sırtıyla bakışmaya kendimi hazırlamışken "Hazır görünüyorsun çıkalım" dedi
Ve bir şey söylememe izin vermeden odadan çıktı. Ben ne güzel güllük gülistanlık uyanmıştım yani ne gerek vardı bu hârlara, hallere, tavırlara.
Kafamı onaylamazcasına iki yana sallarken bir iki adımda kapıya vardım.
Bir yandandan da okuduğum şiirin başında ki tarihin ve şiirin içeriğinin benimle bir alakası olup olmayacağını düşünüyordum.
Sonuçta beni hatırlatan bir kitaptı. Ve tamda burdan gittikten sonra yazıldığı için biraz şiirle bağdaşırtırmaya çalıştım Zeydin durumunu.
Beni ve bütün ailesini bırakıp gittikten sonra ona ne olmuştu? Kopup gittiği şehirde mi bu hale gelmişti yoksa kalsada bu hale gelirmiydi? Sanırım hiçbir zaman öğrenemeyecektim. Eylem yapılmış, zaman geçmişti. Geriye dönüp düzelteme ihtimalimiz yoktu.
Soğuk havayla haşır, neşir olurken siteye göz attım. Çok büyük değildi en fazla 50 kişi yaşıyordu burda. Siteli evlerden pek haz etmezdim ama her evin bahçesinin olması biraz yüzümü güldürmüştü. Siteli evler genellikle soğuk oluyordu. Herkes birbirinden uzak olurdu. Çocuk sesi nerdeyse hiç olmazdı. Ölsen 3. Gün bulurlardı cesetini.Mahalde büyüyen biri olarak hiç sevmezdim ama evin içinde çocukluk arkadaşım varsa işler değiştirdi.
O arkadaşta şu an arkamdaydı. Sırtımda ki kaburgaları ısıtacak kadar ateş hissediyodum arkamda. Bakmadan kim olduğunu anlayabiliyordum o yüzden. Kapının ağzında olduğum halde yanımda ki boşluktan ateşinin kıvılcımını bile uğratmadan hızlıca geçip gitti. Şaşkınlıkla dudaklarım aralandı. İnsan bir "çekilir misin " derdi kibarlık namına
Ejderha kılıklı ne olacak. Keşke Şhrek'te ki ejderha gibi aşk dolu olsaydı.
Benim hayallere bak insanlar Romeo veya Edward gibi olsun der ben düzgün bir ejderha olsun diyorum.
İçimden hafif gülerken ellerim cebimde arabaya doğru yürüdüm.
O yüzüme bike bakmıyorsa bende gülüşünden mahrum ederim olur biterdi. Bundan sonra böyle paşam
Arabayı açıp şoför koltuğuna oturdu bende cebimde ki elimi çıkarıp kapıyı açtım ve yanına kuruldum.Bana kısa bir bakış atıp arabayı çalıştırdı.
Kıyafetlerin değiştirdiğini fark ettim. Siyah bi eşofman altı ve aynı şekilde onunla takım olan bi kapuşonlu giymişti. Kapuşonlu nun altından gördüğüm kadarıyla bide beyaz bir tişört giymişti.
Fala göz gezdirmeyerek geri önüme döndüm. Kısasa, kısas bundan sonra. O bana nasıl davranıyorsa bende ona öyle davranacagım.
Yarım saat kadar olmuştu ama hala arabadaydık ve ikimizde tek kelime etmemiştik.
Bu sesslizik beni geriyordu. Fazla sessiz kalabilen bir yapım yoktu.
Ortamda ki ölüm sessliğini azaltmak için radyoyu telefonuma bağlamaya çalıştım.
"Ne yapıyorsun " dedi. Zeyd yine!
Zaten iki kelime ediyordu anca oda "Ne yapıyorsun " oluyordu hep
zıkkımın körünü yapıyorum
"Ne yapıyor gibi duruyorum acaba? " dedim. Radyoda ki ayarlarla oynarken.
"Şarkı mı açacaksın ? " Dedi
Başımı aşağı yukarı sallayıp "Evet " dedim
"Benden sonra daha çok dinler olmuşsun sanki şarkı. Tabi hafızlığın zayıflar " dedi
Hafızlığıma niye bu kadar takmıştı Ona neydi, zayıflayıp, zayıflamamasından
"Off annem gibi konuşmaya başladın" dedim
Sonunda ayarlayabildiğimden ona döndüm. Oda bana bakıyordu
"Helal daire içerisinde herşeyi yapabilirim bence. Ayrıca Arabistan da artık konser bile yapıyorlar " dedim
Bakışlarını yola döndürürken konuştu "Arabistandan bize ne! Sen kendine bak. Kabire girdiğinde sana Arabistan kurallarını sormayacaklar" dedi
Şaşkınlıkla karışık sinirli bi tavır takındım
"Hayırdır Zeyd! Kendini direk benim başım bellemişsin yoksa benim yüzümden günaha girmekten mi korkuyorsun "dedim
İtiraz ve hafiften alaylı bir ifade belirdi yüzünde
"Ben sol yanımda seni taşıyarak o günaha girdim bir kere " birden.
Ne!
Error
Ne dedi o!
sol yanımda seni taşıyarak o günaha girdim bir kere
Ne demek bu ?
harbi error verdin galiba
Bunu beklemiyordum. Donup kalmıştım. Beynim söylediklerini idrak edememişti.
Ama kalbim çoktan bunu bir iltifat olarak kabul etmiş belkide bir aşk itirafı olarak görmüş ve buzullarının çözülme işlemini hızlandırmıştı.
Yüreğim yine serçeye dönüşmüş son nefesi verir gibi can havli içinde kalmıştı.
Yine aynısı oluyordu söylediği tek bir sözle bir bakışıyla kalbim yerinden oynuyordu,ağırlık yapıyordu bana
Hayır bu sefer kanmayacaktım. Ona aldanmak isteyen tarafı mı susturmak istiyordum. Bunu isteyen ben değilde geçmişte yerde kanlarda içinde yatan bendi sanki.
Ben geçmişte onun tarafından yaralanmıştım. O kuş bir kere ölmüştü bunu hissediyordum artık
"Ne yani sol elinle taharet alıyorsun diye beni o tarafın mı yaptın. O kadar pislik miyim ben " dedim
Bunu dediğime inamiyordum ama demiştim. Görende beni aşktan anlamayan erkek kılıklı, hanzo kız sanırdı
sana kötü bir haberim var. Sen zaten öylesin
Sen sus be! Adını Hasan koyduk diye arada beni salak yerine koyuyorsun.
Erkolar kapatılsın
Dehşet bir ifadeyle "Ne!" Dedi
Direksiyon anlık elinden kaydı ama hemen toparlayıp bana döndü tekrardan
"Bunumu anladın gerçekten söylediğimden !" Dedi
Hafif sinirlenmiş gibiydi. (Ama hafif)
sürekli ne bağırıp duruyon .Boşayalım şunu
Heh hemen sende yalakalığa başla
Hiddetlenerek bir elimi arabanın ön kısmına, diğer elimi oturduğum koltuğun başlığına yasladım.
Sürekli bağırıp, çağırmasından bıkmıştım
"Evet bunu anladım varmı bir diyeceğin!? İstediğini de, ister hanzo, ister, çöp arabası de , ister toulet terliği, ister köftehor de! U M U R U M D A D E Ğ İ L!. Ayrıca senin ergenlik St'lerini gördük. Araba sürerken video çekip, arkaya türkü koyup paylaşıyordun " Dedim
Öyle bir bağırmıştımki arabanın camlarının harket etmediğine şükrettim.
Ben kendim için lakaplar sayarken her lakaplar yüzü şekilden şekile girmişti.Söylediğim her sözle ayaklandığımdan ona biraz yaklaşmıştım
Onca dediğim şeyden sonra gülmeye başladı. Evet bildiğin baya baya, gülüyordu.
Gönlümde güneşin doğmasına izin vermedim. Gözlerime güneş ışığı geçirememeye çalıştım
"Ne gülüyorsun. Komik mi? " Dedim
"Evet komik" duye cevap verdi. Kafasını iki yana sallaya sallaya, direksiyona döndü tekrardan. Bir yandan gülüyordu hâlâ
"Hâlâ hayranı olduğum aklından çıkan şeylerle beni bir senin güldürebildiğine inanamıyorum " dedi. Daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi. Zaten seside kısık çıkmıştı ama biraz ona yakın olduğumdan duymuştum
İkinci şok yükleniyor...
Bu ne !
Bunun böyle olmaması gerekiyordu.
Ne oldu buna bugün böyle
Hâlâ rüyadamıyım ki acaba.
İçimde ki siniri boşalttığımdan koltuğa yerleştim tekrardan. Çaktırmayarak kendimi cimcikledim. Kolumda sinek ısırığı gibi bir acı hisettince kafamı ona geri çevirdim
Hayır gerçekti!
"Ayrıca sen benim öyle şeyler paylaştığımı nerden biliyorsun. Ben bile unutmuştum" dedi
Üstümde ki şoku anlattıktan sonra söylediklerini sonra düşünürüz dağına attım
Gözlerimi yola çevirdim. Çoktan ormanlık alana gelmiştik
"Hatırlarsan sana privten yazmıştım bir ara sende isteğimi kabul etmiştin sonra geri attın ama. Neyse işte ben o kısa zamanda senin hesabında gezdim o zaman gördüm .Öne çıkarlarında vardı. " dedim. Gözlerim yola odaklıyken geçmişe dönmüştüm.
O öne cıkanlarda onun kefiyeli bir fotoğrafına da rastlamıştım hatta beğenmiştim. En sevdiğim fotoğrafı o olabilirdi. Gerçi elimde olan, bildiğim tek tük, fotoğrafı vardı.
Bir dakika geçmişte ki ben de onu kefiyeli bir şekilde rüyasında görmüştü. Aynı fotoğrafta ki gibi görmüştü hemde. Bu şu an yeni kafama dank etti.Bakışlarımı ona çevirdim
Hem mazim , hem evvelim, hem ahirim olmayı nasıl becerdin söylesene?
Dört bir yanım senin tarafından ablukaya alınmış
Ona bakınca içimde çağlayan duygularımı bastırmak için sağıma döndüm.
Telefonumdan açamadığım şarkıyı açtım. Kulağa hoş gelen müzik arabayı doldurduğunda Zeydin bana döndüğünü hisettim ama telefona bakıyormuş gibi yaptım. Açtığım bir İran şarkısıydı normalde kadın söylüyordu ama ben erkeğin söylediğini açmıştım ki - bu biraz zor olmuştu- işte bunda onun günaha girmesine izin vermezdim, Öylede düşenceliyimdir yani
Ne çabuk çaldın rüyalarımı ?
Ben yeldayım, güneşten uzak bir geçeyim
Sonbahar geldi rüzgar esti
Tutku, gizemli bir ağaç gibi büyüdü
Büyüdü ve tüm acılardan sonra ağaç kurudu, bakışlarım misali.
Her şarkıda olduğu gibi bunda da kendimi -bizi bulmuştum
Bugün ki ruh halime uyuyordu sanki.
Bakışlarımı ona çevirdim. Yola bakıyordu ama şarkıyı dinlediği belliydi. Farsça bilmiyordur diye böyle anlamı gizli bir şey seçmiştim. Ayrıca farsca şarkılarının bir büyüsü vardı anlamını bilmeseniz bile sizi içine çekerdi,etkilerdi.
Şarkının büyüsüne kapılarak gözlerimi kapattım ve içimden tekrar etmeye başladım. Okulda İngilizceden sonra farsça seçmiştim yabancı dil olarak
Düne doğru bir adım at
Tekrar yaşamama izin ver
Sen güzelsin.
Bu noktada ona baktım. Yan profilinden isli göz kenarları, saçlarıyla bir uyum yakalıyordu
kocan erkek güzeli, keyfini çıkar
Harbi benim bu kadar uzun kirpiklerim yok! Bana haksızlık bu. Abimkin ki bile benden uzundu. Zaten abim kız doğması gerekirken, erkek ben erkek doğmam gerekirken erkek doğmuştum. O giyinip süslenmesi benden fazla sever olmuştu büyüdükçe. Onunla birlikte hali sahaya gideyim tutturdum, erkekler birlikte toplaşıp tatile çıktığında benide "yanına alsana" diye ağlardım.
Sen pervazsızsın
Ben ise bu acıya müptela
Bu zifiri karanlık gecede bana kibar ol
Sen ebediyen gönlüm yâr olacaksın
Bu noktada durdum. Kalbim kasılmaya başlamıştı. Bakışlarımı ondan kaçırdım. Ona baktığımın farkındaydı bence
sen benim huzursuz geçen gecemsin
Her yerde tekrarımsın
Bensiz, uzaklarda da olsan...
kalbimin özü, gönlümün yârisin.
Şarkının son kelimesinden sonra dayanamayıp bir anda kapattım.
Müziğin susmasıyla Zeyd bana döndü.
"Neden kapattın?" Dedi
"Canım öyle istedi "dedim. Ondan tarafa bakmayarak.
Sessiz kaldı. Bu halimi çözmeye çalıştığı belliydi ama ben bile beni çözemiyordum ki
Onu görmüyormuş gibi davranmaya devam ettim.
İç çekişe benzer bir sesle "Neyse geldik zaten " dedi
"İyi" dedim.
Arabayı ormanlık alanın girişine park etti
"Güzel " dedi
"Peki " diye karşılık verdim.
Kocamla gün içinde Kurduğum max muhabbet
Araba durur durmaz dışarı çıktım.
Gökyüzünün seheri ardında bıraktığı bir vakitti. Akşama yakın vakitlerde olan manzarayı daha çok severdim ama bu havalar beni dinç yapıyordu. Bazen kendime gelmem için sevmediğim şeylere katlanmam gerekiyordu ve bir zaman sonra sevmediğimi de seviyordum.
İçime derin bi nefes çektim.
Çam, orman ve temiz oksijen...
oh miss gibi
Zeyd'in kapısının açıldığını işittim.Benden tarafa gelerek
"Bu taraftan " deyip eliyle ormanı gösterdi
"Hı, çok biliyorsun sen " bakışı attım ve ormana doğru yürümeye başladım.
O'da arkamdan gelmeye başladı.
Ormanın derin manzarasına kapılmışken kafama bi bir şey dank etti ve Zeyd'e döndüm
"Niye karargaha gitmedik orda yapmayacakmıyız eğitimi?" Dedim.
Kafasını sağa sola çevirip ormana göz gezdirdi.
"Burda yapmaya karar verdim eğitimi"dedi.
Tamamen ona dönerek kaşlarımı çattım
"O niye pardon ?" Dedim
Bakışları biraz yüzümde durdu. Sonra tekrardan başını soluna çevirdi.
"Canım öyle istedi " dedi
"He yani diyorsun ki: keyfimin kahyasına göre hareket ederim sen karışamazsın buna " dedim.
Başını hızla bana çevirdi
"Ne alaka her şeyi tersinden anlamak zorunda mısın illa. Sorgulama da koşuya başla "dedi
"Ne koşusu?" Dedim
"Koşuyla başlayacağız ilk " dedi.
Önümden geçip giderek
Peşine takılarak
"Onuda mı canın istedi "dedim
Bir anda arkasını döndü neyse ki son anda kendimi frenledim ve biraz geri çekildim
"Ne istiyorsun Hafsa. Ne duymak istiyorsun ?" Dedi
Bende bilmiyorum ne duymak istediğimi
Sadece içimden bir ses karargahta eğitim yapmamımızın sebebinin ben olduğunu söylüyordu. Ve hislerim genellikle beni yanıltmazdı.
Cevap vermeyerek yanından geçerek yürüyemeye başladım
"Başlangıç ve bitiş çizgisi neresi olucak "dedim.
Önüme geçerek yürümeye başladı sessiz kalarak onu takip ettim.
Kısa bir süre sonra asfalta dökülmüş alana geldik. Küçük bir kulübe vardı etrafında yalnızca.
Zeyd bana döndü. "Başlangıç çizgin burası. Bitiş çizgin ben "dur" diyene kadar " Dedi.
Gıcığıa bak o dur diyene kadar ölecez belli ki.
Tek kelime etmeden sert bakışlarımla onun olduğu yere geldim ve bi anda koşmaya başladım.
Pes edeceğimi, yorulacağımı falan sanıyorsa yanılıyordu. Öleceğimi bilsem bile ondan medet dilemezdim.
Yarım saat sonra.
Ben benim İnadıma tüküreyim. Ben gereksiz cesaretimi seveyim.
Sen neyine güç gösterisi yapmaya çalışıyorsun acaba salak Hafsa.
Ben en fazla 10 dakika koşmaya dayanıyorum. Ve bunu bildiğim halde yarım saattir durmadan koşuyordum ve az sonra canım götümden çıkacaktı.
Nefeslerim sıklaşmıştı, ter değmeyen tek bi noktam kalmamıştı ve hala koşuyordum.
Büyük bir hırsla başladığım yol uzadıkça uyuyordu.
Acaba Zeyd beni unutmuş olabilirmiydi.
Ölücem artık nerdesin insafsız adam.
Arkama bakmak isterken düşerim diye bakmamaya çalışıyordum ama bi baksam iyi olacaktı.
Hâlâ koşmaya devam ederken başımı arkaya çevirdim ve tahmin ettiğim manzarayla karşılaştım hiç bir canlı yoktu benden başka.
Sonunda bacaklarımı yavaşlatarak durdum.
Ellerimi dizlerime koyarak soluklandım.
Nefesim düzene girmemişken sağa sola baktım.
Neredeydi bu adam Allah aşkına.
"Yoruldun mu buz kraliçesi " diyen sesle kalbime ateş topu çöktü.
Uzun süre koştuğumuz ısınmıştım sadece başka bir anlamı yok
He he inandım, inandım
Arkamdan gelen erkek sesine döndüm.
Ağacın kavuğana yaslanmış, kollarını göğsüne bağlamış bedene çevirdim bakışlarımı.
Yüzünde ki hafif alaylı sırıtışla beni izliyordu.
Onca yolu benimle birlikte gelmiş miydi yani?
Yok artık daha neler
Bize "buz kraliçesi" dedi bu arada
Icy olmak istemiyorum ben Bloomdan devam.
"Yarım saattir arkamda mıydın ? " dedim
Yaslandığı ağaçtan doğrulup yavaş adımlarla bana doğru yürüdü.
"Kendini öyle kaptırmıştın ki beni fark etmedin "dedi.
harbi biz nasıl fark etmedik kocamızı
karşıma geçerek "Ben sana dur dedim mi ki duruyorsun ?" Dedi
suratını ortasına bi tane geçirsek burnu yamulur mu acaba
"Demedin ama diyeceği de benzemiyordun bende kendi adıma karar verdim "dedim
Tek kaşını kaldırıp "Öyle mi ?" Dedi
"Öyle " Diyerek cevap verdim.
Aramızda kısa bur bakışma geçti.
Sessizliği bozarak "Ee sırada ne var ?" Dedim.
"Yakın saldırı gücünü test edeceğiz"dedi
"Tamam peki, bunu ormanın ortasında mı yapmayı düşünüyorsun?" Dedim
Kafasını iki yana sallayarak "Tabiki de hayır. Beni takip et "dedi yanından geçerek yürümeye başladı. Dediğini yaparak ardından yürüdüm.
Koştuğum yolu yürüyerek döndüğümüz için biraz uzun sürmüştü ana sonunda ormanın içine ilk girdiğimiz yere dönebildik.
Girişte gördüğüm kulübeye yürüyen Zeydle kaşlarımı çatıldı. Kulübede mi antrenman yapacaktık?
"Hey, şu anda küçük kulübeye girdiğinin farkındamısın?" Dedim
Yüzünü bana dönmeden "Susta beni takip et" dedi. Ve kulübeye anahtarla açtı
Emir verip durmasan mı baba yiğit
Hafif bir sinirle açtığı kapıdan içeri girdim.
Beklediğim manzarayla karşılaşmadığımdan şaşkınlıkla dudaklarım aralandı.
Kulübe içinde iki bilgisiyar masası, bi boks torbası, ağırlık malzemeleri bi kaç spor aleti, küçük bi mutfak ve üçlü koltuk bulunduruyordu.
Etrafıma şaşkınlıkla bakmaya devam ederken Zeyd boks torbasının yanına gitti.
Ellerini boks torbasına yerleştirip bana döndü "Evet hünerlerini görelim bakalım Hafsa hanım " dedi.
Bakışlarımı ellerinden çekip gözlerine çevirdim ve bu kaç adım atıp önüne geldim.
Boks torbasının diğer tarafına geçip derin bir nefes aldım.
Gözlerimi kapatıp bi iki saniye bekledim ve bi anda açıp boks torbasına bir hışımla yumruk attım.
Hafif bir oynama olsada Zeyd torbayı tuttuğundan sallanmadı
"Kabul etmeliyim ki iyi bir başlangıç oldu devam et " dedi
Yalnızca sesini duyuyordum. Sesini de filtreleyip konuştuğunda bir şey anlamak mümkün değildi hiçbir zaman.
"Daha fazlasını görmek istiyorsan- bir yumruk daha attım- hodri meydan "
Bu sefer sıkı tuttuğundan gözle görülür bir oynama olmadı.
Sinerlenip üst üste bir kaç yumruk daha attım
"O kücük patilerin ardında daha fazla güç olduğunu düşünmüştüm. Yanılmışım demek " diyen sesle şaşkınlıkla kalakaldım.
küçük patiler mi
"Benim ellerim hiçte küçük değil. Sallama " dedim. Aksini kabul etmeyen bir sesle.
Ellerim uzun ve inceydi. Ve bir çok erkekten daha büyüktü.
"Peki küçük değilse o zaman ince olduğu için böyle " dedi.
Beni sinirlendirmeye çalışıyorsa bunu başarıyordu
"Bir kere annem ve abim bile elim çok ağır olduğundan hayıflanır. Hiçte güçsüz değil ellerim " dedim.
Ve sert bi yumruk daha attım .
Bu sefer daha fazla ileri gitmişti boks torbası
"Yinede benim ellerimin yanında seninkilerin küçük olduğu gerçeğini değiştirmiyor bu " dedi.
Başından beri düşündüğü şey bumuydu.
ellerimizi incelemiş hafsa
boks torbasını tutan ellerine çevirdim bakışlarımı.
Evet gerçekten elleri benimkilere göre fazlasıyla büyüktü.
Öyle ki boks torbasının bana bakan kısmını tamamen abluka altında almıştı elleriyle.
Bu adamın parmakları her zaman bu kadar güzelmiydi. Yoksa biz mi kördük.
gerçekten güzel parmakları vardı. Erkek eline göre daha kibar duruyordu hemde ellerinin büyük olmasına rağmen. Ve yüzük... evlilik yüzüğümüz çok yakışıyordu parmağına
Onu düşünmeyi bırakarak yumruklarımı daha sert sıkarak hızlı ve kuvvetli vuruşlar atmaya devam ettim.
Ne kadar geçtiğini bilmediğim bir süre sonra "Yoruldun mu ?" Dedi
dalga geçiyor olmalı
"Yo ben böyle devam ederim de sen biraz yoruldun sanki " dedim. Hafif alayla
Aynı pozisyonda benim yumrukladığım boks torbasını tuttuğundan kollarının ağrıdığında eminidim.
Başını boks torbasını diğer tarafından yana doğru yatırdı
"Bana yumruk at " dedi
Ne !
What
Doğru duydum değil mi "bana yumruk at " dedi
Doğru duydun
E madem istiyorsun paşam yerine getirelim isteğini
Hiç beklemediği bir anda ışık hızıyla suratına kuvvetli bi yumruk attım.
Benden böyle bir haraket beklememiş olucak ki yerinde sendeledi hafiften.
Yeminle yıllarca içimde biriktirdiğim kini öfkeyi hafifletti şu yumruk. Oh
Burnunu tutarak bana şaşkın bakışlar atan Zeyd'e şirince gülümsedim
"Sen istedin " dedim
"Hemen uygulayacağını düşünmemiştim "dedi
Sanırım itiraz etmemi falan bekliyordu
Çok pardon ama nah beklerdi. Bulmuşum fırsatını kaçırır mıyım hiç
"Kocacığımm benden bir şey istemiş yani hiç geri çevirirmiyim " dedim
Elini burnundan çekerek gülmekle gülmemek arası bir yüz ifadesi takındı
kocacığım⁹om dedin ya ondandır
Yanaklarımda ki ısıyı yok saymaya çalışarak sağa sola bakındım.
"Karşıma geç " dedi Zeyd
Boks torbasının önünden çekilip karşısına geldim.
Burnunda ki hafif kızarıklığı görünce kıkırdadım
iyi vurmuşuz he
"Gül gül, sen hoşuna gitti galiba beni yumruklamak " dedi
Gülmem derinleşirken "Ne yalan söyleyim aşırı hoş bi görüntü oluşturmuşum " dedim
Bakışları gülümsememdeyken konuştu. "Aşırı hoş görüntü başka bir yerde ama neyse " dedi
Derin sesi ve sözlerinin etkisiyle gülmem içime kaçtı
Bu adam bugün niye bu kadar açık sözlü. Başına gök taşı düşmüş olmasın.
Kısa bir seslik olunca Zeyd boğazını temizleyerek tekrardan konuştu
"Yakın dövüşte nasılsın bi bakalım " Dedi ve ellerini saldırı pozisyonuna geçirdi.
Onu taklit ederek aynı şekilde ellerimi saldırı pozisyonuna geçirip bir ayağımı geriye attım.
Gözlerime bakarak "Başlıyorum " dedi
Gözlerimi kırpıştırarak onayladım.
Sağ yumruğunu yüzüme doğru sallamasıyla başımı yana yatırdım ve bende sağ yumruğumu karnına geçirmeye çalıştım ama oda diğer yanıma geçti.
Bildiğin kendi etrafımızda dönmüştük. Şimdi onun yerinde ben benim yerimde o vardı.
Ayağıyla hamle yapacağını anlayıp geri çekildim.
Ve sola doğru adımlamaya başladım
Zeyd'te benimle birlikte dönmeye başladı.
"Geri saldırı yokmu?" Diye sordu
"Rakibine her zaman karşılık veremezsin. Bazen bekleyip onun ne yapacağını izlemen gerekir " dedim
Hala dönmeye devam ederken
"Yani diyorsun ki ben rakibimi tanımadan saldırıya geçmem " dedi
"Ne anlıyorsan " diyerek umursamaz bir cevap verdim. Ve yine beklemediği bir anda suratına yumruk atmaya yeltendim ama Zeyd hareketimi ön görüp yumruğumu elinin içine aldı.
"Yada onu tanımaya çalışmam ve şaşırtmaya devam ederim diyorsun " dedi.
Elinin içine sığan yumruğuma baktım.
sanırım bugün ki zafer kotamızı doldurduk
"Haklıymışım değil mi ?" Dedi
Ellerinizden bakışlarımı çekip ona baktım
"Ellerin benimkilerin yanında küçük kalıyor " dedi
taktı buna
"Bir zahmet küçük olsun ben kadınım farkındaysan. Ayrıca bende böyle senin elini avuçlasam senkinkeler de küçük kalır. Ve az önce bu küçük patili elin seni yumrukladığını unutma " dedim ve lafımı bitirmeden evvel diğer elimle havada asılı kalan yumruğunu tutmaya çalıştım.
Zeyd bu hamleme izin vermeyip tutmaya çalıştığım elini belime koydu ve beni dans edermişiz gibi eğdi.
Hazırlıksız yakalandığım hareketle kalbim kanatsız bi kuş gibi atmaya başladı.
Belimi tutan sıcak eline ve bana eğdiği başına baktım.
Gözleriyle yüzümün her santimini tarıyordu.
"Rakibinin bir sonra ki hamlesini daima tahmin etmeye çalış. Her duruma hazırlıklı ol. Yoksa böyle-
Gözleri dudaklarıma indi.
"Savunmasız kalırsın " diyerek cümlesini tamamladı
Okur Yorumları | Yorum Ekle |