@yagmur__
|
2.Bölüm: Gece Saçlı Kadın “İnsanların yüzüne iyi bakın; acısı çok olanın, gülüşü güzel olur.” Fyodor Dostoyevski. Önceki bölüm hatırlatma: Telefonumu geri çantama koyarken izleniyormuş hissiyle istemsizce kaşlarım çatıldı, kafamı kaldırıp etrafıma bakmaya başladım. Sonunda gözlerim bir yerde takılı kaldığında sırtım ürperdi, tüylerim diken diken oldu. Kalbim olabildiğince hızlanmaya başladı. Bu his neyin nesiydi? Ve en önemlisi bu kara gözlerin sahibi neden bana böyle hissettiriyordu?
Barut Asrın Artemis’in ağzından: Saat 10:00; Sabah uyuyanlar için gayet erken bir saatti ama ben uzun süredir 06:00' da uyanmayı ve iki saatlik bir sporla güne başlamayı alışkanlık haline getirmiştim. Sporun ardından üstümdeki terden kurtulmak için duş almıştım. Şimdi ise ofise kapanmış, kahvemi yudumlarken dosyaları inceliyordum. Sabah kahvaltıları pek bana göre değildi sert bir kahve yetiyordu güne başlamam için. Boşalan bardağı masaya bıraktığımda eş zamanlı olarak kapı çalındı dosyalardan kafamı kaldırmadan gel talimatını verdim. Kapı açıldığında içeri Kerem’in girdiğini görmüştüm göz ucuyla. “Söyle.” dedim soğuk sesimle. Belli ki bir isteyeceği vardı yoksa bu saatte çalıştığımı bilir rahatsız etmezdi. “Abi, Ceylin Hanım geldi ne kadar söylesem de dinlemedi be-“ derken sözünü kestim. “O nasıl benim evime, özel alanıma girebiliyor Kerem? Siz kapıda ne bok yemeğe duruyorsunuz orada ha!” dedim bağırarak. Şimdi kafamı kaldırmış sinirle yüzüne bakıyordum. Bu kadından bıkmıştım artık ne gururu vardı ne onuru git desem de sülük gibi yapışmıştı. Bu salaklar nasıl onun eve girmesine izin veriyordu anlamıyordum. Korkuyla gözlerime bakarken titreyen sesiyle cevap vermeye çalıştı “A-abi valla b-“ daha fazla tahammül edemeyecektim “Çık dışarı seninle sonra hesaplaşacağız. Ceylin’i buraya gönder.” dedim parmağımı tehdit edercesine ona doğru sallayarak. Hızla başını sallayarak çıktı odadan. Tekrar işime döndüm yoksa sinirim başka türlü geçmeyecekti. Birkaç dakika sonra kapı çaldığında daha cevabımı beklemeden açıldı ve içeri Ceylin girdi. Kafamı dahi kaldırmadan dosyaları okumaya devam ettim. Kadınlara saygım sonsuzdu, hiçbir kadını bu zamana kadar asla aşağılamamıştım, aşağılamamda. Hep tek gecelik ilişkilerim olmuştu. Kadınlarla birlikte olmadan önce niyetimi belli ederdim, duygu olmadan sadece tensel bir birliktelik olacağına dair. İstemezse, onun yerine başkası isterdi. Ama bu kadın laftan anlamıyordu kapıdan kovsam bacadan giriyordu ve artık gerçekten sabrımı taşırıyordu. “Ne var yine Ceylin? Ne söyleyeceksen söyle sonra çek git.” dedim soğuk sesimle. Başka türlüsünden anlamıyordu çünkü. Gelip tam masanın önünde durduğunda dahi hala dosyalara bakıyordum sonunda sessizliği bölerek konuştu. “Gerçekten artık yüzüme bile bakmaya tenezzül etmiyor musun?” kollarını göğsünde bağlamış bir ayağını küstahça yere vuruyordu. “Hayır, başka türlüsünden anlamıyorsun çünkü.” dedim sıkkın bir şekilde. Odada yeniden topuklu ayakkabılarının tıkırtısı duyuldu. Masanın arkasına geçip bacaklarını iki yana açarak kucağıma oturdu ve bu sayede zaten kısa olan elbisesi daha da yukarı çıkmıştı. Ellerini göğsümden sürterek enseme çıkardı. Ama hala ona bakmıyordum, liseli ergenler gibi iki basit hareketten etkilenecek değildim. Bizimki tek gecelikti ve bitmişti fakat o bunu anlamıyorsa suç benim değildi. “Bakmayacak mısın artık yüzüme?" dedi küçük kız çocuğu gibi. Bu kadarı yeterdi artık. Çok bile dayanmıştım. Sertçe kolundan tutarak kucağımdan kaldırdım ve kapıya doğru sürüklemeye başladım. Kapıyı açıp tuttuğum kolunu bıraktığımda işaret parmağımla kapının dışını gösterdim. “Çık dışarı.” dedim ifadesiz bir şekilde aynı zamanda arkamı dönmüş masama doğru yürüyordum. “Beni kapı dışarı edemezsin biz bir ilişki yaşadık bunu devam ettirmek zorundasın yoksa babanı-“ diye söylenmeye devam ederken, hiddetle arkamı döndüm. Kimse beni o şerefsizle tehdit edemez. Hiç kimse! Elimi sertçe masaya vurduğumda yerinden sıçramıştı. “Yeter artık, çok olmaya başladın sen! Beni tehdit etme cüretini nasıl gösterirsin? Aramızdaki tek gecelik bir şeydi bitti. Anladın mı? Bit-ti. Düş artık yakamdan. Aşk meşk bana göre değil. Bir daha babam olacak o şerefsizi bu işe karıştırırsan seni öldürürüm Ceylin. Duydun mu? Kimse alamaz seni elimden. Defol git şimdi.” dedim son gücümle bağırarak. İlk defa bu kadar uzun konuştuğumu hatırlıyordum. Bu seferde ısrar ederse başka yollara başvuracaktım. Odadan çıkarken gözlerinin dolduğunu görmüştüm. Umurumda değildi istediği kadar ağlasın. Koltuğa bıraktım iri bedenimi başımı ovalayarak. İki dakikada başımı ağrıtmıştı. “Pusat!” dedim bağırarak. Pusat benim sağ kolumdu, çocukluğundan beridir yanımdaydı. Sabah önemli bir iş için göndermiştim onu yoksa Pusat varken o kadın asla buraya giremezdi. Kapı tıklatıldığında gel komutunu verdim. İçeri girip arkasından kapıyı kapattı. “Emret abi.” dedi hala kapının önünde dururken. “Bana ağrı kesici bir şey bul getir başım çatlıyor yatacağım biraz. Bugün şirkete gitmeyeceğim” dedim kapıya doğru yürürken. Kapının önünden çekilirken aynı zamanda bana kapıyı açtı. “Tamam abi, hemen getiriyorum.” o alt kata inerken bende odama yöneldim. Biraz dinlensem iyi olacaktı 6 saat aralıksız çalışmak insanı yoruyordu. Gerçi artık duyguları olan bir insan olduğumdan bile şüpheliyim. Birkaç saat sonra gözlerinde bütün yıldızları taşıyan bir kadınla tanıştığımda, bütün duvarlarımı yıkacaktı. 1 saat sonra: Üzerimi giyinirken çalan telefonumla giyinme odasından çıkıp yatak odasına doğru adımlamaya başladım. Yapmamız gereken bir teslimat vardı ve az bir zamanım kalmıştı o yüzden çıkmam gerekiyordu. Telefonun ekranına bakıp Sedat’ın aradığını gördüğümde aramayı cevaplamıştım. “Efendim” dedim. Aynı zamanda camın önüne adımlıyordum. Gürültü sevmediğim için Kilyos’ta ormanın içinde kendime özel ev yaptırmıştım. Yalnızlık bana iyi geliyordu, insanlardan uzaklaşmak huzur kaynağıydı benim için. “Abi mallar hazır, her şeyi ayarladım. Bu sefer ki teslimat yeri Artemis’te olacak. Senin mekanın olacağı için sıkıntı olmaz hem bu sefer ki iş diğerlerinden daha küçük.” “Tamamdır Sedat eyvallah, iyice kontrol ettin değil mi? Sonra karşı tarafla papaz olmayalım” dedim cama yaslanarak. “Tabii abi her şey hazır. Sayısını iyice kontrol ettim, tam 200 adet geliyor ne azı ne fazlası. Sıkıntı yok, eminim.” “Tamam bu iş senin sorumluluğundaydı bir sorun çıkarsa da sonuçlarına katlanırsın.” “Bende o iş sen merak etme, teslimata bir buçuk saat var abi.” “Tamam geliyorum ben şimdi.” konuşurken evin kapısına kadar gelmiştim. Evin kapısından çıktığımda telefonu kapatıp cebime koydum. “Pusat, gel buraya.” dedim bağırarak. Koşarak yanıma geldiğinde konuşmaya başladı. “Emret abi.” “Garajdan Lamborghini aventador svj, getir.” dedim ifadesiz sesimle. “Hemen getiriyorum abi.” Bütün korumalara dönerek bağırmaya başladım. “Burada kuş bile uçurtmayacaksınız. Eğer ters bir şey olursa, güvenliği sağlayamazsanız…” deyip sustum. Hepsi korkuyla yüzüme bakıyordu. İnsanların üzerinde böyle bir etkim olmasını seviyordum, benden korkmalarını. Bana ne kadar güçlü olduğumu hatırlatıyordu. Bu düşüncelerle keyifle dudaklarım kıvrıldı. “Gerisini sizin hayal gücünüze bırakıyorum” ben konuşurken Pusat arabayı getirmişti “Buyur abi.” deyip araba anahtarını uzattı. “Arkadan beş araba takip edin.” araba anahtarını alıp arabaya bindim ve Artemis’e doğru sürmeye başladım. Bana yıldızımı getireceğini bilmeden arabayı Artemis’e doğru sürmeye başladım. ….. Artemis’in önüne arabayı park edip indim. Arabanın anahtarını valeye verirken Pusat’ı beklemeye başladım. Birkaç saniye sonra yanıma geldiğinde konuşmaya başladım. “İçeri girmeyin etrafa dağılın, çevreyi kolaçan edin. İçerde adam var zaten” dedim ve barın içine girdim. Adamlardan bir saat erken gelmiştim. Yani biraz vaktim vardı, çok gergindim zaten bu aralar, teslimatta rahat olmam için biraz içkiye ihtiyacım vardı, en azından gerginliğimi alırdı. 15 dakikadır VIP locada oturup içkimi yudumluyordum. Birden garip bir şey hissettim. Sezgisel mi bilmiyorum ama kendimi barın girişine bakarken buldum. Bir kadın giriyordu içeriye ilk başta yüzünü buruşturdu sonrasında gözleri etrafı taramaya başladı. İstemsizce kendimi onu incelerken buldum. Simsiyah düz saçları beline kadar uzanıyordu… Gece saçlıydı. Kapkara gözleri ışığın altında bir yıldız gibi parlıyordu. Sanki bütün yıldızları gözlerinde barındırıyordu. Süt gibi bembeyaz teni vardı… Ay tenliydi. Ve çenesinin altındaki benle o kadar tatlı ve güzeldi ki içim sıcacık bir hisle doldu. Sarıp sarmalamak, tüm dünyadan saklamak istemiştim onu. Bana ne oluyordu bilmiyorum ama onu izlemekten kendimi alıkoyamıyordum. İlk defa kalbimin bu denli attığını hissediyordum. Neden onu yanıma almak istiyordum? Sonunda aradığını bulmuş gibi yürümeye başladı ve bir adamın yanında durdu. Birden ona sarılınca rahatsızca yerimde kıpırdandım. İçimde bir his vardı anlamlandıramadığım bir şey. Neden o adamın yerinde olmak istiyordum? Bir anda Gece saçlı kadın gülümseyince neye uğradığımı şaşırdım dondum kaldım sanki. Zaten hızlı olan kalbim gülüşüyle sanki saatlerce koşmuşum gibi hızlanmıştı. Hele ki gülünce çıkan bir gamzesi vardı ki beni ömrüm boyunca gülüşünü izlemeye teşvik ediyordu. Sadece ben göreyim istedim gülüşünü, gülme sebebi sadece ben olayım, sadece bana gülsün, kimse bu eşsiz manzarayı görsün istemedim. Sonrasında o adamla piste çıkıp dans etmeye başladılar. Neden o adamın ağzını yüzünü dağıtmak istiyordum? Kum saati vücut şekli vardı. Bembeyaz teni ışıkta parlıyordu adeta. Kalçalarını o kadar güzel kıvırıyordu ki dans ederken büyülenmiştim resmen. Sıkarak kızartmak istiyordum o kalçalarını. İncecik beli vardı, elim ne de güzel dururdu belinde. Hele o büyük göğüsleri, elimin bir avucu kadardı. Göğüslerini tükenene kadar öpmek istiyordum. Sütun gibi bacaklarının belime dolandığını hayal etmek eşsizdi. Dans ederken gülümseyen dolgun dudakları daha da öpülesi duruyordu şimdi. Sanki hiçbir şeyi umursamıyormuş gibi saçlarını savururken, o kadar doğal ki bakmaya doyamıyordum güzelliğine. Nasıl beni en ufak hareketiyle bile tahrik edebiliyordu? Giydiği elbise bütün vücut hatlarını belli ediyordu. Şu an kendimi bir sapık gibi hissediyordum ama izlemeden de duramıyordum. Benim onu izlediğim gibi bir başkasının da onu böyle izlemesinin düşüncesi bile beni tahmin edemeyeceğim kadar sinirlendirdi. Neredeyse elimdeki bardağı kıracaktım. Neden başkasının onu fark etmesi beni bu kadar sinirlendiriyordu? Yarım saat sonra aşağı kattaki locaya oturduğunda ayakkabılarını çıkarmıştı. Ayaklarının ağrımış olma düşüncesi göğsümde anlamsız bir sızıya neden oldu. Birkaç dakika sonra çantasından telefonunu çıkarıp telefondaki kişiyle konuşmaya başladı. Telefondaki her kimse onu gülümsetmeyi başarmıştı. Telefonu kapatırken yüzünde bir tebessüm vardı ve artık kalbim dört nala doğru koşuyordu. Neden bir gülüşüyle bile kalbim bu kadar hızlanıyordu? Kaşlarını çatarak başını kaldırdığında etrafına bakmaya başladı, birkaç saniye sonra gözlerimiz buluştu. İşte o zaman kalbim göğüs kafesimden çıkıp onun eline uçacak sandım. O kadar hızlıydı ki atışları artık canımı acıtıyordu. Telefonum çaldığında göz temasımızı bozmadan cevapladım. “Abi saat geldi, geli-“ konuşmasına izin vermedim. “Sedat teslimat işi sen ve Pusat’ta benim bir işim çıktı kapatıyorum.” deyip telefonu yüzüne kapattım. Küçük hanımla biraz işim vardı.
Bakalım kalbimi bu denli hızlı attıran gece saçlı kadın kimdi? Bir gülüşüyle bana nasıl yaşadığımı hissettirebiliyordu? Yıllardır ölü olan bir adama hem de. ..... Merhaba herkese sevgili okurlarım. Yeni bölümü geciktirdiğim için üzgünüm, yeni bir eve taşındığım için yoğundun. Lütfen oylarınızı ve yorumlarınızı esirgemeyin. Umarım beğenmişsinizdir <3 |
0% |