Yeni Üyelik
5.
Bölüm

BÖLÜM5

@yagmur_g.01

Gözlerimi açtığımda gözlerim kolumdaki seruma çevrildi. Yanı başımda Pusat oturuyordu. Kalkmaya çalıştım. İzin vermedi.

" Annem nerede?" Güçlükle çıkıyordu cümleler ağzımdan.

" Annen yan oda da onada serum takıldı. Demet yanında merak etme." Artık ağlayamıyordum. İçimde büyük bir ağlama isteği vardı fakat ben ağlamayı beceremiyordum.

" Annemin yanına gideceğim." Kalkmaya çalıştığımda kolumdan tutup yatağa yatırdı.

" Serumun bitsin. Sonrasında eve geçeriz zaten." Mecburen yatmaya devam ettim. Hâlâ babamın öldüğüne inanamıyordum. Yarın cenazesi vardı. Ben o toprağa sadece babamı değil. Bütün çocukluğumu, geçmişimi koyacaktım. Serumlar bittiğinde hep beraber hastaneden çıktık. Annem yalnız kalmaması için bugün onda kalacaktım. Annemi ilk defa bu kadar güçsüz görüyordum ama o güçlü olmak zorundaydı. O benim annemdi. Onu bu şekilde görmek beni çok üzüyordu. Annem evde tek kaldığı için bizde kalmasını söyledim. " Yok kızım ben size yük olmayayım. Anneannenlere giderim bir iş bulurum siz rahatınıza bakın" demişti. Anneannemler Antalya'daydı. Anneme ne kadar ısrarlasamda beni dinlemedi. Bende üstüne fazla gitmedim. Ertesi gün bütün konu komşu gelmişti. Babamın cenazesini eve getirdiklerinde annem tekrar bayılmıştı. Zorla ayıltmıştık. Ben artık anlayamıyordum bile. Güçlü kalmaya çalışıyordum. Gelen geçenin ağzında tek bir cümle vardı.

" Başınız sağolsun " bir insan bir cümleye alışır mı? Durmadan aynı cümleyi duyarsa alışır. Zor ama acı bir gerçek. Herkes gitmişti. Annem ben Demet ve Pusat kalmıştık mezarlıkta. Sonkez vedalaşmaya çalıştık babamla. Onu bırakıp gitmek istemiyorduk ama mecburduk. Annem bir ay sonra ananemlere gidecekti. Bende ona destek olmak için onda kalıyordum. İlk haftalar çok zordu. Rüyamda hep babamı görmüştüm. Bir keresinde yanıma gelmişti.

" Üzülmeyin kızım. Annende üzülmesin. Mutlu olun, güçlü olun. Siz üzülürseniz benim canım daha çok yanar"demişti. Ona sarılmak istemiştim ama o sadece arkasını dönüp gitmişti. O günden sonra bir dahada rüyama girmemişti.

 

O gün gelmişti. Annem bugün Antalya'ya gidiyordu. Bir kaç eşyasını valizleyip gidiyordu. Antalya'da iş bulup ev tutunca burada kalan herşeyi daha sonra alacaktı. Bu bir ay içinde toparlana bildiğim kadar toparlanıp işe başlamıştım. Artık Yıldırım şirketinde değil ; Toralı şirketinde çalışıyordum. . Allah'tan çok dosya gelmiyordu. Yine fazlaydı ama eski şirketimdeki gibi değildi. Pusat ile odalarımız yan yanaydı. Ben toplantılar için plan oluşturup projeler hakkında slaytlar ve dosyalar hazırlıyordum. Pusat odama gelmişti. Büyük bir toplantı vardı ve onun için hazırlık yapıyorduk. Almanya'dan bir şirket ile anlaşma sağlanacaktı. Biz Pusat ile dosyalar ile uğraşırken kapı çaldı. Gözlerimiz kapıya ilişiğinde elinde bir buket çiçek ile içeri Sezen girdi.

" Alev hanım bu çiçekler size gelmiş üstünde bir de not var." Hala anlayamamıştım. Kim bana çiçek gönderirdi ki.

" Şuradaki dolabın üstüne koyabilirsin." Çiçeği dosyalar için olan masa boyutundaki küçğk dolapların üstüne koydu. Ayağa kalkıp çiçeklerin kimden geldiğini anlamak için çiçeğin üstündeki notu açıp okudum.

" Baban vefat etmiş. Başınsağolsun. Pusat sana çiçek almamıştır. İlk çiçeğin benden. Bu arada bizim şirketten ayrılmışsın. Üzüldüm ama bu seni elde etmeme engel değil;) " isim falan aradım ama yoktu. Kartın sağ alt köşesinde " gelecekteki hayranın" yazıyordu. Olduğum yere çakılıp kaldım.

" Kimden miş?" Pusat'ın sorusuna cevap veremedim. Bu adi adam artık her kimse peşimi bırakmasını istiyordum. Aksi halde isyan edip ağlayacaktım artık. Notu Pusat'a verdim. Çiçekleri ise direkt çöpe attım.

" Lan bu hangi ibne bu . Restoranttaki olamaz. Bu yolsuzu yordamına geçirmem lazım" sinirle güldü .

" Tamam sakin ol at gitsin. Ben umursamıyorum sende umursama" elindeki zarfı yırtıp çöpe attı.

" Umursarım hayatın söz konusu. " Burun kemerini sıktı. Bir an burnunu kıracak sandım.

" Tamam bulursun adamı şimdi işimize odaklanalım." Konudan uzaklaştırmaya çalışıyordum çünkü sinirlenmesini istemiyordum. Çıkmamıza bir dakikadan az kaldı. Fakat bizim işimiz bitmemişti. Pusat iki tane dosyayı dosya çantasına koydu. Bende e-mail den slaytı kendime attım. Evde devam edecektim. Burada çalıştığımdan beri ikimiz aynı anda işe başlayıp aynı anda çıkıyorduk.

' Allah Allah neden acaba?' dedi içimdeki ses. Eve vardığımızda Bade sofrayı hazırlamıştı. Hızlıca elimi yüzümü yıkayıp masaya oturdum. Pusat'ta karşıma oturduğu sırada yemeye başlamıştık.

" Almanlar yarın kaçta gelecek?" Kahverengi Bakışlarını tabaktan kaldırıp bana çevirdi.

" Öğlen iki gibi. Neden?" Ağzımdaki lokmayı yutup bende söze girdim.

" Almanca bilen vardır illaki şirkette." Yüzü asıldı. Bu yok anlamındaydı sanırım.

" Sıçtık. Aceleden tercüman ayarlamayı unuttum." Gülümsedim bu minik telaşına.

" Gerek yok. Ben hallettim." Şaşkınlıkla baktı bu sefer.

" Nasıl hallettin?"

" Ben Almanca biliyorum. Gerekirse ben yardımcı olurum. Yani rahat ol." Tek gözümü kırpıp yemeğime devam ettim.

" Sana hayran olmaya başladığımı söylemişmiydim?" Gülümsedim bu cevabına. Güzelce yemeğimizi yedikten sonra tekrar işimizin başına düşmüştük. Slayttan tamamlanacak dört sayfa kalmıştı. Yarına yetiştirmem lazımdı. Esnemeye başlamıştım. Yorulmuştum. Saat on ikiye geliyordu. Son cümlelerimi yazıp slaytı kaydettim ve şirketteki bilgisayara attım. Yatak odasına çıktığımda Pusat'ın çoktan uyuduğunu görmüştüm. Geceliklerimi alıp banyoda giyindim. Ne olur ne olmaz birde uyanırsa beni o şekilde görmesini riske alamazdım. Üstümü giyindim. Yorgunluktan gözlerimi açamıyordum. Aşağı inmesi zor geldiği için ikimizde yatak odasına yatacaktık. Pusat'tan biraz çekindiğim için aramıza iki tane yastık koydum ve boş olan tarafa yattım bende. Bakışlarım yüzünde gezindi.

" Hep üstün çıplak mı olmak zorunda be adam?" Sessizce fısıldadım kendi kendime. Artık dayanamayan göz kapaklarım kendi kendine kapandı.

 

Sağ tarafıma dönmeye çalıştım fakat sıkışıp kaldığımı hissediyordum. Sola dönük olduğum için sağ elimin altında sıcaklık hissettim gözlerimi açtığımda ise gördüğüm manzara karşısında şok olmuştum. Nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde akşam aramıza koydumuğum yastıklae şuan ayaklarımızın ucundaydı. Pusat bana sıkı sıkı sarılmıştı. Aynı şekilde bende bir elimi onun boynuna doğru atıp sarılmıştım. Yüzüm Pusat'ın sıcak teniyle temas ediyordu. Yavaşça uzaklaşmaya çalıştım ama Pusat beni daha sıkı sarmaladı. İttirmeye çalıştığımda elim karnındaki kaslara deymişti. Yanaklarıma ateş topunun oturduğunu hissediyordum. Son bir kere daha onu uyandırmadan uzaklaşmaya çalıştım.

" Nereye kaçmaya çalışıyorsun güzelim?" Uyku mahmuru bir sesle söylemişti. Sesi çok derinden gelmişti ve bu beni daha çok büyülemişti. Alttan ona doğru bakmaya çalıştım.

" Pusat beni bırakırsan sevinirim." Çapkınca bir gülüş belirdi dudaklarında. Fazla ısrar etmeme gerek kalmadan çözdü ellerini. Hızlıca ayağa kalktım.

" Sen bilerek yaptın değil mi? Sen ittin yastıkları aşağı." O da yatakta doğruldu.

" Diyelim ki ben ittim. Ne olmuş yani ittiysem. Karım değil misin?" Yastığı alıp fırlattım.

" Sen akıllanmazsın." Yastığı havada kaptı. Üstüme doğru atılacağı sırada hızlıca kaçtım. Kapıyı kapatıp dışardan tuttuğumda o da içeriden açmaya çalışırdı.

" Üzgünüm ama daha çok beklersin Pusatçığım." Bi ara duraksadı.

" Pusatçığım mı? O ne be öyle " güldüğüm sırada hızlıca banyoya koştum tam kapıyı kapatacağım sırada hızlıca tuttu kapıyı. Ne ara o odadan çıktı geldi buraya bu adam.

" Evet sen değilmiydin ' daha bana gülüm demedin' diye söylenen. Bende Pusatçığım diyorum işte." Üstüme yürüdü.

" Gelme üstüme katil." Repiliğini söyleyerek uzaklaşmaya çalıştım. Tam bir adım daha atacaktı ki kolunun altından hızlıca kaçıp alağı indim. Koşarak Bade' nin yanına gittim. Ağır abi takıldığı için Bede'nin yanında birşey yapamazdı. Üstüne beyaz tişört geçirdiği sırada aşağı doğru indi. Kahvaltı masasına doğru ilerledi. Bende Bade' ye yardım ederek sonrasında bende masaya oturdum. Güzelce kahvaltı yaptık.

" Slaytı bitirdin mi?" Başımı olumlu anlamda salladım.

" Evet bilgisayara da attım." Çayından bir yudum aldı.

" Sen Almancayı nasıl öğrendin?" Sorgularcasına bakıyordu yine.

" Almanya'yı seviyordum. Birde annemin bazı akrabaları Almanya'da onlardan bir kaç kelime öğrendim. Sonrasında videolar izleyerek bide uygulama yükleyip çalışarak kendimi geliştirdim" muhteşemsin der gibi baktı.

" Bir iki birşey söylesene o zaman." Ne söyleyeceğimi düşündüm.

" Geben Sie jemandem, der Ihrer Liebe nicht würdig ist, keine letzte Chance. Keine Sorge, Liebe ist eine Herzensangelegenheit und das Herz derer, die kein Herz haben, kann sowieso nicht gebrochen werden." Anlamamış gibi baktığında güldüm. Cümle uzundu ama Türkçesi kısaydı .

" Ne anlama geliyor şimdi bu"

" Son bir kez daha şans verme sevgine layık olmayana. Merak etme aşk yürek işidir ve yüreği olmayanın kalbi kırılmaz nasılsa."

Etkilenmiş gibiydi. Saat on bire geliyordu.

" Haydi hazırlan işe geç kalacağız." Sattine bakarak söylemişti.

" Emredersiniz patron" diyerek yukarı çıktım. Altıma uzun bir etek giydim bu sefer dize kadar yırtmacı vardı. Üstüne akılı crop giydim. Saçımı saldım hafif makyaj yapıp çantamı alıp çıktım. Ben aşağı indikten bir kaç dakika Pusat'ta inmişti. Elindeki dosyaları aldım ve evden çıktık. Şirkete geldiğimizde saat birdi. Son bir kaç şeyleride düzenledikten sonra toplantı odasına gitmiştik. Almanya'dan gelmişlerdi. Hep beraber içeri girdik. Pusat söze girdi.

" Herkese Merhaba . Hoşgeldiniz. Ben Toralı şirketinin sahibi Pusat Toralı. Öncelikle bizim ile ortak olmak istediğiniz için teşekkür ederim. Elimizden gelenin en iyisini yapacağımıza inanabilirsiniz. Fazla uzatmadan konuya geçmek istiyorum." Pusat çevirmem için sözü bana bırakmıştı.

"Hallo zusammen . Willkommen. Ich bin Pusat Toralı, der Eigentümer der Firma Toralı. Zunächst einmal vielen Dank, dass Sie mit uns zusammenarbeiten möchten. Sie können davon überzeugt sein, dass wir unser Bestes geben werden. " Ben cümlemi bitirdiğimde Almanlar Pusat'ın elini sıktılar.

Ardından Pusat birkaç birşeyden bahsetti. Slaytı sunmam için beni görevlendirdi. Bir saat süren toplantı sonrasında adamlarla anlaşma imzalamıştık. Toplantı bittiğinde adamlar iki gün sonra buradan gitmeden şirketler arasında balo düzenleyeceklerini ve bizimde katılmamızı istediler. Pusat başta burun kıvırsada benim ısrarlarımla kabul etti. Odalarımıza doğru giderken mutluydum.

" Sonunda Pusat bu işte oldu. " Pusat'ta en az benim kadar heyecanlıydı.

" Acaba baloya ne giysem?" Düşüncelerime takılırken bu halime şaşırdı.

" Oha yani Alev daha iki gün var." Omuz silktim.

" Ne yapabilirim. Belki elbisem yok belki almam gerekecek." Sabır der gibi nefes verdi. Bugün erken çıktık işten. Eve geldiğimizde direkt üstümü değiştirdim. Bu sefer başka pijamalarımı giydim. Yanına indiğimde konsolla oyun oynuyordu. Yanına oturup izlemeye başladım.

" Gel beraber oynayalım" dedi. Yavaşça yanına yaklaştım.

" Ben bilmiyorum ki " dedim sadece.

" Öğretiriz gel" biraz daha yaklaştığımda konsolla nasıl oynayacağımı gösterdi. Biraz kapmıştım. Vs atmak istedim. İlk önce pes oynadık. Sadece bir gol atabilmiştim.

" Ben bunu beğenmedim " deyip başka bir oyun açtırmışttım. Bu seferkide savaş oyunu gibiydi. Bir türlğ çözememiştim. Durmadan ölüyordum. Oyunda ençok kaybeden kişi olarak rekorlar kitabjna girebilirdim.

" Sen hileli oynuyorsun. Ben oynamıyorum." Deyip konsolu önümdeki sehpanın önğne bıraktım.

" Sende hiç birşey beğenmiyorsun ki güzelim. Ben ne yapabilirim." Omuz silktim. Ayağa kalkıp giderken seslendi.

" Nereye?"

" İçecek birşey alıcam ister misin?"

" Valla çok güzel olur ." Tabiki de olur ayağına getirip götüren bir karın var. Sıkılıyordum koskocaman evde. Sinir mi etseydim Pusat'ı yada uğraşsamıydım onunla. Portakal suyu sıktım. Bardaklara doldurup içeri doğru yürüdüm. Kafasından aşağı mı dökseydim yada portakal suyunu? Sıkıntıdan birileriyle uğraşmak istiyordum. Portakal suyunu Pusat'ın önüne bırakınca yüzünü ekşitti.

" Portakal suyu mu? Başka birşey yokmuydu?" Bir yudum alıp sehpaya bıraktım elimdeki bardağı.

" Ne varmış. Mis gibi portakal suyu. Şifa şifa . O bardak bitecek o kadar." Tek kaşını kaldırdı.

" Allah Allah ne zamandan beri emir verir oldun sen." Sırıttım.

" Emir vermedim, iç dedim." Fazla konuşmamak için bardağı alıp portakal suyunu içmeye başladım. Gülmemek için çaba sarf ediyordum. Telefonum çaldı. Yine aynı numaraydı bıkmıştım artık. Telefonu hoparlöre açıp Pusat'a uzattım. Anlamamış bir şekilde aldı telefonu eline.

" Alo" dedim sadece çünkü benim konuşmamı bekliyordu ilk. Sonrasında cevapları Pusat'a bıraktım.

" Sesini duymak güzel. Pusat ile bir kaç dalaşmamız oldu ama merak etme sadece benimsin." Ses hırıltıydı. Güldü karşıdakş ses.

" Lan dalyar sen ne ist-" derken Pusat sözümü kesip sinirle girdi.

" Sen dayak yedin hala akıllanmadın mı. Peki tamam sana sadece bir kere söyleyeceğim beni dinle limon suratlı kereviz bir daha bu kızı rahatsız edersen seni yine bulurum ama bu sefer kaçma şansın olmaz" gözleri Alev topuna dönmüştü. O kadar sert ve net bir sesle konuşmuştu ki ben bile ürpermiştim. Adam telefonu hızlıca kapattı. Pusat telefonumu geri uzattığında sinirle portakal suyunu kafasına dikti. Ben ise hala ona bakıp açıklama bekliyordum. Ne var dercesine baktı.

" Sen bu adamı daha önce yakaladın mı?" Sakince " evet " dedi.

" Ne zaman" pür dikkat dinliyordum.

" Bi ara üstümde lekerler vardı o zaman." Şaşkınlıkla bakmaya devam ettim. Kollarımı önümde bağlayıp sırtıma yaslandım. Birşey söylemedim.

" Neden sustun." Hiç dercesine omuz silktim.

" Neden hep aksiyonn içindesin?" Tamamen bana döndü yüzünü.

" İşim bu Alev. Hem sen hayatıma girince o kadar bi aksiyon yaşamadım." Göz devirdim.

" Valla sağol içime bütün okyanus suyunu serptin." Dedim ters ters. Güldü.

" Komik mi?" Evet anlamında başını aşağı yukarı salladı.

" Ben gidiyorum sen kal burda." Kalktığımda kolumdan tuttu.

" Nereye?" Kolumu çektim elinden.

" Ben gideyim sen rahat rahat gül." Daha çok güldü.

" Sen gülüşümemi alındın." Üstüme geliyordu.

" Yooo alakası yok. " Hala üstüme geliyordu. Kaçmam lazımdı.

" Konsola portakal suyu dökülmüş" hızlıca bakışlarını o tarafa çevirdiğinde tam sırasıydı. Hızlıca yukarı koştum. Yalan söylediğimi anında anlayıp o da arkamdan koştu. Yatak odasına çıkıp kapıyı kilitledim. İçeri giremezdi. Yedek anahtarda içerideydi. Kalı önünde biraz dursunda aklı başına gelsin. Kapıyı açmaya çalıştı.

" Alev yakalarsam kaçamazsın." Sıçtığımın farkındaydım ama içeri giremeyeceği için kendimi yatağa attım. Ellerimi kafamda birkeştirdim.

" Girersen yakalarsın" dedim.ses çıkmadı. Bundan korkuyordum işte. Tam o sırada balkonun kapısı açıldı. Bakışlarımı oraya çevirdiğimde Pusat'ı gördüm. Keyifli gülüşüm suratımda donup kaldı.

" Yakaladım." Zafer kazanmış gibiydi. Hızlıca kapıya koştum. Anahtarı yerine takıp çevirmsye çalıştım ama Pusat hızlıca omzumdan tutup kapıya yaslamıştı bile sırtımı.

" Benden artık kaçmasan mı?" Yanaklarıma yine ateş oturuyordu.

" Pusat kaçmadım tamam çekil." Kaşlarını hayır anlamında yukarı kaldırdı.

" Yakalarsam kaçamazsın demiştim" giderek yaklaşıyordu dudaklarımız arasında milim bir mesafe vardı. Kafamı sağa çevirdim. Ama bir eliyle kafamı hızlıca tutup kendisine çevirdi.

" Pusat. Gerçekten şuan değil." Evleneli üçüncü aya giriyorduk.

" Benden hep kaçıyorsun. Beni sevdiğini biliyorum ama benden kaçıyorsun. " Birşey demedim.

" Senden kaçarsam sana aşık olmam" başta duraksadı biraz hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Umursamadı biraz daha yaklaştı en sonunda dudağımın kenarına derin ama narin bir öpücük bıraktı.

" Artık kaçma." Başımı sadece aşağı yukarı salladım yakınlıktan dolayı dilim tutulmuştu. "Haydi yatalım" yatağa geçtik. Yine aramıza yastık koydum. Pusat istemiyordu ama vanada anlayış gösteriyordu. Aşık olmamak için kaçtığımı söylemiştim ama ben çok aşık olmuştum. Sesine, kokusuna, tenine, gözlerine her zerresine ama aşkımı hemen göstermek istemiyordum. Daha vakti vardı. Sabah yine sarmal dolaş kalkacağımızı biliyordum ama ben yinede yastık koymak istemiştim. Ses etmemişi. Seviyordum ama korkuyordumda. Korkumu tam olarak çözememişyim ama aşık olmaktan korkuyordum.

 

 

Arkadaşlar biraz geç oldu ama elimden geldiğince bölümleri erken yayınlamaya çalışıyorum. Bölüm hakkında yorumlarınızı bekliyorum keyifli okumalar 💖🌸

Loading...
0%