Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm

@yagmurayyer

Cihan Azadoğlu ve ailesini avluda görmemle şoka girmiştim. Sabahın köründe daha kargalar bile kahvaltısını yapmamışken ne işleri vardı burada anlamış değildim. Hızlı adımlarla merdivenlerden aşağı indiğimde bizimkilerin yanına gelmiştim bile.

Annemin kolumu dürtüp "Kızım bir hoşgeldin desene misafirlerimize.."

demesiyle samimiyetten çok uzak bir tebessüm ederek "Merhaba hoşgeldiniz." dedim. Aylin Hanımda "Sağolasın güzel gelinim benim." dedi. Kudret Ağa 'da "Hoşbulduk buke (gelin)." dedi. Babam söze girerek "E de hayde geçelim sofraya daha fazla ayakta durmayalım." dedi.

 

Herkes avluda kurulmuş olan kahvaltı sofrasına geçerken kapının önünde sadece ben ve Cihan Azadoğlu kalmıştık. Ona doğru döndüğümde zaten bana bakıyor olduğunu görünce bende onun gözlerinin içine, derinliklerine bakmaya başlamıştım. Ama o derinliklerde birşeyler vardı sanki.. Sahi neydi bu gözlerdeki tanımlayamadığım yoğun bakışlar? Onun gözlerinin içine bakıyorken, göz bebeklerinin büyüdüğünü görmüştüm.. Ama göz bebeklerimiz birtek heyecanlandığımızda, birşeye odaklandığımızda veya aşık olduğumuz birine bakarken büyürdü.. Yoksa.. Hayır hayır şuan tamamiyle saçmalıyordum. Bunun başka bir açıklaması olamazdı.

 

Kendime gelerek boğazımı temizledim ve "İçeri geçelim mi artık? " dedim. Oda gözlerini bir saniye olsun gözlerimden çekmeden konuşarak "Olur bedewiya min (Olur benim güzelim)" dediğinde ise kalbimin ritminin değiştiğini hissedebiliyordum. Ne oluyordu bana? Neden böyle hissediyordum? Anlam veremiyordum. Tabi ben dururmuyum? Elbette hayır! Hemen yapıştırdım lafımı. "Nereden senin güzelin oluyorum ben be! Bana bak kendine gel, karşındaki kişinin kim olduğunu unutuyorsun sen sanırım. Bu ne densizliktir be!"

 

Tam birkaç adım atmıştım ki belimin ansızın bir el tarafından sarılmasıyla adımlarım durmuştu. Belimdeki elin sahibine baktığımdaysa kimin eli olduğunu anlamamak imkansızdı. Koca ayı eliyle tüm belimi sarıp sarmalamıştı. Hemen kendime gelip hızla söylenmeye başladım..

 

"Sen ne hakla benim belimden tutma cüretinde bulunursun?! Yavaş ol Cihan Ağa! Haddini ve yerini bilesin. Yoksa biliyorsun ki had bilmezlere çok güzel, itinayla had bildiririm. Bunu seve seve yaparım hemde. Birbirimizi severek evlenmiyoruz sonuçta farkındaysan. " Son cümlemi söylediğimde gözlerinde oluşan kırgınlığı görmemek imkansızdı..

 

"Senin müstakbel kocan olarak tutuyorum o beli, ve bil diye söylüyorum başka yerleride tutacağım. Ayrıca had ve yer bilmeye gelince de ben yerimide haddimide çok iyi bilirim. Benim yerim bundan gayrı birtek senin yanındır, tıpkı seninde benim yanım olduğu gibi.. Ve sen hep bedewiya min olarak kalacaksın. Bunu sen bile değiştiremezsin. Ve bence zaman içersinde kim bilir belkide birbirimizi severiz, aşık oluruz.. " cümlesini tamamlamasına izin vermeden hemen konuşmaya başladım.

 

"Öyle birşey asla ama asla olmayacak Cihan Ağa duydunmu beni? Ha eğer bir gün bu dediğin olursa o zaman hiç düşünmeden çek vur beni. Sana aşık olmaktansa ölmeyi yeğlerim daha iyi. Ayrıca ne kadar edepsizmişsin sen böyle be?! "

 

"Büyük konuşuyorsun Savcım. Zaman herşeyin ilacıdır derler ve ayrıca ne edepsizliğimi gördün benim? "

 

"E dedin ya başka yerleride tutacağım diye.."

 

"Ha ben ellerini kastetmiştim, sen ne anladın ki? " Çapkınca göz kırptığında göz devirip önüme döndüm ve hızlı adımlarla masaya gelip boş bulunan bir sandalyeye oturdum. Hemen ardından sol yanımda bulunan sandalyenin çekilmesiyle bakışlarım çeken kişiyi bulduğunda ise bu kişinin Cihan Azadoğlu olduğunu görünce nedense hiç şaşırmamıştım. Yine dibime kadar girmişti! Bu adamdan kurtulamayacakmıydım ben? Neyse ki birkaç gün daha sabredeceğim. Sonra ise tüm yollarımız hiç kesişmemiş gibi ayrılacaktı.. Ne bir daha ben onun yüzünü görecek, sesini duyacaktım ne de o benim.. Hiç tanışmamışız, hiç hayatımızda var olmamışız gibi ayrılacaktı tüm yollarımız..

Bunları düşünmeyi şimdilik bir rafa kaldırmalıydım. İçime derin bir nefes çekip ardından kahvaltı tabağımı doldurmaya başlamıştım, tam o sırada hemen yanımda bulunan Cihan Azadoğlu 'nun reçelli ekmeği tabağıma koymasıyla şaşkın bakışlarım onu bulmuştu. Ona ne yapıyorsun der gibi bir bakış attığımdaysa hemen dibime girip kulağıma fısıldıyarak söyledikleri ile de koca bir şoka daha girmiştim..

 

"Reçelli ekmeği seviyorsun diye.. "

 

"İyide sen benim reçelli ekmek sevdiğimi nereden biliyorsun?"

 

Gözleri gözlerimin en derinlerinliklerine doğru bakıyorken "Bilirim ben." diyip ardından çapkınca bir gülüş sunup göz kırpmıştı. Ve bu yaptığı hareketi abim görünce hiç durur mu? Oda hemen tabağımdaki ekmeği alıp hızlıca midesine indirmişti.

 

"Ya abi ne yapıyorsun Allah aşkına çocuk musun sen?! "

 

"Sen karışma, ne yapacağımı sana mı sorucam bücür?"

 

"Ya bana bak vallahi misafirler geldi demem yollarım o tek tük saçlarını!"

 

"Kimin saçları tek tük benimmi? Hah! Kendine bak sen be asıl! "

 

"Anne, baba! Bak şu oğlunuza birşeyler söyleyin, bana sataşıp duruyor yemin ediyorum abi falan demem atıveririm içeri!" demiştim. Babama baktığımdaysa gülmememek için kendini zor tuttuğunu görmüştüm ve bu durumda da sinirlerim daha çok bozulmuştu. Ama neyseki babam gülmeyi bir kenara bırakıp ciddi bir yüz ifadesiyle "Uğraşma lan benim kızımla!" demişti ve bende hemen dil çıkardım abime. Tamam kabul ediyorum, dışarıdan bakıldığında biraz tuhaf bir abi kardeş gibi gözükebiliriz ama bizi de özel kılan bu ya..

 

Ve son olarak annemden de bir güzel azarı yedikten sonra en nihayetinde susmayı başarmıştı abim. Pek tabii bu olaylar yaşanırkende Cihan Azadoğlu 'nun çaktırmadan gülmeside iyice sinir etmişti beni. Hayır yani ne gülüyordu! Hiçmi kardeşiyle didişmemişti canım bu adam?

 

"Neden gülüyordun sen az önce, bir söyle bakayım bana? "

 

"Hiiç yok ben niye gülecekmişim canım, gülünecek ne vardı ki alt tarafı minicik çok haklı bir sebep yüzünden tartışma yaşadınız abinle hepsi bu yani " dedi.

 

"Ne yani sen hiç kardeşinle yaşamadınmı sanki böyle kavgalar?"

 

"Hayır elbette ki yaşadım fakat sizinkisi gibi değildi."

 

"Önüne dön ve yemeğine devam et lütfen, fazlasıyla boş yaptın çünkü."

 

"Sen ne dersen öyle olsun Savcım."

 

Bakışlarımı ona çevirdiğimde bana yeniden sevdiğim reçelli ekmeği yaptığını görünce bir tuhaf hissetmiştim. Ardından ekmeği terkardan tabağıma bırakıp kulağıma eğilerek konuşmaya başladı..

 

"Sen iste yeter ki ben hep yaparım, tek bir sözünle bana yaptıramayacağın hiçbirşey yok." Bunu söylerken bakışları derindi.. Fazlasıyla derin.. Sahi neydi bu bakışlardaki gizemli şey? Bunları düşünmeyi bir kenara bırakıp kahvaltıma devam etmeye karar verdim. Kahvaltı faslının ardından hepimiz avluda bulunan sedirlere geçip oturduk.

 

"Güzel kızım bugün ellerinden birer kahve içeriz artık."

 

"Sen istersinde ben yapmazmıyım babam? Hemen yaparım sen iste yeterki." diyip adımlarımı mutfağa doğru yönlendirdim. Mutfağa geldiğimde hemen kahve yapmaya başladım. Ama ne yazıkki boyum yukarıdaki rafta bulunan kahve fincanlarına bir türlü yetişmiyordu. Uzanıp almaya çalışıyordum fakat bir türlü alamıyordum lanet olasıca fincanları! Arkamdan birisi gelip almaya çalıştığım fincanı alınca hemen önüme döndüm ve dönmemlede Cihan Azadoğlu 'nun bana bir nefes kadar yakın olduğunu gördüm. Bu yakınlık fazlaydı.. Hiç iyi olmazdı..

O bana bakıyordu ben ise ona.. Birşey vardı o bakışlarda, bir türlü anlamlandıramadığım birşey hemde. Bu bakışmamızı bölen şey ise mutfağa giren Beliz 'di. Bizi gördüğü gibi hemen ellerini gözlerine kapatıp "Ay yok merak etmeyin siz ben hiçbirşey görmedim, duymadım ve bilmiyorumda.. Şey yapmayın siz yani dert etmeyin. Gerçi niye dert edinesinizki? Ay yok ben çok saçmaladım ee şey siz devam edin kaldığınız yerden hadi ben gittiiim." diyip adeta kaçarak gitmişti mutfaktan.. Bu neydi şimdi böyle biz az önce ne yaşadık tam olarak? Hemen kendime gelip konuşmaya başladım..

 

"Ya off! Cidden şaka gibi senin yüzünden şu düştüğümüz duruma bak!"

 

"Niye, ne varmış durumumuzda? Ben ortada yanlış bir durum görmüyorum.Su içmek için mutfağa gelmiştim sadece ve fincanı alamadığını görünce bende müstakbel eşime yardımcı olayım dedim. Hepsi bu. Ayrıca neden benim yüzümden olsunki? "

 

"Senin yüzünden tabi -gözlerin yüzünden.- .. "

 

"Tamam güzelim benim yüzümden oldu haklısın. Sen ne dersen o, senin sözünün üstüne söz söyleyecek değilim. "

 

"İyi o zaman suyunu iç git." dememle ocağın üzerinde bulunan kahveyi ocaktan alıp fincanlara doldurmaya başladım. Ardından fincanlarıda tepsiye dizdikten sonra tekrar avluya gelip herkese kahvelerini dağıtmaya başladım. Sıra Cihan Azadoğlu 'na gelince onada kahvesini uzattım ve o da kahvesini alırken "İnşallah tuz yoktur içinde." dedi.

 

"Yok zehir koydum içine sen içeceksin diye özellike!"

 

"Müstakbel kocasınıda pek bir düşünürmüş. "

 

"Off zıkkımın kökünü iç tamam mı Cihan Ağa?! Yok tuz falan içinde oldu mu? Rahatladınmı şimdi? "

 

"Ben senin ellerinden zehir olsa içerim kadın. Senden gelecek herşey başım gözüm üstüne." deyip kahvesini aldı. Bende abimlerin yanında bulunan boş yere oturdum. Herkes sohbete dalmışken sadece ben ve o konuşmuyorduk. Bakışları bir an olsun üzerimden ayrılmamıştı sanki birşeyler söylüyordu bakışları.. Birçok duyguyu barındırıyordu sanki.. Özlem miydi? Mutluluk muydu? Yokasa heyecanmıydı? Sahi neydi bu derin bakışların sebebi? Bakışmamızı bölen şey ise telefonumun çalması olmuştu. Elime telefonu alıp arayan kişiye baktığımdaysa bilinmeyen numara olduğunu gördüm. Oturduğum yerden kalkıp oradan uzaklaşınca da hemen aramayı yanıtladım.

 

"Kimsiniz? Beni ne için aramıştınız?"

 

"Savcım ben Yiğit Öztürk, Başsavcım sizi acil olarak adliyeye çağırıyor."

 

"Tamam ben hemen yola çıkıyorum o halde. " deyip telefonu kapatınca hemen seri adımlarla odama çıkıp çantamı ve siyah deri ceketimi alarak geri avluya dönünce babama ..

 

"Babacım adliyeden çağırdılar benim acil gitmem gerekiyor, beni beklemeyin akşam yemeğine gecikebilirim. " dedim.

 

"Tamam babam, Allah'a emanet ol dikkatlice gidip gelesin."

 

"Tamamdır babacığım merak etmeyesin. " deyip hızlıca konağın kapısından çıkarak arabama bindim. Bir süre sonra frenler tutmamaya başlamıştı ve arabanın hızı son sürat artmaya devam ediyordu. Telefonumun çalmasıyla açtım ve sesi hoparlöre aldım.

 

"Biraz yavaşlasana güzelim, nedir bu acele? Bu gidişle hiç iyi şeyler olmayacak bak lütfen yavaşla.."

 

"CİHAN! CİHAN OLMUYOR, YAVAŞLAYAMIYORUM, TUTMUYOR FRENLER, NE YAPACAĞIM BİLMİYORUM.. CİHAAAAAN!!! "

 

Evveeettt bir bölümü daha geride bıraktık. Lütfen bölümü beğenmeyi ve satır aralarında yorum yapmayı unutmayın.. Eee ne diyorruzz o zaman?

Bir sonraki bölüme kadar hoşçakalın sağlıcakla kalın efenim... 🤭

Sizleri seviyorreee..🦋💙

 

 

Loading...
0%