Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. BÖLÜM : NOTALAR

@yagmurluhikayeler

2. Kat : Sair

Gün ışığının kesildiği kat.

"Hristiyanlar onda eserdir."

-marifetname.

_____

🌑

Ölüme son 6

----------------------

Sunucuya giriş yaptınız.

Cemre : günaydınnn ölümüme altı gün kaldı şahane bir günnnn 🔆

Cemre : biliyorum yine geldiğim için gıcık olacaksın ama sadece bi şey söylemek için yazdım...

Cemre : yani senin için belki önemsizdir ama ben sabahları kahve içmeden güne asla başlayamam vee bugün latte içtim. hatırladın mı dünkü latte olayımızı 🫢

Katil sohbete katıldı.

Katil : Tamam kısa kes ne istiyorsun yine?

Cemre : oooo bugün kameramı açmadın neden???? beni görmek istemiyor musun? 🥺

Telefon kameranız aktifleştirildi.

Cemre : aşık oldun bana itiraf et

(görüldü)

Cemre : katilişkom senin sabah rutinini merak ettim kahvesiz şapkasız nasıl geçiyor sabahların yani katiller sabah uyanınca ilk ne yapar?

Katil : Umarım ölmeden önce rutinlerin kişisel olabildiğini ve insanların paylaşmamayı tercih edebildiğini öğrenirsin.

Cemre : of gizemli erkeklere bayılırım 😋 bu arada şimdi işe gidiyorum kolyemi de taktım 🥰

Katil : Fark ettim.

Cemre : beni görüyor musun?? o halde dans ettiğimi de görüyorsundur çünkü çok efsane bir şarkı dinliyorum tam kopmalık sana da yollayayım mı dinlersin belki

Katil : Aslında ben senelerdir hiç müzik dinlemedim. Sessizliği tercih ederim.

Cemre : ayyy çok huzurlusun ya söylesene huzurevinden bir katil falan mı tuttum ben? BİR DK YOKSA??? ALO DEDE SEN MİSİN 🛌

Katil : Neden bu saçma mesajlara devam ediyorsun?

Cemre : çünkü eğlenceli

Katil : Senin gibi yapan çok oldu biliyor musun?

Cemre : n-nasıl yani? (gözler pörtlek merakla dinliyor)

Katil : Beni kendisini öldüreyim diye tutan, gerçek olduğuma inanmayan çok oldu.

Cemre : eee naptın onlara paralarını yedin çatur çutur işine baktın dimi dsfsdfmxxm he bi de bi yandan üç beş kıyak geçtin benim kolye olayındaki gibi eğlenip yoluna baktın kesin

Katil : Öldürdüm.

Cemre : ZORT

Katil : Müşteri memnuniyeti esastır. Söylemiştim bunu sana.

Cemre : sen karını memnun et önce dicemde kesin evde kalmışsındır he kim seni ne yapsın allah aşkına domuşuk maykıl

Katil : Yalnızlığı bir sorun olarak görmüyorum.

Cemre : he yalnızsın işte bak dedim ben düşünsene biriyle tanışıyosun şey diyosun MESLEĞİM DARK WEBTE MİLLETİ KATİL OLARAK DOLANDIRMAK

Katil : Başkalarıyla vakit zaman kaybı demektir. Çoğu insan gereksiz konuşarak vakit harcatır. En başta sen varsın.

Cemre : ya sen bıcır bıcır yazmaya mı başladın bana agucu bugucu 🧸🧸🧸🧸

(görüldü)

Cemre : offfffff geber

Cemre : ay domuşuk 🤭 bir dedikodu vardı dünden hemen sana anlatmam lazım

Cemre : bizim dükkanda espresso makinesi bozuldu akşam herkes delirdi AMK ÇILDIRDILAR neden diceksin çünkü ee yani kahvecide kahve makinesi bozulunca insanlar tabii manyak oldu

Cemre : neyse işte bizde herkese türk kahvesi dağıttık napalım 😋

Cemre : en sevdiğin yemek ne bu arada? (manitle sohbet açmaya çalışırken benim garibanlık)

Katil : Yemeğin favorisi olmaz enerji almak için yersin ve geçersin.

Cemre : offffff şimdi bi iskender kebap olcaktı onu bi gömecektik varya delirirdin he

Katil : Yemek zevk değil gerekliliktir Cemre.

Cemre : YA SENİN PÜ ALLAH CEZANI VERSİN HAYAT ENERJİMİ SÖMÜRDÜN BE ADAM

Cemre : adamsın dimi yoksa kızmısın 🫢🎀🫶🏻🥹 kızsan kanka olalım mı 😋🌸

Katil : Mavi Fincan'daki garson sana cinsiyetim hakkında ipucu vermiştir diye düşünüyorum.

Cemre : şey doğru BEYEFENDİ dedi ama işte adam mısın bilemiyorum

...

Cemre : ya bi şey sorcam ciddi dürüst ol sen ne yapmaktan hoşlanıyosun mesela en sevdiğin kitap ne ya da film??? spor yapıyor musun? kaslı mısın? ...........(zenginmisin dolandırıcılarda iyi para var derler)

Katil : Benim paramla ne yapacaksın tam olarak?

Cemre : kaç paran var ona göre cevap yazcam

(görüldü)

Cemre : YA HEM DOMUŞUK HEM DE FAKİR MİSİN YAZIKLAR OLSUN SANA DEDEEEEE

Katil : Çok rahatsız edicisin lütfen devam etme.

Cemre : ya yeme beni şimdi benim gibi bıcır manita çıktı karşına içten içe seviniyorsun dimi engellemedin bile beni 🌷😋

Katil : Altı günün var, iyi değerlendir zamanını.

Sunucudan atıldınız.

Cemre : harbi kaç paran var kolyemi aldığına göre zengosun

Sunucudan atıldınız, mesajınız iletilmedi.

Cemre : LAN ENGELLEDİN Mİ AMK KEŞKE AKIL VERMESEYDİM YA

Sunucudan atıldınız, mesajınız iletilmedi.

Ekranı kapattıktan sonra sigaramı dikildiğim kahve dükkanı kapısından dışarı attım ve ayağımla ezmeye başladım. Gözlerim simitçi amcaya kaydı. Ondan simit alan kimse yoktu. Yanına ilerlemeye başladım, "Günaydın amca, bir tane alabilir miyim?"

"Tabii kızım," dedi ve bir simidi kağıda sarmaya başladı. Merakla etrafa bakıyordum. İzleyen birileri göremediğim sırada simidi bana uzattı. Cüzdanımdan yedi bozuk para çıkarttığımda bir lirasını bana geri uzattı, "Sana altı lira."

Boğazımı temizledim ve simidi elinden aldım, "Amca sana bunu söylemeni kim söyledi? Yani tüm bunları?"

Taburesine oturdu ve sigara yaktı. Sarı filtre dudaklarının arasındayken oyuk oyuk kaz ayakları daha da kısık bir şekilde yere doğru baktı, "Cehennemin katlarını biliyor musun sen evladım?"

Simidi kopartıp bir parçasını ağzıma götürürken gözlerimi amcaya diktim, "Yedi olması lazım," dedim boğuk sesimle.

"Heh," dedi ve başını onaylar anlamda salladı yere doğru bakarken. Sigarasını dudaklarının arasından çekti ve parmaklarının arasına alıp yeri işaret etti, "İşte onun en dibinde, en zift karanlıkta biri yaşar."

"Kim?" dedim merakla, "Şeytan mı?"

"Bana tüm bunları yapmamı söyleyen o iblis," dedi ve geriye yaslandı. Gözlerini kıstı ve sigarasından derin bir nefes çekti, "Kendini Allah bilmiş kim varsa, hepsinin yeri orasıdır."

Ne diyeceğimi bilemedim. Hızla arkamı döndüm ve kahve dükkanına girdim. Emre yerleri paspaslarken çantamı arkaya doğru fırlattım ve fırından taze pişmiş kekleri çıkartıp raflara dizmeye başladım, "Günaydın Emre. Yaptılar mı makineyi?"

"Yaptılar," dedi ve göz ucuyla bana baktı, "Bugün neşen yok gibi," diye mırıldandı viledayı içeri doğru götürürken, "Baban çıktı mı yoksa?"

"Daha değil," dedim dikkatle kekleri sıralayıp doğrulurken. Derin bir nefes verip ona döndüm, "Çıksa muhtemelen işe gelemezdim. Ölmüş olurdum."

"Abartma sen de," dedi ve kahve makinesini çalıştırıp sinirle etrafa bakındı, "Laktozsuz süt bitmiş, ben bir koli alıp geliyorum karşıdaki marketten."

"Tamam," dedim üzerime önlüğü geçirirken. Emre çıktığında şapkamı da takıp kasanın orada telefonumda dolanmaya başladım. Kapı açıldığında telefonuma bakarken sırıtıyordum, "Ne oldu market açılmamış mı daha?"

Cevap gelmeyince başımı telefondan kaldırıp gelen kişiye çevirim. Kocaman sarıya yakın gözlerini gördüğümde korkuyla gözlerim açıldı. Cüssesi gölgelere diz çöktürür, ifadesi karanlığa çığlık attırırdı.

"Merhabalar," dedi gülümseyerek, "Erken mi geldim, daha açmadınız mı?"

"Yok açtık," dedim korkuyla. Boğazımı temizledim ve hızla ellerimi tezgaha koyarak kocaman bir sahte gülümseme taktım ifademe, "Buyrun, ne istersiniz?"

"Ne önerirsin?" dedi merakla arkadaki panodan kahvelere bakarken, "Ben pek anlamam kahve işlerinden."

"Yani...," dedim bir elimi kaldırıp arkaya başımı döndürürken, "...tatlı mı içersiniz, acı mı? Sütlü mü, yoksa sade mi?"

"Bilmem," dediğinde adama döndüm tekrar. Gözlerimin inine doğru akıtıyordu sanki günahları, "Sen hep ne içersin?"

"Ben genelde latte içiyorum," dedim sarı gözlerine bakmamaya özen göstererek, "Size de yapabilirim isterseniz."

"Pekala," dedi ve ellerini tezgaha bıraktı. Parmaklarını ritim tutarak beklemeye başladı.

"Burada mı içeceksiniz?"

"Hayır."

Bir plastik bardak alıp kalemi avuçladım, "İsminiz neydi?" dedim bardağa bakarak.

"Neden?"

Başım şaşkınlıkla adama kalktı, "Şey," dedim kahve bardağını tutarak, "Karışıklık olmasın diye kim ne aldıysa isim olarak yazıyoruz."

Gülümserken etrafa baktı, "Benden başkası yok. Pek karışıklık olacağını sanmıyorum."

"Doğru," dedim gülümseyerek. Kahve makinesinin yanına ilerledim ve kahve yapmaya başladım. Adama baktım, beni izliyordu. Gözlerimi hızla önüme döndürüp hızlı bir nefes verdim, "Kurma kafanda Cemre, bu katil olamaz."

"Bir şey mi dedin?" diye sorduğunda adama dönüp başımı olumsuz anlamda salladım. Sarılarından çıkamıyordu günah selindeki korkularım.

Kahvesini önüne bıraktığımda kaşları hafif çatıldı. Yüzünde mutlu olmadığına dair ibareler vardı. Gerginlikle ellerimi önümde birleştirdim, "Beğenmediyseniz başka yapabilirim."

"Yok hayır," dedi ve kahveyi eline aldı, "Pek içmediğim için inceledim sadece. Neyse ödeyeyim ben."

"Tamam." dedim ve hızla ödeme işlemini aldım.

Kartıyla ödeme yaptı ve kahvesine bakarken gözlerini yavaşça bana çıkarttı, "Teşekkürler Cemre."

Gözlerim kocaman açılırken sertçe yutkundum, "Nereden bildiniz adımı?"

Gülümsedi ve çıkışa ilerlemeye başladı, "Önlüğünde yazıyor."

O çıkarken Emre elindeki koli ile içeri geçti. Adam ona kapıyı tuttuğunda Emre başıyla selam verip terler içinde bana doğru ilerlemeye başladı. Süt kolisini tezgahın üzerine bırakıp söylenerek bir bir dolaba yerleştirdiği sırada ben korkudan ne yapacağımı bilemez bir şekilde hızla telefonumu elime aldım.

Cemre : sen miydin?

Sunucudan atıldınız, mesajınız iletilmedi.

Katil beni engellediği için yazdığım hiçbir mesaj gitmiyordu.

"Emre, telefonunu versene bir," dedim merakla. Emre alnından terler akarken bana döndü.

"Ne yapacaksın telefonumu?" dedi doğrulurken. Ellerini çırptı ve kendine kahve yapmaya başladı, "Bak sakın eski sevgiline falan yazmaya kalkma, cidden seni tokatlarım."

"Ver işte bir yere girmem lazım," dedim elimi ona uzatıp. Dark Web'e girip katile yeni bir kimlikle ulaşmaya çalışacaktım.

"Vermem," dedi kahvesini yapıp boş masalardan birine geçerken, "Kesin eskine yazacaksın. Asla vermem. Çocuk seni engelledi, unut artık onu."

"Ya of!" dedim ne yapacağımı bilemez bir şekilde. Kendime sıcak bir melisa çayı alıp kapının önüne çıktım ve amcadan aldığım simidi yerken etrafa bakınmaya başladım. Az önceki adamın sarıya yakın ela gözleri aklımdan çıkmıyordu. Dayanamayarak simitçi amcanın yanına gittim.

"Amca o şeytan dediğin kişinin numarası var mı sende?" diye sordum korkuyla, "Benim ona ulaşmam gerekiyor."

Amca gülümsedi ve bana tokalaşır gibi elini uzattı. İsteğim onu şaşırtmamıştı, aksine beni bekliyor gibiydi. Şaşkınlıkla elini sıktığımda avcumun içine bir not bıraktı. Geri çekildiğinde Emre'nin sesi ile ona doğru başımı çevirdim, "Cemre! Müşteriler geldi, ne yapıyorsun ya!"

Koşarak dükkana girdim. Notu okumadan çantama attım ve hızla müşterilerle ilgilenmeye başladım. Mesai çıkışına kadar ne katil bana ulaştı ne ben ona ulaşabildim. Belki de daha normal birini beni öldürmesi için seçmeliydim, ölene kadarki sürede aklımın yiteceğini hiç hesap etmemiştim.

Akşam iş çıkışı önlüğümü asıp çantamı avuçladım ve Emre'yle vedalaşıp dükkandan çıktım. Sahilde ilerlerken bir banka oturup derin bir nefes aldım. Ardından notu elime aldım.

Yedi adet nota varken altı adet teli olan bir gitarın döktüğü sesleri düşünüyorum. Yedinci notaya haksızlık mı ediliyor yoksa ayrıcalıklı mı, bilemiyorum. Sen bu konu hakkında ne düşünüyorsun Cemre? Altı günün var, sorunun cevabını altı gitar notasında bulmanı ümit ediyorum.

Sevgilerimle.

Yerimden kalktım. Kağıdı avuç içimde sıkıca tutarken deniz kokusunu ciğerlerime doldurup yavaşça yürümeye başladım. Gideceğim yeri biliyor gibiydim, ileride canlı müzik yapan dükkana doğru adımladım. Dükkanın adı Altı Nota'ydı. Gitardan bahsetmişti, orada bugün hep canlı müzik olurdu. Üzerimde sabahki kıyafetlerim vardı, saçlarım arkadan örgülü, oldukça haspam bir görüntü içerisindeydim.

Bara girdim ve hızla bar dibindeki taburelerden birine oturdum. İçerisi tıklım tıklımdı, canlı müzik çalan grup herkesi eğlendiriyordu. Yanımdaki bar taburesinde oturan adam başını bana döndürdü, "Selamlar. Tek misin?"

"Birini bekliyorum," dedim ve önüme döndüm. Dudağımı gerginlikle kemirirken garson önüme bir kokteyl bıraktı.

"İlk buluşma mı?" diye sordu barmen. Bardağı tezgahın karşısından önüme doğru iterken, "Biraz heyecanlı gibisiniz. Bırakın karşınıza gelecek adam heyecanlansın. Buyurun beyefendiyi beklerken müessese hediyemiz."

Şaşkınlıkla alkolü elime aldım ve samimiyetsiz bir şekilde gülümsedim, "Teşekkür ederim."

"Yaşın tutuyor mu senin buraya?" sorusu ile başım tekrar yanımda oturan adama çevrildi, "Küçük duruyorsun."

"Tutuyor abicim merak etme," dedim ve derin bir nefes verdim. Önüme döndüğümde gülmesi ile tekrar adama döndüm.

"Abi demeseydik," dedi elindeki içkiyi içerken, "Biraz ayıp oldu."

"Birini bekliyorum dedim ya," dedim adama bön bön bakarak, "Neden sohbet etmeye çalışıyorsunuz?" Hızla gözlerimi kısıp adamın yan profilini incelemeye aldım, "Sen misin yoksa?"

"Ne ben miyim?" dedi şaşkınlıkla bana dönerken. Sinekkaydı tıraşı vardı. Üzerine beyaz bir gömlek, altına siyah bir kumaş pantolon giymişti. Saçları gibi koyu kahve gözleri birkaç saniye üzerimde dolandı, "Kiminle buluşacağını bilmiyor musun sen?"

Kokteyli elime aldım ve bir yan tabureye oturdum. O adamla arama bir tabure boşluk bıraktım. Delirmek üzereydim. Yine gelmemişti, geldiyse de uzaktan benimle dalga geçip gitmişti. Aramızdaki boş tabureye doğru bakıp gülen adam az önce oturduğum tabureye geçti ve bana döndü, "Bence sen ekildin. İstersen biraz sohbet edelim."

Gözlerim barmene kaydığında diğer müşterilerle ilgileniyordu. Tabureyi arkaya doğru döndürdüm, çevreye bakındım. Herkesin bir çifti, ya da toplu bir arkadaş grubu vardı. Diğer yanımdaki tabureye biri oturduğunda heyecanla adamın koluna girdim ve başımı sapık adama doğru döndürdüm, "Geldi benimki. İyi akşamlar size beyefendi."

Koluna girdiğim adam şaşkınlıkla bana döndüğünde ona kocaman gülümsedim ve kaş göz yaptım. Gözleri diğer yanımdaki adama gitti ve geriye doğru gerindi, "Sorun nedir, birader?"

"Genelde bana böyle derler," dedi sapık adam ve kocaman gülümsedi, "Sorun benim. Sen sorun sever misin?"

"Bayılırım," dedi koluna girdiğim adam. Çok ağır, çok yavaş konuşmuştu, "Madem sorun sensin, çözeyim seni ben."

"Yok!" diyerek daldım araya. Kaşlarımı çatarak sapık adama döndüm, "Bizi rahat bırakır mısınız?"

"Öyle olsun," dedi ve gülerek tabureden kalktı. Hararetten yanan bedeni yan profilimi yakıyordu. Masaya kağıt para bırakıp mekandan çıktı. Elimi adamın kolundan çektim ve alkol bardağımı tuttum.

"Teşekkür ederim," dedim alkolüme bakarken. Adam cevap vermeden kendine içki sipariş ettiğinde telefonumu elime aldım. Katil hala ortalıklarda yoktu. Beni buraya yollamasının bir sebebi vardı, ancak bir türlü bulamıyordum. Alkolümü içerken bir yandan çalan şarkıları mırıldanıyordum.

"Ya kusura bakmayın," dedim tekrardan pipetimi avuçlarken, "Umarım kolunuza girmemden rahatsız olmadınız."

"Olmadım," dediğinde başım yan profiline çevrildi. Kirli sakallarını incelerken başı bara eğik, yukarıdan kavradığı viski bardağına bakıyordu, "Keşke kadınlar erkeklerden korunmak için başka erkekleri bahane etmek zorunda kalmasalar."

"Keşke," dedim alt dudağımı büzüp gözlerimi onun yan profiline daldırırken, "Kadın olmak yeterince zor değilmiş gibi bir de bu manyaklarla uğraşıyoruz."

Viskisini başına dikerken gözüm oynayan adem elmasına kaydı. Boş bardağı tezgaha bırakırken silik bir şekilde gülümsedi, "Bol şans."

"Teşekkür ederim," dedim ve kıkırdadım, "Bu ara çok ihtiyacım oluyor zaten."

"Hepimizin oluyor," dedi başını onaylar anlamda sallarken, "Herkes çok zor dönemlerden geçiyor. Memlekette mutlu insan kalmadı ki."

"Değil mi?" dedim merakla, "Ben mesela okumak istiyorum ama bir kahve dükkanında kahve yaparak ev kiramı ödemeye çalışıyorum." Derin bir nefes verip gözlerimi merakla adamın yan profilinde gezindirdim. Siyah takım elbisesine birkaç saniye göz gezdirip kaşlarımı çattım, "Siz de mi fakirsiniz? Fakir durmuyorsunuz."

Gülmeye başladı. Güldükçe kirli sakalları daha da gerim gerim oldu. Başı bana döndüğünde neşeli ifadesi bana sıcacık hissettirmişti, "Zenginliği para olarak görüyorsan fakir değilim, para dışındaki her şeyde sefil haldeydim."

"Neden?" dedim şaşkınlıkla gözlerimi açarak, "Sağlık problemleriniz mi var?"

"Gibi gibi," dedi gülümseyerek önüne dönerken. Boş viski bardağını karşıya doğru ittiğinde barmen yenisini doldurdu. Bardağı üstten kavradı ve gözleri bardaktayken gülümsedi, "Neyse çok özelime girdik," dedi mahcup sesle.

Onu rahatsız etmemek adına önüme döndüm ve pipetimi parmaklarımın arasında döndürmeye başladım. Çalan şarkı ile heyecanla başımı gitar çalan oğlana çevirdim. Sevdiğim bir şarkıydı. Şarkıya eşlik etmek için mırıldanırken biten kokteylimin yerine yenisi gelmişti. Garsona döndüğümde "müessese" diye mırıldandı.

Ondan bir peçete istedim ve kaleme merakla bir şey yazmaya başladım. Yanımda oturan adam göz ucuyla bana bakarken dayanamayıp atladı, "Ne uzun bir şarkı ismiymiş o."

"Yok yok şarkı istemiyorum," dedim hızla kalemin kapağını kapatıp tabureden kalkarken, "Ona bir soru sordum."

Adam başıyla beni onaylayıp önüne dönerken gitar çalan oğlana ilerledim ve yazdığım notu ona uzattım. Şarkıyı söylerken kağıt peçeteyi önüne bırakmamı istermişçesine kaşlarıyla önündeki, üzerinde alkol ve küllük olan sehpayı işaret etti. Kağıdı bırakıp yerime yerleştim ve pipetimi dişleyerek yeni alkolümü içmeye başladım. Yanımdaki adam güldüğünde ona döndüm, "Neye güldünüz ki?"

"Ondan hoşlandıysan sevgilisi var diye biliyorum," dedi ve içkisini fondipledi.

"Hayır ben ona başka bir soru sordum," dedim hızla, "Benim birini sevecek vaktim kalmadı." Durup yavaşça iç çektim, "Sevilmek nasıl bir şey öğrenip ölmek isterdim ama."

İfadesi bir anda düzleşti ve başını tamamen bana çevirdi. Bar ışığı dışında loşa kaçan mekanda gözleri simsiyah duruyordu. Sanki gözbebekleri tüm yüzünü kaplıyormuş, hareleri ince bir şeritmiş gibi soluk bakıyordu... "Kanser misin?" diye sordu merakla, "Yaşın kaç?"

"Değilim," dedim gülümseyerek, "Ama insan öleceğini önceden hisseder ya, öyle benimkisi." İçeceğimden bir yudum alırken adam anlamlandıramayarak önüne döndü. Devam ettim, "Ben sadece ne zaman öleceğini bilen şanslı insanlardanım."

"Bu bir şans mı yoksa ceza mı?" dedi yavaşça, "Öleceğini bilmek akışı bozar. İnsan yapmayacaklarını yapar."

"Hep yapmak istediklerini yapar," dedim ve omuz silktim, "Ben akışı hızlandırıyorum sadece. Ertelediğim şeyleri altı gün içinde yapıyorum."

"Mesela?" dedi bardağına bakarken.

"Mesela gülümsüyorum," dedim sırıtırken, "Mutlu olacağım şeyler bulmaya çalışıyorum. Ölünce bir daha duyamayacağım için müzikler dinliyor, yolda koşuşturarak danslar ediyorum."

"Yani normalde yapman gereken şeyler," dedi alaya alıp silik bir şekilde gülümserken, "Ne kadar da soğutmuşlar seni yaşam denen külfetten."

"Öyle," dedim kıkırdayarak, "Olsun ama."

Şarkı bittiğinde alkış tutarak gitar çalan gruba döndüm. Şarkıcı oğlan teşekkür ederken eğildi ve ona yazdığım notu okudu. İfadesizce notu katlayıp cebine attı ve grup arkadaşlarına dönüp birkaç şey mırıldandı.

"Sıradaki şarkımız bu güzel geceyi anlamlandıran güzel bir yağmur damlası gibi," dedi ve kocaman gülümsedi, "Bazen dünyaya fazlalık geldiğimizi düşünürüz. Oysa dünya bizim için dönmez mi?"

Kaşlarımı çatarak anlamsızca şarkıcı oğlana baktığım sırada gözlerimiz birleşti, "Cemre bir ateştir, toprağı cayır cayır yakmak anlamına gelir." dedi gitarını yavaşça tıngırdatırken, "Aramızda Cemre var mı?"

Gözlerim kocaman açılırken şaşkınlıkla elimi kaldırdım. Kaşları ile beni gösterdiğinde birkaç masa başlarını bana çevirdiler, "Cemre düştüğünde bahar gelir, müjdeler artar derler hep. Bu şarkıyı sana müjdeleyelim. İyi dinlemeler, Cemre."

Sabah yolda dinlediğim, katile de dinletmek istediğim şarkıyı çalmaya başladı. Ben o şarkının adını katile söylememiştim, katil de o şarkının adını bana sormamıştı. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde önüme döndüm, "Ben cevabımı yine alamadım."

"Ne sormuştun?" sesi ile başım hızla yanımda oturan siyah gözlere kaydı.

"Ben ona yedinci notanın gitarda bir fazlalık mı yoksa ayrıcalık mı olduğunu sordum," dedim gözlerim kocaman açılırken, "Nasıl bildi bu şarkıyı, nasıl?" diyerek gözlerimi kıstım ve tezgaha bakarken parmaklarımı ritim tutmaya başladım, "Ne dedi cevapta, anlamadım."

"Hım," dediğinde başım yanımdaki adama çevrildi, "Konuşmasına bakılırsa ayrıcalıklı olduğunu söyledi."

"İyi de neden?" dedim merakla adama bakarken, "Neden ben ayrıcalıklıyım?"

"Bilmem," dedi şaşkınlıkla gülümserken, "Şarkıcı ile tam olarak aranızdaki husumeti bilemiyorum."

"Neden?" dedim hızla başımı öne eğerek, "Kendim için onu tuttum diye mi?" diye mırıldandım, "Ona inanmadığım, ondan korkmadığım için mi? Neden?"

Telefonum titredi. Hızla çantamdan çıkartırken ellerim titriyordu.

Katil : Merhaba Cemre. Şarkıyı beğendin mi?

Korkuyla ekranımı kıstım ve yanımdaki adam görmesin diye biraz sola doğru tabureyi döndürdüm.

Cemre : neden yedinci nota ayrıcalıklı?

Katil : Çünkü o altıncı kata gelip hala ateşte kavrulmadı.

Cemre : neden kavrulmadı?

Katil : Ateşin kendisi o çünkü, Cemre.

Cemre : ne olacak şimdi? benimle bağ kurmaktan vazmı geçiyorsun?

Katil : Ben seninle öyle bir bağ kurucam ki kendi ateşinde yanan tek yangın olacaksın.

Cemre : neden?

Katil : Çünkü şeytan ateşin efendisidir.

Cemre : sabah gelen o sarı gözlü adam sendin değil mi?

Katil : Yarından itibaren beş günün var, içebildiğin kadar su iç çünkü seni kendi yangınında küle döndürmek için salya akıtıyorum.

Cemre : BENİ KORKUTAMAZSIN SEN BENİMLE DALGA GEÇEN BİR ZA-VAL-LI-SIN

Katil : Hep öyle derler zaten.

Cemre : bu şarkıyı sabah sana önerecektim nerden bildin bunu dinlediğimi?

Katil : İyi dinlemeler.

Katil sunucudan ayrıldı.

Ellerim titriyordu. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde telefonu masaya bıraktım ve yanımdaki adama döndüm. Çaresizdim. Ben ölmek istiyordum, ama öldürülmek konusunda kafam bir irap kekelemesindeki çalkantı gibi titriyordu. Yavaşça adama seslendim, "Bana bugün yeterince yardımcı oldunuz. Ancak sizden bir şey daha isteyebilir miyim?"

"Buyur," dedi bana dönerek, "Sorun nedir?"

"Ben, beni öldürmesi için birini tuttum, şimdi de vazgeçtim. Kendisi vazgeçsem de beni öldüreceğini söylüyor. Bana biraz akıl verebilir misiniz?"

 

 

Loading...
0%