Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. BÖLÜM : GÖZLER

@yagmurluhikayeler

3. Kat : Sakar

Cehennemin bu katında ölümün kokusu hissedilir.

"Yahudiler için kararlaştırılmış ebedi duraktır."

-marifetname.

Katil loş sokak lambasının altında, elindeki silahı sıkıca kavrıyordu. Büyük siyah botlarının tabanı çamurla pisleşmiş, üzerindeki uzun siyah pardesü damlalarla ıslanıyordu. Saç uçlarından damlalar akarken parmaklarını namlunun ucunda hafif kıpırdattı.

"Neden!" diye bağırdı kadın korkuyla. Gözlerinde hayal kırıklığı, içindeyse kollarına sıkıca sardığı çocuğu korumak için bitmek bilmeyen bir içgüdü vardı, "Beni kandırdın! Ben sana güvenmiştim!"

Katil varla yok arası gülümsedi. Bunu hep yapardı. İnsanların yüzündeki bu hayal kırıklığını okumak için onlarla rastgele şekillerde bağ kurardı. Kadın başkasından peydahladığı çocuğun intikamını alan kocasının esiri olmuştu. Kocası katile tomarla para ödemiş, kadını öldürmesi için ona yalvarmıştı. Katil de bu kadına hasta çocuğuna tedavi bulabileceğine dair yeminler eden bir doktor rolündeydi son yedi gündür.

Katil cümlesini kurdu.

"Ben sadece işimi yapıyorum."

Bir silah patladı.

Kadın alnından vuruldu.

Çamurlara doğru sırt üstü düştü,

kucağındaki çocuk ağlamaya başladı,

katil karanlığa doğru ağır adımlarla yürümeye başladı. Duraksadı. Geri döndü, kadının bir fotoğrafını çekti, müşterisine gönderdi ve gözden kayboldu. Onu dar sokağın başında bekleyen arabanın arka koltuğuna bindi ve geriye yaslanıp silahının kilidini kapattı.

Araba hızla yola çıktı. İnsanların arasına karıştı.

"Naptın abi? Halloldu mu iş?" diye sordu şoför kısmında oturan adam. Katil eldivenlerini çıkartırken başını camdan dışarı çevirdi ve karanlığı aydınlatan İzmir evlerini izlemeye daldı.

"Benim halledemediğim bir iş oldu mu birader?" diye sordu gözleri evlerde dolanırken. Bu doğruydu, onun halledemediği bir iş olmamıştı.

Katil tüm laneti üzerinde dolanan şeytanın oğluydu. Katilin gözleri şeytanınkiler gibiydi. Peki ya şeytanın gözleri ne renkti?

_____

🌑

Ölüme son 5

----------------------

Sunucuya giriş yaptınız.

Cemre : günaydın domuşukcum 🔆 bu sabah kahvemi içerken seni düşündüm 😌 tabii senin kahvesiz sabahını yani

Telefon kameranız aktifleştirildi.

Cemre : bak bak götümü de açayım ona da bak

Katil sohbete katıldı.

...

Katil : Merhaba Cemre.

Cemre : slmmmm nbr

Katil : Yine sen

Cemre : ayy evet yine ben

Cemre : müzik dinlerken seninle sohbet çok akıyor valla 🙈

Cemre : dur dede sen müzik dinlemiyon ya açıklayayım insanlar yüzyıllardır şarkı söyler ve besteler yapar buna da müzik deniyor

Cemre : neyse dün akşam engelim kalktığına göre bi hayırlı olsun kahveni alırım aşko bana latte ısmarlasana

Cemre : aloooooooo

Cemre : kimle konusuyosun sen?

Cemre : tmm defol

Cemre : bak bana hemen cevap ver elim ayağım titriyor

Katil : Anlayamadım seni.

Cemre : neden yazmıyon bana

Katil : İşim var.

Cemre : sen bana açıklama mı yaptın?!?!?!?!? (zenginmisin harbi cevapla)

(görüldü)

Cemre : günün nasıl geçiyor? bi çılgınlık yapıp kahveciye gelsene.

Katil : Günüm planladığım gibi gidiyor değişiklik yapmayı düşünmüyorum.

Cemre : offf disiplinli erkek çok severim 😆 biliyor musun domuşukcumm ama değişikliklere de açık olmalısın yeni şeyler bir anda girebilir hayatına şey gibi BEN

Katil : Yenilik esneklik demektir bu da verimliliği düşürür. Gerekli değilse denemeye de ihtiyaç yoktur.

Cemre : sen benim pes etçeğimi falan sanıyosan yanılıyosun seni delirtene kadar yazmaya devam edicem sen böyle yazdıkça deliriyorum sanıyorsan evet doğru kuduruyorum senin bu APTAL cevaplara ama olsun sen kudurana kadar devam VE KENDİME BİR BEYSBOL SOPASI ALDIM. ŞİMDİ GELMENİ BEKLİYORUM KAHVECİYE HADİ BAKALIM KİM KİMİ YERSE

(görüldü)

Cemre : ee şuan napiyon

Katil : Çalışıyorum.

Cemre : ne iş yapiyon

Katil : Dolandırıcıyım.

Cemre : LAN

Cemre : BEKLEMİYODUM BU CEVABI

Cemre : GEBERDİM AMK PUAHAHAHH

Katil : Daha değil o işi ben halledicem.

Cemre : senin ben ta a......

Cemre : neyse günün ilk şakasını da yaptığına göre mutlu bir şekilde işe dönebilirim domuşukçum

Katil : Kolay gelsin.

Cemre : AŞIK OLDUN BANA İTİRAF ET ARTIK

Katil : Simit almayı unutma.

Cemre : sen gel bizim kahve dükkanına gelirken al bana da bi tane ?????

Katil : Benden korkmuyor musun cidden yoksa korkunu örtmek için mi böyle şeyler yazıyorsun?

Cemre : senden korkan senin gibi olsun dedeee🤣

(görüldü)

Sabah martılar bağırışırken deniz havasını içime dolduruyordum. Simitçi amcanın yanına ilerledim ve derin bir nefes aldım, "Bir tane alabilir miyim?"

"Vereyim kızım," dedi ve bir kağıda simit sarıp uzattı. Simidi alıp çantama koyarken cüzdanımdan bozuk para çıkartıyordum. Durup bir an adama baktım. Bugün beş lira olmalıydı. Ona kağıt beş lira uzattığımda bana bozuk dört lira verdi. Gözlerim korkudan açılırken telaşla telefonumu elime aldım.

"Amca simit beş lira değil mi?" dedim titreyen sesimle. Simidin bir lira olması bir günüm kaldığı anlamına geliyordu. Bir yandan katile mesaj atarken diğer yandan başımı kaldırıp amcaya baktım, "Amca konuşsana?"

"Bugün bir lira," dedi ve bozukları elinde sallandırdı ondan almam için. Korkuyla simidi geri bıraktım. Başımı olumsuz anlamda sallarken dükkana giriyordum.

Cemre : NE DEMEK BİR LİRA SON GÜNÜM MÜ BUGÜN ANLAMADIM

Katil : Korktun mu

Cemre : şaşırdım sadece

Katil : Korku da gerçeklerle yüzleşmek kadar önemli bir algıdır. Korktuğunu söyleyebilirsin.

Cemre : korkmadım dediğim gibi beş günüm daha olması lazım

Katil : Öne çekme şansımız olup olmadığını sormuştun.

Cemre : sen de yok demiştin? (aldatmam demiştin)

Katil : Bir boşluk yakaladım seni öne çektim. Bu gece gelirim.

Cemre : GELME

Katil : Neden

Cemre : istemiyorum ben beş güne hazırladım kendimi gelme sakın istemiyorum karakolda sabahlarım bu gece

Katil : Korktun mu Cemre

Cemre : korkmadım sadece ölmeye hazır değilim daha

Katil : Korkmaya bile hazır değilsin gördüğüm üzere.

Cemre : KORKMUYORUM AMK KORK MU YO RUM

Katil : Korkunun seninle ne yapacağını çok merak ediyorum.

Cemre : asıl sen ne yapacaksın benimle?

Katil : Benim planlarım zaten ortada.

Cemre : ne diyorsun yine anlamıyorum

Katil : Korkularını maskeleme.

Cemre : korkmuyorum

Katil : Eğer korktuğunu itiraf edersen beş gün sonraya itebilirim sıranı.

Cemre : tamam korkuyorum.

Katil : Aferin.

Cemre : anlamadım kar tanem

Katil : Böyle böyle yola geleceksin.

Cemre : zaten hala beş günüm vardı dimi

Katil : Evet.

Cemre : sırf piçliğine bir lira dedirttin simitçi herife sana korktuğumu söyleyim diye demi

Katil : Evet.

Cemre : senin ben ta amına koyayım (katilin suratına tükürür)

Katil : Benimle dalga geçer şekilde konuşmak seni gerçeklerden alıkoymayacak. Şimdiden bununla yüzleşmen ikimiz için de daha az yorucu olur. Kolay gelsin.

Katil sohbetten ayrıldı.

Sinirden delirecek gibiyken çantamı arkaya doğru fırlattım ve avuç içlerimi sıkarak sessizce bağırdım. Benimle sürekli alay ediyordu. Ölüm tehditleri pek şaşırılacak bir bahis değildi, ancak gitgide bu işten sıyrılmak istemenin nefreti ile yanıp tutuşmaya başlamıştım. Akşam barda tanıştığım adam ona bahsettiğimde yalnızca gülüp geçtiği için öylece kendi kendime çözümler bulmaya çalışıyordum. Aklıma bir şey gelmiyordu, katil benden daha zekiydi, ya da akıl oyunlarında daha tecrübeli.

Her konuşma sonunda eski mesajları sistemden sildiği için dönüp mesajlara bakamamanın çaresizliği ile bundan sonra konuşmaları deftere yazmaya karar vermiştim. Ekran görüntüsü almaya çalıştığımda sistem bunu engelliyordu.

Kapı açıldığında defterime bir bir aklımda kalan konuşmaları yazıyordum, "Emre neden geciktin bugün?" dedim kağıda bakarken, "Kahve makinesini çalıştırdım ben. Rica ederim."

"Teşekkür ederim," sesi ile kalemim asılı kaldı. Başım hızla kalktı, dünkü sarı gözleri gördüm. Alayla karışık sırıtıyordu. İfadesindeki yangın bedeni çürütür, cehennemin dibinde yeniden dirilte dirilte morlara bürürdü.

Kalemi bırakıp doğruldum ve ellerimi tezgaha koyup derin bir nefes verdim, "Ne istersiniz?"

"Ne önerirsin?" dedi gülümserken. Bu adamı öldürmek istiyordum. Ona hiçbir şey söyleyememek ya da yapamamak küplere binmeme neden oluyordu. Bugün geri sayımın beşinci günüydü. Eğer ona açıkça katil olduğunu düşündüğümü söyleyemiyorsam ona bunu dolaylı yollarla ima edebilirdim.

"Beş numara verelim size bugün," dedim gözlerim alev alırken, "Beş numara çok güzel."

"Öyle mi?" dedi ela gözlerindeki çamurlar ruhu lekeler gibi bakarken. Başıyla onayladı beni ve elini tezgaha koyup ritim tutmaya başladı, "Ben bir numaradaki kahveyi merak etmiştim aslında."

"Yok ondan kalmadı," dedim bedenim yanarken. Benimle üstü kapalı alay etmesine katlanamıyordum. Hızla bir plastik bardak alıp kalemi avuçladım, "İsminizi söylemeniz lazım. Başka türlü kahveyi veremeyeceğim size."

"Neden?" dediğinde sinirle kaşlarımı çattım.

"Beyefendi bu bir kural, isim söylemeniz lazım plastik bardak için." dedim bir çırpıda. Gözleri tezgahta dolandı ve silik bir şekilde gülümsedi.

"Dün yok muydu bu kural? Neyse, fincanda alacaktım zaten," dedi ve masalardan birine oturdu. Kocaman bedeni siyahlar içindeyken gözleri uzaktan vampirlerin kana aç bir şekilde avlarını izlemesi gibi hissettirmişti, "Fincana da isim yazmazsın diye düşünüyorum."

İç çektim. Plastik bardağı yerine koyup bir fincan aldım. Kahveyi yaparken gözlerim onda asılı kaldı. Geriye yaslanmış, telefonuna bakıyordu. Kahveyi beklerken hızla telefonumu elime aldım.

Cemre : kendini çok zeki sanıyorsun dimi

Gözlerim telefonumdan kalkıp adamın sarı harelerine kaydı. Ona baktığımda aynı şekilde telefonuyla ilgilenmeye devam ediyordu. Mimiksizdi. Arkamı dönüp kahveyi tepsiye koyduğumda telefonum titredi. Hızla adama baktım. Telefonunu kapatmış, masaya bırakmıştı.

Katil : Senden zeki olduğumu biliyorum.

Mesajı okuduğumda tek gözüm seğirdi. Kahveyi adamın üzerine dökmemek için iç çatışma halinde yanına adımladım. Masaya fincanı bıraktım ve karşısındaki sandalyeye oturdum. Sarıları bana baktı.

"Konuş," dedim bir çırpıda, "Çok mu eğleniyorsun?"

"Anlayamadım," dedi ve fincanı eline aldı. Sarıları gözlerimdeyken yavaşça bir yudum içti, "Neden eğleneyim?"

"Sen olduğunu biliyorum," dedim gözlerim kısık bir şekilde ona bakarken. Birden masada öne doğru eğildim ve dişlerimin arasından konuştum, "Şu an buraya polisleri yığarsam sen o zaman yarağı yersin. Demiştin ya bana, yakalanırsam yarağı yerim diye. İşte sana onu öyle bir yediririm ki, benimle dalga geçmek neymiş görürsün."

Yavaşça bir yudum daha içip fincanı tabağın üzerine bıraktı ve dudaklarını yalayıp geriye yaslandı, "Beni biriyle karıştırdın sanırım."

"Yok," dedim başımı onaylar anlamda sallarken, "Ben seni çok iyi anladım. Bana o aptal mesajları atmaya devam edersen ye-"

Telefonum titredi. Adam elleri önünde bağlı bir şekilde geriye yaslanmış beni izlerken, ben hızla telefonumu açtım.

Katil : Salağın tekisin :)

Nutkum tutuldu. Başım karşımda oturan adama kalktı. Yavaşça gülümsedi. Gülümsemesi ile şaşkınlığım arttı. Ne yapacağımı bilemedim.

Katil için çalışan pekçe kişi vardı. Belki bana şu an mesaj atan katilin bir elemanıydı. Belki de karşıma oturttuğu katilin bir elemanıydı.

"Sen katil misin yoksa bir elemanı mı?" dedim gözüm seğirirken.

Telefonu kaldırıp histerik bir şekilde güldüm adama bakarken, "Bana şimdi mesaj atan katil mi, yoksa katil olan sen misin?"

"Katil mi?" dedi sakince. Önünden bağlı ellerini açtı ve hafif doğrulup dirseklerini masaya koydu. Büyük eli kahve bardağına gitti ve fincanına bakarken koyu sesini masaya doğru döktü, "Anladım sanırım."

Ona deli gibi baktığım sırada kumaş pantolonundan cüzdanını çıkarttı. Dikkatle onu izliyordum. Cüzdanından nakit para çıkartıp masada ortamıza bıraktı ve sarılarını gözlerimle buluşturdu, "Aynı rahatsızlık yakın bir dostumda da vardı. Şizofreni korkulacak bir hastalık değil, doğru tedavi ve ilaçlar ile halledebilirsin."

Ayaklanırken sırıttı, "Hoş, umarım halledebilirsin. Yakın dostum kafasındaki seslere dayanamayıp beynini patlatmıştı. Sonunuz benzemez umarım."

Sanırım katil haklıydı. Ben salağın tekiydim. Durduk yere paranoya yapıyordum. Belki de yapmıyordum, o yaptığımı hissetmemi istiyordu. Aklım gitmişti.

"Adın ne?" dedim burnumdan soluyarak, "Neden söylemiyorsun adını?"

Duraksadı ve yerine geri oturdu. Derin bir nefes verdi, "Poyraz."

Elimi uzatıp ona doğru gel anlamında parmaklarımı kırdım, "Ver kimliğini."

"Ne?" dedi kaşları hafif çatılarak.

"Ver kimliğini!" diye bağırdım, "Ver! Kontrol edeceğim, ver hemen!"

Şaşkınlıkla bakakaldığı sırada masada duran cüzdanına atıldım ve kimliğini bulup çıkarttım. Kimliğinde gördüm ilk onun ismini.

Poyraz Bayındır.

On dört harf, sonsuz girdap infilakı. Çalkantılı bedenimin ölüm habercisi, közlerin içindeki son ışık. Cüzdanını ve kimliğini ona uzattım. Hızla ayağa kalktım ve arkaya geçtim. Çantamı alıp hışımla dükkandan çıktım. Emre içeri girerken durup bana bağırdı. Cevap vermedim.

Ağlamaya başladım. Sinirlerim bozuk, içimde biriken közler üflene üflene can yakıcı bir vaziyette öylece sahile gittim. Ellerimi saçlarıma götürdüm ve yere bağdaş kurup saçlarımı sertçe kaşıdım. Eziliyordum, aklımla dalga geçiliyordu. Kim kimdi, bilemiyordum.

Elimi sertçe yere vurdum, "Allah kahretsin!" diye bağırdım. Ölmeyi hiç bu kadar çok istememiştim, ancak ölümüm bu pis dehanın elinden olsun da istemiyordum, "Seni kiralayan kafamı sikeyim!" diye çığlık attım. Öfke nöbeti geçiriyordum. Ruhum denize dökülüyor, kumların içine cesedi gömülüyordu.

Kimsem yoktu, Emre dışında. O da aylardır aynı dükkanda çalıştığım iş arkadaşımdı yalnızca. Lise bittiğinden beri arkadaş kavramından tamamen uzaklaşmıştım.

Bir süre denizi izledikten sonra yerimden kalkıp kahve dükkanına ilerledim. Emre'nin anlamsız bakışlarına aldırmadan müşterilerle ilgilenmeye başladım. Katile yazmamıştım. Sanırım bundan sonra ona yazmayacaktım.

İş çıkışı kendimi dünkü bara attım Boş bir tabureye oturup yerleştim. Katile yazıp yazmamak konusunda sürekli düşündüğüm sırada başım yanımda oturan adama çevrildi. Yan profilinin keskinliğinde kısacık takıldığımda ona baktığımı hissederek başını bana çevirdi.

"Merhabalar. Beni hatırladınız mı?" dedim heyecanla, "Hani biri beni öldürmek istiyor demiştim dün, siz de gülüp cevap bile vermemiştiniz. Cemre ben."

"Merhaba," dedi gülümseyerek, "Nasılsın Cemre?"

"Bunu o kadar uzun süredir kimse sormadı ki," dedim yanaklarımı şişirip ellerimi bar tezgahına doğru koyarken, "Anlatmaya başlasam çok uzun sürer."

Gülümsediğinde gülümsedim. Barmene işaret yaptığında önüme içki bardağı geldi. Bardağımda parmağımı gezindirirken gözlerim etrafta dolanıyordu, "Sizin isminiz ne?"

Elini bana uzattığında sıkıca büyük elini kavradım, "Tufan ben. Memnun oldum Cemre."

"Ben de!" dedim heyecanla. Ellerimiz ayrıldığında önüme döndüm ve içkimden yavaş bir yudum içtim, "Size bir şey sorabilir miyim?"

"Sor bakalım," dediğinde gözleri üzerimdeydi.

"Sizce şeytanın gözleri ne renktir Tufan Bey?" diye sordum merakla içkime bakarken.

"Hım," dediğinde başım ona çevrildi. Kaşları çatık bir şekilde bir süre tezgaha bakarak düşündü, "Kırmızı derler... ya da siyah. Bazıları sarı der," dedi ve güldü, "Bazıları gözleri yok der."

"Of!" dedim ve içkimden kocaman bir yudum aldım, "Bu adam benimle çok sert bir alay geçiyor. Sürekli aklımla oynuyor. Bugün biri geldi, Poyraz. Sanırım katil o, ama olmayabilir de... Çünkü katil bana mesaj attı. Ama Poyraz ondan şüphelenmemem için birine mesaj attırmış da olabilir..." Durup beni şaşkınlıkla dinleyen Tufan Bey'e bakıp hararetli ifademi yumuşattım, "Şey, beni anlıyor musunuz Tufan Bey?"

"Anlıyorum," dedi anlamsızca yüzümü incelerken, "Sanırım seni öldüreceğini inandırmış bir insan var karşında. Sana önerim onu engellemen ve bir daha asla konuşmaman."

"Ama meraktan ölürüm," diye bağırdım çaresizce, "Ya gerçekse?"

Alayla güldü. Haklıydı, biri bana bunu söylese ben de aynı şekilde gülerdim, "Bu devirde kim cebine parasını aldıktan sonra işini tam yapıyor da bir kiralık katil yapsın?" diye sordu küçümsemeyle karışık, "Kandırılıyorsun. Aklınla oynamasına izin verme. Engelle gitsin."

"Tamam," dedim ve sertçe yutkundum, "Poyraz da muhtemelen normal bir müşteri ve benim akıl noksanı olduğumu düşünüyor."

"Muhtemelen," dedi gülerek içkisini içerken, "Ne kadar değişik şeyler yapıyorsunuz, ben sizin jenerasyona pek anlam veremiyorum. Kendini öldürsün diye birine para yollamak da nedir?"

"Adam resmen beni hayata tutundurdu," dedim gülerken, "O kadar nefret ediyorum ki ondan, ölmemek için çırpınıyorum."

"Ne güzel işte bak," dedi keyifle içkisini öne doğru iterken, "Güzel bir şeye vesile olmuş dolandırıcı serseri."

"Değil mi ama?" dedim gülerek ve derin bir nefes verdim, "Teşekkür ederim sohbetiniz için."

"Rica ederim," dediği sırada barmen boş bardağına yeni içki döküyordu, "Cemre ölmek istiyorsan lütfen bir profesyonelden yardım al." Durup kaşlarını havalandırıp gülümsedi, "Profesyonel bir katilden değil, profesyonel bir psikologdan."

Güldüğüm sırada içim biraz da olsa rahatlamıştı. Tufan Bey haklıydı. Kendiyle bağ kurduğunda öldürmesi daha zevkli olduğunu söyleyerek beni korkutan aptal bir adamdı. Poyraz ise yalnızca çok yanlış bir zamanda sanki hayatıma girmiş, sarılarıyla paranoya yapmama neden olmuştu.

İçkilerimizi bitirdiğimizde Tufan Bey beni eve bıraktı. Arabasından inerken teşekkür ettim ve tekrar sohbet etmek için sözleştik. Bana numarasını vermesi içimi bir nebze olsun bu konularda konuşacak birini bulmanın rahatlığı ile doldurmuştu.

Eve girdim ve eşyalarımı yere fırlatıp hızlıca soğuk duşa atladım. Dünyadan kopup damlaların tenime hücum etmelerini dinledim. Aklımdaki karanlığı susturmaya güçleri yetmiyordu damlaların.

Duştan çıkıp havluyla saçlarımı kuruturken, odama doğru ilerledim. Yatağımın üzerinde, daha önce orada olmadığından emin olduğum bir portre vardı. Kalbim aniden hızla atmaya başladı. Ne olduğunu anlamadan portreyi elime aldım. Soğuk ve ağır çerçeve parmaklarıma dokunan tehlikenin hissiyle zonklamıştı. Portredeki resim kadar üzerine iliştirilmiş minik bir kağıda yazılan özenli yazıyı nefesimi tutarak okumaya başladım.

Beş somutlaştırılmadan olur mu hiç Cemre? Sana bir elin beş parmağının yapabileceği şeyleri göstermek istedim. Birincisi, sanat. Bu tabloyu bir müşterimin onu aldatan eşini öldürdüğüm evde görüp beğenmiştim. Senin için saklamışım meğer.

Notu okurken gözlerim kocaman açıldı. Katil gelmişti. Evime, yatak odama girmişti.

Ellerim titremeye başlarken bornozum üzerimde, ne olduğunu bilmeden koridora fırladım. Komşunun kapısını hızla çaldım. Kapıyı açmadığında panikle kendi dairemin yarı açık kapısına geri döndüm. Kapı aralığından başımı uzatıp hızla çantamı avuçladım. Nefes nefese, üzerimdeki bornozla apartmanın boşluğuna ilerleyip telefonumu elime aldım.

Cemre : parmak izinden kimliğin bulunur biliyorsun değil mi?

Katil sunucuya katıldı.

Katil : Merhaba Cemre. Eldiven kullanıyorum.

Cemre : apartmanın güvenlik kameraları var

Katil : Kablolarını kestim.

Cemre : evime ne hakla girersin? neredesin evimde misin?

Katil : Seni öldüreceğimi biliyorsun değil mi?

Cemre : hayır beni öldürmeyeceksin sen kafayı yemişsin amk delirmişsin sen nasıl benim evime girersin?

Katil : Canını almam için bana para ödedin. Evine girmem mi çok geldi sana? (mutsuz-kırgın)

Cemre : siktir git ahashsahsahsahhas

Katil : Parantez içine senin gibi saçma bir şey yazarak seni güldüreceğimi biliyordum.

Cemre : sinirden kahkaha attım sadece

Katil : Gördüm.

Cemre : nereden gördün? evimde misin?

Katil : Hayır. Telefon kameran hala açık.

Cemre : ben şimdi evime hırsız girdi diye polisi arıyorum sende haline yan bundan sonra

Katil : Hırsız evden bir şey çalar eve bir şey bırakmaz.

Cemre : adın poyraz mı?

Katil : Hayır.

Cemre : yalan söyleme adın poyraz mı? benim karşımda otururken bir başkasına kendi adına mesaj attırdın ama ben salak değilim

Katil : Sen tam bir salaksın.

Cemre : beni çok hafife alıyorsun

Katil : Aksini kanıtla bana.

Cemre : tamam bekle.

Telefonu kapatıp içeri girdim ve kapıyı defalarca altından üstünden kilitledim. Pencerelerimi hızla kapatıp telefonumun ön ve arka kamerasına siyah bant yapıştırdım. Kendimi bir an bile rahatlatamıyordum. Gözlerim mutfak tezgahının üzerindeki bir nota takıldı. Hızla notu elime aldım.

İkincisi Cemre, kavrama. Parmaklar bir şeyleri kavramakta oldukça yardımcı olurlar bize. Sen bu mutfakta en iyi neyi kavrayabilirsin?

Notun yanındaki büyük bıçağı gördüm. Kalbim duracak gibiydi. Şuurum gitgide bulanırken sinirle etrafta notlar aramaya başladım. Her köşeye, her çekmeceye bakıyordum. Dolabımın iç çamaşırı çekmecesinde bir not bulduğumda gözlerim fal taşı oldu.

Dördüncüsü, hissetme. Kumaşların yumuşaklığını hissettirdi mi parmakların sana?

Üçüncüyü arıyordum. Bir türlü bulamıyordum. Tuvaletten girip yatak odamdan elli kere çıkmıştım. Evin her yerinin altını üstüne getirmiştim. Üçüncü kağıdı açılır kapanır minik aynamın içinde buldum.

Üçüncüsü, iletme. Parmaklarınla bir şeyleri anlatmadan da iletebilirsin. Aynada gördüğün bu şaşkın ifadeni sağır birisine anlatmak içinse sanırım parmaklarına ihtiyacın yok.

Sinirden gözümden yaşlar akmaya başladı. Bu kadar ince hesaplanmış bir oyunla daha önce hiç karşılaşmamıştım. Babam bile bana bu kadar ağır bir psikolojik saldırıda bulunmamıştı. Salona ilerledim, büyük koltuğa çöktüm ve geriye yaslandım. Ağlarken elim koltuğun yanından sarktığında parmaklarım tahta bir şeye dokundu. Şaşkınlıkla beysbol sopasını çekip aldım. Evime bir beysbol sopası bırakmıştı. Sopaya yapıştırılmış minik bir kağıdı dikkatlice okudum.

Beş, savunma. Parmakların savunma yapmada senin işine pekçe yarayabilir Cemre. Beysbol sopası ile bana savaş açacağını söylemiştin, baktım ve evinde göremedim. Sana kendini savunman için bıraktım bunu, ancak ben senin yerinde olsam iki numaradaki bıçağı kendimi korumak için başucumda tutardım. Umarım bu oyun seni eğlendirmiştir. Yarın bir diğer oyunda görüşmek üzere.

Sevgilerimle.

Notları bir bir toplayıp masamın üzerine bıraktım. Yatağa uzanıp telefonumu elime aldım.

Cemre : sen tam bir alçaksın

Katil : Aklına seni hafife almamam için bir fikir mi geldi yoksa?

Cemre : seni hala ciddiye almıyorum farkında mısın

Katil : Korkudan ölüp biteceksin Cemre.

Cemre : assslaaa bakkk 🤭🤭🤭 istediğini sana vermicem katilişkooooo

Katil : Korkudan deli gibi çarpan o minik kalbini söküp avcumun içinde tuttuğum anı düşlüyorum. Biliyor musun resmen heyecandan titriyorum.

Cemre : bak bak dinle beni SAPIK sen şimdi don çekmeceme bile not bırakmışsın ya içimden dedim ki bu ruh hastası kesin donlarımdan da çalmıştır

Katil : Çalmadım.

Cemre : ama baktın dimi donlarıma? söyle bakalım senin geldiğin gece hangisini giyeyim😋

Katil : Kırmızı giy.

Cemre : wuhuuuuuu😅 kırmızı bana gerçekten de çok mu yakışır?

Katil : Kırmızı teninde mükemmel durur.

Cemre : ay ay ay öyle mi dersinnn

Katil : Öyle derim. Kırmızılar içinde uyuman benim görsel şölenim olur.

Cemre : ben kırmızılar içinde uyuyup sana o görsel şöleni tattırmayı düşünmüyorum.

Katil : Kırmızıları tenine ben sürerim. Ardından seni bizzat ben huzurlu bir uykunun kollarına bırakırım.

Cemre : neyse şimdi ben sana bi şey soracağım. ben birini öldürmen için sana bir daha para ödemek istiyorum. ama bu çok acil yani ben ölmeden görmem lazım. araya sıkıştırma şansın var mı?

Katil : Var.

Cemre : tamam öldür yarına o zaman.

Cemre : eğer biraz götün yiyorsa bana da kanıt olarak cesedin fotoğrafını yollayacaksın

Katil : Yarın imkansız.

Cemre : tamam fark etmez sıraya al

Katil : Önce para.

Cemre : tamam yarın atıcam

Katil : Yine annenin kolyesini satacaksan bu sefer geri almam senin için.

Cemre : işime karışma ben neyi nasıl yapacağımı çok iyi bilirim

Katil : Bana benzemeye başladın.

Cemre : merak etmiyor musun kimi öldürmeni istediğimi?

Katil : Biliyorum zaten.

Cemre : kim?

Katil : Poyraz.

Cemre : evet ahahha yani SENNNNNN

Cemre : öldür madem o katil değil ve madem sen bir dolandırıcı değilsin (NOLDU BUNU BEKLEMİYODUN BENDEN DİMİ ZEKAMA HAYRAN KALDIN BENCE)

Katil : Zavallı bir adamı öldürmek isteyecek kadar gözünün dönmesine hayran kaldım.

Cemre : beni manipüle edemezsin davamdan dönmüyorum. onu öldür.

Katil : Önce para.

Cemre : cesedin fotosu?

Katil : Aklımda daha güzel bir şey var.

Cemre : ne mesela birebir canlı mı görücem yani cesedi?

Katil : Çok eğlenceli olmaz mı?

Cemre : OLMAZ AMK DELİSİ OLMAZ

Katil : Pekala. Fotoğrafını yollarım.

Cemre : yarın borç harç para alır sana yollarım.

Katil : Bekliyorum.

Katil sunucudan ayrıldı.

 

 

Loading...
0%