Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5. BÖLÜM : MAYMUNLAR

@yagmurluhikayeler

 




5. Kat : Hutame

 

İnançsızların ortak noktası.

 

"Gayya kuyusu ondadır. Ye'cüc, Me'cüc ve kafirlerin yeridir."

 

-marifetname.

_____

🌑

 

Ölüme son 3

 

----------------------

Güneş doğdu. Bense ölmüş gibiydim. Morgun önündeki bankta oturmuş, bacaklarımı yukarı çekmiştim. Kollarım bacaklarıma bağlı, çenem dizimin üzerindeydi. Düşünüyordum. Sabah oldu, yine de hava morg kadar soğuktu. Belki de morgun içindeki beden kadar, bilemiyorum.

Katil : Günaydın Cemre. Bugün güneş emojisi yok mu?

Mesaja baktım uzunca. Sonra ekranı kapatıp gözlerimi sildim. Artık gerçeklerle yüzleşmiştim. O gerçekti. Gerçek bir katildi. Ölüm kadar gerçekti.

Bunu bu şekilde öğrenmek istemezdim, belki de isterdim. Üç günüm kaldığından mıdır bilinmez, korkudansa bu duruma adapte olmaya çalıştım. Bunu en başında ben istemiştim çünkü. Beni korkutup hayata tutundurması onun zaferi olurdu. Onu kazandırmak istemedim.

Cemre : hayır bugün tabut emojisi var

Cemre : bir de ateş emojisi

Cemre : ama onları tek tek arayıp sana yollayacak enerjim yok sen bulup atmışım gibi oku işte

Katil : Babanın ölümü enerjini mi söndürdü?

Cemre : KUSURA BAKMA BABAMI YANARKEN GÖRDÜĞÜM İÇİN SANA BICIR BICIR MESAJLAR ATAMIYORUM

Katil : Tuhaf. Bunu benden sen istemiştin oysaki.

Babamın cenaze namazı kılınacaktı. Gassal onu ak pak yapmıştı. Ancak onun ruhuna hükmedemezlerdi. Orası hala pislikti. Tek düşündüğüm gittiği yerde annemle karşılaşıp karşılaşmayacağıydı. Umarım o cehennemin en son katındaydı. Çünkü emindim ki annemi orada bulamazdı.

Cemre : LAN BEN SENİ DOLANDIRICI SANIYORDUM GERÇEK OLDUĞUNU FARK ETTİM BİLMEM ANLATABİLİYOR MUYUM SEN GERÇEKTEN BENİ ÖLDÜRECEKSİN AMK FARKINDA MISIN

Katil : Bunun için bana para verdin farkında mısın?

Cemre : ama sen beni öyle bir korkuttun ki ben ölmekten vazgeçtim resmen yaşama tutundum

Katil : Tutunmadın. Tutunmayacaksın. Tutundurmam.

Cemre : peki.

Katil : Artık tamamen şeffaflaştık sanırım. İşleri ciddiye almana sevindim.

Cemre : sanırım öyle oldu

Katil : Kavuşmamıza üç gün kaldı.

Cemre : ya sen benle sohbet etmeye mi çalışıyon amk deliricem ahahshshsh

Katil : Heyecanlı mısın? :)

Cemre : benim bu halimle çok eğleniyosun dimi

Katil : Sence bugünün oyunu ne olacak?

Cemre : bilmem ne olacak

Katil : Üç günün kaldı. Bence bugün üç maymunu oynayalım.

Cemre : polise babamı senin öldürdüğünü söylememi istemiyorsun 😳😳

Katil : Görmedin, duymadın, bilmiyorsun.

Cemre : korktun mu hashdhashas

Katil : Korku kontrol etmektir. İnan bana beni kontrol edebilecek son insan bile değilsin.

Cemre : umm şeyyy kork bence çünkü sen benim babamı öldürdün ve ben senin ismini soyismini eşgalini biliyorum 🥳🥳🥳🥳

Katil : Görmedin, duymadın, bilmiyorsun.

Cemre : cinayete yataklıktan hapse mi gireyim yani?????? 🥺👉🏻👈🏻

Katil : Cemre

Cemre : efendim???

Katil : Sana yardım eden bir adama ihanet mi edeceksin?

Cemre : polis sorarsa söylerim ismini hiç kusura bakma POYRAZ BAYINDIR (evet memur bey tutuklayın)

Katil : Üçüncü ve son kez söylüyorum. Görmedin, duymadın, bilmiyorsun.

Cemre : peki.

Katil sunucudan ayrıldı.

Ekranı kapattım. Hemen sonra patronu arayarak birkaç gün işe gelemeyeceğimi söyledim. Baş sağlığı diledi. Her şey bir vefat sonrası ilerlemesi gerektiği gibiydi. Keşke böyle olmasaydı. Karmakarışıktım.

Ayaklandım. Cenaze arabasını kullanan abi halime acımış gibi yanına oturttu beni. Yanımda tanımadığım bir adam, arkadaki uzun bagajda babamın cesedi ve ben öylece camiye doğru ilerledik.

Ölüm belgesini ben aldım. Cenazesine imam ve birkaç mahalleli dışında ben katıldım. Babam beni annemden kopardı, ben yine de onun cenazesinde onu yalnız bırakmadım.

Camiden çıkıp mezarlığa giderken elimde bir avuç belge, gassalın ve olay yeri inceleme ekibinin verdiği birkaç eşya vardı. Babamın anahtarını, telefonunu ve bir paket sigarasını torbalayıp elime vermişlerdi. Bu kadar basitti geride kalanlar.

Annemle ayrı yerlere gömülmüş olmaları için konuşmadığım yetkili kalmamıştı. Sonunda annemle farklı topraklara uzandılar.

Mezarlığın başında oturduğum sırada telefon rehberime baktım. Amcamların haberi yoktu. Babam herkesle küstü. Rehberde dolanırken Tufan Bey'in numarasını gördüm. Sonra dün beni defalarca aradığı aklıma geldi.

Hızla telefonu tuşladım, "Alo?" dedim babamın sigara paketindeki sigaralardan birini yakarak. "Tufan Bey kusura bakmayın, dün akşam buluşacaktık. Babam vefat etti de dönemedim size..."

Bir an sessizleşti. Konuşmadı. Sonra kendini toparladı, "Başın sağ olsun. Çok üzgünüm, yapabileceğim bir şey var mı?"

"Yok teşekkürler," dedim ve boğazımı temizleyip üzeri taze dökülmüş toprakta sigara tuttuğum elimi dolandırdım, "Biz bizeyiz babamla. Kimse yok yanımızda. Ne tuhaf bir yer bu dünya, değil mi?"

"Yalnız mısın? Hangi mezarlıktasın? Gelebilirim yanına."

Söyledim. Çalıştığını biliyordum. Yine de gelmesini istedim. Babamı tanımazdı, beni de tanımazdı. Ama bana tavsiyeler verebilirdi. Sonunda geldi. Ona sıkıca sarıldım. Hızla gözlerimi sildim ve geriye çekildim, "Katil yaptı Tufan Bey."

"Ne?" dedi, "Sen ne diyorsun Cemre?"

"Gerçekten," dedim gülümserken. Babamın toprağında parmağımı gezindirdim, "Onu öldürmesini istedim. O da öldürdü. Üzüldüm mü? Hayır. Sadece annemle karşılaşırlar diye korktum."

"Nasıl öldü?" dedi Tufan Bey şaşkınlığı üzerineyken, "Ne oldu?"

"Yanarak öldü," dedim ve ona döndüm. Siyah gözlerinin inine doğru baktım, "Öyle oldu işte. Yakılmış çöp gibi köhne bir sokağın kenarına atılmış. Katil oraya gitmemi söyledi. Öldürüp oraya atmış babamı."

"Polis?" dedi Tufan Bey telaş ile, "Bu böyle olmaz. Yürü, şikayet edeceğiz o şerefsizi."

"Olmaz," dedim hızla, "Kimseye söyleme dedi. Yapamam. Tufan Bey bırakır mısınız?"

"Deli misin sen?" dedi beni çekiştirirken, "Sakın korkma Cemre. İsmi cismi belli değil mi? Kahveciye geldi demiştin. Oradaki güvenlik kameralarından bulunur hemen. Korkma."

Beni alelacele arabasına bindirdi. Ürkmüştü, belki de telaşlanmıştı. Bizi hızla karakola doğru götürdü. Arabadan indiğimde hala onu ikna etmeye çalışıyordum.

"Söyleyemem!" dedim korkuyla, "Yoksa bana..."

"Yoksa sana ne yapar? Öldürür mü?" dedi alayla önümde ilerlerken. Durup bana döndü, "Bak benim üç beş sene ömrüm kaldı. Sen bana bir amaç için gönderildin. Ben bunun farkındayım. Hayatta tesadüf yoktur. Gelip benden akıl istemiştin. Yapman gereken en mantıklı şeyi sana gösteriyorum. İçeri," dedi.

Minik adımlarla karakola girdim. Girişte bir polis vardı, masasına yayılmış, ekranına bakıyordu.

"Merhaba," dedim ezile büzüle. "Ben babamın ölümü için buradayım."

Polis ekranına bakarken mırıldandı, "Evet?"

"Şey," dedim ve Tufan Bey'e döndüm. Başını onaylar salladı destek verir gibi. Polise döndüm, "Babamın katilini biliyorum."

Polis gözlerini ekranından çekip bana çevirdi. Birkaç saniye beni inceledi ve telefonunu eline aldı, "Başkomiserim? Bir cinayet ihbarı var. Bekliyoruz." Telefonu kapattı ve masasına bırakıp ekranına döndü, "Bekleyin oturup. Cinayetten arkadaşlar gelecek birazdan."

"Peki," dedim. Tufan Bey'in yanına oturdum. Ellerimi bacaklarımın arasına soktum ve beklemeye başladım. Bir süre sonra bir adam dibimde bitti, "Buyurun?"

Hızla ayaklandım, "Merhaba. Ben babamın katilini biliyorum," dedim. Sertçe yutkundum. Üzerimi inceledi. Tufan Bey de ayaklanmış, polis ile tokalaşmıştı.

"Gelin benimle lütfen," dedi polis ve bizi ofise doğru götürmeye başladı. Tufan Bey'in arkasından ilerleyerek hızla başkomiserin odasına girdim.

Gözüme ilk olarak sağdaki büyük pano takıldı. Üzerinde bir sürü harita, birkaç yabancının vesikalığı vardı. Bir cinayet çözme oyunu gibiydi odası.

"Ne içersiniz?" dedi sandalyesinde oturan adam. Başkomiser olmalıydı. Önündeki ahşap tahta masadaki telefonuna uzandı. İki yanda kocaman bayraklar olan deri koltuğa oturdum. Tufan Bey'in dibinden bir an olsun ayrılmıyordum.

"Bir şey istemiyorum," dedim boğazımı temizleyip. "Ben söyleyip gitmek istiyorum hemen."

"Kimliğinizi alabilir miyim?" dedi ekranına bakarken. "Maktulün ismi nedir?"

Çantamı açıp telaşla kimliğimi uzattım. "Cemre Tozlu ben. Babamın adı da Sefa Tozlu. Dün akşam yakılarak öldürüldü."

Ekranından bir şeylere girdi. Bakındı, sonunda buldu gibi geriye yaslandı ve kimliğimi eline aldı. Bir süre bakıp başını bana kaldırdı, "Kim yaptı? İtiraf etti mi size?"

"Evet etti! Öldürdüğünü söyledi bana! Adı Poyraz," dedim hızla. Başımı onaylar salladım. Kendime destek çıktım. "Soy ismi Bayındır. Bir süredir beni tehdit ediyor. Korkutuyor beni. Kahve dükkanında çalışıyorum ben efendim. Oraya gelip beni alttan alta korkuttu."

"Anladım," dedi ve geriye yaslanıp ekranına döndü. Poyraz'ın adını arattı bilgisayarında, "Eski sevgiliniz mi?"

"Yok hayır, kiralık katil o," dedim hızla. Tufan Bey bıkkın nefes verdi. Bu durumda benim ciddiye alınmayacağımdan endişeliydi. Başkomiser ise ekranına bakarken kaşlarını çattı.

"Kiralık katil mi?" dedi ve ekranını bana döndürdü. Bir kimlik gösterdi. Vesikalığı yakınlaştırdı, "Bu mu bahsettiğiniz kişi?"

"Evet," dedim hızla. Tufan Bey'e döndüm, "Bu işte! Poyraz bu!"

"Tamam," dedi beni sakinleştirmek için elini bacağıma koyup. Yavaşça bacağımı sıktı, "Tamam Cemre."

"Bu," dedim hızla başkomisere dönüp, "Bu öldürdü. Bana söyledi."

"Kiralık katil?" dedi başkomiser telefonunu çıkartarak. Bir tuşlama yapıp sandalyesinde geriye yaslandı, "Meltem... Sana dün geceki yanan bedenin cinayet şüphelisinin kimliğini yolladım," Önüme bir kağıt koydu, "Buraya isim, soy isim yazıp imza at kızım."

Telaşla boş kağıda imza atıp başkomisere uzattım. Telefonu kapattığı gibi içeri bir polis girdi, "Yakalama kararını hemen isteyin savcıdan. Getirin Poyraz Bayındır isimli şahsı, sorguya alın."

Hengamenin içinde öylece telefonuma bakıyordum. Başkomiser bir arama yaparak odadan çıktı. Tufan Bey ile odada beklediğimiz sırada telefonum titredi.

Katil : Ben seni korkutmadım. Neden devletimizin memuruna yalan beyanlarda bulunuyorsun?

Cemre : TELEFONLARIMI MI DİNLİYORSUN SEN

Katil : :)

"Bu nedir?" dedi Tufan Bey merakla. Ekranı gösterdim.

"Katil işte," dedim hırsla gülerken. Aklımı yitirmiştim sanırım, "O kadar korktu ki onu polise vereceğim için. Şimdi üç buçuk atıyordur."

Tufan Bey merakla ekrana bakıyordu, "Şey." dedim, "Ona küfür yazacağım şimdi. Bakmayın lütfen."

Tufan Bey önüne döndüğünde hırsla mesaj yolladım.

Cemre : ULAN POYRAZ SENİN BELANI SİKTİM ASLANIM TÜM TEŞKİLAT PEŞİNDE GELİYORLAR SENİ ALMAYA ADAMSAN TESLİM OLURSUN ADAMSAN KAÇMA PİÇ

Katil : Çok ayıp. Oyunun kurallarını çiğnedin.

Cemre : bekle lan sen bekle amk

Katil : Üç maymuna ne oldu?

Cemre : götüne girdi senin üçü birden :ppppppp

Katil sunucudan ayrıldı.

Ekranı kapatıp geriye yaslandım. Ayaklarımı deri koltukta sallandırıyordum. Yaşıma göre fazla çabaladım hep. Bugün de onlardan biriydi. İster istemez büyümek zorunda bırakılıyordum. Belki de hayata olan nefretim bundaydı.

Sonunda başkomiser içeri girdi. Koltuğuna geçip geriye yaslandı, "Aldık Poyraz Bayındır isimli şahsı. Sorgu odasında."

"Tutuklanacak mı?" dedim merakla, "Bakın o bir kiralık katil. Dediğim gibi, kendisi bunu birçok kişiye yaptı. Bana da yapacaktı."

"Nereden tanışıyorsunuz?" dedi eline bir defter alırken.

"Ben onu Deep Web isimli bir sitede buldum. Beni öldürmesi için ona para ödedim."

"Banka kayıtları?" dediğinde ıkıla sıkıla etrafa baktım.

"Bitcoin isimli bir ödeme yöntemi kullanıyor. Yani para akışı takip edilemiyor."

"Mesaj kayıtları?" dedi ve başını bana kaldırdı.

"Şey... O sitedeki mesajlar kaydedilemiyor. Ekran görüntüsü almaya çalışınca engelleniyor."

"Anladım," dedi ve defterine yazmaya devam etti, "Kanıt yok. İddialar yetersiz. Bir saate salarız adamı."

"Ama bana söyledi!" dedim isyanla karışık. "Yemin ederim mesajlarda söyledi. O yaptı. Duvara yazı yazmıştı. O yazdı. El yazısından bulamaz mısınız? Bana bir sürü not yazdı, evimde. Gizlice evime girip bir resim bıraktı! O resmi öldürdüğü birinin evinden çalmış. Bulamaz mısınız tüm bunları? Onları getirsem size?"

Polis benden bıkmıştı. Defterini kapattı, "Tamam. Biz bir gelişme olursa sizi ararız."

"Bakın ciddiye alınması gereken bir durum," dedi Tufan Bey araya girerek. "Yalnızca bu gencecik kızın geleceği değil, o sitelere tomarla para ödeyen bir sürü insan ve hedef söz konusu. Evet size hak veriyorum, takip edilemeyen bir site bu. Ancak bilişimden arkadaşlar müdahale etse olaya?"

"Beyefendi bakın, ben savcıya ergen bir kız internetten kendini öldürsün diye tuttuğu kiralık katilin babasını öldürmesi sonucu bize geldi diye söylersem savcı bana yalnızca güler. Kanıt yok, delil yok. Biz araştıracağız, tamam. Gidebilirsiniz."

Elimiz kolumuz boş girmiştik, aynı şekilde çıktık. Tufan Bey çok korktuğum için onun evinde durmamın daha iyi olacağını düşündü. İzmir'in biraz dışında, kocaman bir arsaya dikilmiş bir saraydı. Beş metreye yakın duvarları ve kamyonların sığabileceği bir kapısı vardı bahçenin. İçeri sürdüğü sırada hayranlıkla evin bahçesini inceliyordum.

"Siz çok mu zenginsiniz?" dedim hayranlıkla. "Burada katil beni sikse gelip öldüremez." Hızla durup başımı ona çevirdim, "Şey, özür dilerim küfür için."

"Sorun değil," dedi gülümserken. Arabayı ev kapısının önünde durdurduğunda takım elbiseli bir adam koşarak kapısını açtı. Kendi kapımı açıp dışarı çıktım. Büyük çam ağaçlarını izlediğim sırada şoför arabayı park etmek için patika yolda arabayı sürmeye başladı, "Geç bakalım Cemre."

Hızla evin içine girdim. Evin içerisinde bir çalışan kadın bizi karşıladı. Bembeyaz teni, sapsarı saçları vardı. Sıcacık bir selamlama ile ceketimi aldı.

"Cemre Hanım'a odasını gösterin," dedi Tufan Bey ve bana döndü, "Benim işe dönmem gerek. Yemek hazırlatacağım sana. Akşam görüşürüz."

"Kolay gelsin Tufan Bey," dedim şaşkınlıkla. "Teşekkür ederim."

Gülümsedi. Evden çıktı. Hızla evde dolanmaya başladım. Bir günde tüm evi anca tavaf ederdim. Büyük mutfak kısmında bir başka kadın vardı.

"Alerjiniz olan bir besin var mı?" dedi merakla. "Bahçeden taze ökse otu topladım. Çayını demliyorum onun. İster misiniz?"

"Teşekkürler," dedim oradan çıkarken. Arka bahçeye çıktım. İki takım elbiseli adam öylece dolanıyordu. Bellerindeki silahlar parlıyordu. Başları bana döndüğünde havuzun dibindeki adam başıyla selam verdi. Onlara el salladım. Çok garipti.

"Size üst kattaki odanızı göstereyim. İsterseniz yemeğe kadar istirahat edin," dedi hizmetli, bozuk bir aksan ile. Onunla yukarı çıkarken tırabzanlara parmaklarımı dokunduruyordum. Büyülenmiştim.

"Tufan Bey ne iş yapıyor?" dedim merakla. Cevap vermedi, gülümsemekle yetindi. Beni büyük bir odaya götürdü. Kocaman bir yatak, karşısında açık bir küvet vardı. Duvara gömülü upuzun dolaplar, ormana bakan boydan camlar...

"Bir şey isterseniz seslenmeniz yeterli," dedi ve odadan çıktı. Kapıyı üzerime kapattı. Çantamdan telefonumu aldım ve ayakkabılarımı çıkartıp yatağa uzandım.

Cemre : selam canım mafyayla işbirliği yaptım bu ne demek biliyorsun mu? 🤭

Katil sohbete katıldı.

Katil : Merhaba Cemre. O mafyayı da kendinle bir yakacaksın. Bu demek.

Cemre : no no noooo polis beni ciddiye almazsa mafya seni kıt kıt doğrayacak demekkk

Katil : Üç maymun kuralını ihlal ettin.

Cemre : oy çen çok mu korktun polis abiler seni ters kelepçe yapınca? 🥺🥺🥺🫶🏻

Katil : :)

Cemre : SİNİRDEN KUDURUYOSUN DİMİ

Katil : Samimi bir şekilde eğleniyorum.

Cemre : polis seni saldı mı? onlara ne yalan söyledin???

Katil : Polis beni hiçbir zaman almadı.

Cemre : polis bey abi ben dün gece evimdeydim şahidim yok çünkü ben yalnız yaşayan kahve içmeyen asosyal bir ruh hastasıyım ühühühüüü kimseyi öldürmedim ühühühü bu manyak şizofren kız bana kafayı takmış polis abii ühühühü 😭😭😭😭

Cemre : böyle ağladın dimi onlar da sana acıyıp seni saldı????????

Katil : :)

Cemre : AHASHDHASHD KUDUR KÖPEK

Katil sunucudan ayrıldı.

Yatağa baktım. Üzerimdeki topraklar nevresimlere bulaşmıştı. Babamın mezarlığında fazlaca oturup kalktığım için her yerim batıktı. Ayaklandım. Hizmetliye inip kıyafetler istedim. Tufan Bey'in evinde duş almak garip olacaktı. Ancak pasaklılığımla eve yakışmadığımı düşündüm.

Temizlikçi kız bana yeni kıyafetler getirdiğinde yatak odasına geçip yatağın karşısındaki küvete doğru ilerledim. Büyük bir tabloya benzer camdan baktım. Karşısı tamamen ağaçlar ve topraktan ibaretti. Yavaşça üzerimi çıkarttım. Küvete girip suyu açtım. Bir süre küvette oturdum. Hem ağladım, hem düşündüm. Katil beni burada bulamazdı. Bulsa da bana bir şey yapamazdı.

Havlu ile bedenimi ve saçlarımı kurutup üzerimi değiştirdim. Hizmetli gelip çarşafları yeniledi. Alt kata indim. Bu evde yabancılık hissetmek gibi bir şansım yoktu.

Emre arayıp başsağlığı dilemişti. O da bunu patrondan öğrenmişti.

Sonunda akşama doğru Tufan Bey eve geldi. Hizmetli onun kollarından ceketi alırken benim ona ilk söylediğim, "Kusura bakmayın ben duş aldım üzerim çok kirliydi." olmuştu.

Gülümseyerek üzerimi süzdü, "Sana güzel bir haberim var."

"Nedir?" dedim merakla. Bir adım geriye çekildi. Arkası açıldı. Kapıdan bahçeye doğru baktığımda sarı gözleri gördüm. Göz torbaları şiş, göz damarları kanlıydı. Nefes nefese bana bakıyordu. Gözleri ile sanki etimi kesiyordu.

"Poyraz?" dedim. Kekeledim. Hızla dışarı çıktım. Elleri arkadan bezle bağlı, dizlerinin üzerindeydi.

"Polis el atmadı," dedi ve yanıma geldi Tufan Bey. Ellerini ceplerine koydu ve bedenini ileri geri oynattı, "Ben de kendisini bizzat davet ettim."

Poyraz yere tükürdü. Ağzından biraz kan döküldü. Pekçe dayak yemişti. İfadesindeki hırs ellerimi kaşındırdı.

"Çok yanlış insana bulaştınız," dedi dişlerinin arasından, "Siz ruh hastaları... Bunun bedelini hepinizi ödeyeceksiniz."

"Şey," dedim korkuyla Tufan Bey'e dönerek, "Katil o muymuş?"

Tufan Bey gülümserken Poyraz'ın iki yanında dikilen güvenliklere doğru elini savurmak için bir elini cebinden çıkarttı, "Şimdilik değil. Bu gece bagajda uyursa belki sabah katil olduğunu bize itiraf etmek ister."

Adamlar Poyraz'ı hızla kaldırmaya çalıştığında Poyraz öfkeyle bağırdı, "Beni bırakın lan! Orospu çocukları! Manyak mısınız lan siz! Yanlış adamı aldınız! Bu kız şizofren! Ben kimseye bir şey yapmadım! Aptal şizofren seni! Konuşsana kızım!"

"Geç bakalım," dedi Tufan Bey bana gülümseyerek. Poyraz'ı büyük siyah arabanın bagajına koyup kapağı kapattılar. Arabanın camlarını açarak onun arabanın içinde nefes alacağı bir alan oluşturdular. Şaşkınlıkla içeri girdim.

Ne yapacağımı bilemediğim bir sıfır noktasındaydım. Tufan Bey düşüncelerimi okumuş gibi konuştu, "Tahmin ettiğim gibi polis bu duruma gülüp geçti. Bu nedenle olaya el atmak durumunda kaldım. Seninse korkacak bir durumun kalmadı."

"Ben," dedim. Sesimi duyamadım. Sonra boğazımı temizledim. "Ne diyeceğimi bilemiyorum. Teşekkür mü etmeliyim?"

"İyi ol yeterli," dedi ve sofraya oturdu. Geriye yaslanıp gömleğinin kollarını biraz çekti. Büyük sırtı başköşedeki sandalyenin sırtına dokunduğunda elini kaldırdı. Hızla önümüze bir bir sıcak yemek tabakları gelmeye başladı, "Umarım seversin."

Başım evin dış kapısına doğru çevrildi. Poyraz'ı düşündüm. Şaşkınlığım şaşkınlıklarla süslenirken yavaşça Tufan Bey'in başköşesindeki sandalyenin hemen dibindeki ilk yere oturdum ve geriye yaslandım.

"Polis bu yaptığımızı duyarsa?" dedim çatalla önümdeki yemeği iterken. Yiyesim yoktu. "O zaman başımız derde girmesin..."

"Polis bunu yapsaydı biz yapmak zorunda kalmazdık," dedi yemeği ile ilgilenirken. Sonrasında bana baktı, "Sevmedin mi bu yemeği?"

"Yok!" dedim hızla. Yemeği yemeye başladım. "Ben sadece merak ediyorum. Ya o değilse? Siz bana barda öyle demiştiniz. O yanlış bir yerde yanlış bir zamanda bulunuyordu belki. Şimdi biz onun günahını alıyor olabilir miyiz?"

"Bunu deneyimlerimden yola çıkarak söylüyorum," dedi yemeği ile ilgilenirken, "Ben bir suçluyu gözlerine baktığımda anlarım."

"Anladım," dedim.

Yemek sırasında Tufan Bey'in telefonu titredi. Kaşlarını çatarak kumaş ceketinin içine doğru elini uzattı ve telefonu çıkarttı. Ekrana baktı, sonra bana. Sonra tekrar ekrana. Kıpkırmızı oldu. Her ne gördüyse, afallayarak telefon ekranını kapatarak cebine yerleştirdi.

"Neydi? Kötü bir haber mi?" dedim merakla. Aklım hala bagajdaki Poyraz'daydı.

"Yok değil," dedi ve ayaklandı. "Sen yemeğini ye." Hızla evden çıktı. Ne olduğunu anlayamadım. Şaşkınlıkla önüme döndüğüm sırada benim telefonum titredi.

Katil : Merhaba Cemre.

Ayaklandım. Telaşla sağa sola bakındım. Koşar adımlarla dış kapıyı açtım. Tufan Bey ve korumaları bagajı açmış, içinde kan revan içinde haykıran Poyraz'ı sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Belli ki bir yanlış anlaşılma olmuştu. Katil, Tufan Bey'e mesaj atmıştı. Böylece Poyraz'ın masumluğu kanıtlanmıştı. Korkuyla telefonuma döndüm.

Cemre : kimsin sen yalvarırım çık karşıma

Katil : Çıkacağım zaten.

Katil : Son üç.

Cemre : bak ben senin yüzünden bir sürü insanı maymuna çevirdim burada amk

Katil : Maymunlar. Evet o konu. Beğendin mi fotoğrafı?

Cemre : hangi fotoğrafı?

Gözlerim kalktı. Tufan Bey, Poyraz'a dil döküyordu. Poyraz ise sinirle ayaklanmış, onlara bağırıyordu.

Katil : Görüntü.

Katil : Bu fotoğrafı.

Fotoğrafta ben vardım. Çırılçıplaktım. Büyük çam ağaçlarının arasından yakınlaştırarak küvete gireceğim sırada çekilmişti. Elim ayağım titredi.

Cemre : sen bu fotoğrafı tufan beye mi yolladın az önce

Gözlerim o kadar doldu ki, ekranı seçemedim. Utançtan delirmek üzereyken başım tekrar kalktı. Tufan Bey, Poyraz'ın gitmesine izin verdi. Evet, o katil değildi. O sadece yanlış bir zamanda hepimizi yanlışlara sürükleyen biriydi.

Katil : Sadece ona değil, tüm rehberine gönderdim.

Cemre : ya sen ne diyorsun

Cemre : rehberde tüm ailem patronum eski okul arkadaşlarım akrabalarım hocalarım var

Cemre : sen ne diyorsun amk

Cemre : sen dalga mı geçiyorsun

"Allah belanı versin," dedim bacağım titrerken. Sinirden telefonu kırmamak için iki elimle sıkıca tuttum, "Allah belanı versin senin."

Katil : Madem sen üç ikazıma rağmen gördün, duydun ve bildin, o halde seni de herkes görüp duysun ve bilsin.

Katil sunucudan ayrıldı.

 

Loading...
0%