@yagmursevval_
|
TUNAN'IN AĞZINDAN,1 OCAK 2006
˚ ༘♡ ⋆。˚ Mecburiyetten anne dediğim kişiyle ve yanındaki o görmeye bile katlanamadığım adamla her gün olduğu gibi yine yer sofrasına oturmuştuk. Onlar , karşımda küflenen pencereden yeni yeni tutmaya başlamış karlara bakarak benim çocukken kız kardeşimle içmeyi en sevdiğim çorba olan tarhana çorbasını içerlerken, ben onları izlemek zorunda kaldım. 9 yaşındaydım. onlar için dışarıda hem peçete satıyor, hem ufak bir restoranın teslimatını yapıyor, hem de kendi okul masraflarıma yetişmeye çalışıyordum. Anne’nin yanında oturan adam okul için ayırdığım paramı görürse, benim o aptal , ağlayan ve cahil halime hiç acımayarak içki alıp gelirdi. O yaşımda tarhana çorbası bana o kadar çekici gelirdi ki sırf onu içebilmek için kendimi iş yerinde daha çok yorar, insanlara maymunluk yapar, çorbadan banada versinler diye daha çok para kazanırdım. O adam yüzünden koca bir tencere olan tarhana çorbasından, bana düşen bir kap olmazdı. Beni o sofraya oturtup , gösteriş yaparak o çorbayı şapırdatarak içerdi . Anne’de ona karşı çıksa kendininde göze batacağını düşünür, sesini çıkartmazdı. Ne kaybolan kız kardeşim Elif için, ne de benim için bir kez bile sesini çıkarmadı. Yorgunluktan ve açlıktan sofranın kenarına devrilmemek için büyük bir çaba harcardım hep. Uyuyup kalırsam acımadan tokat atarak uyandırırdı, yüzümde yaralar eksik olmazdı. Dokuz yaşımda, ailesiyle yemek yiyebilen çocukların ne kadar şanslı olduklarını düşünüyordum. Acımasızca bana bakarak “Kalk şu sofradan. Göz zevkimi bozuyorsun.” Derdi ve ben hiçbir zaman sesimi çıkartacak cesareti bulamazdım. Ta ki kardeşim kaybolupta kimse onu aramaya tenezzül etmeyene kadar. Bu benim sabrımı taşıran son damla olmuştu. Artık üzerime gelinmesine izin vermeyecektim. Artık kendim ve kardeşim dışında kimseyi düşünmeyecek, doğruyu yanlışı tartmayacaktım. O akşam evden kaçtım ve bir daha dönmemek üzere, koşarak, arkama hiç dönmeden sokaktan çıktım. Belki kardeşimi bulurum umuduylaydı, belki de kardeşimin bilerek dönmediğini düşünüp kendimin de dışarıda mutlu olacağımı düşündüğüm içindi. Benim adım Tunan. Ben aile sevgisini hiç tatmadım.
⋆.ೃ࿔*:・GÜNÜMÜZ ⋆.ೃ࿔*:・
(BELKIZ'IN AĞZINDAN)
Gece gördüğüm rüyanın etkisiyle hafif yerimden sıçrayarak uyanmıştım. Gözlerimi araladığımda içeriden gelen enfes kahvaltı kokusuyla mutlu olarak yumuşacık nevresimimi üzerimden kenara alarak pencereme yöneldim. İçeriye gelen güneş ışınlarını görünce camı aralayarak bir de havanın kokusunu içime çektim. Tam o sırada mutfaktan annemin bana seslendiğini duyunca, kalpli yazlık pijamalarım ve ben, koşar adım odadan çıkarak banyoya gittik. Hızlıca yüzüme su serpiştirdikten sonra aynada kendime baktım. Yukarıdan topuz olan saçlarımı serbest bırakarak belime inmesine izin verdim. Banyonun çaprazındaki mutfağımıza girince, kahvaltının başında fazladan birkaç kişinin olduğunu farkettim. Babamın iş arkadaşları kahvaltıya gelmişti. Genelde babamın ve annemin her arkadaşıyla iyi anlaşırdım bu yüzden kahvaltımızı yaparken güzel sohbetler etmiştik. Onlar gülüşürken ben konudan uzaklaşarak ailemin suratını incelemeye başlamıştım. Babamın sevimli tombul suratı benim her zaman içimi ısıtırdı. Ona bakınca gerçek huzuru bulurdum aslında. Anneme bakınca da kendimi görürdüm. Herkes beni anneme benzetirdi; kumral altına kaçan saçlarımız , zayıf bedenimiz ve yeşil gözlerimiz tamamen kopyala yapıştır misaliydi. Genelde insan içinde çok konuşmayı sevmez ama sevdiklerine çok samimi bir insandı. Babam da annemin tam tersi, tamamen dışa dönük ve sevimli bir surata sahip olduğu için her insan onun çok neşeli bir insan olduğunu anlar, babamın suratındaki gülümseme karşısındaki insanlarada geçerdi. Babamla arkadaşlarını uğurladıktan sonra yeni uyanmış gözlerle bize bakan kız kardeşimi gördüm. Ona bakarken bu kez de onun suratını incelemeye başladım.Biz tamamen annemizin kopyasıydık.
Tek boynuzlu şort pijamasıyla gözlerini kaşıyarak “Anne , Belkız ablam okula neden gitmemiş bugün?.” Diyerek anneme baktı. -Bu arada adım Belkız. Genelde herkes Baldız diyerek dalga geçer.- Kız kardeşim 10, ben 20 yaşındayım. Annem, bizimle birlikte mutfağa dönerek “Miracım, ablan normal okula gitmiyor ki , üniversite farklı bir yer. Gidince görürsün sende çok merak etme.” Diyerek elindeki meyveleri buzdolabına yerleştirmeye başladı. Ben kenarda ağzıma salatalık tıkıştırıyordum. Mira’ya dönerek “bugün okula gitmeyeceğim ama dışarıda işim var.” Genelde Mira’nın okulu tatil olduğu zamanlarda her sabah parka götürüyordum ancak bugün arkadaşlarımla buluşacaktım. “Gelirken oyuncak alırım.” Deyip gözlerinin içine bakarak ayaklandım. “Tamam bu seferlik seni affediyorum.” Diyerek tek eliyle bana öpücük attı, bende aynısını yaptıktan sonra, annemide yanağından öperek odama gittim.
Havalar yeni yeni ısınmaya başladığından, gökyüzü tüm ışığını bize göstermek istermiş gibi yüzümüze değiyordu. Kot şortumun üzerine beyaz atlet giyerek makyaj masama gittim. Hafif kırmızı bir ruj ve rimel sürdükten sonra saçlarımı ellerimle düzelterek takılarıma yöneldim. Takılarımı çok seviyordum. Makyaj masamın yarısından çoğu takılarımla doluydu. Anneme işim olduğunu söyleyerek hızlıca apartmanın merdivenlerini indim. Asansörümüz ağır eşyalar koyulduktan sonra 1 hafta içinde bozulmuştu. Telefonumu cebimden çıkartarak aynı sokakta oturduğum arkadaşlarıma mesaj atarak yakınlardaki bir kafede buluşmak istediğimi söyledim. Onlarda hızlıca hazırlanıp yanıma geldiler. Sokağın başında ikisinide gördüğümde gülümseyerek onlara durmalarını işaret ettim. Sonra parmaklarımı başımdan yukarı kaldırarak 1,2,3 dedikten sonra Mert ve Selin’in bana doğru koşmalarını keyifle izledim. Selin uçar adım yanıma geldiğinde Mert arkasından “Dalağımın patlamasından korktum o yüzden. Yoksa yarışları hep ben kazanırım biliyorsunuz.” Diyerek bana hoş bir bakış attı.Mert üniversitede tanıştığım, sonradan çok yakın olduğum bir arkadaşımdı. Selin ise çocukluğumdan beri benimle olan, tüm sırlarımı en ince ayrıntısına kadar bilen , kardeşimden ayırt etmeyeceğim biriydi. Açıkçası Mert görebileceğiniz sarışın mavi gözlü erkeklerden en yakışıklısı olabilirdi.Gözünün önüne düşebilecek uzunlukta saçları ve uzun boyu onu uzaktan gören her kızın beğenisini kazanacak biri yapıyordu. Selin ise her ay en az iki defa kızıla boyadığı saçları ve beyaz teniyle dikkat çeken bir kızdı.
Akşamüstü olana kadar gittiğimiz kafede girilmemiş konu bırakmadıktan sonra, annemin “ Canım eve gelirken ekmek almayı unutma. Kardeşin hala oyuncak bekliyor.” mesajıyla yavaşça yerimden kalktım. İkisinin gözüde anlık olarak bana kaydı. Selin göz ucuyla “bir şey mi oldu ? Kalkalım istersen.” Diyerek yanında oturan Mert’e baktı. Mert onaylarcasına başını aşağı yukarı sallayınca “Annem marketten bir şeyler istiyor, kalkalım o zaman.” Diyerek onların toparlanmasını izledim.
Selin eczaneye gidip ilaç yazdıracağını söyleyince Mert’de arkasından onunla gideceğini söyledi. Bende evimizin iki sokak aşağısındaki markete girerek ekmek aldım. Çocuk reyonuna ağır adımlarla giderken temizlik reyonunun kenarında kendini gizlemeye çalışan bir adam gördüm. Üstünde siyah gömlek ve siyah kumaş pantolonla gayet resmi görünüyordu ancak bir sıkıntısı var gibi nefes alıp veriyor, sürekli bir sağına bir soluna bakıyordu. Dikkati bir anlık onu izleyen bana kayınca mavi gözleriyle gözlerim buluştu. Saçları koşuşturmadan dolayı dağılmış gibiydi. Gözlerini tekrar başka tarafa çevirince bende dudağımı anlamamış bir ifadeyle büzerek oyuncak reyonuna geldim. Barbie bebeklerden bir tanesini kardeşim için elime aldığım sırada temizlik reyonundan itişme sesleri gelmeye başladı. Reyonun önünden kasaya giderken çaktırmadan o tarafa döndüğümde, biraz önceki adamı ondan daha iri ve yapılı iki adamın yakasından tutarak reyona vurduklarını gördüm. Dikkatlerinin bana yöneldiğini görünce hemen başımı çevirerek kasaya gittim.
Dışarı çıktığımda havanın iyice karardığını, bozuk sokak lambalarının yanıp söndüğünü farkettim. Düşünceli adımlarla yokuş çıkarken bizim sokağın başında birkaç iri adamın kollarını birbirine kavuşturmuş şekilde arkalarında büyük siyah bir arabayla dikildiklerini gördüm. Böyle adamların karşısına bir anda çıkmak bana pek iyi bir fikir gibi gelmedi bu yüzden yokuşun hafif aşağısındaki merdivenin kenarında oturarak onların gitmesini beklemeye başladım. Adamlar kendi aralarında konuşurlarken yokuşun altından yine o adamın geldiğini gördüm. Gömleğinin yakalarının hafifçe yıpranmış olduğu gecenin karanlığında bile belli oluyordu. Kafasını yerden hiç kaldırmıyordu. Yanımdan geçerken yüzünü inceleyebileceğim yakınlığa geldiğinde sağ gözünün içinin kanlandığını görünce içim cız etti. Her ne kadar bana yabancı da olsa ben çok empati yapan bir insandım bu yüzden sokaktan geçen herhangi biri bile benim için önem arz ederdi.
Yokuşun en tepesine çıktığı anda üstüne iri adamların atladığını farkedince afallayarak saklanma ihtiyacı hissettim. Solumda kalan parkın içine sessiz adımlarla koşarak kaydırağın arkasına saklandıktan sonra neler olduğunu izlemeye başladım.Beş altı kişi olan İri adamlar, adamı yere yatırmış yumruklarını neresine denk gelirse vuruyorlardı. Bazıları tekme atarken ölür mü diye düşünmeden kalbinin ve boğazının üzerine bastırmaya başlamıştı. Adam bayılınca hepsi üzerinden çekilerek bir kaçı konuşmaya atıldı. “Mustafa abiye haber verin. Parayı getiremeyeceğini söyledi, bizde dövdük deyin.” Anladığım kadarıyla adamlar mafyaydı ve bu adamın başı kesinlikle beladaydı.
Onlar arabaya teker teker binip hızla gittikten sonra koşarak yerde baygın yatan adamın yanına gittim. Yokuşun tam ortasında yattığı için önce zorlukla kenara sürükleyerek bir apartmana sırtını dayamasını sağladım. Yere çıplak dizlerimi dayadıktan sonra ellerimi istemsizce suratında gezdirmeye başladım. Suratı markette gördüğüm halinden kesinlikle farklıydı. Neredeyse tanınmayacak hale gelmişti. Dudağının iki köşesi patlamış, burnunun üzeri çizilmiş, altından da kan geliyordu. Gözünün biri belirgin şekilde şişmeye başlamıştı. Etrafta olayı gören olduysa bile muhtemelen kurtarmaya gelecek cesareti kendilerinde bulamamışlardı bu yüzden onu görmezden gelmişlerdi. Ben ise, başıma gelen her olay zaten empati özelliğim yüzünden geliyordu.
Yokuşun altındaki eczaneden pansuman için batikon ve gazlı bez alarak hızla yanına gittim. Gözlerini aralayıp elini ağzına götürdüğünü farkedince utanarak yanına biraz daha yaklaştım. Başını zar zor bana bakmak için kaldırınca acıyla ağzını araladı. “Acıdın mı sen bana? Bu yüzden mi burdasın?.” Neden ağzından böyle bir cümle çıkmıştı ki ? Ne diyeceğimi bilemeyerek sağa sola bakındıktan sonra yere eğilerek gazlı bezin paketini açtım. “Neden acıyayım sana? Başına ne geldiyse bulaştığın işlerden gelmiştir.” Dedikten sonra batikonunda ağzını açtım ve gazlı bezin üzerine döküp ağzının kenarına sürmeye başladım. Acıyla sızladı. “Yani benim bu dayağı hakettiğimi mi düşünüyorsun?.” Diyerek elimdeki bezi alıp kendine pansuman yapmaya başladı. Bende elinden geri çekerek “ Mafyadan para alırsan ve geri ödemezsen ne bekliyordun ki?.” Diyerek yeni bir bez ıslattım. “Bunu nereden çıkardın acaba? Babam yüzünden mafyalar başımıza dayanmış ve benim bugün haberim oldu.” Diyerek acıdan moraran gözleriyle bana baktı. “Pardonda ben nasıl bu kadar ayrıntılı bilebilirim? Ayrıca haketmemişsin demekki tanrı seni kurtarmam için beni yollamış.” Diyerek burnunu silmeye başladım. Gülmeye çalışarak elimdeki poşetlere baktı. “Hanım hanımcık bir kızsın sanırım. Ekmeği anladım da barbie ne alaka?.” Bebeği alarak iyice incelemeye başladı. “Sana benziyor. İnsan kendine benzeyen bebeği niye alırki ?.” Diyerek üstünü çırptı. Dışımdan belli edemesemde gerçekten hayatımda ilk defa böyle bir iltifat almıştım. “Güzel iltifattı. Teşekkür ederim.” Dedikten sonra gözüne göz bandı yapıştırdım ve ayağa kalkarak elimi ayağa kalkması için ona uzattım. Cümlelerini acısının yeni farkına varıyormuş gibi duraksayarak kurmaya başladı. “Rica ederim, ne demek. Asıl ben teşekkür ederim. En azından koca sokakta biri çıkıp yardım edecek cesareti bulabilmiş.” Elimi tutarak yavaşca ayağa kalktı. Benden uzun olduğu için bu sefer ben ona bakmak için zorlanıyordum. “Eğer yardıma falan ihtiyacın varsa, çekinmene gerek yok benimle gelebilirsin. Evim hemen sokağın sonunda.” Diyerek üstünü çırpmasına yardım ettim. Mahcup bir gülüşle yüzüme bakarken arkadan çok sert görünüşlü bir kız yanımıza doğru gelmeye başladı. Simsiyah saçları ve simsiyah görünüşü ürkütücüydü. “Tunan, ne oluyor burada böyle?.” Diyerek meraklı gözlerle arkasından yanaşmaya başladı. “Tunan demek, memnun oldum. Belkız bende. Genelde Baldız diye dalga geçiyorlar. Diyerek bana bakan iki farklı gözden uzaklaşmaya başladım. Aslında konuşmalarını beklerdim ama en son kurduğum gereksiz cümleden dolayı utanarak koşar adım yürümeye devam ettim. Tunan denen adamın arkadan hala bana baktığını hissedebiliyordum.
Evin önüne vardığımda arkama dönüp boş sokağa doğru bir bakış attım. Gitmişlerdi. Ya da ben öyle düşündüm. Bilemiyorum.
|
0% |