@yagmursevval_
|
☄. *. Tunan’ın Ağzından ☄. *. Gece babam olan o şerefsiz adamın içki ve kumar borçları yüzünden mafyalar tarafından kovalanacağımdan bi haber, Rüzgar’la garajın arkasındaki dağlık arazide oturuyorduk. Rüzgar beni o adamın elinden kurtaran kadındı. İkimizde 26 yaşındaydık,ikimizde ailemiz tarafından yıkılmıştık. Beni sokaktan kurtardığında kendisi zaten sokağa atılmış bir çocuktu. Ben o evden kaçarken gözümden bir damla yaş akmamıştı ya da dışarıda yaşacağım hayat için hiç endişelenmemiştim. Ne de olsa dışarısı bizim evimizden daha güvenliydi. Rüzgar’a gelirsek, onu ağlarken görmek imkansızdı. Eğer onun yakınında bir insan değilseniz size karşı kin besliyormuş gibi görünür, öldürücü bakışlar atardı simsiyah gözleriyle. Kendi geliştirdiği yöntemlerle çevresindeki insanları korumayı severdi, çünkü onu kimse koruyup sahiplenmemişti. Adını bile sokaktaki yaşlı amcalar koymuştu.Ailesi bebekken çöpün kenarına bırakmıştı, en azından kışın değil yazın bırakmışlar, düşünceli insanlarmış. “Şimdi biz garajın üstünde geçiniyoruz ya , beraber bir ev tutsak Tunan, çok güzel olmaz mı?. Hani böyle deniz manzarası falan olsun, içini dayayıp döşeyelim. Kendimiz yapalım istiyorum bir şeyleri.” Rüzgar’ın hayalperest olması beni ondan bir tık uzaklaştırıyordu çünkü biz ihtiyacımız olan şeyleri çalarak karşılıyorduk, istediğimiz olmazsa karşımızdakini etkisiz kılıyorduk. “Ne yapalım Rüzgar? Emlakçıdan bize ev vermesini isteyelim, vermeyince öldürelim mi?.” Kurduğum her cümlenin onu kırabileceğini biliyordum ama kendimi kontrol etmekte güçlük çekiyordum. Bu aralar üzerimde ekstra bir sinir olduğu için üzerine fazla gittiğimi farketmiştim. Rüzgar ise sadece neşemi yerine getirmeye çalışıyordu. İki elini teslim oluyormuş gibi yukarı kaldırarak “Tamam,uzun bir süre sana seçenek sunmayacağım Tunan, ama sende kafanda ne düşünüyorsan bana anlatacaksın.” Oysa kafamın içinde neler döndüğünü ve moralimin ne için bozuk olduğunu bende bilmiyordum. “Bugün konuşasım yok, sonra konuşalım olur mu?.” Diyerek karşılıklı oturduğumuz kamp sandalyelerinden kalktım. Tam o sırada arazinin altından birkaç kişinin geldiğini gördüm. Rüzgar ayağa kalkarak “Mustafa’nın adamları değil mi bunlar ?.” Dedikten sonra benim önüme geçmek için bir adım attı. İki kolunu arkadan kavrayarak yavaşça önümde duran Rüzgar’ı önce kenara doğru, sonrada arkama itekledim. Adamlar tam karşımıza geldiğinde içlerinden diğerlerine göre daha sıska olan konuşmaya başladı. “Babanın yüklü miktar para borcu varmış Mustafa Abi’ye. Senin vereceğini söyledi bize.” Bugünün geleceğini zaten biliyordum ama normalde hep bir planı olan ben bu olay için plan yapmamıştım. “Ben o adamın oğlu değilim bu bir, ikincisi sizden kaçmak için öyle demiş. Ben ödemeyeceğim. Gidin o adamı bulun tekrar.” Diyerek iri adamlara üstten bir bakış attım. Hepsi bir ağızdan gülmeye başladı. Yine sıska olan “Ne yani, oyun mu oynuyorsunuz siz bize? Ne demek ben ödemeyeceğim?.” Arkamda sesini çıkarmadan sadece dinleyen Rüzgar’a ufak bir çimdik atarak belindeki silahı almasını işaret ettim. Bende kendi belimdeki silahı alarak hızla onlardan birine doğru ateş açtım ve kime denk geldiğine dikkat etmeyerek Rüzgar’ı kolundan tutup koşmaya başladım. Adamlar bir anlık afalladıkları ve biz hızlı olduğumuz için aramıza on dakikalık bir mesafe girmişti. Nefes nefese “Ayrılalım.” Diyerek ikiye ayrılan sokakta sola doğru koşmaya başladım. Rüzgar sağa doğru saparken onun saklanabileceğini bilerek Hızla sokağın sonuna geldim. Gece yarısı olduğundan caddeye çıkarsam beni bulmaları daha zor diye düşünerek açık bir erkek giyim mağazası bulduktan sonra hızla içeri girdim. Karşımda “hoşgeldiniz” demek için dikilen kadına aldırmayarak üzerimdeki mavi tişörtü ve siyah kot pantolonu ayak üstü çıkartıp elime siyah gömlek ve siyah kumaş pantolon aldım. Kabinde aynaya ufak bir bakış atarak siyah gömleğin düğmelerini yarısına kadar ilikleyip kumaş pantolonu giydim. Parasını ödemeden nasıl kaçabileceğimi düşünürken zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan, kendimi diğer günün öğlen vakitlerinde buldum. Beni bulamayacaklarını , kaybettiklerini düşünüyorken, Sokaklardan birinde kendimi büyük bir markette buldum.Gece sürekli koştuğum için saçım ve kıyafetlerim ne kadar yorulduğumu belli ediyor gibiydi. Enerji içeceği almak için temizlik reyonundan geçiyorken dışarıda Mustafa denilen adamın iri adamlarını görüp afalladım. Reyonun kenarına geçerek onları izleyeceğim sırada bir anlık dikkatım dağılınca adamların yerinde olmadığını farkettim. Sağıma soluma bakıp dururken sağımda durmuş beni izleyen kıza dikkatim kaydı. Yeşil gözleri büyümüş şaşkın şaşkın hareketlerimi izliyordu.Solumda ise, o an beliren arazimizin başındaki sıska adamı görünce şaşırdım. Bir anlık sağıma tekrar baktım ve kızın gittiğini gördüm. O sırada yanımdaki adam bağırmaya başladı “Abi burada , gelin buraya.” Adamlar saniyeler içinde yakamı tutup beni arkamdaki reyona sertçe çarpmaya başladılar. Canımı acıtmak için yapıyorlarsa yanılıyorlardı. Acı hiçbir zaman fiziksel verilmemeliydi. Gerçekten acı çektirmek istiyorlarsa önce geçmişimi öğrenmeli, bana bir umut vadedip hayata bağımlı hale getirmeleri gerekirdi. Ama bu adamlar bunu düşünemeyecek kadar aptaldı. Düşüncelerimin arasında dayak yiyorken çevremdeki başka insanlara bakınmaya başladım. Yanımızdan düşünceli düşünceli elindeki notta yazanları almaya çalışan bir adam görünce, bir anda konuşmaya başladım. “Eee şey, ihtiyacınız varsa amcacım, verin listenizi ben bulayım aradıklarınızı.” Bu sırada adamlar yakamı bırakıp ne yaptığımı anlamaya çalışmışlardı. Yaşlı adamla birlikte reyon değiştirirken, bir kız görüp ondan amcaya yardım etmesini istedikten sonra koşarak adamlar görmeden marketten çıktım. Çevrede birkaç tur attıktan sonra sırtımda ufak sızılar hissetmeye başlamıştım. Gözlerimden uykusuzluk akarken, sağımda kalan yokuşa doğru döndüm. Lambaların altında gözümü zar zor aralamaya başlamıştım. Yerden kafamı kaldırmadan yürümeye başlayınca düşüncelere daldım. Ben kafamın içinde yaşayan bir adam olmuştum. Benim adım Tunan’dı , sessizlik anlamına geliyordu. Ben sessiz bir insandım. Kimse benim derdimin ne olduğunu merak etmemişti. Kimse benim hayattan ne beklediğimi merak etmiyordu. Farkında olmadan kendimi uçurumun kenarına getirdiğimi görünce tekrar afalladım, ben durumu anlayana kadar daha iri adamlar üzerime çullanmıştı. En son hatırladığım üzerime tekmeler yağdırılırken içlerinden birinin boğazıma baskı yaptığıydı.Bi ara sürüklendiğimi hissettim ancak gözlerimi aralayacak gücü kendimde bulamadım. Gözüm siyah bir perde gibi bir açılıp bir kapanıyordu. Kendime gelmeye başlayınca bir apartmanın kenarına yaslanmış olduğumu gördüm. İstemsiz ellerimi suratıma götürerek yüzümdeki sıcaklığın tam olarak neremden geldiğini anlamaya çalıştım. Muhtemelen bütün organlarım bu gece kan ağlıyordu ve ben o adam yüzünden dayak yemiştim. Benim içimi sızlatan dayak yemem değildi. Benim içimi sızlatan O adamın kendi içinde hala vicdandan yoksun olması ve beni dövdürecek gücü kendinde bulabilmesiydi. Yaslandığım apartmanın solunda bir hareketlilik hissettim ama başımı yan tarafıma çeviremedim. Acınacak haldeydim. Yanımdaki silüet önüme geçince ancak kafamı kaldırabildim. Gözlerim artık uykudan değil yediğim onca yumruktan açılmıyordu. Ama ben hala acı hissetmiyordum. Önümde duran kişi zar zor gördüğüm marketteki yeşil gözlü kızdı. Ya da ben hayal görüyordum. Ağzımdan direkt “Acıdın mı sen bana? Bu yüzden mi buradasın.”Cümlesi çıkınca kızın suratında şaşkın bir ifade belirdi. Yere çömelerek elindeki gazlı bezin paketini açmaya başladı.”Neden acıyayım sana? Başına ne geldiyse bulaştığın işlerden gelmiştir.” Batikonu gazlı bezin üzerine döküp ağzıma yanaştırdı. Gerçekten dışarıdan bu kadar zavallı mı görüyordu beni? Hayır. Zavallı değildim ben. Beni zavallı konumuna düşüren herkesten zamanı gelince intikamımı bir şekilde alırdım. O beni tanımıyordu ve eminim çıkarcı biriydi. Bana iyi geldikten sonra kesinlikle benden bir şeyler isteyecekti. “Yani benim bu dayağı hakettiğimi mi düşünüyorsun?.”diyerek bana pansuman yaptığı bezi elinden hırsla çekerek kendime pansuman yapmaya başladım. Eli havada kalınca elimdeki bezi tekrar alarak yerdeki eczane poşetinin üzerine koyarak yeni bir bez ıslattı. “Mafyadan para alırsan ve geri ödemezsen ne bekliyordun ki?.” Çok saftı. Saf olan saf kalmalıydı. Küçük kardeşim gibi. Dayağın sarhoşluğuyla bazı şeyleri itiraf edeceğim tutmuştu. “Bunu nereden çıkardın acaba? Babam yüzünden mafyalar başımıza dayanmış ve benim bugün haberim oldu.” Korkup gitmesini istediğim için kurduğum cümle işe yaramamıştı. O tam tersi üzülmüş gibiydi.Belli etmemeye çalışıyordu ama göz bebekleri onu ele veriyordu. “Pardon da ben nasıl bu kadar ayrıntılı bilebilirim? Ayrıca haketmemişsin demekki ki tanrı seni kurtarmam için beni yollamış.” Diyerek burnuma baskı yapmaya başladı. Belkide tanrı da bana acımıştır. Bİlemiyorum. Belkide seni bana tanrı yollamıştır adını bile bilmediğim ama bir saate yakındır birlikte bana pansuman yapan kız. Aynı kız kardeşim gibi. Kız kardeşim aklıma gelince hafifçe gülümsedim. “Hanım hanımcık bir kızsın sanırım. Ekmeği anladım da barbie ne alaka?.” Bebeği zorlukla poşetinden çıkartıp elime alarak incelemeye başladım. Bebeğin karşımdaki kızdan neredeyse hiçbir farkı yoktu. “Sana benziyor. İnsan kendine benzeyen bebeği niye alırki ?.” Diyerek bebeği bırakıp üstümü çırpmaya başladım. Ben hareket edince pansuman yapmayı bırakıp gülümsememeye çalışarak konuşmaya başladı. “Güzel iltifattı. Teşekkür ederim.” Gözüme göz bandıyla yaklaşmaya başladı. Bandı yapıştırdıktan sonra ayağa kalkıp bana kalkmam için elini uzattı. Yerimden kıpırdadığım anda bel boşluğumda çok büyük bir acı hissederek duraksadım. “Rica ederim, ne demek. Asıl ben teşekkür ederim. En azından koca sokakta biri çıkıp yardım edecek cesareti bulabilmiş.” Elini tutarak yavaşça ayağa kalktım. Şimdi bana üstten bakabilen kız, ben ayağa kalkınca bayağı yukarı bakmak zorunda kalmıştı. Bir yandan üstümü çırpmaya devam ediyordum. Ağzı bir açılıp bir kapanıyordu. Söylemekten çekinerek “Eğer yardıma falan ihtiyacın varsa, çekinmene gerek yok benimle gelebilirsin. Evim hemen sokağın sonunda.” Diyerek üstümü çırpmama yardım etmeye başladı. Bu cümlesi beni gülümsetmişti. 17 sene sonra biri bana zor durumdayken yardım etmiş ve şimdi de beni evine ondan yardım almam için davet ediyordu. Kız kardeşimde olsa aynı şeyi yapardı. Kıza mahcup bir şekilde gülümserken arkamda sert bir yürüyüş işittim. Bu Rüzgar olmalıydı. “Tunan, ne oluyor burada böyle?.” Diyerek meraklı gözlerle arkamdan bana yanaşmaya başladı. Ağzımı açmaya kalmadan önümdeki kız bana elini uzattı. Bende sağ kaşımı kaldırarak adını öğrenmenin şaşkınlığıyla elimi uzattım. “Tunan demek, memnun oldum. Belkız bende. Genelde baldız diye dalga geçiyorlar.”diyerek bize arkasını dönerek uzaklaşmaya başladı.Ben onun arkasından bakakalmıştım. O ise bana yardım ettikten sonra karşılığında benden hiçbir şey istemeden gitmişti. Rüzgar önüme geçip kızı görmemi engellemek istercesine kollarını yukarı kaldırıp sağa sola sallamaya başladı. Rüzgarı omzundan kenara iterek yanıma geçmesini sağladım. “Uff yapma şunu.” Diyerek iki kolunu birbirine bağladı. Sen burada bekle. Hemen geliyorum.” Diyerek adını yeni öğrendiğim Belkıs’ı evine kadar takip ettim. Tabiki onu rahatsız etmeyecektim ancak arada karşısına çıkacak, ona minnettar olduğumu gösterecektim. Tam karşımdaki apartmana girdikten sonra apartmandaki evlerden birinde fazladan ışık yanmasını bekleyerek, odasını öğrenmeye çalıştım. En üst katın bir altındaki evin içinden bir ışık yandı. Pembe rengine ayarlanmış led ışıklı oda. Zar zor gülümseyerek Rüzgar’ın yanına doğru arkama döndüm. |
0% |